Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ACİLL....Ağır Ceza Davasında Mağdurun Önceki Teşhisinin,Beyanlarının yanlış olduğunu

Yanıt
Old 26-12-2007, 14:05   #1
polat_polat

 
Varsayılan ACİLL....Ağır Ceza Davasında Mağdurun Önceki Teşhisinin,Beyanlarının yanlış olduğunu

Değerli Meslektaşlar;

Ağır Ceza Davasında ( Suç Gasp ) Müvekkil tutuklu olarak yargılanıyor...Mağdur Müşteki müvekkili soruşturma aşamasında karakolda kesin olarak teşhis etmiş daha sonra duruşmaya da gelerek kesin teşhiste bulunmuş...sanığın Ailesi mağdurla görüştüğünde mağdur kendisini geceleyin maskeli kişilerin gaspettiğini ve yüzlerini net göremediğini söylemiş, sanığın suçsuz yere tutuklu olduğunu ve bundan vizdan azabı çektiğini bildirmiş, duruşmaya tekrar gelerek ifadelerini dğiştirmek istediğini söylemiş....

durum böyle iken , mağdurun ifadelerini değiştirmesi durumunda savcılığın mağdur hakkında iftira suçundan dolayı suç duyurusunda bulunacağını kesin gibi...Mağdur bundan kendisinini de zarar görmemesini istiyor....Artı kendisi de 18 yaşında küçük...

Sorum Şu; Mağdurun kendisi herhangi bir kovuşturma geçirmeden, saruşturma aşamasında ki ve duruşma esnasında ki beyanlarının yanlış olduğunu söylemesini ve bunun sonucunda müvekkilin tahliye olmasını sağlayacak hukuki bir yöntem var mı? Olayla igili ya da benzer tecrübeleri olan meslektaşlar bunları benimle paylaşrlarsa müteşekkir olacağım....

Bilgilerinize...
Saygılar...
Old 27-12-2007, 10:55   #2
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Teşhis ve yüzleştirmenin bu kadar yanlış yapıldığı ülkemizde, mağdurun beyanını sonradan değiştirmesi suç olmasa gerek...

Sorunuzda belirtmişsiniz ki, "müvekilliniz karakolda kesin olarak teşhis edilmiş sonrada duruşmaya gelerek kesin teşhiste bulunmuş."

Bu cümle baştan sona yanlış, hukuk dışı bir işlemin sonucudur. Yanlış anlamayın siz yanlış yazmadınız Ülkemizde teşhis ve yüzleştirmenin ne olduğu bilinmediği için herkes kafasına göre bu işlemi yapmaktadır.

Şimdi sorarım size hukukumuzda teşhis meselesinin hukuki dayanağı nedir? nerede geçmektedir? uygulamada bu nasıl olmalıdır?

Kolluk kafasına göre nasıl teşhis uygulamasını yapmış, bu uygulama sırasında müdafi hazır bulunmuş mudur? Yapılması en son çare midir?

Duruşmada "kesin teşhis" olayı ise baştan yanlış bir kavramdır. Bu kavramın adı olsa olsa yüzleştirmedir; peki yüzleştirme için sanıktan izin alınmış mıdır? Kimse kendisi aleyhine delil verme mecburiyetinde değildir. Yüzleştirmede asıl önemli olgu, psikolojik değerdir; bu da ilk kez yapıdığı zaman değer kazanır... Duruşmada taraflar birbirlerini ilk kez mi görmüşler ?

Konuyu karman, çorman ettikten sonra somut olayda şunu söyleyebilirim, mağdur karakoldadaki aslında teşhis olmayan yüzleştirmesindeki psikolojik vaziyeti, bunu sanığın yaptığını inandırmıştı, daha sonraları düşündü,

"bana bunu yapanlar maskeliydi, emin değilim"

ama

"ya mahkemede beyanımı değiştirirsem beni içeri atarlar mı (?)"

Sonra korkusuna yenik düşüyor ve inanmadığı teşhisi inandırıcı bir şekilde buydu diyor...

sonuç olarak mağdurun tekrar beyanda bulunup gerçek düşüncesini belirtmesi gerekir, bunu yapmanın hiçbir hukiki yaptırımı olamaz, iftira hiç olamaz zira unsurlar oluşmamıştır, mahkemeyi yanıltmak olamaz çünkü sistem kendini sorgulamak zorunda kalacaktır...

Bu aşamadan sonra sayın meslektaşım haddim olmayarak size şunu tavsiye etmek istiyorum, siz mağduru bir şekilde ikna etmelisiniz, Türkiye de hiçbir teşhis ve yüzleştirme doru yapılmıyor en azından ben böyle gördüm, sizde dosyadaki çarpıklıkları muhakkak bulursunuz,

akabinde nedamet ve psikolojik tahribata uğrayan mağdur beyanını değiştikten sonra, onu suçlayacak adama HERKES İŞİNİ DOĞRU YAPIYOR MU Kİ MAĞDUR DOĞRU TEŞHİS ETSİN ! dersiniz...

Saygılar, kolay gelsin...
Old 27-12-2007, 13:18   #3
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2005/4-17
Karar: 2005/33
Karar Tarihi: 22.03.2005


ÖZET : İftira suçu, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Bu suçun oluşması için, şikayet veya ihbarın adliyeye yahut keyfiyeti adliyeye tevdie mecbur bir makama veya yasal takip yapacak veya yaptırabilecek bir mercie yapılmış olması gerekir. İhbar veya şikayet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda kuşku bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde kuşku ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikayet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir kıstas değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir.

(765 S.K. m. 285) (5237 S. K. m. 267, 269, 270)

Dava: İftira suçundan sanık Ö.Ş.'nın TCY'nın 285. maddesinin 2 ve son fıkraları uyarınca 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Karşıyaka 1.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 14.03.2002 gün ve 916-125 sayılı hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4.Ceza Dairesince 17.11.2003 gün ve 27472-11464 sayı ile;

"... Yağma suçundan dolayı yakınan hakkında dava açılıp kanıt yetersizliğinden beraat kararı verilmesi karşısında, tutanaklarda; "... zanlıyı yakalayan şahıs..." olarak adı ve imzası bulunan M.E.'in tanık sıfatıyla dinlenmesi ve sanığın yakınanı yaralamadan önce anılana "... benden zorla para almak isteyen şahıs buydu ..." deyip demediği ve yağma suçunun faili olan yakınanın nasıl yakalandığı sorularak açıklattırılması ve sanığın yağma suçundan açılan davadaki ifadelerinin yakınanı cezadan kurtarmaya yönelik olup olmadığı üzerinde durularak kanıtlar birlikte değerlendirilip sonucuna göre, sanığın şikayet hakkını kullanıp kullanmadığı da tartışılarak hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi..." isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme 22.04.2004 gün ve 83-286 sayı ile; "... sanık Ö.Ş.'nın yakaladığı ve kendisine yönelik yağmaya kalkışma suçu faili olarak kolluğa teslim ettiği S.Ç. hakkında hazırlık soruşturması sırasında verdiği tüm ifadelerde kesin ve net biçimde bu şahsı eylemin faili olarak suçlayıp son soruşturma aşamasında bu isnadından rücu etmiş olması karşısında olayın yeterince aydınlandığı, soruşturmanın genişletilmesine ve S.Ç.'ın yakalanmasına yardımcı olan tanık M.E.'in dinlenilmesine gerek bulunmadığı.." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının "onama" istekli 27.12.2004 gün ve 107459 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Sanık Ö.Ş.'nın iftira suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; soruşturmanın genişletilmesine gerek bulunup bulunmadığı ve gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

İnceleme konusu olayda;

7 Nisan 2001 günü 22.30 sıralarında Manisa-Menemen Karayolu üzerinde devriye gezen jandarma ekibini durduran Ö.Ş., otostop yapan birini aracına aldığını, bu şahsın falçata çekerek kendisini Çamlık bölgesine götürmek istediğini belirtip şahsın eşkalini bildirerek ihbarda bulunmuş, bundan 40 dakika kadar sonra telefon ederek, şahsı 2.Çamlık bölgesinde yakaladıklarını söyleyip görevlileri çağırmış, 10 dakika kadar sonra olay yerine giden jandarma görevlileri, yolun on metre kadar dışında, kamyonetin önünde yatar durumda bulunan S.Ç. isimli kişiyi yakalayıp gözaltına almışlar, bu kişinin üzerinde ve çevrede yapılan aramada falçata bulunamamıştır.

S.Ç.'ın Manisa Devlet Hastanesince düzenlenen 07.04.2001 15142 sayılı geçici doktor raporunda; sol omuz sınırında geniş ebatlı sıyrık ve kızarıklık, sağ deltoid bölge lateralinde kızarıklık ve sıyrık, sol gözde kızarıklık ve şişlik, saçlı deride kesi, şişlik ve hematom bulunduğu, alkolsüz olduğu, halen hayati tehlikesinin mevcut bulunduğu, beyin cerrahi uzmanı tarafından incelenmesi gerektiği belirtilmiş, gözetimden çıkışında aldırılan raporunda da benzer bulgulara yer verilmiş, bu şahsı yakalayan Ö.Ş. ile tanık M.E.'de ise darp ve cebir izi bulunmadığı saptanmıştır.

Yağmaya kalkışma suçunun mağduru Ö.Ş.; yakaladığı S.Ç.'ı jandarmalara teslim ederken, "bu şahsı yolcu diye yanıma aldım, ancak yolda falçata çekti, beni kuytu yere götürüp gasp etmek istedi, kaçtım, daha sonra arkadaşlarla aradık, Manisa Karayolunda gördüm, yakalamak için araba ile çarptım" şeklinde ithamda bulunmuş, jandarma görevlilerince yaptırılan teşhis işlemi sırasında, yine kollukta ve sulh hakimliğinde şikayetçi olarak ifade verirken benzer beyanlarla suçlamayı sürdürerek yağma failini arkadaşı M.E. ile birlikte yakalayıp teslim ettiklerini ifade etmiş, S.Ç.'ın yağmaya kalkışma suçundan tutuklanıp hakkında kamu davası açılmasından sonra bu davanın görüldüğü Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesine verdiği 11.05.2001 günlü dilekçede ve 15.06.2001 günlü oturumdaki ifadesinde ise önceki beyanlarıyla çelişki oluşturacak biçimde; yağma olayı failinin S.Ç. olmadığını söylemiş, suçlamayı tüm aşamalarda reddeden ve tutuklu olarak yargılanmakta olan S.Ç.'ın ilk oturum sonunda tahliyesine ve beraatine karar verilmiş, hükümle birlikte mahkemenin suç duyurusunda bulunması üzerine bu kez Ö.Ş. hakkında iftira suçundan kamu davası açılmıştır.

Sanık Ö.Ş. iftira suçundan mahkemece sorguya çekildiğinde; S.Ç.'ı gasp suçunun sanığı olarak teşhis ettiğini, daha sonra dilekçe vererek bundan vazgeçtiğini belirterek ayrıntılı açıklamada bulunmamış ise de, iftira suçundan mahkumiyetine ilişkin ilk hükme yönelik 28.03.2002 günlü temyiz dilekçesinde; yağma suçunun sanığı S.Ç.'ın kendisi, ailesi, yakınları ve avukatının yoğun istek ve baskısı karşısında onun hakkındaki suçlamadan vazgeçtiğini, feragat biçiminin tecrübesizliğinden kaynaklandığını, ayrıca Seracettin vekilinin, şikayetten vazgeçmenin müvekkilini kurtarmaya yetmeyeceğini bilmesi nedeniyle, kendisini mevcut olayı tamamen inkara yönelttiğini, böylelikle aslında mevcut olan olayın yokluğunu dile getirmesi sağlanarak müfteri durumuna düşürüldüğünü, esasen iftira suçunu işlemediğini belirtmiş, direnme hükmüne yönelik 04.05.2004 günlü temyiz dilekçesinde de; S.Ç. hakkındaki suçlamadan vazgeçme nedenini benzer biçimde dile getirmiştir.

Anayasa'mızın 74. maddesine göre, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye'de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikayet hakları bulunmaktadır. Bu kurumun bireylere tanıdığı hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek "çıkarlarını koruması" gerek "özgürlüklerini kısıntısız" kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikayet hakkının kullanılmasıdır.

TCY.nın 285. maddesinde düzenlenen iftira suçu ise, failin suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç atmasıdır. Bu suçun oluşması için, şikayet veya ihbarın adliyeye yahut keyfiyeti adliyeye tevdie mecbur bir makama veya yasal takip yapacak veya yaptırabilecek bir mercie yapılmış olması gerekir.

İhbar veya şikayet, failin suçsuz olduğunu bildiği, başka deyişle suçsuzluğunda kuşku bulunmayan kimse aleyhinde yapılmış olmalıdır. Bu bakımdan, gerçekte işlenmiş bir suç mevcut bulunur, ancak üzerinde kuşku ve iddianın yoğunlaşmış olması nedeniyle ihbar veya şikayet edilen kişinin suçluluğu kanıtlanamazsa, suçlanan beraat etmiş olsa dahi iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar ve şikayetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hallerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır.

Öte yandan, failin sonradan isnadından rücu etmesi, iftira suçunun oluştuğunun kabulü bakımından tek başına yeterli bir kıstas değildir. Zira, iftira suçunun faili, ihbarın asılsızlığının anlaşılması veya pişmanlık duyması gibi nedenlerle isnadından rücu edebileceği gibi, konu olayda savunulduğu örneğe uygun biçimde isnada maruz kalanın veya yakınlarının kişiyi mahkûmiyetten kurtarmayı hedefleyen baskı ve istekleri sonucu veya temin ya da vaat ettikleri çıkar karşılığında yahut çok başka nedenlerle de isnadından dönmüş olabilir. Bütün bu hallerde belirleyici olan husus, iftira suçu failinin, suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye ihbar veya şikayet suretiyle suç isnat edip etmediğidir. O halde, iftira suçunun belirlenebilmesi bakımından, öncelikle bu husus saptanmalıdır. Bunun tespiti ise, ihbarın öncesi ve sonrasına ilişkin kanıtların sonuca varmaya elverişli olacak nitelik ve yeterlilikte toplanmasını zorunlu kılar.

Somut olayı bu açıklamalar ışığında değerlendirdiğimizde;

Yağma olayının görgü tanığı bulunmamaktadır. Ancak, Ö.Ş.'nın çalıştığı fabrikanın gece bekçisi olan tanık M.E.'e, arabasına aldığı kişinin kendisine bıçak çekip yağmaya kalkıştığını anlattığı, hemen ardından bu olayın faili olarak S.Ç.'ı birlikte yakalayıp jandarmaya teslim ettiklerine göre, gerek olayın tanık Müjdat'a aktarılış biçimi gerekse Seracettin'in yağma suçu faili olarak yakalanış tarz ve yöntemi ve bu sırada Ö.Ş.'nın kendisine karşı yağmaya kalkışan kişinin Seracettin olduğu ya da olmadığı yönünde görevlilere açıklama yapıp yapmadığı önem taşımaktadır. O halde, soruşturmanın genişletilerek tanık M.E.'in Yerel Mahkemece dinlenilip olayın bu boyutlarına açıklık getirilmesi, sanık Özgür'ün mağduru olduğu yağma suçuna ilişkin hazırlık soruşturmasındaki isnat ve ifadelerinin şikayet hakkını kullanmaya, son soruşturma aşamasında verdiği ifadenin ise yağma suçunun faili olarak yargılanan Seracettin'i suçtan kurtarmaya yönelik olup olmadığının kararda tartışılarak değerlendirilmesi ve sanığın hukuki durumunun buna göre tayini gerekir.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,

2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.03.2005 günü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oybirliği ile karar verildi. (¤¤)



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
boşanma davasında 4 yıl önceki dayak olayı sarissa Meslektaşların Soruları 3 22-08-2007 16:20
Bebeklere tecavüze ağır ceza Staj.Av.Selçuk Hukuk Haberleri 2 28-03-2007 11:43
Malatya 2. Ağır ceza mahkemesinden zabıt fotokopisi avesra Şehirlerarası Nöbetçi Avukat 0 28-03-2007 09:47
işe iade davasında 6 aylık kıdemin hesabı zorunlu fesihten önceki çalışmalar da dahil Av.Ayşe Batumlu Meslektaşların Soruları 3 27-11-2006 20:09


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05001402 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.