Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Telefon Dİnleme Kayitlarinin Delİl Kuvvetİ Ve Kiymetİ

Yanıt
Old 17-11-2008, 01:00   #1
üye19576

 
Varsayılan Telefon Dİnleme Kayitlarinin Delİl Kuvvetİ Ve Kiymetİ




TELEFON DİNLEME KAYITLARININ DELİL KUVVETİ VE KIYMETİ

I-GİRİŞ;

Haberleşme özgürlüğü; ulusal ve uluslararası mevzuatta açık ve korunaklı biçimde düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8.maddesinde ve Anayasamızın 22.maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğü ve bu özgürlüğe saygı gösterilmesi hakkının, kesintiye uğramadan ve başkaları tarafından sansür edilmeden, gizliliğinin ihlal edilmeden iletişim kurma hakkı olduğu konusunda şüphe ve tartışma yoktur. Aksi davranışlarda Türk Ceza Kanunun 132. maddesi ve devamı hükümlerinde, her mağdur birey ve her eylem için ayrı ayrı yaptırıma bağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, haberleşme özgürlüğünün sınırlandırılması konusunda bazı ölçütler getirerek, bu özgürlüğün sınırlandırılmasına ilişkin hükümlerin dar yorumlanması gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.[1]
Aşağıda detayı açıklanacağı üzere, telefon dinleme kayıtları tek başlarına kesin delil niteliğinde olmadıkları, suçun telefonda ikrar edilmesi halinin dahi Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen kararında da belirtildiği üzere “mahkeme dışı ikrar” niteliğinde bulunduğu, “ikrarında mahkeme huzurunda dahi yapılmış olmasının” Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre mahkumiyet için tek başına yeterli olmadığı dikkate alındığında, sadece telefon dinleme kaydına dayanılarak ceza verilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.

II-AÇIKLAMALAR:

1-Kayseri 2.Ağır Ceza mahkemesinin 16.03.2007 tarih ve 206/290 esas, 2007/85 sayılı kesinleşmiş kararında, “CMK 135.madde de belirtilen (katalog suçlar) koşulların varlığı halinde sanıkların telekomünikasyon yolu ile iletişiminin tespit edilebileceği bilinmektedir. Bu sebeple yasal yolla elde edilen bu görüşme tutanaklarının “Mahkeme Dışı İkrar” olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Hâkimin huzurunda olmayan bu ikrar çeşidi, bütün deliler gibi takdir olunur. Mahkeme dışında ikrarın ne muteber, ne de böyle bir ikrarın kesin delil olduğu söylenebilir, takdire tabidir… bir ikrarın sanık aleyhine delil olabilmesi için, CMK maddesi gereğince hakim veya C.savcısı huzurunda veya müdafiinin hazır bulunduğu kollukta yapılması, sonrasında kovuşturma aşamasında geri alınmaması ve yan delillerde de doğrulanması gerekir.[2] şeklinde tespit ve değerlendirme yapılmış, kararda, CMK nın 213.maddesine de yer verilmiştir.

2-Kaldı ki tek başına ikrar yani suç işlediğini kabul etmenin, mahkumiyet için yeterli olmadığı Yargıtay Ceza Genel kurulunun 10.12.1990 tarih ve 1990/6-257 esas, 1990/335 sayılı kararında çok net olarak belirtilmiştir. Kararda “Usul Yasamıza göre, sanığı hakim sorguya çekebilir. Meşhut suçlarda ve gecikmede tehlike olan hallerde bile, savcı veya kolluk sanığı sorguya çekemez. Hazırlık soruşturması sırasında henüz sanık sıfatını alamamışken, kuşkulunun dinlenmesi "sorgu" olmayıp "ifade almadır. Sorgu gerekiyorsa, C. Savcısı sulh hakimine başvurur ve sanık isnadı bu sorgu sırasında öğrenir. (CYUY.nın 135/1. maddesi).
Sorgu savunma vasıtası olup, kanıt elde edilmek üzere kabul edilmiş bir kurum değildir. Ancak maddi gerçeğin hakim tarafından öğrenilmesinde değerlendirilebilir. …..CYUY.nın 247. maddesine göre, duruşma dışındaki ikrarı içeren tutanağın, kanıt olabilmesi için ikrarın hakim önünde yapılması zorunludur. Savcılık veya kolluktaki ikrarı içeren tutanaklar, duruşmada kanıt olarak okunamaz. Dolayısıyla kanıt olarak hükme esas alınamazlar.
Kaldı ki duruşma sırasındaki ikrarın bile tek başına kesin kanıt olduğu kabul edilemez. Zira bir insanın kendisini suçlu kabul etmesi veya bir başkasının suçunu kabullenmesi olanaklıdır. Bu itibarla duruşmadaki ikrarın da başkaca yan kanıtlarla desteklenmesi gerekir.[3]
Yani, bırakın telefonda ki mahkeme dışı ve hâkimin huzurunda olmayan ikrarı, mahkemenin huzurunda yapılan ikrarın dahi maddi ve yan deliler ile desteklenmesi gerektiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından belirtilmektedir.

3-Ceza Muhakemesi Yasasının “Sanığın Önceki İfadesinin Okunması” başlıklı 213.maddesinde “Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir. “ hükmü yer almaktadır.
CMK tasarı metninde 221.madde olarak geçen hükümde, TBMM madde gerekçesi olarak “Sanığın, yüklenen suçu işlediğini hâkim huzurunda kabul etmesine ikrar denilmektedir. Böyle bir kabul hâkim huzurunda olmamışsa ikrardan bahsedilemez. Ancak, bunlar ikrar sayılmasalar da “sanık açıklamaları” delili olarak ceza yargılamasında değer taşırlar. Hâkim, tutanakları aynı davanın duruşmasında sanığın ikrarına delil olmak üzere okuyabilir. Buna karşılık, Cumhuriyet savcılığında, kollukta ve diğer soruşturma organlarında yapılan bu tür açıklamalar ikrar sayılamayacağından, bu açıklamalara ilişkin tutanaklar da ikrara delil olmak üzere duruşmada okunamaz. Böyle bir hükmün konulmasının temel nedeni, insan haklarına gösterilen saygıdır; zira ancak hâkim tarafından düzenlenen tutanak tam olarak güvenilir olabilir….Sanık açıklamaları sadece ikrardan ibaret değildir. İkrar dışında sanık tarafından yapılan diğer açıklamalar arasında bir çelişkinin bulunması hâlinde, bu açıklamalara ait tutanaklar duruşmada okunabileceği belirtilmiştir.[4]
CMK nın 314/1-c.maddesinde de “Sanık beraat ettikten sonra suçla ilgili olarak hâkim önünde güvenilebilir nitelikte ikrarda bulunmuşsa” şeklinde yargılamanın yenilenmesi ile ilgili olarak yer almaktadır. Bu ifade de, ikrarın hakim önünde yapılıp yapılmamasının önemine vurgu yapılmıştır.
Tasarının madde gerekçesi de olsa, bu hususa hukukçuların bakışını yansıtmak açısından önem arz ettiği için, tasarının madde gerekçelerine yazımızda yer verilmiştir.

4-Özetle telefon konuşmalarında geçen ikrarların, CMK 213.madde kapsamında yer alan ikrar nitelik ve gücüne sahip olmadığı anlaşılmaktadır.
Zaten ikrarın tek başına mahkûmiyete esas alınamayacağı, ikrarın mutlaka maddi ve yan deliller ile desteklenmesi gerektiği de belirmiştir.
Telefon konuşmalarının ve burada geçen suç kabullerinin tek başına ispata yeterli olmayacağı, mutlak şekilde maddi ve destekleyici yan deliller ile kuvvetlendirilmesi gerektiği [5] anlaşılmaktadır.
Yargıtay kararlarında “ses ve görüntü kayıtlarının tek başlarına delil olmayacağı, güvenilirliğinin kuşkulu olduğu ve ancak diğer deliller ile desteklenmeleri halinde hükme dayanak oluşturabilecekleri vurgulanmıştır.”[6]

5-Bu delillerin tek başına delil olamayacağı gibi, bu tedbirlere ilk adım olarak başvurulması da hukuka aykırı olacaktır. Zira bu tedbir ikici derece başvurulabilecek bir araştırma ve delil toplama yöntemidir.
“5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi” isimli, Sayın Doç. Dr. Mustafa Ruhan ERDEM tarafından kale alınan makalede bu tedbirin “Uygulama Koşulları” başlıklı 3.bölümünün 4.sayfasında (http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/115.doc)
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirin haberleşme özgürlüğüne ağır müdahale oluşturması nedeniyle, oranlılık ilkesinin somut bir görünümü olarak ikinci derecede uygulanabilirlikkoşulun yer verilmektedir. Bu koşul, aynı amaca hizmet eden iki tedbir arasında öncelik-sonralık ilişkisini ifade eder ve aynı suçu aydınlatmak üzere başvurulabilecek birden fazla tedbir arasında bir karşılaştırma yapılmasını ve bunlardan en ılımlısı hangisi ise onun seçilmesini gerektirir. Nitekim CMK m. 135/1’de, bu tedbire başvurmak için “başka suretle delil elde edilmesi olanağının bulunmaması” koşuluna yer verilmek suretiyle bu tedbirin diğer tedbirlere göre ikincil olduğu vurgulanmak istenmiştir.
Buna göre, bu koşulun gerçekleşmiş sayılabilmesi için, soruşturmanın başında veya soruşturma sürerken başka bir tedbire başvurulması durumunda olayın aydınlatılmasını olanaksız kılan bir engel ile karşılaşılmalıdır. Her halde başka bir tedbire başvurmanın sonuca ulaşmayı güçleştirecek olması, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi tedbirine başvurmak için yeterli değildir. Bu koşul, tedbire ilişkin karardan önceden belirli bir varsayıma dayanılmasını gerektirir. Başka bir anlatımla, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi tedbirine karar vermeden önce diğer tedbire başvurulmuş ve bundan sonuç alınmamış olması gerekmez; bunlara başvurulduğunda sonuç alınamayacağı konusunda bir beklentinin varlığı yeterlidir. Bu yüzden de, bu koşulun, tedbirin uygulama alanını sınırlandırmak bakımından etkisi azdır.”[7] Şeklinde bu tedbirin hukuki niteliğini ve uygulanma koşulları çok net ve anlaşılabilir şekilde ifade edilmiştir.

6-Ayrıca bu telefon kayıtlarının özel hukuk çerçevesinde tazminat davalarında ve disiplin soruşturmalarında delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığı açıklamıştır.[8]

7-CMK nın 135/6.maddesinde yer alan ve telefon dinlemesi yapılabilecek suçların fıkraları ile birlikte yer aldığıkatalogda bulunmayan bir suç nedeni ile önce terör suçu kapsamında veya ihaleye fesat karıştırma gibi katalogda yer alan suçlardan soruşturma yapılacak izlenimi verilerek, buna göre dinleme karanın verilmesinin kanuna karşı hile yoluna gitmek olduğu, Yargıtay kararlarının şerhlerinde 1.sınıf Hakimler tarafından vurgulanmakta, usulsüz dinleme talep eden, bu talebe katılan ve nihayet bu kararları veren; kolluk görevlileri, Cumhuriyet Savcıları ve Yargıçlar hakkında yasal işlem yapılmak üzere suç duyurusu yapılması gerektiği yine aynı Yargıtay kararlarının şerhlerinde belirtilmiştir.
Yargıtay 8.Dairesinin oy çokluğu ile verdiği iki karar.[9] (Yargıtay Sekizinci Dairesinin 23.01.2007 tarih ve 2006/8117 esas, 2007/320 sayılı kararı ile aynı Dairenin 25.03.2007 tarih ve 2007/11831 esas, 2008/2803 sayılı kararı) ve bu kararda geçen muhalefet şerhinin, telefon dinlemeleri ile ilgili bir takım kriterleri ortaya koyması açısından dikkat çekici olduğundan yazımızda yer vermenin anlamlı ve faydalı olacağı değerlendirilmiştir.
Belirtilen Yargıtay 8.Dairesinin kararlarında yer alan şerhte özetle; telefon dinlemelerinde, dinlenilecek telefonunun hangi şahsa ait olduğu ve kim tarafından kullanıldığının kararlarda belirtilmemiş olmasının, bu şahısların özel yargılama usullerine tabi olup olmadığı ve mahkemenin yetkili olup olmadığının bu açıdan belirsizlik taşıyacağı da vurgulanıp, katalogda yer alan suçlarda da ancak şartların doğması halinde dinleme kararının verilebileceği belirtilerek,katalogda bulunmayan bir suç nedeni ile önce terör suçu kapsamında soruşturma yapılacak izlenimi verilerek buna göre dinleme karanın verilmesinin kanuna karşı hile yoluna gitmek olduğu vurgulanmıştır.
Kararın devamında da “Bir ülkenin demokratik bir ülke olup olmadığı görmek için, ceza yargılama normlarına ve uygulamasına bakılması gerektiği unutulmamalıdır. Yasalarda ki hükümlere ve o hükümlerin emredici olmalarına karşı, tam tersi uygulama yapılmakta ve böylece kanuna karşı hile yolu ile kanıt toplanmakta ise, bu kanıtların sözde kanıt olacakları unutulmamalıdır.….Elde edilen iletişim tutanakları ile sorgulama yapılarak, elde edilen ikrar ve dolaylı ikrarların, hukuka aykırı kanıtların “uzak etkisi gereği” geçerli olmayacağı gözetilmek sureti ile mahkumiyetlerine karar verilen tüm sanıkların beraatlarına, usulsüz dinleme talep eden, bu, talebe katılan ve nihayet bu kararları veren Kolluk Görevlileri, Cumhuriyet Savcıları ve Yargıçlar hakkında yasal işlem yapılmak üzere suç duyurusu yapılması gerektiğibelirtilmiştir.
Bugün için muhalefet şerhinde yer alan bu değerlendirmelerin, gelecekte ana karar gerekçelerinde yer alması da mümkündür. Nihayetinde bu tespit ve değerlendirmeler 1.sınıf hâkimler tarafından yapılmaktadır.

III-SONUÇ:

İletişimi denetlenen yanı telefonu dinlenen kişi, dinleme esnasında ben falancayı öldürdüm, dediği ve yakalanmasına müteakip suçlamayı kabul etmediği ve susma hakkını kullandığı durumda, suçlu olur mu?
Elbette böyle bir somut eylem ve öldürme var mı?
Ceset nerede?
Suç aleti nerede?
Tanık var mı?
Olay yeri incelemesinden, şüpheli ile ilgili bir parmak izi, kıl, tüy bir şey bulunmuş mu?

Bu soruların cevapları olumlu olmadığı sürece, kişinin dinlenen telefonda suçunu ikrar ettiği ve sonra yetkili makamlar huzurunda inkâr ettiği veya susma hakkını kullandığı durumlarda, telefon kayıtlarının mahkûmiyete esas alınacağını düşünmek, sanırım biraz anlamsız olacaktır.
Ayrıca tek başına ikrar yani suç işlediğini kabul etmek mahkûmiyet için yeterli değildir. Yargıtay Ceza Genel kurulunun yukarıda belirtilen kararında da belirtildiği üzere, mahkeme önünde yapılan ikrarın dahi tek başına yeterli olmadığı, söz konusu fiilin gerçekleştiğinin yan deliller ile desteklenerek bir anlam ifade edebileceği anlaşılmaktadır.
Gizlice dinlenen kişinin susma hakkı ve diğer kanuni haklarını kendisine belirtilmemiş bir kişi konumunda bulunduğu, Anayasamızın 38/5.maddesinde “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” hükmü, CMK nın 147/1-e.maddesinde “Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.” hükmü, Anayasamızın 38/4.maddesinde yer alan “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü, bir bütün olarak dikkate alındığında, yukarıda belirtilen açıklamalar ve içtihatlar paralelinde;
“Sırf beyanlardan, örtülü bir takım açıklamalardan veya susma hakkını kullanmasından hareket ile şüpheli veya sanığın suçlanması ve cezalandırılması doğru değildir.”.[10] Ayrıca, bu tedbire ikinci derecede başvurulabilir olmasına yönelik özelliğinin de, her uygulama sonrasında takdir ve denetiminin yapılması, keyfi kullanımlara engel olacaktır.


Önder ÖZLEM

KAYNAKLAR:

[1] Dr.Mustafa TAŞKIN, Adli ve İstihbari Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.169
[2] Prof.Dr.Ersan ŞEN, Telefon dinleme, Gizli soruşturmacı x muhabiri, seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.89-90
[3] http://www.hukuki.net/ictihat/906-257_cgk.asp
[4] http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/cmkmaddegerekce.doc.s.88-89
[5] Prof.Dr.Ersan ŞEN, Telefon dinleme, Gizli soruşturmacı x muhabiri, seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.90
[6] Dr.Mustafa TAŞKIN, Adli ve İstihbarı Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.169
[7] Doç. Dr. Mustafa Ruhan ERDEM-5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi- s.4.-(http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/115.doc)
[8] Dr. Mustafa TAŞKIN, Adli ve İstihbari Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, Seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.171-172
[9] Prof.Dr.Ersan ŞEN, Telefon dinleme, Gizli soruşturmacı x muhabiri, seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.62- Yargıtay Sekizinci Dairesinin 23.01.2007 tarih ve 2006/8117 esas, 2007/320 sayılı kararı ile aynı Dairenin 25.03.2007 tarih ve 2007/11831 esas, 2008/2803 sayılı kararı.
[10] Prof.Dr.Ersan ŞEN, Telefon dinleme, Gizli soruşturmacı x muhabiri, seçkin Kitapevi Ankara 2008, s.90





Old 18-11-2008, 18:56   #2
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

Ortada bir çıkmaz var sanırım,

CMK'ya göre;

Alıntı:
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik birinci cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.

Yani İletişimin dinlenmesi yoluna başvurabilmek için kanun başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunun ortaya çıkması gerektğini belirtmiştir.
Yukarıdaki metinde "telefon kayıtlarının tek başına delil niteliğinde olamayacağı bunun yan delillerde de güçlendirilmesi" gerektiği belirtilmiştir. Aksi takdirde bu delile dayanarak hüküm kurmak hukuka aykırılık teşkil edecektir.

Başka suretle delil elde edilemeyeceği anlaşıldığında başvurulan ve son çare olan "iletişimin dinlenmesi" yolu tek başına hüküm kurmaya elverişli olmayacak ise bu delile başvurmaktaki hukuki fayda nedir?

Saygılar...
Old 26-11-2008, 23:10   #3
üye19576

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan bahadir_buyukavci
Ortada bir çıkmaz var sanırım,

CMK'ya göre;



Yani İletişimin dinlenmesi yoluna başvurabilmek için kanun başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunun ortaya çıkması gerektğini belirtmiştir.
Yukarıdaki metinde "telefon kayıtlarının tek başına delil niteliğinde olamayacağı bunun yan delillerde de güçlendirilmesi" gerektiği belirtilmiştir. Aksi takdirde bu delile dayanarak hüküm kurmak hukuka aykırılık teşkil edecektir.

Başka suretle delil elde edilemeyeceği anlaşıldığında başvurulan ve son çare olan "iletişimin dinlenmesi" yolu tek başına hüküm kurmaya elverişli olmayacak ise bu delile başvurmaktaki hukuki fayda nedir?

Saygılar...




Esasen yazıda anlatılmak istenen, ifade ettiğinizin aksine telefon dinlemenin bir delil değilde, delil toplama yöntemi olduğu, bu yöntemle elde edilen delillerin tek başlarına kullanılmayacağı, maddi bulgu, olgular ve deliller ile desteklenmesi gerektiği hususlarıdır.
Örneklerden de anlaşılacağı üzere, telefonda birini öldürdürdüğünü veya bir örgüt adına bir yere bomba attığını veya ihaleye fesat karıştırdığını ifade eden kişi hakkında, sadece bu telefon dinleme kayıtlarına dayanılarak ceza verilmesinin mümkün olmadığı yazıda örneklerle anlatılmıştır. Yani mahkeme huzurunda olan ikrarın dahi delillendirilmesi gerekli iken, mahkeme dışında ki ikrarın tek başına delil olarak kabul edilmesi ve cezaya esas alınması hukuken yazıda belirtilen yargıtay içitatlarına göre mümkün değildir. Zaten yazının temel amacı da bu duruma dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak, bu hususta varsa yargı kararlarını paylaşmaktır.
Bu yöntemele, başka suretle delil toplama imkanı olmadığı zamanlarda, mahkeme kararına dayalı biçimde telefon dinleme ve kayıt yapılacağı, bu kayıtlardan yola çıkılarak maddi delillere ulaşmak sureti ile mahkemede kullanılabileceği amaçlanmaktadır.
Telefondaki, mahkeme dışı ikrar niteliğinde ki beyanı kastederek, sen böyle dedin, sen suçlusun, suçlu değilsen ispatla mantığı CMK ve yargı içtihatlarına göre mümkün değildir. Telefon dinleme kayıtlarında geçen hususları destekleyecek delil, tanık veya başka ispat araçlarını devlet adına savcı ve kolluk kendisi toplayacak, sadece telefon kayıtları ile yetinmeyecektir.

Özetle, ortada bir çıkmaz, çelişki yoktur.

İyi günler
Old 25-02-2009, 11:13   #4
Av.Bülent AKÇADAĞ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Önder71
Esasen yazıda anlatılmak istenen, ifade ettiğinizin aksine telefon dinlemenin bir delil değilde, delil toplama yöntemi olduğu, bu yöntemle elde edilen delillerin tek başlarına kullanılmayacağı, maddi bulgu, olgular ve deliller ile desteklenmesi gerektiği hususlarıdır.
Örneklerden de anlaşılacağı üzere, telefonda birini öldürdürdüğünü veya bir örgüt adına bir yere bomba attığını veya ihaleye fesat karıştırdığını ifade eden kişi hakkında, sadece bu telefon dinleme kayıtlarına dayanılarak ceza verilmesinin mümkün olmadığı yazıda örneklerle anlatılmıştır. Yani mahkeme huzurunda olan ikrarın dahi delillendirilmesi gerekli iken, mahkeme dışında ki ikrarın tek başına delil olarak kabul edilmesi ve cezaya esas alınması hukuken yazıda belirtilen yargıtay içitatlarına göre mümkün değildir. Zaten yazının temel amacı da bu duruma dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak, bu hususta varsa yargı kararlarını paylaşmaktır.
Bu yöntemele, başka suretle delil toplama imkanı olmadığı zamanlarda, mahkeme kararına dayalı biçimde telefon dinleme ve kayıt yapılacağı, bu kayıtlardan yola çıkılarak maddi delillere ulaşmak sureti ile mahkemede kullanılabileceği amaçlanmaktadır.
Telefondaki, mahkeme dışı ikrar niteliğinde ki beyanı kastederek, sen böyle dedin, sen suçlusun, suçlu değilsen ispatla mantığı CMK ve yargı içtihatlarına göre mümkün değildir. Telefon dinleme kayıtlarında geçen hususları destekleyecek delil, tanık veya başka ispat araçlarını devlet adına savcı ve kolluk kendisi toplayacak, sadece telefon kayıtları ile yetinmeyecektir.

Özetle, ortada bir çıkmaz, çelişki yoktur.

İyi günler

Öncelikle paylaşımınız için çok teşekkür ederim.

Esasında ortada çok büyük bir çıkmaz ve çelişki bulunmaktadır. Bu çıkmaz ve çelişki o kadar büyük ki gerçekten bir türlü içinden çıkamadım

Yukarıda izah ettiğiniz konu ve paylaştığınız kararlar. Ayrıca Yargıtay'ın ve CGK'nun vermiş olduğu diğer kararlar konuya açıklık getirmiştir. Buraya kadar sorun yok.

Ancak temel sorunumuz uygulamadır. müdafi olduğum bir dosyada sadece telefon kayıtlarına dayanılarak -ki söz konusu telefon kayıtlarının bir kısmı hukuk dışı elde edilmiştir- müvekillerim tutuklu bulunmaktadır. Dosya da herhangi bir yan delil, müşteki, şikayetçi, aleyhe bilirkişi raporu olmamasına rağmen müvekillerim yaklaşık 14 aydır tutukludur. Şimdi tekrar soruyorum. Bu anlatımlarınız ve uygulamada karşılaşılan güçlükler karşısında ortada bir çelişki varmı ?
Old 26-02-2009, 13:54   #5
üye3578

 
Varsayılan

Aşağıya aktaracağım içtihadı sanki başka bir forumda okumuştum. Ancak emin olamadığım ve konuya açıklık getirebileceği kanaatiyle aktarıyorum..

T.C
Y A R G I T A Y
BİRİNCİ CEZA DAİRESİ

Y A R G I T A Y İ L A M I

ESAS NO : 2008/8783
KARAR NO : 2009/437
TEBLİĞNAME : 1-B/2008/130034

Cihangir Baysal'ı taammüden öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Alp Elmacı, işbu suçlara yardımdan sanık Alper Elmacı'nın yapılan yargılanmaları sonunda: Hükümlülüklerine, Alper'in izinsiz silah taşımaktan beraetine ilişkin (KASTAMONU) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 14.04.2008 gün ve 123/181 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafii ile müdahiller vekili taraflarından istenilmiş, sanıklar duruşma da talep etmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanıklar hakkında duruşmalı, müdahillerin temyizi veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

1- Maktulün reşit olmayan çocukları Nisa Pınar Baysal ve Elif Gonca Baysal’a velayeten müdahil olan Serap Kahyaoğlu’nun, 6136 Sayılı Kanuna Muhalefet suçundan kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığından, müdahiller vekilinin, bu suç yönünden kurulan hükme yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
2- Sanık Alp hakkında kurulan hükümlerde, adli sicil kaydında bulunan Kastamonu Asliye Ceza Mahkemesinin 19.03.2002 tarih ve 14/192 sayılı ilamı ile ilgili tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışmasız bırakılması, aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
3- Sanık Alp’in öldürme ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçları yönünden;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın öldürme ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarının sübutu kabul, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçu bakımından, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede, yasal savunmaya, tahrike yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,
A) 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçu ile ilgili olarak kurulan hükmün, tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,
B) Öldürme suçu ile ilgili olarak,
a) Dosya kapsamına göre, sanık ile maktulün Kastamonu otogarında işletmecilik yaptıkları ve birbirlerini tanıdıkları, olay tarihinde sanık ile maktulün çarşıda karşılaştıkları, maktulün sanığa bir konu hakkında konuşmak için yazıhanesine geleceğini söylediği, sanığın da bunu kabul ettiği, maktulün akşam saatlerinde sanığı cep telefonundan arayıp geleceğini bildirdiği, aradan geçen zamana rağmen maktulün gelmemesi üzerine bu kez sanığın maktulü cep telefonundan arayarak acele etmesini istediği, bu görüşmeden sonra HTSL raporlarından da anlaşılacağı üzere maktulün, 17 dakika ara ile iki kez daha sanığı aradıktan sonra sanığın işyerine geldiği, burada sanığın maktulü tabanca ile ateş ederek öldürdüğü olayda,
Sanığın maktülü öldürme konusunda karar verip bir plan yaptığına, bu kararında sebat ve ısrar gösterip makul bir süre geçmesine rağmen dönmediğine ve olay günü maktulü bu plan gereği öldürdüğüne ilişkin yeterli ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle, olayda tasarlamanın şartlarının bulunmadığı gözetilmeden, kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar vermek yerine, yazılı şekilde tasarlayarak öldürme suçundan mahkumiyet hüküm kurulması;
b) Kabule göre;
Sanık lehine olan yasanın belirlenmesi amacıyla, 765 sayılı TCK. İle 5237 sayılı TCK.nun karşılaştırılması sırasında, 5237 sayılı TCK.nun 82/1-a, 62, ve 53. maddeleri ile yapılacak uygulamanın sanık lehine olacağının düşünülmemesi,
2- Sanık Alper’in öldürme suçu yönünden;
4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri İle Mücadele Kanunu hükümlerine göre, iletişimin tespiti sınırlı olarak sayılmış suç tipleri bakımından, sınırlı durumlarda yapılmaktayken, 5271 Sayılı CMK’nun yürürlüğe girmesi ile 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi uyarınca 4422 Sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, 5271 Sayılı CMK’nun 135. maddesi ile yeniden düzenlenmiş, düzenleme ile iletişimin tespiti yapılabilecek suçların sayısı artırılmış, bu suçlar arasında 5237 Sayılı TCK’nun 81, 82 ve 83. maddelerindeki öldürme suçları da dahil edilmiştir. 5271 Sayılı CMK’nun 138. maddesi, yürürlükten kalkan 4422 Sayılı Kanundan farklı olarak, bir başka suçun işlendiği şüphesini uyandıracak şekilde tesadüfen elde edilen delillerin değerlendirilmesi olanağını tanımış, bu delillerin dikkate alınabilmesi için de sözkonusu suçun TCK’nun 135. maddesinde sayılan suçlardan olması gerektiğini belirtmiştir.
Sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulurken, delil olarak kabul edilen sanık ile tanık Nurettin arasında gerçekleşen telefon dinleme kayıtları, tanık Nurettin’in de içinde bulunduğu soruşturma sırasında, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2004 tarih ve 2004/1145 değişik iş numaralı iletişimin dinlenmesi ve tespiti kararı ile elde edilmiştir.
Bu dinleme kararı doğrultusunda, olay günü olan 19.08.2004 ve bir gün sonrası 20.08.2004 tarihleri arasında 2 kez tanık Nurettin’in sanığı cep telefonundan araması sırasında olayla ilgili görüşmeler tespit edilmiştir.
Sanığa ait olan iletişimin tespiti tutanakları tesadüfen elde edilmiş delil niteliğindedir. 4422 Sayılı Kanun, tesadüfen elde edilmiş delillerle ilgili bir düzenleme getirmediği gibi, 5271 Sayılı CMK’nun 138. maddesi de sözkonusu iletişimin tespiti tutanaklarına yasal bir delil niteliği kazandırmamaktadır. Zira, tesadüfen 19.08.2004 tarihinde tespit edilen ilk görüşmeden sonra bu durum Cumhuriyet Savcısına bildirilmemiş, davayı gören mahkemenin 11.02.2005 tarihli yazısı ile istenen tespit tutanakları, iletişimin tespiti kararını veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.03.2005 tarih ve 2005/81 numaralı yazısı ile gönderilmiş, dosyaya da 07.04.2005 tarihinde girmiştir.
Sanık hakkında iletişimin tespiti kararı da bulunmadığından, hükme dayanak yapılan iletişimin tespiti tutanaklarının yasa dışı elde edilmiş delil niteliğinde olduğu, yasa dışı elde edilmiş delillerle, T.C. Anayasası’nın 20, 38/6, AİHS’nin 6, 8 ve CMK’nun 217/2 maddesi uyarınca, ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 03.02.2006 gün, 2006/5.MD-154 esas-2007/145 karar, 14.04.2006 gün, 2007/5.MD-23 esas-2007/167 karar ve 22.01.2008 gün, 2007/5.MD-101 esas-2008/3 karar numaralı ilamı da dikkate alınarak, mahkumiyet yönünde hüküm kurulamadığı, dosya içeriğine ve oluşa göre, sanık hakkında elde edilen başka delillerin de maktulü öldürmesi için diğer sanık Alp’i azmettirdiğini ya da fe’ran katıldığını kabule ve mahkumiyete yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Usul ve Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, resen de temyize tabi hükmün, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak BOZULMASINA, sanık Alper’in TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse, salıverilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 06.02.2009 gününde, Üye Hâkim Şerafettin İste ve Üye Hâkim Sezai Akbulut’un değişik gerekçeleri ve oybirliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M.Yalçın Ş.İste S.E.Yağcı E.Karataş S.Akbulut
(M.Ü) (M.Ü)
DEĞİŞİK GEREKÇE:
Dosyada bulunan telefon dinleme tutanaklarına göre, olay günü maktulü olay yerine davet edenin sanık Alp olmayıp, aksine ısrarla görüşmek isteyenin maktul Cihangir olduğu, yine ani gelişen kasıt sonucu, sanık Alp’in maktulü birden çok ateş ederek öldürdüğü, bu kabul altında tasarlamadan söz edilmeyeceği gibi, ağabeyi olan diğer sanık Alper’in de sanık Alp’i azmettirmesinden söz edilemeyeceğinden, sonuçta: Sanık Alper’in yüklenen tüm suçlardan beraatine, Sanık Alp’in ise kasten insan öldürme ve yasak silah suçlarından mahkum edilmesi görüşü ile, sadece bu gerekçe ile hükmün bozulması gerektiği görüşündeyiz. 06.02.2009
Şerafettin İste Sezai Akbulut


06.02.2009 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Serdar Kütahya'nın huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanıklar Alp Elmacı ile Alper Elmacı müdafii Avukatlar Ertan Mumcu ve Mustafa Ekinci’nin yokluklarında 12.02.2009 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.
Başkan Üye Üye Üye Üye
M.Yalçın S.Z.İskender Ş.İste S.E.Yağcı M.Şahin


Başkan
Mehmet Yalçın
Old 05-03-2009, 06:00   #6
av.ilyasmeral

 
Varsayılan

CMK'ya göre dinleme yapılabilmesi için başka surette delil elde edilebilmesi imkanının olmaması ve kuvvetli şüphe olması gerekir. Kanunun lafzını iyi yorumlarsak amaç dinlemeyi delil olarak kullanmak değil bu yolla delillere ulaşmaktır. Şöyleki; teefonda öldürdüm demesi tek başına delil olarak kullanılamasa bile,konuşma esnasında suç aletinin yerini söylemesi ve bu yolla delil olarak kullanılabilecek suç aletinin güvenlik kuvvetlerince bulunması. Amaç dinlemeyi delil olarak kullanmak değil dinleme yoluyla yeni delillere ulaşmaktır. bu nedenle ortada bir çelişki olduğu kanaatinde değilim.

SAYGILARIMLA...
Old 05-03-2009, 12:43   #7
üye19576

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan law_student
CMK'ya göre dinleme yapılabilmesi için başka surette delil elde edilebilmesi imkanının olmaması ve kuvvetli şüphe olması gerekir. Kanunun lafzını iyi yorumlarsak amaç dinlemeyi delil olarak kullanmak değil bu yolla delillere ulaşmaktır. Şöyleki; teefonda öldürdüm demesi tek başına delil olarak kullanılamasa bile,konuşma esnasında suç aletinin yerini söylemesi ve bu yolla delil olarak kullanılabilecek suç aletinin güvenlik kuvvetlerince bulunması. Amaç dinlemeyi delil olarak kullanmak değil dinleme yoluyla yeni delillere ulaşmaktır. bu nedenle ortada bir çelişki olduğu kanaatinde değilim.

SAYGILARIMLA...


Sizinle hem fikirim.
Ancak esasen sorun "hakaret" gibi sonrası olmayan suçlarda, delile giden yol olarak kullanılması mümkün olmayan telefon dinleme kayıtları ne olacak?
Old 05-03-2009, 20:28   #8
av.ilyasmeral

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Önder71
Sizinle hem fikirim.
Ancak esasen sorun "hakaret" gibi sonrası olmayan suçlarda, delile giden yol olarak kullanılması mümkün olmayan telefon dinleme kayıtları ne olacak?

Hakaret gibi sonrası olmayan suçlarda dinlemeye başvurulmasının pratikte bir fayda sağlamayacağı açıktır. Somut olay farklılaşabilir tabiki. Kanaatimce yasa ''başka surette delil elde etme olanağının bulunmaması'' diyerek bu yola başvurmayı sınırlandırmıştır. Hakarat suçunda bu suretle başka delillere ulaşılabilmesi mümkün görünüyorsa -ki pratikte çok zordur- bu delil yoluna başvurulabilir. Ancak şahsın telefonda hakaret ettiğini ikrar etmesi tek başına delil olamaz. Uygulama nasıl bilmiyorum fakat hakaret suçlarında dinleme yoluna başvurulduğunu sanmıyorum.
Old 08-03-2009, 10:06   #9
Av.Alper UYSAL

 
Varsayılan

CMK138-2:Telekomınıkasyon yoluyla yapılan iletısımın denetlenmesı sırasında yapılmakta olan sorusturma veya kovusturmayla ılgısı olmayan ve ancak,cmk 135.maddenın 6 ncı fıkrasında sayılan suclardan bırının işlendıgı şüphesını uyandırabılecek bır delıl elde edılırse bu delıl muafaza altına alınır ve durum C savcılıgına derhal bıldırılır.Yok eğer cmk 135-6 fıkrada katoloğ suclar dısında bir suc işlendıgı dinleme sonucu anlaşulmış olsa bile bu delil niteliği taşımıcaktır ve buna ilişkin dava acılamayacaktır.
cmk 135-6
1-Göcmen kacakcılıgı ve ınsan tıcareti
2-Kasten öldurme
3-İşkence
4-Cınsel saldır
5-Cocukların cınsel ıstısmarı
6-Uyusturucu madde veya uyarıcı madde imal ve tıcareti
7-Parada sahtecılık
8-Suc işlemek amacıyla örgut kurma
9-Fuhuş
10-İhaleye feshat karıstırma
11-Rüşvet
12-Sucdan kaynaklanan malvarlıgı degerlerını aklama
13-Silahlı örgut veya bu örgutlere sılah saglama
14-devlet sırlarına karsı suclar ve casusluk sucları


Ayrıca İletısımın dınlenmesi için: kuvetlı şüphe+ baskaca delil elde edilmesi imkanı bulunmaması+ katolog suclar olmalıdır.Aksi takdirde iletişimin dinlenmesi söz konusu değilidr.Dinlemenin yapılması için söz konusu kuvetlı şüphe+ baskaca delil elde edilmesi imkanı bulunmaması+ katolog suclar bir arada bulunması gerekmektedir. aksi takdir de örneğin dinlemeye konu olacak suc cmk 135-6 fıkrada duzenlenmiş olan suc gurubu ıcınde olmakla beraber,suça ilişkin kuvetli şüphe olsa dahi,yine aynı suça ilişkin başkaca delil etme imkanı varsa dinleme yine yapılmaz.Kanunun, dinleme yapabilmek için bukadar ayrıntılı bir düzenleme kaydetmesinin sebebi,CMK135 de düzenlenmiş olan iletişimin dinlemesi konusunun bazı noktalarda susma hakkını ihlal edeceğinden ileri gelmektedir.
Saygılarımla
Old 08-03-2009, 10:12   #10
Av.Alper UYSAL

 
Varsayılan

law studen
Hakaret suçunda tabiki iletişimin dinlenmesi yoluna başvurulamayacaktır çünkü hakaret suçu iletişimin dinlenmesi için katolog suclar arasında dahi yer almamıştır.Velevki katolog suclar arasında yer aldı,yukardada belirttiğim gibi sadece katolog suc içinde de yer alması da önemlı degil çünkü iletişimin dinlenmesş için formül: kuvetli suç şüphesi+başkaca delil elde etme imkanı bulunmaması+cmk 135-6 da kı katoloğ sucların bulunması gerekecektir.

Saygılarımla..
Old 08-03-2009, 10:14   #11
Av.Alper UYSAL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Önder71
Sizinle hem fikirim.
Ancak esasen sorun "hakaret" gibi sonrası olmayan suçlarda, delile giden yol olarak kullanılması mümkün olmayan telefon dinleme kayıtları ne olacak?


Sayın meslektaşım bahsetmiş oldugunuz deliller C savcısının talebi üzerine derhal yok edilecektir.
Saygılarımla...
Old 12-03-2009, 12:34   #12
Ufuk İsbir

 
Varsayılan

peki esas soru hukuka aykırı delil kayır altına alınmış savcılığa bildirim yapılmamış savcı yok edilmesi yönünde talimat vermemiş vede üstüne soruşturma ve koğuşturmada kullanmış hukuka aykırı elde edilen konuşmaları mahkemede yayınlamış iddanameye koyamuş ve konuşmaları ifşa ederek harberleşmenin gizliliğinide bozmuşsa ? şimdi ne yapmalı şuan avukat arkadaşlarımızın en fazla maruz kaldıkları konu budur. savcı ve kolluk hakkında bir şikayet mekanizması böyle bir hal için varmıdır zira hukuk devletinde olmalıdır her kanuna aykırı fiilin cezai bir karşılığı olmalıdır. bu yönde fikir verecek olan yada ben karşılaştım şunu yaptım diyecek olan arkadaşımız varmı acaba
Old 12-03-2009, 13:00   #13
Av.Alper UYSAL

 
Varsayılan

Sayın Ufuk İsbir
Sayın meslektaşım söz konusu kolluk gücleri hukuka aykırı delilleri C savcsına bildirmedıkleri takdirde görevi ihmal suçunu işlemiş olurlar bundan dolayı kolluk hakkında dava acılabilir. Bununla beraber söz konusu hukuka aykırı deliller farzi misal yapılmış olan yargılamada kullanıldı ve hükme esas alındı ve mahkemece bir hüküm tesis edildi, Cmk ya göre iddalar hukuka uygun delillerle ispat edilmelidir diye açık kanun hükmü bulunmaktadır.Hukuka aykırı delil veya delillere dayanmak suretiyle bır hüküm tessis edilmiş olursa bu cmk bakımından bu durum mutlak bozma sebebidir.
Saygılarımla
Old 09-02-2010, 18:13   #14
üye26959

 
Varsayılan

merhaba meslektaşlarım. yukarıda yer verilen makalede geçen 25.3.2007 tarihli Yargıtay Kararına ulaşamadım. paylaşan olursa çok sevinirim.saygılarımla
Old 16-02-2010, 16:27   #15
gastamoney

 
Varsayılan

[bahsi geçen kayıtların Savcı talimatına rağmen kollukça yok edilmemesi yahut Savcılığın bu konuda talimat vermemesi elbette kanuna aykırıdır ve sorumluluğu gerektirir. Ancak bu tür olaylar istisnaen karşılaşılan problemlerdir. Yine de böyle birşey ile karşılaşılması halinde başvurulacak hukuk yolları mevcuttur. İstenirse Cumhuriyet Savcılığına istenirse de işi tepeden halletmek için Adalet Bakanlığı'na gidilebilir. Mahkeme de bu tür kayıtları hukuka aykırı delil olarak kabul edip gerekiyorsa beraat verecektir. Vermezse ona karşı da kanun yolları açıktır. Mahkemede bunların okunması ise ifşa olmaz kanaatindeyim ..zira bilirsiniz ki duruşmalarda doğrudanlık ve alenilik esastır. Sonuçta beraat kararı verilirse bu karar da alenen verilecektir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Adlİ Sİcİl Kayitlarinin Sİlİnmesİ Staj.Av.Selçuk Meslektaşların Soruları 9 14-10-2009 22:25
kAÇAKÇILIKLA MÜCADELE YASASI FOB KIYMETİ ACİL imperium Meslektaşların Soruları 0 24-10-2008 17:52
Ayrintili Telefon Faturasi Delİl NİtelİĞİ limpid Meslektaşların Soruları 11 14-10-2008 00:04
Yasal Olmayan Delİl AV.SANEM Meslektaşların Soruları 4 23-09-2007 13:58
Telefon Dİnleme Standartlari Fatma KAPUÇAM Hukuk Haberleri 0 16-02-2007 12:54


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05799890 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.