Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İmzasız İrsaliyeler

Yanıt
Old 03-02-2006, 09:31   #1
av.zuhala

 
Varsayılan İmzasız İrsaliyeler

Sayın Meslektaşlarım; imzasız irsaliyelerin mal teslimi yapılmadığına karine oluşturduğuna dair yargıtay kararı biliyormusunuz? Buna acilen ihtiyacım var.İlginize şimdiden teşekkürler.
Old 03-02-2006, 10:26   #2
Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/19-753
K. 2002/661
T. 2.10.2002
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Bakiye Alacak için Yapılan Takibe Herhangi Bir Borç Bulunmadığı Belirterek Borca ve Ferilerine İtiraz Edilmesi )
• TİCARİ DEFTERLER ( Dayanan Yararına Delil Olarak Kabul Edilebilmesi için Usulüne Uygun Tasdikinin ve Defterdeki Kayıtların Dayanağını Oluşturan Belgelerin Mevcut Olmasının Gerekmesi )
• KAPANIŞ TASDİKİ ( Ticari Defterlerin Dayanan Yararına Delil Olarak Kabul Edilebilmesi için Usulüne Uygun Tasdikinin Gerekmesi )
• TİCARİ DEFTERLERİN LEHE DELİL OLARAK KABUL EDİLMEMESİ ( Bu gibi Durumlarda Eğer İleri Sürülen Alacağın Varlığı Dayanak Belgelerle Kanıtlanabiliyorsa Hüküm Altına Alınmasının Gerekmesi )
1086/m.288
6762/m.69,82
ÖZET : Ticari defterlerin dayanan yararına delil olarak kabul edilebilmesi için TTK.nun 69. maddesinde öngörülen usule uygun tasdikinin mevcut olması ve ayrıca defterdeki kayıtların dayanağını oluşturan belgelerin de mevcut olması ve TTK.nun ilgili diğer hükümlerinde aranan öteki koşullarında gerçekleşmiş bulunması şarttır. Bu koşulları taşımayan defterlerin TTK.nun 82 ve sonraki maddeleri anlamında davacı yararına delil oluşturmasına hukuken olanak yoktur. Bir tacirin ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı için lehine delil olarak kabul edilmediği hallerde dahi eğer ileri sürülen alacağın varlığı dayanak belgelerle kanıtlanabiliyorsa hüküm altına alınması gerekir. O halde sunulan sevk irsaliyelerinde malı teslim alan ve imzaları bulunan kişilerle kendileri arasında imzaları kendisini bağlayacak nitelikte her hangi bir akdi ilişki bulunup bulunmadığının ve imzaların bu kişilere ait olup olmadığının sorulup saptanması ve söz konusu malların davalıya teslim edildiğini göstermesi halinde anılan irsaliye ve faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediği hususunun ayrıca araştırılması tebliğ edildikleri halde yasal süre içerisinde itiraza uğramadıklarının belirlenmesi halinde sadece davalıya teslim olundukları ve ilgili fatura münderecaatlarının davalı itirazına uğramadığı bu yolla saptanan mal bedelleriyle sınırlı olmak üzere alacağın subutuna sonuçta itirazın iptaline karar verilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 6. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.10.1999 gün ve 1998/1719-1999/1160 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 17.9.2001 gün ve 2001/4668-5670 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı, davalı ile aralarında bir cari hesap ilişkisi bulunduğunu bildirerek bu ilişkiden kaynaklanan bakiye alacak için takip yapmış, davalı davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını belirterek borca ve ferilerine itiraz etmiştir.

Mahkemece davacının davalıya mal satıp teslim ettiğine dair temel ilişkiyi HUMK. nun 288. maddesi gereğince kanıtlayamadığı, yemin deliline de dayanmadığı, davacı ticari defterlerinin kapanış tasdikleri de olmadığından TTK'nun 85.maddesi gereğince lehine delil olarak kabul edilemeyeceği gerekçeleri ile kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

Alınan bilirkişi kurulu raporunda davacı şirketin ibraz ettiği noter tasdikine tabi kanuni defterler ile bunların dayanağı yardımcı defter, kayıt ve belgelerin birbirlerini teyit eder mahiyette oldukları belirtildikten sonra 1997 yılına ait yevmiye defteri ve envanter defterinin kapanış tasdiklerinin olmadığı bu hususun mahkemenin takdirinde bulunduğu açıklanarak sonuç olarak davacının 10.12.1997 tarihi itibarıyla 882.578.850.-TL alacaklı olduğu bildirilmiştir. Davacı vekili temyiz dilekçesi ekinde ticari defterlerinin 27.1.1998 tarih ve 4911 Yevmiye nolu kapanış tasdikine ilişkin Beyoğlu 25. Noterliğinin 17.11.1999 tarihli tasdikli suretini ibraz etmiştir. Bu durumda açıklanan bu yön ve cari hesap ilişkisi üzerinde yeterince durularak, toplanan deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken ve hükmün bu nedenlerle bozulması icap ederken ilamda yazılı gerekçe ile onandığı anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, açık hesap ilişkisine dayalı olarak, ödenmeyen borç için davalı hakkında icra takibi yapıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürmüş ve itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davacıya borcu bulunmadığını, çek de vermediğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemenin, temel ilişkinin davalı tarafından inkar edilmesi nedeniyle, davacının davalıya mal sattığını ve teslim ettiğini yasal ve yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği, davacının temel ilişkiyi yazılı delille kanıtlayamadığı, yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir delil de sunmadığı, yemin deliline ise dayanmadığı; kapanış tasdiklerinin bulunmadığı bilirkişilerce saptanan davacı defterlerinin davacı lehine delil oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur. Hemen belirtilmelidir ki, davacı şirketin, davaya konu alacağın ilişkin bulunduğu 1997 yılı Yevmiye ve Envanter Defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunmadığı, uzman bilirkişilerce düzenlenen 23.9.1999 havale tarihli bilirkişi raporuyla saptanmış, davacı vekili de, bu rapora bir itirazı bulunmadığını 26.10.1999 tarihli duruşmada imzasıyla beyan etmiştir. Davacı vekilinin temyiz dilekçesi ekinde sunduğu 17.11.1999 tarihli noter belgesi de, ticari defterlerin tasdikini düzenleyen TTK. nun 69. maddesinde öngörülen usule uygun bir tasdiki ifade etmemektedir. Kaldı ki, defterlerinin davacı yararına delil olarak kabul edilebilmesi için, usulüne uygun tasdikin mevcut olması dahi tek başına yeterli değildir; defterlerdeki kayıtların dayanağını oluşturan belgelerin de mevcut olması ve yine TTK. nun ilgili diğer hükümlerinde aranan öteki koşulların da gerçekleşmiş bulunması şarttır. O halde, somut olayda anılan defterlerin TTK. nun 82. ve sonraki maddeleri anlamında davacı yararına delil oluşturmasına hukuken olanak yoktur.

Dolayısıyla, Yerel Mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesi yerinde olup, Özel Daire bozma kararının buna değinen bölümü açıklanan nedenle yerinde görülmemiştir. Keza, takip talebinde açık hesap ilişkisine dayanıldığı halde, bozma gerekçesinde, taraflar arasında bir cari hesap ilişkisi bulunduğunun ifade edilmesinin de maddi hataya dayalı bulunduğu kabul edilmiştir.

Bu noktada, şu da belirtilmelidir ki, bir tacirin ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı için lehine delil olarak kabul edilemediği hallerde dahi, eğer, ileri sürülen alacağın varlığı dayanak belgelerle kanıtlanabiliyorsa, hüküm altına alınması gerekir.

Somut olayda davacı, ticari defterler yanında, faturalar ve sevk irsaliyelerine de dayanmış, bunların fotokopilerini dosyaya, asıllarını da inceleme sırasında bilirkişi kuruluna ibraz etmiş; dosyaya sunulan fotokopilerin asıllarına uygun oldukları, 23.9.1999 havale günlü bilirkişi raporunda açıklanmıştır.

Sunulan sevk irsaliyelerinin bir kısmında, irsaliyelere konu malların teslim alındığına dair isim ve imzalar, bir kısmında sadece imzalar mevcuttur. Bazılarında ise "teslim alan" hanesi boş bulunmaktadır.

Mahkemece, davacının dayanıp sunduğu bu sevk irsaliyeleri hakkında davalının beyanı sorulmamış; davalı da bu konuda kendiliğinden bir açıklama yapmamıştır.

Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş, gerektiğinde isticvap yoluna da gidilmek suretiyle, "teslim alan" hanelerinde isimle birlikte imza veya sadece imza bulunan sevk irsaliyeleri tek tek davalıya gösterilip, öncelikle, irsaliye tarihleri itibariyle, söz konusu hanelerde isimleri yer alan kişilerle kendisi arasında, ( imzalarıyla kendisini bağlayacak nitelikte ) herhangi bir akdi ilişki bulunup bulunmadığının ve imzaların bu kişilere ait olup olmadığının; sadece imza bulunan irsaliyeler yönünden ise, bu imzaların kimlere ait olduklarının; imza sahiplerini biliyorsa, yine bu kişilerle kendisi arasında anılan şekilde bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının sorulup saptanması, buna ilişkin beyanının tutanağa geçirilip imzalatılması; davacıdan da, aynı konularda beyan ve delillerinin sorulup toplanması, bu yöntemle ulaşılacak sonucun, söz konusu malların davalıya teslim edildiğini göstermesi halinde, anılan irsaliyelerin ilişkin bulunduğu faturaların davalıya tebliğ edilip edilmediği hususunun da ayrıca araştırılması; tebliğ edildikleri halde yasal süre içerisinde itiraza uğramadıklarının belirlenmesi halinde; sadece, davalıya teslim olundukları ve ilgili fatura münderecatlarının davalı itirazına uğramadığı bu yolla saptanan mal bedelleriyle sınırlı olmak üzere, alacağın sübutuna, sonuçta da itirazın iptaline karar vermektir.

Eksik incelemeyle yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.10.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 03-02-2006, 10:35   #3
Saim Dikici

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/19-282
K. 2002/299
T. 10.4.2002
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( İptal İstemi Reddedilen Alacaklının Kötüniyet Tazminatı İle Sorumlu Tutulması Şartı )
• KÖTÜNİYET TAZMİNATI ( İtirazın İptali Davası Reddedilen Alacaklının Tazminatla Sorumlu Tutulması İçin Haksız ve Kötüniyetli Olma Koşullarının Birlikte Gerçekleşmesinin Gerekmesi )
• HAKSIZ VE KÖTÜNİYETLİ OLMA ( İtirazın İptali Davası Reddedilen Alacaklının Tazminatla Sorumlu Tutulması İçin Haksız ve Kötüniyetli Olma Koşullarının Birlikte Gerçekleşmesinin Gerekmesi )
2004/m.67
ÖZET : İtirazın iptali istemi reddedilen alacaklının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için iik.nun 67. Maddesi anlamında haksız ve kötüniyetli olma koşullarının birlikte gerçekleşmesi zorunludur.

DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Kartal Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi )nce davanın reddine dair verilen 17.5.2000 gün ve 1998/127-2000/345 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesinin 27.3.2001 gün ve 2000/8256-2001/2254 sayılı ilamı ile, ( ... Davacı taraf, akdi ilişkinin varlığı yönünden ibraz ettiği faturalar ve irsaliyelerin davalıya ulaştırıldığı yolundaki iddiasını diğer bir deyişle alacağın varlığı yönünden akdi ilişkiyi usulen kanıtlayamamış bulunduğu gerekçe gösterilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Ancak, somut olayın özelliği dikkate alındığında davacının icra takibine girişmekte kötüniyetli olduğu kabul edilemeyeceğinden gerekçe gösterilmeksizin davacının İİK'nun 67. maddesi uyarınca tazminatla yükümlü tutulması doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,mahkemece önceki kararda direnilmiştir. i Temyiz eden : Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı şirket vekili, davacının davalı şirkete makine ve alet satarak irsaliye karşılığında teslim ettiğini, faturasını da düzenleyip davalıya tebliğe gönderdiğini, faturaya itiraz etmeyen ve borcunu da ödemeyen davalının, yapılan icra takibinde borca itirazda bulunduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, ileri sürülen şekilde bir mal alımının söz konusu olmadığını, fatura ve irsaliyenin tebliğ de edilmediğini savunarak davanın reddine ve icra takibinin kötüniyetle yapılmış olması nedeniyle davalı yararına tazminata karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemenin, davanın reddine, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi uyarınca %40 oranında tazminatın davacıdan alınıp davacıya verilmesine dair kararı, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.

Uyuşmazlık, somut olayda davacının icra takibini kötü niyetle yapmış olup olmadığı, dolayısıyla davalı yararına Icra ve Iflas Kanunu'nun 67. maddesinde öngörülen tazminata hükmedilmesinin koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi, alacaklı tarafından açılan itirazın iptali davasında, takibinde haksız ve kötüniyetli görülmesi halinde, borçlunun talebi üzerine alacaklının, tarafların durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, yüzde kırk oranından az olmamak kaydıyla, uygun bir tazminatla mahkum edileceği hükmünü taşımaktadır. Böylece, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötü niyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibinin kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.

Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı,kötü niyetli kabul edilir. Örneğin, alacağı kendisine tamamen ödenmesine rağmen icra takibine girişen veya kefil hakkında kefalet limitinin üzerindeki bir miktar için takip yapan alacaklı, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi anlamında kötüniyetli sayılmalıdır ( Bu konudaki bilimsel görüşlere ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: İlhan E. Postacıoğlu, Ödeme Emrine İtirazın İptali Mevzuunda Bazı Zaruri Açıklamalar, Batider, 1980, C:X, S:4, sayfa: 971-973; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.6.1980 gün ve 1979/9-82 esas, 1980/2073; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 11.10.1994 gün ve 1993/8754-1994/9229; 10.5.1994 gün ve 1993/4898-1994/4778 sayılı kararları ).

Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı şirket, davalıya satıp teslim ettiğini ileri sürdüğü mallarla ilgili olarak, 23.6.1997 günlü sevk irsaliyesi ile, aynı günlü faturayı düzenlemiş; görülmekte olan davada, faturayı davalıya elden tebliğ ettiğini ileri sürerek, bunu tanıkla kanıtlayacağını bildirmiş, davalı vekili tanık dinlenmesine onam vermemiştir. Mahkemece buna rağmen tanık dinlenmiş ise de, ilişkinin niteliğine ve miktara göre, somut olayda, faturanın davalıya elden tebliğ edildiği iddası, davalının açık onamı olmadıkça tanıkla kanıtlanamayacağından, dinlenen davacı tanıklarının sözlerine itibar edilemez.

Nitekim, yerel mahkeme de, dinlediği davacı tanıklarının satım ilişkisini ve faturanın tebliği hususunu doğrulamasına rağmen, faturanın davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği iddiasının kanıtlanamadığını isabetli olarak kabul etmiş ve davanın reddine ilişkin hükmünü bu gerekçeye dayandırmıştır.

Ne var ki, Mahkemece görevlendirilen bilirkişinin, her iki tarafın şirket merkezlerindeki defter ve belgeler üzerinde yaptığı inceleme sonucunda düzenlediği 30.3.2000 günlü raporda, anılan fatura tutarının davacı şirket defterlerinde alacak olarak kayıtlı bulunduğu, ancak, faturaya konu malların teslimine ilişkin irsaliyede, teslim eden ve teslim alan hanelerinin doldurulmamış olduğu, o nedenle, irsaliyenin malların teslimine ilişkin delil olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Davacının kötü niyetini kanıtlama yükümlülüğü kendisine ait olan davalı da, bu yönde başkaca herhangi bir delil sunmamıştır.

İçeriği az yukarıda açıklanan bilirkişi raporu, dosya kapsamı ve somut olayın özellikleri gözönüne alındığında; davacının takibe konu alacağının varlığını usul hukuku kuralları çerçevesinde kanıtlayamadığı, ancak, icra takibine kötü niyetli olarak giriştiğini kabule elverişli herhangi bir delilin de bulunmadığı açıktır. Başka bir ifadeyle, davalı, somut olayda davacının icra takibinde kötü niyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriği de kötüniyetin varlığını kabule elverişli değildir.

Şu yönün de önemle belirtilmesinde yarar vardır: İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde düzenlenen ve uygulamada "kötüniyet tazminatı" olarak adlandırıla gelen tazminat türü, sadece ve ancak yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurailarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İİK.nun 67. maddesi anlamında "haksız" ise de, kötüniyetli olarak kabut edilebilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.

Tersinin kabulü, hak arama özgürlüğünü düzenleyen Anayasa'nın 36. maddesi hükmüne de aykırı düşer.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, sadece takibin haksızlığını ortaya koyan olgulara dayanılarak,bunların aynı zamanda davacının kötüniyetini de gösterdiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kubulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10.4.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Old 03-02-2006, 11:46   #4
av.zuhala

 
Varsayılan

Sayın Saim Dikici ; bana çok yardımcı oldunuz teşekkür ederim.İyi çalışmalar...
Old 03-02-2006, 11:53   #5
Saim Dikici

 
Varsayılan

Rica ederim sayın meslektaşım. İyi çalışmalar, başarılar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İmzasız bir senedin icraya konulması av.myıldız Meslektaşların Soruları 14 17-12-2006 12:30
İmzasız Mektuplarla Atılan İftiralar caballero Hukuk Soruları Arşivi 1 20-12-2004 11:29
Aslı Olmayan Ve İmzasız Olan Fotokopilerin Delil Kabul Edilmesi a dede Hukuk Soruları Arşivi 17 09-12-2004 13:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04369092 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.