Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Gereği Düşünüldü dendiğinde ayağa kalkma konusuyla ilgili başvurumuz

Yanıt
Old 27-12-2010, 20:27   #1
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan Gereği Düşünüldü dendiğinde ayağa kalkma konusuyla ilgili başvurumuz

Aşağıda devam eden dilekçe başlığından da anlaşılacağı üzere tüm Baro Başkanlıklarına(istisnasız) ve Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürüğüne posta yoluyla gönderilmiştir.Bilgilerinize ve yorumlarınıza açıktır.
TÜM BARO BAŞKANLIKLARI/BAROLAR BİRLİĞİ VE ADALET BAKANLIĞI’NA
(ayrı ayrı gönderilmiştir)

KONUSU :Görüş bildirme talebimiz hk.

Samsun ilinde son zamanlarda duruşmalarda; dikkatten kaçması veya gürültüden duyulmaması sebeplerinden mahkemelerce “GD/” denildiğinde ayağa kalkmayan yada hemen kalkamayan avukatlara karşı mahkeme hakimlerince ayağa hemen kalkılması hususunda bazen gurur kırıcı şekle varan ikazların yapıldığı, avukatların hemen tamamının mahcup bir şekilde özür dileyerek derhal ayağa kalkması durumlarının sıklıkla meydana gelmeye başladığı görülmüştür.

Oysa Samsun ili Vezirköprü ilçesinde bir kısım avukatın yıllardan beri uyguladığı şekliyle ayağa kalkmanın zorunlu olduğu haller dışında avukatların ayağa kalkmadığı, bu konuda mahkemelerde olumsuz bir durum yaşanmadığı, devamında konuya benzer bir durum karşısında İstanbul Barosunun, avukatların yasal zorunluluk dışında ayağa kalkmak zorunda olmadıklarına yönelik yorumu ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün benzer bir durum karşısında yapmış olduğu tespitler üzerine hem bu husustaki uygulama farklılıklarına dikkat çekmek ve hem de bu farklılıkların anlayışla karşılanması gerektiği düşünceleri ile son 1 aydır bir kısım avukatlar olarak hep beraber ve özellikle de şahsım Samsun ili Bafra ilçesinde duruşmalarda yasanın zorunlu kıldığı durumlar haricinde ayağa kalkmamaktayızdır. Devamında mahkeme heyet ve hakimlerinden büyük bir çoğunluğunun bu tutumumuzun en doğal hakkımız olduğunu beyan ettikleri ve hatta duruşmalarda diğer avukatlara da ara kararlarda avukatların ayağa kalkma zorunluluğu olmadığını söyledikleri izlendiği gibi geri kalan bir kısım mahkemelerin ise sadece durumu mahkeme zabtına geçirmekle yetindiği tarafımızca görülmüştür.

Bu şekilde durumun zapta geçirildiği duruşmalarda tarafımdan hemen hepsine benzer mahiyette kelimelerle ve katiplerin oluşturduğu kısa yollarla “ CMK ve HMUK’ta avukatların ayağa kalkmasının zorunlu olduğu haller dışında İstanbul Barosunun ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğünün sunduğum yazısı da dikkate alınarak ayağa kalkmanın zorunlu olmadığını düşünüyoruz. Mahkememizin ayağa kalkmamızın hukuki gerekçesini belirtmesi veyahut da ayağa kalkmamız hususunda ara karar tesis etmesi halinde ayağa kalkacağımızı beyan ederiz.” şeklinde beyanım tutanağa geçirilmiştir.Ancak talebe rağmen mahkemelerimiz bu hususta ki yasal normu tutanağa geçirmediği ve de şahsımın ayağa kalkması doğrultusunda bir ara karar tesis etmediği görülmüştür.
Bunun yanında;hakimlerimizden az bir kısmının, ayağa kalkmanın bir teamül olduğu, bu konuda avukatların zorlanamayacağı ancak ayağa kalkmanın ayrıca bir saygı tezahürü bulunduğu yönündeki yorumları da olmuştur. Bu yorumlar üzerine biz de kendilerine bir kısmı da tutanaklara geçecek şekilde; kesinlikle durumun ne şahsen ne de makam olarak bir saygısızlık olarak algılanmamasını, aksine savunma makamını bağımsız bir şekilde temsil eden avukatlığın, olması gereken hukuka ulaşmada öncü bir rol oynadığını, hukukun üstünlüğünün sağlanmasında müvekkilin haklarını savunduğu gibi yeri geldiğinde yargılama erki içindeki kendi yerini de sorgulayıp savunmak zorunda kalabildiğini, mesleğin saygınlığını arttırıcı olduğunu düşündüğümüz durumlarda en doğru tutumu sergilemeye çalışmanın görevimiz olduğunu belirtmişimdir.

Devamında en kısa anlatımıyla ceza yargılamalarında silahların eşitliği prensibi gereği eşit durumda olduğumuzu düşündüğümüz savcılık makamı ile savunma makamının karşılaştırılmasını, savcıların beyanlarında ve ara kararlar da istedikleri takdirde rahatlıkla oturabildiklerini bu şekliyle şahsımın tercihinin de aynı doğrultuda değerlendirilmesini, savcılık makamının oturarak konuşması tutumunun saygısızlık olarak görülmediği gibi şahsımın da ara kararlarda ve konuşurken ayağa kalkmamasının aynı şekilde bir saygısızlık olarak algılanmaması beyanlarımı tekrarlamışımdır. Bun yanında hattı zatında çoğu Ağır Ceza Mahkemelerinde yapılan sanık savunmalarında mahkeme heyeti ile göz teması kurabilmek,hitabeti vücut dilimizle pekiştirmek, belagat sağlamak ve kısmen de bu şeklide konuşmaya alışmanın verdiği rahatlıkla ayağa kalkarak savunma yapmanın bir kısım meslektaşlarımız için fiili bir zorunluluk olduğu da belirtmişimdir. Ancak en fazla 1 dk süren icra ceza duruşmalarında bir de 10-15 dosyanın olması halinde her 30 saniyede bir ayağa kalkmak ve oturmak zorunda kalındığı,bir anlık dikkat dağılması halinde hakim,katip ve hatta mübaşirlerden uyarı işitmenin meslek onurunu zedelediği ve dışarıdan da hiç hoş görülmeyebileceği gibi bazen de bu sıkıntılardan kurtulmak devam eden duruşmalar boyunca hiç oturmamanın tercih edilmek zorunda kalındığını değerlendirmişizdir.

Bu bağlamda yargının kurucu unsuru olan avukatlığın,hakimlik ve savcılık gibi sadece cüppe giyilerek yapılabilen özel bir meslek olduğu,kamu hizmeti yönü ile devlet düzenin bir parçası olmakla beraber, serbestlik yönüyle de düzenin parçası olma özelliğini kaybetmeksizin sistemi eleştirebilirliği ve gelişime zorlayabilirlinin kanunca da tanındığı bir gerçektir. Kendisine hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak görevi verilmiş barolarımızın yanın da bu görevi bir adım daha ileri götürerek bu kavramlara işlerlik kazandırmak görevinin de Barolar Birliğine verildiği yasal normdur. Aynı şekilde barolara mesleğimizin düzenini,ahlakını ve saygınlığını da savunma ve koruma görevi verilmiş paralel olarak Barolar birliğine de Baro mensuplarının genel menfaatlerini ve meslekin ahlak, düzen ve geleneklerini korumak görevi yüklenmiştir.Ayrıca Barolar Birliğine kanunların avukatlara tanıdığı hakların gerçekleşmesine ve yüklediği görevlerin tam ve şerefli bir şekilde yerine getirilmesine çalışmak şeklinde avukatların hukuk sistemindeki yerlerinin tam, doğru ve şerefli bir şekilde tayin ve tespiti görevinin de yüklendiği ortadadır.

Tüm bu anlatılanlar ışığında avukatlarında; ya bu kurumlar içerisinde bulunmak suretiyle veya en azından mesleğini yaparken ve yaşarken avukatlığın ve avukatların hak ettiği saygınlığı korumak adına bir kısım görevlerinin bulunduğu düşünmekteyimdir. Şahsımın tüm çabası; mesleğin normatif manada net olmayan kısımlarının meslek şerefine en uygun bir şekilde doldurulması ve bu farklılıkların anlayışlı bir bakış açısı ile mesleğin bir adım ileri getirilmesinde bakanlık,barolar ve barolar birliğinin dikkatinin celbini sağlamaktır.

İş bu kere Bakanlığımız Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden ve ülkemiz tüm Baroları ve Barolar Birliğinden ayrı ayrı CMK ve HMUK’ta zorunlu olunan haller dışında avukatların duruşmalarda beyanda bulunurken veya ara kararlar da ayağa kalkmak zorunda bırakılıp bırakılamayacağı noktasında görüşlerinin uygulama farklılıklarına anlayışla bakılabilmesini teminen istenmesi gerekliliği hasıl olmuştur.

Yine savunma hakkının kutsallığı ve korunması bağlamında 5237 sayılı kanun 149/3 gereği şüphelinin ifade alma ve sorgu süresince müdafiinin yanında olma hakkının bulunması bağlamında duruşma salonlarında sanıkların müdafilerinin yanında oturma hakkının bulunup bulunmadığı ve bulunması halinde pratikte bu durumun nasıl sağlanması gerektiğine ilişkin görüşlerinizin de bildirilmesini talep ederim.

Gereğiyle bu konudaki görüşlerin yayınlanması ve/veya tarafıma gönderilmesini arz ve talep ederim.


Av.MUHAMMET ABDÜSSAMET AYDIN
1001 NOLU SAMSUN BAROSU AVUKATI


ADRES :
TEKEL CD. VAKIF İŞH. K:2 BAFRA/SAMSUN
0362 532 33 33 - 0 536 483 83 93

Gereği için :
1-ADALET BAKANLIĞI CEZA İŞLERİ GENEL MÜDÜRÜĞÜ
2- TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI
3-TÜM DİĞER BARO BAŞKANLIKLARI
Old 28-12-2010, 15:29   #2
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Muhammet Aydın
...
Yine savunma hakkının kutsallığı ve korunması bağlamında 5237 sayılı kanun 149/3 gereği şüphelinin ifade alma ve sorgu süresince müdafiinin yanında olma hakkının bulunması bağlamında duruşma salonlarında sanıkların müdafilerinin yanında oturma hakkının bulunup bulunmadığı ve bulunması halinde pratikte bu durumun nasıl sağlanması gerektiğine ilişkin görüşlerinizin de bildirilmesini talep ederim.


Esasen Adalet Bakanlığı'nın bu konudaki görüşü, hazırladığı broşür içinde yer almaktadır.

Bu broşüre göre, 6 no'lu bentte (en azından tutuklu olmayan) sanık ve müdafiinin yan yana oturacağı belirtilmiştir.

http://www.hukukiyardim.gov.tr/sayfalar/salon1.jpg

(Bu site Adalet Bakanlığının resmi sitelerindendir)

Mücadeleniz için açık teşekkürlerimizle...
Old 03-01-2011, 19:40   #3
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan

Bu gün arayan ve desteklerini belirtip görüşlerini benimle paylaşan Artvin Barosu Başkanı Av.İzzet Varan'a ve detay bilgi isteyen Afyon barosuna teşekkürler.
Old 05-01-2011, 20:42   #4
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan

Bu gün göndermiş olduğu cevap ve destek mesajı içerir başkanlık yazısı için Trabzon Barosu başkanımıza teşekkür ederim. (Bir rahatsızlık vermediği müddetce konuya ilişkin hassasiyet gösterip görüş bildiren tüm barolarımızın cevaplarını yakın zamanda buradan paylaşmak istemekteyim. Bilgilerinize ve görüşlerinize sunulur.)
Old 25-01-2011, 14:15   #5
mefhumu muhalif

 
Varsayılan

çalışmalarınızı destek ve takip ediyorum. Hazırlamış olduğunuz metin gayet güzel ve açıklayıcı olmuş.

özellikle bakanlığın cevabi yazısı geldiğinde bizleri de bilgilendirmenizi rica ederim.
Old 25-01-2011, 14:48   #6
Av. Yavuz Şahin

 
Varsayılan

Sayın Aydın, size aynen katılıyorum. Bu konuda çok güzel bir çalışma başlattınız. İnşallah muhataplarınız da sizin kadar idrak sahibi çıkar.
Old 25-01-2011, 18:03   #7
av.cancan

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım sizin mücadelenizi bu anlamda destekliyor ve zaman zaman hepimiz için çok tatsız anlar yaşanmasına neden olan bu olayla ilgili olarak ortak bir tutum sergilememizin çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Bİze yol gösteren tutumunuz için, Emeğinize ve yüreğinize sağlık.
Old 27-01-2011, 11:34   #8
Stj. Av. Emrah İRVEN

 
Varsayılan

Yazınızı çok beğendim. Hakikaten avukatların hakim ve savcılarla olan ilişkilerinde yaşadığı sıkıntıları bir düzen içersinde ele alan ve avukatlık ruhunu pekiştiren bir yazı yazmışsınız. Bu konuda Diyarbakır Barosu'nda da birtakım çalışmalar yapılması planlanmaktadır.Üzerinde ciddi bir şekilde çalışması gereken bir konudur avukatların hakları. Hakim ve savcılar da en az bizim onlara gösterdiğimiz saygı kadar bize saygı duymalıdırlar. Bunu başarmanın yolu öncelikle zihniyet değişiminden geçse bile gerekirse yasal düzenlemelerle işe başlanabilir. Tüm avukatlık camiasının bu konuda hassas olması ve ortaklaşa hareket etmesi gerekir.
Old 18-02-2011, 23:32   #9
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan

Önce şahsıma Şanlıurfa barosu,Bursa barosu ve Burdur barosunun gönderdiği cevabi yazılar için barolarımıza teşekkür ederim. Ancak diğer gelişen durumlardan sizleride haberdar etmek isterim.Biraz rahatsız olduğumdan anlatımımda hatalar bulunabileceğini de belirtmek isterim. Sevgili hukukçu ve hukuk sever arkadaşlarım.İlk dilekçemle başayan ve devam eden mesleği yapış şeklimle ilgili olarak ne yazık ki pek olumlu olaylar gelişmedi.Önce bir kısım hakimler beni duruşma salonundan çıkartmak ve hatta tüm dosyalarımdan müvekkillerime azil/çekilme dilekçeleri gönerme ara kararları aldı,gerekli yasal girişimlerle aynı gün akşam mesai bitimine kadar alınan tüm karalardan dönüldü, devamında bir kısım diğer hakimler de duruşmadan çıkartmaya çalışsa da bu uygulamadan vazgeçilidi,sonra ayağa kalkıp kalkmadığım hususları tutanaklara geçirilerek adaleti etkilemeye teşebbüs suçu oluşacağı bağlamında bildiğim kadarı ile 3-4 hakim adalet bakanlığına tutanaklar ekli dilekçelerle başvurdu,bu sıralar bu başvuruya karşı beyanı alınan sıfatı ile beyanda bulunacağım,sonra sonranelermi olduğu ilçemin avukatları galiba vazgeçti evet vazgeçti. Ağır ceza mahkemesinde reis bey ayağa kalkmak üzere olan ben dahil 15 tam 15 avukata "beyler kütfen oturun ara kararlarda ayağa kalkmanıza gerek yok " demiş olmasına ve tüm avukatlar o anda oturmamıza rağmen ve tam usul uygulanacakken avukatlar vazgeçti.Hatır, gönül, kırılmayalım kırmayalım derken aba altından gösterilen güller etkisini gösterdi. Yılmamak lazım diyorum. Adliye bu aralar hemen tüm avukatlara biraz kabus gibi son uygulama avukatların hakim ve savcıların otoparkına araçlarının koyulması yasaklandı. Şans bende bu gün aracımı oraya çekmiş adliyeye girerken polis memuru avukat bey yanlış anlamayın ben emir kuluyum başsavcı hakim savcı yerine avukatlar dahil kimsenin araç çekmemesini emretti dedi bende kendisine ben görüşürüm diyerek yukarı çıktım 1-2 saat sonra başsavcı içerde emniyet müdürü olduğu bir sırada kapıdaki memurlaa görüşme talebimi iletince dışarı çıktı ve bende kendisine böyle bir emir verip vermediğiini sordum kendisi evet hakimler araç çekmeye yer bulamıyor deyince bende kendisine 17 hakim ve savcıya karşılık 60 avukat ve en az bir o kadar adliye personeline aynısayıda yer ayırmanın adil olup olmadığını bu durumun AVUKARLARIN YARGI ERKİNDEN DIŞLANMASI OLUP OLMADIĞINI sorduğumda 2 dakika sonra ortam gerildive ne oldu tahmin edelim başsavcı bana avukat bey yasak dedim yasak oraya araç çekilmeyecek demesiyle bende kendisine e ben çekiyorum ne olacak ne yapacaksınız dediğimde kendiside bana ceza kestiririm çektiririm demiş bende kendisine ne yapabiliyorsanız yapın bende hukuki olarak gerekeni yaparım diyerek bu tatlı sohbete tüm adliye personelinin önünde son vemişizdir.ha unutmadan 1 ay önce bir hakim bu olayların etkisi ile aynı gün 10 adet dosyamdan kendini reddetti gerekçe şahsımın taraf olduğu dosyalarda tarafsız ve adil karar vereceğine olan güvencin kamuda kalmamasını gerekçe göstermiş. yaptığımız itirazla mercii bu kararı yerinde görmeyerek reddetmiştir.Anlayacağınız herkezin kafası karışık hukuku istemek ne zor,hukuka ulaşmak ne zor,hukukcu olmak ne zor. Şu anda tüm adliye şimdi ne olacak diye merakla bekliyor. Bir de unutmadan söyleyeyim tek tek anlatmak uzun sürecek olan bu ve benzer detay her gün kaşılaştığım mesleki sıkıntılar sırasında yanımda bir ortağım ve bana cevabi yazılar gönderen ve bir kısmını şu an hastalığımdan hatırlayıpta buraya yazamadığım baro cevabi yazıları ve hemen çoğu genç bi elin parmaklarını geçmeyen meslektaşlarım var. Şunu biliyorum ki avukatlık her gün hayata karşıdoğruyu seçerek kahraman olmaktır.Bu olanlar azmimnden bir şey eksiltti mi dersiniz ruhuma dönüyorum ve cevabı tam karşımda buluyorum hayır. iyileştiğimde ilk yapacağımıdüşündüğüm şeyi sizlerle payalşmadan edemeyeceğim. Ceza dosyalarında mahkemelerden duruşma düzenini sağlamanın görevleri olduğu bağlamında hakimlerin tarafsız olmak yanında tarafsız görünmek zornda oldukları ve konuya ilişkin diğer gerekçelerimle beraber duruşma salonlarında hemen sağlarında buluna cumhuriyet savcılarını kendilerine başka uygun bir yer düzenlenene kadar katılan müştekinin yanıda yerleştirilmesi hususunda ara karar isteyecem.Tarafsız ve bağımsız bir yargı sadece siyasal iktidardan,kamu ön yargılarından,davanın taraflarından değil gerekirse başka yargıçlardanda korunaklı olmalı bu bağlamda evleviyetle savcılardanda ayrı durumda ve konumda bulunmalıdır. Bu bağımzısılık ve tarafsızlık sadece fikir ve kanaat oluşması sırasında değil bu fikir ve kanaatin vicdanda şeklini bulduğu yargılama sırasında görünüm olarak dahi hiç bir makam ve mevkiin bu yargıya müdahale etmediğinin hem içerik olarak ve hemde görüntü olarak sağlanması şeklinde olmak zorundadır. Bu bağlamda c.Savcısının behemahal yargıcın yanından kürsüden alınarak kendisine has başka bir yerde otrtulmasının adil yargıya ulaşma hakkının etkin kullanımı için bir zorunluluk olduğunu anlatmaya çalışarak talebim hsusunda bir karar verilemsi bu kararın aleyhe olması halinde konunun yargıtaya taşınması için ,yani temyie konu olabilmesi için zorunluluk olduğu tarafımdan anlatılarak gerekirse konu AİHM taşınabileceği en azından bu durumun gündeme gelmesine bir katkı sağlamayı düşünmekteyimdir. Konu hakkındaki tek tek düşüncelerinizin benim için önemli oldğunu belirtirim.Herkeze iyi çalışmalar...
Old 18-02-2011, 23:54   #10
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Muhammet Aydın
Önce şahsıma Şanlıurfa barosu,Bursa barosu ve Burdur barosunun gönderdiği cevabi yazılar için barolarımıza teşekkür ederim. Ancak diğer gelişen durumlardan sizleride haberdar etmek isterim.Biraz rahatsız olduğumdan anlatımımda hatalar bulunabileceğini de belirtmek isterim. Sevgili hukukçu ve hukuk sever arkadaşlarım.İlk dilekçemle başayan ve devam eden mesleği yapış şeklimle ilgili olarak ne yazık ki pek olumlu olaylar gelişmedi.Önce bir kısım hakimler beni duruşma salonundan çıkartmak ve hatta tüm dosyalarımdan müvekkillerime azil/çekilme dilekçeleri gönerme ara kararları aldı,gerekli yasal girişimlerle aynı gün akşam mesai bitimine kadar alınan tüm karalardan dönüldü, devamında bir kısım diğer hakimler de duruşmadan çıkartmaya çalışsa da bu uygulamadan vazgeçilidi,sonra ayağa kalkıp kalkmadığım hususları tutanaklara geçirilerek adaleti etkilemeye teşebbüs suçu oluşacağı bağlamında bildiğim kadarı ile 3-4 hakim adalet bakanlığına tutanaklar ekli dilekçelerle başvurdu,bu sıralar bu başvuruya karşı beyanı alınan sıfatı ile beyanda bulunacağım,sonra sonranelermi olduğu ilçemin avukatları galiba vazgeçti evet vazgeçti. Ağır ceza mahkemesinde reis bey ayağa kalkmak üzere olan ben dahil 15 tam 15 avukata "beyler kütfen oturun ara kararlarda ayağa kalkmanıza gerek yok " demiş olmasına ve tüm avukatlar o anda oturmamıza rağmen ve tam usul uygulanacakken avukatlar vazgeçti.Hatır, gönül, kırılmayalım kırmayalım derken aba altından gösterilen güller etkisini gösterdi. Yılmamak lazım diyorum. Adliye bu aralar hemen tüm avukatlara biraz kabus gibi son uygulama avukatların hakim ve savcıların otoparkına araçlarının koyulması yasaklandı. Şans bende bu gün aracımı oraya çekmiş adliyeye girerken polis memuru avukat bey yanlış anlamayın ben emir kuluyum başsavcı hakim savcı yerine avukatlar dahil kimsenin araç çekmemesini emretti dedi bende kendisine ben görüşürüm diyerek yukarı çıktım 1-2 saat sonra başsavcı içerde emniyet müdürü olduğu bir sırada kapıdaki memurlaa görüşme talebimi iletince dışarı çıktı ve bende kendisine böyle bir emir verip vermediğiini sordum kendisi evet hakimler araç çekmeye yer bulamıyor deyince bende kendisine 17 hakim ve savcıya karşılık 60 avukat ve en az bir o kadar adliye personeline aynısayıda yer ayırmanın adil olup olmadığını bu durumun AVUKARLARIN YARGI ERKİNDEN DIŞLANMASI OLUP OLMADIĞINI sorduğumda 2 dakika sonra ortam gerildive ne oldu tahmin edelim başsavcı bana avukat bey yasak dedim yasak oraya araç çekilmeyecek demesiyle bende kendisine e ben çekiyorum ne olacak ne yapacaksınız dediğimde kendiside bana ceza kestiririm çektiririm demiş bende kendisine ne yapabiliyorsanız yapın bende hukuki olarak gerekeni yaparım diyerek bu tatlı sohbete tüm adliye personelinin önünde son vemişizdir.ha unutmadan 1 ay önce bir hakim bu olayların etkisi ile aynı gün 10 adet dosyamdan kendini reddetti gerekçe şahsımın taraf olduğu dosyalarda tarafsız ve adil karar vereceğine olan güvencin kamuda kalmamasını gerekçe göstermiş. yaptığımız itirazla mercii bu kararı yerinde görmeyerek reddetmiştir.Anlayacağınız herkezin kafası karışık hukuku istemek ne zor,hukuka ulaşmak ne zor,hukukcu olmak ne zor. Şu anda tüm adliye şimdi ne olacak diye merakla bekliyor. Bir de unutmadan söyleyeyim tek tek anlatmak uzun sürecek olan bu ve benzer detay her gün kaşılaştığım mesleki sıkıntılar sırasında yanımda bir ortağım ve bana cevabi yazılar gönderen ve bir kısmını şu an hastalığımdan hatırlayıpta buraya yazamadığım baro cevabi yazıları ve hemen çoğu genç bi elin parmaklarını geçmeyen meslektaşlarım var. Şunu biliyorum ki avukatlık her gün hayata karşıdoğruyu seçerek kahraman olmaktır.Bu olanlar azmimnden bir şey eksiltti mi dersiniz ruhuma dönüyorum ve cevabı tam karşımda buluyorum hayır. iyileştiğimde ilk yapacağımıdüşündüğüm şeyi sizlerle payalşmadan edemeyeceğim. Ceza dosyalarında mahkemelerden duruşma düzenini sağlamanın görevleri olduğu bağlamında hakimlerin tarafsız olmak yanında tarafsız görünmek zornda oldukları ve konuya ilişkin diğer gerekçelerimle beraber duruşma salonlarında hemen sağlarında buluna cumhuriyet savcılarını kendilerine başka uygun bir yer düzenlenene kadar katılan müştekinin yanıda yerleştirilmesi hususunda ara karar isteyecem.Tarafsız ve bağımsız bir yargı sadece siyasal iktidardan,kamu ön yargılarından,davanın taraflarından değil gerekirse başka yargıçlardanda korunaklı olmalı bu bağlamda evleviyetle savcılardanda ayrı durumda ve konumda bulunmalıdır. Bu bağımzısılık ve tarafsızlık sadece fikir ve kanaat oluşması sırasında değil bu fikir ve kanaatin vicdanda şeklini bulduğu yargılama sırasında görünüm olarak dahi hiç bir makam ve mevkiin bu yargıya müdahale etmediğinin hem içerik olarak ve hemde görüntü olarak sağlanması şeklinde olmak zorundadır. Bu bağlamda c.Savcısının behemahal yargıcın yanından kürsüden alınarak kendisine has başka bir yerde otrtulmasının adil yargıya ulaşma hakkının etkin kullanımı için bir zorunluluk olduğunu anlatmaya çalışarak talebim hsusunda bir karar verilemsi bu kararın aleyhe olması halinde konunun yargıtaya taşınması için ,yani temyie konu olabilmesi için zorunluluk olduğu tarafımdan anlatılarak gerekirse konu AİHM taşınabileceği en azından bu durumun gündeme gelmesine bir katkı sağlamayı düşünmekteyimdir. Konu hakkındaki tek tek düşüncelerinizin benim için önemli oldğunu belirtirim.Herkeze iyi çalışmalar...

Bu konulara yazmamaya çalışıyorum ama madem düşüncelerimizi sordunuz söyleyeyim:
Ben konuyu yapay buluyorum. Bir avukatın ayakta ya da oturuyor oluşu, onun söylediklerinin (iddia ve savunmasının) etkisini, avukata ya da avukatlığa verilen/verilmeyen önemi azaltmaz/çoğaltmaz. Ama örneğin, bir avukatın yasayı, usulü, hatta tüm bunlar bir kenara, Türkçe'yi iyi bilmesi çok daha önemlidir.
Elbette benim duruşmalarda nasıl davrandığım merak edilecektir. Ben duruşmalarda bazen oturarak, bazen ayakta konuşurum. Ne zaman oturacağımı ve ne zaman ayağa kalkacağımı, söyleyeceklerimin bence önemi, yorgun olup olmayışım, sırtımın ağrıyıp ağrımadığı vb. gibi salt mesleki ve insani koşullarım belirler.
Old 19-02-2011, 11:07   #11
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Bu konulara yazmamaya çalışıyorum ama madem düşüncelerimizi sordunuz söyleyeyim:
Ben konuyu yapay buluyorum. Bir avukatın ayakta ya da oturuyor oluşu, onun söylediklerinin (iddia ve savunmasının) etkisini, avukata ya da avukatlığa verilen/verilmeyen önemi azaltmaz/çoğaltmaz. Ama örneğin, bir avukatın yasayı, usulü, hatta tüm bunlar bir kenara, Türkçe'yi iyi bilmesi çok daha önemlidir.
Elbette benim duruşmalarda nasıl davrandığım merak edilecektir. Ben duruşmalarda bazen oturarak, bazen ayakta konuşurum. Ne zaman oturacağımı ve ne zaman ayağa kalkacağımı, söyleyeceklerimin bence önemi, yorgun olup olmayışım, sırtımın ağrıyıp ağrımadığı vb. gibi salt mesleki ve insani koşullarım belirler.
Old 30-03-2011, 18:56   #12
Mozkul

 
Varsayılan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Yazısı



Uploaded with ImageShack.us

İşin esasında birçok mahkemede zorla ayağa kaldırılma olaylarının ardından yaşadığım birkaç tartışma sonrası konuyu Adalet Bakanlığı'na sormaya karar verdim. Sonuçta yapılan davranış yasal bir dayanak içeriyorsa bunuda ancak bana Adalet Bakanlığı 4982 Sayılı Kanun yoluyla söylemek zorundaydı.

Nitekim 2 sayfadan ibaret dilekçem bakanlığa ulaştıktan sonra, tarafıma iki farklı hakim tarafından 3 ayrı yazı gönderildi. Bu yazılardan ikisi konuyla ilgili bilgi veremeyeceklerini, aksi halde durumun hakim ve savcılara talimat vermek gibi bir sonuç yaratacağını bahsediyordu.Ancak yine cevap veremeyeceğini söyleyen ikinci yazının imzacısı sayın hakim , üçüncü bir yazıyla Türk Hukuk Sisteminde kanunlarda hangi hallerde ayağa kalkılması gerektiğini sağolsun yasal dayanaklarını göstermek suretiyle tarafıma bildirdi.

Saygılarımla
Old 13-07-2011, 16:23   #13
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan Konuya ilişkin muhatabı olduğum ceza işleri genel müdürlüğü yazısı ektedir;

T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Ceza İşler Genel Müdürlüğü

Sayı : B.03.0.CİG.0.00.00.02-101-05-55-7502-2010/silinmesin
Konu :Samsun Barosunda kayıtlı
Avukat Muhammet Abdüssamet Aydın

BAKANLIĞA
Bafra İcra Ceza Mahkemesinin 09/12/2010 tarihli 201/115 muh. ve 31/12/2010 tarihli 2010/121muh. sayılı yazılar, Bafra Sulh Hukuk Mahkemesinin 16/12/2010 tarihli ve 2010/307 muh. sayılı yazı, Bafra Asliye 1. Hukuk Mahkemesinin 10/12/2010 tarihli 2010/510 muh. Sayılı ve 17/12/2010 tarihli 2010/516 muh. Sayılı yazılar ile ihbarı üzerine, Samsun Barosunda kayıtlı Avukat Muhammet Abdüssamet Aydın hakkında Bafra Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08/03/2011 tarihli fezlekeye bağlı evrakı havi (101-05-55-7502-2010) sayılı dosya incelendi.

Avukat Muhammet Abdüssamet Aydın’ın;
Bafra İcra Ceza Mahkemesi, Bafra Sulh Hukuk Mahkemesi,Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Bafra Asliye Ceza Mahkemesinde vekil sıfatıyla takip ettiği bazı dosyalarda yapılan bir kısım duruşmalarda beyanda bulunurken ve ara karar tesis edilirken ayağa kalkmadığı,
İddia edilmiş ise de ;
İlgili duruşma tutanaklarında benzer şekilde adı geçen avukatın Ceza Muhakemesi Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun zorunlu kıldığını düşündüğü haller dışında beyanda bulunurken ve ara kadar tesis edilirken ayağa kalkmayacağını,aksi norm tesis edildiğinde veya mahkeme bu hususta ara karar tesis ettiğinde ayağa kalkacağını söyleyerek oturduğu yerden beyanda bulunduğunda yazılı olduğu,
Adı geçen avukatın duruşma sırasında beyanda bulunurken ve ara karar tesis edilirken ayağa kalkmaması şeklindeki eyleminin soruşturma izni verilmesi gerektirir mahiyet ve ağırlıkta olmadığı, ancak bu eylemin hakkında disiplin yönünden gereğinin merciince takdir ve ifasının uygun olacağı,
Evrak kapsamı ile Cumhuriyet Başsavcılığının bildiriminden anlaşılmıştır.
Bu bakımdan;Samsun Barosunda kayıtlı Avukat Muhammet Abdüssamet Aydın hakkında 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 58. maddesi uyarınca soruşturma izni verilmediğine yer olmadığı,
Disiplin yönünden gereği takdir olunmak üzere evrakın Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne tevdii,
Düşünülmüştür.
Takdirlerinize arz olunur.
ÖMÜR BORAZAN
Hakim
Genel Müdür
OLUR
27/05/2011

Hasan BUDAKLI
Hakim
Bakan a.
Müşteşar Yardımcısı

*Bu belge,5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.
Old 22-07-2011, 11:52   #15
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Sayın Av. Yavuz ŞAHİN;

Alıntı:
Kimi kime şikayet ediyoruz ki?!
şeklindeki bir anlayışın yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

Daha önce ifade ettiğiniz
Alıntı:
Sayın Aydın, size aynen katılıyorum. Bu konuda çok güzel bir çalışma başlattınız. İnşallah muhataplarınız da sizin kadar idrak sahibi çıkar.
sözünüzle çelişki oluşturmamış mı? Ayrıca, burada bir şikayet yok, görüş bildirilmesi yönünde bir talep var.

Saygılarımla..
Old 22-07-2011, 21:56   #16
sokakman

 
Varsayılan

bu konudaki çalışma ve çaba gösteren herkese saygı göstermek gerekir, mahkeme huzurunda da eyleme geçirilmesi gerekliliğini şiddetle savunanlardanım.
Old 08-04-2012, 18:17   #17
Uye33759

 
Varsayılan Enterasan yargıç tavırları

Her birimiz yargılamanın bir parçası olarak hem hakim hem de savcılarla diyolog halinde oluyor ve zaman zaman tartışmalar yaşıyoruz.

Kimin haklı kimin haksız olduğu konusuna hiç girmeden yakın zaman yaşadığım bir tecrübeyi değerli forum üyeleriyle paylaşıyorum.

Davalı konumunda olduğum iş davasında davacı tanığı dinlendikten sonra tanığın beyanlarına diyeceklerim soruldu. Ben de oturduğum yerden aleyhe hususları kabul etmiyorum ayrıca yazılı beyanda bulunucağım dedim.

Bunun üzerine hakim suratıma dahi bakmadan katibine hitaben "oturarak verilen beyanları almıyorum, oturarak beyan verilmesi diye bir usul yok, zaten genç avukatlar da bu konuda çok dikkatsizler ayrıca yazılı beyan verilmiyor artık" diyerek duruşmaya devam etti.

Bunun üzerine söz alarak bu sefer ayağa kalkarak "beyan verilirken ayağa kalkılması gerekliliği yönünde de bir usul yok niyetim yargılama makamıyla kavga etmek değil" deyip oturarak söylediklerimi ayakta bir daha tekrarladım

Nihayetinde benim cevabım üzerine de hakim ne olursa olsun yargı mensublarının birbirlerine saygılı olması gerektiğini belirtti. Tatlı sert bir tartışmada olsa konuyu uzatmamak adına kapattım. Saygı konusuna gelince bir çok avukat meslektaşımın bir çok hakime göre daha düzgün ve dikkatli bir üslupla konuştuğunu düşünüyorum. Hakime hanımın bilinç altında ayakta yapılmayan konuşmaların saygısızlık olduğuna dair bir görüş var ve bunu olmayan usul kurallarıyla bağdaştırmayı düşünüyor. Veyahut duruşamının düzeninden ben sorumluyum gayesiyle bunun bir düzensizlik olduğunu düşünüyor.

Sonuç olarak bu tavıt üzerine bundan sonra tüm beyanlarımı oturarak verme kararı aldım.
Old 16-04-2012, 11:27   #18
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
...Bunun üzerine hakim suratıma dahi bakmadan katibine hitaben "oturarak verilen beyanları almıyorum, oturarak beyan verilmesi diye bir usul yok, zaten genç avukatlar da bu konuda çok dikkatsizler ayrıca yazılı beyan verilmiyor artık" diyerek duruşmaya devam etti.

Bunun üzerine söz alarak bu sefer ayağa kalkarak "beyan verilirken ayağa kalkılması gerekliliği yönünde de bir usul yok niyetim yargılama makamıyla kavga etmek değil" deyip oturarak söylediklerimi ayakta bir daha tekrarladım...
Sayın kal;

Yasal düzenlemelerin gereğinin yapılması noktasındaki avukat müdahalelerine kimi yargıçlarımızın, hatta savcılarımızın otoriter tutumlarla direngen davranışlarına bir örnek daha sunmuş oldunuz.

Saygılarımla..
Old 08-11-2012, 14:02   #19
subutayozgur

 
Varsayılan

Kadıköy 3.iş Mahkemesinin 2012/73 E. sayılı dosyasında vermiş olduğu 08.11.2012 tarihli ara kararından alıntıdır.

Davacı vekili: HMK uyarınca belirlenen yemin ve hüküm dışında konuşma ve ara kararı oluşturmak için ayağa kalkmam konusunda mübaşir tarafından uyarılmak istemiyorum, mahkemece ayağa kalkmam isteniyor ise verilecek karara uyacağımı belirtmek istiyorum dedi.
GD
Her ne kadar HMK da yemin ve son hüküm dışında ayağa kalkılacağına ilişkin açık hüküm mevcut değil ise de, yargılamaya ilişkin tüm davranışların temel kanun niteliğindeki yasada belirtilmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi usul yasasının uygulandığı cumhuriyet tarihi boyunca yargılama sırasında yemin ve hüküm dışında taraflar söz aldığında ve ara kararı oluşturulan gereği düşünüldü bölümlerinde tarafların ayağa kalkması geleneksel hale gelmiş olup, HMK yürürlüğe girinceye kadar itirazsız uygulandığından HUMK da bu konuda hüküm bulunmamasına rağmen yargılama sırasında herhangi bir muhalefet ile karşılaşılmadığı halde yeni yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren ihtilaf haline getirildiğinden mahkememizce eski usulün uygulanmasının devamına, taraf vekillerinin söz aldıklarında ve ara kararı için gereği düşünüldü dedikten sonra ayağa kalkmaları gerektiği bildirildi açık duruşmaya devam olundu.
Old 14-11-2012, 14:04   #20
Uye33759

 
Varsayılan

Devamı ne şekilde oldu.
Ara karardan sonra ayağa kalkmasaydınız ne yapmayı planlıyordu acaba!
Duruşma düzenini bozduğunuz için duruşmadan çıkarmayı mı! Ya da baroya şikayet etmeyi mi!
Bu ara karar ancak mizah konusu olur.
Benim de forumda paylaştığım vakıa Kadıköy İş Mahkemesinde gerçekleşmişti. HEr herlde diyalogrlardan sonra usül kanununu araştırmış.
Yine Kadıköy İş Mahkemlerinin birinde ara kararda ayağa kalmayan genç bir meslektaşımızın yanındaki kıdemli meslektaşı ve hakim tarafından uyarılması yaklaşık bir ay önce yaşanmıştır. Yine usül kanununu hakime hatırlatan meslektaşımıza hakimin cevabı "ayağa kalkılmayacağına dair de bir hüküm olmadığı" yönünde olmuştur. Bu hakime nedir, nasıl cevap verilir. Yasayla kısıtlanmadığna göre hakkımız olanı uygulamak için olur almaya gerek yoktur desek anlar mı! Hakimle tartışıp konuyu izah etmek bir mesele bir de yanında üstad dediğmiz birinin genç meslektaşını kolundan çekiştirip ayağa kaldırmaya çalışması başka mesele.
Old 14-11-2012, 15:23   #21
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan kal
Devamı ne şekilde oldu.
Ara karardan sonra ayağa kalkmasaydınız ne yapmayı planlıyordu acaba!
Duruşma düzenini bozduğunuz için duruşmadan çıkarmayı mı! Ya da baroya şikayet etmeyi mi!
Bu ara karar ancak mizah konusu olur.
Benim de forumda paylaştığım vakıa Kadıköy İş Mahkemesinde gerçekleşmişti. HEr herlde diyalogrlardan sonra usül kanununu araştırmış.
Yine Kadıköy İş Mahkemlerinin birinde ara kararda ayağa kalmayan genç bir meslektaşımızın yanındaki kıdemli meslektaşı ve hakim tarafından uyarılması yaklaşık bir ay önce yaşanmıştır. Yine usül kanununu hakime hatırlatan meslektaşımıza hakimin cevabı "ayağa kalkılmayacağına dair de bir hüküm olmadığı" yönünde olmuştur. Bu hakime nedir, nasıl cevap verilir. Yasayla kısıtlanmadığna göre hakkımız olanı uygulamak için olur almaya gerek yoktur desek anlar mı! Hakimle tartışıp konuyu izah etmek bir mesele bir de yanında üstad dediğmiz birinin genç meslektaşını kolundan çekiştirip ayağa kaldırmaya çalışması başka mesele.
Duruşma salonunda davul çalınmayacağına dair de bir hüküm yok.
Old 14-11-2012, 16:35   #22
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan kal

...hakimin cevabı "ayağa kalkılmayacağına dair de bir hüküm olmadığı" yönünde olmuştur. ...




Sevsinler...
Old 14-11-2012, 17:00   #23
Uye33759

 
Varsayılan

doğru yok. Gerekirse davul da çalınır zurna da ve fakat deyimden anlaşılacağı üzere bunlar anlamayananına az geliyor....
Old 15-11-2012, 15:13   #24
subutayozgur

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan subutayozgur
Kadıköy 3.iş Mahkemesinin 2012/73 E. sayılı dosyasında vermiş olduğu 08.11.2012 tarihli ara kararından alıntıdır.

Davacı vekili: HMK uyarınca belirlenen yemin ve hüküm dışında konuşma ve ara kararı oluşturmak için ayağa kalkmam konusunda mübaşir tarafından uyarılmak istemiyorum, mahkemece ayağa kalkmam isteniyor ise verilecek karara uyacağımı belirtmek istiyorum dedi.
GD
Her ne kadar HMK da yemin ve son hüküm dışında ayağa kalkılacağına ilişkin açık hüküm mevcut değil ise de, yargılamaya ilişkin tüm davranışların temel kanun niteliğindeki yasada belirtilmesi hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi usul yasasının uygulandığı cumhuriyet tarihi boyunca yargılama sırasında yemin ve hüküm dışında taraflar söz aldığında ve ara kararı oluşturulan gereği düşünüldü bölümlerinde tarafların ayağa kalkması geleneksel hale gelmiş olup, HMK yürürlüğe girinceye kadar itirazsız uygulandığından HUMK da bu konuda hüküm bulunmamasına rağmen yargılama sırasında herhangi bir muhalefet ile karşılaşılmadığı halde yeni yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren ihtilaf haline getirildiğinden mahkememizce eski usulün uygulanmasının devamına, taraf vekillerinin söz aldıklarında ve ara kararı için gereği düşünüldü dedikten sonra ayağa kalkmaları gerektiği bildirildi açık duruşmaya devam olundu.

Kadıköy 2.İş Mahkemesinin 2011/869 E. sayılı davasının 14.11.2012 tarihli tutanağından alıntıdır.
Davacı vekili söz aldı: Mahkemenizde böyle bir sorun yaşamamakla birlikte karşılaşılan farklı uygulamalar nedeni ile HMK uyarınca belirlenen yemin ve hüküm dışında konuşma ve ara kararı oluşturmak için ayağa kalkmam konusunda mübaşir tarafından uyarılmak istemiyorum, mahkemece ayağa kalkmam isteniyor ise mahkemenin vereceği karara yasal haklarımı saklı tutarak uyacağımı belirtmek istiyorum dedi.
G.D: Duruşma sırasında hangi hallerde ayağa kalkılacağı davacı tarafça da beyan edildiği üzere yasalarca düzenlendiğinden ve bu konudaki yazlı kurallara uyup uymayacağının takdiri mesleğini icra eden avukatın meslek etik değerleri ile alakalı olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına.
Old 04-10-2017, 10:16   #25
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan 5 yıl sonra konuyu uyuduğu yerden uyandırmak istemezdim ama...

5 yıl sonra konuyu uyuduğu yerden uyandırmak istemezdim ama eğer barolar sessiz durursa ,duruşma salonlarının avukatlar için airobik salonu performansına dönmesi, ani bir yasal düzenleme ile an meselesidir. Aşağıdaki karar içeriğinde ısrarla ve açıkça bu talep ediliyor,bence duruma, yüksek ve daha yüksek mahkemelerin bakış açısına dikkat...baromuz ve daha yüksek barolar birliğimiz bu konuda insiyatif almazsa,avukatlarımızın,mesleğin vatandaş nezdinde en göz önünde bulunduğumuz ve mesleği icra için en kritik anlarda,(sanık savunmanı olarak yapılan bir esas hakkındaki savunma yada müşteki yada tanıklara soru sorulup bunun tutanağa geçirilmesi vesair) ne dediğimize değil mahkemelere ne kadar şirin gözükeceğimize odaklanmak zorunda kalabiliriz..Akıllı ve saygılı olalım, ama önce kendimize ve mesleğimize...
-Ve karar şöyle der Yargıtay HGK. 2016/9-257 E. 2017/926 K.10.05.2017 T.sayılı ilamı aynen "...Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesince;

“Davacı asil dava dilekçesinde özetle;

Davacı vekili olarak görev yaptığı İstanbul 4. İş Mahkemesi'nin 2013/274 esas sayılı dosyasının 09.04.2014 tarihli celsesinde Mahkeme Hakimi ... tarafından ara karar verilmek üzere "gereği düşünüldü" denildiğinde ayağa kalkmaması nedeni ile yaşanan usul tartışmasından sonra salonun mübaşir vasıtası ile boşaltıldığını, oturmaması için sadece kendisinin ve müvekkilinin oturabileceği davacı masası tarafında olan sandalyelerin salonun başka bir tarafına alındığını, olayın müvekkilinin önünde gerçekleştiğini, Hakim ...’in yargılama faaliyeti esnasında kin ve düşmanlık sebebi ile bu şekilde hukuka aykırı karar vermesine neyin neden olduğunun, avukatlık mesleğine ve şahsına neden bu şekilde bir üslup takındığının anlaşılamadığını,

Mevzuata göre ara karar yazdırılırken tarafların ayağa kalkmasının gerekmediğini, yargılama esnasında hangi hallerde ayağa kalkılacağının mevzuatta açıkça bir şekilde belirtildiğini, bunların "yemin" ve "hükmün tefhimi" olduğunu, o celse tanık yeminleri sırasında norma riayet ederek ayağa kalktığını, "yemin" ve "hükmün tefhimi" sırasında ayağa kalkmanın yasal zorunluluk olduğunu, bunun dışında kalan durumlarda, örneğin ara karar okunurken, taraflar ve vekilleri beyanda bulunurken ayağa kalkılmasının mecburi olmayıp, kişilerin tercihine bırakıldığını, hakimin duruşma salonunu boşaltmasının haklı ve makul bir sebebi olmadığını, hakimin kişisel ve keyfi davranarak duruşma salonunu boşalttığını, bu esnada davacı vekili olarak oturduğu sandalyeyi/koltuğu salonun diğer tarafına aldırdığını, Mahkeme hakiminin adalet hizmetinin yürütülmesi sırasında müvekkilinin önünde gerek şahsına, gerekse mesleğine karşı onur kırıcı davranışta bulunduğunu, bu davranışını devam ettirerek kötü muamele boyutuna vardırdığını, gerek ceza yargılamasında ve gerekse hukuk yargılamasında adalet hizmeti yerine getirilirken adil ve sağlıklı bir yargılama yapılması için hakim, savcı ve avukatın işbirliği içinde çalışmakla yükümlü olup, yargının her üç kolunun da kişisel davranış ve duygularla hareket ederek bu çalışma düzeni ve barışını bozmaması gerektiğini, mahkeme hakiminin şahsına ve mesleğine yönelik hukuki dayanaktan yoksun davranışları nedeni ile dava açtığını belirterek, 10.000 TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Hazine Vekili, cevap dilekçesinde özetle;

Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı hangi hallerde Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğinin HMK.nun 46. maddesinde belirtildiğini, somut olayda HMK.nun 46. maddesinde belirtilen hiçbir halin olmadığını, Hakimin duruşma sırasında agresif tavırlar içerisine girdiğinin, yüksek sesle ve gergin bir ses tonu ile hitap ettiğinin iddia edildiğini, iddia edilen bu davranışın yargısal faaliyet ile ilgili olmadığını, kişisel kusur olarak ele alınabileceğini, bu nedenle Maliye Bakanlığının bu davada hasım mevkiinde olamayacağını, manevi tazminatın koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İhbar olunan ... dilekçesinde özetle;

Davacının manevi tazminat talebinin haksız olduğunu, davalı tanıklarının dinlendiği duruşmada ara kararı yazdırılırken daha kıdemli olan davalı vekilinin ayağa kalktığını, ancak davacı vekilinin ayağa kalkmadığını, dalgınlıkla kalkmadığı düşünüldüğünden nazikçe uyarıldığını, ancak davacı vekilinin usulde hüküm olmadığını belirterek kalkmayı reddettiğini, bu olayın mahkeme salonunda taraf vekilleri, tanıklar ve duruşma sırası bekleyen başka avukatlar varken yaşandığını, usul kanununun incelenmesi için duruşmaya ara verildiğini ve salon boşaltıldıktan sonra usul kanununda tarafların oturabileceği koltuk bulunacağına dair de hüküm bulunmadığından davacı vekilinin bulunduğu taraftaki koltukların salonun diğer tarafına alındığını, taraflar tekrar çağrılarak ara kararına devam edildiğini, yaşanan olayın zapta aynen yazıldığını, Mahkemece yada davacı vekili tarafından hakaret olarak kabul edilecek bir davranış yada söz söylenmediğini, davacının tek dayanağının HMK.nun 294/5. Maddesinin mefhumu muhalifi olup, davacının nihai karar olmayan ara kararın yazımı sırasında ayağa kalkılacağına dair hüküm olmadığından kalkması gerekmediği ve kalkmayabileceği düşüncesi ile hareket ettiğini, bu düşüncenin kabul edilemeyeceğini, aksi halde usul kanunlarında yazmayan her şeyin yapılabileceği gibi bir sonucun ortaya çıkacağını, örneğin duruşma salonunda çay içilmez, tost yenmez diye de yazılmadığını, yazmadığına göre bunların yenilip, içilebileceğinin söylenemeyeceğini, duruşma salonunda kimin, nasıl davranacağına, nelerin yapılıp, yapılamayacağına dair hüküm konulmamasının kanunda boşluk sayılamayacağını, Kanun koyucunun çok geniş olan bu alanı bilinçli düzenlemediğini, bu konuda tek bir düzenleme yapıldığını, HMK.nun 32. Maddesinde “yargılamayı hakim sevk ve idare eder, yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alacağının “ belirtildiğini, bu alanda kanunda boşluk olmayıp, bu alanın hakime bırakıldığını, hakimin düzeni sağlamakla görevli olduğunu, bir an kanunda boşluk olduğu düşünülürse MK.nun 1. maddesi gereğince kanundaki boşluğu doldurma görevinin hakime ait olduğunu, medeni yargılama hukuk tarihi boyunca uygulana gelen bir davranış biçiminin sürdürülmesini istemekte hukuka aykırılık bulunmadığını, davacının vekil olarak açtığı davanın makul sürede bitirildiğini, yaşanan tartışmanın kesinlikle yargılama sürecine ve karara yansımadığını, ara kararı sırasında avukatın ayağa kalkması gerektiği düşüncesinin kişisel bir tavrı olmadığını, kanunun bu yetkiyi hakime tanıdığını, aksini düşünen davacının ayağa kalkma ricasını katı bir tavır ile reddetmesinin sürecin bu şekilde yaşanmasına sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı vekili Av.... ön inceleme duruşmasında dava dilekçesini tekrarlamış, yemin ve nihai hüküm dışında ayağa kalkma zorunluluğu olmadığını, ön inceleme duruşmasında naip üye’nin avukatın diyeceklerini kendisinin yazdırmasına izin verilmesinin olumlu olduğunu, HMK.nun 154. maddesinin tarafların ilgililerin ve vekillerin kendi sözleri ile tutanağa yazdırılmasının asıl olduğunu, istisnai hallerde gerekçesi açıklanmak suretiyle özetleme hakkının tanındığını, ancak Türk yargısının tutanak düzeni gibi tıpkı duruşma inzibatı kültürü gibi, tıpkı duruşma salonu mimarisi gibi usul yasalarında düzenlenmeyen hukuki hurafelerden ve ezberlerden ibaret olduğunu, kendisinin de mesleki refleks olarak mesleki tutarlılık olarak müvekkilinin haklı davasını talebini ve eylemini sürdürmek ve onunla bu anlamda bütünleşmek için oturarak konuşmak, gereği düşünüldü kısmında kısa kararın tefhimini oturarak dinlemek istediğini, ancak tıpkı hakimler, savcılar, katip ve mübaşirler gibi sayısız öğretilmiş çaresizliklerinin bütünü olduğunu, ezberletilen, dayatılan çokta sorgulamadığı avukat rolü ile bulunduğunu, oturarak konuştuğunda mahkemenin buna karşı tutumunu davranışını görebilmeyi arzuladığını, bu tür olayların başka mahkemelerde de gündeme geldiğini, ancak bazı mahkemelerin aksine davrandığını, hatta duruşma salonunun kapılarına, tarafların oturdukları masalara ayağa kalkma zorunluluğu olmadığına ilişkin yazılar yazdıklarını, amaçlarının para olmadığını, olayın davacının müvekkilinin ve diğer avukatların huzurunda geçtiğini, davacının o ortamda rencide edildiğini, onurunun kırıldığını, davacının müvekkili ile aynı durumda olan 8 işçinin davasını alamadığını, mahkemelerin insanı, insan onurunu, yaşamını, mal varlığını, ailesini, mal varlığını, manevi değerlerini ve insana tahsis edilmiş her şeyi korumakla yükümlü olduğunu, bu davanın insan onurunun korunması davası olduğunu, Türk hukuk sisteminin yolu yargıya düşen herkesin hakkını teslim etse bile onurunu çiğnediğini, en çok da avukatların onurunu çiğnediğini, avukatın yargının tek sivil bileşeni olduğunu, bu uygulamalarla avukatlık cılız kaldığı için Türk hukukunun bir adım öne gidemediğini, amaçlarının maddi çıkar sağlamak olmadığını beyan etmiştir.

Duruşmaya yetki belgesi ile katılan davacı vekili Av. Z… G… de benzer beyanlarda bulunmuşlardır.

Duruşmalara katılan davacı vekili Av.... ön inceleme duruşmasında Mahkemeye hitapları sırasında ayakta konuşmuş, tahkikat duruşmasında ise aynen “müvekkilin talimatı doğrultusunda ayağa kalkmadan konuşacağım. Hukuk yargılaması olduğu için müvekkilin talimatıyla bağlıyım yaklaşık 20 yıllık avukatım. Duruşma salonunda toplantı masasında duruşma yapıyoruz. Bunu olumlu görüyoruz “ şeklinde beyanda bulanarak duruşma boyunca söz verildiğinde oturarak konuşmuştur.

Davacı asil ön inceleme duruşmasında ve tahkikat duruşmasında oturarak konuşmuş, ara kararı kurulurken de ayağa kalkmamış, son sözü sorulduğunda “ davaya konu duruşmada ayağa kalkmamasının bir tercih olduğunu belirtmiştir.

Duruşmaya yetki belgesi ile katılan davacı vekili Av. Z… G… ise diğer beyanlarının yanı sıra “ Bende oturarak konuşacağım. Bu benim tercihimdir. Yargılama yargılamanın sac ayağından biri olan avukatı hizaya getirme aracı değildir. “ şeklinde beyan da bulunmuştur.

Hem ön inceleme duruşmasında, hem de tahkikat duruşmasında davacı vekilleri ile davacının davaya sebebiyet veren davranışı ile aynı olan bu tavırları Mahkememizce yeni bir usul tartışmasına yol açmamak için dikkate alınmamıştır.

Davacı ve vekilleri ile davalı hazine vekilleri hüküm tefhimini ayakta dinlemişlerdir.
Davaya esas İstanbul 4. İş Mahkemesinin 2013/274 E. 2014/ 339 K. Sayılı dava dosyası incelendiğinde;

Davaya konu İstanbul 4. İş Mahkemesinin 2013/274 E. 2014/ 339 K. sayılı dava dosyasının 09.04.2014 tarihli duruşmasının 1 numaralı kararı aynen “Emsal ücretler için yazılan yazılara cevap gelmediğinden (Bu sırada Gereği Düşünüldü denilmesine rağmen davacı vekili usül hükümlerine aykırı olduğu itirazlarında bulunarak ayağa kalkmayı reddetti, salon mübaşir vasıtasıyla boşaltıldı, davacı vekilinin oturabileceği koltuklar salonun diğer bölmesine alındı, taraflar tekrar huzura alındı.) şeklindedir.

Yerel mahkemede yargılama ön inceleme dahil 4 duruşmada sona ermiştir. Bu duruşmalardan ilk üçüne dosyamızın davacısı ... davacı vekili sıfatı ile katılmış, ilk iki oturumda “ayağa kalkma/kalkmama“ konusunda bir sorun, bir tartışma olmamış, 09.04.2014 tarihli üçüncü oturumda ara kararı yazdırılırken davacının “ tercihimdir “ şeklinde açıkladığı bir nedenle ayağa kalkmaması üzerine yukarıda belirtilen tartışma ve hakimin davacı taraftaki koltukları salonun diğer tarafına taşıtması olayı yaşanmıştır.

Bu olanlar sırasında duruşma hakiminin yada Av. ...’in birbirlerine karşı hakaretamiz sözlerinin olmadığı tartışmasızdır.

Davacı ara kararının yazdırılması sırasında ayağa kalkmadığını, bunun üzerine hakimin oturduğu koltukları karşı tarafa aldırdığını, bu davranış nedeni ile müvekkili ve diğer avukatların huzurunda onurunun kırıldığını, hakimin keyfi davrandığını iddia ederek manevi tazminat talep etmiştir.

Davaya sebep olan davranış İstanbul 4. İş Mahkemesinin 2013/274 esas sayılı dosyasının 09.04.2014 tarihli duruşmasının ara kararı sırasında davacı vekili olarak görev yapan, dosyamız davacısı Avukat ...’in duruşma hakiminin uyarısına rağmen “ usülde bu konuda bir hüküm yok “ gerekçesi ile ayağa kalkmaması ve bunun üzerine duruşma hakiminin davacının ve vekilinin oturduğu koltukları karşı tarafa geçirmesinin onur kırıcı ve tazminat gerektiren bir hal oluşturup, oluşturmadığıdır.

Davanın değerlendirilebilmesi için bazı kavramların ortaya konulması ve tartışılması gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın 9. maddesinde “Yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını “ hüküm altına almıştır.

Hakim; yargılamayı usul yasalarına uygun şekilde yürütmekle, tarafların adil yargılanma haklarını sağlayıp, iddia ve savunmayı değerlendirip, Türk Milleti adına karar vermekle görevlidir.

İstanbul 4. İş Mahkemesi Hakimi ...’ inTürk Milleti adına yargı yetkisini kullandığı tartışmasızdır.

Avukatlığa ilişkin temel hükümler 1136 Sayılı Avukatlık Kanununda düzenlenmiştir. Bu kanuna göre;

Avukatlığın mahiyeti:

Madde 1 - Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. (Değişik : 2/5/2001 - 4667/1 md.) Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.

Avukatlığın amacı:

Madde 2 - (Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - 4667/2 md.) Avukatlığın amacı; hukuki münasabetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.

Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

(Değişik: 2/5/2001 - 4667/2 md.) Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır. Kanunlarındaki özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu kurumlar avukatın gerek duyduğu bilgi ve belgeleri incelemesine sunmakla yükümlüdür.

Bu belgelerden örnek alınması vekaletname ibrazına bağlıdır. Derdest davalarda müzekkereler duruşma günü beklenmeksizin mahkemeden alınabilir.

Avukatın Hak ve Ödevleri;

Genel olarak: Madde 34 - (Değişik : 2/5/2001 - 4667/21 md.) Avukatlar, yüklendiği görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.

Avukatlık mesleğinin yargının üç ayağından biri olduğu tartışmasızdır. Avukat ceza yargılamasında iddia makamının yanında müşteki/müdahil vekili olabileceği gibi sanık vekili de olabilmektedir. Özel hukuk yargılamasında ise davacının ya da davalının vekili olarak görev yapmaktadır.

Avukat; Avukatlık Kanunu’ nun 34. maddesinde açıkça belirtildiği üzere “ yüklendiği görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.”

Davacı ...’ in 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’na tabi olarak avukatlık mesleğini icra ettiği de tartışmasızdır.

Hem ceza, hem de özel hukuka ilişkin usul yasalarımızda ayağa kalkma “ yemin “ ve “ hüküm tefhimi” için düzenlenmiş ise de, bu düzenlemeler duruşmada bulunan herkes için olup, sadece taraflara hasredilmiş değildir. Diğer bir ifade ile sadece tarafları ilgilendiren durumlar bakımından ayrı bir yasal düzenleme yapılmamıştır.

6100 Sayılı HMK. nun 32. Maddesi “Yargılamayı, hâkim sevk ve idare eder; yargılama düzeninin bozulmaması için gerekli her türlü tedbiri alır. “şeklindedir.

Yasa Koyucu duruşma sırasında kimin nasıl davranacağını yada nasıl davranmayacağını özel olarak düzenlememiştir.

Bunu düzenlemeye gerek görülmemesinin temel nedenin bu alanın çok geniş olması ile birlikte Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan mahkemelerde herkesin asgari nezaket ve saygı çerçevesinde davranacağının ön görülmesidir. Mahkemeye saygı hem duruşmada, hem yazılanlarda, hem de duruşma dışında gözetilmelidir.

Ayağa kalkmak;

Ayağa kalkmak, tüm dünyada ve tüm kültürlerde, toplumsal yaşamda“… tanımanın “ , “ …saygı göstermenin “ bir şeklidir.

Usul yasalarımızda duruşma sırasında mahkemeye hitap ederken, yada ara kararı oluşturulurken ayağa kalkma ile ilgili düzenleme yok ise de, tüm dünya da olduğu gibi Türk yargılamasında da yüz yıllar önce oluşan ve devam eden teamül mahkemeye hitap ederken, yada ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmak şeklindedir. Bu ülkemizde olduğu gibi tüm diğer ülkelerde de böyle süre gelmiştir.

Mahkemeye hitap ederken, yada ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmak mahkemeyi tanımanın ve mahkemeye saygının bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Mahkemenin saygınlığını korumak, öncelikle mahkeme hakiminin ve yargının kurucu unsuru olduğu kabul edilen avukatların görevidir. Bu konuda mutlaka bir yasal düzenleme yapılmasına gerek yoktur. Tüm dünyada bu yönde uygulana gelen teamüller vardır.

Ülkemizde öncelikle ceza yargılamasında iddia makamı ile savunmanın aynı konumda olduğuna ve bu nedenle cumhuriyet savcısının duruşma kürsüsünde oturmaması gerektiğine ilişkin tartışmalar çıkmış, ancak bu husus bir yasal düzenlemeye bağlanmamıştır.

Bu tartışmalar özel hukuk yargılamalarına kimi mahkemelerde “Avukatın mahkemeye hitap ederken, yada ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmaması“ şeklinde yansımış, bu tür davranışlara kimi mahkeme hakimleri önemsemediklerinden, kimi mahkeme hakimleri polemiğe girmemek için müdahale etmemiş, bazı mahkeme hakimleri fiili durumu Türkiye Barolar Birliğine bildirmiş, bazı mahkeme hakimleri ise somut davamızda olduğu gibi müdahalede bulunmuştur. Bu tür olaylar avukatların duruşmaya katılırken ki kıyafetleri ile de gündeme gelmiştir.

Mahkemelerin duruşmada ayağa kalkmama halinde yaptığı bildirimler Türkiye Barolar Birliği tarafından “ avukatın mahkemeye hitap ederken, yada ara kararı oluşturulurken ayağa kalkmasını zorunlu kılan bir yasal düzenleme olmadığı“ gerekçesi ile disiplin yaptırımına gerek olmadığı şeklinde değerlendirilmiştir.

Davacı, avukat sıfatı ile bulunduğu yargılama sırasında ilk iki duruşmada ayağa kalktığı halde üçüncü duruşmada mahkeme hakiminin ayağa kalkması için yaptığı uyarıyı “usulde bu konuda hüküm yok, tercihimdir “ gerekçesi ile reddetmiştir.

Dava dilekçesinde “gerek ceza yargılamasında ve gerekse hukuk yargılamasında adalet hizmeti yerine getirilirken adil ve sağlıklı bir yargılama yapılması için hakim, savcı ve avukatın işbirliği içinde çalışmakla yükümlü olup, yargının her üç kolu da kişisel davranış ve duygularla hareket ederek bu çalışma düzeni ve barışını bozmaması gerektiğini“ yazan davacı, ayağa kalkmaması üzerine hakimin bulunduğu taraftaki koltukların kaldırtmasını onur kırıcı olarak nitelemiş, ancak her gün onlarca duruşma yapan, kendi duruşmasından sonra da duruşma yapmaya devam edecek olan hakimin ayağa kalkması yolundaki uyarısını “usulde bu konuda hüküm yok, tercihimdir“ gerekçesi ile reddetmesinin mahkeme hakimini duruşma salonunda bulunan diğer avukatlar, vatandaşlar, katip ve mübaşir nezdinde düşüreceği konumu hiç değerlendirmemiştir.

Davacı vekilinin duruşma salonunda bulunan diğer avukatlar, vatandaşlar, katip ve mübaşir nezdinde mahkemeyi zor durumda bırakacak şekildeki davranışı üzerine duruşma hakiminin davacı taraftaki koltukları salonun diğer bir tarafına kaldırtması da maksadı aşan bir davranıştır. Hakim duruşmada meydana gelen her türlü olayı soğukkanlılıkla karşılamalıdır. Hakimin davranışı da avukatın davranışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Davacının dava dilekçesinde belirttiği üzere “gerek ceza yargılamasında ve gerekse hukuk yargılamasında adalet hizmeti yerine getirilirken adil ve sağlıklı bir yargılama yapılması için hakim, savcı ve avukatın işbirliği içinde çalışmakla yükümlü olup, yargının her üç kolu da kişisel davranış ve duygularla hareket ederek bu çalışma düzeni ve barışını bozmaması gerektiği“ görüşüne mahkememizde aynen katılmaktadır.

Davacı ve vekilleri ayağa kalkmama tavırlarını İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Hukuk Dairesinde de sürdürmüşler, Yargıtay’ın bir dairesi olup, ilk derece mahkemesi sıfatıyla görev yapan mahkememizce mahkemeyi bir anlamda zorlayan, aynı kısır tartışmaya çekecek bu davranışlara karşı her hangi bir müdahalede bulunulmamıştır.

Mahkemelerin bu tür ayağa kalkma talepleri/uyarıları “Avukatlık mesleğine karşı bir tavır“ olarak algılanmaktadır.

Bu algı gibi, davacı vekilinin mahkememizin tahkikat duruşmasında söylediği “Türk hukuk sisteminin yolu yargıya düşen herkesin hakkını teslim etse bile onurunu çiğnediğine, en çok da avukatların onurunu çiğnediğine,” ilişkin algısı ve düşüncesi detamamen yanlış bir algı ve düşünce olup, hem Türk Hukuk Sistemine, bu sistemi oluşturan Yargı görevlileri ile hukuk sisteminin doğrudan bir parçası olan avukatlara haksızlıktır.

Mahkemelere karşı son yıllarda ortaya çıkan ve nahoş olaylara sebebiyet veren bu davranışların sebebi mahkememizce anlaşılamamaktadır. Ancak ortada olan, bu tür nahoş olaylara son vermek için acil yasal düzenleme yapılması gerektiğidir.

Dava ve yargısal faaliyet sırasında meydana gelen olay 6100 Sayılı HMK.nun 46. Maddesinin unsurları açısından değerlendirildiğinde;

6100 sayılı HMK.nun Devletin sorumluluğu ve rücu başlıklı 46/1. maddesinde Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davasının sebepleri sayılmıştır.

Bu sebepler;

“ a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması”dır.

Dava konusu olay yargısal faaliyet sırasında cereyan etmiş olup, HMK.nun 46. maddesinde yer alan nedenlerden bir ya da bir kaçının bulunmadığı, hakimin onur kırıcı olduğu ileri sürülen davranışının Avukatın kişilik haklarına yada, avukatlık mesleğine hakaret amacıyla yapılmadığı, avukatın davranışına karşı, mahkemeye gösterilmesi gereken saygıyı tesise yönelik olmakla birlikte maksadı aşan bir davranış olduğu anlaşılmıştır.

Sonuç olarak davada sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiç birisi bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Somut olayda HMK.nın 46. Maddesi koşulları oluşmadığından davanın REDDİNE,
2- Davalı vekil ile temsil edildiğinden karar tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 1500 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı hazineye verilmesine,

3- 6100 sayılı HMK.nın 49. Maddesi uyarınca belirlenen 1000 TL. disiplin para cezasının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına

4- Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına

5- Red harcının mahsubuyla fazla yatırılan 113,17 TL. peşin harcın karar kesinleştiğinde ve isteği halinde davacıya iadesine,

6- Avanstan artan kısım olur ise karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgililere iadesine,”
dair oybirliği ile verilen 23.10.2015 gün ve 2015/1 E., 2015/2 K. sayılı karar davacı asil ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı İstanbul 4. İş Mahkemesinin 2013/274 Esas sayılı dosyasında davacı işçi vekili olarak görev yaptığını, davanın 09.04.2014 tarihli 4. celsesinde mahkeme hakimi ... tarafından ara karar verilmek üzere "gereği düşünüldü" denildiğinde ayağa kalkmaması nedeniyle yaşanan usul tartışmasından sonra salonun mübaşir vasıtasıyla boşaltıldığını, oturmaması için sadece davacı masası tarafında olan sandalyelerin salonun başka tarafına alındığını, mevzuata göre ara karar yazdırılırken tarafların ayağa kalkmasının gerekmediğini, hakimin yargılama faaliyeti esnasında kişisel ve keyfi davrandığını ve avukatların duruşma salonundan çıkarılamayacağını belirten HMK’nın 151. maddesini fiilen ihlal ettiğini, gerek şahsına, gerekse mesleğine karşı onur kırıcı davranışta bulunduğunu ileri sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Davalı vekili HMK'nın 46. maddesinin gerekçesi ve madde hakkındaki Adalet Komisyonu Raporu da dikkate alındığında hakimin salt yargılama yetkisini kullanmış olması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, davacının hakimin duruşma sırasında agresif tavırları, yüksek sesle ve gergin bir ses tonuyla hitap etmesi şeklindeki iddiaların yargılama faaliyetine ilişkin olmadığını, Borçlar Kanununun haksız fiil hükümleri kapsamında kişisel kusur olarak ele alınabileceğini, bu nedenle Hazinenin bu davada hasım mevkiinde olamayacağını, manevi tazminatın koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İhbar olunan hakim davacının manevi tazminat talebinin haksız olduğunu, tek dayanağının HMK’nın 294/5. maddesinin mefhumu muhalifinden hareketle, ara kararın yazımı sırasında ayağa kalkılacağına dair hüküm olmadığından kalkması gerekmediği ve kalkmayabileceği düşüncesi olduğunu, bu düşüncenin kabul edilemeyeceğini, HMK’nın 32. maddesi gereğince hakimin duruşmanın ve salonun idaresi ile düzenini sağlamakla görevli olduğunu, ara kararı sırasında avukatın ayağa kalkması gerektiği düşüncesinin kişisel bir tavır olmadığını, kanunun bu yetkiyi hakime tanıdığını, aksini düşünen davacının ayağa kalkma ricasını katı bir tavır ile reddetmesinin bu sürecin yaşanmasına sebep olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

Sonuç: Davacı asilin ve davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 10.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi..." demektedir.
Old 04-10-2017, 11:13   #26
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan Erdoğan Teziç ve ayağa kalkma...

Sene 1995. Yer İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi,1. sınıf anfisi. Ders; Anayasa Hukuku ve birazdan anfinin sol tarafından uzun boyu, dalgalı beyaz gür saçlarıyla 60 larında bir adam kürsüye doğru yürür...Biz ilk dersimizin başlayacağını düşünürken gerçekte,hukukçunun ne olduğunun,akademik ve hukukçu bir kimliğin nasıl dizayn edileceğinin ilk öğretisini,birazdan alacağımızı bilmiyorduk. Öğretmen sınıfa girdiğinde,anfideki hemen herkes çoktan ayağa kalkmıştı... Karizmatik sesini kullanmadan önce dahada etkileyici vucut dili ve keskin bakışlarıyla,tüm anfiyi tek tek süzen bu asil akademisyen söze başlamıştı bile; Arkadaşlar,sizler artık lise çağını bitirmiş,hukuki akademik eğitim almaya başlayan,yetişkin bireylersiniz,lütfen eski alışkanlıklarınızı tekrarla,gereksiz saygı gösterisinde bulunmak için ayağa kalkmayın, burası lise değil,üniversite ve sizler artık geleceğin hukukçularısınız...Beyler bayanlar ben Erdoğan Teziç Anayasa hukuku derslerinizin bir kısmına ben gireceğim....Diyerek hepimizi oturtmuş ve derse başlamıştır. Ne yalan söyleyeyim, kendimi o gün hukuk fakültesinde okuduğum için, bir başka güçlü ve bir başka gururlu hissetmiştim. Ve yine ne yalan söyliyeyim, ben hala avukat cüppesini giydiğimde, kendimi bir başka güçlü ve bir başka gururlu hissediyorum...
Bir ara Prof.Dr. Erdoğan Teziç'in sınıfta elektrikler kesildiğinde, mum ışında anlattığı derside anlatırım...Ancak 23 yıl sonra dahi, hala meslektaşım dediği avukatların, her ağzını açtığında, emme basma tulumba gibi ayağa kalkmasını, bir saygı göstergesi olarak gören ve bunu ısrarla, avukattan bekleyen, olmadığı takdirde, yasal düzenleme yapılsın, diyen bir zihniyetin, Prof.Dr.Erdoğan Teziç'in, değil, o günkü ilk dersine, herhangi bir günkü, herhangi bir dersine, girmiş olmasını dilerdim...
Old 04-10-2017, 13:20   #27
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Muhammet Aydın
Sene 1995. Yer İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi,1. sınıf anfisi. Ders; Anayasa Hukuku ve birazdan anfinin sol tarafından uzun boyu, dalgalı beyaz gür saçlarıyla 60 larında bir adam kürsüye doğru yürür...Biz ilk dersimizin başlayacağını düşünürken gerçekte,hukukçunun ne olduğunun,akademik ve hukukçu bir kimliğin nasıl dizayn edileceğinin ilk öğretisini,birazdan alacağımızı bilmiyorduk. Öğretmen sınıfa girdiğinde,anfideki hemen herkes çoktan ayağa kalkmıştı... Karizmatik sesini kullanmadan önce dahada etkileyici vucut dili ve keskin bakışlarıyla,tüm anfiyi tek tek süzen bu asil akademisyen söze başlamıştı bile; Arkadaşlar,sizler artık lise çağını bitirmiş,hukuki akademik eğitim almaya başlayan,yetişkin bireylersiniz,lütfen eski alışkanlıklarınızı tekrarla,gereksiz saygı gösterisinde bulunmak için ayağa kalkmayın, burası lise değil,üniversite ve sizler artık geleceğin hukukçularısınız...Beyler bayanlar ben Erdoğan Teziç Anayasa hukuku derslerinizin bir kısmına ben gireceğim....Diyerek hepimizi oturtmuş ve derse başlamıştır. Ne yalan söyleyeyim, kendimi o gün hukuk fakültesinde okuduğum için, bir başka güçlü ve bir başka gururlu hissetmiştim. Ve yine ne yalan söyliyeyim, ben hala avukat cüppesini giydiğimde, kendimi bir başka güçlü ve bir başka gururlu hissediyorum...
Bir ara Prof.Dr. Erdoğan Teziç'in sınıfta elektrikler kesildiğinde, mum ışında anlattığı derside anlatırım...Ancak 23 yıl sonra dahi, hala meslektaşım dediği avukatların, her ağzını açtığında, emme basma tulumba gibi ayağa kalkmasını, bir saygı göstergesi olarak gören ve bunu ısrarla, avukattan bekleyen, olmadığı takdirde, yasal düzenleme yapılsın, diyen bir zihniyetin, Prof.Dr.Erdoğan Teziç'in, değil, o günkü ilk dersine, herhangi bir günkü, herhangi bir dersine, girmiş olmasını dilerdim...

Tüm duruşmayı ayakta takip eden mi ararsın, katip "avukat bey adınız" dediğinde (hasbelkader o an oturuyorsa) ayağa kalkan mı ararsın, iddia makamının esas hakkındaki görüşünü ayakta dinleyen mi ararsın...

Bu mesleğe en çok zararı verenlerin bir kısmına "üstat" dediğimiz bir jenerasyon olduğunu dile getirmenin zamanı geldi de geçiyor...

Elmanın kurdu içindendir...
Old 05-10-2017, 12:22   #28
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Bu çağda hele ki bir de hukuk devletinde duruşma sırasında avukata ayağı kalk, otur, sağa dön, sola dön denilmesi yargının eksikliğidir.

Saygı tek başına ne ayağı kalkarak sağlanmış olur ne de oturarak saygısızlık bahis konusu olur.

Bunlarla uğraşacaklarına ayağı kalk diyenle, cevaben otururum veya oturmam buna sen karar veremezsin diyenlerin, iki üç satır daha hukuk öğrenmesi zorunludur. Çünkü ciddi bir eksiklik, ciddi bir sorun var. Saygı ve sevgi... olmadan, hiç bir şey olunmaz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
" Devletin Dili ", " Resmi Dil ", " Ortak Dil "... Doç. Dr. Özge Yücel Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu 12 14-11-2012 18:12
Matbu bono metni üzerindeki "malen" kelimesinin üzeri çizilerek "nakden" yazılması Av.Özgür Özlem Öngel Meslektaşların Soruları 9 26-02-2008 18:02
"Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları, Ulusal ve Uluslararası Uygulamalar" İle İlgili Kurs aslıhankart Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu 3 12-02-2008 18:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09913707 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.