Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Islah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-09-2007, 16:19   #1
sevimsiz

 
Varsayılan Islah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması

Davacı açtığı tazminat davasının dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuştur. Bu arada bilirkişi raporunu beklemeksizin davasını ıslah etmiştir. Bilirkişi raporunda ıslahla arttırılan dava değerinden daha fazla tazminat hesaplanmıştır. Bunun üzerine davacı ,bilirkişi raporunda hesaplanan ancak ilk davada talep etmediği kısım için ek dava açmıştır.

Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu halde, ıslah dilekçesinde bunu belirtmemiş olan davacı, ilk davada talep edilmeyen kısım için ek dava açabilir mi?
Old 12-09-2007, 19:29   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Islah dilekçesinde fazlaya dair hakkını saklı tutmadığı için, Yargıtay'a göre taleplerini sınırlandırmış olmaktadır. Bu nedenle ek davaya itiraz edebilirsiniz.

Sunduğum karar gibi bir çok karar bulunmaktadır.

Saygılarımla

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/5323
K. 2002/6253
T. 23.5.2002
• DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAMZİNATI ( Trafik Kazası Sonucu Desteğin Ölümü Nedeniyle )
• FAZLAYA DAİR HAKLARIN SAKLI TUTULMASI ( Davacının Açtığı İkinci Davada Fazlaya Dair Hakkın Saklı Tutulmaması-Bozma Öncesi İstenen Miktara Faiz Yürütülmemiş ve Kararın Kesinleşmiş Olması )
• USULİ KAZANILMIŞ HAK ( Davacının Açtığı İkinci Davada Fazlaya Dair Hakkın Saklı Tutulmaması -Bozma Öncesi İstenen Miktara Faiz Yürütülmemiş ve Kararın Kesinleşmiş Olması )
• FAİZ ( Davalı Yararına Usuli Kazanılmış Hak Oluştuğundan İkinci Davada İstenilen Tazminata Faiz Yürütülmesine Karar Verilememesi )
818/m.49
1086/m.429
ÖZET : Davacı destekten yoksun kalma tazminatı davasını kademeli olarak üç defa açmıştır. Ancak davacı, açtığı ikinci davada fazlaya dair hakkını saklı tutmadığından istemi sınırlanmıştır. Ayrıca ikinci davada bozma öncesi istenen miktara faiz yürütülmemiş ve dava, davacı tarafından temyiz edilmediğinden davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur.Bu yüzden, ikinci davada istenen tazminata faiz yürütülmesine karar verilmesi hatalıdır.

DAVA : Davacılar Kumru O. ve diğerleri vekili Avukat Süleyman Yeter tarafından, davalı Mehmet G. aleyhine 21.1.1998, 22.3.1999 ve 12.7.2001 gününde verilen dilekçeler ile trafik kazasından kaynaklanan desteğin ölümü nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.2.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili Avukat M. Süleyman Türker tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava, trafik kazasından kaynaklanan desteğin ölümü nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılardan Kumru O. Elazığ İkinci Asliye Hukuk Mahkemesine 22.3.1999 tarihinde açtığı 1999/221 esas sayılı birleşen ikinci davada fazlaya dair hakkını saklı tutmadan ilk davada saklı tutulan kısım için destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Anılan davacı bozma sonrası alınan bilirkişi raporu üzerine 2001/402 esas sayılı üçüncü davayı açarak ek destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuştur. Mahkemece üç davadaki talepler üzerinden ilk iki davadaki talebi aşan miktarda destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiştir. Oysa davacı ikinci davada fazlaya dair hakkını saklı tutmadığından istemini sınırlamıştır.
Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Elazığ 2. Asliye Hukuk Hakimliğinin 1999/221 esaslı birleşen ikinci davada istenen miktara bozma öncesi faiz yürütülmediğine ve davacı bu kararı temyiz etmediğine göre davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmuş bulunmaktadır. Şu durumda, ikinci davada istenen tazminata faiz yürütülmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın ( 2 ) ve ( 3 ) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23.5.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

yarx
Old 12-09-2007, 19:41   #3
üye14072

 
Varsayılan

aziz meslektaşım,
bir avukat,
ne dilekçesi yazarsa yazsın
fazlaya ilişkin hak ve menfaatlerini dava ve takip haklarını saklı tutmalıdır.

hatta bunu her hareketinde bile yapmalıdır.
yargıtayın yüce anayasa mahkemesinin içtihadını yokeden görüşü ortadan kalkmadığı sürece bu böyledir.
saygılar
av. m. emin öztürk
Old 12-09-2007, 20:32   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

HGK'nin aşağıda alıntı yaptığım kararları çok ilgimi çekmişti;bir de siz bakın derim:



T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/7-754
K. 2005/36
T. 9.2.2005
• ISLAH ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacı Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği - İşçilik Alacakları )
• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacı Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği )
• ISLAH DİLEKÇESİ ( Her Davada Bir Kez Verileceği/İkinci Kez Islah Yoluna Başvurulamayacağı - Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacı Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği )
• FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI ( Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği - İşçilik Alacakları )
• EK DAVA ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacı Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla Fark Alacağını İsteyebileceği - İşçilik Alacakları )
• FARK ALACAĞI ( Fazlaya İlişkin Haklarını Saklı Tutan Davacı Islah Talebinden Sonra Ek Davalar Yoluyla İsteyebileceği - İşçilik Alacakları )
1086/m. 83
ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Islah dilekçesi her davada bir kez verilir, İkinci kez ıslah yoluna başvurulamaz. Fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacı, ıslah talebinden sonra ek davalar yoluyla fark alacağını isteyebilir.
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara İkinci Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 3.3.2004 gün ve 368-77 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 5.4.2004 gün ve 7302-7262 sayılı ilamı ile;
( ...1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı ilk dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğuna göre bu alacakların bakiyesi için açtığı ek davaların esasa girilerek incelenmesi ve hüküm altına alınması gerekirken reddedilmesi hatalıdır.
3- Davacı kendisine teklif edilen yeminde tereddütlü beyanlarda bulunmuş, sadece 1998-1999-2000 ve 2001 yıllarına ait izinleri kullanmadığını kesin olarak ifade etmiştir. Böyle olunca sadece bu dört yıla ait izin alacağının hesaplanması ve ödenenlerin bu miktardan mahsubu yapılarak, varsa kalan alacağına karar verilmesi gerekirken tüm süreye göre yapılan hesaba itibar edilip hükmün kurulması doğru değildir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden : Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının davalı şirkete ait işyerinde hizmet akdi ile çalıştığını, davalının iş akdini haksız olarak feshettiğini ileri sürmüş, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai, hafta tatili, ulusal ve dini bayram, genel tatil ücretleri gibi işçilik alacaklarından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000.000.000 TL.nın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının işçilik alacaklarının tamamının ödendiğini, davanın reddini savunmuştur.
Davacı vekili, 17.7.2001 tarihli, 1.3.2002 tarihli ıslah dilekçeleriyle müddeabihin değerini artırmış, yerel mahkemece ıslah dilekçeleri dikkate alınarak ihbar ve kıdem tazminatı istekleri yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm Özel Dairece, HUMK.nun 83. maddesi uyarınca davada bir kez ıslah yoluna başvurulabileceği İkinci ıslaha konu taleple ilgili olarak davanın kabul edilmesinin hatalı olduğu, ıslahla istenen ihbar tazminatı miktarına da ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğinden söz edilerek birinci kez bozulmuş; mahkemece bozmaya uyulmuş; davacı vekilinin 16.1.2003 ve 28.5.2003 tarihinde açtığı ek davalar görülmekte olan dava ile birleştirilmek suretiyle 17.7.2001 tarihli birinci ıslah dilekçesindeki taleplerle sınırlı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Özel Dairece hüküm, yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Uyuşmazlık, ıslah ( değer artma ) dilekçesi erken verilmişse, sonradan ortaya çıkan değişiklikler ( örneğin bilirkişi hesap raporunun yeniden düzenlenmesi ) karşısında ne yapılacağı noktasında toplanmaktadır.
Islah dilekçesi, her davada bir kez verilir, İkinci kez ıslah yoluna başvurulamaz.
Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, birden fazla ek dava açılması mümkündür.
O halde, somut olayda, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının ıslah talebinden sonra, ek davalar yoluyla fark alacağını isteyebileceği sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9.2.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/9-510
K. 2003/555
T. 8.10.2003
• FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMASI ( Ek Davada da Fazlaya İlişkin Hak Saklı Tutulmazsa Islah Yoluyla Müddeabihin Artırılamayacağı )
• ISLAH YOLUYLA MÜDDEABİHİN ARTIRILAMAMASI ( Kısmi Davada Fazlaya İlişkin Hakkını Saklı Tutan Davacının Ek Davada Fazlaya İlişkin Hakkını Saklı Tutmaması )
• KISMİ DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKINI SAKLI TUTAN DAVACININ EK DAVADA FAZLAYA AİT HAKKINI SAKLI TUTMAMASI ( Islah Yoluyla Müddeabihin Artırılamaması )
• EK DAVADA FAZLAYA İLİŞKİN HAKKIN SAKLI TUTULMAMASI ( Islah Yoluyla Müddeabihin Artırılamayacağı )
• MÜDDEABİHİN ARTIRILAMAMASI ( Asıl Davada Saklı Tutulmasına Rağmen Ek Davada Fazlaya İlişkin Hakkın Saklı Tutulmaması - Islah Talebinin Reddi Gereği )
1086/m.83,91,185
ÖZET : Kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olsa bile, ek davasında fazla hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan bir alacaklının, HUMK.nun 185/2. maddesi çerçevesinde davalının muvafakat etmesi hali dışında, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki ""alacak"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Ankara Onuncu İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 8.7.2002 gün ve 2001/821-2002/978 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.3.2003 gün ve 2002/19654-2003/5183 sayılı ilamı ile; ( ...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı kısmi alacaklar ile ilgili ek davayı açtığı sırada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamıştır. Bu nedenle ek davanın yargılaması sırasında dava dilekçesinin kısmen ıslah edilerek fazla talepte bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle ıslaha konu alacak isteklerinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, işçilik alacaklarının önceki kısmi davada saklı tutulan bölümünün tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı tarafından daha önce davalılar aleyhine işçilik alacaklarının tahsili istemiyle dava açıldığını ve fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunu, o davada bozma doğrultusunda düzenlenen bilirkişi raporundaki hesaplamayla, talep edilen dışında davacının 586.615.600 TL. fazla mesai, 306.632.000 TL. hafta tatili ücreti, 63.324.000 TL. bayram ve genel tatil, 83.311.510 TL. kıdem tazminatı olmak üzere toplam 1.039.883.110 TL. daha alacağı bulunduğunun bellendiğini ileri sürerek, bu davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmaksızın bu miktarın davalılardan müteselsilen tahsiline, kıdem tazminatı alacağına işten ayrılma tarihi olan 6.3.2000'den itibaren en yüksek banka faizi, diğer alacaklara ise dava tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davacının davalılara ait araçta 8.10.1999 tarihinde arasında şoför olarak çalışmaya başladığını, iş akdinin haklı nedenle 6.3.2000 tarihinde feshedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; daha önceki kısmi davanın bozmaya uyulmak suretiyle kısmen kabulüne karar verilmiş, tarafların iddia ve savunmalarının o davada tartışılıp değerlendirildiği, bunların eldeki davada yeniden tartışma konusu yapılmasına gerek bulunmadığı; dava dilekçesindeki ve davacı vekilince sonradan verilen ıslah dilekçesindeki miktar hatalarının da ara kararı doğrultusunda sunulan dilekçeyle giderildiği gerekçesiyle dayalı, davanın kabulüne dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Davacının davalılar yanında işçi olarak çalışmakta iken iş akdinin feshedildiği; daha önce 9.5.2000 tarihli dilekçeyle açılıp, Ankara Sekizinci İş Mahkemesinin 2000/495 esas ( bozmadan sonra 2001/760 esas ) sayılı dosyasıyla görülen ilk ( kısmi ) davada, 20 günlük ücret alacağı, fazla mesai ücreti, hafta tatili çalışma ücreti ve ihbar tazminatı olarak ayrı ayrı 300.000.000 TL; bayram tatili çalışma ücreti olarak 100.000.000 TL; yıllık ücretli izin alacağı olarak 150.000.000 TL; kıdem tazminatı olarak 450.000.000 TL. ki toplam 1.900.000.000 TL.nin tahsilinin istenildiği ve fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulduğu; o davada bozmaya uyulmak suretiyle alınan 4.2.2002 günlü bilirkişi raporunda, davacının 20 günlük ücret alacağının 233.320.000 TL; fazla mesai ücretinden doğan alacağının 1.042.247.088 TL; hafta tatili çalışma ücretinden doğan alacağının 558.617.296 TL; bayram tatili çalışma ücretinden doğan alacağının 136.477.892 TL; yıllık ücretli izin alacağının 139.992.000 TL; kıdem tazminatı alacağının 534.661.666 TL. ve ihbar tazminatı alacağının da 386.761.245 TL. olmak üzere toplam alacağının 3.032.077.187 TL. olduğunun belirtildiği; mahkemenin taleple bağlı kalarak verdiği davanın kabulüne yönelik kararın derecattan geçerek kesinleştiği; görülmekte olan ( ek ) davada, davacı vekilinin, söz konusu bilirkişi raporundaki hesaplamaya dayanarak, saklı tutulan hak için alacak talebinde bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Yine, görülmekte olan ( ek ) davada, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamış olduğu da çekişmesizdir.
Davacı vekili, 17.6.2002 günlü dilekçesinde, görülmekte olan davanın, kısmi davada alınan bilirkişi raporundaki hesaplamaya dayalı olarak ve saklı tutulan haklar için açıldığını, ancak, dava dilekçesinde talep edilen bakiye alacak miktarlarının yanlış gösterildiğini belirterek, bazı alacak kalemlerini azaltıp, bazılarını da yükseltmek suretiyle davayı kısmen ıslah ettiğini bildirmiş; mahkemece bu kısmi ıslaha ilişkin usuli gereklilikler yerine getirilmiş, daha sonra da, kısmi davada alınan bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar ile, eldeki davanın dilekçesinde ve daha sonra verilen ıslah dilekçesinde belirtilen rakamlar itibariyle, davacı vekilinin hesaplama hatası yapmış olduğu gerekçesiyle, bu maddi hataların düzeltilmesi için kendisine 24.6.2002 günlü ara kararıyla süre verilmiş; davacı vekilinin ara kararı doğrultusunda 8.7.2002 günlü dilekçeyi sunarak talep miktarlarını düzeltmesinden sonra da, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davanın açıklanan bu aşamaları itibariyle uyuşmazlık, açılan ilk kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasından ve o davada gerçek alacak miktarları bilirkişi incelemesiyle belirlenerek, talepte bağlı kalınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesinden sonra, anılan bilirkişi raporuna dayalı olarak, saklı tutulan alacak bakiyesi için açılan ek davada, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı takdirde, sonradan ıslah yoluyla talep miktarlarının artırılmasına usulen olanak bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bu noktada, ıslah kavramı hakkında şu açıklamaların yapılmasına gerek görülmüştür:Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun ( HUMK ) 83. ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yoldur.
HUMK.nun 87. maddesinin ""Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez"" şeklindeki son cümlesi, Anayasa Mahkemesi'nin 7.11.2001 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan 20.7.1999 tarihli kararıyla iptal edilmiş ve böylece, davadaki talep sonucunun kısmi ıslah yoluyla artırılması usulen olanaklı hale gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mevcut ( Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonraki ) yasal durum itibariyle, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o ( kısmi ) dava içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkündür.
Yine, somut olayda olduğu gibi, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılması da usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir. Yine, kısmi davadan sonra açılan ek davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması ve davacının hukuki yararının bulunması koşullarının birlikte varlığı halinde, hukuki yararın bulunması şartıyla birden fazla ek dava açılması da kural olarak mümkündür.
Bu haliyle kısmi ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır. Dolayısıyla, kısmi davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmi ıslah yoluna gitmek konusunda seçimlik hakka sahiptir.
Şu da eklenmelidir ki, davacının kısmi dava içerisinde kısmi ıslah yoluyla müddeabihi artırması ve fakat kısmi ıslah işlemi sırasında gerçek bakiye alacak miktarında yanılgıya düşerek, olması gerekenden daha az bir miktarı talep etmiş olması halinde, bir davada birden fazla ıslahın olanaklı bulunmaması ( HUMK. md. 83 ) nedeniyle, yanılgı sonucu talep edilmeyen alacak bölümü için yeni bir ıslah işlemi yapılamayacak ve o dava içerisinde artık bu miktar yönünden herhangi bir talepte bulunulmayacaktır ( Kısmi dava ve ıslah kavramları hakkında Yargıtay uygulamasına örnek olarak: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 5.3.2003 gün ve Esas: 2003/9-76, Karar: 2003/126 sayılı kararı ).
Yukarıda değinildiği üzere, kısmi ıslah yoluyla müddeabihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan; eş söyleyişle, kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir.
Verilen örnekte, ikinci ıslah yolunun kapalı bulunması nedeniyle, kısmi davadaki ıslah işlemi sırasında yanılgı sonucu talep dışı bırakılan alacak bölümü için, salt bu usuli engeli aşmak amacıyla davacının ayrı bir dava açma yoluna gitmesi halinde ise, bu kez, davalının usuli itirazları ile karşılaşabileceği de açıktır.
Sorunun çözümü, somut olaydaki gibi, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutan davacının, saklı tuttuğu alacağının gerçek miktarı kısmi dava içerisindeki bilirkişi raporuyla kesin olarak belirlenmesine rağmen, sonradan açtığı ek davada bu miktarın altında bir alacak talebinde bulunup, fazlaya ilişkin hakkı saklı tutmamış olmasının, alacağının bu miktarla sınırladığı şeklinde kabul edilip edilmeyeceği, buna bağlı olarak da, fazla alacak miktarı bakımından zımni bir feragatte bulunmuş sayılıp, sayılamayacağı sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.
Bu sorunun cevaplanabilmesi ise, öncelikle, bir haktan zımni feragatin mümkün bulunup bulunmadığı sorusunun cevaplanmasını gerektirir.
Bir Usul Hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması, yasa gereğidir ( HUMK. md. 91 ve sonraki maddeler ). Esasen, davadan feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle, bütün bu özellikleri içermesi zorunludur.
Ne var ki, feragat kavramı, sadece, usul hukuku anlamında bir davadan ya da bir dava içerisinde o davaya konu taleplerden bir veya birkaçından feragat edilmesiyle sınırlı bir içerikte değildir: Dava konusu edilmemiş bir haktan, doğal olarak dava dışı bir yolla, açık bir feragat iradesi ortaya konulmaksızın ( zımnen ) feragat edilmesi de mümkündür. Örneğin, miktarı çekişmesiz olan alacağının sadece bir bölümünü tahsil eden bir alacaklının, borçluyu borcun tamamına yönelik olarak ibra etmesinde ( bu yolda ibraname vermesinde ), tahsil edilmeyen alacak bölümü yönünden zımni feragatinden söz edilebilir.Dolayısıyla, bir haktan feragat iradesinin, hak sahibince, hem dava dışı olarak, hem de zımni şekilde ortaya konulması mümkündür ve böyle durumlarda, ortada bir dava bulunmadığı için, sadece davadan feragati düzenleyen HUMK.nun 91. ve ardından gelen maddelerine uygunluk koşulunun aranması söz konusu olamaz.
Feragat iradesi ister zımni, isterse açık şekilde ortaya konulmuş olsun, feragat edilmiş bir hakkın, dava yoluyla tekrar talep edilemeyeceği çok açıktır. Çünkü, dava yoluyla bir hak talebinde bulunulabilmesi için, o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut olması gerekir; hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte zımni de olsa feragat nedeniyle bizzat hak sahibi tarafından ortadan kaldırılan ( böylece, borçlu yönünden söndürülen ) bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.
Nitekim, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için açılan bir ek davada, alacak miktarını gerçekte olduğundan daha az bildiren ve fazlaya ilişkin hakkını da saklı tutmayan alacaklının, bu şekilde, alacağını bu az miktarla sınırladığı, dolayısıyla da, fazla kısım yönünden zımni bir feragatte bulunmuş olduğu, öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir ( Bu konuda öğretiye ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C: 2, s. 1530 vd; Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması, ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.7.1999 tarihli ve 1/33 sayılı Kararının Değerlendirilmesi"" konulu, 11.5.2001 tarihli toplantıya sunulan bildiri ) Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü sayfa: 105; Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2000, sayfa 233; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.3.1986 gün ve Esas: 1984/4-797, Karar: 1986/299; ayrıca, 15.11.1989 gün ve Esas: 1989/4-415, Karar: 1989/587 sayılı kararı ).
Yine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı için kısmi dava olarak nitelendirilmesine olanak bulunmayan, o nedenle de tam dava olarak kabulü gereken bir davadan sonra, alacağın kalan bölümü için ayrı ( ek ) bir dava açılması durumunda, önceki ( tam ) davada mahkemenin alacağın tamamı hakkında karar vermiş olması karşısında, kesin hüküm nedeniyle ek davanın reddi gerekeceği, Alman ve İsviçre Federal Mahkemesi Kararlarında ve bir kısım Alman Hukukçuları tarafından benimsendiği anlaşılmaktadır. Alman Federal Mahkemesi BGHZ 34. sh: 337 vd, BGHZ 34 sh. 367-368, İsviçre Federal Mahkemesinin SJZ 28 sh: 325 ( Baki Kuru, age sh: 1538 dip not 255 ve 256 ).
Bazı hallerde, gerek zımni feragat ve gerekse kesin hüküm olgusuna dayalı görüşler aynı sonuca varmaktadır. Nitekim, Yargıtay uygulamasında da, bazen her iki görüşe birden yer verildiği görülmektedir. ( Örneğin: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.3.1986 gün ve Esas: 1986/4-797, Karar: 1986/299 sayılı kararı ). Ancak, kesin hüküm görüşünün, sadece, önceki davada verilen hükmün kesinleşmesinden sonra ek dava açılması ( ya da, ek dava devam ederken ilk davadaki kararın kesinleşmesi ) hali için geçerlilik taşıdığı, buna karşın, önceki dava sürerken açılan ek davanın reddi için yetersiz kaldığı, hatta, ilk davada, alacak miktarının davalının muvafakati ile artırılmasına engel olamadığı kabul edilmektedir ( Kuru, age. s. 1540 ).
Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına ilişkin olarak yapılan bu açıklamalar; ister zımni feragat, isterse kesin hüküm görüşüne dayanılsın, hem kısmi dava niteliğinde olduğunun anlaşılmasına olanak bulunmayan, dolayısıyla tam dava olarak kabulü gereken ilk davadan sonra ek dava açılması; hem de, kısmi dava niteliğinde olduğu açık bulunan ilk davadan sonra, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmaksızın bir ek dava açılması hallerinde, alacağın kalan bölümü yönünden alacaklının herhangi bir talepte bulunamayacağını ortaya koymaktadır.
Kısaca, böyle durumlarda, alacaklı ya kalan alacak bölümü yönünden zımni feragatte bulunmuş, ya da kesin hüküm nedeniyle o miktarı artık talep edemez hale gelmiş sayılacak; dolayısıyla, açtığı ek dava her halükarda redde mahkum bulunacaktır.
Hukuk Genel kurulundaki görüşmeler sırasında her iki görüş de dile getirilmiş; varılacak sonuç aynı olmakla birlikte, somut olay bakımından, ek ( görülmekte olan ) davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasının, davacının bu yönden zımni feragat iradesini ortaya koyduğu şeklinde yorumlanmasının gerekeceği, çoğunlukla benimsenmiştir.
O halde, kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş olsa bile, ek davasında fazla hak bakımından ihtirazi kayıt bildirmemiş olan bir alacaklının, HUMK.nun 185/2. maddesi çerçevesinde davalının muvafakat etmesi hali dışında, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunamayacağının kabulü gerekir.Somut olayda, kısmi dava sırasında alınan ve o davadaki hükme de esas tutulan 4.2.2002 günlü bilirkişi raporunda, işçilik alacaklarının her bir kalem yönünden gerçek miktarları ve bunların toplamı açıkça saptanmış olmasına rağmen, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmadığı ek ( görülmekte olan ) davada, bakiye alacak miktarları gerçeğinden daha az gösterilmekle, dava konusu edilmeyen miktar bakımından davacının zımni feragatinin bulunduğu, dolayısıyla, feragate konu bu miktarları ek davada ıslah yoluyla talep edemeyeceği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, Yerel mahkemece aynı yöne işaret eden bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından 8.10.2003 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ :
Hukuk Genel Kuruluna gelen uyuşmazlık; fazlası saklı tutulmadan açılmış ek davada davacının müddeabihin ( neticei talebinin ) düzeltilerek arttırılıp arttırılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Islah, Kuru'ya göre; ""taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamının veya kısmen düzeltilmesine denir ( m. 83."" ( Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, B. 6. C. IV, İstanbul 2001, s. 3965 ). Üstündağ'a göre ise; ""Islah Müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah Kurumu, yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmesidir."" ( Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C. 1. II. B. 5, İstanbul 1992 s. 534 ).
Islahı bütünsel olarak doçentlik tezinde inceleyen Yılmaz, ıslah kurumunun amacının usulün ana amacına hizmet olduğunu, hukuk yargılamasının amacının ise adaletli karar vermek olduğunu ifade ettikten sonra biçimselliğin maddi gerçeği bir yana bırakılmasına neden olmaması gerektiği; ""usul ekonomisi"" ve ""usuli hakkaniyet"" ilkelerinden hareket edilmesi gereğini vurgulamıştır. Usuli hakkaniyet ilkesinin biçimselliği hakka varmaya maddi gerçeği bulmaya onu adeta yutmasına engel olacak bir anlayış olduğunu ileri sürmüştür ( Yılmaz, Ejder: Islah, 1982, s. 44, 45, 52 ).
Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu bir gerçek olduğuna göre ıslahla düzeltilebilecek usul işlemlerinden söz etmek gerekir. Gerek öğreti gerek Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve davanın genişletilebileceğini yani savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Başka bir anlatımla ıslah yolu ile müddeabihin ( davada talep olunan miktarın ) arttırılıp artırılmayacağı olayı bir usul işlemi olup ıslahın konusudur ( Bkz, Kuru: C. IV, s. 4035 ).
Asıl sorun kısmi dava sonrasında açılan ek davada davacı fazlaya dair hakkını saklı tutmadığında netice-i talebini ""aynı doğrultuda"" arttırıp artıramayacağı noktasındadır.
Kuru, Anayasa Mahkemesince HUMK.nun 87/son'u iptal edilmesinden önceki düşüncesinde anılan hükmün ıslahın amacına uygun olmadığını özellikle tazminat davalarında dava dilekçesinde müddeabihin miktarının az gösterilmiş ise bir usul işlemi olan bu miktar bildirmeyi onun, yapıldığı dava dilekçesini değiştirebilmen yeni bir dava dilekçesi ile arttırılabilmeli şeklinde ifade etmiştir ( Kuru: C. IV, s. 4035 ).
Kısmi dava - ek dava kavramlarının ıslah kavramı ile bağlantılı değerlendirilmesine gelince:
Davacının şimdilik ve belirli bir bölümü için açılan davaya kısmi dava denilmektedir. Tamamının dava edilmesi durumunda ise ""tam dava""dan söz edilmektedir. Buradaki ön sorun fazlası saklı tutulmadan açılan kısmi davadan sonra ek dava açılıp açılamayacağıdır. Kuru bunu mümkün kılmazken ki, Yargıtay da öyle ( Kuru, C. IV, s. 1529 ve orada gösterilen İçtihatlar ), Üstündağ bu düşünceye ""Kısmi dava açılan hallerde bakiyesinin mahfuz tutulmasına gerek yoktur. Farkına varmaksızın açılan kısmi davalarda olabilir. Bu hal çoğu kere, dava dilekçesinde netice talep olarak muayyen bir paranın gösterilmesi mecburiyetinden ileri gelir. Muhakeme esnasında onun daha fazla alacağı olduğu ortaya çıkabilir. Tatbikatın bunu engelleyen düşüncesi doktrinde tasvip görmemektedir"" düşüncesiyle karşı çıkmaktadır ( Üstündağ, Saim: İddia ve Müdafaanın Değiştirilmesi yasağı, 1967, s. 180 vd. ).
Üstündağ bu düşüncesini doğrulayan Anayasa Mahkemesi'nin 87/son hükmünün iptal tarihi öncesi görüşünde 87/son'un netice-i talebin ""aynı çizgi"" üzerinde arttırılmasını engellediği, yeni netice-i talepler başka bir anlatımla ""objektif dava yığılmasını"" engellemediğini ileri sürmektedir ( Üstündağ, Usul, s. 537; benzer görüş bkz. Yılmaz: Islah, s. 175 ). 87/son AYM'ce iptal edildiğine göre aynı çizgide netice-i talebin arttırılamayacağı konusunda somut bir normdan söz edilemez.Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması durumunda dava tam dava sayılması gerekeceği hakkında iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki zımni feragat görüşü, ikincisi kesin hüküm görüşüdür. Yargıtay zımni feragat görüşüne üstünlük tanımaktadır. ( Kuru: C. II, s. 1540 ).
Feragatte açık bir irade olmalıdır. Kural olarak zımni / kapalı feragat söz konusu olmaz. Ancak, yasanın açıkça öngördüğü durumlarda söz konusu olur ( HUMK. m. 89, BK. m. 113, TCK. m. 111 ) HUMK'nun 87. maddesinde böyle bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öte yandan ek dava kısmi dava açısından sadece konu bakımından bağlıdır. Ek dava ayrı bir dava türüdür. Islah usul işlemidir. Ayrı kurumlardır. İddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı ve ıslah kurumları ise birbirine bağlı kurumlardır. AYM'ce 20.7.1999 tarih 1991/1, 1999/33 sayılı kararı ile HUMK. m. 87/son'u iptal edilmiştir. Netice-i talebin her türlü genişletilmesine ilişkin bir engel kalmamaktadır. Bu yolla zarar gören zararın miktarını bilmemenin kötü sonuçlarından korunacaktır. Adaletin gerçekleşmesi yönünde esaslı bir engel ortadan kalkacaktır. Batı hukuklarında iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının katılığı tamamen terk edilmiştir ( Almanya, İsviçre örneği, bkz. Yılmaz, Ejder: ""Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( tebliğ ), Bankacılık Enstitüsü, 11 Mayıs 2001 ). Yasanın bu yolla yorumu Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde belirtilen ""adil yargılanma hakkına"" uygundur. Aksi düşünce AYM kararının yorum yoluyla daraltılması sonucunu doğurur ki bu düşüncenin Anayasanın 138/4 ve 153/6 maddeleri ile bağdaşması güçtür.
Yukarıda anlatılan tüm bu kurum ve kavramların ışığında yerel mahkemenin ek davada bir kez yapılan ıslaha ilişkin kararın onanması düşüncesiyle Yüce Kurulun bozma kararına katılamıyoruz.
Coşkun Koçak M. Ersin Germeç Selamet llday Mustafa Kılıçoğlu
19. HD. Başkanı 18. HD. Üyesi 8. HD. Üyesi 9. HD. Üyesi
Sami Koçak Ahmet Özgan Aytaç Malkoç
10. HD. Üyesi 11. HD. Üyesi 13. HD. Üyesi
Old 12-09-2007, 21:41   #5
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
HGK'nin aşağıda alıntı yaptığım kararları çok ilgimi çekmişti;bir de siz bakın derim:

Sayın korayad,

Sunduğunuz kararlar beni teyid etmektedir. Doğru mu anlamışım?

Saygılarımla
Old 12-09-2007, 22:05   #6
halit pamuk

 
Varsayılan

özellikle ikinci karar sizi teyit etmektedir. Ancak ilk kararda yapılan ıslahta fazlaya ilişkin haklar saklı tutulup tutulmadığı kararın gerekçesinden anlaşılmıyor.

Kanaatimce ise, ıslah dava değildir, dava içinde bir yoldur. Islah ile yapılan usulü işlemler geçersiz hale geliyor ama kısmi ıslah durumunda dava dilekçesi ile ıslah dilekçesini birlikte değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Bu nedenle kısmı ıslah durumunda dava dilekçesindeki fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasından feragat edilmiş anlamına gelmiyeceğini ve bu sebeple de ek davayla talep edilmeyen kısımların istenebileceğini düşünüyorum...
Old 05-08-2011, 12:04   #7
yavuzselimaydın

 
Varsayılan

merhabalar,
patent hakkına tecavüze ilişkin tazminat davasında dava değerinin arttırımı açısından davayı ıslah etmek istiyorum. mesele şu ki her ne kadar ıslah için öngürülmüş olan zamanaşımı süresi dolmakta olsa da, henüz dosya bilirkişiden dönmediğinden müvekkilin zararı tam olarak belli değildir. bu noktada kısmi ıslah için zaman aşımı süresinin zararın ortaya çıkışına kadar uzaması mümkün olur mu? faili ve zararı öğrenme tarihine ilişkin kural burda da uygulanabilir mi?
Old 05-08-2011, 19:33   #8
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yavuzselimaydın
merhabalar,
patent hakkına tecavüze ilişkin tazminat davasında dava değerinin arttırımı açısından davayı ıslah etmek istiyorum. mesele şu ki her ne kadar ıslah için öngürülmüş olan zamanaşımı süresi dolmakta olsa da, henüz dosya bilirkişiden dönmediğinden müvekkilin zararı tam olarak belli değildir. bu noktada kısmi ıslah için zaman aşımı süresinin zararın ortaya çıkışına kadar uzaması mümkün olur mu? faili ve zararı öğrenme tarihine ilişkin kural burda da uygulanabilir mi?

Faili zaten biliyorsunuz ki dava açmışsınız. Uğradığınız/uğrayacağınız zararı da bilebileceğiniz varsayılacaktır. Özetle zamanaşımı süresi içinde davayı ıslah etmelisiniz.
Old 08-09-2011, 21:56   #9
yavuzselimaydın

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Faili zaten biliyorsunuz ki dava açmışsınız. Uğradığınız/uğrayacağınız zararı da bilebileceğiniz varsayılacaktır. Özetle zamanaşımı süresi içinde davayı ıslah etmelisiniz.

Suat bey cevabınız için teşekkür ederim. Zaman aşımı dolmadan dilekçemi verdim. Ancak fikir yürütmek amacı ile sormak istiyorum. Uğradığımız/uğrayacağımız zararı bilebileciğimizin varsayılacağını ifade ettiniz. Net olmayan bir varsayımın akabinde davacıya bilirkişi raporundan sonra zamanaşımı dolsa da ıslah hakkı vermek hukuken makul olmaz mı?
Old 05-12-2011, 17:49   #10
yavuzselimaydın

 
Varsayılan

Yürülüğe giren 6100 sayılı HMK belirsiz alacak davaları bakımından ıslah şartı aranmadan tahkikat sonuna kadar davacının dava değerini arttırabileceğini düzenlemiş. Dolayısıyla dava tarihi itibari ile tüm alacak miktarı için zamanaşımı kesiliyor demektir. Sanırım bu bir iyileştirme olarak nitelendirilebilir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Fazlaya Dair Hakların Saklı Tutulmaması Kamaz Meslektaşların Soruları 20 29-08-2011 08:34
Tam Yargı Davasında Fazlaya İlişkin Hakların Saklı Tutulması urguya Meslektaşların Soruları 13 24-05-2007 03:37
baroların avukatlarımızın haklarını savunmaması berkiten Hukuk Sohbetleri 4 27-02-2007 13:07
Islah Yolu İle Fazlaya İlİŞkİn Haklarin Sakli Tutulmasi İlerİ SÜrÜlebİlİr Mİ? Hoca Meslektaşların Soruları 8 23-02-2007 19:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04811001 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.