Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Velayet/-Çocuk Hakları Sözleşmesi/Yargıtay Kararları

Yanıt
Old 26-07-2009, 18:09   #31
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Velayet / İdrak gücüne sahip çocuk

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2008/2-229
Karar: 2008/250
Karar Tarihi: 12.03.2008

ÖZET: Dava boşanma istemine ilişkindir. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; velayet düzenlemesi yapılmadan önce ortak çocukların görüşünün sorulmasına ve uzman bilirkişiden görüş alınmasına gerek olup olmadığı noktasındadır. Somut olayda müşterek çocuklar yeterli idrake sahip olup kendilerini ilgilendiren velayet konusunda onlara danışılmak, kendi görüşlerini ifade etmek hakkını vermek, görüşlerinin uygulanmasının ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirmek gerekir. O halde; görüşü alınmayan diğer çocukların da görüşü alınarak uzman bilirkişiden de görüş alınarak birlikte değerlendirme yapılıp sonucuna göre hüküm tesis etmek gerekir.

(4787 S. K. m. 5, 6)

Dava: Taraflar arasındaki <boşanma> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziosmanpaşa 3. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.3.2006 gün ve 2005/390 E., 2006/182 K. sayılı kararın velayet yönünden incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.12.2006 gün ve 2006/12224-18581 sayılı ilamı ile; (...Velayet düzenlenirken analık babalık duygularından önce çocuğun bedeni ve fikri gelişimi dikkate alınmalıdır.

Tarafların ortak çocuklarının davacı baba yanında bulundukları ve mahkemece dinlenilen 1993 doğumlu küçük Canan'ın velayetinin babasına verilmesini istediği halde ortak çocuklarının velayetinin davalı anneye verildiği görülmüştür.

Mahkemece yapılacak iş; küçük Canan'ın duruşmadaki beyanları da dikkate alınarak uzman bilirkişiden görüş alınarak birlikte değerlendirme yapılıp velayet düzenlemesi yapmaktan ibarettir.

Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava boşanma istemine ilişkindir.

Davacı vekili; davalının her şeyi sorun ettiğini, saldırgan, pervasız ve kavgacı olduğunu, çocukların eğitimi ve beslenmesi ile ilgilenmediğini, ihtiyaçları olan sevgi ve şefkati göstermediğini, konuştuğu herkese davacıyı kötülediğini ve çocukların yanında davacı hakkında küfürlü konuştuğunu ileri sürerek tarafların şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarını, çocukların velayetinin davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; dava dilekçesindeki iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, asıl kusurlu olanın davacı olduğunu, davacının eşini aldattığını, çocuklarını da ihmal ettiğini, çocukların velayetinin davacıya verilmesini kabul etmediklerini ileri sürerek davanın reddini, aksi halde 3000 YTL. yoksulluk nafakasına, her çocuk için ayrı ayrı 700 YTL. iştirak nafakasına, 500.000 YTL. manevi -500.000 YTL. maddi tazminata hükmedilmesini cevaben istemiştir. Yargılama sırasında boşanmayı kabul ettiğini beyan etmiştir.

Yerel Mahkeme; davacının kusurunu ağır, davalının kusurunu ise davacıya göre az kabul ederek tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin davalı anneye verilmesine, davalı için 250 YTL. yoksulluk nafakasına, müşterek çocukların her biri için ayrı ayrı 250 YTL. olmak üzere toplam 750 YTL. iştirak nafakasına, davalı lehine 30.000 YTL. manevi, 25.000 YTL. maddi tazminata hükmetmiş, davacı vekilinin velayet yönünden temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuş, Yerel Mahkeme <Neticeye etkisi olmayacağı düşünüldüğünden uzman görüşü alınmamış, çocukların ve tarafların isteklerine bakılmaksızın mevcut delillere ve kabule göre sadece çocukların üstün menfaatlerine olacağı düşüncesi ile velayetin davalı anneye verilmesi gerektiği> gerekçesi ile kararında direnmiştir.

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; velayet düzenlemesi yapılmadan önce ortak çocukların görüşünün sorulmasına ve uzman bilirkişiden görüş alınmasına gerek olup olmadığı noktasındadır.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesinde çocuğun usule ilişkin hakları şu şekilde düzenlenmiştir; <Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğa, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:

a- İlgili tüm bilgileri almak;

b- Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;

c- Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.>

Anılan sözleşmenin 6. maddesi; <Bir çocuğu ilgilendiren davalarda adli merci, bir karar almadan önce:

a- Çocuğun yüksek çıkarına uygun karar almak için yeterli bilgiye sahip olup olmadığını kontrol etmeli ve gerektiğinde özellikle velayet sorumluluğunu elinde bulunduranlardan ek bilgi sağlamalıdır.

b- Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,

- Çocuğun bütün gerekli bilgiyi edindiğinden emin olmalıdır.

- Çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.

- Çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.

c- Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.> şeklindedir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 12. maddesinde ise <1. Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar.

2. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci yada uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.> şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.

Somut olayda müşterek çocuklar yeterli idrake sahip olup kendilerini ilgilendiren velayet konusunda onlara danışılmak, kendi görüşlerini ifade etmek hakkını vermek, görüşlerinin uygulanmasının ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirmek gerekir. O halde; yukarıdaki açıklamalar dairesinde görüşü alınmayan diğer çocukların da görüşü alınarak Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 5 ve 6. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden de görüş alınarak birlikte değerlendirme yapılıp sonucuna göre hüküm tesis etmek gerekir.

Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 12.03.2008 gününde, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 20-10-2009, 15:33   #32
lawyerdc

 
Varsayılan

Bir tane karar da ben eklemek istedim.

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1468
K. 2003/2770
T. 3.3.2003
• KÜÇÜĞÜN CİNSEL İSTİSMARI ( Velayetin Nezi-Velayet Kendisinde Olan Annenin Çocuğunun Cinsel İstismarına Zemin Hazırlaması ve Göz Yumması )
• VELAYETİN NEZİ ( Velayet Kendisinde Olan Annenin Çocuğunun Cinsel İstismarına Zemin Hazırlaması ve Göz Yumması )
• ÇOCUĞA VASİ TAYİNİ ( Velayetin Nezi-Velayet Kendisinde Olan Annenin Çocuğunun Cinsel İstismarına Zemin Hazırlaması ve Göz Yumması )
4721/m.346, 348, 349, 405
4722/m.2
ÖZET : Velayet kendisine bırakılan annenin bu vazifesini ağır surette ihlal etmesi karşısında velayetin nez'i gerekir. Kadının, evlilik dışı ilişki yaşadığı erkeğin kızına gösterdiği fena ve uygunsuz davranışlarına cinsel istismarına karşı çıkmaması velayetin nez'i sebebidir. Küçüğün gerçek babası velayeti ifa edemeyecek durumda olduğundan, küçüğe vasi atanmak suretiyle velayetin anneden kaldırılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-4722 sayılı kanunun 2. maddesi uyarınca temyize konu davada 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir.
2-Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz ve buna güçleri yetmezse hakim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır. ( TMK. md. 346 ) Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması halinde hakim velayetin kaldırılmasına karar verir. ( TMK.md.348 ) Velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşulara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi atanabilir. ( TMK. md. 349 ) Küçük Ece 25.3.1997 doğumlu olup anne ve babasının boşanması sonucu yaşının küçüklüğü nedeniyle velayeti annesine verilmiştir. Babası "Atipik Psikoz" tanısıyla Medeni Kanunun 355. maddesi uyarınca 7.3.2000 tarihinde vesayet altına alınmıştır. Tüm dosya kapsamından özellikle hazırlık evrakındaki davalı ile Abdullah Y.’in ifadelerinden ; davalı ile Abdullah isimli evli ve çocuklu şahsın 1999 yılından beri evlilik dışı birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Küçük Ece İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığına bağlı poliklinikte tetkik ve takibinin yapıldığı dönemde görüşmeyi yapan doktora annesinin birlikte yaşadığı şahsın kendisine karşı uygunsuz davranışlarını anlatmıştır.
Uzman doktorların 13.6.2002 tarihli raporlarında da; ( Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Hastalıkları Anabilim Dalına ait ) çocuğun bireysel psikiyatrik değerlendirilmesinde istismara ait ifadesinin olduğu 8 ay önceki psikiyatrik değerlendirme ve tanının önem kazandığı ifade edilmiştir. Toplanan delillerle; velayeti elinde bulunduran annenin çocuğa karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsakladığı, olayda velayetin kaldırılması koşullarının gerçekleştiği ( TMK. md. 348 ) anlaşılmaktadır. Davalı anneden velayetin kaldırılarak çocuğa vasi tayini için ihbarda bulunulması gerekirken yazılı şekilde davanın reddi doğru değildir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi.
Old 03-11-2009, 14:49   #33
Av. Taner BAŞ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No.
2004/9719
Karar No.
2004/10308
Tarihi
20.09.2004

İLGİLİ MEVZUAT
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/336

KAVRAMLAR
VELAYET
BABA İLE KİŞİSEL İLİŞKİ

ÖZET
VELAYET HAKKI ANNEYE VERİLEN ÇOCUK İLE DAVACI BABA ARASINDA KİŞİSEL İLİŞKİ DÜZENLENİRKEN "KÜÇÜĞÜN BABAYA GÖNDERİLMESİ SURETİYLE" KİŞİSEL İLİŞKİYE KARAR VERİLMESİ DOĞRU DEĞİLDİR.

Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve taraftan gösterilen hükmün; Dairenin 4.5.2004 gün ve 5042 - 5750 sayılı ilamiyle onanmasına karar verilmişti.
Sözü geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan karar düzeltme isteği yersizdir.
2- Davalının kişisel ilişki yönünden karar düzeltme talebine gelince; Velayet hakkı anneye verilen küçük B. T. ile davacı baba arasında kişisel ilişki düzenlenirken " küçüğün babaya gönderilmesi suretiyle" kişisel ilişkiye karar verilmesi doğru değildir. Bu sebeple davalının karar düzelme isteğinin kabulüne, ancak bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün bu bölümünün de düzeltilerek onanması yönüne gidilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 2. bentte açıklanan sebeplerle davalının kişisel ilişkiye yönelik karar düzeltme talebinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesi uyarınca kabulüne, Dairemizin 4.5.2004 tarih 2004/5042 esas, 2004/5750 karar sayılı onama karının kişisel ilişki yönünden kaldırılmasına, ancak mahkeme kararındaki yanlışlık yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hüküm fıkrasındaki "davacı babaya gönderilmek suretiyle" sözlerinin hükümden çıkartılmasına, bunun yerine "davacı baba tarafından alınması suretiyle İcra iflas Kanunu 25/b maddesine uygun şekilde" sözlerinin yazılmasına ve kararın bu bölümünün düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, davalının sair karar düzeltme isteklerinin 1. bentteki nedenlerle REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 20.09.2004 pzt.
Old 08-06-2010, 17:37   #34
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/16476
K. 2010/6149
T. 31.3.2010

• VASİ TAYİNİ DAVASI ( Küçüğün Babasının Vefat Ettiği/Annenin Tekrar Evlendiği - Tekrar Evlenmenin Velayetin Kaldırılması İçin Geçerli Neden Olamayacağı/Davacının Torunu İçin Açtığı Davanın Reddi Gerektiği )

• YENİDEN EVLENEN VELİNİN VELAYET AÇISINDAN DURUMU ( Tekrar Evlenmenin Velayetin Kaldırılması İçin Geçerli Neden Olamayacağı - Küçüğe Bakan Büyükannenin Kendisinin Vasi Olarak Tayini İçin Açtığı Davanın Reddedileceği )

• VELAYETİN KALDIRILMASI ( Küçüğün Babasının Vefat Ettiği/Annenin Tekrar Evlendiği - Tekrar Evlenmenin Velayetin Kaldırılması İçin Geçerli Neden Olamayacağı/Davacının Torunu İçin AçtığıVasi Tayini Davasının Reddine Karar Verileceği )

4721/m. 336, 349

ÖZET : Davacı torununa kendisinin baktığını belirterek, torununa vasi olarak atanmasına karar verilmesini istemiştir. Küçüğün babasının ölümüyle sağ kalan annesine ait olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmemektedir. Davanın kabulü hukuka aykırıdır.

DAVA : Davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı Yeter Işık tarafından verilen 06.05.2005 tarihli dilekçeyle, vefat eden oğlu Muharrem Işık'tan olma 02.03.2001 doğumlu torunu Hüseyin Işık'a kendisinin baktığını belirterek, torununa vasi olarak atanmasına karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.

Dosyada bulunan nüfus kayıt örneğinin incelenmesinden, küçük Hüseyin Işık'ın Muharrem ve Fatma Işık'ın resmi evliliklerinden dünyaya geldiği, babasının 08.02.2003 tarihinde vefat ettiği, annesinin sağ olduğu ve 01.08.2004 tarihinde yeniden evlendiği görülmüştür.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 336. maddesinde;

"Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakim, velayeti eşlerden birine verebilir.

Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir." hükmü mevcuttur.

İncelenen dosya içeriğine göre, küçük Hüseyin'in babasının ölümüyle sağ kalan annesine ait olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Türk Medeni Kanunu'nun 349. maddesine göre, velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmemektedir.

Mahkemece, küçük Hüseyin'in kanunen annesinde olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir karar bulunmaksızın babaannesinin vasi tayinine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 31.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 16:04   #35
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/2-649
K. 2010/683
T. 22.12.2010

• VELAYET (Boşanmada Kusurlu Olan Annenin Çocuğa Karşı Kötü Davranışta veya İstismarda Bulunmadığı - Çocuğun Yaşı da Gözönüne Alındığında Velayetin Anneye Bırakılacağı)

• BOŞANMADA KUSURLU OLAN EŞE VELAYET VERİLMESİ (Annenin Çocuğa Karşı Kötü Davranışta veya İstismarda Bulunmadığı - Çocuğun Yaşı da Gözönüne Alındığında Velayetin Anneye Bırakılması Gereği)

• YOKSULLUK NAFAKASI TALEBİ (Karşı Davada/Hükmedilebilmesi İçin Mutlaka Dava Dilekçesinde Bulunması Gerekmediği - Yargılama Aşamasında da İleri Sürülebileceği/Boşanma Davası Reddedilirse Nafakanın da Reddedildiği Anlamına Geleceği)

• KARŞI DAVA İLE YOKSULLUK NAFAKASI TALEBİ (Hükmedilebilmesi İçin Mutlaka Dava Dilekçesinde Bulunması Gerekmediği - Yargılama Aşamasında da İleri Sürülebileceği/Boşanma Davası Reddedilirse Nafakanın da Reddedildiği Anlamına Geleceği)
4721/m.136, 182

ÖZET : Asıl dava boşanma ve velayet, karşılık dava ise boşanma, velayet, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir. Boşanmada anne kusurlu olsa dahi annenin çocuğa karşı kötü davranışı ve istismarı da kanıtlanamamıştır. Küçük çocuğun da yaşı nedeniyle anne şefkatine ihtiyaç duyduğu ve velayetin anneye bırakılması gerektiği dikkate alınmalıdır.

Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için tarafın istekte bulunması gereklidir ancak bu isteğin mutlaka dava dilekçesinde bulunması gerekmez yargılama aşamasında da yoksulluk nafakası isteği dile getirilebilir. Öte yandan yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için boşanmaya karar verilmiş olması zorunludur.Diğer uyuşmazlık yerel mahkemece davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi konusunda mahkemece bir hüküm kurulup kurulmadığı noktasındadır. Davalı-karşı davacı, karşı davası ile yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş; yerel mahkemece karşı davanın tümden reddi ile yoksulluk nafakası talebinin de reddine karar verilmiş ve buna ilişkin red kararının gerekçesi açıklanmıştır. Davanın reddine karar verilmiş olması, dava dilekçesindeki tüm istemlerin reddi anlamında olup, gerekçe ile hüküm fıkrısa arasında bu konuda bir çelişki bulunmadığı dikkate alınmalıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki “boşanma, velayet, nafaka ve tazminat” dava ve karşı davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manavgat 2.Asliye Hukuk Mahkemesince Aile Mahkemesi Sıfatıyla asıl davanın kabulüne, karşılık davanın reddine dair verilen 06.11.2007 gün ve 2006/320 E., 2007/418 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı-karşı davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 11.11.2009 gün ve 2009/14986 E., 2009/19469 K. sayılı ilamı ile;

(... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı-davacı eş ve müşterek çocuk için 28.09.2006 tarihli oturumda ara kararı ile takdir edilen tedbir nafakası nihai hükümle kaldırılmadığına göre verilen bu nafakaların boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam edeceğinin tabi ve infazının mümkün bulunmasına göre davalı-davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç 27.01.2004 doğumlu müşterek çocuk Tarık'ın Türk Medeni Kanununun 182. ve 336/2.maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır.
3-Davalı-davacı yoksulluk nafakası isteğinde de bulunmuştur. Bu istekle ilgili olumlu ya da olumsuz bir hüküm verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır...),

gerekçesiyle hüküm bozma kapsamı dışında kalan bölümleri yönünden yukarıda 1.bentte gösterilen sebeple onanmış; yukarıda 2 ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle oybirliğiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Asıl dava boşanma ve velayet, karşılık dava ise boşanma, velayet, maddi ve manevi tazminat ile nafaka istemine ilişkindir.

Davacı-karşı davalı vekili, tarafların fikren uyuşamamaları nedeniyle doğan sorunlarla evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini, davalının başka bir kişi ile evden ayrılmasıyla fiilen ayrı yaşamaya başladıklarını beyanla ortak hayatın sürdürülmesi kendisinden beklenemeyecek derecede sarsıldığından tarafların boşanmaları ile tarafların çocuğunun velayetinin davacı babaya verilmesini istemiştir.

Davalı-karşı davacı vekili, yaşının küçük olmasından faydalanan davacı tarafından cinsel ilişkiye zorlandığını, hamileliğinin fark edilmesi ile aileler tarafından evlendirildiklerini, ancak davacının ortak konut temin etmediği gibi evlilik birliğinin devamı süresince üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmemesi nedeniyle evi terk ettiğini belirterek boşanmalarına karar verilmesini, çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, maddi ve manevi tazminat ile nafakaya hükmedilmesini talep etmiştir.

Yerel mahkemenin, davalı-karşı davacı A. Ş.’in evlilik birliği devam ederken başka bir kişi ile kaçmak suretiyle evi terk etmesi şeklindeki ağır kusuru nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve annenin çocuğunu terk ederek evden ayrılması nedeniyle tarafların çocuğunun velayetinin babaya bırakılmasına, davalı-karşı davacının davasının reddine ilişkin kararı, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçe ile kısmen bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki gerekçeler de tekrarlanmak suretiyle ve yoksulluk nafakasının reddi hakkında açıkça hüküm kurulduğu gerekçeleriyle velayet ve yoksulluk nafakası yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı-karşı davacı kadın vekili getirmiştir.

I-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (2) numaralı bendinde yer alan, tarafların çocuğunun velayetine ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların çocukları Tarık’ın velayetinin babaya verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki; velayet, ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.

Bu noktada; çocuğun, eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunan ana ve babanın, sayılan tüm bu unsurlar yönünden çocuğa örnek teşkil etmeleri, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tüm önlemleri almaları gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Bilindiği üzere; ergin olmayan çocuk ana babasının velayeti altındadır. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ancak boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte evlilik birliği sona erdiğinden velayetin beraberce kullanılma olanağı kalmamaktadır.

Bu durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 336. maddesi uyarınca, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmiş ise hakim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.

Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

Bu nedenle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.

Bu kapsamda, tarafların çocuğunun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.

Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği hususları da mutlaka değerlendirilmelidir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Taraflar arasında evlilik birliğinin davalı-karşı davacı annenin ağır kusuru ile son bulduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmadığı açıktır.

Ne var ki, 27.01.2004 doğumlu Tarık’ın yaşı dikkate alındığında annenin yakınlığına ve şefkatine muhtaç bir yaşta olduğu, benliğinin geliştiği bu yaşlarda ana yoksunluğunun derin izler bırakabileceği gözetilerek velayetin anneye bırakılması uygun olacaktır.

Öte yandan davalı-karşı davacı annenin çocuğa karşı kötü davranışı ve istismarı da kanıtlanamamıştır.

Hal böyle olunca; çocuğun ananın bakım ve şefkatine muhtaç olması yanında, ana ile kalmasının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmelerine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı hiçbir delil bulunmadığı gibi hemen meydana gelecek bir tehlikenin varlığı da kanıtlanamadığından, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 182, 136/2.maddeleri uyarınca küçüğün babanın velayetine bırakılması çocuğun yararına olmadığına göre, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamının velayete ilişkin (2)numaralı bendine uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

II-Direnme kararının, Özel Dairenin bozma kararının (3) numaralı bendinde yer alan, yoksulluk nafakasına ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi:

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkemece davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi konusunda mahkemece bir hüküm kurulup kurulmadığı noktasındadır.

Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388.maddesinde belirtilmiştir.

Buna göre; hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Aynı kural HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmıştır.

Yine, HUMK.nun 381.maddesi, kararın tefhiminin en az 388.maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur hükmünü amirdir.

Bu hüküm yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.

Yukarıda belirtilen ilkelerin gerçekleştirilebilmesi için hükmün çok açık biçimde yazılması gerekir ve hüküm sonucu hükmün esasıdır. Hüküm sonucunun yöntemine uygun olarak düzenlendiğinden bahsedilebilmesi için hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, talep sonuçlarından her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara tanınan haklar ile yüklenen borçlar birer birer açık ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmelidir. Bunun yanında, hüküm sonucu infaz edilebilir nitelikte olmalıdır.

Öte yandan uyuşmazlığın çözümünde yoksulluk nafakasına ilişkin hükümlerin irdelenmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.

Yoksulluk nafakası ahlaki ve sosyal düşüncelere dayanır. Onun içindir ki, bilimsel öğretide; evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olduğu” belirtilmektedir (Akıntürk T., Aile Hukuku 2.Cilt İstanbul 2002 s.294).

Yoksulluk nafakası mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 144., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 175.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Ancak yoksulluk kavramı yasada açıklanmamıştır. Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile birlikte tarafların sosyal ve ekonomik durumları, yaşam tarzları, evlilik süreleri, evlilik boyunca ve boşanma sonrası oluşacak yaşam düzeyleri birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir.Bu nedenle yoksulluğu kişinin ekonomik ve sosyal durumuna göre belirlemek gerekir.

Bununla birlikte her insanın anayasal teminat altına alınmış yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkından bahsedebilmek için karnını doyurabilecek, giyinebilecek, barınma-sağlık ve ulaşım giderlerini karşılayabilecek, gelir seviyesinde olması gerekir. Bu tür zorunlu ihtiyaçları karşılayabilecek gelir seviyesinde olmayan biri yoksul olarak nitelendirilebilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1988 gün ve 1998/2-656-688; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84-95 ile 16.05.2007 gün ve 2007/2-275-275 sayılı ilamlarında da kabul edildiği gibi; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Ayrıca, asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından birisidir. Anılan Kanunun 175. maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer taraftan süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için tarafın istekte bulunması gereklidir ancak bu isteğin mutlaka dava dilekçesinde bulunması gerekmez yargılama aşamasında da yoksulluk nafakası isteği dile getirilebilir. Öte yandan yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için boşanmaya karar verilmiş olması zorunludur.

Somut olayda incelenmesinde davalı-karşı davacı A. Ş.’in cevap ve karşı dava dilekçesinde harç yatırmak suretiyle yoksulluk nafakası talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Yerel mahkemece, asıl davanın kabulü ile davalı-karşı davacının karşı davasının reddine karar verildiği, hüküm sonucunda belirtilmiştir.

Hükmün gerekçe kısmında ise davalı-karşı davacının ağır kusuru bulunması nedeniyle lehine nafakaya hükmedilmediği açıklanmıştır.

Görüldüğü üzere; davalı-karşı davacı, karşı davası ile yoksulluk nafakası talebinde bulunmuş; yerel mahkemece karşı davanın tümden reddi ile yoksulluk nafakası talebinin de reddine karar verilmiş ve buna ilişkin red kararının gerekçesi açıklanmıştır. Davanın reddine karar verilmiş olması, dava dilekçesindeki tüm istemlerin reddi anlamında olup, gerekçe ile hüküm fıkrısa arasında bu konuda bir çelişki bulunmamaktadır.

O halde, Özel Daire bozma ilamının (3) numaralı bendinde yer alan belirlemenin aksine, davalı-karşı davacının karşı davasının reddi kapsamında yoksulluk nafakası hakkındaki talebinin de reddine karar verildiği, gerekçedeki açıklık ve reddin kapsamı karşısında karşı davanın reddine dair hüküm sonucunun 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 381, 388 ve 389.maddelerine uygun olduğu gerekçesine dayalı, direnme kararı isabetli bulunmaktadır.

Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : 1-(I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle direnme kararının çocuğun velayetinin belirlenmesine ilişkin bölümünün bozma kararında ve yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,

2-(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle yoksulluk nafakasına ilişkin direnme uygun bulunduğundan, işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 22.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 16:14   #36
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/10784
K. 2011/1432
T. 27.1.2011

• VELAYET (Kesinleşen Boşanma Kararı İle Babaya Verildiği - Davacı Annenin Talebi ve Babanın Kabulü Üzerine Anneye Verilemeyeceği/Velayetin Kamu Düzeni İle İlgili Olduğu)

• VELAYETİN KAMU DÜZENİ İLE İLGİLİ OLDUĞU (Kesinleşen Boşanma Kararı İle Babaya Verildiği - Davacı Annenin Talebi ve Babanın Kabulü Üzerine Anneye Verilemeyeceği)

• BOŞANMA KARARI İLE VELAYETİ BABAYA VERİLEN ÇOCUK (Davacı Annenin Talebi ve Babanın Kabulü Üzerine Anneye Verilemeyeceği/Velayetin Kamu Düzeni İle İlgili Olduğu)

4721/m. 182, 336
ÖZET : Müşterek çocukların velayeti kesinleşen boşanma kararı ile davalı babaya verilmiş, davacı anne velayetin babadan alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Velayet kamu düzeni ile ilgili olup davalının kabulü sonuç doğurmaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Müşterek çocukların velayeti kesinleşen boşanma kararı ile davalı babaya verilmiş, davacı anne velayetin babadan alınarak kendisine verilmesini istemiştir. Velayet kamu düzeni ile ilgili olup davalının kabulü sonuç doğurmaz.

Tarafların delilleri sorulup, gösterdikleri takdirde toplanıp, gerektiğinde uzmanlardan rapor alınarak sonucu uyarınca velayet düzenlemesi gerekirken davalının kabul beyanı nazara alınarak ilk oturumda yazılı biçimde velayetin babadan alınarak davacıya takdirine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.01.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 16:19   #37
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/4646
K. 2010/7102
T. 12.4.2010

• VELAYET (Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi Gereğince Küçüklerin Velayetleriyle İlgili Kendilerine Danışılması Görüşlerini İfade Etmelerinin Sağlanması Gerektiğinde Bir Uzmana Müracaat Edilerek Bu Yönde Rapor Alınması Gerektiği)

• ÇOCUKLARIN GÖRÜŞÜNÜN ALINMASI (Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi Gereğince Küçüklerin Velayetleriyle İlgili Kendilerine Danışılması Görüşlerini İfade Etmelerinin Sağlanması Gerektiğinde Bir Uzmana Müracaat Edilerek Bu Yönde Rapor Alınması Gerektiği)

• TEDBİR NAFAKASI (Müşterek Çocuklar Anne Yanında Olmadığı Halde Dava Tarihinden İtibaren Çocuklar İçin Tedbir Nafakasına Hükmolunmasının Bozmayı Gerektirdiği)
4721/m.182,339

Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesi/m.3,6

Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi/m.12

ÖZET : Velayeti anneye bırakılan küçüklerin dava öncesi ve dava sonrası üvey ağabeylerinin yanında İstanbul'da yaşadıkları ve burada okula gittikleri anlaşılmaktadır. Müşterek çocuklar görüş ve düşüncelerini açıklama olgunluğuna erişmişlerdir. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. ve 6. maddesi gereğince küçüklerin velayetleriyle ilgili kendilerine danışılması, görüşlerini ifade etmelerinin sağlanması gerektiğinde bir uzmana müracaat edilerek bu yönde rapor alınması, delillerin bir bütün olarak incelenerek bir karar verilmesi gerekir.

Müşterek çocuklar anne yanında olmadığı halde dava tarihinden itibaren çocuklar için tedbir nafakasına hükmolunması bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün kusur, tazminatlar, velayet, nafakalar yönünden temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 12.01.2010 günü tebligata rağmen taraflar adına kimse gelmedi. İşin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Velayeti anneye bırakılan küçükler 1995 doğumlu Ahmet ve 1997 doğumlu Gülcan'ın dava öncesi ve dava sonrası üvey ağabeylerinin yanında İstanbul'da yaşadıkları ve burada okula gittikleri anlaşılmaktadır. Müşterek çocuklar görüş ve düşüncelerini açıklama olgunluğuna erişmişlerdir. Uluslar Arası Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. ve 6. maddesi gereğince küçüklerin velayetleriyle ilgili kendilerine danışılması, görüşlerini ifade etmelerinin sağlanması gerektiğinde bir uzmana müracaat edilerek bu yönde rapor alınması, delillerin bir bütün olarak incelenerek bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikatla velayetin anneye verilmesi doğru görülmemiştir.

3-Toplanan delillerden, müşterek çocuklar anne yanında olmadığı halde dava tarihinden itibaren çocuklar için tedbir nafakasına hükmolunması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu sair hususların yukarıda 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 04-07-2011, 12:54   #38
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1985/1788
K. 1985/2044
T. 4.3.1985

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Kadının Başkası ile Cinsel İlişkide Bulunması )

743/m.149

ÖZET : Kadının başkası ile cinsel ilişkide bulunmasının, çocukların ahlaki gelişimine engel olacağı ispatlanmadıkça velayet değiştirilemez.

Davalının belli bir kişiyle evlilik dışı ilişki kurmuş olması tek başına velayetin değiştirilmesi için yeterli değildir. Böyle bir yaşantının çocukları ahlak dışı yollara sürükleyeceği dava dilekçesinde ileri sürülmüş ve sonuç olarak velayetin değiştirilmesinin küçüklerin yararına olacağı ifade edilmiş bulunduğuna göre, davacının tüm delillerinin toplanması sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hiç bir delil toplanmadan yazılı şekilde karar verilmesi yanlıştır.

Kazancı
Old 09-07-2011, 16:25   #39
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/2-681
K. 2011/54
T. 9.2.2011

• VELAYETİN KALDIRILMASI ( Çocuğun Korunmasına İlişkin Diğer Önlemlerden Sonuç Alınamaz Ya da Bu Önlemlerin Yetersiz Olacağı Anlaşılırsa Kaldırılması İçin Koşullar )

• ÇOCUĞUN VELAYETİ ( Korunmasına İlişkin Diğer Önlemlerden Sonuç Alınamaz Ya da Bu Önlemlerin Yetersiz Olacağı Anlaşılırsa Kaldırılması İçin Koşullar )

4721/m. 348

ÖZET : Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı anlaşılırsa ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi, çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması halinde velayetin kaldırılmasına karar verilir.

DAVA : Taraflar arasındaki “velayetin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Burdur Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.06.2009 gün ve 2009/31 E. 282 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.03.2010 gün ve 2009/15532-2010/5746 sayılı ilamı ile;

( ... Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı anlaşılırsa ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, özürlü olması, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi, çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması halinde velayetin kaldırılmasına karar verilir. ( TMK. m. 348 )

Açıklanan koşulların gerçekleşmediği dosya kapsamı ile anlaşılmakla davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 09.02.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 23-04-2012, 13:16   #40
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/11911
K. 2011/12213
T. 14.7.2011

• VELAYET ( İdrak Çağında Olan Çocuğun Velayet İle İlgilli Görüşünün Alınması Gerektiği - Açık Bir Beyanı Olmamakla Birlikte Dolaylı İsteğinin Baba Olduğunun Gözetileceği )

• İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUK ( Velayetinin Kime Verileceği Konusunda Açık Bir Beyanı Olmamakla Birlikte Dolaylı İsteğinin Baba Olduğu - Velayetin Babaya Verilmesinin Çocuğun Eylemli Durumuna Uygun Düşeceği )

• ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜ ( Velayet İle İlgili Görüşünün Alınacağı ve Görüşüne Önem Verilmesi Gerektiği/Velayetin Kime Verileceğinin Önemli Olmadığını Ama Babasının Yanında Kalacağını Belirttiği - Dolaylı İsteğinin Baba Olduğunun Gözetileceği )

4721/m. 337
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m.3, 6

Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m.12

ÖZET : Tarafların ortak çocuklarından biri idrak çağında olup alınan görüşünde velayetinin ana ve babasından birine verilmesinin kendisi için farketmeyeceğini ancak kendisinin babası yanında kalmaya devam edeceğini bildirmiştir. Velayetinin kime verileceği konusunda açık bir beyanı olmamakla birlikte, dolaylı isteğinin baba olduğu anlaşılmaktadır. İdrak çağındaki çocuğun kendisini ilgilendiren davalarda görüşünün alınması ve görüşüne gereken önemin verilmesi gerekir. Velayetin babasına verilmesi daha uygun olacağı gibi, çocuğun eylemli durumuna da uygun düşmüş olacaktır.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kocanın boşanma davası, kusur, velayet, manevi tazminat ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kadının tüm, davacı-davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Tarafların ortak çocuklarından 1995 doğumlu H idrak çağında olup; mahkemede alınan görüşünde velayetinin ana ve babasından birine verilmesinin kendisi için farketmeyeceğini ancak kendisinin babası yanında kalmaya devam edeceğini bildirmiştir. Usulünce onaylanarak, iç hukukun bir parçası haline gelen Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6.; Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 12.maddesi gereğince, idrak çağındaki çocuğun kendisini ilgilendiren davalarda görüşünün alınması ve görüşüne gereken önemin verilmesi gerekir. Ortak Çocuk H 'ın velayetinin kime verileceği konusunda açık bir beyanı olmamakla birlikte, dosyaya yansıyan dolaylı isteğinin baba olduğu anlaşılmaktadır. Bu değerlendirme uyarınca, ortak çocuklardan H 'ın velayetinin babasına verilmesi daha uygun olacağı gibi, bu durum çocuğun eylemli durumuna da uygun düşmüş olacaktır. Açıklanan nedenlerle, ortak çocuk H 'ın velayetinin davacı-davalı babaya verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetsiz olup; bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2.bentte gösterilen nedenle davacı-davalı koca lehine BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden A'ya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 73.90 TL.temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran H'a geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.07.2011 gününde velayet konusunda oyçokluğuyla, diğer yönlerden oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY : Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluk kararına katılmıyoruz.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:22   #41
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/16414
K. 2011/17315
T. 27.10.2011

• İDRAK ÇAĞINDAKİ KÜÇÜĞÜN VELAYETİ ( Küçüğün Dinlenmesi Luzumu Halinde Uzman Kişilerden Rapor Alınarak Tüm Deliller Birlikte Değrelendirilerek Karar Verilmesi Gereği - Eşler Arasındaki Sadakat Görevinin Evlilik Birliği Sona Erinceye Kadar Devam Edeceği)

• EŞLER ARASINDA SADAKAT GÖREVİ ( Evlilik Birliği Sona Erinceye Kadar Devam Edeceği - İdrak Çağındaki Çocuğun Velayeti Hakkında Küçük Dinlenmeden ve Gerekirse Uzman Kişilerden Rapor Alınmadan Karar Verilmesinin Yasaya Aykırı Olduğu)

4721/m. 185
4787/m. 5

ÖZET : Müşterek çocuk,idrak çağındadır;küçüğün dinlenmesi, lüzum görülmesi halinde uzman kişilerden rapor alınması ve tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, tazminatlar, velayet ve kişisel ilişki yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği düşünüldü:

KARAR : 1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle eşler arasındaki sadakat yükümlülüğünün evlilik birliği sona erinceye kadar devam edeceğinin ( T.M.K. madde 185/3) tabi bulunmasına göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-) Müşterek çocuk Buğra E. 1998 doğumlu olup idrak çağındadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6 ncı maddeleri gereğince küçüğün dinlenmesi, lüzum görülmesi halinde 4787 Sayılı Kanunun 5 inci maddesi gereğince maddede gösterilen uzman kişilerden rapor alınması ve tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken bu yönler nazara alınmadan eksik incelemeyle yazılı şekilde küçük Buğra E.'in velayetinin anneye verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan hükmün, yukarda 2. bentte açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarda I. bentte gösterilen sebeplerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.10.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Yerel mahkeme davalı eşin "davadan sonra" gerçekleşen fiziksel şiddet ve sadakate aykırı davranışını kusur belirlemesinde esas almıştır.

Oysa davadan sonraki olaylar ancak yeni bir boşanma davasının konusunu oluşturur. Aksi düşünce boşanma davalarında "sonsuz sayıda" delil listesi sunabilmeye olanak sağlar ki Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Türk Medeni Kanunu böyle bir usul hükmünü bünyesinde barındırmamaktadır. Farklı düşünüyorum.

Kazancı
Old 26-04-2013, 15:51   #42
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
--------------------------------------------------------------------------------

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasının, Anayasa’nın 5., 10., 12. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
(RED Kararı Verilmiştir.)
4721/m.337

--------------------------------------------------------------------------------

Esas Sayısı: 2005/53
Karar Sayısı: 2008/161
Karar Günü: 13.11.2008
4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU'NUN 337. MADDESİNİN BİRİNCİ FIKRASI HAKKINDA KARAR
Resmi Gazete Tarihi: 27 Mart 2010
Resmi Gazete Sayısı: 27534
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 1. Aile Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasının, Anayasa’nın 5., 10., 12. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Evlilik birliği dışında doğan çocuğun velâyetinin düzenlenmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu savını ciddi bulan Mahkeme iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“İPTALİ İSTENİLEN YASA KURALININ ANAYASAYA AYKIRILIĞI SORUNU:

1- Anayasanın 5. maddesi yönünden inceleme:

5. mad. Devletin temel amaç ve görevini belirlerken Devlete kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli, şartları hazırlamaya çalışmak görevini vermiştir.

Türk Medeni Kanununun 337. mad. kural ise çocuğun doğal babası ile velayet ilişkisinin kurulmasını engellemekte çok ağır koşullara bağlamaktadır. Bu durumda çocuk babasının nüfusuna kaydedilmek ve Medeni Kanununun 321. maddesine göre de babasının soyadını almak gibi kişiliğine bağlı temel haklara sahip olamamaktadır. Elbetteki bu durum çocuğun toplum içersinde maddi ve manevi gelişme olanağını sınırlayıcıdır. O halde Medeni Kanunun 337. maddesi çocukların temel hak ve özgürlüklerinin sosyal hukuk devletine bağdaşmayacak şekilde sınırlamakta olduğundan Anayasanın 5. maddesine aykırıdır. Bu iddia ciddi olup tartışılmalıdır.

2- Anayasanın 10. maddesi yönünden inceleme:

Anayasamızın 10. maddesinde; Kanun önünde eşitlik başlığını taşımakta olup: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” demektedir.

Bu duruma göre evlilik dışı doğan çocukta “herkes” sözcüğünün kapsamı içindedir. Dolayısı ile çocuğun her çocuk gibi babasının nüfusuna kaydolmak konumuz dışında olmakla birlikte babasının soyadını almak yasal hakkıdır. Velayetin kararımızın baş kısmında belirttiğimiz kapsamı bakımından da çocuğun babasının yükümlülüklerinden ve haklarından yararlanması çocuğun kişiliğine bağlı temel hak ve özgürlüğü sayılmalıdır, evlilik içinde doğan çocuğun aynı babadan doğan diğer kardeşleri ile aynı haklara sahip olduğu düşünülürse aynı babanın bir başka kadından doğurduğu çocuğun kardeşlerinden farklı bir hukuki konumda olmaması gerekir. Aslında çocuğa karşı hak ve yükümlülüklerinde evli baba ile evli olmayan baba arasında da medeni yasamız bir farklılık getirme durumunda kalmıştır. Çocuğun kendi elinde olmayan nedenlerle evlilik dışı doğması halinde diğer çocuklardan farklı bir hukuki konumda olması eşitlik ilkesine aykırıdır ve kişiliğinin serbestçe oluşumu, gelişimi, temel hakları ile de bu durum bağdaşamaz, zaten çağdaş ve uygar ülkeler evlilik dışı ve evlilik içi doğmuş çocuk ayrımını ve bu çocuklar arasındaki eşitsizliği kaldırmıştır. Çocuklar arasındaki her türlü ayrımcılığa son verilmektedir. Çağdaş ve uygar olma yönünde büyük çabalar gösteren ülkemizin de çocuklar arasında hertürlü ayrımcılığa son verilmesi yönünde düzenleme yapması gerekmektedir. Bu nedenle TMK 337. maddesi Anayasamızın 10. maddesine aykırıdır kanısındayız.

3- Anayasamızın 12. maddesi yönünden inceleme:

Bu maddede herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlerinin bulunduğu belirtilmiş ve “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder” denmiştir.

O halde evlilik dışı doğan çocuk ile evlilik içi doğan çocuk arasında konumuz olan velayet bakımından ve konumuz dışında kalan soyadı bakımından farklılık olması düşünülmemelidir. Çünkü evlilik dışındaki çocukta Anayasamızın 12. maddesinde geçen “Herkes sözcüğünün kapsamı içindedir. O halde herkes sözcüğünün kapsamı içinde olan evlilik içi ve evlilik dışı çocuklar hakkındaki medeni yasamızın düzenlemesinin de benzer olması gerekir. Anayasamızdaki eşitlik kuralı nedeniyle herkesin aynı yasa kurallarına bağlı tutulmaları gerekir, ancak çok haklı nedenler varsa bazı kişiler başka kurallara bağlı tutulabilirler, çocukların farklı kurallara bağlı tutulmasında haklı bir neden yoktur, çünkü çocuğun dünyaya gelişi kendi dışında gerçekleşmektedir. Ayrıca yukarda belirtildiği gibi evlilik içi doğan çocuğun babasının velayet kapsamındaki hak ve görevleri ile evlilik dışı doğan çocuğun babasının hak ve görevleri yine farklıdır, evlilik içi doğan çocuk kararımızın giriş kısımlarında ayrıntılı şekilde gösterildiği üzere velayetin kapsamı bakımından tümü ile babasından yararlandığı halde evlilik dışı doğan çocuk bu haklardan yoksun kalmaktadır. Bu nedenlerle de Anayasaya aykırılığı ciddi bulunan TMK.337. maddesinin Anayasamızın 12. maddesine aykırı olduğu kanısındayız.

4- Anayasamızın 41. maddesi yönünden inceleme:

Anayasamızın 41.maddesi: Aile Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar demektedir.

Maddenin gerekçesinde “… çünkü Medeni olmadan bir aileden bahsedilemez, millet hayatı bakımından aile kutsal bir temeldir. Bu nedenle devlet ailenin refahı ve huzurunu koruyacaktır… Ailenin korunması yanında ananın ve çocuğun da korunması hükme bağlanmıştır ... çocuğun korunması, genel olarak ifade edilmekle yitirilmiş ve evlilik içi ve dışı çocuklar arasında ayrım gözetilmemesi esası benimsenmiştir. Bu sonuç esasen “eşitlik ilkesi”nden de çıkarılabilir. Çeşitli Anayasalarda evlilik dışı çocuklar için sevk edilen hükümlere benzer bir düzenleme bu nedenle gereksiz görülmüştür.” denmiştir. O halde Anayasa gerekçesinde çok açık belirtildiği gibi evlilik dışında doğan çocukların da korunmasını devlete yüklemektedir. Medeni Kanunumuz 337. maddesi evlilik dışı doğan çocuğun belli ve ağır koşulların gerçekleşmesi dışında velayetinin doğal babaya bağlanmasını engellemektedir, evlilik dışı doğan çocuk evlilik içi doğan çocuğun birçok haklarından velayet bakımından yoksun kalmaktadır. Örneğin velayetin kapsamı bakımından evlilik içinde doğan çocuk üçüncü kişilere karşı anne - babası ile birlikte velayeten temsil edilmekte iken evlilik dışı doğan çocuk yalnızca velayeten annesi tarafından temsil edilmektedir.

Tüm bunların yanında çağdaş hukukta aile kavramına yeni bir yorum getirilmiş ve doğal ailenin de aile kapsamında kalacağı ve her bakımdan korunacağı kabul edilmiştir.

Bu konuda yayımlanan çocuğun baba yönünden soyadı konulu yazıda:

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m 8/1 anlamında “Aile” kavramına, anne-baba ve yasal olsun-olmasın bunların çocuklarıyla olan ilişkilerini de dahil etmektedir. AİHM, Belçika’ya karşı Marckx ve İohnston kararlarında evli olmayan anne ile çocuk arasındaki ilişkiye de AİHS m 8/1 anlamında aile yaşamı olarak ele almış ve AİHS m 8/l’in koruma alanına “doğal aile”nin girdiği sonucuna varmıştır.” (Bknz. DOĞAN İzzet Güncel Hukuk sayı:12 Aralık 2004 Aylık Hukuk Dergisi sayfa:46-47)

Çocuk toplum içinde yalnızlığa itilmemeli yasalar yolu ile manevi yönden ezilmemeli güçsüz bırakılmamalıdır.

Anayasamız evlilik içi çocuk gibi evlilik dışı çocuğu koruyarak çocuklar arasında bir denge kurmak istemiş ve bunu gerekçesinde açıkça belirtmiştir, hernekadar TMK.337. maddesi İsviçre Medeni Kanunundan alınmışsa da kararımızın yukardaki giriş kısmında belirttiğimiz gibi İsviçre Medeni Kanununda 1998 yılında yapılan değişiklikle eklenen 298. (a) maddesi Türk Medeni Hukukuna alınmamış olmakla her iki yasa arasında da farklılık doğmuştur, evlilik dışı çocuğun korunması evlilik dışı ilişkileri teşvik eder bir sonuç doğurmamaktadır, belki tam karşıtı velayeti de yüklenecek baba için bu ilişkinin caydırıcı bile olabileceği düşünülebilir, evlilik dışı çocuğun evlilik içi çocukla hukuksal bakımdan ayırımlarını kaldıran yasa değişiklikleri ve özellikle soy bağı düzgün ve soy bağı düzgün olmıyan çocuk ayrımının kaldırılmasının evlilik dışı ilişkileri teşvik edici ve bu ilişkilerin arttırıcı bir nedeni olduğu iddia olunabilinir mi?

İşte bu nedenlerle TMK. 337. maddesinin Anayasanın 41. maddesine de aykırı olduğunu düşünmekteyiz.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 337. maddesi şöyledir:

“Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir.

Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir.”

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında Anayasa’nın 5., 10., 12. ve 41. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, Cafer ŞAT, A. Necmi ÖZLER, Ali GÜZEL ve Fettah OTO’nun katılımlarıyla 3.6.2005 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı

İtiraz konusu kural, evlilik birliği dışında doğan çocuğun velâyetinin kime ait olacağını düzenlemektedir. Velâyet kavramı, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça tanımlanmamıştır. Bununla birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 339. maddesi hükümlerinden genel olarak velâyet kavramının içeriğinin belirlenmesi mümkündür. Buna göre velâyet kısaca, ana babanın prensipte ergin olmayan çocuklarıyla ilgili olarak kanunen gerekli kararları alma yetkisini ifade eder. Öğretide ise velâyet, küçüklerin ve bazen de kısıtlı ergin çocukların gerek kendilerine, gerek mallarına özen gösterme ve onları temsil etme konusunda kanunun ana ve babaya yüklediği yükümlülükler ile bu yükümlülüklerin iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere onlara tanıdığı hakların tümü olarak tanımlanmıştır.

Velâyet, birçok hak ve yükümlülüğü içeren bir hukuki kurumdur. Velâyet, ana babanın çocuğa ilişkin sorumluluklarının ve yetkilerinin tümünü kapsar; bu bağlamda çocuğun bakım ve eğitimi, kanuni temsili, malvarlığının yönetimi ve çocuğun menfaatlerinin korunması için hukuki temel oluşturur. Önceleri ana babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı olarak görülen velâyet, günümüzde hem yükümlülük hem de bir hak olarak anlaşılmaktadır.

Velâyet, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak niteliğindedir. Bu nedenle başkasına devredilemez, miras yoluyla geçmez ve bu haktan vazgeçilemez. Bu hak başkasına devredilemediği gibi bu haktan feragat da edilememektedir. Bununla birlikte yasanın gösterdiği bazı şartlar altında velâyet hakkının kullanılmasının kısmen veya tamamen üçüncü kişilere bırakılması mümkündür.

Türk hukukunda velâyet hakkı kural olarak sadece ana ve babaya tanınmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 335. maddesinde ‘ergin olmayan çocuk ana ve babasının velâyeti altındadır’ denilmiştir. Aynı şekilde, Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesinin birinci fıkrasında evlat edinenin de ergin olmayan evlatlık üzerinde velâyet hakkı olduğu kabul edilmiştir. Ana ve baba evli iseler velâyet hakkı çocuğun dünyaya geldiği anda her ikisine de ait olarak doğar. Ana ve baba evli değillerse, çocuğun velâyeti doğum anından itibaren anaya aittir. Evlilik birliği dışında doğan çocuğun anasının velâyeti kullanamadığı veya kullanmasının mümkün olmadığı istisnai hallerde ise, hâkimin takdirine göre velâyet babaya verilebilir veya çocuğa vasi atanabilir (Türk Medeni Kanunu m.337). Ayrıca, Türk Medeni Hukukunda evlilik birliği dışında anne ve babanın velâyeti birlikte kullanma hakları tanınmamıştır. Yasakoyucu 743 sayılı mülga Medeni Kanunun uygulandığı dönemde olduğu gibi velâyetin askıda kalmaması için, evlilik birliği dışında doğan çocukların velâyetinin kendiliğinden ve başka bir işleme gerek kalmaksızın anneye ait olması esasını kabul etmiştir.

B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

Başvuru kararında, itiraz konusu kural nedeniyle evlilik birliği içinde doğan çocuklarla ve evlilik birliği dışında doğan çocuklar arasında ayırım yapıldığı, evlilik birliği dışında doğan çocukların velâyetinin babaya verilmesinin çok güç şartlara bağlandığı, evlilik birliği dışında doğan çocuğun babasının soyadından ve babasının velâyetle ilgili yükümlülüklerinden yararlanamadığı, babanın evlilik birliği dışında doğan çocuğun eğitim ve gelişimine katkıda bulunamadığı, oysa evlilik birliği içinde doğan çocuğun bunlardan faydalandığı ve daha avantajlı bir durumda olduğu, ayrıca evlilik birliği içinde doğan çocukların babaları ile evlilik birliği dışında doğan çocukların babaları arasında eşitliğe aykırı uygulamaların ortaya çıktığı, bu nedenle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Anayasa’nın “Ailenin korunması” ile ilgili 41. maddesinde; “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.” denilmektedir.

Türk hukukunda evlilik birliği içinde ve dışında doğan çocuklar arasında haklara ehil olma, hakları kullanma ve hukuksal korunma bakımından her türlü eşitsizliğin 4721 sayılı Medeni Kanun ile kaldırıldığı öğretide kabul görmekle birlikte, “velâyet” ve “soyadı” konularında farklı görüşler bulunduğu bilinmektedir.

Başvuran mahkemenin evlilik dışı doğan çocuğun soyadı hakkı konusunda ileri sürdüğü savlarla ilgili olarak, ebeveynin soyadını kullanma hakkı velâyetin değil öncelikle soybağının bir hukuki sonucudur. Bu nedenle, itiraz konusu kuralla ilgili olmadığı anlaşılan bu savların incelenmesine gerek görülmemiştir.

İtiraz konusu kuralın gerekçesi incelendiğinde, kanunkoyucunun 743 sayılı mülga Türk Medeni Kanunu’nun uygulandığı dönemde yaşanan tecrübeleri nazara alarak, evlilik birliği dışında doğan çocuğun velâyetinin askıda kalmaması ve hak kaybına uğramaması için, doğumdan sonra velâyetin kural olarak anneye, istisnai durumlarda ise babaya verilmesini veya vasi atanmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır.

Aynı şekilde, Avrupa’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki çağdaş ülkelerin medeni hukuk mevzuatında, olağanüstü bazı şartlar haricinde evlilik birliği dışında doğan çocukların velâyetinin anneye verilmesi yöntemi yaygın bir uygulamadır. Diğer taraftan, uluslararası belgelerde de, evlilik birliği dışındaki doğan çocukların velâyetinin anneye veya babaya veya her ikisine verilmesi konusundaki tercih genellikle devletlerin takdirine bırakılmıştır.

Yasakoyucu evlilik birliği dışında doğan çocukların ana ve babalarının anlaşmaları ve hâkimin de bu anlaşmayı uygun görmesi halinde, velâyeti birlikte kullanma haklarını öngörmemiş ve velâyetin doğrudan babaya verilmesi yolunu da tercih etmemiştir. Evlilik birliği dışında doğan çocuğun doğumdan itibaren derhal yasal bir temsilciye sahip olması, çocuğun yüksek yararı gereğidir. Evlilik dışı çocuğun velâyetinin doğrudan anneye verilmesi, istisnai durumlarda velâyetin babaya verilmesi veya vasi atanmasının nedeni, soybağı ilişkisinin kolaylıkla kurulması, anne ve çocuk arasındaki özel biyolojik ve ruhsal bağın varlığı olup, bu husus yasakoyucunun takdir alanı içindedir.

Evlilik birliğinin devamı ile evlilik birliğinin sona ermesi ve evlilik dışı çocuk sahibi olunması hallerinde, velâyet hakkının kullanılması konusunda farklı düzenlemeler öngörülmesinde, bu hakka sahip olan veliler aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Bu nedenle kuralın Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir yönü görülmemiştir.

Anayasa’nın 41. maddesi ile toplumun temeli olan ailenin huzur ve refahı ve özellikle ana ve çocuğun korunması için gerekli önlemleri almak görevi Devlet’e verilmiştir. Bu madde de belirtilen “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması.... için gerekli tedbirleri alır” hükmü çocukların korunmasını da güvence altına alır. Kuralda evlilik birliği dışında doğan çocuğun haklarının korunması ve yasal yönden temsilcisiz kalmaması için velâyetin doğumla birlikte anneye verilmesinin öngörülmesi, Anayasa’nın 41. maddesinde çocukların korunması için gerekli tedbirleri alma yönünde Devlet’e verilen görevin yerine getirilmesinin bir ifadesidir.

Açıklanan nedenlerle, kural Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 5. ve 12. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ

22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 13.11.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye

Sacit ADALI

Üye

Ahmet AKYALÇIN

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Mustafa YILDIRIM

Üye

A. Necmi ÖZLER

Üye

Fettah OTO

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Serruh KALELİ

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ



Kazancı
Old 11-02-2014, 14:25   #43
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/4373
K. 2013/7946
T. 21.3.2013

VELAYET DAVASI ( Küçüğün Babası Ölmüş Annenin İse Yaşam Tarzı İtibarıyla Velayet Görevini Gereği Gibi Yerine Getirmediği - Küçüğün Annede Olan Velayetinin Kaldırılmasına Küçüğe Vasi Tayini İçin Vesayet Makamına İhbarda Bulunulmasına Karar Vermek Gerektiği )

• YAŞAM TARZI ( İtibarıyla Annenin Velayet Görevini Gereği Gibi Yerine Getirmediği ve Bu Yaşam Tarzı Sebebiyle Hakkında Ceza Davasının da Bulunduğu - Küçüğün Annede Olan Velayetinin Kaldırılmasına Küçüğe Vasi Tayini İçin Vesayet Makamına İhbarda Bulunulmasına Karar Verileceği )

• VASİ TAYİNİ ( Küçüğün Babası Ölmüş Annenin İse Yaşam Tarzı İtibarıyla Velayet Görevini Gereği Gibi Yerine Getirmediği - Küçüğün Annede Olan Velayetinin Kaldırılmasına Küçüğe Vasi Tayini İçin Vesayet Makamına İhbarda Bulunulmasına Karar Vermek Gerektiği )

4721/m.348

ÖZET : Anne ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirmemesi; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır bir biçimde savsaklamaları halinde hakim velayet hakkını kaldırabilir. Toplanan delillerden küçüğün babası ölmüş, annenin ise yaşam tarzı itibarıyla velayet görevini gereği gibi yerine getirmediği ve bu yaşam tarzı sebebiyle hakkında ceza davasının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece davanın kabulüyle küçüğün annede olan velayetinin kaldırılmasına, küçüğe vasi tayini için vesayet makamına ihbarda bulunulmasına karar vermek gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Anne ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerle velayet görevini gereği gibi yerine getirmemesi; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır bir biçimde savsaklamaları halinde hakim velayet hakkını kaldırabilir ( TMK. md.348 ). Toplanan delillerden küçük 17.7.2008 doğumlu M. M.'in babası ölmüş, anne F.'nın ise yaşam tarzı itibarıyla velayet görevini gereği gibi yerine getirmediği ve bu yaşam tarzı sebebiyle hakkında ceza davasının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece davanın kabulüyle küçük M. M.'in annede olan velayetinin kaldırılmasına, küçüğe vasi tayini için vesayet makamına ( Sulh Hukuk Hakimliğine ) ihbarda bulunulmasına karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile, 21.03.2013 tarihinde karar verildi.

Kazancı
Old 11-02-2014, 14:39   #44
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/13402
K. 2014/1
T. 13.1.2014

BOŞANAN KADININ TEKRAR EVLENMESİ ( Velayetin Değiştirilmesi Talebi/Tek Başına Velayetin Değiştirilmesini Gerektirmeyeceği - Terditli Açılan Davada Çocuğun Yaşının Büyüdüğü Gözetilerek Baba İle Kişisel İlişkisinin Babalık Duygularını Tatmine Elverişli Yeterlilikte Yeniden Düzenleneceği )

• VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Boşanan Annenin Tekrar Evlenmesi/Tek Başına Velayetin Değiştirilmesini Gerektirmeyeceği - Terditli Açılan Davada Çocuğun Yaşının Büyüdüğü Gözetilerek Baba İle Kişisel İlişkisinin Babalık Duygularını Tatmine Elverişli Yeterlilikte Yeniden Tesisi Gerektiği )

• ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİNİN TEKRAR DÜZENLENMESİ ( Çocuk 2.5 Yaşında İken Anlaşmalı Boşanmada Velayetin Anneye Verildiği - Kısa Süreli ve Hafta Sonları Yatılı Olmayacak Şekilde Kişisel İlişkinin Çocuğun Yaşının Büyüdüğü Gözetilerek Babalık Duygularını Tatmine Elverişli Yeterlilikte Yeniden Tesisi Gerektiği )

• BOŞANAN EŞLERİN ÇOCUĞUNUN BÜYÜMESİNİN KİŞİSEL İLİŞKİYE ETKİSİ ( Kısa Süreli ve Hafta Sonları Yatılı Olmayacak Şekilde Kişisel İlişkinin Çocuğun Yaşının Büyüdüğü Gözetilerek Babalık Duygularını Tatmine Elverişli Yeterlilikte Yeniden Tesisi Gerektiğinin Gözetileceği )

• KİŞİSEL İLİŞKİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİ ( Çocuk 2.5 Yaşında İken Boşanılıp Velayetin Anneye Verildiği - Kısa Süreli ve Hafta Sonları Yatılı Olmayacak Şekilde Kişisel İlişkinin Çocuğun Yaşının Büyüdüğü Gözetilerek Babalık Duygularını Tatmine Elverişli Yeterlilikte Yeniden Tesisi Gerektiği )

4721/m. 323, 349

ÖZET : Ana ve baba çocuk 2.5 yaşında iken anlaşmalı olarak boşanmışlar, anlaşma uyarınca velayet davalı anneye verilmiştir. Dava velayetin değiştirilmesi veya müşterek çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebine ilişkindir.

Velayet sahibi annenin yeniden evlenmesi, tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez.

Davacı baba velayetin değiştirilmesi talebinin yanında terditli olarak müşterek çocukla arasında kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebinde de bulunmuştur. Boşanma tarihi itibariyle müşterek çocuğun yaşı gözetilerek çocukla baba arasında kısa süreli ve hafta sonları yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki kurulmuştur. Ancak aradan geçen süre nedeniyle müşterek çocuğun yaşının büyüdüğü gözetilerek, çocukla davacı baba arasında babalık duygularını tatmine elverişli olacak yeterlilikte kişisel ilişki tesisi gerektiği gözetilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı ( kadın ) tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Dava velayetin değiştirilmesi veya müşterek çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebine ilişkindir. Taraflar Kuşadası Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesinin 12.06.2007 tarihinde kesinleşen boşanma ilamıyla anlaşmalı olarak boşanmışlar, anlaşma uyarınca velayet davalı anneye verilmiş, davacı baba ile müşterek çocuk arasında kişisel ilişki düzenlenmiştir. Müşterek çocuk Can 17.1.2005 doğumlu olup, ana bakım ve şefkatine muhtaçtır. Davalı annenin çocuğa karşı velayet görevini savsakladığına, gereken ilgiyi göstermediğine ve davacı babanın müşterek çocukla kişisel ilişkisini engellediğine ilişkin dosya kapsamında yeterli delil de bulunmamaktadır. Toplanan deliller, velayetin değiştirilmesi şartlarının oluştuğunu kabule yeterlilikte bulunmamaktadır. Velayet sahibi annenin yeniden evlenmesi, tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Gerçekleşen bu durum karşısında davacının velayetin değiştirilmesine yönelik talebin reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.

2-Ne var ki davacı baba velayetin değiştirilmesi talebinin yanında terditli olarak müşterek çocukla arasında kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebinde de bulunmuştur. Boşanma tarihi itibariyle müşterek çocuğun yaşı gözetilerek çocukla baba arasında kısa süreli ve hafta sonları yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki kurulmuştur. Ancak aradan geçen süre nedeniyle müşterek çocuğun yaşının büyüdüğü gözetilerek, davacı baba ile çocuk arasında babalık duygularını tatmine elverişli olacak yeterlilikte kişisel ilişki tesisi gerektiği gözetilerek bu hususta bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 13.01.2014 tarihinde karar verildi.

Kazancı
Old 10-03-2014, 13:37   #45
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/14206
K. 2014/185
T. 13.1.2014

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Kesinleşmesinin Beklenmesi Gereği - Eldeki Davanın Maddi Hadiseleri Yeni Olduğundan Eldeki Davaya Yönelik Taraf Delillerinin Toplanarak Sonucuna Göre Karar Verileceği )

• MADDİ HADİSELERİN YENİ OLDUĞU ( Daha Önceden Açılan Boşanma Davasında Velayetin Anneye Verildiği/Ancak Kararın Kesinleşmediği - Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Kesinleşmesinin Beklenmesi Gereği/Velayetin Değiştirilmesi Davası )

4721/m. 183

ÖZET : Taraflar arasındaki velayetin değiştirilmesi davasında, daha önce açılmış ancak kesinleşmemiş boşanma davasının kesinleşmesinin beklenilmesi ve dayanılan maddi hadiseler yeni olduğundan, eldeki davada isnat edilen iddialara yönelik taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Tarafların Sincan 4. Aile Mahkemesinin 2012/591 esas, 2013/24 karar sayılı dosyası ile 22.01.2013 tarihinde boşanmalarına karar verildiği ve velayetlerin anneye bırakıldığı; ancak kararın halen kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Davacı boşanma davasında, dayanılmayan bir sebebe dayanarak velayetin değiştirilmesini talep ettiğine göre; dayanılan maddi hadise göz önüne alınarak velayetle ilgili önceki kararın kesinleşmesinin beklenmesi ve bu davada isnat edilen iddialara yönelik taraf delillerinin toplanıp değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, yanlış nitelendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 13.01.2014 tarihinde karar verildi.

Kazancı
Old 10-03-2014, 13:40   #46
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/9214
K. 2014/1041
T. 21.1.2014

• VELAYETİN KALDIRILMASI DAVASI ( 6100 S.K. Döneminde Açılmış Çekişmesiz Yargı Mahiyetindeki Davada Yerel Mahkemece Yetkisizlik Kararı Verilmesinin Hatalı Olduğu - Davacının Kendi Oturduğu Yerde Bu Davaya Açabileceğinin Gözetilmesi Gereği )

• ÇEKİŞMESİZ YARGI DAVASI ( Velayetin Kaldırılması Davası/Davacının Kendi Oturduğu Yer Mahkemesinde Bu Davayı Açabileceği - Yetki İtirazın Reddi ile İşin Esasına Girilmesi Gereği/Davanın 6100 S.K. Döneminde Açıldığının Gözetilmesi Gerektiği )

• YETKİ İTİRAZININ REDDİ ( D
avanın 6100 S.K. Döneminde Açıldığı ve Çekişmesiz Yargı Mahiyetinde Olduğunun Gözetileceği - Velayetin Kaldırılması Davası )

6100/m. 382,384

ÖZET : Dava, velayetin kaldırılması istemine ilişkindir. Yerel mahkeme yetkisizlik kararı vermiştir.Ancak eldeki dava 6100 S.K. döneminde açılmış olup, çekişmesiz yargı mahiyetindeki bu tür davaların talepte bulunan ve ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu gözetilmelidir.O halde, davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de bu davayı açabilir, öyleyse, yetki itirazının reddi ile işin esasının incelenmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen yetkisizliğe dair olan hüküm, davacı tarafından; mahkemenin yetkisizlik kararı yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 21.01.2014 günü tebligata rağmen taraflar adına kimse gelmedi. İşin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra, 11.04.2012 tarihinde açılmıştır. Bu kanun hükümlerine göre, davacının müşterek çocuğun velayetinin davalı babadan alınıp kendisine verilmesi yönündeki talebi, bir "çekişmesiz yargı" işidir ( m.382/2-13 ). Çekişmesiz yargı işlerinde de, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmiştir. ( 6100 s. HMK. m.384 ). Velayetin kaldırılması veya ebeveynlerden birinden alınarak diğerine verilmesine, yahut kaldırılan ----l yetki kuralı burada da uygulanacaktır. O halde, davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de bu davayı açabilir, öyleyse, yetki itirazının reddi ile işin esasının incelenmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle, 21.01.20l4 tarihinde karar verildi.

Kazancı
Old 29-01-2015, 18:11   #47
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/3404
K. 2014/4635
T. 4.3.2014

• VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI ( Çocukların Annelerinin Yanında Mutlu Olduklarını Beyan Ettiği/Bilirkişi Raporu Doğrultusunda Tarafların Yaşam Alanlarının İncelenmesi Gerektiği – Çocukların Menfaatinin Asıl Olduğu )

• ÇOCUKLARIN MENFAATİNİN ASIL OLMA NİTELİĞİ ( Velayetin Değiştirilmesi Davası/Çocukların Annelerinin Yanında Mutlu Olduklarını Beyan Ettiği - Velayete Dair Tam Kanaat Edinebilmek İçin Bilirkişi Raporu Doğrultusunda Tarafların Yaşam Alanlarının İncelenmesi Gerektiği )

• TARAFLARIN YAŞAM ALANLARININ İNCELENMESİ ( Velayetin Değiştirilmesi Davası/Çocukların Annelerinin Yanında Mutlu Olduklarını Beyan Ettiği - Çocukların Menfaatinin Asıl Olduğu )

• ÇOCUKLARIN BEYANLARI ( Velayetin Değiştirilmesi Davası/Çocukların Annelerinin Yanında Mutlu Olduklarını Beyan Ettiği - Velayete Dair Tam Kanaat Edinebilmek İçin Bilirkişi Raporu Doğrultusunda Tarafların Yaşam Alanlarının İncelenmesi Gerektiği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Velayetin Değiştirilmesi Davası/ Çocukların Annelerinin Yanında Mutlu Olduklarını Beyan Ettiği - Velayete Dair Tam Kanaat Edinebilmek İçin Rapor Doğrultusunda Tarafların Yaşam Alanlarının İnceleneceği )
4721/m. 336

ÖZET : Velayeti davalı anneye bırakılan çocuklar, uzman bilirkişiye davalı anneleri ile kalmak istediklerini, annelerinin yanında mutlu olduklarını beyan etmişlerdir. Raporda velayete dair tam kanaat edinebilmek için tarafların yaşam alanlarının incelenmesi gerektiğine dair beyanda bulunmuştur.

Velayetin değiştirilmesi davalarında aslolan çocukların menfaatidir.

Bilirkişi raporu doğrultusunda, tarafların yaşam alanlarına dair inceleme yapılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davalı tarafından tamamına yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Toplanan deliller ve yapılan yargılamadan; velayeti davalı anneye bırakılan 2002 doğumlu B. ile 2005 doğumlu B.'in uzman bilirkişiye davalı anneleri ile kalmak istediklerini, annelerinin yanında mutlu olduklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece alınan uzman bilirkişi raporunda velayete dair tam kanaat edinebilmek için tarafların yaşam alanlarının incelenmesi gerektiğine dair beyanda bulunmuştur. Velayetin değiştirilmesi davalarında aslolan çocukların menfaatidir. Bilirkişi raporu doğrultusunda, tarafların yaşam alanlarına dair inceleme yapılmadan, eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 04.03.2014 tarihinde karar verildi.

Kazancı
Old 07-11-2015, 12:07   #48
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/28101
K. 2015/14405
T. 3.7.2015
• VELAYETİN DÜZENLENMESİ ( Çocuğun Üstün Hakkının Korunması Gerektiği - Çocuğun Bedensel Zihinsel Ruhsal Ahlaki Ve Toplumsal Gelişiminin Sağlanması Amacının Gözetileceği/Mahkemece Uzman Bilirkişiden Çocuğun Velayetine İlişkin Sosyal İnceleme Raporu Alınarak Velayeti Hakkında Düzenleme Yapılacağı )
• ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARININ KORUNMASI ( Çocuğun Bedensel Zihinsel Ruhsal Ahlaki Ve Toplumsal Gelişiminin Sağlanması Amacının Gözetileceği - Mahkemece Uzman Bilirkişiden Çocuğun Velayetine İlişkin Sosyal İnceleme Raporu Alınarak Velayeti Hakkında Düzenleme Yapılması Gereği )
• ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ ( Bu Sözleşme ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Yerel Mahkemece Dikkate Alınması Gereği - Çocuğun Üstün Yararının Gözetileceği )
4721/m. 339/1, 343/1. 346/1
5395/m. 4/b
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme/m. 6

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi/m. 3, 12

ÖZET : Velayet düzenlemesi yapılırken, müşterek çocuğun üstün yararı ön planda tutularak bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gerekir. Mahkemece uzman bilirkişiden müşterek çocuğun velayetine ilişkin sosyal inceleme raporu alınarak deliller hep birlikte değerlendirmek sureliyle velayeti hakkında düzenleme yapılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- )Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- ) Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" ( Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m. 6; Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 3 ve 12; TMK m. 339/1, 343/1. 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b )'dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Mahkemece uzman bilirkişiden 2007 doğumlu müşterek çocuk Yunus Emre'nin velayetine ilişkin sosyal inceleme raporu alınarak deliller hep birlikte değerlendirmek sureliyle Yunus Emre'nin velayeti hakkında düzenleme yapılması gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin ise 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.07.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 19-07-2016, 08:25   #49
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Ömer Uğur Gençcan
30 Mayıs ·
Kişisel ilişkiyi "ENGELLEYENDEN" velayet ALINIR
Babanın boşanma kararının kesinleşmesinden sonra, annenin engellemesi ve "sürekli olarak" kişisel ilişki dönemlerinde çocuğu bulunduğu ortamdan uzaklaştırması sebebiyle kişisel ilişki hakkını kullanamadığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Annenin bu tutumu, çocuğun menfaatine aykırıdır. Gerçekleşen bu durum karşısında velayetin anneden alınıp babaya verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile karşı davanın reddi doğru bulunmamıştır. (Y2HD, 08.09.2014 günlü KARARIMIZ)
Old 29-07-2016, 13:26   #50
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Velayet kamu düzenini ilgilendirdiğinden herkes velayeti ihbar edebilir.Herkes Velayetin değiştirilmesini,kaldırılmasını isteyebilir. Nüfus müdürlükleri de ihbarda bulunabilir. Velayet altında olmayan çocuğa vasi atanmasını da herkes ihbar edebilir.
Old 05-09-2016, 11:11   #51
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Velayet davasında ikinci tanık listesi verilebilir.
Kamu düzenini ilgilendiren davalardan olduğundan ikinci tanık listesi yasağı uygulanamaz.
HGK 1969-2-1258e 73/70 k
Old 22-10-2016, 11:49   #52
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Yargıtay
2. Hukuk Dairesi

Esas No:2016/13338
Karar No:2016/12553


MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Velayetin Değiştirilmesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı baba, Boşanma kararı ile birlikte velayeti davalı anneye bırakılan ortak çocuk 23.12.2011 doğumlu...'in velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece; "annenin davayı kabul ettiği'" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı anne tarafından temyiz edilmiştir.
Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.
Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi gcçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Davalının davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.
Mahkemece; velayetinin değiştirilmesi istenen ortak çocuğun üstün yararının belirlenmesi bakımından, anne ve babanın yaşam koşulları ve çocuğa bakım olanakları konusunda bir araştırma yapılmamıştır. Bu amaçla, mahkemece 4787 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca görevlendirilecek uzman veya uzmanlar vasıtasıyla inceleme yapılması; anne ve babanın gerektiğinde mahkemece bizzat dinlenerek ekonomik ve sosyal durumları ile çocuğa bakım olanakları konusunda kendilerinden bilgi alınması ve tarafların göstermeleri halinde delillerinin toplanması ile tüm deliller birlikte değerlendirilip, gerçekleşecek sonucuna göre ortak çocuğun velayetinin düzenlenmesi gerekir. Açıklanan yönler gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016 (Salı)
Old 31-01-2017, 15:57   #53
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

YARGITAY HGK,2016/1493 E.2016/1077 K.-23.11.2016-:"Tarafların müşterek çocukları 17.01.2014 doğumlu M. E.'nin velayeti davacı-karşı davalı babaya verilmiştir. Müşterek çocuğun anne yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı gibi, velayetin anneye verilmesi durumunda meydana gelebilecek çocuğa yönelik bir yakın tehlikenin varlığı da ispat edilmediği anlaşılmakla; yaşı nedeniyle anne bakım, sevgi ve şefkatine muhtaç çok küçük 17.01.2014 doğumlu M. E.'nin velayetinin yasanın amacına uygun olmayan bir gerekçeyle davacı-karşı davalı babaya bırakılması usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir
Old 13-03-2017, 16:24   #54
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

ORTAK VELAYET İLE İLGİLİ GEREKÇELİ KARARIN TAMAMI"
T.C.
Y A R G I TA Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2016/15771 2017/1737
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN:
MAHKEMESİ : Didim(Yenihisar) 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
TARİHİ : 09/02/2016
NUMARASI : 2012/371-2016/46
DAVACI : G J B
DAVALI : K L G
DAVA TÜRÜ : Velayet
TEMYİZ EDEN : Davacı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı baba tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Taraflar İngiliz vatandaşıdır. Davacı baba, evlilik dışı doğan 24/10/2003 doğumlu ortak çocuk Chelsea Lynsey Boyd’un velayetinin anne ve babaya verilmek suretiyle, velayetin ortak düzenlenmesini istemiştir.
Mahkemece özetle; tarafların milli hukukuna göre evlilik dışı doğan çocuklar açısından ortak velayet düzenlemesi mümkün ise de ortak velayet düzenlenmesinin Türk kamu düzenine aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Soybağının hükümleri, soybağını kuran hukuka tâbidir. Ancak ana, baba ve çocuğun müşterek millî hukuku bulunuyorsa, soybağının hükümlerine o hukuk, bulunmadığı takdirde müşterek mutad mesken hukuku uygulanır(MÖHUK m. 17/1).
Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır.(MÖHUK m.5/1).
Somut olayda çözülmesi gereken uyuşmazlık, "ortak velayet" düzenlenmesinin Türk kamu düzenine açıkça aykırı olup olmadığının belirlenmesine yöneliktir.
Bu bağlamda öncelikle iç hukukumuzdaki yasal düzenlemelere bakmak gerekir. İç hukukumuzda konumuzla ilgili yasal düzenlemeler aşağıdaki gibidir.
Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır(TMK m. 182/1-2).
Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz.
Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar(TMK m. 335).
Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar.
Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir.
Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir"(TMK m.336).
Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir.
Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir(TMK m.337).
Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuz halini almıştır. Ek 7 Nolu Protokol'ün 5. maddesine göre, "Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir".
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası Andlaşma hükümleri esas alınır. (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son).
İç hukukla ilgili yasal düzenlemeye baktıktan sonra "kamu düzeni" (ordre puplic) kavramı üzerinde durmak uyuşmazlığın çözümü için yararlı olacaktır.
Kamu düzeninin bütün özelliklerini ifade edecek tam bir tarifini yapmak kolay değildir. Genel bir tanımla; "Kamu düzeni kuralları, bir memlekettte kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin emniyet ve asayişini ve fertler arasındaki münasebetlerde huzur ve ahlak kaidelerine uygunluğu temine yarayan müessese ve kaidelerin tümüdür". Bu genel çerçeve içerisinde kamu düzeni kuralları bir toplumun temel yapısı ve temel çıkarlarını koruyan kurallar olarak açıklanabilir. (Prof. Dr.Aysel Çelikel-Prof.Dr. B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk 1l.bası-sayfa:149 ).
Genel olarak; hukuk sisteminin toplumsal kalkınmayı hedefleyen ve kişisel hak ve özgürlükleri koruyan temel prensipleri, anayasanın temel ilkeleri ve toplumda cari olan örf-âdet ve ahlk telakkileri, kamu düzenini temsil eden değerler olarak ifade edilebilir ve bu değerlerle açık bir şekilde uyuşmayan yabancı hukukun veya yabancı hukuk hükmünün kamu düzenine aykırı sayılarak uygulanmayacağı söylenebilir. Yabancı hukukun veya yabancı hukuk hükmünün somut olayda tatbiki ile ortaya çıkaracağı sonuç, yukarıda belirtilen temel ilke ve değerler karşısında da tahammül edilmez bir durum yaratmakta ise, yabancı hukukun kamu düzenini açıkça ihlal ettiğinden bahisle yabancı hukuk uygulanmaz. Burada, yabancı hukukun tatbikini engelleyen kamu düzeninin "menfî etkisi"nden bahsedilir. Kamu düzeni kavramı geniş, muğlâk, izafî ve değişkendir(Prof.Dr.Cemal Şanlı-Doç.Dr.Emre Esen- Yrd.Doç.İnci Ataman-Figanmeşe, Milletlerarası Özel Hukuk-4.Bası-sayfa: 72-73-78).
Türk hukukunda kamu düzeni (ordre puplic, amme intizamı) yabancı hukukun tatbikini önleyen istisnaî bir göreve sahiptir. Kanunlar ihtilâfı kaidelerimizce yetkilendirilen yabancı hukuk ülkenin kamu düzenine "açıkça" aykırılık teşkil etmemesi şartıyla tatbik olunma imkânına sahiptir(MÖHUK m.5). Şu halde, kamu düzeni bizim için kanunlar ihtilâfı hukukuna ait tek taraflı bir "bağlanma kaidesi" değildir. Aksine kanunlar ihtilâfı kaidemizin gösterdiği yabancı hukuk nizamının tatbiki prensibinin bir istisnasıdır(Prof.Ergin Nomer-Prof.Cemal Şanlı, Devletler Hususî Hukuk, 18.bası-sayfa:l59)
"...Esasa uygulanan hukukun Türk Hukukunda farklı olması ya da Türk Hukukunun emredici kurallarına aykırı olması gibi nedenlerle yabancı kararın tenfizi reddedilemez. Burada esas alınması gereken kıstas, yabancı ilamın Türk Hukukunda bir veya birden çok kanun hükümlerine aykırı bulunmasından çok, Türk Hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına ve hukuk siyasetine, Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklere milletlerarası alanda geçerli ortak ve kabul görmüş hukuk prensiplerine, ikili anlaşmalara, gelişmiş toplumların ortak benimsedikleri ahlak ve adalet anlayışına, medeniyet seviyesine siyasi ve ekonomik rejimine bakmak olmalıdır" (10.02.2012 tarih ve 2010/1 E, 2012/1 K.saylı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Yukarıda değinilen iç hukukumuz ve kamu düzeni kavramı ile ilgili açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde "ORTAK VELAYET" DÜZENLENMESİNİN, TÜRK KAMU DÜZENİNE "AÇIKÇA" AYKIRI OLDUĞUNU YA DA TÜRK TOPLUMUNUN TEMEL YAPISI VE TEMEL ÇIKARLARINI İHLAL ETTİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
O halde mahkemece, MÖHUK m. 17/1 gereğince, İngiliz vatandaşı olan tarafların müşterek milli hukuklarındaki velayete ilişkin düzenlemeler dikkate alınarak, işin esasına girilip tüm deliller birlikte değerlendirilerek "ortak velayet" istemine ilişkin davayla ilgili bir karar vermek gerekirken, istemin Türk kamu düzenine aykırı olduğu belirtilmek suretiyle, yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 20.02.2017 (Pzt.)
Old 06-05-2017, 17:02   #55
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/24604
K. 2017/485
T. 16.1.2017

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Çocuk ile Ana ve Baba Yararının Çatışması Halinde Çocuğun Yararına Üstünlük Tanınacağı/İdrak Çağındaki Çocukların Kendilerini İlgilendiren Konularda Görüşünün Alınması ve Görüşlerine Gereken Önemin Gösterilmesi Gerektiği - Ortak Çocuğun İdrak Çağında Olduğu/Ortak Çocuğun Velayet Hakkındaki Tercihinin Kendisinden Sorulup Çocuğun Yaşam Koşulları Hakkında Uzmanlardan Sosyal İnceleme Raporu İstenerek Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Karar Verileceği )

ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI ( Velayetin Değiştirilmesi/Çocuk ile Ana ve Baba Yararının Çatışması Halinde Çocuğun Yararına Üstünlük Tanınacağı - İdrak Çağındaki Çocukların Kendilerini İlgilendiren Konularda Görüşünün Alınması ve Görüşlerine Gereken Önemin Gösterilmesi Gerektiği/Ortak Çocuğun Velayet Hakkındaki Tercihinin Kendisinden Sorulup Çocuğun Yaşam Koşulları Hakkında Uzmanlardan Sosyal İnceleme Raporu İstenerek Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Karar Verileceği )

İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUĞUN FİKRİNİN SORULMASI ( Çocuk ile Ana ve Baba Yararının Çatışması Halinde Çocuğun Yararına Üstünlük Tanınacağı/Çocuğun Görüşlerine Gereken Önemin Gösterilmesi Gerektiği - Ortak Çocuğun İdrak Çağında Olduğu/Ortak Çocuğun Velayet Hakkındaki Tercihinin Kendisinden Sorulup Çocuğun Yaşam Koşulları Hakkında Uzmanlardan Sosyal İnceleme Raporu İstenerek Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Karar Verileceği )

SOSYAL İNCELEME RAPORU ALINMASI ( İdrak Çağındaki Çocukların Kendilerini İlgilendiren Konularda Görüşünün Alınması ve Görüşlerine Gereken Önemin Gösterilmesi Gerektiği - Ortak Çocuğun İdrak Çağında Olduğu/Ortak Çocuğun Velayet Hakkındaki Tercihinin Kendisinden Sorulup Çocuğun Yaşam Koşulları Hakkında Uzmanlardan Rapor İstenerek Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Karar Verileceği )

4787/m.5
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi/m.12

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi/m.3, 6

ÖZET : Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. İdrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Ortak çocuğun idrak çağındadır. Bu bakımdan ortak çocuğun velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması, çocuğun halen nerede ve kiminle yaşadığı tespit edilerek, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardansosyal inceleme raporu istenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı anne tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı anne boşanma kararı ile birlikte velayeti babaya bırakılan ortak çocuklar 20/10/2006 doğumlu Emirhan ile 20/10/2010 doğumlu Esila'nın velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece; "Çocukları halen baba yanında oldukları, baba işteyken babanın halası tarafından bakıldıkları, çocukların babalarıyla sağlıklı sıcak ilişkileri olduğu, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılandığı, çocukların kurulu düzeni olup, velayetin değiştirilmesini gerektirir bir durum olmadığı" gerekçesiyle velayetin değiştirilmesi talebinin reddi kararı verilmiş, hüküm davacı anne tarafından temyiz edilmiştir.

Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Velayet kamu düzenine dair olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.

Somut olayda; ortak çocuk Emirhan 2006 doğumlu olup idrak çağındadır. Bu bakımdan ortak çocuk Emirhan'ın mahkemece veya istanabe suretiyle eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek,velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması, çocuğun halen nerede ve kiminle yaşadığı tespit edilerek, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 s.K.m.5) sosyal inceleme raporu istenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, velayet konusunda yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 06-05-2017, 17:08   #56
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/22453
K. 2017/1771
T. 21.2.2017

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ İSTEMİ ( Mahkemece Yaşı Sebebiyle İdrak Çağında Bulunan Ortak Çocuğun Velayeti Konusunda Görüşlerine Başvurulmadan Karar Verildiği - Ortak Çocuğun Bizzat ya da İstinabe Yoluyla Eğitim Kültür Yaşam Olanakları Bakımından Nerede Yaşamak İstediği Konusunda Bilgilendirilerek Velayet Hakkındaki Tercihinin Hakim Tarafından Kendisinden Sorulacağı/Gerektiğinde Sosyal İnceleme Raporu Alınarak Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Velayet Kararı Verileceği )

İDRAK ÇAĞINDAKİ ÇOCUKTAN VELAYET TERCİHİNİN SORULMASI ( Velayetin Değiştirilmesi/Mahkemece Yaşı Sebebiyle Çocuğun Görüşlerine Başvurulmadan Karar Verildiği - Çocuğun Bizzat Eğitim Kültür Yaşam Olanakları Bakımından Nerede Yaşamak İstediği Konusunda Bilgilendirilerek Velayet Hakkındaki Tercihinin Hakim Tarafından Kendisinden Sorulacağı/Gerektiğinde Sosyal İnceleme Raporu Alınarak Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Velayet Kararı Verileceği )

SOSYAL İNCELEME RAPORU ( Ortak Çocuğun Bizzat ya da İstinabe Yoluyla Eğitim Kültür Yaşam Olanakları Bakımından Nerede Yaşamak İstediği Konusunda Bilgilendirilerek Velayet Hakkındaki Tercihinin Hakim Tarafından Kendisinden Sorulacağı - Gerektiğinde Yeniden Psikolog Pedagog ve Sosyal Çalışmacı Niteliğindeki Uzman veya Uzmanlardan Ortak Çocuğun Anne ve Baba Yanındaki Yaşama Koşullarını Değerlendirir İçerikte Bir Rapor Alınarak Karar Verileceği )

ÇOCUĞUN MENFAATİ ( Gerektiğinde Yeniden Psikolog Pedagog ve Sosyal Çalışmacı Niteliğindeki Uzman veya Uzmanlardan Ortak Çocuğun Anne ve Baba Yanındaki Yaşama Koşullarını Değerlendirir İçerikte Bir Sosyal İnceleme Raoru Alınacağı - Tüm Deliller Birlikte Değerlendirilip Ebeveynlerinden Hangisi Yanında Kalmasının Çocuğun Yararına Olacağı Tespit Edilip Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği/Velayetin Değiştirilmesi )
4721/m.324
4787/m.5
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakalrı Sözleşmesi/m.12

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözlşemesi/m.3, 6

ÖZET : Mahkemece yaşı sebebiyle idrak çağında bulunan ortak çocuğun velayeti konusunda görüşlerine başvurulmadan karar verilmiştir. Bu sebeple ortak çocuğun bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin hakim tarafından kendisinden sorulması ve gerektiğinde yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı tarafından, her iki dava yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 21.02.2017 günü temyiz eden davacı-davalı vekili geldi. Karşı taraf davalı-davacı vekilleri gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı-davalı anne, boşanma ile velayeti davalı-davacı babaya bırakılan ortak çocuk 06.02.2007 doğumlu Yunus'un velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gereken karar; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır.

Velayet kamu düzenine dair olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesiyle Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir.

Mahkemece yaşı sebebiyle idrak çağında bulunan ortak çocuğun velayeti konusunda görüşlerine başvurulmadan karar verilmiştir. Bu sebeple ortak çocuğun bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin hakim tarafından kendisinden sorulması (Yargıtay HGK 16.03.2012 tarih E.2011/2-884-K. 2012/197 ile 22.01.2014 tarih E.2013/2-2085-K.2014/30 Sayılı kararları) ve gerektiğinde yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 Sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, duruşma için takdir olunan 1.480,00 TL vekalet ücretinin Mehmet'ten alınıp ilgiliye verilmesine, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 11-01-2019, 14:43   #57
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/6974
K. 2016/13807
T. 17.10.2016
• VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Çocukların Anne Yanında Yaşadıkları Süre Boyunca Velayetin Değiştirilmesini Gerektirecek Bir Durumun Varlığı ve Annenin Velayet Görevini Kötüye Kullandığı veya Savsakladığının Kanıtlanamadığı – Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerektiği )
• SOSYAL İNCELEME RAPORU ( Annenin Velayet Görevini Sağlıklı Bir Şekilde Yerine Getirebileceğinin Rapor Edildiği – Davacı Tarafından Açılan Davanın Reddine Karar Verilmesi Gerekirken Yetersiz Gerekçe İle Kabulüne Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
• VELAYET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Velayetin Değiştirilmesini Gerektirecek Bir Durumun Varlığı ve Annenin Velayet Görevini Kötüye Kullandığı veya Savsakladığının Kanıtlanamadığı – Davanın Reddi Gerektiği )
• İHTİYATİ TEDBİR ( Davanın Esasını Çözer Şekilde İhtiyati Tedbir Kararı Verilemeyeceği Gibi Şartları Oluşmadığı Halde ve Yeterli Gerekçe de Gösterilmeden Velayetleri Annede Bulunan Ortak Çocukların Velayetlerinin Tensip Kararı İle Tedbiren Davacı Babaya Verilmesinin Usul ve Kanuna Aykırı Olduğu – Velayetin Değiştirilmesi )
4721/m.336
ÖZET : Dava, velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir. Çocukların anne yanında yaşadıkları süre boyunca velayetin değiştirilmesini gerektirecek bir durumun varlığı ve annenin velayet görevini kötüye kullandığı veya savsakladığı kanıtlanamamıştır. Mahkemece alınan sosyal inceleme raporunda da annenin velayet görevini sağlıklı bir şekilde yerine getirebileceği rapor edilmiştir. Açıklanan sebeplerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp hükmün bozulmasını gerektirmiştir. Öte yandan, davanın esasını çözer şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği gibi, şartları oluşmadığı halde ve yeterli gerekçe de gösterilmeden velayetleri annede bulunan ortak çocukların velayetlerinin tensip kararı ile tedbiren davacı babaya verilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 17.10.2016 günü duruşma temyiz eden davalı … vekili geldi. Karşı taraf davacı … ve vekilleri gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- )Davacı baba, boşanmabkararı ile birlikte velayetleri davalı anneye bırakılan ortak çocuklar 11.02.2005 doğumlu … ile 06.11.2006 doğumlu …’in velayetlerinin değiştirilerek kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı anne tarafından temyiz edilmiştir.

Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Plaklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Velayet kamu düzenine dair olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu sebeple yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile gözönünde tutulması gerekir. Davalının davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; tarafların 04.12.2013 tarihinde kesinleşen ilamla anlaşmalı olarak ( TMK m.166/3 ) boşandıkları, ortak çocukların velayetinin davalı anneye bırakıldığı ve çocukların eldeki davada mahkemece verilen 11.03.2015 tarihli tedbiren velayetlerin davacı babaya verilmesine dair ara kararının infazına kadar anne ile birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Çocukların anne yanında yaşadıkları süre boyunca velayetin değiştirilmesini gerektirecek bir durumun varlığı ve annenin velayet görevini kötüye kullandığı veya savsakladığı kanıtlanamamıştır. Mahkemece alınan 05.08.2015 tarihli sosyal inceleme raporunda da annenin velayet görevini sağlıklı bir şekilde yerine getirebileceği rapor edilmiştir.

Açıklanan sebeplerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp hükmün bozulmasını gerektirmiştir.

2- ) Öte yandan, davanın esasını çözer şekilde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği gibi, şartları oluşmadığı halde ve yeterli gerekçe de gösterilmeden velayetleri annede bulunan ortak çocukların velayetlerinin tensip kararı ile tedbiren davacı babaya verilmesi de usul ve kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, duruşma için taktir olunan 1.350,00 TL. vekalet ücretinin …’den alınıp …’ye verilmesine, temyiz peşin harcının istenmesi halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 17-01-2019, 15:50   #58
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Alıntı:
Ömer Uğur Gençcan
....
Önemle dikkatinize sunarım;
Bağımsız dava olarak açılan Velayet Davalarına karşı TEMYİZ yolu "KAPALI" olduğu halde;
Boşanma Davası içinde verilen velayet kararlarına karşı TEMYİZ yolu "AÇIK" bulunmaktadır.





.
Old 06-02-2019, 16:01   #59
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Ömer Uğur Gençcan
5 saat ·
İDRAK YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜ, KENDİ ÇIKARINA TERS DÜŞÜYORSA AİLE MAHKEMESİNCE ASLA DİKKATE ALINMAMALIDIR !......

"mahkemece yapılacak iş; yeterli İDRAK GÜCÜNE SAHİP olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren VELAYET KONUSUNDA DANIŞILARAK, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanması; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun KENDİ ÇIKARINA TERS DÜŞMEDİĞİ TAKDİRDE, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır."
(HUKUK GENEL KURULUNUN 27.6.2018 GÜNLÜ KARARI)
Old 10-07-2019, 20:01   #60
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-3117
KARAR NO : 2018/1278

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI
İDRAK GÜCÜNE SAHİP (8 YAŞINDA) ÇOCUĞUN GÖRÜŞÜNÜN ALINMASI GEREKTİĞİ

Taraflar arasındaki “velayetin değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 6. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.11.2015 gün ve 2014/1048 E., 2015/955 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.09.2016 gün ve 2016/4059 E., 2016/13211 K. sayılı kararı ile:

"...Velayetinin değiştirilmesi talep edilen müşterek çocuğun idrak çağında olduğu anlaşılmaktadır. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6., Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir. Velayet düzenlemesinde asıl olan çocukların yararıdır ve bu düzenlemede ana ve babanın yararı ile çocuğun yararı çatıştığı takdirde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gerekir. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi de mümkündür. Bu nedenle, müşterek çocuğun velayeti konusunda mahkemece görüşünün alınması, bu görüşün değerlendirilmesi ve gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili, boşanma davası sırasında, davalı babanın, annenin çocuğu dövdüğü yönünde gerçeğe ve hayatın olağan akışına aykırı iftiraları nedeniyle müşterek çocuğun velayetinin babaya verildiğini, babasından çekinen ve korkan çocuğun "annem beni dövdü" şeklinde beyanda bulunduğunu, bu hususun aksinin okulda tutulan "tutanaktır" adlı belge ile ispatlandığını, babanın çocukla ilgilenmediğini, çocuğun okul dışındaki zamanını internet kafede geçirdiğini, müvekkilinin çocuğun tüm sorunları ile ilgilendiğini, çocuğun da müvekkilinin yanında kalmak istediğini ileri sürerek, babada olan velayetin kaldırılarak müşterek çocuğun velayetinin müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının çocuğu olumsuz etkileyecek bir yaşam tarzı olduğunu, başka erkeklerle görüştüğünü, çocuğa şiddet uyguladığını, sabit bir ikametgâhının olmadığını, çocuğa sigara içirerek bu şekilde fotoğrafını çektiğini, oje, far gibi şeyler sürdüğünü, boşanma davasında alınan raporlarda da velayetin babaya verilmesi yönünde görüş bildirildiğini, müvekkilinin çocuğun eğitimiyle yeterli derecede ilgilendiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, somut olayda davalının velayet görevini yerine getirmediği veya kötüye kullandığı hususlarının (TMK. m. 348) kanıtlanamadığı gibi velayetin değiştirilmesini haklı kılacak nedenler de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, Yargıtay bozma kararında atıf yapılan uluslararası düzenlemelerde de açıkça benimsendiği üzere, idrak çağında olan çocukların tercihlerinin velayet düzenlemesi yapılırken mutlaka değerlendirilmesi gerektiği, mahkemece de bu hususun dikkate alınarak uzmanlar tarafından çocukla üç kez görüşüldüğü, ayrıca taraflarla ve Efe'nin öğretmenleri ile de detaylı görüşmeler yapıldığı, her iki tarafın evlerinde ve okul ortamında incelemelerde de bulunulduğu, çocuğun sadece babasını ya da annesini tercih ettiğine dair bir anlatımının bulunmadığı, dava tarihinde 8 yaşında olan çocuk için adliyeler ve duruşma salonlarının çok da uygun yerler olmadığı, çocuğun duruşma salonuna getirtilerek değil de; çocuklara uygun dizayn edilmiş görüşme odalarında ve bu konuda eğitim görmüş mahkeme uzman pedegogu tarafından görüşlerinin alındığı belirtilerek, velayetin değiştirilmesi ve kaldırılması koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı anne vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: 26.01.2006 doğumlu müşterek çocuğun velayeti konusunda mahkeme huzurunda bizzat görüşüne başvurulmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre uzman tarafından alınan beyanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 337, 340, 342 ve 346. maddeleri uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar.

Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.

Velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz.

Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Başka bir anlatımla, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

Öte yandan, TMK'nın 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen “velayet”e ilişkin hükümler kural olarak, kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda resen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur.

Hukuk Genel Kurulunun 14.06.2017 gün ve 2017/2-1887 E., 2017/1196 K. sayılı kararında da velayetin düzenlenmesinin kamu düzenine ilişkin olduğu, usulü kazanılmış hak ilkesinin istisnasını oluşturduğu benimsenerek aynı ilkelere vurgu yapılmıştır.

Diğer taraftan, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda onaylanarak 02 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye Cumhuriyeti'nce de kabul edilip, 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 12. maddesi:

“Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.”
hükmünü içermektedir.

Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin:
Çocuğun usule ilişkin haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3. maddesinde ise:
“…Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:
a)İlgili tüm bilgileri almak;
b)Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;
c)Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.” ;
Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddede (b) ve (c) bentlerinde ise:
“b)…Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,…çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde,gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır.
-çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c)Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.”
düzenlemesi yer almaktadır.

Velayetin anne ya da babaya verilmesi, daha çok çocuğu ilgilendiren, onun menfaatine ilişkin bir husus olduğuna göre, gerek yukarıda açıklanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddelerinde yer alan hükümler, gerekse velayete ilişkin yasal düzenlemeler karşısında, velayeti düzenlenen çocuğun, idrak çağında olması halinde, kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekir.

Somut olayda da, velayetinin değiştirilmesi talep edilen müşterek çocuk E..., dava tarihinde 8, karar tarihinde 10, bozma kararının verildiği tarihte ise 12 yaşında olup, müşterek çocuk davanın tüm aşamalarında idrak çağındadır. İdrak çağında olan müşterek çocuğun uzmanlar tarafından alınan beyanında hem annesi hem de babası ile olmak istediğini ifade ettiği, herhangi bir tercihte bulunmadığı belirtilmiştir. 17.06.2015 tarihli raporun sonuç kısmında da küçüğün kendi arzu ve isteklerini belirleyebilecek, bunları ifade edebilecek olgunlukta olduğu, bu nedenle çocuğun beyanlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca dosya içerisinde bulunan ve çocuğun devam ettiği okulda görevli olan rehber öğretmen tarafından tutulan 01.06.2015 tarihli raporda da, küçüğün içe dönük ve dalgın olduğu, konuşurken bacaklarını salladığı, sorulan sorulara "hı hı" gibi net olmayan, kolayca değiştirilebilen çelişkili cevaplar verdiği hususları dile getirilmiştir. Kaldı ki, dava tarihinden itibaren küçüğün yaşadığı veya yaşamak istediği ortamı değerlendirmesine imkân verecek, dolayısıyla velayeti konusunda görüşünün alınmasını gerektirecek ölçüde uzun süre geçtiği de görülmektedir.

Açıklanan nedenlerle mahkemece yapılacak iş; yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağınınx sağlanması; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.

O hâlde, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.06.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hasta Hakları İhlalleri Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hasta Hakları Çalışma Grubu 21 13-08-2016 17:02
Çocuk Hakları Sözleşmesi Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 9 11-12-2009 16:36
Yargıtay Kararları adıge Hukuk Sohbetleri 5 28-07-2007 15:24
Kadın Hakları - Çocuk Hakları - Türkiye'nin Haksızlığı Armağan Konyalı Kadın Hakları Çalışma Grubu 8 25-08-2006 16:28


THS Sunucusu bu sayfayı 0,11577392 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.