Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

PMF Ömür Tablosu mu,Diğer Güncel Tablolar mı ?

Yanıt
Old 21-03-2013, 14:06   #1
scoskun72

 
Varsayılan PMF Ömür Tablosu mu,Diğer Güncel Tablolar mı ?

Bilindiği üzere Destek ya da Geçici/Kalıcı İşgöremezlik tazminatları hesaplanırken Yargıtay’ın benimsediği uygulama gereği 1931 tarihli,Fransız Kökenli PMF ömür tablosu esas alınmaktadır.
Ancak son yıllarda Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı genelgesi ile (Amerikan kökenli ve daha uzun ömür süreleri içeren)CSO 1980 Mortalite Tablosu isimli tablonun,Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası yapan şirketler için yapılan Destekten yoksun kalma ve benzeri aktüeryal hesaplamalarda kullanılması zorunlu tutulmuş,sonrasında SGK’da Peşin sermaye değeri tablolarını bu tabloya göre güncellemiştir.(2011/58 Sayılı genelge)
Son olarak da SGK,2012/32 sayılı genelgesi ile Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü'nün yöneticiliğinde, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi uzmanları ile "Türkiye Hayat ve Hayat Annüite Tablolarının Oluşturulması" projesiyle tamamen ülkemize özel erkek ve kadın için ayrı ayrı oluşturulan “Türkiye Kadın-Erkek Hayat (TRH - 2010)” ve buna dayalı tabloların Sigorta İşlemlerinde uygulanması esasına geçmiştir.
Gerçekten de Son yıllarda dünyada ve özellikle ülkemizde Yaşam standartlarının yükselmesi sonucu ortalama yaşam sürelerinin uzamış olduğu zaten bilinen bir gerçektir.Bu durum doğal olarak bu tabloya yansımış, geleneksel olarak kullanılagelen eski tarihli PMF ömür tablosuna göre daha uzun “bakiye ömür” süreleri ortaya çıkmıştır.
Benim şahsi kanaatim Hem Türkiye’ye özel oluşturulmuş olması ve güncel verileri içermesi, hem de kadın/erkek ayrımı da yapılmış olması nedeniyle TRH 2010 tabloları tüm tazminat hesaplarında uygulanmalıdır.Ancak genelde Bilirkişiler “Yargıtay uygulaması PMF Kullanılması yönünde” gerekçesi ile eski tabloyu kullanmaya devam etmektedirler.Yaptığım tüm taramalarda bu konuya ilişkin yeni ve güncel bir Yargıtay Kararına rastlayamadım,Hem bu konudaki görüşlerinizi hem de bu konuda güncel Yargıtay Kararı bulunan olup olmadığını merak etmekteyim.İyi çalışmalar,Saygı ve sevgilerimle.
Old 21-03-2013, 14:50   #2
Av.Armağan ÖZMEN

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım Yargıtay kararlarına göre halen PMF-1931 tablosu kullanılmaktadır.

Hazine müsteşarlığının 2010/4 sayılı genelgesi ise CSO-1980ve %3 teknik faizin birlikte kullanılması gerektiğini belirtmektedir.

Yargıtay'ın güncel görüşü PMF-1931 ve %10 arttırım - %10 İskonto yöntemine göre yapılan hesaplamaları kabul etmektedir.

İyi çalışmalar.
Old 06-03-2014, 23:54   #3
MUSTAFA BALCI

 
Varsayılan

YARGITAY
10.HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2012/24342
Karar Numarası: 2013/22419
Karar Tarihi: 26.11.2013
) Sigortalının veya hak sahibinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli “PMF”cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmıştır. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olduğundan, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınmalıdır.
Old 07-03-2014, 09:20   #4
Av.Armağan ÖZMEN

 
Varsayılan

YARGITAY
10.HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2012/24342
Karar Numarası: 2013/22419
Karar Tarihi: 26.11.2013
KURUMUN RÜCU ALACAĞININ HESAPLANMASI
İŞ KAZASI NEDENİYLE KURUM ZARARININ RÜCUAN TAZMİNİ DAVASI
HALEFİYET İLKESİ
ÖZETİ: Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir. Rücu tazminatı hesaplanırken sigortalının veya hak sahibinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmıştır. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olduğundan, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınmalıdır.
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ile davalı işveren şirket avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Karar: Dava, 26.11.2008 tarihli iş kazası nedeniyle, sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan tedavi giderlerinden oluşan sosyal sigorta yardımlarının, davalı işveren şirketten rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Davanın yasal dayanağı, davalı işveren şirket yönünden 5510 sayılı Yasanın 21/1 ve 76/4. maddeleridir.
Mahkemece, davalı işveren şirkete %80, sigortalıya %20 kusur izafe edilen bilirkişi raporu dikkate alınarak, sigortalıya bağlanan ilk peşin değerli gelir ile anılan tedavi giderinin %80 kusur ve istem karşılığı yönünden, davanın kabulüne karar verilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı kurum avukatı ile davalı işveren şirket avukatının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-5510 sayılı Kanunun iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 21'inci madde hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücuan sorumlu olduğu sunucu çıkarılmaktadır.
Sigortalı ya da hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken harcama ve ödemeler yönünden maddede herhangi bir sınır öngörülmemişken; bağlanan gelirler yönünden, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamına, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere hükmedilebileceği öngörülmüştür. Ancak, sigortalıya genel sağlık sigortası kapsamında yapılan sağlık hizmeti giderlerinin işverenden rücuan tahsili 5510 sayılı Kanunun 76'ncı maddesinin 4'üncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiş olduğundan, ayını Kanunun 21'inci maddesi kapsamı dışında olduğu kuşkusuzdur.
Maddedeki “gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin” rücunun konusunu oluşturacağına ilişkin açık düzenleme karşısında; bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin hesabında nazara alınan gelir miktarındaki başlama tarihinden sonraki kanun ve katsayı değişiklikleri nedeniyle meydana gelecek artışlar Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından istenemez. Kurumun işverenden rücu hakkının hukuksal kendine gelince:
Hukuk Genel Kurulu'nun 03.02.2010 tarih, 2010/58 Karar, 2010/10-20 Esas sayılı kararında açıklandığı üzere; başkasına ait bir borç nedeniyle alacaklıyı tatmin eden kişinin, onun haklarını kanunda belirtilen durumda ve tatmin ettiği oranda kendiliğinden elde etmesine halefiyet denir. Rücu hakkı ise başkasına ait borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeyi amaçlayan tazminat niteliğinde bir istem hakkıdır.
Gerçekte de; halefiyet ve rücu, aynı amaca, zarar görenin (alacaklının) tatmin edilmesine yönelik birbiri ile çok yakından ilgili iki hukuksal kurum olarak görülmektedir. Nitekim; her ikisinde de, başkalarına ait borcu yerine getiren kişinin asıl borçluya karşı bir alacak elde etmesi ve bu hakka dayanarak borçludan bir istemde bulunması bu sonucu doğrulamaktadır.
Bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması gerekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir.
5510 sayılı Kanunun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlıklı 21'inci maddesinin birinci fıkrasında; “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarları sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Kastı ya da sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı hareketi ile iş kazası veya meslek hastalığına neden olan işveren, sigortalı veya hak sahibine karşı tazminat ödeme yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, bu durumda sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarında bulunan Kurumun yaptığı yardımları, işverenden rücuan isteme hakkı vardır. İşverenin borcunun sözleşmeden aykırılık kaynaklı olup, geçerli bir borç olduğu ve alacaklı konumundaki sigortalı veya hak sahibinin bu yardımlarla kısmen ya da tamamen tatmin edildiği açıktır. Burada sigortalı veya hak sahibine Kurumca bağlanan gelirler yönünden tazminat miktarı başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri olarak öngörülmüştür. Ancak açıkça söz konusu tutarın, sigortalı veya hak sahibinin işverenden isteyebileceği tutarı aşamayacağı, bir başka deyişle kurumun rücu hakkının anılan tutara bağlı ve sınırlı olduğu düzenlenmiştir. İşverenden istenebilecek tutarın belirlenmesi ise, bir gerçek zarar hesabını zorunlu kılmaktadır.
Öte yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 55'inci maddesiyle, kurum tarafından rücu edilebilen sosyal güvenlik ödemelerinin destekten yoksun kalma ve bedensel zararlardan veya tazminattan indirileceği öngörülmüştür. Bu durumda borçlu işveren, kurumun yaptığı anılan tazminata ilişkin ödemeler kadar borç yönünden, asıl alacaklı hak sahibi ya da sigortalıya karşı sorumluluktan kurtulmaktadır. Oysa işverenin, aynı tutar için kuruma karşı sorumluluğu, 5510 sayılı Yasanın 21'inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında devam etmektedir.
Yukarıda açıklanan hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde, sigortalı ya da hak sahibini tatmin eden kurumun 5510 sayılı Yasanın 21'inci maddesinin birinci fıkrasındaki rücu hakkının halefiyet hukuksal temeline dayandığının kabulü gerekir.
Halefiyet ilkesi gereği işverenin Kurum karşısındaki sorumluluğunun kapsamı maddede açıklanmış olup; madde metninde sigortalı veya hak sahibinin “alabileceği” değil, “isteyebileceği” miktardan bahsedilmektedir. Sigortalı ya da hak sahibinin “isteyebileceği” tutar, işverenin yaptığı harici ödemeleri de içeren, dolayısıyla bu ödemelerin mahsup edilmesinden önceki toplam tutarı; “alabileceği” tutar ise tüm ifa amacını taşıyan ödemeler dışlandıktan sonra kalan tutarı ifade etmektedir. Bir başka deyişle; sigortalı veya hak sahibinin isteyebileceği miktar, açtıkları ve kesinleşen teminat davasında belirlenecek gerçek zarardan ibarettir. Bu nedenle, sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazminat davası açılması halinde, kesinleşen tazminat davasında alınan ve 5510 sayılı Kanunun 21'inci maddesine uygun şekilde saptan kusur ile belirlenen gerçek zarar miktarının eldeki rücuan tazminat davasında da Kurum yönünden bağlayıcı olduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla, sigortalı ya da hak sahipleri tarafından herhangi bir tazminat davası açılmamış ise; Mahkemece gerçek zarar tutarının usulünce belirlenmesi gerekeceği açıktır.
Öte yandan gerçek zarar hesabı, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalıdır. Sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişe; bedensel zarar hesabı, ölüm halinde ise destekten yoksun kalma tazminatı (818 sayı1ı Borçlar Kanununun 45 ve 46, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 54 ve 55'inci maddeleri) hesabı dikkate alınmalıdır.
Bu kapsamda;
a) Sigortalının veya hak sahibinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmıştır. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olduğundan, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda, ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınmalıdır.
b) Tazminatların peşin olarak hesaplanması, oysa gelirlerin taksit taksit elde edilmesi, bu nedenle peşin belirlenen tazminattan her taksitte ödenen kısmın bakiyesinden faiz geliri elde edileceğinden sermayeye ekleneceği nazara alınarak, tazminata esas gelire iskonto uygulanmaktadır. Peşin sermayeden elde edilecek yarar reel faiz kadardır. Buna göre; önceki uygulamalardaki gibi % 10 iskonto oranı yerine, enflasyon dışlanarak, değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları da nazara alınıp, Sosyal Güvenlik Kurumu ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranı uygulanmalıdır.
c) Meslekte kazanma güç kaybı oranının % 60'ın altında kaldığı durumlarda, sigortalının işgöremezlik oranına bağlı olarak emsallerine göre daha fazla efor harcamak suretiyle de olsa, çalışmasını sürdürüp yaşlılık aylığına hak kazanması mümkün bulunduğundan, 60 yaş sonrası pasif dönem için zarar hesabı yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda davacı Kurum'un, 26.11.2008 tarihli iş kazası sonucu %12.1 oranında sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirleri dava konusu yapmış olması ve yukarıda bahsedilen davanın yasal dayanağını teşkil eden 21. maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için, yukarıda açıklanan ilkeler de gözetilerek gerçek zarar (tavan) hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı kurum avukatı ile davalı işveren şirket avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.11.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
www.legalbank.net
Old 07-03-2014, 09:45   #5
MUSTAFA BALCI

 
Varsayılan

Armağan Bey teşekkür ederim, Kararın tamamını yayınlamışsınız. Ben bu karar içinde 4 ayrı değişim var hepsini birden kaldıramayız diye parça parça vereyim demiştir.
1. Halafiyet gereği alabileceği değil isteyebileceği diyerek, gerçek zararın mahsup yapılmamış değeri,
2. Yaşam tablosu
3.İskonto oranı,
4. Pasif dönem zararının hesaba dahil edilip edilmeyeceği,
5. Rücu davasında artık tazminattaki kusur oranını kabul edileceği,
Ben bu konularda önceki dönemlerden radikal bir şekilde farklılık hissettim,
Şimdi bunlardaki değişiklikler sadece 10 HD için mi? yoksa diğer daireler de aynı değişikliği uygulayacaklar mı veya uyguladılar mı?
Old 15-03-2014, 20:46   #6
scoskun72

 
Varsayılan

Evet sayın meslektaşlarım ; gerçekten çok önemli değişiklikler var,hatta 10.HD bu karardan yaklaşık 20 gün sonra verilen bir kararda da bunlara ilaveten bir de tazminatın destekten yoksun kalanlara yansıma oranını da belirleyen bir yenilik daha getirdi.Buna göre ;

T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2012/21268 2013/24392

............
.............
..............

c-Gelirin yansıma oranına gelince; 5510 sayılı Kanunun 19. ve 34 maddeleri uyarınca, ölenin gelirinin % 70’i dağıtıma esas tutulmalı, çocuk yoksa bu meblağın % 75’i eşe bağlanmalıdır. Çocuk varsa eşin payı (% 70 üzerinden) % 50’ye düşmeli, her bir çocuk için % 25 gelir bağlanmalıdır.
Somut olayda; gerçek zararın yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yetersiz hesap raporunda belirlenen gerçek zarar esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca gerçek zarar tavan hesabı yapılmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
Süleyman Caner N.Sever A.Göcen A.İnceman H.Özdemir
Old 15-03-2014, 20:48   #7
scoskun72

 
Varsayılan

Şimdi Sayın Balcı'nın dediği gibi bunu tazminat hesabıyla ilgili diğer daireler (4,21,22) benimseyecek mi bilmiyoruz,bekleyip göreceğiz sanırım.
Old 15-03-2014, 21:00   #8
scoskun72

 
Varsayılan

Mustafa Beyin yaptığı sıralamaya göre getirilen yenilikleri tartışmak gerekirse ;

1.madde ; "Halefiyet gereği hak sahibinin alabileceği değil isteyebileceği miktardan söz edilmektedir,bu nedenle Hak sahibi tarafından açılmış ve kesinleşmiş bir dava varsa orada çıkan kusur oranı ve belirlenen tazminat oranı geçerlidir,dolayısı ile açılmış ve kesinleşmiş bir dava varsa o davadaki rakam,kurum yönünden de bağlayıcı olacaktır ve kurumun rücu edebileceği miktar bu rakamdır" diyor.Eğer dava açılmamışsa sanki açılmış gibi bir gerçek zarar hesabı yaptır ve davayı karara bağla diyor.

Bu karmaşık anlatım ve yönteme ne gerek vardı diye düşünmemek elde değil.
Old 16-03-2014, 13:52   #9
MUSTAFA BALCI

 
Varsayılan

Sayın COŞKUN'un belirttiği şekilde tazminat davasındaki kusur oranının rücu davasında da kabul edilmesi aslında pratik sonuç olacak işlemleri hızlandıracak ve bundan da önemlisi yeni HMK ile getirilen "rücu edilebilenlerin indirilmesi" şartını da kolaylaştıracak, ancak bu güne kadar "taraf olmadığı davadaki kusur oranı kurumu bağlamaz" içtihadından dönmek gerekecek. Bence çok da isabetsiz bir değişiklik değil gibi,.
Old 16-03-2014, 13:56   #10
MUSTAFA BALCI

 
Varsayılan

Sayın COŞKUN'un belirttiği destek yoksun kalma tazminatında paylaştırmadaki oranlar SGK'nin ölüm aylığı bağlama oranlarına paralel bir uygulama, daha önce de çok tartışlan bir yaklaşım, ancak hangi yaklaşım olursa olsun Daireler arasında uyum ve istikrarlı bir uygulama olması gerek.
Old 17-03-2014, 22:57   #11
scoskun72

 
Varsayılan

Mustafa Bey'in dediği gibi Uygulamada Birlik sağlanması belki de en önemlisi.Bu bağlamda hem rücu davası/ana tazminat davası birlikteliği ilkesinin getirilmesini hem de destek görenlere yansıyacak pay konusunda SGK uygulamasının getirilmiş olmasını son tahlilde olumlu buluyorum.
Old 17-03-2014, 23:00   #12
scoskun72

 
Varsayılan

Yine 1931 tarihli PMF tablosunun uygulanması yerine ülkemize özgü,daha güncel ve gerçekçi olan 2010 tarihli TRH 2010 tablosunun benimsenmesi de yerinde olmuştur diye düşünüyorum.
Old 17-03-2014, 23:05   #13
scoskun72

 
Varsayılan

Bunun dışında iskontonun % 5'e düşürülmesi ile ilgili çekincelerim var.Kararda geçen ifade ile "..enflasyon dışlanarak % 5 iskonto uygulanması..." diyor.Ben bunu "artık arttırım yapılmayıp her yıl için % 5 indirim/iskonto yapılacak" şeklinde anlıyorum ki, bu tazminat miktarlarında çok önemli bir düşüş getirecek, sigorta şirketlerini ihya edecektir,acaba yanlış mı yorumluyorum, ne dersiniz ?
Old 30-09-2015, 18:05   #14
Av.Serap Kurtuldu

 
Varsayılan Yaşam Tablosuna İlişkin Yargıtay Uygulaması

T.C.

YARGITAY

17. HUKUK DAİRESİ

E. 2013/14688

K. 2015/1218

T. 29.1.2015

• TRAFİK KAZASI NEDENİ İLE İŞ GÖREMEZLİK TAZMİNATI İSTEMİ ( Davacının Muhtemel Yaşam Süresinin Belirlenmesiyle Davacının İş Göremezlik Zararının Hesaplanması Gerekirken Tazminat Esaslarına Uygun Olmayan Yaşam Süresine Göre Hesaplama Yapılan Bilirkişi Raporuna Göre Karar Verilmesinin Doğru Görülmediği )

• İŞ GÖREMEZLİK TAZMİNATI İSTEMİ ( Trafik Kazası Nedeni İle İş Göremezlik Tazminatı İstemi - Davacının Muhtemel Yaşam Süresinin Belirlenmesiyle Davacının İş Göremezlik Zararının Hesaplanması Gerekirken Tazminat Esaslarına Uygun Olmayan Yaşam Süresine Göre Hesaplama Yapılan Bilirkişi Raporuna Göre Karar Verilmesinin İsabetsizliği )

• YAŞAM SÜRESİNİN BELİRLENMESİ ( Yargıtay Kriterlerine Uygun Olarak Population Masculine Et - Feminine ( Pmf 1931 ) Tablosu Esas Alınarak Davacının Muhtemel Yaşam Süresinin Belirlenmesiyle Davacının İş Göremezlik Zararının Hesaplanması Gerektiği )

• MUHTEMEL YAŞAM SÜRESİNİN BELİRLENMESİ ( Trafik Kazası Nedeni İle İş Göremezlik Tazminatı İstemi - Yargıtay Kriterlerine Uygun Olarak Population Masculine Et - Feminine ( Pmf 1931 ) Tablosu Esas Alınarak Davacının Muhtemel Yaşam Süresinin Belirlenmesiyle Davacının İş Göremezlik Zararının Hesaplanması Gerektiği )

5510/m.21


ÖZET : Dava, trafik kazası nedeni ile iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir. Davacı taraf, trafik kazası sonucu müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını ileri sürerek iş göremezlik tazminatı talep etmiş, buna göre de bilirkişi tarafından trha-20 yaşam tablosu dikkate alınarak davacının kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresi belirlenmiş ve hesaplama yapılmış olup mahkemece bu rapor hükme esas alınmıştır. Ancak karara esas alınan hesaplama, yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun değildir. Bu itibarla, Yargıtay kriterlerine uygun olarak Population Masculine Et - Feminine ( PMF 1931 ) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesiyle davacının iş göremezlik zararının hesaplanması gerekirken tazminat esaslarına uygun olmayan yaşam süresine göre hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı olduğu biçimde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; davalı tarafın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu araç sürücüsünün kusurlu hareketiyle meydana gelen kazada müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını açıklayıp ıslah ile 85.706,51 TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın kabulüyle 85.706,51 TL'nin tahsiline, karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- ) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- ) Dava, trafik kazası nedeni ile iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı taraf, trafik kazası sonucu müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını ileri sürerek iş göremezlik tazminatı talep etmiş, buna göre de bilirkişi tarafından TRHA-20 yaşam tablosu dikkate alınarak davacının kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresi belirlenmiş ve hesaplama yapılmış olup mahkemece bu rapor hükme esas alınmıştır.
Ancak karara esas alınan hesaplama, H.G.K.'nun 21.3.1990 gün, 1989/4-586 esas, 1990/199 Sayılı kararı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun değildir. Bu itibarla, Yargıtay kriterlerine uygun olarak Population Masculine Et - Feminine ( PMF 1931 ) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesiyle davacının iş göremezlik zararının hesaplanması gerekirken tazminat esaslarına uygun olmayan yaşam süresine göre hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı olduğu biçimde karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 29.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yeni Bir Avukatın Mali Portresi ve Gelir-gider Tablosu Admin Konumuz : Hukukçular 21 18-02-2018 13:54
Lütfen 18 yaşındakileri 65'inde öldürmeyiniz!!! (Aktüeryal hesapta kullanılan PMF yaşam tablosu ülkemizin gerçeklerine uymuyor) Av.Muhammet Aydın Hukuk Sohbetleri 10 02-06-2012 14:38
İzmirli avukat, mahkemenin kararı sonucu ömür boyu eski fiyattan ödeme yapacak pluvia Hukuk Haberleri 0 13-12-2010 14:46
Google'in Yeni Hizmeti:Belgeler ve Tablolar Cest la vie Teknoloji ve Bilgisayar 2 30-05-2007 09:13
Kan davasına ömür boyu hapis PINAR YILMAZ Hukuk Haberleri 0 04-09-2006 20:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05680704 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.