Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçmeden vazgeçme

Yanıt
Old 29-11-2019, 11:24   #1
Rüveydaelif

 
Varsayılan Soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçmeden vazgeçme

Merhabalar meslektaşlarım,
Bir soruşturma dosyamızda müvekkil şikayetten vazgeçtiğini söyledi ve biz de dosyaya bu yönde dilekçemizi sunduk ancak kısa süre(15,20 dakika sonra)Vazgeçtiğini dilekçeyi iptal etmek istediğini söyledi ben de dosyaya dilekçenin sehven gönderildiğine yönelik bir beyanda bulundum. Sonrasında müvekkilin baskı ve korku altında şikayetinden vazgeçtiğini öğrendim buna ilişkin neler yapabilirim ya da elinizde korku ve baskı altında şikayetten vazgeçmeye ilişkin bir yargıtay kararı var mıdır, yardımcı olabilir misiniz
Old 30-11-2019, 13:24   #2
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan şikayetten vazgeçme- vazgeçmeden vazgeçme-vazgeçmenin geri alınması- feragat

Sayın meslektaşım;
Genel bir hukuk ilkesi olarak feragat davaya son veren taraf işlemidir, kesin hüküm gibi sonuç doğurur.(HMK m. 307 vd.) Yargılamada irade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir.

Ceza yargısında da şikayetten vazgeçme'(iradesin)den vazgeçip tekrar şikayetçi olunduğunda düşme kararı verilmektedir.

Ancak irade fesada halleri ya da küçük için vekil yardımı olmadan kanuni temsilcinin şikayetten vazgeçmesi durumları bu kuralın istisnasıdır. Aşağıda yargı kararlarında olayınıza benzer haller mevcuttur.
Ancak diğer yandan bir dilekçenin sehven verilmesi, yanlış dosya numarası yazılması, uyaptan yanılarak amaçlanandan başka bir işlem yapılması gibi hallerde mevcuttur. Sehven deniliyorsa yerine yapılacak doğru işlem aranır. Bu nedenle sehven sebebine dayanılmaması, irade fesadı hallerine dayanılması daha doğru olurdu. Sehven şekli yanılma anlamında kullanılmakta, ama burada esaslı bir irade fesadı mevcut.

Yargıtay bir karaında;


4. Ceza Dairesi 2013/42439 E. , 2014/36503 K.
"İçtihat Metni"
Kasten yaralama ve hakaret suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86/2, 125/1, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 2.000 Türk lirası ve 1.500 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair, ... 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 05/06/2013 tarihli ve 2013/361 esas, 2013/529 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17/12/2013 gün ve 387630 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, katılanın şikayeti üzerine mezkur suçlardan dolayı sanık hakkında başlatılan soruşturma sürecinde, katılanın 26/04/2013 Cumhuriyet savcısı havale tarihli dilekçe ile sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçmesini müteakip aynı gün alınan ifadesinde ise bu kez sanıktan şikayetçi olduğunu, sanığın köy muhtarı aracılığı ile kendisine ve ailesine baskı yaparak şikayetinden vazgeçmesini istediğini, şikayetinden vazgeçmediğini beyan etmesi, kovuşturma aşamasında da sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ederek davaya katılan sıfatıyla kabul edildiğinin anlaşılması karşısında, şikayetten vazgeçmeden vazgeçmenin olamayacağı da dikkate alındığında, irade fesadı bulunup bulunmadığına ilişkin söz konusu köy muhtarı tanık sıfatıyla dinlenerek irade fesadı bulunmadığına ilişkin kanaat getirilmesi halinde, sanığa hakkındaki şikayetten vazgeçmeyi 5237 sayılı Kanun'un 73/4-6. maddesi gereğince kabul edip etmediği sorularak kabul etmesi halinde hakkındaki ceza davalarının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Kasten yaralama ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında yapılan yargılama sonucunda, ... 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 05/06/2013 tarihli kararı ile adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, yüze karşı verilen ve hüküm tarihi itibariyle kesin nitelikte bulunan bu kararın infazı sırasında, müştekinin soruşturma safhasında şikayetten vazgeçtiği gerekçesiyle kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçen müştekinin özgür iradesiyle hareket edip etmediği, bu bağlamda vazgeçmenin hukuken geçerli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Öğretide muhakeme şartı olarak kabul edilen şikayet hakkı, kişiye sıkı surette bağlı haklardan olup, bu konuya ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde,
5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin 4. fıkrasında; "Kovuşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz." hükmüne yer verilmiştir.
Maddedeki düzenlemeye göre, kovuşturması şikayete bağlı suçlarda hüküm kesinleşinceye kadar şikayetten vazgeçme kamu davasının düşürülmesi sonucunu doğururken, hüküm kesinleştikten sonra ileri sürülen şikayetten vazgeçme beyanının hükmün infazına engel olmadığı, diğer bir deyişle kesinleşen hükmün düşürülmesi sonucunu doğurmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.12.2002 tarih ve 2002/2-302 esas, 2002/ 428 sayılı kararında; “Esasen bir irade beyanı olan şikayetten vazgeçme ve yapılmış şikayetin geri alınması, dönülemez nitelikteki yargılama işlemlerindendir. Özgür irade ürünü ve açık olması, kişinin vazgeçme iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyması gereken bu beyan kamu davasının açılmasından sonra vaki olduğu takdirde davaya katılma hakkını düşürür.
Ancak açıklanan bu irade herhangi bir nedenle gerçek maksada uymayabilir. Rızanın fesada uğradığı bu gibi hallerde, irade beyanının hüküm ifade edip etmeyeceği, o kimsenin bu beyandan dönüp dönemeyeceği ve ne şekilde döneceği yargılama hukukunun genel ilkelerine göre çözümlenmeli, bunun için de vazgeçme veya geri almanın açık ve özgür irade ürünü olup olmadığı ve kişinin gerçek iradesini hiçbir kuşkuya ver bırakmayacak biçimde ortaya koyup koymadığı belirlenmelidir.” görüşlerine yer verilmiştir.
Buna göre bir irade açıklaması niteliğinde bulunan şikayetten vazgeçmenin, gerçek bir iradenin ürünü olması diğer bir deyişle herhangi bir nedenle fesada uğramış iradeden sadır olmaması gerekmektedir. Konu bireyin iç dünyasıyla bağlantılı olduğundan iradenin fesada uğrayıp uğramadığı özellikle muhatabının açıklamalarına göre şekillenecek ve oluşa uygunluğu mahkemece değerlendirilecektir.
İnceleme konusu somut olayda; müşteki ... ’in 19.04.2013 tarihinde meydana gelen yaralama ve hakaret suçlarıyla ilgili olarak kolluk ifadesinde şikayetçi olduktan sonra, tahkikat evrakının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesini müteakip, bilgisayarda hazırlanmış ve kendi imzasını içeren bir şikayetten vazgeçme dilekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğu, aynı anda Cumhuriyet savcısı tarafından alınan 26.04.2013 tarihli ifadesinde, "26/04/2013 tarihli dilekçe ve altındaki imza bana aittir. Söz konusu dilekçeyi ben kendim hür irademle imzalamadım. Şikayetçi olmuş olduğum kişiler köy muhtarımız aracılığı ile bana ve aileme baskı yapmak suretiyle benim şikayetten vazgeçmemi istemektedirler. Ancak ben söz konusu şikayetimden vazgeçmiyorum. Uzlaşmakta istemiyorum" şeklinde ifade verdiği, kamu davası açıldıktan sonra da sanık hakkında şikayetçi olarak davaya katıldığı ve son celsede olay günü sanığın şikayetten vazgeçmesi için babasıyla görüşerek kendisini tehdit ettiğini ifade ettiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, müştekinin şikayetten vazgeçme dilekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığına başvurması üzerine alınan ifadesinde, sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçmediğini kendisi ve ailesine yönelik baskılar nedeniyle dilekçeyi ibraz ettiğini beyan etmiş olması gerekçe gösterilerek, müştekinin şikayetçi olduğuna ilişkin beyanlarına üstünlük tanınmak suretiyle mahkumiyet kararı verildiği görülmektedir.
Suç tarihinde sanığın işyerinde stajer öğrenci olan 1995 doğumlu müşteki ... ile iş yeri sahibi olan sanığın sosyal, ekonomik ve kişisel konumları dikkate alındığında, şikayetten vazgeçme hususunda baskı görmesi nedeniyle iradesinin sakatlandığına ilişkin savcılık ve mahkeme ifadelerinin kabul edilebilir nitelikte olduğu, bu bağlamda şikayetten vazgeçmenin açık ve özgür bir iradenin ürünü olduğunun hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konulamadığı, yerel mahkemece de müştekinin bu yöndeki açıklamalarına üstünlük tanınarak soruşturma sırasında verilen vazgeçme dilekçesine itibar edilmediği anlaşıldığından, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 18.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 30-11-2019, 13:28   #3
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan şikayetten vazgeçme- feragat- irade fesadı halleri

T.C YARGITAY . Ceza Genel Kurulu Esas: 2013 / 12-71 Karar: 2014 / 206 Karar Tarihi: 22.04.2014
TAKSİRLE YARALAMA SUÇU - MAĞDURENİN KANUNİ TEMSİLCİSİ TARAFINDAN AÇIKLANAN ŞİKAYETTEN VAZGEÇME BEYANINA İTİBAR EDİLEREK SANIK HAKKINDA AÇILAN KAMU DAVASININ ŞİKAYET YOKLUĞU NEDENİYLE DÜŞMESİNE KARAR VERİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ - HÜKMÜN BOZULDUĞU
ÖZET: Yerel mahkeme hükmünün 18 yaşından küçük mağdureye CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil görevlendirilmeden mağdurenin kanuni temsilcisi tarafından açıklanan şikayetten vazgeçme beyanına itibar edilerek sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
________________________________________
(5271 S. K. m. 158, 234) (5237 S. K. m. 89)

Dava: Taksirle yaralama suçundan sanık Ö. K. hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine ilişkin, Trabzon 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.02.2010 gün ve 550-41 sayılı hükmün mağdure N. Ç. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 05.06.2012 gün ve 2011/21591-14077 sayı ile;

"... Olay nedeniyle yaralanan E. Ç.'ın kendisi ve küçük kızı N.'u temsilen 14.02.2008 günlü ve noterce düzenlenen ibraname ile maddi olayda açıkça anlatılarak sanıktan şikayetçi olmadığını, imzanın kendine ait olduğunu duruşmada ikrar etmesi ve anılan belgenin tanziminde hata, hile ve ikrah'tan söz etmemesi karşısında, ibranamenin sadece tazminat hukukuna ilişkin olmayıp işlenen suçun cezai sonuçlarına da müteallik bulunması karşısında tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir...",

Açıklamasıyla onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,

Daire Üyesi G.Yalvaç ise; "5271 sayılı CMK'nun 158. maddesinde şikayetin yapılacağı makamlar belirtilmiş olup, vazgeçmenin de bu makamlar huzurunda yapılması gerektiğinden ve katılan duruşmada açıkça şikayetinin sürdüğünü beyan ettiğinden, ibranamedeki ifadelerden hareketle vazgeçmeyi geçerli kabul eden çoğunluk görüşüne, hükmün tebliğnamedeki isteme uygun olarak bozulması gerektir" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.08.2012 gün ve 253552 sayı ile;

"... Müştekinin yargılamanın 2. celsesinde verdiği ifadesinde özetle, sanığın kendisine bir takım maddi yardım yaptığını, kendisini ikna ederek söz konusu ibranamenin düzenlendiğini, sanığın vaad etmesine rağmen olayda yaralanan çocuğuyla ilgilenmediğini, bu nedenle şikayetten vazgeçmediğini, hatta kamu davasına katılmak istediğini beyan ettiği, öte yandan yaşı küçük mağdura atanan zorunlu vekil 6. celsede mağdure adına şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

Dosya arasında bulunan taraflar arasında düzenlenmiş bulunan 14.02.2008 tarihli yazılı belgede '...kaza sonucu şahsım ve çocuğum için araç sürücüsü ve araç malikinden 11.500,00 TL almış bulunmaktayım, kaza ile ilgili olarak karşı taraftan maddi ve manevi hiç bir hak talep etmeyeceğimiz gibi yasal yollara da başvurmayacağım. Kaza ile ilgili hiç bir şikayet ve talebim yoktur ve olmayacaktır ve davada açılmayacaktır. Bu şartlarda taraflar birbirlerini ibra etmişlerdir...'

Yine 40945 yevmiye nolu ve 14.02.2008 tarihli noter tarafından düzenlenen ibranamede '...Ö. K. bana çarpmış olup mağdur olmuş olduğumdan dolayı bana kaza nedeniyle maddi olarak 11.500,00 YTL nakten ve tamamen ödenmiş bulunmaktadır. Bu nedenle ilgilileri bu kaza nedeniyle ibra etmiş olduğumdan bu kişilerden hiç bir hak ve alacağım bulunmamaktadır' şeklinde yazılı belge bulunduğu anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CMUK'nun 158/1. maddesinde bir suça ilişkin şikayet ve ihbarın ne şekilde ve hangi makamlara yapılacağı açıkça düzenlenmiş olup buna göre, suça ilişkin ihbar veya şikayet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilecektir. Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikayet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında ise ilgili Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikayette bulunulabilecektir. Kanun koyucu açıkça düzenleme yapmayı gerekli görmemiş ise de; şikayetten vazgeçmenin de aynı makamlara ve kamu davasını görmekle yetkili mahkemelere yapılacağı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya arasında bulunan her iki belgenin katılan tarafından kolluk birimlerine, Cumhuriyet Başsavcılığına, mahkemeye yada şikayetten vazgeçmeyi bu makamlara iletecek diğer kurumlara verdiğine dair bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Dolayısıyla bizzat katılan tarafından yasal mercilere açıklanması gereken bu irade beyanı katılan tarafından usule uygun şekilde açıklanmamıştır. Öte yandan her iki belge kapsamına göre var olduğu kabul edilen şikayetten vazgeçme iradesinin ceza davasına ilişkin olduğuna dair açık bir ifade de bulunmamaktadır. Bu durumda katılanın 2. celsede ileri sürdüğü şikayet beyanın geçerli olduğunun ve şikayetin devam ettiğinin kabul edilmesi zorunludur. Katılan E.. E..'un şikayetinin bulunmadığının kabul edilmesi halinde katılan olarak da kabul edilmesi mümkün değil iken Özel Daire adı geçenin katılan olarak kabul ederek adeta şikayetin geçerli ve devam ettiğini dolaylı olarak kabul etmiştir. Bu nedenlerle yerel mahkemenin kararının bozulması gerekmektedir...",

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11.12.2012 gün ve 27135-26921 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Karar: İtirazın kapsamına göre inceleme, sanığın mağdure N. Ç.'a yönelik taksirle yaralama suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Şikayet yokluğu nedeniyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1-18 yaşından küçük mağdure N. Ç.'ın kanuni temsilcisi E. Ç.'ın şikayetten vazgeçmesinin usulüne uygun olup olmadığı,

2-Şikayetten vazgeçmenin usulüne uygun olduğunun kabulü halinde, 18 yaşından küçük olması nedeniyle CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca kendisine vekil tayin edilmesi gereken mağdure N. Ç.'a vekil tayin edilmediği aşamada, kanuni temsilcisinin şikayetten vazgeçmesinin mağdure küçük yönünden sonuç doğurup doğurmayacağı,

Noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Olay tarihinde sanığın sevk ve idaresinde bulunan ... ... plakalı araçla Sürmene'den Trabzon istikametine seyir halinde iken sahil yolu Rize Caddesi üzeri ... Otel karşısına geldiğinde havanın da yağışlı olması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybederek yolun kenarında beklemekte olan mağdure E. Ç.'a çarptığı, çarpma sonucu mağdure E.'nin kucağında bulunan iki yaşındaki kızı N. ile birlikte yere düştüğü, olay nedeniyle mağdure N.'un basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde, mağdure E.'nin ise vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı,

Soruşturma aşamasında mağdure E. Ç.'ın 25.10.2007 tarihinde alınan beyanında sanıktan şikayetçi olduğunu ifade ettiği, yapılan soruşturma sonucunda, sanık hakkında suç niteliğinin belirlenmesinde hata yapılarak Sulh Ceza Mahkemesine 15.5.2008 tarihli iddianame ile kamu davası açıldığı, iddianamede sevk maddelerinin TCK'nu 89/1 ve 89/2. olarak gösterildiği, Sulh Ceza Mahkemesince sanığın eyleminin TCK'nun 89/4. maddesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Ceza Mahkemesine gönderildiği,

Yerel mahkemece yapılan yargılama sırasında sanık müdafii tarafından 20.02.2009 tarihli dilekçe ekinde sunulan 14.02.2008 tarihli “ibranamedir” başlıklı yazıda “kaza ile ilgili hiçbir şikayetim ve talebim yoktur ve olmayacaktır ve dava açılmayacaktır” ifadelerine yer verildiği, belgenin sanık, mağdure ve tanıklar tarafından imzalandığı,

Yine aynı dilekçe ekinde sunulan “ibraname” başlıklı ve Trabzon 3. Noterliğince düzenlenen 14.02.2008 gün ve 4095 yevmiye nolu belgede ise; “Bana bu kaza nedeniyle 11.500 Lira nakten ve tamamen ödenmiş bulunmaktadırlar. Bu nedenle bu ilgilileri, bu kaza nedeni ile ibra etmiş bulunduğumdan, bu kişilerden hiçbir hak ve alacağım bulunmamaktadır” ifadelerinin bulunduğu ve belgenin mağdur tarafından imzalandığı, belgenin noterce tasdik edildiği,

Beyanı alınmak üzere duruşmaya çağrılan mağdure 29.04.2009 tarihli celsede; “Ben şikayetimden vazgeçmedim. Noterde de böyle bir şeye imza attığımı hatırlamıyorum” şeklinde beyanda bulunduktan sonra her iki ibraname gösterilip sorulduğunda ise “Altındaki imzalar bana aittir. Notere gittik. O zaman beni ikna etmişlerdi. Bu şekilde imza attım. Ancak şikayetimden vazgeçmiş değilim. Şikayetçiyim. Katılan sıfatını da almak istiyorum” şekilde anlatımda bulunduğu,

Yerel mahkemece, 14.10.2009 tarihli celsede, yaşı küçük mağdure N. Ç.'a CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil tayin edilmesi için Trabzon Baro Başkanlığına müzekkere yazılmasına karar verildiği, bu karar üzerine Trabzon Barosu avukatlarından İ. A.'ın mağdure vekili olarak tayin edildiği, mağdurelerin katılmadığı 09.12.2009 ve 18.10.2010 tarihli celselere mağdure N. vekilinin katıldığı, 18.10.2010 tarihli celsede mağdure N. Ç. adına şikayetçi olduğunu ifade ettiği, aynı celsede yerel mahkemece sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verildiği,

Hükmün, sadece mağdure N. Ç. vekili tarafından temyiz edildiği, mağdure E. Ç. tarafından yapılmış herhangi bir temyizin bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1- 18 yaşından küçük mağdure N. Ç.'ın kanuni temsilcisi E. Ç.'ın şikayetten vazgeçmesinin usule uygun olup olmadığı:

5237 sayılı TCK'nun “Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar” başlıklı 73. maddesi;

“(1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.


(3) Şikayet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.

(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.

(5) İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.

(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.


(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz”,

“İhbar ve şikayet” başlıklı 158. maddesi ise;

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikayet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikayet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye'nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikayette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikayet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikayet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikayete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur” şeklinde düzenlenmiştir.

Şikayet hakkı kural olarak suçtan zarar görene ait olup, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bunun doğal sonucu olarak şikayetten vazgeçme hakkı da suçtan zarar görene ait bulunmaktadır. Nitekim TCK'nun 73/4. maddesinde şikayetten vazgeçme hakkının suçtan zarar görene ait olduğu açıkça belirtilmiştir.

Şikayetten vazgeçme; daha önce yetkili kimse tarafından yapılmış olan şikayetin geçersiz sayılmasının muhakeme makamlarından istenmesidir. Bir başka deyişle, fiil sebebi ile kovuşturma yapılmasını isteme iradesinin açıklanmasından sonra bu açıklanmış olan iradeden vazgeçilerek, fiil sebebi ile artık kovuşturma yapılmamasını istemektir.

5271 sayılı CMK'nda şikayetten vazgeçmenin şekli hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Şikayetten açıkça vazgeçme Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme veya hakim gibi yargı organları huzurunda olabileceği gibi, zabıta makamları veya noter gibi makamlar huzurunda da olabilir. Ayrıca suçtan zarar gören kimse şikayetten vazgeçme beyanını içeren bir yazı ile de şikayetten vazgeçebilir. Burada önemli olan husus, bu beyanın suçtan zarar görene ait olduğunun ispatlanabilmesidir. Diğer bir ifadeyle, şikayetten vazgeçme iradesinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi yeterli olup, bu irade açıklamasının CMK'nun 158. maddesinde sayılan merciler önünde yapılması zorunlu değildir. Bu kapsamda mağdurenin açıklamalı davetiyeye rağmen duruşmaya gelmemesi davadan zımnen vazgeçildiği anlamında yorumlanamayacaktır. Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin istikrarlı uygulamaları da bu yöndedir.

Nitekim Ceza Genel Kurulu 19.03.1984 gün ve 418-106 sayılı kararında, "Hazırlık soruşturması sırasında müştekinin şikayetini geri alması halinde, söz konusu durumun bir tutanakla belgelenmeli, gerek CMUK'da gerekse TCK'da şikayeti geri almanın her türlü delille kanıtlanabileceğine ilişkin hüküm bulunmadığı, bu itibarla mahkeme huzurunda olmayan ve geçerli bir belge ilede ispat edilmeyen şikayetin geri alınması durumuna dayanak davanın düşmesinin mümkün olmayacağı", 04.05.1992 gün ve 112-134 sayılı kararında; “Yargılama Yasasında şikayetten vazgeçme belirli bir şekle tabi olmamakla birlikte, şikayetçinin bu iradesini hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde açıklaması gerekmektedir. Bu açıklama mahkeme önünde beyanda bulunmak suretiyle sözlü olarak yapılabileceği gibi dilekçe ile veya tutanak düzenlenmek üzere mahkeme katibine beyanda bulunmak suretiyle de yapılabilir. Bunun gibi mahkeme dışında da şikayetten vazgeçme olanaklıdır. Bu halde de şikayetçinin vazgeçme iradesini açıklıkla belli etmesi aranmalıdır. Ancak, şikayetçinin vazgeçme iradesini açıklamaksızın, açıklamalı davetiye üzerine de olsa duruşmaya gelmemesi onun şikayetten zımnen vazgeçtiği biçiminde kabul edilemez”; 11.02.1994 gün ve 473-96 sayılı kararında; "Feragatin mutlaka hakim huzurunda yapılmasına dair bir yasa hükmü yoksa da, geçerli olması için yetkili merciler tarafından düzenlenen bir tutanakla tespit edilmesi veya merciine verilmiş dilekçe de yer alması gerekir" sonuçlarına ulaşılmıştır.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiği;

Sanık hakkında mağdure E. Ç.'a yönelik taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasında, mağdure E. Ç.'ın gerek noter huzurunda 14.02.2008 tarihinde düzenlenen "ibraname" başlıklı belgede, gerekse 14.02.2008 tarihli tanıklar huzurunda düzenlenen "ibranamedir" başlıklı belgede sanıkla anlaştığını, kendisi ve çocuğu için 11.500 Lira aldığını, sanığı ibra ettiğini ve olayla ilgili şikayetinin olmadığını ifade ederek belgeleri imzalaması, yargılama aşamasında bu belgeler gösterilip kendisine okunduğunda belgeleri ve içindekileri doğrulaması, buna göre mağdurenin şikayetten vazgeçme iradesinin açıkça anlaşılması karşısında, somut olayda; mağdurenin şikayetinden vazgeçmesinin usul ve kanuna uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı (1) nolu uyuşmazlık yönünden isabetsizdir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "Mağdurenin CMK'nun 158. maddesinde sayılan merciler önünde usul ve kanuna uygun olarak şikayetinden vazgeçmediği, bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Şikayetten vazgeçmenin usulüne uygun olduğunun kabul edilmesi nedeniyle diğer uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.

2- 18 yaşından küçük olması nedeniyle CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca kendisine vekil tayin edilmesi gereken mağdure N. Ç.'a vekil tayin edilmediği aşamada, kanuni temsilcisinin şikayetten vazgeçmesinin mağdur küçük yönünden sonuç doğurup doğurmayacağının belirlenmesine gelince;

CMK'nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin 2. fıkrası;

“Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir”,

“Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;

(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,

“Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi;

“(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

(2) Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur…”

“Katılanın hakları” başlıklı 239. maddesi;

“(1) Mağdur veya suçtan zarar gören davaya katıldığında, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteyebilir.

(2) Mağdur veya suçtan zarar görenin çocuk, sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede akıl hastası olması halinde avukat görevlendirilmesi için istem aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir.

CMK'nun 234. maddesine ilişkin, Hükümet Tasarısının 246. maddesinin gerekçesi;

“Tasarıda kişisel davaya yer verilmemiştir; ancak şikayetçi ve mağdura tanınan bazı önemli haklar ile bunların hukukî durumları, kişisel davacıya göre daha iyi bir düzeye getirilmiştir. Bundan böyle şikayetçi ve mağdur soruşturma evresinde de aktif olabilecek, kolluk ve Cumhuriyet savcılığından delil toplanmasını, soruşturmanın selametini bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteyebilecek, 153'üncü maddenin altıncı fıkrasına uygun olarak avukat vasıtasıyla soruşturma belgelerini ve muhafaza altına alınan eşyayı inceletebilecek, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararın denetlenmesini isteyebilecektir. Mağdur ve şikayetçiye son soruşturmada, yani kovuşturma evresinde de, duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılabilme, katıldığı kamu davasında kişisel haklarını isteyebilme, tutanak ve belgelerden örnek isteyebilme, tanıkların davetini isteyebilme, avukatı yoksa, 251'inci madde gereğince baro tarafından bir avukat atanmasını isteyebilme, davaya katılmış ise kanun yollarına başvurabilme hakları tanınmıştır. Bütün bu haklar, mağdur ve şikayetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa geçirilir”,

Komisyon gerekçesinde; “Tasarının 246'ncı maddesinde redaksiyon yapılmış ve hangi mağdurlara müdafi tayin edileceğine ilişkin fıkra eklenmek suretiyle, 234'üncü madde olarak kabul edilmiştir”,

CMK'nun 239. maddenin tasarı gerekçesinde ise; “Tasarının dayandığı temel ilkelerden birisinin de mağdurun korunması olduğuna ilgili madde gerekçelerinde değinilmiştir. Bu madde, söz konusu ilkenin hayata geçirilmesini ifade eden önemli bir hüküm getirmekte; mağdura tanınan haklar çerçevesinde, maddî ve hukukî durumu elverişli olmayan katılanlara, istemleri halinde baro tarafından avukat seçimini öngörmektedir. Eğer katılan onsekiz yaşını henüz doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunmayacak derecede malul ve avukatı da yoksa avukat atanması için istem aranmaz, bu husus re'sen yerine getirilir. Türk hukukunda insan hakları alanında önemli bir anlayış değişikliğini ortaya koyan bu modern hüküm, suç ile mağdur duruma düşürülen kimselerin bir de yargılamada mağdur olmalarının önüne geçecek bir tedbir oluşturması bakımından önem taşımaktadır” açıklamalarına yer verilmiştir.

Şikayet hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, şikayetten vazgeçme hakkı da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu durumda çocuk mağdurenin şikayet hakkı veya şikayetten vazgeçme hakkının kanuni temsilci tarafından mı yoksa mağdurenin CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu vekili tarafından mı kullanılacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK'nun getirdiği önemli yeniliklerden birisi de mağdur, şikayetçiler ve katılanların tıpkı şüpheli ve sanıklar gibi avukat hizmetinden yararlanma haklarına kavuşturulmasıdır. CMK'nun 234. maddesine göre mağdur ve şikayetçilerin 239. maddesine göre de katılanın, vekili bulunmaması halinde cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır. CMK'nun 234/2 ve 239/2. maddelerine göre de eğer mağdur veya katılan onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilecektir. Bu yöntemle görevlendirilen vekil çocuk, sağır veya dilsiz yada meramını anlatamayacak derecede malul olan mağdurların haklarını korumakla görevlidir. Kanuni temsilcileri (veli, vasi, kayyım vb) olduğunu bilmesine karşın kanun koyucu bu düzenleme ile haklarını koruyamayacak olanları özel olarak koruma altına almış, bu bağlamda velayet altında olduğunu bildiği çocukların ceza muhakemesine mağdur sıfatıyla katıldığı durumlarda zorunlu olarak bir vekil ile temsil edilmesini istemiştir. Bunun doğal sonucu olarak mağdurun haklarının korunması için vekilin mağdurun kanuni temsilcilerine hukuki yardımda bulunması gerekmektedir. Buna göre, CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca atanan vekilinin öncelikli görevi mağdura veya mağdurun kanuni temsilcisine hukuki yardımda bulunmaktır.

Yukarıda yer verilen maddelerden de anlaşıldığı üzere on sekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olanlara avukat görevlendirilebilmesinin ön şartı vekillerinin bulunmamasıdır. Reşit olup kısıtlanmayan sağır veya dilsizler dışında, bu kişilerin bir avukatla vekalet ilişkisi kuramayacakları açıktır. O halde kanunda kastedilen kanuni temsilcilerinin bu kişileri temsilen bir avukat görevlendirmemiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, on sekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olanların kanuni temsilcileri mağdurun ceza muhakemesinde temsil etmesi için avukat görevlendirmesi halinde artık CMK'nun 234/2 ve 239/2. maddeleri uyarınca mahkemenin barodan avukat görevlendirilmesini istemesi mümkün değildir.

Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin “müdafi veya vekillerin görevlendirilmesi” başlıklı 5. maddesinde; “Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince mağdur veya suçtan zarar gören için zorunlu olarak vekil görevlendirilmesi gereken hallerde istemi aranmaksızın barodan bir vekil görevlendirmesi istenir. Ancak bunun için mağdur veya suçtan zarar görenin vekilinin olmaması şarttır” denilmektedir.

Buna karşılık ergin olmayan küçükler anne ve babasının velayeti altında bulunmaktadır. Hakim vasi atanmasını gerek görmedikçe kısıtlanan ergin çocuklar da anne ve babasının velayeti altında kalırlar. Anne ve baba çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimini sağlamak ve korumakla yükümlü olup, çocuğun aynı zamanda temsilcisidir. Üçüncü kişilere karşı çocuğu velayet hakkı çerçevesinde anne baba temsil eder.

Öte yandan, velayet hakkı, anne babanın kişilik haklarının bir parçasıdır. Bu hak başkasına devredilemediği gibi bu haktan feragat da edilememektedir. Velayet hakkı sadece anne ve babaya, çocuk evlat edinilmiş ise evlat edinene tanınmıştır. Kanuni bir neden olmadıkça velayet hakkı kaldırılamaz ve sınırlanamaz. Ancak velayet hakkı mutlak ve sınırsız olmayıp, sınırını "çocuğun yararı" ilkesi oluşturur.

Mağdura CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca görevlendirilen vekil, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olanlar ile kanuni temsilcilerine ceza muhakemesi sırasında yardımcı olacak kişidir. Vekilin görevi, mağdurun ifadesinin alınması sırasında mağdurun yanında bulunmakla sınırlı olmayıp, yargılamanın tüm aşamalarında hukuki yardımda bulunmayı ve iddiaya ilişkin diğer bütün işlemleri de kapsamaktadır. Bu kapsamda vekil, mağdurlara karşılaştıkları somut olayla ilgili ceza ve ceza muhakemesi hukuku anlamında bilgilendirmede bulunmak ve muhakeme işlemlerinde ihtiyaç duydukları hukuki desteği sağlamakla görevlidir. Ancak mağdura hukuki yardımda bulunmakla görevli olan vekile görevini ifa etmesi için imkan sağlanması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile, hukuki yardımdan yararlanacak onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olanların kanuni temsilcileri ile vekilin birbirlerinden haberdar olmaları ve vekil tarafından kanuni temsilcilerin bilgilendirilmeleri şarttır. Kanun koyucunun amaçladığı onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olanların hukuki korunmalarının sağlanmasının başka yolu da bulunmamaktadır. Vekil tarafından bu bilgilendirme yapılmadan, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olanların kanuni temsilcilerinin yapacakları sonuç doğurucu irade açıklamalarına muhakeme hukuku anlamında itibar etmek mümkün değildir.

Buna göre; soruşturma ve kovuşturma aşamasında onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olan mağdurlara öncelikle CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil tayin edilip, vekil ile mağdurların kanuni temsilcilerinin birbirlerinden haberdar olmaları sağlanarak, vekilin mağdurların kanuni temsilcilerine hukuki yardımda bulunmasına imkan verilmelidir. Bu işlemler yapılmadan, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını anlatamayacak derecede malul olanların kanuni temsilcilerinin yaptıkları irade açıklamalarının mağdurlar aleyhine sonuç doğurması mümkün değildir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık hakkında mağdure N. Ç.'a yönelik taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasında, 2 yaşında olan mağdureye CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil tayin edilmeden önce mağdurenin kanuni temsilcisi E. Ç. tarafından şikayetten vazgeçilmiş ise de, kanun gereği mağdurenin kanuni temsilcisine hukuki yardımda bulunma görevi olan vekil ile E. Ç.'ın birbirinden haberdar olmadıkları ve bu kapsamda vekilin mağdurun kanuni temsilcisine hukuki yardımda bulunmadan önceki aşamada yapılan ve mağdure N. aleyhine sonuç doğurduğunda şüphe bulunmayan irade açıklamasına itibar edilmesi mümkün değildir.

Bu nedenle, somut olayda mağdure N. Ç. yönünden usul ve kanuna uygun şikayette vazgeçme söz konusu olmadığından, yerel mahkemece sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verilmesi, Özel Dairece de bu hükmün onanmasına karar verilmesi isabetsizdir.

Bu uyuşmazlığa ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "Mağdurenin kanuni temsilcisinin şikayetten vazgeçmesi nedeniyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı" düşüncesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddi gerektiği yönünde karşıoy kullanmışlardır.

Bu itibarla, sonuç olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün 18 yaşından küçük mağdureye CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil görevlendirilmeden mağdurenin kanuni temsilcisi tarafından açıklanan şikayetten vazgeçme beyanına itibar edilerek sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 05.06.2012 gün ve 21591-14077 sayılı onama kararının kaldırılmasına,

3- Trabzon 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.02.2010 gün ve 550-41 sayılı kararının, 18 yaşından küçük mağdureye CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca vekil tayin edilmeden mağdurenin kanuni temsilcisi tarafından açıklanan şikayetten vazgeçme beyanına itibar edilerek sanık hakkında açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.04.2014 günü yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden de oyçokluğu ile, karar verildi. (¤¤)
Old 30-11-2019, 13:33   #4
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan vezgeçmeden vazgeçmenin rücuu olmaz

T.C.
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
E. 2014/617
K. 2016/401
T. 19.1.2016

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Mağdure vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Kayden 1994 doğumlu olup suç tarihinde onyedi yaşı içinde olan mağdurenin 02.03.2011 tarihli duruşmada sanıklardan şikayetçi olmadığını beyan etmesi ve her ne kadar 08.02.2012 tarihli celsede sanık ...'tan şikayetçi olmuş ise de, şikayetten vazgeçmeden rücunun mümkün olmaması karşısında, mağdurenin yaşı sebebiyle tayin edilen vekilin kamu davalarına katılma ve hükümleri temyize hakkı bulunmadığından, vaki temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
Katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin sanıklar haklarında reşit olmayanla cinsel ilişki suçu ile sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve fuhuş suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Sanık ... hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan görülen kamu davasının düşmesi ve sanık ... hakkında fuhuş suçundan verilen beraat hükümlerinin incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen düşme ve beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan, katılan bakanlık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanık ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve reşit olmayanla cinsel ilişki suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;
Mahkemece, onbeş yaşından büyük olan mağdurenin ... Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi ... Kız Yurdunda koruma altına alındığı ve 16.11.2010 tarihinde kaldığı yurttan kaçarak kendi rızasıyla sanık ...'un evinde kaldığı oluşa uygun olarak kabul edildiği halde, iddianamedeki anlatıma göre sanığın eyleminin çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçunu oluşturduğu, 5237 Sayılı TCK'nın 234/3. maddesinde düzenlenen suçun mağdurunun kaçırılan ya da alıkonulan çocuğun kanuni temsilcisi olduğu, olay tarihinde yetiştirme yurdunda kalan küçüğün kanuni temsilcisi olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının şikayetçi olup kamu davasına katıldığı gözetilmeden, sanık ...'un 5237 Sayılı TCK'nın 234/3. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan beraatine karar verilmesi,
Kayden 1994 doğumlu olup suç tarihinde onyedi yaşı içinde olan mağdurenin 02.03.2011 tarihli duruşmada sanıklardan şikayetçi olmadığını beyan ettiği ve her ne kadar 08.02.2012 tarihli celsede sanık ... ile rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini, ancak bu sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiş ise de şikayetten vazgeçmeden rücunun mümkün olmaması karşısında, sanık hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan görülen kamu davasının şikayet yokluğu sebebiyle düşmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
************************************************** ***********

YARGITAY 12. Ceza Dairesi
Esas: 2014/16728
Karar: 2015/1677


Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan suça sürüklenen çocukların beraatine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Mağdur U... ile suça sürüklenen çocukların aynı okulda öğrenci olduğu, temyiz dışı suça sürüklenen çocuk Z...'nın mağdur U...'u dövdüğü, bu sırada suça sürüklenen çocuk B...ın, dayak anını cep telefonunun kamerası ile kayda aldığı, olay yerinde bulunan ve suça sürüklenen B...ın olay anını kaydettiğini gören suça sürüklenen çocuk B...’in, bu görüntüleri suça sürüklenen B...’dan isteyerek aldığı, daha sonra suça sürüklenen çocuk B...'in de bu görüntüleri youtube video paylaşım sitesinde yayımlaması şeklinde gerçekleşen olayda,

Suça sürüklenen çocuk B...’ın, mağdurun kavga anını cep telefonuna kaydetme eyleminin TCK’nın 134/1. maddesinin ikinci cümlesini, suça sürüklenen çocuk Barış A...’in, bu görüntüleri internette yayımlama eyleminin ise aynı kanunun 134/2. maddesindeki suçları oluşturduğu, ancak suça sürüklenen çocuklara isnat edilen TCK'nın 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun, aynı Kanun'un 139/1. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete tabi olduğu, mağdurun 15 yaşından küçük olduğu, mağdurun kanuni temsilcisi olan annesi F...'in 09.05.2013 tarihli kolluk beyanında kimseden davacı ve şikayetçi olmadığını beyan ettiği, sonraki aşamalarda şikayetçi olduğunu beyan eden katılan F...’in, şikayetten vazgeçmeden vazgeçmesinin mümkün olmadığı dikkate alındığında, suça sürüklenen çocukların müdafilerinin açıkça şikayetten vazgeçmeye karşı koymadığı da nazara alınarak, şikayet koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle suça sürüklenen çocuklar hakkındaki davanın ayrı ayrı düşmesine karar verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde suça sürüklenen çocukların beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, bu konuda yargılama yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılan kamu davalarının 5237 sayılı TCK'nın 73, 139 ve 5237 sayılı Kanunun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE, 02/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

************************************************** ******
14. Ceza Dairesi 2015/8229 E. , 2016/539 K.
"İçtihat Metni"
Reşit olmayan mağdureyi alıkoymak ve rızaen cinsel ilişkide bulunmak suçlarından sanık ...'nin 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 430/2, 416/son. 80, 418/2 ve 71. maddeleri gereğince 16 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair ... Asliye Ceza Mahkemesinin 28.12.2004 tarih ve ... Esas, ... sayılı Kararının kesinleşmesini müteakip infazı sırasında 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun lehe hükümlerinin uygulanması talebi üzerine, sanığın reşit olmayan mağdure ile rızaya dayalı olarak birden fazla kez cinsel ilişkiye girmek suçundan hükmedilen 10 ay hapis cezasının aynen infazına, reşit olmayan mağdureyi alıkoymak suçundan dolayı verilen cezanın ortadan kaldırılmasına ve sanığın beraatine ilişkin aynı Mahkemenin 24.06.2005 tarihli ve ... Esas, ... sayılı Ek Kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, 01.06.1986 doğumlu olan mağdurenin suç tarihi olan 2003 yılında onbeş-onsekiz yaş aralığında bulunduğu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 6545 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 104/1. maddesinde "Cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi şikayet üzerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" düzenlemesinin yer aldığı, mahkemece verilen 28.12.2004 tarihli ve ... Esas, ... sayılı Kararda, suç tarihinde onbeş yaşından büyük olan mağdurenin sanıkla rızaya dayalı olarak cinsel ilişkiye girdiğinin kabul edildiği, her ne kadar mağdure 11.02.2004 tarihli duruşmada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiş ise de, soruşturma evresinde kollukta alınan 26.07.2003 tarihli beyanında kimseden şikayetçi olmadığını beyan ettiği, bu durumda şikayetten vazgeçmeden vazgeçmenin sözkonusu olamayacağı düşünülerek, sanık hakkında reşit olmayan mağdure ile rızaya dayalı cinsel ilişkide bulunmak suçundan açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle 5237 sayılı Kanunun 73/4 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/8. maddeleri gereğince düşürülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 31.07.2015 gün ve ... E. ... sayılı yazılı istemlerine istinaden ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, ... Asliye Ceza Mahkemesinin 24.06.2005 gün ve ... Esas, ... sayılı Ek kararının 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre aynı Kanunun 309/4-d maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükümde yer alan sanığın reşit olmayan mağdure ile rızasıyla cinsi münasebette bulunma suçundan verilen 10 ay hapis cezasının aynen geçerliliğine ilişkin 1. fıkrasının A- bendinin hükümden çıkartılmasına ve yerine "Sanık ... hakkında mağdure ...'a yönelik reşit olmayan mağdure ile rızasıyla cinsi münasebette bulunma suçundan hüküm kurulmuş ise de, bu eyleminin suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 104. maddesin de düzenlenip soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu ve mağdurenin soruşturma evresinde alınan ilk beyanında sanıktan şikâyetçi olmadığı anlaşıldığından, sanığın reşit olmayan mağdure ile rızasıyla cinsi münasebette bulunma suçundan cezalandırılmasına ilişkin mahkememizin 28.12.2004 gün ve ... Esas, ... sayılı Kararının ortadan kaldırılmasına, sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK'nın 73/4 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE," ibaresinin eklenmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 21.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 30-11-2019, 17:46   #5
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Takibi şikayete bağlı olmayan suçlarda soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçen müşteki yargılama sırasında şikayetçi olabiliyor ve katılma talebi kabul ediliyor.... Bu örneği gördüğüm bir ağır ceza davam var....istinaftan geçti...şimdi yargitsyda....
Old 02-12-2019, 08:11   #6
Rüveydaelif

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım(Av. Aybars Karakırık)aslında müvekkil şikayetten vazgeçmek istediğini söylediğinde ben de talebi doğrultusunda dilekçeyi gönderdim ancak sonrasında iptal edip edemeyeceğimi sordu edemeyeceğimi söyledim ancak sonrasında sehven gönderildi diye bir dilekçe gönderdim. Müvekkil ile sağlıklı bir görüşme sağladığımda ailelerin baskısı ve korkusu altında mecburen böyle bir beyanda bulunduğunu söyledi.
Verdiğiniz bilgiler çok değerli çok teşekkür ederim
Old 18-07-2020, 15:39   #7
Matrix

 
Varsayılan

Sayın Av. Hatun OLGUNER, ilgili kararları ve Yragıtay sonucunu paylaşabilir misiniz ?
Old 18-07-2020, 19:34   #9
Matrix

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Mrb....

Dosya halen yargıtaydadır....
Mahkemenin dayandığı gerekçe nedir?
Old 12-11-2020, 16:57   #10
uzman28

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hatun Olguner
Mrb....

Dosya halen yargıtaydadır....

merhaba karar çıktı mı acaba paylaşırsanız çok sevinirim
Old 12-11-2020, 20:35   #11
Lord Mozart

 
Varsayılan

Meslektaşlar, hatun hanımın bahsettiği konuya ilişkin bir çok Yargıtay daire ve Cgk kararı var. Yargıtay soruşturma evresinde şikayete tabi olmayan suçtan şikayetten vazgeçme halinde kovuşturma evresinde evresinde yeniden şikayetçi olabileceğini ve hatta davaya katılabileceğini ifade etmektedir. Konuyu daha sonra araştıracak meslektaşlarada faydalı olması amacıyla asağıda kararları paylaşıyorum.

T.C YARGITAY 4.Ceza Dairesi Esas: 2015/ 14931 Karar: 2019 / 14760 Karar Tarihi: 30.09.2019


YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

SUÇ : Tehdit

HÜKÜM : Beraat



Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, müştekinin
soruşturma>sı evresinde şikayetten vazgeçmesinin, kovuşturma evresinde davaya katılmasına engel teşkil etmeyeceği (4. CD 24/02/1987 Tarih, 603 Esas-1905 Karar) gözetilmeden, yazılı gerekçeyle katılma talebinin reddine karar verilmesi yerinde görülmediğinden, şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten müştekinin CMK'nın 237/2. maddesi uyarınca davaya katılan ve vekilinin de katılan vekili olarak kabulüne karar verilerek dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Eyleme ve yükletilen suça yönelik, kattılan ... vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 30/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





T.C YARGITAY 3.Ceza Dairesi Esas: 2019/ 4785 Karar: 2019 / 13070 Karar Tarihi: 18.06.2019


YARGITAY KARARI

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

HÜKÜM : Mahkumiyet



Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanığın yokluğunda verilen hükmün sanık adına mernis adresine tebliğe çıkartıldığı ve tebliğ imkansızlığı nedeniyle muhtara tebliğ edildiği görülmüş olup, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/1 ve Tebligat Kanun'un Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. ve 31. maddelerine göre sanığın mernis adresinde oturup oturmadığı veya mernis adresinden sürekli olarak ayrılıp ayrılmadığı tespit edilmeden doğrudan aynı Kanun'un 21/2. maddesine göre işlem yapılarak tebliğ evrakının muhtara teslim edilmesi nedenleriyle tebligatın usulsüz olduğu ve sanığın öğrenme üzerine hükmü süresinde temyiz ettiği anlaşıldığından, tebliğnamenin redde ilişkin görüşüne iştirak edilmeyerek ve temyiz isteminin reddine dair ek karar kaldırılarak yapılan incelemede;

Sanığa atılı müştekiye yönelik 5237 sayılı TCK'nin 86/1, 86/3-e maddelerinde düzenlenen suçun şikayete tabi olmaması nedeniyle müştekinin soruşturma> aşamasındaki şikayetten vazgeçmesi, daha sonra kovuşturma aşamasında şikayet hakkını kullanmasına ve kamu davasına katılmasına engel olmayacağından, 20.02.2015 tarihli talimat duruşmasında sanık hakkında şikayetçi olduğunu ve kamu davasına katılmak istediğini beyan eden müştekinin katılma talebinin reddine karar verildiği, yokluğunda hükmün tefhim edildiği, dosyada gerekçeli kararın katılana usulüne uygun tebliğ edildiğine ilişkin bir tebligat parçasına rastlanılmadığı, ayrıca UYAP kayıtları ve PTT entegrasyon sistemi üzerinde yapılan incelemelerle de gerekçeli kararın müştekiye usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilemediğinin tespit edilemediği, bu eksikliğin giderilmesi kapsamında, varsa gerekçeli kararın müştekiye usulüne uygun olarak tebliğ olunduğuna dair tebligat parçasının dosyasına eklenmesi, yok ise gerekçeli kararın usulüne uygun olarak müştekiye tebliği ve kararı temyiz ettiği takdirde temyiz dilekçesi ve buna ilişkin düzenlenecek ek tebliğname ile birlikte, temyiz isteminde bulunmaması halinde sanığın temyiz istemi yönünden incelenmek üzere yeniden Dairemize gönderilmesi için, dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.06.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.



T.C YARGITAY 18.Ceza Dairesi Esas: 2015/ 35670 Karar: 2017 / 6783 Karar Tarihi: 30.05.2017


Yargıtay Kararı

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

SUÇ : Hakaret

HÜKÜM : Mahkumiyet



KARAR

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/1-124 Esas 2011/159 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere soruşturma> aşamasındaki şikayetten vazgeçmenin,
kovuşturma aşamasında katılmaya engel olmaması nedeniyle,kovuşturma aşamasında şikayetçi olup katılma talebinde bulunan müşteki ...’ın davaya katılan, vekilinin katılan vekili sıfatıyla kabulüne karar verilerek dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğenin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezanın Kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından katılan ... vekilinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 30.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Old 13-11-2020, 11:43   #12
Av. Suat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Rüveydaelif
Merhabalar meslektaşlarım,
Bir soruşturma dosyamızda müvekkil şikayetten vazgeçtiğini söyledi ve biz de dosyaya bu yönde dilekçemizi sunduk ancak kısa süre(15,20 dakika sonra)Vazgeçtiğini dilekçeyi iptal etmek istediğini söyledi ben de dosyaya dilekçenin sehven gönderildiğine yönelik bir beyanda bulundum. Sonrasında müvekkilin baskı ve korku altında şikayetinden vazgeçtiğini öğrendim buna ilişkin neler yapabilirim ya da elinizde korku ve baskı altında şikayetten vazgeçmeye ilişkin bir yargıtay kararı var mıdır, yardımcı olabilir misiniz


T.CYARGITAYCEZA GENEL KURULUESAS NO:2002/2-302 KARAR NO:2002/428 KARAR TARİHİ:17.12.2002

Özet : Esasen bir irade beyanı olan şikayetten vazgeçme ve yapılmış şikayetin geri alınması, dönülemez nitelikteki yargılama işlemlerindendir. Özgür irade ürünü ve açık olması, kişinin vazgeçme iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyması gereken bu beyan kamu davasının açılmasından sonra vaki olduğu takdirde davaya katılma hakkını düşürür.
Ancak açıklanan bu irade herhangi bir nedenle gerçek maksada uymayabilir. Rızanın fesada uğradığı bu gibi hallerde, irade beyanının hüküm ifade edip etmeyeceği, o kimsenin bu beyandan dönüp dönemeyeceği ve ne şekilde döneceği yargılama hukukunun genel ilkelerine göre çözümlenmeli, bunun için de vazgeçme veya geri almanın açık ve özgür irade ürünü olup olmadığı ve kişinin gerçek iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyup koymadığı belirlenmelidir.


DAVA : Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu yaralamaya neden olmak suçundan sanık H. E.'nin TCY'nın 459/2-son, 72, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6 ile 2918 sayılı Yasanın 119/2. maddeleri uyarınca ... TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 10 gün süre ile geri alınmasına, cezasının ertelenmesine ilişkin M. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 10.2.2000 gün ve 360-35 sayılı hüküm, sanık müdafii ile mağdur vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 18.6.2001 gün ve 13797/11419 sayı ile;
Mağdur 06.12.1999 tarihli keşif sırasında ifadesi tespit edilirken <...... şikayetçi değilim devamla şikayetçiyim> demek suretiyle sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiş olup, cümlenin başındaki şikayetçi değilim sözcüklerinin hataya dayandığı kabul edilmiş olup müşteki vekilinin de hükmü böylece temyize yetkili olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Mağdurun 06.12.1999 tarihli keşifte alınan ifadesi gereği şikayetçi olduğu ve vazgeçme olmadığı gözetilerek müdahilliğine karar verilmesi gerekirken vazgeçme kabul edilerek müdahilliğinin reddine karar verilmesi> isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 16.10.2001 gün ve 478-564 sayı ile; <Mağdur keşifte alınan beyanında şikayetçi olmadığını belirtmiş daha sonra şikayetçiyim diyerek beyanda bulunmuştur. CK. nun 362 ve 372. maddelerinde şikayetten vazgeçilmesi halinde vazgeçilen davanın bir daha açılamayacağı ve katılmanın hükümsüz kalacağı hükme bağlanmıştır. Bu nedenlerle mağdurun katılma isteği keşifteki ilk beyanı karşısında kabul edilmemiştir> gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının Özel Dairesine hitaben düzenlediği 17.10.2002 günlü <onama> isteyen tebliğnamesi ve Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 11.11.2002 gün ve 23759-19267 sayılı kararı ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.
Karar: Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, mağdurun keşifteki sözlerinin şikayetten vazgeçme konusunda gerçek iradesini yansıtıp yansıtmadığı, buna bağlı olarak da davaya katılma isteminin kabulünün gerekip gerekmediği hususuna ilişkindir.

İnceleme konusu olayda;
Sanığın kullandığı kamyonetin motosikletine çarpması sonucu yaralanan ve hazırlık aşamasında ifadesine başvurulamayan mağdur, son soruşturmada mahkemece 6.12.1999 günü yapılan keşfe vekili ile birlikte katılarak ifade vermiştir. Keşif tutanağına mağdurun olaya ilişkin anlatımı yazılmış, ardından da; <Sanıktan şikayetçi değilim dedi. Daha sonra şikayetçiyim diyerek çelişkili beyanda bulundu> şeklinde ibareye yer verilmiştir.
Mağdur vekilinin 16.12.1999 günlü dilekçe ile davaya katılma isteminde bulunması üzerine Yerel Mahkeme, <Yakınanın tutanağa geçen ilk beyanında şikayetçi olmadığını bildirdiği, vazgeçmeden, vazgeçmenin mümkün olmadığı> gerekçesiyle katılma isteminin reddine karar vermiştir. Sonraki oturuma da katılan mağdur vekili sanığın cezalandırılmasını istemiş ve hükmün tefhiminde de hazır bulunmuştur.
Mağdur vekili ilk hüküm ve direnme hükümlerine yönelik her iki temyiz dilekçesinde; mağdurun keşif yerine sedye ile geldiğini, daktilonun bulunduğu yere uzakta olduğunu, bu nedenle diyalog noksanı olduğunu, keşif sırasında sanık tarafından masraflarının ve tazminatının tamamının karşılanacağının söylenmesi ve baskı altına alınması karşısında kontrpiyede kalarak, <masraflarım ve tazminatım ödenirse şikayetçi olmam> dediğini, vekili olarak şikayetçi olmanın anlamı hususunda uyardığında hemen şikayetçi olduğunu söylediğini, mağdurun gerçek iradesinin şikayetçi olmak yönünde olduğunu belirtmiştir.
Mağdurun, keşfin yapıldığı 6.12.1999 günü A. Noterliğine başvurarak rahatsızlığı nedeniyle görevli çağırıp mahallinde vekaletname düzenlettirdiği anlaşılmaktadır.
Esasen bir irade beyanı olan şikayetten vazgeçme ve yapılmış şikayetin geri alınması, dönülemez nitelikteki yargılama işlemlerindendir. Özgür irade ürünü ve açık olması, kişinin vazgeçme iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyması gereken bu beyan kamu davasının açılmasından sonra vaki olduğu takdirde davaya katılma hakkını düşürür.
Ancak açıklanan bu irade herhangi bir nedenle gerçek maksada uymayabilir. Rızanın fesada uğradığı bu gibi hallerde, irade beyanının hüküm ifade edip etmeyeceği, o kimsenin bu beyandan dönüp dönemeyeceği ve ne şekilde döneceği yargılama hukukunun genel ilkelerine göre çözümlenmeli, bunun için de vazgeçme veya geri almanın açık ve özgür irade ürünü olup olmadığı ve kişinin gerçek iradesini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya koyup koymadığı belirlenmelidir.
Dönülmesi mümkün olmayan işlemlerde beyan edilenin istenilenden farklı olması halinde, kural beyana itibar edilmesidir. Bu da söylenenin yorum yoluyla ortaya çıkarılacak anlamının esas alınmasını gerektirir. Anlam açık olduğu takdirde, yanlış teknik tabirlerin kullanılması veya yazı hataları bir rol oynamaz. Beyan edilen açık ve objektif olarak bir anlam içeriyorsa, beyan eden kişi iradesi ile bağlıdır. Ancak açık değilse ve çelişkiler içeriyorsa, beyan açıklattırılmalı, söylediklerinin tümü dikkate alınarak, beyanda bulunanın gerçek iradesi belirlenmelidir.

Nitekim benzer biçimde öğretide de, <Mahiyetleri itibariyle dönülemeyen irade beyanı şeklindeki yargılama işlemlerinde hata esas olarak kabul edilmemekle beraber, bu kural haklı ihtiyaçlar göz önünde tutularak çeşitli suretlerde yumuşatılmıştır. Önce beyanı yapanın kim olduğuna bakılmalıdır. Resmi beyanlarda veya müdafi gibi bir hukukçunun yaptığı beyanlarda, bunların beyanlarını düşünerek ve mahiyetini bilerek yaptıkları kabul edilir. Bunlar beyan ettikleri hususlarla bağlıdırlar. Bunların beyanlarının hakiki iradelerini ifade ettiğine herkesin güvenebilmesi lazımdır. Buna karşılık hukukçu olmayanların beyanlarının onların hakiki iradesini ifade ettiğini kabulde daha dikkatli davranmak lazım gelir. Yargılama hukukunun terimlerine ve şekil şartlarına aşina olmayan kimselerin yaptıkları beyanın tümü nazara alınmalı ve bu suretle onun gerçek iradesi belirlenmelidir. Beyan açık değilse, çelişkiler içeriyorsa, beyanı yapana gerçek iradesinin ne olduğu sorulup beyanı açıklattırılmalıdır.> görüşü ileri sürülmüştür. (Dr. Sami Onursal, Mahkeme Kararları Kroniği, İÜHFM, 1964, sy. 414)

Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak;
Önceden beyanı alınmayan mağdur ilk kez son soruşturma aşamasında keşfe katılarak ifade verdikten sonra şikayetçi olmadığını söylemiş, hemen ardından avukatının uyarısı üzerine şikayetçi olduğunu belirtmiştir. Rahatsızlığı nedeniyle keşif günü noterlik dairesi dışına görevli çağırarak mahallinde vekaletname düzenleten, yetkilendirdiği avukatı ile birlikte olay yerine sedye ile gelip keşfe katılan mağdurda davaya katılma yönünde bir iradenin var olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, davaya katılma hakkını düşürücü sonucu bulunan şikayetten vazgeçmeye yönelik sözlerinin gerçek iradesini yansıtmadığı açıktır. Nitekim, uyarının hemen ardından şikayetçi olduğunu belirtmesi de bunu göstermektedir. Bu itibarla, hemen düzelttiği ve gerçek iradesini yansıtmayan sözlerine dayalı olarak mağdurun şikayetinden vazgeçtiğini kabul edip bu gerekçeyle davaya katılma isteminin reddine karar veren Yerel Mahkeme uygulaması isabetsiz olduğundan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ: Açıklanan nedenle, diğer yönleri incelenmeyen Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle açıklanan usuli nedenden dolayı BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.12.2002 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliği ile karar verildi
Old 18-05-2023, 13:28   #13
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Dosya Yargıtaydan döndü.Şikayetten vazgeçen müvekkilin daha sonra sikayetci olmasi ve katilan sifatini almasiyla ilgili bozma olmadi.
Yargitay 14. CD 2020/790 Esas 2021/126 Karar
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kamu davası niteliğindeki bir suçta şikayetten vazgeçmeden vazgeçme egemen48 Meslektaşların Soruları 3 30-10-2013 08:56
soruşturma aşamasında sunulan vekalet kovuşturma aşamasında da sunulması gerekir mi onur_k Meslektaşların Soruları 6 22-05-2012 11:57
şikayetten vazgeçmeden dönme avukatedali Meslektaşların Soruları 4 11-02-2011 15:00
Hazırlık aşamasında şikayetten vazgeçme yargılamada müdahilliği nasıl etkiler? ocean10 Meslektaşların Soruları 7 23-03-2009 18:34
Sor. aşamasında şikayetten vazgeçen müştekinin dava aşamasında ifadesi alınır mı? Av.İbrahim Tuna Meslektaşların Soruları 3 23-03-2009 17:20


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08759308 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.