Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İnanÇli İŞlem- Yazili Delİl - Yazili Delİl BaŞlangici

Yanıt
Old 27-01-2009, 20:23   #1
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan İnanÇli İŞlem- Yazili Delİl - Yazili Delİl BaŞlangici

Müvekilmiz adına İnançlı İşlem - Taraf Muvazaasına dayalı olarak açmayı düşündüğümüz davada müvekkilem yıllar önce Almanyada çalışıp kendi emek ve birikimiyle taşınmaz satın almış, bu taşınmazlarını eşiyle olan problemlerinden dolayı (eşiyle sürekli dava ve şikayetlerle mahkemelik olmuş )18 yaşında olan çocugu üzerine tapuda işlem yaptırarak temlik etmiştir. Eşinin sürekli kendisiyle çatışması nedeniyle bu taşınmazlarını çocuğunun adına yapmak istedigini çocuğunun davacı olarak açmış olduğu bir başka dosyada açıkça ikrar etmiş, çocuğun vekili ise duruşmada tanık beyanlarına karşı herhangi bir diyeceklerinin olmadıgını beyan etmiştir.
Yine çocuğun vekili aracılığıyla mahkemeye sunmuş oldukları tüm dilekçe ve cevap layihalarında çocuğun annesinin almanyada uzun süre çalışması neticesinde bu malları satın aldığı, ve bu malları eşinden korumak maksadıyla çocuğun adına geçirildiği şeklinde beyanlar verilmiştir. Elimizde yazılı delil olarak geçmiş ve sonuçlanmış mahkeme dosyalarındaki bu beyanlar mevcut. Ancak bu beyanlar inanılan şahsa ait beyanlar değil, vekili tarafından mahkemeye sunulan beyanlar. Bu belgeler yazılı delil başlangıcı olarak kabul görebilecek mahiyette belgelermidir?

Konuya emsal teşkil edebilecek Yargıtay kararı arıyorum, yardımcı olan meslektaşlarıma saygılar
Old 27-01-2009, 23:54   #2
oceans17

 
Varsayılan

Sayın Hartavi,

inançlı işlemin tarafları arasında ispat ancak yazılı şekilde mümkündür. Üçüncü kişinin ikrarı herhangi bir önem taşımaz. genel kuralın dışına çıkan bir kararla da henüz karşılaşmadım.

iyi çalışmalar
Old 28-01-2009, 00:57   #3
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

Sn onur turgut

1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1 md göre Dâva evrakında veya hâkim huzurunda iki taraftan birin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder denilmektedir. Sanırım burdaki hüküm salt davanın tarafları açısından bağlayıcılık taşımamaktadır. Kaldı ki mahkeme önünde yapılan her türlü işlemler başka bir dava dosyasında delil niteliği taşımaktadır.
Old 28-01-2009, 15:25   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Merhaba Sayın Selim Bey,

Bildiğiniz üzere vekiller, müvekilleri adına duruşmaya katılırlar ve müvekkilleri adına dilekçe verip, beyanları dile getirirler.

Bu nedenle herhangi bir dava dosyası içinde müvekkili adına beyanda bulunan avukatın beyanı, davada temsil edilen müvekkilini bağlar. Bu manada o beyanın hukuki değeri olduğu kanaatindeyim.

@Sayın Onur Turgut: Bildiğiniz gibi senede senet kuralının geçerli olduğu her olayda, senede karşı başka bir senet yahut başka bir "kesin delil" sunmak gerekir.
Old 28-01-2009, 18:16   #5
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

Verdiğiniz bilgilerden anladığım kadarıyla,anne çocuğu aleyhine "İnançlı işlem sebebiyle tapu iptali ve tescili davası " açmak istemektedir.

Bildiğiniz gibi inançlı işlem yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı sayılan belge ile birlikte tanık ile ispatlanabilir.

Vekilin duruşmalardaki beyanları asilleri bağlar.Aynen vekaletnamesinde davayı kabul,feragat yetkilerinin bulunması halinde bu beyanların bu sonuçları doğuracağı açıktır.

Dolayısıyla çocuğun vekilinin beyanları çocuğu bağlayacaktır.Ve bu beyanlar "mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğundan" kesin delil sayılır ve yazılı belgeden daha üstün niteliktedir.

Ancak Bk 389 madde hükmüne dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyim.İlk davanın ne ile ilgili ve ne sebeble bu beyanlara yer verildiği tarafımca tam olarak anlaşılamasa da :vekilin ,müvekkilinin talimatı doğrultusunda yaptığı iş ve işlemlerden sorumlu olacağı ,vekaletin talimat dairesinde hüküm ifade edeceği hususunda incelenmesi gerekir.

TALİMAT DAİRESİNDE VEKALETİ İFA
MADDE 389 - Vekil, müvekkilinin sarih olan talimatına muhalefet edemez. Ancak, hal icabına göre müvekkilden mezuniyet istihsaline imkân olmamakla beraber şayet imkân olupta istizan olunsa idi müvekkilin muvafakat edeceği derkâr bulunan hususlarda, inhiraf edebilir. Bundan maada hallerde vekil aldığı talimata müvekkilinin aleyhine olarak muhalefet ederse, bundan mütevellit zararı deruhte etmedikçe, müvekkilünbih ifa edilmiş olmaz.

Yani vekil,kasten yada başkaca sebeble vekalet verenin rizası ve beyanı hilafına yapmış olduğu işlemlerden şahsen sorumlu olup,bu işlemlerden vekil eden sorumlu olmaz.

Avukatın dava dosyasında,müvekkili adına tescilli olan taşınmazın aslında inançlı akitle tescil edilmiş olduğu ve bedelin anne tarafından ödendiğine ilişkin dilekçesi ve beyanları,o dava için müvekkili aleyhine beyan sayılmasa dahi ,yeni bir dava ve özellikle tarafınızdan açılması düşünülen davada müvvekkili aleyhine beyan olarak kabul edilmelidir.Bu durumda bu beyanların o davada ve taraflar arasında bağlayıcı olduğu açıktır.Ancak bu beyanların dava ile ilgisi olmaksızın ileri sürülmesi durumunda yeni açılacak davada çocuk,bu beyanlarda vekilin BK 389 maddesine aykırı hareket ettiğini ve bu sebeble kendisinin bu beyanlarla bağlı olmadığı,bu beyanların odava ile dahi ilgilisi bulunmadığını ileri sürebilecektir.

Ancak bu avukatın elinde,bu beyanların onaylandığına ilişkin asil imzalı belge olması drumunda asil,beyanların aksini ileri süremeyecektir.

Sonuç olarak ;
Bana göre bu belge taraflar arasında mahkeme içi ikrar niteliğinde belge olup,vekilin beyanları asili bağlayacaktır.Ancak asilin BK 389 .maddesine müracaat edebileceği de unutulmamalıdır.Ancak bu ikrarın mahkeme dışında da yapıldığına ilişkin tanık delili sunulabilir.Bu husus ise takdiri dedildir.

Saygılarımla
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/14-289

K. 2007/291

T. 23.5.2007

• İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İddianın Yazılı Delille Kanıtlandığı - Bağımsız Bölümün Davalının Çocukları Tarafından Satın Alındığının Kabulü İle Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )

• BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN SATIN ALINMASI ( İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Yazılı Delille Kanıtlandığı - Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )

• DAVA EVRAKINDA YAPILAN İKRAR ( Geçerli Olduğu ve İkrar Eden Aleyhine Başka Bir Davada da Kesin Delil Teşkil Edeceği - İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil )

• BOŞANMA DAVASINDA İBRAZ EDİLEN İMZALI CEVAP DİLEKÇESİNDEKİ BEYAN ( Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )

• MAHKEME İÇİ İKRAR ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanı - Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )

• YAZILI BELGE ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanının Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu - Tapu İptali ve Tescil )

1086/m.236


5.2.1947 tarih 20/6 sayılı YİBK
ÖZET : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK'nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 9. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 09.03.2006 gün ve 2005/409 E. 2006/64 K, sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 19.09.2006 gün ve 6259-9431 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, babasını dava ederek 374 ada 50 parsel sayılı taşınmazda bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümün kendi parası ile satın alındığını ileri sürerek davalı adına olan tapusunun iptali ile adına tescilini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hükmü, davacı temyiz etmiştir.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona geçirme borcu altına girer. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla yerine getirilmesi istenebilir. Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç sözleşmesinin yazılı delille kanıtlanma olanağı vardır.
Somut olayda; Davalı daha önce aleyhine açılan boşanma davasının ( Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/314 Esas 2004/75 Karar sayılı ) yargılamaları sırasında 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "... Üzerime kayıtlı ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerime olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunmuş ve dava konusu evin çocukları tarafından alındığını ifade etmiştir.
HUMK.nun 236/4 maddesinde "Mahkeme dışındaki ikrarı teyit edecek delalil ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir." hükmü öngörülmüştür. Davalının boşanma davasının yargılamaları sırasında vermiş olduğu imzalı cevap dilekçesindeki beyanı HUMK.nun 236/4 maddesinde düzenlenen mahkeme dışı ikrar niteliğinde olup, davacı yararına kesin delil teşkil eder. Davacı, az yukarıda yazılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iddiasını yazılı delil ile kanıtlamıştır. Bunun aksi ancak aynı şekilde düzenlenmiş yazılı delille kanıtlanabileceğinden davalının yukarıdaki beyanını boşanma davasındaki nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak için yaptığı yönündeki belgeye dayanmayan savunmasına itibar edilemez. Bu durumda, mahkemece dava konusu evin davalının çocukları tarafından alındığı kabul edilerek, davacı çocuğunun payı oranında istemin hüküm altına alınması gerekirken davanın tümü ile reddi doğru olmadığından hüküm bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Sadettin Kabul vekili; davalının oğlu olan müvekkilinin, annesi ve babasının geçimsizliği dolayısıyla ve babasının da isteğiyle tüm birikimlerini sarf ederek 374 ada 50 parselde bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümü kendi parası ile satın aldığını ve tapusunun da davalı babası üzerine yapıldığını; ancak, eşini bırakıp giden davalının, kendi evinde oturan davacı oğluna da ihtarname keşide ederek fuzuli işgal nedeniyle evi boşaltmasını istediğini; oysa dava konusu dairenin, müvekkilinin parasıyla satın alındığını ve daha önce davacının annesi tarafından açılan boşanma davası sırasında davalının ibraz ettiği cevap dilekçesinde, "dava konusu evin çocukları tarafından alınarak, emekli muafiyetinden faydalanmak üzere tapusunun kendi üzerine yapıldığını" açıkça ikrar ettiğini ileri sürerek, 374 ada 50 parselde 28/424 arsa payı ile davalı adına kayıtlı bulunan 3 nolu meskenin tapusunun iptali ile, müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Tayyur Kabul vekili; müvekkilinin başka bir taşınmazının satışından elde ettiği parayla dava konusu bağımsız bölümü satın almış olup, davacının alım gücü bulunmadığını; boşanma davası sırasında müvekkili tarafından verilen cevap dilekçesinde yer alan beyanların, davalının eşinin nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak amacına yönelik olduğunu; 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda ön görülen şekilde, davacının iddiasını ispata yarar yazılı delil de bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, "davacının iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamadığı gibi, olayın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte vukuuna delalet edebilecek bir yazılı delil başlangıç niteliğinde belge de bulunmadığı; dava dilekçesinde dayanılan, davalının başka bir mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanlarının ise bu bağlamda yazılı bir belge olmayıp mahkeme dışı ikrar niteliğinde kabul edilemeyeceği, taraflar arasında akrabalık ilişkisi bulunmasına karşın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında HUMK. 293. maddesi uyarınca tanık dinlenmesinin mümkün bulunmadığı ve davacının, yemin deliline de dayanmadığının anlaşıldığı" gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Dava konusu, 374 ada 50 parsel sayılı arsa üzerindeki binanın 28/424 arsa paylı A Blok 2. kat 3 nolu mesken, davalı Tayyur Kabul adına kayıtlı olup, 15.5.2003 tarihinde alım suretiyle iktisap etmiştir. Eldeki davanın açılmasından önce; davacının annesi tarafından davalı baba aleyhine Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003/314 K: Esas 2004/75 sayılı dosyasında açılan boşanma davasının yargılaması sırasında, davalı baba Tayyur Kabul tarafından imza ve ibraz edilen 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "...Üzerime kayıtlı görünen ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerimde olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunulmuş ve o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesini tekrar ettiklerini bildirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; inanç sözleşmesinden kaynaklanan görülmekte olan davada, davalının boşanma davasının yargılaması sırasında ibraz etmiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanının, kesin delil mahiyetinde mahkeme içi ikrar olup olmadığı; buna bağlı olarak, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı delil niteliğinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, "ikrarın" hukuki niteliği ve konusu ile ispat kuvveti açısından türleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir ( YHGK. 9.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK. 25.6.1975 gün E:4/681 K:879 ).
İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.
Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir" hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında "Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder" hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.
Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, yada başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir ( HUMK. m.236/4 ).
Mahkeme içi ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha ( dava evrakı ) ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanunun 236/1. maddesinde "dava evrakı" olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).
Bu genel açıklamalardan sonra, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davalarda iddianın ispat şeklinin açıklanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözümlenmiştir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır. Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunmayacağı, zira Borçlar Kanununun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarım ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığı öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Yasasının 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile isbatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
O halde, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenirliği kabul edilen iddiaların isbatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir.
Somut olayda; davalı, daha önce aleyhine açılan boşanma davasının yargılamaları sırasında verdiği cevap dilekçesinde, üzerine kayıtlı bulunan evin müşterek çocukları tarafından alındığını, asıl olarak çocuklarına ait olduğunu, tapu kaydının üzerinde bulunma sebebinin ise emekli olması nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmasına yönelik bulunduğunu beyan etmiş, o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesi içeriğini benimseyerek, dilekçeyi tekrar ettiklerini bildirmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK.nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.5.1992 gün ve E:1992/14-249 K:1992/323 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekirken; yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/14-289

K. 2007/291

T. 23.5.2007

• İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İddianın Yazılı Delille Kanıtlandığı - Bağımsız Bölümün Davalının Çocukları Tarafından Satın Alındığının Kabulü İle Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )

• BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN SATIN ALINMASI ( İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Yazılı Delille Kanıtlandığı - Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )

• DAVA EVRAKINDA YAPILAN İKRAR ( Geçerli Olduğu ve İkrar Eden Aleyhine Başka Bir Davada da Kesin Delil Teşkil Edeceği - İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil )

• BOŞANMA DAVASINDA İBRAZ EDİLEN İMZALI CEVAP DİLEKÇESİNDEKİ BEYAN ( Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )

• MAHKEME İÇİ İKRAR ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanı - Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )

• YAZILI BELGE ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanının Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu - Tapu İptali ve Tescil )

1086/m.236


5.2.1947 tarih 20/6 sayılı YİBK
ÖZET : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK'nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 9. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 09.03.2006 gün ve 2005/409 E. 2006/64 K, sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 19.09.2006 gün ve 6259-9431 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, babasını dava ederek 374 ada 50 parsel sayılı taşınmazda bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümün kendi parası ile satın alındığını ileri sürerek davalı adına olan tapusunun iptali ile adına tescilini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hükmü, davacı temyiz etmiştir.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona geçirme borcu altına girer. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla yerine getirilmesi istenebilir. Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç sözleşmesinin yazılı delille kanıtlanma olanağı vardır.
Somut olayda; Davalı daha önce aleyhine açılan boşanma davasının ( Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/314 Esas 2004/75 Karar sayılı ) yargılamaları sırasında 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "... Üzerime kayıtlı ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerime olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunmuş ve dava konusu evin çocukları tarafından alındığını ifade etmiştir.
HUMK.nun 236/4 maddesinde "Mahkeme dışındaki ikrarı teyit edecek delalil ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir." hükmü öngörülmüştür. Davalının boşanma davasının yargılamaları sırasında vermiş olduğu imzalı cevap dilekçesindeki beyanı HUMK.nun 236/4 maddesinde düzenlenen mahkeme dışı ikrar niteliğinde olup, davacı yararına kesin delil teşkil eder. Davacı, az yukarıda yazılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iddiasını yazılı delil ile kanıtlamıştır. Bunun aksi ancak aynı şekilde düzenlenmiş yazılı delille kanıtlanabileceğinden davalının yukarıdaki beyanını boşanma davasındaki nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak için yaptığı yönündeki belgeye dayanmayan savunmasına itibar edilemez. Bu durumda, mahkemece dava konusu evin davalının çocukları tarafından alındığı kabul edilerek, davacı çocuğunun payı oranında istemin hüküm altına alınması gerekirken davanın tümü ile reddi doğru olmadığından hüküm bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı Sadettin Kabul vekili; davalının oğlu olan müvekkilinin, annesi ve babasının geçimsizliği dolayısıyla ve babasının da isteğiyle tüm birikimlerini sarf ederek 374 ada 50 parselde bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümü kendi parası ile satın aldığını ve tapusunun da davalı babası üzerine yapıldığını; ancak, eşini bırakıp giden davalının, kendi evinde oturan davacı oğluna da ihtarname keşide ederek fuzuli işgal nedeniyle evi boşaltmasını istediğini; oysa dava konusu dairenin, müvekkilinin parasıyla satın alındığını ve daha önce davacının annesi tarafından açılan boşanma davası sırasında davalının ibraz ettiği cevap dilekçesinde, "dava konusu evin çocukları tarafından alınarak, emekli muafiyetinden faydalanmak üzere tapusunun kendi üzerine yapıldığını" açıkça ikrar ettiğini ileri sürerek, 374 ada 50 parselde 28/424 arsa payı ile davalı adına kayıtlı bulunan 3 nolu meskenin tapusunun iptali ile, müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Tayyur Kabul vekili; müvekkilinin başka bir taşınmazının satışından elde ettiği parayla dava konusu bağımsız bölümü satın almış olup, davacının alım gücü bulunmadığını; boşanma davası sırasında müvekkili tarafından verilen cevap dilekçesinde yer alan beyanların, davalının eşinin nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak amacına yönelik olduğunu; 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda ön görülen şekilde, davacının iddiasını ispata yarar yazılı delil de bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, "davacının iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamadığı gibi, olayın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte vukuuna delalet edebilecek bir yazılı delil başlangıç niteliğinde belge de bulunmadığı; dava dilekçesinde dayanılan, davalının başka bir mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanlarının ise bu bağlamda yazılı bir belge olmayıp mahkeme dışı ikrar niteliğinde kabul edilemeyeceği, taraflar arasında akrabalık ilişkisi bulunmasına karşın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında HUMK. 293. maddesi uyarınca tanık dinlenmesinin mümkün bulunmadığı ve davacının, yemin deliline de dayanmadığının anlaşıldığı" gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Dava konusu, 374 ada 50 parsel sayılı arsa üzerindeki binanın 28/424 arsa paylı A Blok 2. kat 3 nolu mesken, davalı Tayyur Kabul adına kayıtlı olup, 15.5.2003 tarihinde alım suretiyle iktisap etmiştir. Eldeki davanın açılmasından önce; davacının annesi tarafından davalı baba aleyhine Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003/314 K: Esas 2004/75 sayılı dosyasında açılan boşanma davasının yargılaması sırasında, davalı baba Tayyur Kabul tarafından imza ve ibraz edilen 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "...Üzerime kayıtlı görünen ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerimde olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunulmuş ve o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesini tekrar ettiklerini bildirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; inanç sözleşmesinden kaynaklanan görülmekte olan davada, davalının boşanma davasının yargılaması sırasında ibraz etmiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanının, kesin delil mahiyetinde mahkeme içi ikrar olup olmadığı; buna bağlı olarak, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı delil niteliğinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, "ikrarın" hukuki niteliği ve konusu ile ispat kuvveti açısından türleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir ( YHGK. 9.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK. 25.6.1975 gün E:4/681 K:879 ).
İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.
Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir" hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında "Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder" hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.
Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, yada başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir ( HUMK. m.236/4 ).
Mahkeme içi ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha ( dava evrakı ) ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanunun 236/1. maddesinde "dava evrakı" olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).
Bu genel açıklamalardan sonra, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davalarda iddianın ispat şeklinin açıklanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözümlenmiştir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır. Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunmayacağı, zira Borçlar Kanununun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarım ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığı öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Yasasının 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile isbatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
O halde, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenirliği kabul edilen iddiaların isbatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir.
Somut olayda; davalı, daha önce aleyhine açılan boşanma davasının yargılamaları sırasında verdiği cevap dilekçesinde, üzerine kayıtlı bulunan evin müşterek çocukları tarafından alındığını, asıl olarak çocuklarına ait olduğunu, tapu kaydının üzerinde bulunma sebebinin ise emekli olması nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmasına yönelik bulunduğunu beyan etmiş, o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesi içeriğini benimseyerek, dilekçeyi tekrar ettiklerini bildirmiştir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK.nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.5.1992 gün ve E:1992/14-249 K:1992/323 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekirken; yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2006/15-1

K. 2006/34

T. 8.3.2006

• ALACAK DAVASI ( Dava Evrakında veya Hakim Huzurunda İki Taraftan Birinin veya Vekilinin Sebkeden İkrarı Muteber Olduğu - Mukir Olan Taraf Aleyhine Delil Teşkil Edeceği )

• ESER SÖZLEŞMESİ ( Dava Evrakında veya Hakim Huzurunda İki Taraftan Birinin veya Vekilinin Sebkeden İkrarı Muteber Olduğu )

• İKRAR ( Dava Evrakında veya Hakim Huzurunda İki Taraftan Birinin veya Vekilinin Sebkeden İkrarı Muteber Olduğu - Mukir Olan Taraf Aleyhine Delil Teşkil Edeceği )

• ALEYHE DELİL NİTELİĞİ ( Dava Evrakında veya Hakim Huzurunda İki Taraftan Birinin veya Vekilinin Sebkeden İkrarı Muteber Olduğu - Mukir Olan Taraf Aleyhine Delil Teşkil Edeceği )

1086/m.236


ÖZET : Dava, eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir. Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder.
Davalı son celsedeki imzalı beyanında ise aynen; "Biz de davacı tarafından yapılan işin bedelin ... TL olduğunu biz de kabul ediyoruz. Bizim iddiamız bu bedelin davacı tarafa 1/4 'ü nakit olarak kalanların da bono verilerek ödendiği yönündedir. Bonoları müvekkilim ödemiştir. Ancak davacı taraftan bonoları almadığı gibi, tahsilata ilişkin bir makbuz da almamıştır. " İfadelerine yer vermiştir. Bu beyan bedel yönünden ikrar niteliğinde olup, davalı aleyhine delil niteliğindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. Asliye 1. Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.02.2004 gün ve 2002/1051-2004/214 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ve davalı H. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 03.03.2005 gün ve 2004/4071-2005/1215 sayılı ilamı ile;
( ... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı taşeron dava dilekçesinde dava konusu işin davalı H. ile yaptıkları şifahi anlaşma doğrultusunda Bayındırlık Birim Fiyatları üzerinden üstlendiğini ileri sürmüş, daha sonra verdiği 24.4.2003 tarihli cevaba cevap dilekçesinde ise, bu iş için davalıya verdiği teklifin kabulü üzerine işe başlayıp bitirdiğini beyan etmiştir.
Gerçekten de davacı şirket yetkilisinin imzasını taşıyan 17.11.2000 tarihli teklif mektubu ile işte kullanılacak malzeme cins ve miktarlarını da belirterek işi 4.250.000.000 lira + 11.950.000.000 lira üzerinden yapmayı taahhüt etmiştir. Davacı teklifinin davalı tarafından kabulü üzerine işe başlanıp bitirildiği kabul edilmekle yapılan iş bedelinin 17.11.2000 tarihli teklif mektubundaki koşullara göre belirlenip hüküm altına alınması yerine, 2002 yılı Bayındırlık Birim Fiyatları esas alınarak düzenlenen tespit raporu esas alınmak suretiyle davanın kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Davacı taşeron firma tarafından yapılan iş bedelinin tahsili istemiyle, iş sahibi üniversite ve yüklenici H. hasım gösterilerek açılmıştır.
Davacı ile davalılardan iş sahibi üniversite arasında sözleşme ilişkisi olmayıp, üniversite yönünden açılan dava husumetten redle sonuçlanmış; davacının buna ilişkin temyiz isteminin reddi ile bu yön kesinleşmiştir.
Üniversite ile arasında eser sözleşmesi bulunan yüklenici H. ile davacı taşeron şirket arasındaki eser sözleşmesinin varlığı, işin yapılıp bitirildiği ve teslim olgusunun gerçekleştiği uyuşmazlık konusu olmayıp, bedel ve bu bedelin ödenip ödenmediği konusunda çıkan uyuşmazlık üzerine eldeki dava açılmış; mahkemece davalı H. vekilinin işin yapıldığını ve bedelinin 25.898.131.000 TL olduğunu kabul ettikleri ve bedeli ödediklerine ilişkin belgeleri de olmadığı yönündeki 27.02.2004 tarihli celsedeki imzalı beyanına dayanılarak davanın bu davalı bakımından kabulüne karar verilmiştir.
Tarafların temyizi üzerine Özel Dairece karar davacının teklif mektubunda gösterilen bedelin esas alınması gerektiği noktasından davalı H. A. yararına bozulmuş; mahkemece önceki kararında direnilmiştir.
Hükmü temyize H. vekili getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı H. vekilinin 27.02.2004 tarihli celsedeki, bedelin 25.898.13 1.000 TL olduğunu kabul ettiklerine ilişkin açık ve imzalı beyanına karşın, yapılan iş bedelinin davacı yanın 17.11.2000 tarihli teklif mektubu ve eklerinde yer alan -ki daha düşük- koşulların esas alınarak belirlenmesi gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır .
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236. maddesi;
"... Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder..." hükmünü içermektedir.
Davalı H. vekili 27.02.2004 tarihli son celsedeki imzalı beyanında ise aynen; "Biz de davacı tarafından yapılan işin bedelinin 25.898.131.000 TL olduğunu biz de kabul ediyoruz. Bizim iddiamız bu bedelin davacı tarafa 1/4 'ü nakit olarak kalanların da bono verilerek ödendiği yönündedir. Bonoları müvekkilim ödemiştir. Ancak davacı taraftan bonoları almadığı gibi, tahsilata ilişkin bir makbuz da almamıştır." İfadelerine yer vermiştir. Bu beyan bedel yönünden ikrar niteliğinde olup, davalı H. aleyhine delil niteliğindedir. Davalı yanca bu bedelin ödendiğine ilişkin delillerinin olmadığı da açıkça ifade edilmiştir.
Bu açık durum karşısında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davalı vekilinin açıklanan beyanının ikrar niteliğinde bulunmasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı H. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı ( 1.048.49 YTL )bakiye temyiz harcının temyiz edenden alınmasına, 08.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.



Old 10-10-2012, 09:28   #6
Av. Öznur Aktürk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gamze Dülger
Bildiğiniz gibi inançlı işlem yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı sayılan belge ile birlikte tanık ile ispatlanabilir.
Sayın Meslektaşlarım,

Elimdeki dosyada, nakit paraya ihtiyaçları olduğundan ve bankadan kredi almak için baba, gayrimenkulünü önce oğlunun arkadaşına satıyor, akabinde de arkadaş oğula satıyor. (Baba-oğul arasındaki satışlarda bankalar kredi vermediğinden araya 3. şahsı sokuyorlar) Oğul bankadan kredi çekiyor. Kredi bitiminde evin babaya devredileceğine ilişkin inançlı işlemin taraflarından baba ve oğulun ayrıca şahidin imzasını taşıyan yazılı belge mevcuttur. Ancak bu belgede tarih yazmadığı gibi, yazıların içeriğinden evin devri ve kredi çekilmesini müteakip hazırlandığı da anlaşılmaktadır.

1- Bu belgeyi yazılı delil başlangıcı olarak kabul ettirip tanık dinletme şansım var mıdır?
2- Belgede ilk devralan arkadaşın imzasının olmaması sorun yaratır mı?
3- Müvekkil baba adıan açılacak inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davasında oğulun yanı sıra tapuyu ilk devralan ve sonrasında oğula devreden şahsı da davalı göstermek gerekli midir?

Diğer yandan, oğul, evi kendi üzerine aldıktan sonra tapu senedinin arkasına kendi el yazısı ile durumu ikrar eden, kredi bitiminde evin babaya iade edileceğini ve ölümü halinde eşi veya çocuklarının kanuni hakları olmadığını belirttiği imzalı bir yazısı da ayrıca mevcuttur.

Yardımlarınıza ihtiyacım var...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yazili Olmayan Tellallik SÖzleŞmesİ Acİl!!! Av.bozkara Meslektaşların Soruları 7 02-01-2008 14:35
Bonoda Plaka Yazili Olmasi damista Meslektaşların Soruları 3 06-12-2007 13:23
Nasil Bİr Yazili Belge İle Muvaaza İddİasi Bertaraf Edİlebİlİr? advokat34 Meslektaşların Soruları 2 23-10-2007 09:40
Adİ Yazili TaŞinmaz BaĞiŞlamasi SPARTACUS Meslektaşların Soruları 2 18-07-2007 14:32
Nama Yazili Bono av.myıldız Meslektaşların Soruları 4 09-11-2006 18:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05747604 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.