Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Tck md. 301

Yanıt
Old 19-09-2006, 12:57   #1
nahidelaw

 
Varsayılan Tck md. 301

Sevgili öğrenci arkadaşlarım ve değerli büyüklerim;
Günümüzde çok tartışılmakta olan Tck md 301 in bizlerce de değerlendirilmesi açısından bu sohbeti açıyorum.Görüşlerimizi belirtirsek belki kafamızdaki biçok düşünce, kavram kargaşasından, çok bilgi statüsüne ulaşabilir...
Tck md.301 size, aihm den gelecek bir tazminatı mı hatırlatıyor yoksa günümüz koşullarında da olması gereken bir madde mi?
SEVGİLER
Old 19-09-2006, 13:44   #2
medenikal

 
Varsayılan

Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama Madde 301- (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

Hakaret ve sövme ile eleştiriyi aynı kefeye koyamayız.

düşünce açıklaması ile ;

bilimsel;eleştirel olarak yapılan açıklamaların toplumda şok etkisi yapması dahi kişi açısından suç oluşturmaz.

ama bu açıklamasında ; dayanakları olacak yoksa sırf karalamaya dönük , açıklamalar ve kasttın sırf milleti küçük düşürmek, yaralamak ve küstahca açıklamalar yapılması halinde ; budurumda suç oluşabilecektir.

nerede ve hangi şartlar altında ne amaçla söylendiği gözetilerek;

suçun oluşup oluşmadığı değerlendirilecektir.

dar yorum değil geniş yorum yapılarak ; her açıklamanın iddianameye bağlanması engellenecektir.

Old 19-09-2006, 18:09   #3
av.hakandicle

 
Varsayılan

temel felsefe olarak ceza kanunlarının maddelerinin boşluksuz ve elastikiyeti fazla olmamalıdır. kişinin temel hak ve özgürlüklerine müdahaleyle sonuçlayan hükümler verilebildiğindendirki böyle bir yorumlanmama mantalitesi üzerine kurulmuşrtur..ancak 301. maddeki türklüğü aşağılamak teriminden ne anlaşıldığı belli değildir çeşitli ideolojilere göre sonuç değişir.hakimlerinde tamamının bakış açılarınında aynı olmadığı gerçeği, sonuçları farklı hükümlere mahal verebilir.bu açıdan madde metni tatminkar deildir.
Old 19-09-2006, 19:49   #4
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

Madde metninde bulunan kavramlar aynı kanunun 2 maddesinde bulunan ilkeyle açıkça çatışmaktadır.Ceza hukukunda hükümlerin belirliği açıklığı ilkesi vardır.Ancak bu madde soyut içinin doldurulması gereken ifadelere yer verilmiştir.Adalet anlayışı açısından tehlikeli olarak görüyorum bu maddeyi.Tabi ki devletin alametleri korunmalıdır.Zaten devlet dediğimiz yapın bireylerden ouşan bir yapıdırki devlete yöneltilen tecvüzler dolaylı da olsa insanlara yöneltilmiş olacaktır.
Tabi şimdi ben maddeyi pek de beğenmeyen bir yaklaşımla yazdım yazımı ama kanun koyucunun yerinde de olmak istemezdim.Türkiye gibi böyle konularda aşırı hassasiyete sahip insanların yaşadığı ve bir yandan da düşünce özgürlüğü insan hakları gibi insana insan olduğu için gerekli olan kurumları hayata geçirmeye çalıştığımız bu süreçte bu madde tabi ki sorun olacaktır.Zaten toplumların gelişme süreçlerine baktığımızda bu süreçler hep sancılı geçmektedir.Sonunun güzel olması dileğiyle...
Old 19-09-2006, 20:13   #5
_NALAN_

 
Varsayılan

Bugün başlayan AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlanan 9. uyum paketi görüşmelerinde AB yetkilileri 301. maddenin ivedilikle görüşülmesini istemiş.
Old 19-09-2006, 20:16   #6
_NALAN_

 
Varsayılan

301. MADDEDEN yargılanan kişilerde biride ELİF ŞAFAK.
Lagendijk Şafak'ın duruşmasını izleyecek

19 Eylül, 2006 18:29:00 (TSİ)



Elif Şafak davasını Avrupa yakından izliyor




Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk, 'basın yoluyla Türklüğü aşağılama' gerekçesiyle hakkında dava açılan yazar Elif Şafak'ın 21 eylüldeki duruşmasını izlemek için İstanbul'a gelecek.

Mahkemenin Şafak hakkındaki davayı reddetmesini 'kuvvetle umduğunu' belirten Lagendijk, şikayeti nedeniyle avukat Kemal Kerinçsiz'i eleştirdi.

Lagendijk, 'Ulusalcı avukat Kerinçsiz'in geçtiğimiz yıl da kendisi ve yazar Orhan Pamuk aleyhine dava açılmasına neden olduğunu hatırlattı.

Lagendijk, "Kerinçsiz ve ulusalcı avukatlar grubunun eylemlerinin arkasındaki motivasyon açıktır. Yazar Şafak gibi insanları hedef alarak Türkiye'nin AB katılım sürecine daha fazla zarar vermek istiyorlar. Şafak hakkındaki suçlamalar ifade özgürlüğüyle, bireysel ve siyasi hakları düzenleyen BM anlaşmalarıyla ve Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'yla çelişmektedir" dedi.

Türkiye'nin AB üyelik sürecinde ceza yasasının gözden geçirilmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Lagendijk, "yeni ceza yasasında korunan eski maddelerin ileride birçok sıkıntı yaratacağını hükümete defalarca hatırlattık. Kerinçsiz gibi tutucu eylemciler, amaçlarına ulaşmak için bunları istismar edebilirler. Umarım bu yargılama söz konusu maddelerin ceza kanunundan çıkarılması konusunda Türk hükümetini ikna eder" diye konuştu.

Şafak'a 'Türklüğe hakaretten' dava açılmıştı

Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı, yazar Elif Sağlık (Şafak) hakkında 'basın yoluyla Türklüğü aşağılama' gerekçesiyle 28 temmuzda dava açmıştı.

Savcılığın hazırladığı iddianamede, Sağlık'ın Metis Yayınları tarafından yayınlanan 'Baba ve Piç' isimli kitabının bazı bölümlerinde yer alan sözlere yer verilmişti.

Sağlık'ın kitabında bu sözlere yer vererek Türklüğü aşağıladığı kaydedilen iddianamede, yazarın 5237 sayılı TCK'nın 301/1'inci maddesi gereği cezalandırılması istenmişti.

İlgili kanun maddesi, 'Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' hükmünü içeriyor.
CNN
Old 19-09-2006, 20:29   #7
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Av. Mehmet Uçum'un 301. maddeyle ilgili yazısı okunmaya değer.

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.p...2&haberno=6144

Av.MEHMET UÇUM

"TCK'nın 301. maddesi, konuyla ilgili yapılan soruşturmalar ve açılan davalar nedeniyle kamuoyunun ilgisini çekmeye devam ediyor. Madde "Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama" kenar başlığını taşıyor. Anılan hükümler etrafında gelişen tartışmanın özünü, ifade özgürlüğünün sınırlarının ne olduğu ve bu sınırların aşılması halinde ne tür bir yaptırım uygulanması gerektiği oluşturuyor. Bu nedenle bu yazıda, konunun ifade özgürlüğüyle ilişkisi içerisinde ve bununla sınırlı olarak tartışılması amaçlandı.
1- İfade özgürlüğü ve sınırları
İfade özgürlüğü, herkesin düşündüğünü söyleyebilme, görüşlerini açıklayabilme, anlatabilme ve yayma hakkına sahip olması olarak tanımlanabilir. İfade etmek kişinin varoluşunun asli boyutlarından biridir. Bu nedenle ifade özgürlüğünün ancak istisnai hallerde sınırlanması gerekir. İfade özgürlüğünün bir hak olarak kullanılabilmesi açık ifade olanaklarının varlığına bağlıdır. Açık ifade olanakları, kişinin eleştiri hakkını pozitif ya da negatif yönde kullanma olanaklarına da sahip olması demektir. Kişinin eleştiri hakkını kullandığı durumlarda görüşleriyle gidebileceği maksimum yerde ifade özgürlüğünün sınırları başlar. Başka bir anlatımla, ifade özgürlüğünün hukuka aykırı görüş açıklamasına dönüştüğü yer, eleştiri hakkının, eleştiri amacının aşıldığı yerdir.
Hukukun ilişkileri düzenlerken kişilerin ifade özgürlüğüne koyabileceği sınırları, diğer deyişle hukuka aykırı görüş açıklamalarını üç grupta toparlamak mümkündür:
Birincisi kişilerin ifade açıklamalarının bir suç işlemeye teşvik ve tahrik içeriğinde olması ve hatta bu konuda bir talimat içermesidir. İkinci grupta somut olarak kişileri hedef alan aşağılayıcı ifadeler yer alabilir. Üçüncü grupta ise toplumsal değerler, kimlikler, kurumlarla ilgili olarak aşağılayıcı ifadelerin ortaya konmasından söz edilebilir.
Her üç grup karşılaştırıldığında önemle altı çizilmesi gereken husus, eleştiri hakkının suçun önlenmesi ve kişilik haklarının korunması bakımından daha dar olmakla birlikte ortak yapıların korunması bakımından çok geniş olması gerektiğidir. Yani kişilerin ortak yapılara yönelik olarak eleştiri haklarını mümkün olduğunca geniş tutmak demokratik bir siyasal ve toplumsal işleyiş için zorunluluktur.
2- 301 ve ifade özgürlüğü
TCK 301. maddede düzenlenmiş suç, üçüncü grupta yer alan görüş açıklamalarını cezalandırmaya yöneliktir. Eleştiri hakkının sınırları geniş tutulmakla birlikte ortak yapıları (değerleri, kimlikleri, kurumları) bu sınırları aşacak şekilde aşağılayan görüş açıklamalarının hukuka aykırı olduğuna şüphe yoktur.
Burada tartışılması gereken sorun, bu hukuka aykırılığın yaptırımının ne olacağıdır. Yani bu kapsamdaki görüş açıklamaları ceza hukuku bakımından bir suç olarak kabul edilmeli mi, yoksa farklı bir yaptırım mı uygulanmalıdır? Ayrıca sorun tartışılırken ortak yapılar kavramından ne anlaşılması gerektiği de önem taşır.
Demek ki sorunun üç boyutu var:
1. Ortak yapılar (değerler, kimlikler, kurumlar) neler olabilir, sınırları nasıl çizilebilir?
2. Bunların aşağılanması amaçlı görüş açıklamalarından ne anlamak gerekir?
3. Hukuka aykırı görüş açıklamalarının yaptırımı ne olabilir?
a. Ortak yapılar
aa. Yasal kurallar
TCK 301. maddede Türklük, Cumhuriyet, TBMM, Hükümet, Yargı Organları, Askeri Teşkilat, Emniyet Teşkilatı kavramları kullanıldı. Yedi adet olan bu kavramlardan Türklük bir kimlik ifadesidir. Burada vatandaşlık esasına dayalı Türk veya Türk ulusunun mensubu olma ölçütlerine değil, Türk kültürüne ait hissetme, Türk kültürünün esas olduğu bireysel bir kimliğe sahip olma unsuruna dayanılmış. Yasada korunan değer kültürel içerikli Türklük kimliğidir. Türklük kavramı dışında yer alan diğer tüm kavramlar kurumsal yapıları ifade ediyor. Cumhuriyet kavramından anlaşılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Diğer kurumlar da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni oluşturan yapılardır. Yasama, yargı ve yürütme organlarının yanı sıra güvenlik örgütleri de yasanın korumasından yararlanıyor.
b. Yasal kuralların değerlendirilmesi
TCK 301. maddenin, koruma kapsamına aldığı kavramsal yapı bakımından eleştirilmesi gereken ilk husus "Türklük" kavramına yüklenen anlamdır. Bu kavramın vatandaşlık bağı esas alınarak tanımlanması yerine "dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün ortaya çıkardığı varlık" olarak kabul edilmesi, korumanın kapsamını belirsizleştiren bir sonuç yaratıyor. Bu nedenle, koruma kapsamında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının ifade ettiği Türklük kimliğinin olması daha isabetli bir yaklaşım olur. Diğer kavramlardan yasama, yürütme ve yargı erkine ilişkin olanların aşağılanmalara karşı hukuki koruma kapsamına alınmaları, devletin varlığını koruma ihtiyacının bir gereği olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte erki aşan biçimde güvenlik örgütlerini koruma kapsamında tutmanın yerinde olduğu söylenemez. Böyle bir yaklaşım esas alınırsa devleti oluşturan tüm örgütsel yapıların koruma kapsamına alınması gerekir. Bu durumda ifade özgürlüğünün özünü zedeleyecek bir sınırlama yapılması kaçınılmaz olur. Bu nedenle doğrusu, korumayı erksel yapılarla sınırlamaktır.
Ayrıca ortak yapıların (değerler, kimlikler ve kurumların) hukuka aykırı saldırılara karşı korunmasını (sayılanları da isabetsiz olarak belirleyerek) sadece yukarıda sayılanlarla sınırlı tutmak da ayrı bir eleştiri noktasıdır. Toplumsal yapılanmayı oluşturan tüm meşru kültürel, dinsel, etnik veya sosyal nitelikli grup kimliklerinin ve değerlerinin aşağılanmalara karşı genel bir hukuki korumadan yararlanması gerekir. Bu hem kültürlerin ve kimliklerin çokluk niceliğiyle ifade edildiği günümüz toplumsal yapılarının bir gereğidir. Hem de her bireyin birden çok kimliğe sahip olmak sebebiyle birden çok ortak değere sahip olması bakımından gereklidir.
bb. Ortak yapılara yönelik hukuka aykırı görüş açıklamaları
Üzerinde durulması gereken diğer bir konu hukuka aykırı görüş açıklamalarından ne anlamak gerektiğidir. Yasa eskisinden farklı olarak açıkça, "eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" hükmünü getirerek, koruma kapsamında yer alan kimlik ve kurumların eleştiri hedefiyle yerilebileceğini düzenlemiş. Bu eleştirinin sınırlarının, suçun önlenmesi ve kişilik haklarının korunması bağlamındaki eleştiri sınırlarına göre çok daha geniş olması gerektiğine de şüphe yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre sadece makul sınırlar içindeki eleştiriler için değil "aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de" ifade özgürlüğü olmalıdır. "Bunlar, bir 'demokratik toplumda' olmazsa olmaz çokseslilik, tolerans ve hoşgörünün gerekleridir".
Yasada yaptırıma konu görüş açıklamaları, ifadenin aşağılama içeriğinde olması, aşağılama hedefi ile yapılması ve aşağılamanın alenen gerçekleşmesi hallerine özgülenmiş. Demek ki açıklığa kavuşturulması gereken husus "aşağılama" kavramından ne anlaşılması gerektiğidir. Yasanın gerekçesinde "aşağılamak, suçun konusunu oluşturan değerlere duyulan saygınlığı azaltmaya yönelik davranışlar" olarak tanımlanmış. Bize göre ortak yapılara yönelik bir eylemin aşağılama olduğunu saptamak için şu ölçütlerden hareket etmek gerekir:
- Eleştiri amacıyla ortak yapılar yerilebilir, bu tür yergiler aşağılama olarak kabul edilemez.
- Ortak yapılara yönelik olarak yapılacak eleştirinin sınırları çok geniş tutulmalıdır. Kırıcı, şok edici, rahatsız edici ifadeleri içeren açıklamalar dahi eleştiri olarak kabul edilmeli ve aşağılama sayılmamalıdır.
- Nihayet bir ifadenin içeriğinde aşağılamaya dönük yanlar bulunsa yani eleştiri hakkı aşılmış olsa bile o ifadenin bütünlüğü eleştiri amacına yönelmiş ise bu dahi aşağılayıcı görüş açıklaması olarak kabul edilemez.
Bu ölçütlerden yola çıkarak aşağılama kavramını hiçbir eleştiri amacı taşımayan, hem içeriği hem de hedefi bakımından sadece küçük düşürücü ifadelerden oluşan görüş açıklamaları olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanı sıra medeni sosyal ilişkilerin bir özelliği olarak, düşünce ve görüş açıklarken nezaket kuralları içinde kalabilmek de, anlatım biçimlerinin davranış kültürüne ait sınırıdır. Toplumsal ve bireysel nezaket kurallarını ihlal edecek ifade açıklamalarında elbetteki yaptırım hukuksal nitelikli olamaz. Buna karşılık, medeni davranış kültürünün özünün nezaket ve incelikten oluştuğu aykırı tutumlarda, sosyal ayıplama aracının devreye girebileceği de unutulmamalıdır.
c. Yaptırım sorunu
Genel olarak suç olan eylemle bağlantılı, eylemin bir parçası olan görüş açıklamaları dışındaki hiçbir hukuka aykırı görüş açıklamasının hapis cezası yaptırımına tabi olmaması gerekir. Hatta cezai nitelikli olması nedeniyle adli veya idari para cezası yaptırımı dahi olmamalıdır. Elbette ifade özgürlüğünün, suçun önlenmesi, kişilik haklarının ve ortak yapıların korunması ölçütlerine göre sınırları olmalıdır. Bu sınırların dışındaki görüş açıklamaları hukuka aykırı kabul edilmelidir. Ancak, bu hukuka aykırı görüş açıklamalarından, sadece suçun önlenmesi amacıyla yaptırıma tabi tutulanlar ceza hukuku kapsamında yer almalıdır. Kişilik haklarının korunması bakımından bireysel dava hakkı, ortak yapıların korunması bakımından ise kamusal dava hakkı özel hukuk alanında yer alabilir. Ortak yapıların korunmasına yönelik özel hukuk alanında düzenlenecek kamusal dava hakkı ilgili kurumlara ve belli konularda savcılıklara tanınmalıdır. Bu davalarda uygulanacak yaptırımlar tazminat, kınama, teşhir, ilan, kamu vicdanında sorumlu tutma, kamusal ve toplumsal bir görevi yerine getirme gibi çeşitlilik içerisinde belirlenebilir.
Sonuç
Türk Ceza Hukuku Mevzuatı'nın TCK m. 301'in de içinde olmak üzere, ifade özgürlüğü ile ilgili tüm hükümlerinin gözden geçirilmesi ve uygun ayıklamaların yapılması amacıyla, bir tartışma başlatılmasının gerekli olduğu görüşündeyiz. Bize göre, ceza hukukunun sağlaması gereken güvenlik, eylemsel suçlara karşı olmalıdır. İfade özgürlüğünün sınırlarını, suçun önlenmesi hariç ceza hukuku alanından tümüyle çıkarıp özel hukuk alanına aktarmak, gerçek demokratik bir toplum yapısına ulaşmak yolunda önemli bir adım olabilir. "

MEHMET UÇUM: Avukat, İstanbul Barosu
Old 20-09-2006, 00:55   #8
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Hükümet, yargı organları, asker ve emniyet teşkilatı...

Dördü de HEP vardır. Yalnızca hükümetler değiştiğinde siyasal partilerin ve anılan partilerin diğerlerine nüfuzundan söz edilir. Siyasi polemiğe neden olabilecek bu tartışmaya girmeksizin, yine kurumların ve ülkeler nezdindeki otorite kabul edilebilirliklerinden hareketle, felsefe olarak değerlendirilip azımsanabilecek kendi kişisel görüşümü belirtmek istiyorum.

Bir topluluk düşünün. İçine doğduğunuzda, adı, sınırları, çerçevesi, sizden önce konmuş olsun.

En küçüğünü düşünün. Adı, AİLE olsun.

Hiç bir aile, mükemmel değildir.

Küçük ya da büyük, her ailenin içinde, mensuplarını rahatsız eden, memnun eden, kritisize eden, yücelten, rahatsız eden, rahat ettiren, bilumum iç dinamikler vardır.Ve bu dinamikleri eleştirmekle, alenen aşağılamak arasında ciddi farklar vardır.

Eleştiri, -yapıcılık içermek kaydı ile- ileri götürebilirken, alenen aşağı görmek, mensubu olduğunuz topluluğu aşağı çekerken, aynı zamanda sizi de aşağı çeker ve ne size ve ne de topluluğa yarar sağlar.

M.301 'in, bu anlamda da değerlendirilebileceğine inanıyorum.

Saygılarımla...
Old 20-09-2006, 10:06   #9
avfehmi

 
Varsayılan

Anayasa'nın 90. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç mevzuat halini almıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında AİHM verilen sözleşmenin 10. maddesi kararları iç mevzuattaki uygulama bakımından ilk önce incelenmesi gerekmektedir.

Yani, soruşturma 10. madde kapsamında verilen AİHM kararları gözönüne alınarak yapılmalıdır.

SONUÇ : Elif Şafak'ın kitabını ben de okudum.Kabul etmediğim yerlerdinde bulunmakta olsa da Avukat olarak suç olduğunu hiç düşünmedim.

Çünkü; düşünce özgürlüğünün sınırı, toplumun aşırı tepkisini çekebilecek hususlarda dahi fikir belirtme özgürlüğünün olmasıdır.Suç işlemeye teşvik hariç.

Tarihi olarak tartışılan ve bizim genel kabul gördüğümüz bir hususun aksini belirtmek kadar normal bir şey olmadığı gibi,

Kitapta hususlar bir Ermeni ailede yetişen kızın penceresinden verilmeye çalışılmaktadır.

301. madde de bir sıkıntı yok.Sıkıntı, uygulamanın nasıl yapılacağı ve neyin dikkate alınıcağı yönünüde toplanmakta.Eğer, 765 sayılı kanun gibi düşünerek işlemler yapılmaya devam edilirse daha çok can yanar.
5237 sayılı kanun yürürlüğe girmeden bir dost sohbetinde bunu açıklamıştım.Ne yazık ki örnekleri bir bir çıkmakta.

.
Old 24-09-2006, 16:48   #10
özgür

 
Varsayılan

Ahmet Tulgar ın orhan pamuk ile 26 eylül 2001 tarihnide yapmış olduğu röportajdan bölümler.. Benim adım kırmızı adlı kitabı amerikada en cok satan olmuştu daha önce iki kitabı satmamıştı amerikada
--''Kara Kitap ta ve Yeni Hayatta kötü eleştiriler aldım.bunuda söyleyeyim burada ilk kez o eleştirileri yapan insanlarda ermeni katliyamı konusunda kitap yazmış insanlardı'' pamuk yaptığı hatanın farkına varmış olmalı ki ermeni konusuna değinmiş..
elif şafakın washington post ta yazmış olduğu yazı da ise''olaylardan sonra hayyatta kalanların röportajlarını izledim,anılarını okudum,ermeni dostlarımın aile sırlarını dinledim, ve gördüm ki yalnızca kötü seyler yaşanmamış, bunların sistematik bir şekilde İNKAR EDİLMESİ her şeyi daha da kötü duruma getirmiş'' bu yazının başlığı İnkar duvarında çatlak...ermeni diasporasının kalemlerinden Vincent Lima nın bir yazısında ise başlık SESSİZLİK DUVARINDA ÇATLAK dı (alıntı milliyet)

Sevgili meslektaşlarım ne demek istediğimi herkes anladı sanırım..ülke bizim kanun bizim,yargıç bizim ,suçlu bizim,savunmacı bizim..kimse zaten 301 in yada diğer mevzuatların mükemmel olduğunu savunmuyor..en kötü kanun bile kargaşa dan daha iyidir...AB nin temsilcileri de bir yalanı best saller yapan okuyucu da kargaşadan yana anlaşılan ..Bir yalanın getirdikleri Para+kariyer+kargaşa...
Old 24-09-2006, 17:13   #11
özgür

 
Varsayılan

Olmayan yada belirsizlik teşkil eden bir konuyu bir millete maletmek, bunu da yukarıda açıkladığım gibi yazarlar için para yada kariyer destekleyenler için kargaşa amacını gütmektedir.Kanaatimce 301 in sözümona açık olmaması iddia makamı için daha fazla denetleme yetkisi tanıyacaktır.Özellikle bu günlerde 301 i tartışmak yerine Cumhuriyetin Savcılarına, Cumhuriyetin Hakimlerine, Cumhuriyetin Avukatlarına destek vermeliyiz.
Old 24-09-2006, 17:18   #12
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Birinci Hikaye:

Alıntı:
Kıbrıs Savaşı'nda karşı karşıya çarpışmış Mehmet ile Hristo yıllar sonra karşılaşmışlardır.

Mehmet Hristo'ya: "Savaş çok acımasız. Ancak en çok kanıma dokunan, sizin askerlerin bizim kızlarımızı ırzına geçtikten sonra öldürmeleri oldu.." der.

Hristo da Mehmet'e:"Haklı olabilirsin. Ancak benzer olaylara sizin askerlerin de karıştığını, Rum tarafında da kızların ırzına geçilip, öldürüldüğünü unutma" der.

Ve sonra ikisi de Türk ve Yunanistan halkının aslında sorunu olmadığı, tüm sorunun siyasetçilerin ektikleri kin ve nefret tohumundan kaynaklandığı konusunda anlaşırlar.

İkinci Hikaye:

Alıntı:
Roman kahramanı Ahmet, orta Anadolu'nun bir ilinde yaşamaktadır. Gözünü şehvet bürümüştür. Yıllarca utanmadan iki öz kızına da tecavüz etmiştir. Ancak 17 yaşındaki büyük kızı hamile kalınca, olay ortaya çıkmış ve tutuklanıp cezaevine konulmuştur.

Cezaevine girdiğinde, aynı koğuşta olanların hikayesini dinlemeye başlar ve görür ki kendi durumunda olan çok insan vardır. Bir tanesi kendisinden çok küçük olan amcasının kızına yıllardır tecavüz etmektedir. Yakalanınca onu da buraya atmışlardır. Bir diğeri daha kendi öz kızına yıllarca tecavüz etmiş, tutuklanıp buraya getirilmiştir. Yine bir başkası, üvey kızına yıllarca tecavüz etmiş, kızın öz annesi olan eşi ise durumu kabullenmiş ve ihbar etmek bir yana, birlikte yaşamaya devam etmiştir.

Yukarıda iki hikaye yazdım.(Evet ben yazdım.)Birincisi tamamen hayal ürünü , ikincisi gazete haberlerinden aklımda kalanlar... Ben iki kitap yazsam ve aynen yukarıda geçen ifadeleri kullansam...301 inci maddeye göre, Türklüğü aşağılamış olur muyum?

Saygılarımla
Old 24-09-2006, 19:15   #13
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan

Sayın "Av.Suat Ergin",

Her iki öyküde de gerçeğin kendisini değişik yöntemlerle ele alma ve bu yolla düşünmeyi sağlama çabasındasınız. Gerçeğin peşinde koşan insanlara sorunuzdaki gibi zorluk çıkarılması kanuni (yasal) olabilir, ancak hukuksal değildir.

Ömer KAVİLİ
Hukukçu, yeni sanık
Old 24-09-2006, 19:41   #14
özgür

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım başlamışken yazmanızı tavsiye ederim bu iki kitabı.Bütüne bakarak degerlendirme imkanımız olur.Sanırım gözden kaçırdığınız bir ayrıntı var.sözde soykırımın yapıldığı ve sistematik bir şekilde gizlendiğinden bahsediliyor.Şimdi sizin olmayan kitabınız ve iki hikayenizde aynı durum mu mevcut? Bence değil.Etkili bir yazılı basından ve millete maledilmeye çalışılan bir iftiradan bahsediyoruz.Dünyada siyaset tertemiz olsa bende sizin gibi düsünebilirdim.Saygılarımla
Old 24-09-2006, 19:54   #15
yargıç isa

 
Kitap ......

Syn Ergin;
Bu hikayeleri yazsanız TÜRKLÜĞÜ aşağılamış olmazsınız. Çünkü hikayede "KASAP TÜRKLER" şeklinde düşünce özgürlüğüyle alakası olmayan bir benzetme ve hakaret yoktur. AB tamamen yargı bağımsızlığına el atmış ve KASAP yakıştırmasını düşünce özgürlüğü kapsamında korumuştur. Nedense hakaret niteliği taşıyan düşünce ve eleştiri sahipleri yazarlarımız aynı şekilde AB tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında korunmaya çalışılmıştır. Ermeni ve Türkler hakkında iki düşünce çarpıştırılırken Türkler hakkında kasap yakıştırması kullanılmış, fakat Ermeniler hakkında söz söyleyen kahramanın satırında Ermeniler hakkında bizimkine benzer hiç bir sıfat veya benzetme kullanılmamış. Bu yazar WASHINGTON POST gazetesinde Ermeni diasporasının yüreğine su serpen yazılar yazmakta, belkide ondan onları aşağılamamak için bizimki gibi KASAP kelimesi kullanmamış. Aynı şeyi ben Ermenilere yazsam ve bu yüzden yargılansam ne AB ne de İnsan Hakları Lobisi benim düşünce özğürlüğüm kısıtlanıyor diye koruma altına almaz , Türk mahkemesine adam gönderip mahkemeyi baskı altına almaz.

Bazı yazarlarımızın davası halen devam etmekte, neden gündeme gelmemekte, neden AB komisyonu bunu görmemekte. Düşünce özgürlüğü var ama neyi düşündüğün çok önemli...
Old 24-09-2006, 22:21   #16
mutlakadalet

 
Varsayılan

Bu tartışmaları bir de Fatih Altaylı'nın 22 Eylül 2006 tarihinde Sabah gazetesinde yazmış olduğu makale çerçevesinde inceleyelim.
http://www.sabah.com.tr/2006/09/22/yaz1437-40-135.html
Alıntı:

Edebiyatçı olmak isteyenlerin en sevdiği madde

Edebiyatçı olduğunuza inanıyor ama medyanın size yer vermemesi nedeniyle hak ettiğiniz şöhrete kavuşamadığınızı düşünüyorsanız...
Yazdıklarınızın çok değerli olduğundan emin olmanıza rağmen, geniş halk kitlelerinin sizi ciddiye almamasından şikayetçiyseniz...
"Benden edebiyatçı falan olmaz; bu yazdıklarım da beş para etmez ama ben yine de yazıp şansımı deneyeyim" diyorsanız...
Yazdığınız fikirlerle ortamı sallayamamaktan dert yanıyorsanız...
Hatta hiçbir fikriniz olmadan ortalıkta fikir adamı gibi gezmekten zevk alacaksanız...
Kolayı var.
Türkiye'de bir kitap yazın. Kitabınızın konusu hiç önemli değil.
İçinde bir fikir olup olmaması da mühim değil.
Edebi bir değer taşıyıp taşımaması da tartışmaya değer değil.
Bu kitabın bir yerinde kitabın konusuyla alakası olsun olmasın, Türkiye'ye sövün. Türkleri karalayın. "Barbar" deyin, "katil" deyin. Hatta ileri gidin, "tipsizler" deyin, "iktidarsızlar" deyin, "hepsi adidir" deyin. Cumhuriyet'i işgalcilikle suçlayın, Atatürk'e "diktatör" deyin. Hatta hakaretler edin.
Ermenileri kestiğimizi detayıyla anlatın, Türkiye'nin bölünmesini savunun, Rumlara mezalim yapıldığını hatırlatın, hatta Türklerin fırsat bulsa kendileri dışındaki herkesi öldüreceğini de belirtmeyi ihmal etmeyin.
Sonra kitabınıza kaldığınız yerden devam edin.
Emin olun siz artık "Uluslararası çapta bir edebiyatçı ve hatta aydınsınız."
Herkes sizi yazacak, herkes sizi konuşacak, herkes sizi savunacaktır.
Avrupalılar bile sizin değerinizi anlayacak, edebiyatınızı ve fikirlerinizi övecektir.
Çünkü Türkiye'de bir ceza kanunu var.
Ve o kanunun 301. maddesi var.

Old 28-09-2006, 23:40   #17
ayşekömürcü

 
Varsayılan ...

Slm.Ben sadece bişeyi merak ediyorum.Acaba ab'ye üye olan ülkelerin kanunlarında 301. md.ye benzeyen bir hüküm var mı?Bunu gerçekten bilmiyorum ve bilen birisi yanıtlarsa sevinirim.Ayrıca birde şu soruyu sormak lazım bence:Bir yazar çıksa ermeni,alman,ingiliz vs. olan bir topluluğu aşağılasa,hakaret etse acaba düşünce ve ifade özgürlüğü nasıl olurdu?!!!
Old 29-09-2006, 15:56   #18
can hukukcu

 
Varsayılan

301.nci md ye benzer hüküm varmı bilmiyorum ama düşünce ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran düzenlemeler var.hollanda da üç Türk aday sözde ermeni soykırımı iddiasını yazılı olarak beyan etmedikleri için partilerinden ihraç edilmişti.ayrıca düşünce ve ifade özgürlüğü ile hakaret birbirinden farklı kavramlardır ve de farklı uygulanırlar.hakaretin olduğu yerde düşünce ve ifade özgürlüğü son bulur.
Old 29-09-2006, 17:05   #19
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:

Yazan: eylülkömürcü
Slm.Ben sadece bişeyi merak ediyorum.Acaba ab'ye üye olan ülkelerin kanunlarında 301. md.ye benzeyen bir hüküm var mı?Bunu gerçekten bilmiyorum ve bilen birisi yanıtlarsa sevinirim.Ayrıca birde şu soruyu sormak lazım bence:Bir yazar çıksa ermeni,alman,ingiliz vs. olan bir topluluğu aşağılasa,hakaret etse acaba düşünce ve ifade özgürlüğü nasıl olurdu?!!!

301 böyle değişmeli'

Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, 301 için yeni metin önerdi

Türk Ceza Yasası'nın (TCY) 301. maddesinin benzeri çoğu ülkelerde var. Sözgelimi, Fransa'da yakınmaya bağlanmış ve suç araçları ayrıntılı biçimde sayılmıştır (1881 Basın Yasası, madde 23, 30). İspanya'da genel mahkemelere ve yasama organına ağır biçimde (1996 İspanya Ceza Yasası, madde 496) ve Almanya'da anayasal organlara (Alman Ceza Yasası, pr. 90/b) hakaretten; 1889 kaynak İtalyan Ceza Yasası'nda anayasal kuruluşları ve yasama organını (madde 123 ve 126) ve 1930 İtalyan Ceza Yasası'nda cumhuriyeti, anayasal kurumları, silahlı kuvvetleri (madde 290, 291) aşağılamadan söz edilmiştir.

159'un kaynağı
1889 İtalyan Ceza Yasası'ndan değiştirilerek alınan 159. maddedeki suçların öğeleri ile korunan değerler ve kurumlar altı kez değiştirilmiş ve 2004/5237 sayılı TCY ile yeniden kaleme alınmıştır (madde 301).
'Türklük' ve 'cumhuriyet' değerleri ile anayasal ('yasama, yürütme ve yargı organları') ve kimi devletsel ('askerî ve güvenlik([ğe ilişkin] örgütler[i]') kurumları aşağılamak suç sayılmıştır. Bu suç, olan ülkelerde sürgit eleştirilmiş, sık sık değişikliklere uğramış, kimileyin anayasa mahkemelerinin önüne taşınmıştır. Ancak, ne yapılırsa yapılsın, suç tipinin kaleme alınışı ve uygulama hiçbir dönemde başarılı olamamıştır.

Maddenin yazımı
İlkin, maddede kullanılan sözcükler, 'suçların belirginliği ve açıklığı kuralı'nı gerçekleştirememiş; 'suç tiplerinin yasallığı ilkesi' dolanılmıştır. İkincisi, tutarlı bir yorum paradigması yaratamayan uygulamada sık sık çelişkilere düşülmüş, bu nedenlerle kararların büyük çoğunluğu oyçokluğuyla verilmiştir. Kaynak yasanın uygulanması ile Türk uygulaması arasında uçurumlar oluşmuştur.
Bütün bu nedenlerle madde sık sık değiştirilmiş ve kamuoyunda şiddetli tartışmalar yaşanmıştır. Kanımca Türk Ceza Yasası'nda suç hukukunun temel ilkelerini zorlayan bu ve benzeri maddeler mutlaka önyargısız olarak gözden geçirilmelidir. Zira insan, denediği gömleği tam uymuyor ya da beğenmiyorsa değiştirip değiştirmemekte seçim hakkına sahiptir. Ancak hak ve özgürlüklerle ilgili konular, kimilerini feda etme pahasına, deneme konusu yapılamazlar ve ertelenemezler. Düzenleme, sonuçları beklenmeksizin gözden geçirilir. Bu, onur değil, bilim sorunudur.

Öneriler
Türk Ceza Yasası'nın 301. maddesi konusunda iki tür çözüm düşünülebilir:
I- Maddenin kaldırılmasını öneren köktenci çözüm: Tanımlamadaki güçlük ve bilimsel açıdan uygulamada görülen süreğen/bezdirici, zaman zaman katlanılamaz aksaklıklar, bu çözümü haklı kılmaktadırlar.
II- Maddenin değiştirilmesini öneren ara çözüm: Kimi değerlerle anayasal ve devletsel kurumları koruma zorunluluğuna yaslanan bu çözüme göre madde değiştirilmelidir. Kamuoyu bu son görüşte birleşmiş görünüyor.
Yapılacak değişiklikte, yukarıdaki saptamaların ışığında, kanımca şu noktalar dikkate alınmalıdır:
1- Daha çok sosyo-kültürel, tarihsel yaklaşımlara yatkın ve sınırları belirsiz bulunan, ayrıcalıkçı suç hukuku anlayışını çağrıştıran 'Türklük' kavramı yerine, devletin öğelerinden biri, hukuksal yaklaşıma daha elverişli ve somut olan, 'yurttaşlık bağı ile devlete bağlı topluluğu' anlatan 'Türk ulusu' deyişi geçmelidir.
Böylelikle suç, 'egemenlik'ten söz eden üçüncü bölümün başlığı, 'yasalar önünde herkesin eşitliği' ilkesi (Anayasa, madde 10 ve TCY, madde 3/2) ve özgürlükçü suç hukuku anlayışıyla uyumlu kılınacaktır.
2- Yönetim biçimi olan 'cumhuriyet' kavramı yerine 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti' deyişi geçmelidir. Böylece, 'ulus/millet' kavramının geçtiği dördüncü kısmın başlığıyla uyum sağlanacak ve daha belirgin/somut bir deyişe ulaşılacaktır.
3- 'TBMM, TC hükümeti, devletin yargı organları' yerine daha kavrayıcı/kapsayıcı ve belirgin/somut olan 'yasama, yürütme, yargı organları' deyişleri geçirilerek özgürlükçü demokrasinin temel erklerinin vazgeçilmezliği vurgulanmalıdır.
4- 'Askerî ve emniyet teşkilatı' deyişleri yerine, 'askerî, kolluk ve korumaya ilişkin güçler/kuvvetler' denilerek, yine daha kapsayıcı/kavrayıcı, belirgin/somut deyişlere yer verilmelidir. Böylece anlatımdaki sıfat ve ad tamlamasındaki dilbilgisi bozukluğu (askerî ve emniyet[e ilişkin] teşkilat[ı]) da giderilmiş olacaktır.
5- Suç, soyut tehlike suçu olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için maddeye 'kamuoyunun güven ve saygınlığını örseler/sarsar biçimde' sözcükleri eklenerek 'değer biçici' (normatif) bir öğe eklenmelidir. Böylelikle gelecek (örseleyecek/sarsacak) değil, geniş (örseler/sarsar) zaman kullanılarak eylem somut tehlike suçunun da ötesinde bir zarar suçuna dönüştürülmüş olacaktır. Özellikle 'örseleme: nuissance/nocumento' sözcüğünün daha çok maddi nitelikte olan 'zarar: dommage/danno' kavramına oranla genişliği, korumanın daha kapsamlı ve anlatımın daha belirgin olmasını sağlayacaktır.

Eleştiri hakkı
6- 'Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz' fıkrası (4) korunmalıdır. Ancak, bu fıkrayı öneren gerekçede, Anayasa ile güvence altına alınan ve nesnel (objektif) nitelikteki hukuka uygunluk nedeni olan 'eleştiri hakkı', eski yasadan alınan ve öznel (sübjektif) nitelikteki hukuka uygunluk nedeni bulunan 'eleştiri amacı' ile karıştırılmıştır. Gerçekten maddenin ihlali söz konusu olduğunda, yargıç, ilkin eylemin bir hakkın kullanılması kapsamında kalan nesnel nitelikteki 'eleştiri hakkı'na (Anayasa, madde 26 ve TCY, madde 26/1) girip girmediğini araştıracak, girdiğini saptadığı takdirde 'manevi öğe'nin varlığını araştırmadan aklanma kararı verecektir. 'Eleştiri hakkı'nın ötesine geçilmişse yargıç, bu kez suçun manevi öğesinin varlığını, bu öğe var olduğu takdirde 'eleştiri amacı'nı araştıracak, bu amaç varsa öznel hukuka uygunluk nedeniyle aklanma, yoksa hükümlülük kararı verecektir. Uygulamada doğacak duraksamaları gidermek için, madde metnine 'nesnel eleştiri hakkı sınırlarını aşar' deyişleri eklenebilir. Eklenmediği takdirde gerekçe, kavram kargaşasına yol açmamak için, hukuk bilimine uygun biçimde kaleme alınmalıdır.
7- Üçüncü fıkradaki artırıcı neden kaldırılmalıdır. Zira suçun yabancı ülkede bir Türk yurttaşı tarafından işlenmesi durumunda, içeriden bakıldığında daha ağır görünen eylem, özgürlükçü rejimi benimsemiş demokratik bir ülkeden bakıldığında çoğu zaman suç olarak değerlendirilmeyebilir. Bu da Türkiye'nin saygınlığını örseler. Kaş yapayım derken göz çıkarılmış olur.
8- Bu tür suçlar, çokluk 'siyasal suç'un örnekleri arasında yer alırlar. O nedenle kovuşturma başlatılması, 'siyasal/kamusal yarar' açısından değerlendirmeyi ve 'izin sistemi'ni zorunlu kılmaktadır. Bu yetki, bir bakana değil, partiler üstü ve yansız bir kişiye, yani cumhurbaşkanına verilmelidir. Çünkü, bir bakana verilirse, iktidara yönelik eleştiri sahiplerini ezmek için öznel ve ideolojik karar verildiği ve yetkinin kötüye kullanıldığı izlenimi doğabilir. Böyle bir izlenim ve görüntü ise yürütme ve yargıyı yıpratır. 'İzin' kurumunun bugüne değin uygulamada yanlış algılanıp yorumlandığı, zaman zaman yargının yorum tekelinin aşıldığı ve yargıya müdahale edildiği de gözetilerek, değerlendirmenin kapsamı belirtilmelidir.
Madde metni
Bunların ışığında önerim şöyle: "Madde 301-(ı) Türk ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, yasama, yürütme ve yargı organlarına, askerî ve kolluk ile korumaya ilişkin güçlere, (nesnel eleştiri sınırlarını aşar ve) kamu güvenini ve saygınlığını örseler/sarsar biçimde alenen hakaret edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar. (2)Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmazlar. (3)Yukarıdaki suçlar hakkında kovuşturma yapılması, konuyu kamusal yarar açıdan değerlendiren cumhurbaşkanının iznine bağlıdır."
Bu suç tipi, bugünkü yazılış biçimiyle Türkiye'nin başını çok ağrıtacaktır. Yazarlarımız, aydınlarımız inandıkları gerçekleri dile getirmekten korkacaklar, toplumsal gelişme ve bilim duraklayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal açısından rekorlar kıran Türkiye bunlara yenilerini ekleyecek, dünyadaki saygınlığını yitirecek, AB'nin dışında kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Lütfen elimizi çabuk tutalım.

Doç. Dr. Sami Selçuk: Onursal Yargıtay Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno_174812)
Old 30-09-2006, 15:36   #20
Av.Ayşe

 
Varsayılan

Alıntı:
Madde 301 - (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

Son günlerde en çok tartışılan konu Ceza Kanunun'nun 301.md.si.Bu md'nin düşünce ve ifade özgürlüğüyle yakından ilgili olması tartışmalara kaynak oldu.Md metninde aşağılamadan söz ediliyor.Ama bu "Türlüğü aşağılama" ifadesinin açılımını kimse bilmiyor.Eleştirmek serbesttir deniyor ama eleştiriyle aşağılama arasında sınır nerden geçer,nerden ötesi suçtur bilinmiyor. Tck.md 301 bu haliyle uygulayıcılara çok geniş takdir yetkisi sağlıyor ve soyut tehlike suçu niteliğine bürünüyor.Oysa günümüz ceza hukukunda bildiğimiz gibi kesinlik önemlidir.

Tckmd 301'in düşünce ve ifade özgürlüğüyle olan ilişkisine bakacak olursak:Bu hususta temel kaynak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'dir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi düşünce ve ifade özgürlüğü nedeniyle hapis cezası öngörülmesini başlı başına bir ihlal olarak kabul etmektedir.

Tck md 301 bu muammalı haliyle uygulamada sorun yaratıyor.Demek ki md'nin bu haliyle kalmaması;düzenleme getirilmesi ve netleştirilmesi gerekiyor.Tartışmaların kilit noktası da burada bence.Yanlış algılamalar olmaktadır.Tck md 301 kaldırılsın ya da değiştirilsin diyenler Türklüğü aşağılamak serbest olsun demiyor.Aşağılamanın ifade özgürlüğüyle de bir ilgisi yoktur.Bunun aksini kabul etmek ne hukuk mantığına sığar ne de hangi etnik kökenden olursa olsun bu ülkenin vatandaşlığını taşımanın vicdanına sığar.Bu nedenle de olayı ters çevirerek,bu md'nin düzenlenmesini isteyenlere "Siz Türk düşmanısınız!" diye ithamda bulunarak sorun çözülemez.Sürekli bu md'nin tartışmasını yapmak zorunda kalırız her geçen gün başka bir dava açılır.Yapılması gereken kavramların netleştirilmesidir.Aşağılama yerine "hakaret ve sövme" kelimeleri kullanılsa karışıklıklar önlenebilir diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
Old 24-02-2007, 02:02   #21
mutlakadalet

 
Varsayılan

301.madde, basına lanse edildiği gibi yeni bir madde değildir. Bu maddenin serüveni, 1926 TCK ile başlamaktadır. Mülga Ceza Kanunu madde 159'da:
Alıntı:


Madde 159 - (Değişik madde: 05/01/1961 - 235/2 md.)
Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyenin manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler altı aydan üç seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.
Birinci fıkrada beyan olunan cürümlerin irtikabında muhatap sarahaten zikredilmemiş olsa bile onlara matufiyetinde tereddüt edilmiyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vukubulmuş addolunur.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya Büyük Millet Meclisi Kararlarına alenen sövenler 15 günden 6 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Türklüğü tahkir yabancı memlekette bir Türk tarafından işlenirse verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.
(Ek fıkra: 03/08/2002 - 4771 S.K./2. md.) Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez.

Peki bu madde neden getirilmiştir? Bu maddenin getirilmesindeki murat nedir? Bir boyutu ile, 301.maddenin getirilmesindeki gaye, maddede belirtilen kurumların varlıklarıyla ilgili olarak, bir fonksiyon icra edebilmeleri için gerek duydukları prestijin zedelenmesini önlemektir; ancak unutulmamalıdır ki; madde 301 ile prestij sağlamak amacı güdüldükçe, demokratik devlet olabilme noktasından uzaklaşılmaktadır. Kanımca, prestij, zor kullanarak sağlanamaz. Kurumların saygınlığını azaltıp, çoğaltacak olan kurum mensuplarıdır. TBMM'yi ele alırsak; genel kurul salonunda, birbirlerine hakaretamiz söylemlerde bulunan, su fırlatan vekillerin eleştirilmesi dolayısıyla bu kurumun prestiji zedelenmez. Bu kurumun prestiji, içindeki mensuplarının davranışları dolayısıyla zedelenir.
Madde 301 ve uygulamadaki örnekler dolayısıyla, ifade özgürlüğü daha oluşum aşamasında engellenmektedir. Bir şeyi söylemek üzere olan bizler, bunun madde 301 kapsamında suç teşkil edip etmeyeceğini düşünerek, zaten düşüncelerimize ket vurmuş oluyoruz. Daha oluşum aşamasına gelemeden engelleniyor düşüncelerimiz.

Hal böyle iken, 301.madde kapsamındaki kurumlarda yaşanabilen hukuka aykırılıklar nasıl dile getirilecek, nasıl eleştirilecek? Söz konusu kurumların daha demokratik olabilmesi için gerekli olan eleştiri imkanı vatandaşın elinden alınırsa, bu kurumlar, kendilerini nasıl gerçekleştirecektir?

Peki sorun, yalnızca madde metninin kaleme alınış biçimi midir? Evet, 301.madde metninin, sorunun bir boyutunu teşkil ettiği doğrudur, maddenin somutlaştırılması da gereklidir; ancak bu yasanın uygulanmasında görev alanların, yasayı nasıl uyguladıkları da gözden geçirilmelidir.

Bir an için, madde metninin, mükemmel bir biçimde kaleme alındığını varsayalım. Şu halde, 301.madde ile ilgili olarak sorunlar yaşanmayacak mıdır? Kanımca, ifade özgürlüğü içselleştirilmediği, demokratik kurumlar tam olarak hayata geçirilmediği müddetçe sorun çözülemeyecektir.

Keyfi uygulamaların önüne geçebilmek için, madde elbette ki somutlaştırılmalıdır; ancak bunun yanında uygulayıcıların, madde metnini yorumlarken, ifade özgürlüğü kavramını içselleştirmiş biçimde yorumlamaları da gerekmektedir. Yazımı, Albert Einstein'ın bir sözü ile bitirmek isterim:

"Karşı karşıya kaldığınız aşılması güç problemleri, mevcut düşünce yapınızla çözemezsiniz; çünkü bu problemler, mevcut düşünce yapınızın ürünüdürler."

Saygılarımla









Old 01-03-2007, 15:55   #22
justiz

 
Varsayılan

TCK 301.
1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
---------------------------------------

TCK 301. madde benzeri düzenlemeler hemen bütün Ceza Kanunlarinda var, fakat bizde oldugu gibi kapsamli ve muglak degil. Avusturya Ceza Kanununun 248. maddesi bu konuyu söyle düzenlemis :

(1) Her kim genis kitlelere malolacak sekilde ve nefretle Avusturya Cumhuriyetine veya onun eyaletlerine hakaret eder veya onlari asagilarsa 1 yila kadar hapis cezasiyla cezalandirilir.

(2) 1. fikrada tarif edilen fiil Avusturya Cumhuriyeti Bayragina veya onun Eyaletlerinden herhangi birinin bayragina,milli marsina karsi islenirse faile 6 aya kadar hapis yada 360 gün karsiligi para cezasi verilir.

---------

Sanirim bizdeki düzenlemeyle aradaki fark yoruma gerek kalmayacak sekilde acik ve net. Sadece " Türkiye Cumhuriyetine, onun milli marsina ve bayragina hakaret" suc kapsamina alinmali,"Türklük Kavrami" ve Devletin Diger Kurumlari madde metninden cikarilmali diye düsünüyorum
Old 03-03-2007, 11:30   #23
Av.Turhan Demiroğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
"Türklük Kavrami" ve Devletin Diger Kurumlari madde metninden cikarilmali diye düsünüyorum

Alıntı:
aşağılayan kişi,

Alıntı:
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

Eleştiri amaçlı düşünce açıklamasının suç oluşturmadığı ortada iken, bu yetmiyor bir de aşağılama özgürlüğü mü isteniyor? Kimsenin kimseyi aşağılama özgürlüğü olamayacağı gibi, herhangi bir milleti de aşağılama özgürlüğü olamaz. BOP'la bağlantılı küçük ihalelerden birisi de bu zannediyorum: Milli refleksleri zayıflatmak...
Saygılarımla...
Old 03-03-2007, 12:17   #24
ibrahimkovanci

 
Varsayılan

tck 301. maddeyi anlamak bugüne has birsey degildir bunu anlamak için bu tck 301 türlerinin doğduğu yere imparatorluk avrupasına yani feodalizm ve krallık arası kategorikleştirmeye bakmalaıyız çünkü bir işin temelini öğrenmeden aslını bilemeyiz. Gercekten o döneme bakınca krala, kralın hükümetine, kralın silahlı kuvvetlerine tahkir suç sayılmıştır. Demek ki tck 301 kurumu eskilerden kaynaklanıyor diyebiliriz.Avrupada ve amerikada devletleşmenin başlamasıylada acaba devletin vatandaşı devlet karsında ne durumda olacak yani feodalizm ve krallıktaki gibi vatandaş devletin karşısında susacak mı? ve sonunda devletin bir tüzel kişi olduğu bununda çıkarlarının korunmasının gerektiği savunuluyor. Tüm dünyada var olan kanun bizde 1926 yani eski tck da 159. madde olarak kabül ediliyor. Devletin yasama, yürütme , yargı, silahlı kuvvetlerini tahkir etmek 1926 da suç sayılmıştır. Bununla tck 301. maddenin temeli atılmıştır. Ancak burada yapılması gereken bir ayrım vardı eski tck 159 olsun ya da şimdi ki 301. madde olsun; burada devletin bu sayılan erklerini tahkir edemeyiz ancak bu erklerin işlemlerini eleştirebiliriz.Çünkü erkleri idareden sayarsak idarenin eylem ve işlemleri yargı denetimine tabi ise yargı denetimine tabi olan eleştirilebilir. Eski tck 159. maddede türklük lafı 1926 kabül tarihinde yoktu bu laf bize 1930 da girdi. 1930 daki haline bakarsak türklük kavramını yani türk kimdiri açıklamak kolay şöyle ki; türk: türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yasayan herkese denir. Ancak tck 301 de kanunun gerekcesine bakarsak türklük ırkçılıktan baska birsey değildir diyebiliriz.
Bu kadar açıklamadan sonra şu kanıya varabiliriz; tck da sayılan devlet erklerinin kendisini tahkir edemeyiz ama bu erklerin işlemlerini eleştirebiliriz. Ancak burda türklük kavramının hangi boyutta eleştirileceği veya hangi boyutun eleştiri kısmına gireceği gercekten tck 301 de kafa karıştıracak duruma gelmiştir.Çünkü tck 301 in hukuka uygunluk nedeni saydığı türklüğü eleştirinin gerçek bir eleştiri olduğuna kim karar verecek bu sorun tck 301 de açıklanamamış ve tck 301 in türklük kavramı çıkışı olmayan bir labirent şekline getirilmiştir. bunun çözümü ise bana göre 301. madde türklük üzerine gerekcesiyle uyumlu şekle getirilmeli ve cumhuriyet kurulduğu zamanda olduğu bir açıklmaya uygun olan türklük kavramı getirilmelidir. saygılarımla...
Old 04-03-2007, 21:32   #25
MertALİ

 
Varsayılan

Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama

Madde 301- (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
Bu madde TCK'nın en iyi maddelerinden biridir ve egemenliğimizin simgesidir, eleştirenlerin de siyasi emellerinin olduğunu düşünüyorum. Lütfen AB'nin oyunlarına gelmeyelim.
Saygılarımla...
GAZİANTEP
Old 05-03-2007, 19:16   #26
persona

 
Varsayılan

bu maddenin Turkiyenin avrupa birligi surecine olumsuz etkisi de cok fazla, yurtdisindaki basinin hatta Turkiye'nin uyeligine en cok destegi veren ingiliz basininin bile isaret ettigi en onemli nokta bu maddenin hemen kaldirilmasi yonunde.
Old 08-03-2007, 11:41   #27
sahinaydın

 
Varsayılan ???

Alıntı:
Hal böyle iken, 301.madde kapsamındaki kurumlarda yaşanabilen hukuka aykırılıklar nasıl dile getirilecek, nasıl eleştirilecek? Söz konusu kurumların daha demokratik olabilmesi için gerekli olan eleştiri imkanı vatandaşın elinden alınırsa, bu kurumlar, kendilerini nasıl gerçekleştirecektir?

Sn. mutlakadalet?
Alıntı:
Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları(hakaret değil)suç oluşturmaz
Old 08-03-2007, 17:15   #28
mutlakadalet

 
Varsayılan

Sayın sahinaydin, belirttiğiniz gibi; eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. Bununla birlikte, alıntı yaptığınız kısmın öncesinde yer alan kısmı da alıntı yapsaydınız, görecektiniz ki; benim söylediğim şey:

Alıntı:
Madde 301 ve uygulamadaki örnekler dolayısıyla, ifade özgürlüğü daha oluşum aşamasında engellenmektedir. Bir şeyi söylemek üzere olan bizler, bunun madde 301 kapsamında suç teşkil edip etmeyeceğini düşünerek, zaten düşüncelerimize ket vurmuş oluyoruz. Daha oluşum aşamasına gelemeden engelleniyor düşüncelerimiz.

Hal böyle iken, 301.madde kapsamındaki kurumlarda yaşanabilen hukuka aykırılıklar nasıl dile getirilecek, nasıl eleştirilecek? Söz konusu kurumların daha demokratik olabilmesi için gerekli olan eleştiri imkanı vatandaşın elinden alınırsa, bu kurumlar, kendilerini nasıl gerçekleştirecektir?


Yukarıda da dile getirdiğim üzere, demek istediğim: "Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının özümsenememesi sorunu idi." Siz kanuna ne kadar da, "eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" yazarsanız yazın; uygulamada düşünce özgürlüğü özümsenmedikçe, sapla saman birbirine karışır. İnsanlar, eleştiri amacıyla dahi olsa, -yaptıklarının suç oluşturacağı korkusuyla- düşüncelerini açıklamaktan geri kalıyorlarsa, bir yerlerde sorun var demektir.

Saygılarımla.
Old 08-03-2007, 18:00   #29
sahinaydın

 
Varsayılan

Sn. mutlakadalet;
eleştiri ile aşağılama faaliyetleri arasında çok mu ince bir çizgi var?
yanlışın düzeltilmesi amacıyla yapılan bir düşünce
açıklaması ile hor görerek, aşağılayarak, hakaret edilmesini ayırd etmek çok mu zor?
Old 08-03-2007, 18:54   #30
yargıç isa

 
Kitap ............

TCK da "Eleştiri amacı ile yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" hükmü , insanların düşünceleri nedeni ile fişlenmesinin önüne geçemez, geçememektedir. Bu 4. fıkra, TCK 301 in düşünce özgürlüğüne ket vurduğu görüşünün asılsız olduğuna kanıt teşkil etmez. Zaten 20. yy da bir darbe ile hazırlanmış anayasa bile "demokratik" ibaresini değiştirilemez hükümlere almışken bunun yanında içinde bulunduğumuz 21. yy da düşünceden dolayı kimsenin yargılanamayacağı, mahkum edilemeyeceği demokratik toplumlarca benimsenmiş; "DÜŞÜNCE SUÇLUSU" kavramı bu toplumlarda çoktan söküp atılmışken; TCK nın bu 4. hükmü hakim ve savcılara hakaret niteliği taşımanın yanında , Türk Hukuk Sisteminde büyük bir AYIP teşkil ettiği kanısındayım. Bir avukat 301 den yargılanan müvekkilinin ifadelerinin düşünce özgürlüğü kavramı içinde değerlendirilmesi gerektiğini savunurken bunu maddeye dayanarak mı yapması gerekir. Yada bir hakimin, bir sanığa ait ifadelerin düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu için, sanığın serbest bırakılmasını hükme bağlarken bunu TCK 301/4. maddeye mi dayandırması gerekir.

Kanımca, yasa koyucuda Türkiye de düşünce özgürlüğü tam anlamıyla oturmadığı ve bunun yargı dahil devletin çoğu kurumlarınca tam anlamıyla sindirilemediği düşüncesi ile ; herkes görsün diye bu maddeye 4. fıkrayı eklemiştir.Yani yasa, hakime "düşünce özgürlüğü varsa mahkum etmeyeceksin, tamam mı?", avukata "düşünce özgürlüğü olduğunu bu maddeye dayanarak iddia edeceksin"; savcıya " Eğer adam doğal hakkı olan düşüncesini açıklıyorsa soruşturma başlatmayacaksın, tamam mı?" demekteyse; burada sorgulanması gereken bir şey olduğu kanaatindeyim.

KISACASI, 21. YY DA BİR HUKUKÇU AÇIKLANAN İFADELERİN DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLARI İÇİNDE OLDUĞU İÇİN CEZA ALMAMASI GEREKTİĞİNİ YASADAN ÇIKARMAMALI. İfade özgürlüğünün, bireyin, insan olmasının doğal bir sonucu olarak, doğuştan kazandığı bir hak olduğu bir hukukçu tarafından bilinmeli diye düşünüyorum. Eğer 4. madde olmasydı insanları mahkum mu edecektik....

Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10346508 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.