Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Taciz ve Tecavüze SON!

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 3,67 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-09-2008, 21:04   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Taciz ve Tecavüze SON!

Taciz ve Tecavüze SON!

Dünya üzerinde anlatılmayan ve gerçekleştiği ne kurban ne suçlu ne de toplum tarafından kabul edilmeyen ve görmezden gelinen bir suç var; tecavüz. Bu çok sık gerçekleşmediği sanılan ya da aslında öyle olduğu düşünülmek istenen suç aslında ne yazık ki hepimizin hayatında öyle ya da böyle yer almakta. Her 6 dakikada bir kişi tecavüze uğruyor. Her 4 kadından 1 tanesi hayatı boyunca en az bir defa tecavüze ya da cinsel istismara maruz kalmaktadır. Bu sadece mağduru etkileyen bir olay değildir. Mağdurun ilişkide olduğu herkes böyle bir olaydan etkilenmektedir. Hatta tecavüze uğrasın uğramasın bütün kadınlar etkilenmektedir. Tecavüze uğramak neredeyse bütün kadınların en büyük korkusudur. Ve bu korku davranış ve yaşam pratiklerine şekil vermektedir. Yani tecavüz görevini layığı ile yerine getirmektedir. Çünkü tecavüz bir insana haddini bildirmek, ayağını denk almasını sağlamak için ya da tamamen kontrol altında tutulmasını sağlamak amaçlı yapılmış çok açık bir uyarı ya da haddini fazlasıyla aşmış bir insana bunu tekrarlamaması amaçlı verilen bir cezadır. Bu cezaya layık görülmek için kadın olmak, eşcinsel olmak, çocuk olmak, devrimci olmak, bekâr olmak, kocanla ya da sevgilinle seks yapmayı istememek, mini etek giymek, işveli gülmek ya da âşık olmak yeterlidir. Tecavüz kadını kadın olduğu için yok saymaktır. Bir yok etme eylemidir. Ama asla cinsel bir eylem değildir. Cinselliğin silah olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur.



Tecavüz sadece kadınların başına gelmez, her yaş, her sosyal statüden, her cinsel kimlikte insanın başına gelir. Her 6 erkekten 1 tanesi 18 yaşından önce cinsel tacize maruz kalmaktadır. Tecavüzcülerin %99'u erkektir. Erkekler tecavüz eder çünkü tecavüz karşısındaki kişiye nefretini kusmasını ve insanları kontrol altında tutacak gücü olduğunu ifade eder. Tecavüzcüler cinsel olarak uyarılıp kendine hâkim olamamış günahkârlar değillerdir ya da akıl hastası, sokaklarda karanlık köşe başlarında bekleyen aylaklar değildir. Tecavüzcülerin %30'u evlidir. Ve düzenli bir cinsel yaşantıya sahiptir. Ve hemen hemen tamamı toplum içerisinde saygın bir yere sahip. Meslek sahibi insanlardır. Polistir, askerdir, doktordur, öğretmendir, mühendistir, devlet görevlisidir, iş adamıdır v.b. Yani aslında tanıdığımız biridir. Tecavüze uğrayan her 5 kadından 4 tanesi saldırganı tanımaktadır. Tecavüzlerin %50'si planlıdır. Tecavüz olaylarının %33’ü mağdurun evinde, %50'si bir meskende gerçekleşmektedir. Yani insanlar tanıdığı, güvendiği, dost olup sevdiği, âşık olduğu ve evine aldığı kişilerin tecavüzüne uğrar. İşte bu yüzden bunu asla kabullenemez. Kendisinin bu eyleme sebep olduğunu düşünür. Kendisini suçlar, utanır. İnsanların ona inanmayacağını düşünür. Bu yüzden gizler. Susar. Aynı benim gibi. Yani bizim gibi
Tecavüzcülerin hemen hemen tamamı bunu bir kere yapmaz. Yani bildirilmeyen her tecavüz, cezalandırılmayan her tecavüzcü, yeni tecavüz olaylarının yaşanmasına izin verecektir. Dahası tecavüz yaşandığı zamanda kalmaz, mağdurun bütün ömrü boyunca yaşayacağı büyük bir yıkım yaratır. Tecavüz kurbanda travmaya sebep olur. Bu travmanın ardından ilk bir ay boyunca akut stres bozukluğu, bir aydan uzun zamanlarda ise travma sonrası stres bozukluğuna sebep olur. Daha uzun sürede ise depresif etkiler, kendine zarar verme eğilimi, madde bağımlılığı, agresif davranışlar, algılama bozuklukları, anksiyete, kişilik bozuklukları, insanlara güvensizlik, ürkeklik, cinsel bozukluklar ve strese bağlı fiziksel rahatsızlıklar yaşar. Unutmuş gibi yapmak, susmak ya da kaçmak tecavüzün bütün bu etkilerini yok etmez. Dahası derinleştirir. Ömür boyu etkisi yaşanacak bu büyük incitilmişlik ile yaşamak ancak yaraların daha da derinleşmesine sebep olur. Hiç kimse tecavüze uğramayı istemez ve hiç kimse tecavüze uğramayı hak etmez. Sen de, ben de.



Unutma bedenimiz bize ait. Yaşadığın acıyı biz biliyoruz Başkalarının düşüncelerinden korkararak yaşamak bize acı vermekten başka bir işe yaramaz. Biz kötü olan hiçbir şey yapmadık, dahası bize yapılan iğrençlikleri kabullenmek zorunda değiliz. Çünkü biz insan olduğumuz için değerliyiz. Bu bir insanlık ayıbıdır ve artık insanlar bununla yüzleşmeli. Tecavüzcüler ne pişmanlar ne de pişman olacaklar, hatta buna devem edecekler. Cezalandırılmaları gerekli. Fakat biz susarsak bu asla olmaz, hatta daha fazla kişinin incitilmesine izin vermiş oluruz. Ve bu vahşet asla bitmez. Gel bizi anlayan, benzer acıları yaşamış insanlarla tanışalım. Beraber mücadele edelim. Senin için, benim için, insan olarak varlığımız için, başka insanlar tecavüze uğramasın diye. Bugün kaybetsek bile emin ol yarın kazanacağız. Yeter ki susma, susmyalım. Yeter ki korkma, korkmayalım.


İletişim için: tacizvetecavuzeson@yahoogroups.com
Old 04-11-2008, 11:37   #2
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Merhaba,

Gündemdeki cinsel istismar – tecavüz vakalarıyla ilgili olarak küçük bir derleme yaptım.
Yargıtay kararlarının analizini yapabilir, tartışabilir ve yapılması gereken hakkında öneri ortaya atabiliriz.

Saygılar.

Yürürlükteki TCK’nın ilgili maddesi aşağıdadır:
“Çocukların Cinsel İstismarı
MADDE 103 - (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
Bu madde kapsamında Yargıtay kararlarından birkaç örneklemeyi de aşağıya alıntılıyorum :

T.C.
YARGITAY
7. CEZA DAİRESİ
E. 2006/13316
K. 2007/1470
T. 22.2.2007
5237/m.103/6
KARAR : Mağdur çocuğun dinlenmesi sırasinda psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurmamak suretiyle CMK.nun 236/3. maddesine aykırı davranılması,
Kabule göre de;
... Devlet Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı doktoru, ... tarafından mağdure hakkında düzenlenen ... tarih, ... sayılı raporda "... kızlık zarının bütünlüğünün bozulmamış olduğu, ancak vajina giriş kısmında yarım ay şeklinde saat kadranı hesabıyla 04-07 arasında zorlama ile oluşmuş izlenimi veren mukoza yüzeyi tahriş olmuş hiperemik lezyonlar tespit edildiği" yine anal muayenede "ekimoz ve fissür gözlenmediği, anüs çevresinde yaklaşık 3 cm çaplı hiperemik ödemli saha tespit edildiği" şeklindeki bulgular ve mağdurenin ırzına geçildiğine dair iddiası karşısında; mevcut bulguların ırza geçmenin tıbbi delili olup olmadığı, ayrıca suçun sonucunda mağdurenin beden ve ruh sağlığında bozulma olup olmadığının Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan görüş alınarak saptanması yerine Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulu raporu ile yetinilerek eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2007/1215
K. 2007/1207
T. 19.2.2007
5271/m. 170, 174
5237/m.103
ÖZET : İddianamenin iadesine dair karara itiraz edilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nda iddianamede nelerin gösterileceği ve hangi hallerde iddianamenin iadesine karar verileceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. çocuğun cinsel istismarı suçundan dolayı yapılan soruşturmada, tıp fakültesi sağlık kurulundan rapor alınmıştır. Adli Tıptan rapor alınmadığı gerekçesiyle iddianamenin reddine karar verilmesi hatalıdır. Açıklanan nedenlerle itirazın kabulüne karar verilmelidir.

T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2006/21
K. 2006/382
T. 30.1.2006
• IRZA GEÇME ( Kızlığın Bozulması - Mağdurenin Beden ve Ruh Sağlığının Bozulduğunun Adli Tıp Kurumundan Sorularak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gereği )
• KIZLIĞIN BOZULMASI ( Mağdurenin Beden ve Ruh Sağlığının Bozulmasına Neden Olup Olmadığının Adli Tıp Kurumundan Sorularak Tespiti Gereği - 5237 Sayılı TCK'nunda Öngörülen Beden ve Ruh Sağlığının Adli Tıp Kurumu Raporu ile Sabit Olmadan Karar Verilmesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
5237/m. 103/6
ÖZET : Kızlığın bozulmasının 5237 sayılı kanunun 103/6.maddesinin uygulanmasını gerektirecek biçimde mağdurenin beden ve ruh sağlığının bozulmasına neden olup olmadığının Adli Tıp Kurumundan sorularak saptanması gerekir.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2005/17325
K. 2006/262
T. 26.1.2006
• FER'İ İŞTİRAK ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
• IRZA GEÇME ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
• ZORLA KAÇIRIP ALIKOYMA ( Kızlığı Bozulan Mağdurenin Suçun Sonucunda Beden veya Ruh Sağlığında Bozulma Olup Olmadığının Belirlenmesi İçin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden Görüş Alınması Gereği )
5237/m.103/6
5252/m.9/3
5271/m.34,230,234
765/m.29
ÖZET : 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve CMK'nın 34 ve 230. maddelerinin amir hükümleri uyarınca, lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçlarının birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın gerekçeleriyle birlikte denetime olanak verecek şekilde kararda gösterilmesi gerekir.
Zorla kaçırıp alıkoyma, ırza geçme ve bu suçlara fer'i iştirak suçlarından sanıklar hakkında 5237 Sayılı Yasanın 103/6. maddesi gereği suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde hükmedilecek ceza lehe olan yasanın saptanmasına etkili olacağından; kızlığı bozulan mağdurenin suçun sonucunda beden veya ruh sağlığında bozulma olup olmadığının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinden görüş alınmalıdır.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 1993/3040
K. 1993/3280
T. 22.9.1993
• PSİKOSEKSÜEL OLGUNLUK ( Sekiz Yaşındaki Kız Çocuğunun Irza Tasaddinin Sonuçlarını Kavrayabilecek Yeterlilikte Olup Olmadığı )
• CİNSELLİĞİ KAVRAMA ( Yaş Sınırına İlişkin Değişik Raporlar Arasındaki Çelişkinin Yeni Raporla Giderilmesi )
• SEKİZ YAŞINDAKİ MAĞDURENİN IRZINA TASADDİ ( Mağdurenin Yaş İtibariyle Fiilin Ahlaki Redaetini Kavrayabilecek Yaşta Olup Olmadığı )
765/m.415
ÖZET : Dosyada, Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulu'nun mağdurenin ırza tasaddi suçunun ahlaki redaetini idrak ve mukavemete muktedir bulunduğu hususunda 24.8.1992 tarihli raporu mevcutsa da, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu 18.3.1993 gün ve 1149-930111-45/19 sayılı kararı ile görüş değişikliği yaparak, ahlaki tecavüze uğrayan çocukların ancak 11 yaşın bitiminden ve 12 yaştan gün almalarından sonra mağduru bulundukları olayın ahlaki kötülüğünü müdrik ve ruhsal yönden mukavemete muktedir olacaklarına dair rapor verdiğinden, suç tarihinde sekiz yaşın içersinde bulunan mağdurenin yaşı nedeniyle Adli Tıp Kurumu'ndan yeniden görüş sorulmalı, müdrik ve muktedir değilse sanık hakkında TCK.nun 415. maddenin 2. cümlesi uygulanmalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1990/5-101
K. 1990/156
T. 4.6.1990
765/m.415
ÖZET : Sanığın; çıplak olarak mağdurenin odasına girmesi, pijamasını çıkarıp cinsel organı ile mağdurenin cinsel organına tazyikte bulunması ve kendiliğinden odadan çıkarak gitmesi eylemi, ırza tasaddi suçunu oluşturur.
DAVA : Sanık M'in TCY.nın 415/son, 417. maddeleri gereğince 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( .... Ağır Ceza Mahkemesi )nce verilen 13.11.1.989 gün-153/135 sayılı hükmün, sanık vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, 28.2.1990 gün 180/1114 sayı ile;
"Mağdurenin kızlık zarının tabii yapısı ve duhule müsait oluşu, doktor raporuna göre olaydan sonraki cinsel organındaki bulgular, mağdurenin duhulun kısmen vaki olduğu şeklindeki devamlılık arzeden anlatımı karşısında ırza geçme fiilinin tamamlanmış olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması",
İsabetsizliğinden bozulmasına; "Mağdurenin beyanlarının ırza geçme eyleminin tamamlandığını kabule yeterli bulunmadığı ve olay sonrasında tesbit edilen bulguların teşebbüs veya tasaddi sırasında da meydana gelebileceği yolundaki Adli Tıp Kurumu raporu gözetilerek, sanığın icrai hareketlerini mağdurenin devamlı ve ciddi mukavemeti karşısında tamamlayamaması nedeniyle eyleminin zorla ırza geçmeye eksik teşebbüs suçunu oluşturduğu" ve "evde ikisinden başka kimsenin bulunmadığı olay gecesi saat 03.00 sıralarında 1959 doğumlu olan sanığa karşı 14 yaşı içerisinde olan mağdurenin mukavemetinin ciddi nitelikte olamayacağı ve kırılmasının mümkün olduğu, sanığın eyleminden kendi isteği ile vazgeçtiği nazara alınarak tamamlanan kısmın, hoyratça tasaddi niteliğinde kaldığı ve hükmün onanması gerektiği yönündeki değişik iki karşı oyla ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı, 29.3.1990 gün 26 sayı ile;
Mağdurenin beyanları çelişkili olup sanığın lehine olan duruşmadaki ifadesi hükme esas alınmalıdır.
Adli Tıp İkinci İhtisas Kurulu; mevcut bulguların, ırza geçme, ırza geçmeye teşebbüs, tasaddi sırasında oluşabileceği, tıbben tefrikinin mümkün olmadığı mütaalasında bulunmuştur.
Evde kimse olmadığına göre, mağdurenin mukavemeti ciddi olmayıp, sanık tarafından kırılması mümkündür. Sanık kendi arzu ve iradesiyle vazgeçtiğinden, tamamlanan eyleminden sorumlu tutulacaktır. Sanığın eylemi hoyratça tasaddi suçunu oluşturur" gerekçesiyle itiraz ederek, bozma kararının kaldırılmasını ve hükmün onanmasını talep etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Olay günü, gittikleri gezide içki içen sanık; eşinin tanıdıklarında kalması üzerine, beş yaşından beri bakıp büyüttükleri akrabalarının kızı olan 14 yaşındaki mağdure ile eve gelmişlerdir. Gece saat 03.00 sıralarında, evde kimse yokken odasına girerek mağdurenin zorla ırzına geçtiği iddiasıyla sanık hakkında açılan davada, suçun işlenip işlenmediği hususunda bir ihtilaf yoktur. Sanığın eyleminin zorla ırza geçme suçunu mu, yoksa zorla tasaddi suçunu mu oluşturduğu, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.
A- Irza geçme, iki kişi arasındaki bir ama fiilidir. Aktif failin cinsel organını, diğerinin vücuduna normal veya anormal bir şekilde menisini boşaltacak şekilde kısmen ya da tamamen ithal etmesi, sokmasıdır.
Olayımızda görgü tanığı yoktur. Sanık yüklenen suçu inkar etmiştir.
Mağdure, C. Savcılığında; sanığın üzerine abanarak zorla ırzına geçtiğini, kurtulamadığını, duruşmada ise; ırzına geçmeye çalıştığını, karşı koyduğunu, sanığın tenasül uzvunu organına sokamadağını, ucunun hafifçe girdiğini söylemiştir.
Mağdurenin muayenesine ilişkin 10.7.1988 günlü raporda, cinsel bölgede yer yer ekimozların görüldüğü, Adli Tıp Kurulu İkinci İhtisas Kurulu'nun 27.2.1989 günlü raporunda ise, mağdurenin anotomikman bakire olduğu, ilk rapordaki ekimozların ırza geçme, ırza geçmeye teşebbüs veya tasaddi sırasında meydana gelebileceği belirtilmiştir.
Mağdurenin beyanları ırza geçme suçunun tamamlandığını kabule yeterli bulunmamaktadır. Çelişkili beyanlarından sanığın lehine olan duruşmadaki ifadesine itibar edilmesi ve Adli Tıp Kurumu ikinci İhtisas Kurulu mütalaası ile birlikte değerlendirilerek ırza geçme suçunun tamamlanmadığının kabulü gerekmektedir.
B- Sanığın eyleminin ırza geçmeye kalkışma suçunu teşkil edip etmediğinin saptanması için, teşebbüsün koşulları incelenmelidir.
Eylemin tamamlanmadığı ve teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü için;
a ) Belirli bir suç işleme kastının varlığı,
b ) Suç işleme kararının icraya başlanılması,
c ) Suç işlenirken elverişli vasıta kullanılması,
d ) Elde olmayan engel nedenlerle sonuca ulaşılamaması gerekir.
Engel nedenlerle yapıcı davranışlar ( İcrai hareketler ) bitirilememiş ise "eksik kalkışma" yapıcı davranışlar bitirildiği halde engelleyici sebeplerle sonuç alınamamışsa "tam kalkışma" sözkonusudur.
a ) Belirli bir suç işleme kastının varlığı:
Kast genel olarak bir cürmü, sonuçlarını bilerek ve isteyerek işleme iradesidir. Failde belirli bir cürmü işleme kastı bulunmalıdır. Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs derecesinde bırakma kastı olmayıp sözkonusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasıttır. Bu itibarla teşebbüs kastından sözedilemez. Tamamlanmış suç için ayrı, teşebbüs derecesinde kalmış suç için ayrı kasıt düşünülemez.
b ) Suç işleme kararının İcraya başlanılması:
Ceza Yasası, sonuca götüren hareketler arasında bir ayırımda bulunmakta ve ancak icraya başlamayı belirten hareketlerin yapılması halinde teşebbüsün cezalandırılmasını kabul etmektedir.
Öğretide ve uygulamada icraya başlamayı belirten hareketler icra hareketleri, ( yapıcı davranışlar ) bu anlama gelmeyen hareketlere de ihzari hareketler ( hazırlık hareketleri ) denilmektedir. Hazırlık hareketleri cezalandırılmamaktadır. Çünkü, bu tür hareketler, suçu işleme konusunda hazırlık yapıldığını belirtmekte olup failin suç işlemek hususundaki kesin iradesini yansıtmamaktadır. Suçu işlemekten vazgeçilmesi, her an mümkündür.
Hazırlık hareketinin nerede bittiği, icra hareketinin nerede başladığı, subjektif kıstasları hareketle bunu objektif kıstasla bütünleştirerek bulunur. Bu itibarla failin belirli bir suçu işlemek kastını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan hareketler icra hareketleri olup hareketlerin dışında kalan hususlarda örneğin failin ikrarı, geçmişi, kişisel durumu, takındığı tavır da nazara alınarak hangi suça yöneldiğinin saptanması gerekir.
c ) Suç işlenirken elverişli vasıta kullanılması:
Fail tarafından kullanılan vasıtanın, sonucu almaya kesin olarak elverişli bulunması gerekir. Vasıtanın elverişli olup olmadığının tesbiti için işlenmek istenen suç, suçun işlendiği yer ve zaman, mağdurun durumu ve tüm koşullar nazara alınmalıdır.
d ) Elde olmayan engel nedenlerle sonuca ulaşılamaması:
Yapıcı davranışların failin iradesi dışında olan nedenlerle yanda kalması veya sonucun gerçekleşmemesi gerekir. Bu sebepler maddi manevi olabileceği gibi üçüncü kişinin fiilinden de kaynaklanabilir. Eylemin yarıda kalması veya sonucun alınmaması, harici engel nedeniyle olmayıp, failin iradesine bağlı ise ihtiyarile vazgeçme veya faal nedamet sözkonusudur. Faile teşebbüsten dolayı ceza verilemez.
Olayımızda, sanık 29, mağdure ise 14 yaşındadır. Olay, gece saat 03.00 sıralarında evde kimse yokken vukubulmuştur. Sanığın ırza geçme kastıyla icra hareketlerine başlaması yalnız başına teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için yeterli değildir. Ancak, açıklanabilir ve kabul edilebilir bir engelin bulunması halinde teşebbüs hükümleri tatbik olunabilir. Sanık harici bir müdahale ve ciddi bir engel olmadan ırza geçme eyleminden vazgeçmiştir. Olayın vukubulduğu ortam ve koşullar nazara alındığında, mağdurenin direnmesi kabul edilebilir ciddi bir engel değildir. Sanığın eylemini sonuçlandırmak olanağı varken sürdürmeyerek kendiliğinden vazgeçmesi nedeniyle teşebbüs hükümlerinin uygulanması için gereken dördüncü koşul gerçekleşmemiştir. TCY.nın 61. maddesinin son fıkrası nazara alınarak sanığın engel hal olmadan vazgeçtiği zamana kadar olan eylemin suç teşkil etmesi halinde, bu suçtan cezalandırılmasına karar verilmelidir.
C- Irza geçme suçu geçitli ( müterakki ) suçlardandır. Bu suçta fail ırza tasaddiyi ifade eden hareketleri yaparak, bununla da yetinmeyip daha ileri aşaması olan ırza tecavüz suçunu işlemektedir. Fail burada, hareketleriyle daha hafif sonuçtan daha ağırına geçmektedir. Halit sonuç yani tasaddi suçu, daha ağır sonuç yani tecavüz suçu içinde erimekte ve faile ağır olan sonuçtan ceza verilmektedir.
Geçitli suçun bu özelliği nedeniyle daha ağır suçun icrai hareketlerinin başlamadığı hallerde hareketlerin oluşturacağı daha hafif suçtan failin cezalandırılması gerekir.
Tasaddi, ( ırz ve namusa sataşma ) mağdur üzerinde izlenen ve cinsel birleşme kastı taşımayan, devamlılık gösteren şehevi davranışlardır. Mağdurenin cinsel organlarını okşama, öpme, kendi uzvunu okşatma, emme, emdirme, ırza geçme kastı olmaksızın cinsel organını sürtme, mağdurenin vücudunu okşayarak öpme gibi hareketlerdir.
İncelenen olayda sanık, çıplak olarak mağdurenin odasına gelmiştir. Pijamasını çıkardığı mağdurenin cinsel organına kendi organı ile tazyikte bulunmuş ve kendiliğinden odadan çıkarak gitmiştir. Sanığın, bu şekildeki eylemi, ırza geçme kastı olmadan şehvet duygularını tatmine yönelik olup zorla ve hoyratça tasaddi suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üyeler; "Sanığın icrai hareketlerini, mağdurenin devamlı ve ciddi direnmesi karşısında tamamlayamaması nedeniyle eyleminin zorla ırza geçmeye eksik kalkışma suçunu oluşturduğu" gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü, ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün ( ONANMASINA ), 14.5.1990 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlamadığından 4.6.1990 günü yapılan ikinci müzakerede çoğunlukla karar verildi.


T.C.
YARGITAY
İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU
E. 1939/13
K. 1941/13
T. 16.4.1941
• PARMAKLA KIZLIK BOZULMASI ( Kapsamına Girdiği Suç )
• KIZLIĞIN PARMAKLA BOZULMASI ( Kapsamına Girdiği Suç )
• IRZA TECAVÜZ NİTELİĞİNDE BULUNUP BULUNMAMA ( Parmakla Kızlık Bozulması )
• MÜESSİR FİİL NİTELİĞİNDE BULUNUP BULUNMAMA ( Parmakla Kızlık Bozulması Eyleminin )
765/m.415,416,418
ÖZET : İçtihatların birleştirilmesine yer olmadığına ilişkin: parmakla kızlığın bozulmasının etkili eylem olup olmadığı konusunda iki ilam arasında aykırılık görülmemiştir.
DAVA : Parmak ile kızlık bozmak keyfiyetinin Temyiz 1. Ceza Dairesi'nin 17.2.1938 tarih ve 3608/600 numaralı ilamıyla ırza geçmek ve 2. Ceza Dairesi'nin 13.7.1938 tarih ve 1675/9005 numaralı ilamıyla fiili müessir olarak kabulünden mütevellit her iki daire kararları arasında husule gelen mübayenetin tevhidi içtihat suretiyle halli lüzumu Cumhuriyet başmüddeiumumiliği yüksek memuriyetinin 4.3.1939 tarih ve 877 numaralı müzekkeresiyle bildirilmiş olmakla 16 nisan 1941 tarihinde toplanan Heyeti Umumiye'ye 49 zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkur müzekkere ile ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar okunduktan ve hadise bir kere de 1. Reis İhsan Ezgü taraından izah edildikten sonra söz alan:
Halil İbrahim : İlamlar arasında bir mübayenet göremedim. Hakikaten maddi fiil itibariyle bir aykırı halin olup olmadığı ancak evrakların tetkiki ile anlaşılabilir.
1. Reis : Hadiseler arasında mutabakat yoktur. Çünkü hadiseler itibariyle tatbik edilen maddeler başka başkadır.
İbrahim Ethem : Tecavüz bilhassa aleti tenasüliye üzerinde vukua geldiğine göre artık maksadı aramağa lüzum yoktur. Buna fiili müessir diyemeyiz, ihtilaf vardır.
Halil İbrahim : Irza geçmek kastına mukarin olmaksızın hasıl olan ma'yubiyettir.
Akil : Hadiseler ayrı ayrıdır. İhtilaf yoktur.
Başmüddeiumumi : Tatbik edilen maddelere göre ihtilaf yok gibi ise de fiilin mahiyetinde ve nakızlarda vahdet vardır. Telakki noktai nazarından 1., 2. ve 4. Ceza Daireleri görüşlerinde fark vardır. İlamlarda vuzuh yoktur. Bu ihtilaf İstanbul Temyizi'nden beri devam etmektedir. Parmakla kızlık bozmak fiili şeni'midir, fiili müessirmidir? Böyle fiilin tasaddi addedilmesi lazımdır.
Halil İbrahim : Evraklar olmadığına göre daha fazla izahat veremiyoruz. Celbedilse daha iyi olur.
Şefkati : Hadiselerin vasıflarını anlayamadık ki bu vasfa doğru mana verip vermediklerini anlamış olalım.
Fahreddin : Evrakları getirsek, aralarında mütabakat da olsa bi kaide koyamayız. Çünkü hadiselerin şekli ikaına göre değişir, demeleriyle neticede:
KARAR : İlişik ilamlarda yazılı hadiseler arasında mutabakat olmadığı 1. Ceza Dairesi'nin 600 numara ve 17.2.1938 tarihli ilamda mağdure kızlığının parmakla bozulduğunu söylediği cihetle hadisede Ceza Kanunu'nun 418. maddesinin tatbikinin yolsuzluğundan bahsedilerek hüküm bozulmuş ve 2. Ceza Dairesi'nin 9005 numaralı ve 13.7.1938 tarihli ilamında da parmakla kızlığın bozulmasından naşi Ceza Kanunu'nun 416. maddesinin son fıkrasına tevfikan verilen hüküm nakız kılınmış olmasına göre parmakla kızlığın bozulmasının fiili müessir olup omadığı hususunda iki ilam arasında ihtilaf görülmemiş olduğundan tevhidi içtihada mahal olmadığına 16.4.1941 gününde ittifakla karar verildi.
Old 06-11-2008, 14:44   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

BASIN AÇIKLAMASI

Şiddet kadınların ruh ve beden sağlığına
her zaman ve her durumda zarar verir!

Tecavüze göz yuman devlet suçludur.

Şiddetin üstünün örtülmesine izin vermiyoruz!

Bir kadın ayrilmak istediği eşi tarafından 12 kurşunla öldürüldü. Katil tahrik indiriminden yararlanabilir.

Bir kadın evinde tecavüze uğradı. Tecavüz edenler, resmi giyimliydi, "görev icabı" oradaydılar.

Bir kadına altı kişi tecavüz etti. Altısının zorbalığı hiç çıkmamak üzere bedenine yazıldı.

60 yaşında yatalak bir kadın tanıdığı bir erkeğin tecavüzüne uğradı. Erkek yanlışlıkla tecavüz ettiğini söyledi.

15 yaşında zorla evlendirildikten sonra bakire olmadığı gerekçesiyle “baba evi”ne gönderilen kız çocuğu intihar etti. Bedeni “bakire” olduğunu söylüyordu.

12 yaşında bir kız çocuğu yaklaşık 100 erkeğin anal tecavüzüne uğradı. Tecavüz edenlerin çoğu şehrin ileri gelenleriydi.

Bir kadın göbeğine piercing taktığı için kocası tarafından öldürüldü.

20 yaşında bir kadın babasının cinsel tacizine uğradı. Polise şikayet etti ama polis koruma vermedi. Evinde öldürüldü.

Erkek-devlet elele şiddet uyguluyor!

Son olarak, yaşları 10 ile 20 arasında değişen 10 çocuk ve kadına tecavüzden tutuklanan bir erkeğin, daha önce de tecavüzden yargılandığını ancak “opera sanatçısıdır yapmaz” ezberiyle “delil yetersizliğinden” serbest bırakıldığını ve mahkemenin TCK’da değişmiş bir hükmü gerekçe olarak gösterdiğini gördük: Mahkeme gerekçesinde, tecavüze uğrayan kadını ikna edici bulmadığını, (zaten) “bakire değilmiş” diye açıkladı. İlk dava girişiminde tecavüzcünün resmi makamlardaki yakınlarını devreye sokarak Emniyet’teki ifadeleri değiştirdiği iddia ediliyor. Bu iddialar doğruysa, o günden bu yana aynı kişinin gerçekleştirdiği tecavüzlerden Mahkeme’nin yanısıra, Emniyet de doğrudan sorumlu bulunuyor.

Ve şimdi de Adli Tıp, 14 yaşında bir çocuğa yaşça kendisinden kat be kat büyük bir erkeğin cinsel tacizine uğradıktan sonra, "ruh ve beden sağlığının bozulmadığı" yönünde bir rapor veriyor. “Şeytana uyduğunu ve nefsine kırgın olduğunu” söyleyen ve “14 yaşında bir kızla evlenilir ama ben evlenmem” diyen lütufkâr tacizci bu rapor nedeniyle serbest bırakılıyor.


Biz kadınlar bu şeytanın, erkek egemenliği ve ondan nasiplenenler olduğunu biliyoruz. Tecavüz ve taciz, ruh hastalıkları ve şeytanın ardına gizlenemez. Bu suçu meşru gören ve gösteren bir erkeklik anlayışı hepimiz için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Şiddetin üstünün örtülmesine izin vermiyoruz!

Cezasız bırakılan, meşru sayılan, üstü örtülen her türlü taciz, tecavüz, şiddet kadınlara yönelik yeni şiddetleri kışkırtıyor.

Mahkeme, Adli Tıp, Emniyet gibi kadına yönelik şiddeti anlamak, tesbit etmek ve engellemekle sorumlu olan tüm kurumların ve ilgili görevlilerin sorumluluklarını yerine getirmemeleri ve yaşanan şiddete göz yummaları nedeniyle, kadınlar şiddet görmeye devam ediyor. Üstelik medya da bir yandan kadınların yaşadığı şiddeti magazinleştirip hafifletirken, bir yandan da şiddet uygulayan erkeğe iş vermeye, söz vermeye ve mikrofon uzatmaya devam ediyor.

Bedenlerimiz, emeklerimiz, kimliklerimiz üzerindeki gasp sürdükçe, yaşadığımız şiddet “erkeklik” adına meşrulaştırılmaya, “tahrik indirimi”ne tâbi tutulmaya devam ettikçe kadınlar olarak güvende olmayacağız.

Biz kadınlar yıllar yılı verdiğimiz mücadeleler sonucunda elde ettiğimiz kazanımların yok sayılmasına izin vermeyeceğiz!

Erkek egemen sistemin bedenlerimiz üzerindeki denetimine, taciz ve tecavüze, dayağa, bekaret kontrolüne, küçük yaşta evlendirilmeye boyun eğmeyeceğiz!

Tüm bedenlere yönelik tecavüz, şiddet ve yasak son bulana kadar isyanımız sürecek.

Bütün kadınları tecavüzcülerin yargılanması ve tecavüzde cezaların artırılması için
bu isyana ortak olmaya,

ŞİDDETE ve ŞİDDETİN MEŞRULAŞTIRILMASINA SON!

demeye davet ediyoruz.

Birbirimize sahip çıkıyoruz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bebeklere tecavüze ağır ceza Staj.Av.Selçuk Hukuk Haberleri 2 28-03-2007 11:43
Turiste tecavüze rekor ceza Y£LİZ Hukuk Haberleri 4 18-03-2007 14:29
Tecavüze tartışmalı karar mslmklvz Hukuk Haberleri 6 25-11-2006 13:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06330609 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.