Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: "Devlet alacakları ödemezse Barolar zorunlu müdafi göndermeyi DURDURMALI" görüşünü
Destekliyorum 36 64,29%
Desteklemiyorum 19 33,93%
Kararsız 1 1,79%
Oy Verenler: 56. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 269)

Avukatların müdafiliik yapmamaları ve Tecavüz Zanlılarının Serbest Kalması

Yanıt
Old 26-08-2009, 10:44   #1
Murat Özyılmaz

 
Varsayılan Avukatların müdafiliik yapmamaları ve Tecavüz Zanlılarının Serbest Kalması

26.08.2009 tarihli milliyet gazetesinde (internet sitesi) yaşı küçük iki kişinin kendilerinden küçük bir çocuğa tecavüz etmelerinden dolayı gözaltına alındıkları ancak ücretleri ödenmeyen avukatların müdafiliik yapmamalarından dolayı savunma hakkının kısıtlandığı gerekçesiyle serbest bırakıldıkları haber altına alınmıştır. İstanbul barosunun bu tutumunu alkışlıyorum.Avukatlık mesleğinin hayırseverlik mesleği ,avukatlık bürolarının darülacaze olmadıklarını,avukatların kazançlarının önemli oranını devlete vergi olarak verdiklerini ve olmadık harcamalar yapan devletin yargının üç ayağından en önemlisi olan savunmayı temsil eden bizlere ücretlerimizi vermeyerek büyük bir ayıp içinde olduğunu çok güzel yansıtmıştır.Bu tutumun devamını destekliyorum.Üstadlarım görüşlerinizi bekliyorum saygılar.(Bu konu daha önce tartışıldı galiba.Ancak bu tartışmanın sıcak tutulmasını istediğim için paylaştım)
Old 26-08-2009, 12:41   #2
Admin

 
Varsayılan

Senaryo:

En sevdiğiniz yakınınız kalp krizi geçiriyor ve en yakın sağlık kuruluşuna kaldırılıyor. Doktorlar ve sağlık personeli, devletten alacaklarını alamadıkları için Türk Tabipler Birliğinin tavsiye kararına istinaden müdahalede bulunmuyor ve yakınınızı kaybediyorsunuz. İnternette konuyu araştırırken, "Türk Sağlık Sitesi" (site ismi uydurmadır) diye bir siteye denk geliyorsunuz ve orada bir doktor tarafından yazılmış şöyle bir mesaj okuyorsunuz:

Alıntı:
26.08.2009 tarihli milliyet gazetesinde (internet sitesi) kalp krizi geçirdiği için X hastahanesine kaldırılan Y'nin, ücretleri ödenmeyen meslektaşlarımızın müdahalede bulunmamalardan dolayı hayatını kaybettiği haber altına alınmıştır. İstanbul Tabipler Odasının bu tutumunu alkışlıyorum.Doktorluk mesleğinin hayırseverlik mesleği, özel hastahanelerin darülacaze olmadıklarını,doktorların kazançlarının önemli oranını devlete vergi olarak verdiklerini ve olmadık harcamalar yapan devletin sağlık hizmetinde en önemli rolü oynayan biz doktorlara ücretlerimizi vermeyerek büyük bir ayıp içinde olduğunu çok güzel yansıtmıştır.Bu tutumun devamını destekliyorum.Üstadlarım görüşlerinizi bekliyorum saygılar.(Bu konu daha önce tartışıldı galiba.Ancak bu tartışmanın sıcak tutulmasını istediğim için paylaştım)

Bu mesajı okuduğunuzda doktorlar için hissettiklerinizi, şüphelilerin tecavüzüne uğrayan kişilerin yakınları ile belki bir kaç gün sonra aynı şüphelilerin tecavüzüne uğrayacak ve google'dan arayıp bu siteyi bulacak ziyaretçilerimizin de aynı şekilde hissettiğine eminim.

Kendimize sormamız gereken sorular sanırım şunlar:
1- Avukatların alacak hakkı, adalet arayışından daha öncelikli mi?
2- Bu alacağı almak için herşey yapıldı mı ve "savunmayı durdurmak" ve ciddi suçlar işleyenlerin yargılanmasını önleyecek bir davranış takınmak dışında yapacak başka hiçbir şey kalmadı mı?
3- Dışarı salıverilen bu tecavüz zanlıları, yarın sizin ya da bir avukatın ailesinden birine de tecavüz ederse, İstanbul Barosunun tutumu hakkındaki görüşleriniz aynı kalacak mı?
4- Avukatların bu mağduriyeti kamuoyununda avukatlara karşı kırgınlık, kızgınlık, nefret hislerini körüklemeden nasıl doğru şekilde ifade edilebilir?

Naçizane görüşlerimdir..
Old 26-08-2009, 12:48   #3
Av.Barış

 
Varsayılan

Avukatların tutumunda bir yanlışlık göremiyorum.

Yanlışlık bence savcılığın tutumudur.Her sene düzenli olarak ödemelerde sorun çıkaran Başsavcılık bunların olacağını bile bile 1,5 TL gibi alay eder gibi masraf ederse meslektaşlarımız elbetteki görevlendirmeyi bırakacaklardır.

Sorun Avukat'ta değildir.Sorun kanun uyarınca çocuğun serbest kalmasıdır.BÖyle bir suçtan dolayı bir kişinin ifadesi alınamaması ve bundan dolayı serbest bırakılması Avukatlara karşı bakış açısını değiiştirmez.İnsanlar o çocuğu serbest bırakan Hakim-Savcıyı suçlar bence.Çünkü bende suçluyorum.
Old 26-08-2009, 12:50   #4
Av.M.Telli

 
Varsayılan

Sayın Admin, can alıcı sorular bunlar. Doktor örneği de durumun vahametini gözümüze sokarcasına dikkat çekiyor... Av.Murat Özyılmaz ın konu başlığını gördüğümde durumu kınayacak sanmıştım, çok şaşırdım
Old 26-08-2009, 13:00   #5
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

İşin etik kısmını bir tarafa koymak gerekirse, şu kararın okunmasında fayda görüyorum.


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2003/4-220
K. 2003/242
T. 7.10.2003
• GÖREVİ SAVSAMA ( Sanık Avukatların Zorunlu Müdafiilik Görevlerini Yerine Getirmemeleri )
• AVUKATLIK KANUNUNA AYKIRILIK ( Sanık Avukatların Kolluk Aşamasında CMUK Gereği Zorunlu Müdafiilik Hizmetlerini Yerine Getirmemelerinin Görevi Savsama Suçunu Oluşturması )
• ZORUNLU MÜDAFİLİK HİZMETİNİ DURDURMA ( Avukatların Bu Şekilde Davranarak Görevi Savsama Suçunu İşlemeleri )
• BARO YÖNETİM KURULU KARARLARININ BAĞLAYICILIĞI ( Zorunlu Müdafiilik Görevlerinin Yerine Getirilmemesine Yönelik Alınan Kararların Bağlayıcı Olmaması )
• CMUK GEREĞİ ZORUNLU MÜDAFİLİK GÖREVİ ( Görevlerini Yerine Getirmeyen Sanık Avukatların Görevi Savsama Suçunu Oluşturmaları )
1136/m.1,42,57,62,95,172
765/m.230,240
1412/m.135,137,141
ÖZET : Baro tarafından yasal düzenlemelere uygun biçimde müdafi olarak görevlendirildikleri ve bu görevlerinin sona ermesini gerektirecek yasal koşullar da bulunmadığı halde, Baro Yönetim Kurulunun bir meslektaşlarına yönelik davranışı duyurma ve protesto amacı ile aldığı, "kolluk aşamasında CMUK gereği zorunlu müdafilik hizmetlerinin durdurulmasına" ilişkin kararına destek amacıyla hareket eden sanıkların, kolluk tarafından arandıklarında iletişim imkanlarını ortadan kaldırmak ya da çağrıyı reddetmek suretiyle kolluk aşamasındaki zorunlu müdafilik görevlerini yerine getirmemek şeklindeki eylemleri, Avukatlık Yasasının 62. maddesi aracılığı ile TCY'nın 230. maddesinde öngörülen görevi savsama suçunu oluşturur.

DAVA : Görevi savsama suçundan.sanıklar M.B., M.K., C.A.; Z.Y., A.Y., Ş.T., M.G.A., M.Y., S.U, Ş.H., M.R.O., M.E., A.A., N.S., Y.T., S.A., S.A., M.B., A.G., B.D., F.K. ve B.A.'in beraatlerine ilişkin D. 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 14.11.2000 gün ve 148-256 sayılı hüküm C.Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 9.5.2002 gün ve 4421-8282 sayı ile;

"C.Y.Yasasının 138, 140. maddelerinde öngörülen zorunlu müdafilik hizmetlerini yürütme işinin barolara ve barolar aracılığıyla da avukatlara yüklenen yasal bir görev olması, görevleri 1136 sayılı Yasanın 95. maddesinde gösterilen baro yönetim kurullarının belirtilen müdafilik hizmetlerini durdurma yetkilerinin bulunmaması, aksine yasalarla verilen görevleri yerine getirmek ve mesleki görevlerin yapılıp yapılmadığını denetlemekle yükümlü bulunmaları karşısında D. Barosu Yönetim Kurulu'nun 25.6.1999 gün ve 1999/46 sayı ile aldığı "... kolluk aşamasında CMUK. gereği zorunlu müdafilik hizmetinin durdurulması" kararının yasalara aykırı oluşu nedeniyle baro mensuplarına uyma zorunluluğu getirmeyeceği ve öte yandan 1136 sayılı Yasa'nın 62. maddesi uyarınca, yasalarla avukatlara verilen görevlerin yapılmamasına yönelik emirlerin suç oluşturması nedeniyle Anayasa'nın 137/2. madde ve fıkrası gereği kanunsuz emre uyanların sorumluluktan kurtulamayacağı da gözetilerek, baro tarafından görevlendirildikleri dosya içerisinde bulunan 1999 yılı Temmuz-Eylül aylarına ilişkin nöbet listelerinden anlaşılan sanıkların zorunlu müdafilik görevlerini yasal olmayan gerekçelerle yapmamaları biçimindeki eylemlerinin 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 62. maddesi göndermesi ile TCY.nın 230. maddesinde yazılı suçu oluşturacağı düşünülmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle beraat hükümleri kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme 18.2.2003 gün ve 281-38 sayı ile;

"Ceza Yargılaması Yasasının 138. maddesinde zorunlu müdafilik sistemine yer verilmiştir. Bu baronun müdafi ataması sistemidir. Buna göre: Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse talebi halinde kendisine bir müdafi tayin edilecektir. Ayrıca eğer yakalanan kişi veya sanık 18 yaşından küçük veya sağır ve dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul ise müdafisi de yoksa, talebi aranmaksızın kendisine müdafi tayin edilecektir.

CMUK 138. madde gereğince müdafinin harekete geçmesi yasadan kaynaklanan görevini yerine getirebilmesi için ilk şart Baro'ca atanmasının yapılması ve bu atanmanın sürmesidir. Öte yandan atamayı yapan merci atamayı kaldırabilecektir.

Bu saptamalarla olayımıza baktığımızda: Baro Yönetim Kurulu 25.6.1999 gün 1999/46 sayılı kararıyla yapmış olduğu müdafi atamalarını kaldırmıştır. O halde, sanıklarımız açısından "Atama yoluyla görevlendirme" söz konusu olmadığından görevin savsaklanması da söz konusu değildir" gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının 15.7.2003 gün ve 88592 sayılı "bozma" isteyen tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Sanıkların görevi savsama suçundan beraatlerine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, atılı suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

İnceleme konusu olayda;

Kişisel şikayeti nedeniyle kolluk güçlerine başvuruda bulunan bir meslektaşlarına kolluk görevlileri tarafından kötü davranışta bulunulduğundan bahisle 23.6.1999 günü toplanan D. Barosu Yönetim Kurulunca, "bu saldırı olayına ilişkin polis memurları hakkında ciddi ve somut adımlar atılıncaya kadar kolluk aşamasında CMUK gereği zorunlu müdafilik hizmetinin durdurulması" yolunda karar alındığı, olayın hemen ardından C.Başsavcılığı tarafından hazırlık soruşturmasına başlanıp kısa süre içinde sonuçlandırıldığı ve olayla ilgili kamu davası açıldığı halde, bu kararın üç ayı aşkın süreyle uygulamada tutulduktan sonra yeni bir kararla ortadan kaldırıldığı, ancak bu süre içinde zorunlu müdafilik hizmetini önceden belirlenen gün ve haftalar itibariyle yürütecek olan nöbetçi avukatların isim ve telefonlarını gösterir listelerin aylık olarak hazırlanıp Baro Başkanının imzası ile ilgili kamusal makamlara düzenli olarak bildirilmeye devam edildiği, buna karşın yine bu süre içinde D. ilinde yakalanan ve göz altına alınan bir kısım suç faillerinin ifadelerinin alınabilmesi bakımından CYUY'nın 138. maddesi uyarınca müdafi tayininin zorunlu olduğu hallerde, kolluk görevlileri tarafından telefonla aranmalarına karşın zorunlu müdafilik hizmeti ile görevlendirilen nöbetçi avukatların iletişimi engelleyerek ya da Baro Yönetim Kurulu kararını gerekçe gösterip gelmeyeceklerini bildirmek suretiyle zorunlu müdafilik görevlerinde savsama gösterdikleri savunma, dosyadaki tutanaklar, Baro Yönetim Kurulu kararı ve dosyadaki diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.

Geniş bir kavram olan savunma hakkı, sanık denilen ferdi ilgilendirdiği kadar, bir gün sanık konumuna düşebilecek herhangi bir ferdi, dolayısıyla toplumu ve yine adaleti sağlamakla görevli bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Zira savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan kararın doğru olmasını sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla yerine getirilmesi demektir. Böylece savunma, temeli adalet olan Devleti korumuş olur. Savunma bu nedenle Devlet bakımından da önemlidir. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, esasen bir çok hakkı içerir. Bunlar arasında, müdafiden yararlanma, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma vd. sayılabilir.

Savunma hakkı, temel bir hak olarak Anayasamızın 36. maddesinde, "hak arama hürriyeti" kavramı içinde düzenlenmiştir. Hak arama özgürlüğü, yetkili merciler önünde beyanda bulunma, derdini söyleme ve dinletme hakkı demektir. Bu özgürlük, iddiayı da savunmayı da içine almaktadır. Anılan maddede "herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanarak yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma" hakkına sahip bulunduğu belirtilmektedir. Savunma meşru bir yol, müdafi de meşru bir vasıtadır. Bu açıdan söz konusu hüküm, müdafi marifeti ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.

Savunma hakkı, hukuki ve siyasi öneminden dolayı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, Birleşmiş Milletler Örgütünün 10.12.1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 121/I. maddesinde, sanığın savunması için kendisine gerekli tüm güvencenin sağlandığı bir yargılamadan sözedilmiş, aynı örgütün Medeni ve Siyasi Haklara Ilişkin Milletlerarası Andlaşma adıyla yayınladığı metnin 14/3-b maddesi, ile Ülkemizin 10.3.1954'de onayladığı Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesinin 6/3-b maddesinde, bir suçla suçlanan her, kişinin, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan, aynı Sözleşmenin 6/3-c maddesinde ise her sanığın, kendi kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği veya ekonomik gücü yoksa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemenin atayacağı bir avukatın yardımından, para ödemeden yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmekte ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Andlaşma adlı metnin 14/3-d maddesi ile de, benzer biçimde, sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık hüküm getirilmiş bulunmaktadır.

Savunma hakkı bağlamında müdafiden yararlanma hakkının, iç hukukumuzdaki düzenlenme biçimi ve nedenlerini inceleyecek olursak;

Savunma makamları ferdi ve kamusal savunma makamlarıdır. Ferdi savunma, sanığın bizzat veya bir temsilci marifetiyle kendi yararına kendisini savunması demektir.

Savunma görevinin Devlet bakımından önemi ise, "kamusal savunma" için ayrı bir makam gerektirmiştir. Bu da müdafılik makamıdır. Sanığın bir kamu görevi yapan müdafi vasıtasıyla savunulmasının gerçek nedeni Devletin de suçtan sorumlu olmasıdır. Devletin suçtan zarar görmesi kamusal iddia görevinin; suçtan Devletin sorumlu olması da kamusal savunma görevinin nedenini oluşturur. Kamusal savunmanın amacı, sanığı savunmak suretiyle suçtan sorumlu olan Devletin sorumsuzluğunu ileri sürmek, aksini ileri süren iddiayı kısmen veya tamamen çürütmektir. Sanık, savunma yapmak ya da yapmamakta özgürdür. Ancak, savunma makamını işgal eden müdaii, sanığı ve dolayısıyla Devleti savunmak zorundadır.

Hukukumuza göre, bir kimsenin müdafi olarak görevlendirilmesi, soruşturmanın her aşamasında olanaklıdır ve iki suretle olur; Ya sanık veya kanuni temsilci seçer, ya mahkeme veya baro tayin eder. Sanık veya yasal temsilcisi müdafi seçip seçmemekte serbest olduğu gibi, CYUY'nun137. maddesinde belirtilen koşulları taşıyan kimselerden dilediğini seçmekte de serbesttir.

Bu hak Ceza Yargılamaları Usulü Yasamızda şu şekilde düzenlenmiştir. İfade almada ve hakim tarafından sorguya çekilımede, ifade verene müdafi tayin etme hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse Baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği, isterse müdafiinin ifade veya sorguda hazır bulunabileceği bildirilir. ( CYUY m. 135 ) Öte yandan, CYUY'nın 138. maddesine göre; "Yakalanan kişi veya sanık müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, talebi halinde Baro tarafından kendisine bir müdafi tayin edilir. Yasamızın 146/1. maddesine göre de, Baro tarafından tayin edilen müdafie, görevin ifasından doğan masraflar hariç, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak ücret ödenir. İleride yargılama giderleri ile mahkum olan sanıklardan müdafie ödenen ücreti ödeyebilecek durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin rücu hakkı vardır. Ayrıca sanık isterse, Avukatlık Yasası'nın 176. maddesinde öngörülen adli yardım mekanizması işletilerek kendisine Baroca parasız müdafi tayin edilmesı olanağı da bulunmaktadır.

Müdafii bulunmayan sanığa, yargılama makamının kendiliğinden müdafi tayin edip etmeyeceği hususunda öğretide farklı görüşler bulunmaktadır. Müdafi vasıtası ile savunmayı kişisel bakımdan savunma sayanlara göre, hakime böyle bir yükümlülük yüklenemez. Kamu adına savunma esasından hareket eden görüş sahipleri de, sanık müdafi seçmemiş ise, kamu adına müdafi tayininin zorunlu olmasını istemektedirler. Bır kısım görüş sahipleri de orta bir yol izleyerek, bazı davalarda zorunlu müdafiliği kabul etmektedirler.

Hukukumuzda bu üçüncü yol tercih edilerek, bazı hallerde sanığın veya yakalanan kişinin talebi olmasa dahi kendisine müdafi tayinini zorunlu kılan yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. CYUY'mızın 138. maddesine göre, yakalanan kişi veya sanık onsekiz yaşını bitirmemiş veya sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malul olur ve bir müdafii de bulunmazsa, baro tarafından kendisine talebi aranmaksızın müdafi tayin edilir. Görüleceği üzere, bu hallerde müdafı tayin yetkisi baroya verilmiş, ayrıca Yasanın 140. maddesinde de, müdafi tayinine yetkili baronun soruşturma veya yargılamanın yapıldığı yer barosu olduğu belirtilmiştir. Hemen ifade etmek gerekir ki, CYUY'nın 138. maddesi uyarınca Baro tarafından görevlendirilen müdafi, haklı bir özrü ya da kaçınılmaz bir nedeni bulunmadığı sürece bu görevi sürdürmek zorundadır. Haklı bir özür ya da kaçınılmaz nedenlerin müdafi tarafından ileri sürülmesi halinde, bunları değerlendirme ve kabul edip etmeme yetkisi de tayin edene aittir.

138. maddeye göre tayin edilen müdafiin duruşmada hazır bulunmaması, vakitsiz olarak duruşmadan çekilmesi veya görevini ifadan kaçınması halinde mahkeme başkanının sanığa bir başka müdafi tayin edebileceği de Yasanın 141. maddesinde düzenlenmiştir.

Müdafi ister seçimle, isterse atama ile görevlendirilsin, görevi üç şekilde sona ermektedir. Bunlar ise, "soruşturmanın bitmesiyle", "istek üzerine" ve "kendiliğinden sona erme"dir. İstek üzerine sona erme, sanığın seçtiği müdafiin görevine son vermesidir. Ayrıca, baro ya da mahkemece atanan müdafiin görevi, sanık ya da temsilcisinin yeni bir müdafi seçmesi üzerine sona erer ( CYUY m.139 ). Kendiliğinden sona erme ise, sanığın ya da müdafiinin ölmesi ya da müdafiin mesleğini yapmaktan vazgeçmesi hallerinde söz konusu olur. Yine Avukatlık Yasası'nın 172. maddesi uyarınca sonradan seçilen başka müdafılerle birlikte çalışmayı kabul etmeyen sanığın ya da temsilcisinin seçtiği ilk müdafiin de görevi kendiliğinden sona erer. Ayrıca; meslekten çıkarılma, işten geçici ve zorunlu yasaklanma, iş yapamaz duruma gelmeyle de müdafii görevi kendiliğinden sona erer. ( Av.Y. m.42 )

Görüleceği üzere, Anayasamızda temel haklar arasında sayılan kutsal savunma hakkının ayrılmaz bir parçası durumundaki "müdafi yardımından yararlanma" hakkı, gerek uluslararası metinlerde gerekse milli hukukumuzda ayrıntılı biçimde düzenlenmiş haklardandır. Nitekim Ceza Genel Kurulumuz ve Yargıtay Ceza Daireleri yerleşik uygulamalarında, bu hakların ihlalini yargılama faaliyetini sakatlayan esaslı hususlar olarak nitelendirmekte ve hükmün bozulması nedeni kabul etmektedirler.

1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 1. maddesinde de, "avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir" hükmü yer almaktadır. Nitekim bunun içindir ki, görevleri sırasında veya görevlerinden dolayı avukatlara karşı işlenen suçlar, hakime karşı işlenmiş gibidir. ( Avukatlık Y. m. 57 ) Yine avukatlığın bir kamu hizmeti sayılmasının sonucu olarak, TCY'nın 294 ve 295. maddeleri dışındaki hallerden başka, her ne suretle olursa olsun, Avukatlık Yasası ve diğer Yasalar gereğince avukat sıfatıyla veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlannda görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi ihmal eden veya kötüye kullanan avukat, devlet memurlarının görevi savsama ve görevde yetkiyi kötüye kullanma suçlarını düzenleyen TCY'nın 230. ve 240. maddeleri gereğince cezalandınlmaktadır. ( Av. Y. m.62 )

Yine Avukatlık Yasası'nın "Baroların Kuruluş ve Nitelikleri" başlığını taşıyan 76. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan biçiminde; "Barolar, bu Kanunda yazılı esaslar uyarınca avukatlık mesleğine mensup olanların; müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır" denilmektedir.

Anılan maddede suç tarihinden sonra 4667 sayılı Yasa'nın 46. maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda 1. fıkra şu şekle dönüşmüştür. "Barolar; avukatlık mesleğıni geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır."

Görüleceği üzere, yapılan değişiklik sonucunda baroların nitelikleri ve çalışma ilkeleri yeniden düzenlenmiş, çalışma yürüttükleri alanlara hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunma ve koruma gibi hususlar da eklenerek çeşitlendirilmiştir. Esasen Yasada yazılı olmasa dahi, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün savunulması ve korunması, yürütülen meslek gereği baroların doğal ve zorunlu faaliyet alanlarıdır. Nitekim, CYUY'nın 138. maddesinde öngörülen zorunlu müdafiin atanması görevinin barolara verilmesi de bu kavramların hayata geçirilmesi konusundaki çabalara baroların aktif katkılarının sağlanması amacına dayalıdır.

Avukatlık Yasası'nın 95. maddesinin 1. fıkrasında ise, baro yönetim kurulunun kendisine verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü olduğu, baronun işlerini kovuşturacağı ve menfaatlerini koruyacağı belirtildikten sonra ikinci fıkrada da başlıca görevleri sayılmıştır. Buna göre baro yönetim kurulları, anılan maddenin 2. fıkrasının 4. bendinde, baro mensuplarının mesleki görevlerini yapıp yapmadıklarını denetlemekle, 11. fıkrasında adli yardımlaşma bürosu kurup yönetmekle görevli kılınmışlardır. Yine 2. fıkranın 1. bendinde; avukatlık onurunun ve meslek düzeninin korunmasını, mesleğin adalet amaçlarına uygun olarak, bağlılık ve onurla yapılmasını sağlamak da görevler arasında sayılmaktadır. Ancak, zorunlu müdafilik hizmetlerini durdurma kararının, anılan bentteki görevin yerine getirilmesi amacını taşıdığını söyleyebilmek mümkün değildir. Öte yandan, Baro Yönetim Kurulunun bu kararı, 4. bentte belirtilen yetki ve göreve dayanarak aldığı ileri sürülmüştür. Avukatlık Yasasın'ın 95. maddesinin 2. fıkrasının suç tarihinde yürürlükte olan 4. bendi şu şekildedir. "Mesleki ödevler hususunda baro mensuplarına yol göstermek ve onlara bilgi vermek ve mesleki görevlerin yapılıp yapılmadığını denetlemek". Anılan bendin, suç tarihinden sonra 2.5.2001 gün ve 4667 sayılı Yasanın 56. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki halinde ise bu görev; "Mesleki ödevler hususunda baro mensuplarına yol göstermek ve onlara bilgi vermek ve mesleki görevlerin yapılıp yapılmadığını denetlemek, mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunmak, bu konularda her türlü yasal ve idari girişimde bulunmak." biçiminde düzenlenmiştir.

Görüleceği üzere, baro yönetim kurulunun mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı ancak yasal ve idari girişimlerde bulunması mümkündür.

Mensuplarının mesleki ödevlerini denetlemekle görevli kılınan baro yönetim kurullarının, kendilerine tanınan yetki ve görevlerin dışına çıkarak, yasaya açıkça aykırılık oluşturacak ve savunma hakkına zarar verecek biçimde bir kamu hizmetinin durdurulmasına karar vermeleri mümkün değildir. Öte yandan avukatların, baro organlarının yasalarla yüklenen görevleri hukuki dayanaktan yoksun biçimde ortadan kaldırmaya yönelik olması nedeniyle hukuk düzenine ve yasalara açıkça aykırılık oluşturan kararlarına uymak zorunluluğu da bulunmamaktadır. Böyle bir karara uyarak görevi savsamak ise, TCY'nın 49. maddesinde belirtilen biçimde bir hukuka uygunluk nedeni sayılamaz. Zira, Anayasamızın kanunsuz emri düzenleyen 137. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında "Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfatla çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz" hükmü bulunmaktadır. Anayasadaki bu düzenlemenin hedefi dikkate alındığında, bu hükmün, genel ve mutlak biçimde kamu hizmeti yapan avukatlık mesleği mensuplarını da kapsadığı açıktır.

O halde, levhasına kayıtlı bulundukları D.Barosu tarafından yasal düzenlemelere uygun biçimde müdafi olarak görevlendirildikleri ve bu görevlerinin sona ermesini gerektirecek yasal koşullar da bulunmadığı halde, Baro Yönetim Kurulunun bir meslektaşlarına yönelik davranışı duyurma ve protesto amacı ile aldığı, "kolluk aşamasında CMUK gereği zorunlu müdafilik hizmetlerinin durdurulmasına" ilişkin kararına destek amacıyla hareket eden sanıkların, kolluk tarafından arandıklarında iletişim imkanlarını ortadan kaldırmak ya da çağrıyı reddetmek suretiyle kolluk aşamasındaki zorunlu müdafilik görevlerini yerine getirmemek şeklindeki eylemleri, Avukatlık Yasası'nın 62. maddesi aracılığı ile TCY'nın 230. maddesinde öngörülen görevi savsama suçunu oluşturur.

Ancak, bir kısım sanıkların suç tarihinde nöbetçi olmadıkları, bir kısım sanıkların ise zorunlu müdafilik görevi ile ilgili olarak kendilerine kolluk tarafından haber verilmediği, bu hususta düzenlenen tutanakların doğru olmadığı yolunda savunmada bulunmaları nedeniyle, bu sanıklar yönünden gerektiğinde tutanak düzenleyicileri de dinlenerek bu hususların araştırılıp incelenmesi, yine bir kısım sanıklar hakkında tutanak düzenlenmeden sadece kolluk tarafından yazılan üst yazı ile suç duyurusunda bulunulması karşısında bu hususların da araştırılarak, her bir sanığın eyleminin sübutu ile atılı suçun oluşup oluşmadığının öncelikle Yerel Mahkemece değerlendirilip belirlenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, D. Barosu Yönetim Kurulunun, kolluk aşamasında zorunlu müdafilik hizmetlerinin durdurulması yolundaki kararı sonrasında, nöbetçi avukat olan sanıkların kolluk aşaması ile sınırlı olarak müdafilik görevlerinin de ortadan kalktığı, dolayısıyla görevi savsama suçunun unsurlarının oluşmadığından bahisle, sanıkların atılı suçtan beraatine ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi; "Yerel Mahkeme kararında gösterilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını" bir kısım Kurul Üyesi ise, "sanıkların eylemlerinde atılı suçun manevi unsurunun oluşmadığını ileri sürerek" karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine 07.10.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

yarx
Old 26-08-2009, 14:17   #6
Av.Barış

 
Varsayılan

merak ediyorum yargıtay üyeleri 2 ay maaşlarını alamasalar nasıl bir eylem içerisine girer?
Old 26-08-2009, 15:16   #7
melan

 
Varsayılan

adalet anlayısınıza sasırmamak elde degıl
magdurun aılesının yerınde olup da avukatlıgı tıcarı kazanc aracı olarak degerlendırmemek elde degıl
olan bızım cocuga oldu ne yazıkkı ....
Old 26-08-2009, 16:28   #8
Murat Özyılmaz

 
Varsayılan

İnsanların emeğinini karşılığını alamaması durumunda hukuken sorumlu olsalar bile eylemsizlik içine girmeleri doğaldır.Harcanan emeğin ve zamanın karşılığı mutlaka alınmalıdır.Tartışmaya açtığım konuda tecavüzcülerin serbest kalması avukatların kabahati değil,zorunlu müdafilik kurumunu getiren,ancak savunmaya gereken önemi vermeyen devletindir.Bazı durumlarda çok kötü sonuçların ortaya çıkması ve toplumda infial oluşturması ilerisi için daha iyi sonuçlar yaratabilir. Toplumun ve devletin avukatların yaptığı görevin ne kadar önemli olduğunu farketmesini ve işe daha ciddi bakılmasını sağlayabilir.Tartışmaya açtığım konuda tecavüzcülerin serbest kalması sonuç bakımından kötüdür;ancak ilerisi için iyi sonuçlar dağuracağına inanıyorum.Adalet Bakanlığı'na baskı unsuru olacaktır.saygılarımla
Old 26-08-2009, 22:27   #9
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan melan
adalet anlayısınıza sasırmamak elde degıl
magdurun aılesının yerınde olup da avukatlıgı tıcarı kazanc aracı olarak degerlendırmemek elde degıl
olan bızım cocuga oldu ne yazıkkı ....

Sizin adalet anlayışınız nasıldır?
Sizin adalet anlayışınıza göre, devlet yasa ve yönetmeliğe rağmen hakedilen ücreti ödemeyebilir mi?
Sizin adalet anlayışınıza göre, ücret ve masraf verilmeden insanlar aylarca çalıştırılabilir mi?
Sizin adalet anlayışınıza göre, yasayı ve yönetmeliği yapan ama kendi yaptığı yasa ve yönetmeliğe uymayan devlet değil de, "yeter artık aylardır masrafları cebimden yaptığım, almadığım ücretin vergisini verdiğim, cebimde dolmuş parası bile kalmadı" diyenler mi hatalıdır?
Sizin adalet anlayışınızı bir öğrensek. Bakalım biz şaşıracak mıyız?
Old 27-08-2009, 00:48   #10
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Görevimin özelliği gereği zorunlu müdafi olamıyorum. Başta maddi anlamda bir kayıp olarak görüyordum. Ancak meslekte geçen 9 ayda gördüğüm o ki; zorunlu müdafi olarak görevlendirilen arkadaşlarım kayıp içerisinde!

CMK ödemeleri tam bir çıkmazda; dolayısıyla zorunlu müdafilik kurumu... Benimle birlikte mesleğe başlayan 3 arkadaşım var. 9 aydır girdikleri ifadelerden, duruşmalardan kazandıkları(!) paraların binlerce lira KDV'sini ödediler. Henüz ceplerine girmeyen paraların vergisini... Ağır ceza mahkemelerinde yaptıkları savunmalarda harcadıkları emek ve zaman da cabası. Kırtasiye artık onlar için önemli değil! Bir de ceplerinden vergi ödemeseler! Buna rağmen "savunma hakkı kutsaldır!" diyorlar. Hala ve ısrarla... Ama artık "savunma hakkının kutsallığı" karşısında biraz da "angarya yasağını" hatırlamak; birilerine hatırlatmak gerekiyor!

Bir de ne zaman mesleğin kutsallığı; görev bilinci gündeme gelse bizi doktorlarla kıyaslama ihtiyacı hissediliyor. Peki neden sadece görevi ifa zorunluluğu sözkonusu olunca doktorlarla kıyaslanıyoruz da mali ve sosyal haklar sözkonusu olunca kendimizi kıyaslayamıyoruz? Bir doktorun döner sermaye geliri hakkında bilgisi olan var mı? Yada çalışma süreleri... Serbest çalışan bir avukat günde kaç saat çalışıyor? Kamu kurumunda çalışan bir avukat, hem tam maaş alıp hem neden büro açamıyor? Saat 16:00'dan sonra "müşteri" kabul edemiyor?
Old 27-08-2009, 03:08   #11
lawyer_721

 
Varsayılan

istanbul barosunun tavrını destekliyorum. desteklemekle kalmıyorum, baroyu kutluyorum. kutlamakla da kalmıyorum, avukatların sömürülmesine HAYIR diyorum. sayın admin bu konuda anket yoksa lütfen bir de anket ekleyin. bakalım sonuç ne çıkar?
Old 27-08-2009, 11:08   #12
HÜLYA ÖZDEMİR

 
Varsayılan

Ben bu tartışmaya Anayasa ve İş Kanunundan alıntılar eklemek suretiyle cevap vermek istiyorum.

ANAYASA
II. Zorla çalıştırma yasağı
MADDE 18.– Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.

İŞ KANUNU
ÜCRETİN GÜNÜNDE ÖDENMEMESİ
Madde 34 - Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir. Bu nedenle kişisel kararlarına dayanarak iş görme borcunu yerine getirmemeleri sayısal olarak toplu bir nitelik kazansa dahi grev olarak nitelendirilemez. Gününde ödenmeyen ücretler için mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır.
Bu işçilerin bu nedenle iş akitleri çalışmadıkları için feshedilemez ve yerine yeni işçi alınamaz, bu işler başkalarına yaptırılamaz.



Not: Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü “vergi borcuna mahsuben müdafi ücretinden kesinti yapılması” konusunda 23.07.2009 günlü ve B. 03.0.CİG.0.00.00.05-659-493-2008/992/41744 sayılı yazı ile ödeme yapılacak avukatların öncelikli olarak vergi borcunun araştırılarak,varlığı halinde bu ödemelerden kesilmesi uygulamasına gidileceğini belirtmiştir.
Old 27-08-2009, 14:24   #13
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan lawyer_721
sayın admin bu konuda anket yoksa lütfen bir de anket ekleyin. bakalım sonuç ne çıkar?
Bu anketi suçtan zarar görenler derneği sitesinde yaparsanız, sonucu nasıl belliyse, bu kadar mağdur meslektaşımızın üye olduğu THS'de yaparsanız da sonucu o kadar bellidir ancak yine de ekledim.
Old 27-08-2009, 14:27   #14
Nur Deniz

 
Varsayılan

Ankete oy veren 2 kişiden biri olmak beni rahatsız etti ama yine de bu durumu desteklemiyorum.
Old 27-08-2009, 15:52   #15
Av.Barış

 
Varsayılan

O halde, levhasına kayıtlı bulundukları D.Barosu tarafından yasal düzenlemelere uygun biçimde müdafi olarak görevlendirildikleri ve bu görevlerinin sona ermesini gerektirecek yasal koşullar da bulunmadığı halde, Baro Yönetim Kurulunun bir meslektaşlarına yönelik davranışı duyurma ve protesto amacı ile aldığı, "kolluk aşamasında CMUK gereği zorunlu müdafilik hizmetlerinin durdurulmasına" ilişkin kararına destek amacıyla hareket eden sanıkların, kolluk tarafından arandıklarında iletişim imkanlarını ortadan kaldırmak ya da çağrıyı reddetmek suretiyle kolluk aşamasındaki zorunlu müdafilik görevlerini yerine getirmemek şeklindeki eylemleri, Avukatlık Yasası'nın 62. maddesi aracılığı ile TCY'nın 230. maddesinde öngörülen görevi savsama suçunu oluşturur.

Ancak, bir kısım sanıkların suç tarihinde nöbetçi olmadıkları, bir kısım sanıkların ise zorunlu müdafilik görevi ile ilgili olarak kendilerine kolluk tarafından haber verilmediği, bu hususta düzenlenen tutanakların doğru olmadığı yolunda savunmada bulunmaları nedeniyle, bu sanıklar yönünden gerektiğinde tutanak düzenleyicileri de dinlenerek bu hususların araştırılıp incelenmesi, yine bir kısım sanıklar hakkında tutanak düzenlenmeden sadece kolluk tarafından yazılan üst yazı ile suç duyurusunda bulunulması karşısında bu hususların da araştırılarak, her bir sanığın eyleminin sübutu ile atılı suçun oluşup oluşmadığının öncelikle Yerel Mahkemece değerlendirilip belirlenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, D. Barosu Yönetim Kurulunun, kolluk aşamasında zorunlu müdafilik hizmetlerinin durdurulması yolundaki kararı sonrasında, nöbetçi avukat olan sanıkların kolluk aşaması ile sınırlı olarak müdafilik görevlerinin de ortadan kalktığı, dolayısıyla görevi savsama suçunun unsurlarının oluşmadığından bahisle, sanıkların atılı suçtan beraatine ilişkin Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi; "Yerel Mahkeme kararında gösterilen gerekçenin haklı nedenlere dayandığını" bir kısım Kurul Üyesi ise, "sanıkların eylemlerinde atılı suçun manevi unsurunun oluşmadığını ileri sürerek" karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine 07.10.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.

Bu arada belirtmek isterim ki olayda adı geçen baro bildiğiniz üzere D.Bakır Barosudur.

Söz konusu eylem bir meslektaşa yapılan haksızlık sonrasında başlatılmıştır.

Daha sonra 2006 ve 2007 yıllarrın türkiye genelinde başlatılan CMK eylemlerinde nedeni ile C.Basşavcılıkları tarafından başlatılan soruşturmaların neredeyse tümü bakanlık tarafından soruşturma izni verilmemesi nedeni ile düşürülmüş ancak yalnızca bizim baronun yönetimine soruşturma izni çıkmıştır.

Takdiri size bırakıyorum ...!
Old 27-08-2009, 15:53   #16
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Admin
Senaryo:

En sevdiğiniz yakınınız kalp krizi geçiriyor ve en yakın sağlık kuruluşuna kaldırılıyor. Doktorlar ve sağlık personeli, devletten alacaklarını alamadıkları için Türk Tabipler Birliğinin tavsiye kararına istinaden müdahalede bulunmuyor ve yakınınızı kaybediyorsunuz.

Sayın Admin;

Öncelikle 'avukata saldıran sanığı bir başka avukatın savunması' konulu forumda da "hekim-avukat" benzetmesi yapılmıştı, o forumda da bu benzetmenin doğru olmadığını düşündüğümü yazmıştım. Burada da tekrarlıyorum.

Öte yandan "mağdurun veya yakınlarının yerine kendimizi koymak" gibi empatik bir yaklaşımın mesleğimizle de bağdaşmayacağını düşünüyorum.


Alıntı:
Yazan Admin
Kendimize sormamız gereken sorular sanırım şunlar:
1- Avukatların alacak hakkı, adalet arayışından daha öncelikli mi?
2- Bu alacağı almak için herşey yapıldı mı ve "savunmayı durdurmak" ve ciddi suçlar işleyenlerin yargılanmasını önleyecek bir davranış takınmak dışında yapacak başka hiçbir şey kalmadı mı?
3- Dışarı salıverilen bu tecavüz zanlıları, yarın sizin ya da bir avukatın ailesinden birine de tecavüz ederse, İstanbul Barosunun tutumu hakkındaki görüşleriniz aynı kalacak mı?
4- Avukatların bu mağduriyeti kamuoyununda avukatlara karşı kırgınlık, kızgınlık, nefret hislerini körüklemeden nasıl doğru şekilde ifade edilebilir?

Devlet eğer müdafiiliği zorunlu kılıyorsa sonuçlarını da önceden planlamalı ki sıkıntı yaşanmasın. "Adalet devletin temelidir" diye duruşma salonlarına ve adliyelere yazan bir devletin, adaletin tecellisi ve işleyişindeki aktörlerin de varlığını ve devamını gözetmesi gerekir, diye düşünüyorum.

Saygılarımla...
Old 28-08-2009, 09:54   #17
lawyer_721

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Admin
Bu anketi suçtan zarar görenler derneği sitesinde yaparsanız, sonucu nasıl belliyse, bu kadar mağdur meslektaşımızın üye olduğu THS'de yaparsanız da sonucu o kadar bellidir ancak yine de ekledim.
teşekkürler. ankete gönül rahatlığıyla katıldım.
Old 28-08-2009, 09:59   #18
lawyer_721

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Barış
Daha sonra 2006 ve 2007 yıllarrın türkiye genelinde başlatılan CMK eylemlerinde nedeni ile C.Basşavcılıkları tarafından başlatılan soruşturmaların neredeyse tümü bakanlık tarafından soruşturma izni verilmemesi nedeni ile düşürülmüş ancak yalnızca bizim baronun yönetimine soruşturma izni çıkmıştır.

Takdiri size bırakıyorum ...!
muhtemelen bakanlık; "diğer barolar meslek icabı eylemde bulunurken; diyarbakır barosu siyasi açıdan eylem yapmıştır" şeklinde düşünmüştür.
Old 28-08-2009, 13:22   #19
lawyerrr

 
Varsayılan

Bende Sn. Özyılmaz'ın görüşüne katılıyorum ve bunda yadırganacak herhangi bir durum görmüyorum. Herkes işini ekmek parası kazanmak için yapıyor. Doktorlar da maaş karşılığında hasta bakıyorlar. Düşünüyorum da doktorların maaşlarının 5 ay değil 3 ay değil 1 aylık bir gecikmesinde bile doktorların hasta bakmayacaklardır. Ve artık doktorlarla avukatların kıyaslanmasına bir son verilmesi gerekmektedir. Çoğunluğu kamu görevlisi olan doktorların sabit bir gelirleri olup belli bir hayat standartları mevcuttur. Ancak birçok avukatın sabit bir geliri bulunmamaktadır( CMK AVUKATLARI DAHİL OLMAK ÜZERE). Kusura bakmayın da en temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken buna karşılık görevindeki en ufak bir ihmali sonucunda Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanabilecek bir avukatın meslek etiğini düşünmesini beklemiyorum. Eğer bu iş bir gönül(HAYIR) işi ise neden 15-20 yılın üzerinde kıdemi olan hatta ceza hukuku konusunda uzmanlaşmış, iyi bir maddi gelire sahip avukatlar CMK avukatlığı yapmamaktadır? CMK Avukatlarının çoğunluğu mesleğe yeni başlamış avukatlardan oluşmaktadır ki sabit bir gelir olsun dye bu işi yapmaktadırlar. Bir anket düzenlense CMK avukatlığını maddi beklenti olmadan yapan avukat sayısının çok çok az olduğu görülecektir bence. Ayrıca haber konusu yapılan olayda eğer ki sanıklara baroca müdafii atamış olup da müdafiiler tecavüz suçundan sanık olan şahısların avukatlıklarını yapmayı reddetmilş olsalardı belki bunu meslek kuralları yönünden tartışabilirdik . Sonuç olarak eğer CMK ücretleri düzenli olarak ödenseydi şu an bu tartışmayı yapmıyor olacaktık.
Herkese iyi günler...
Old 28-08-2009, 14:38   #20
Murat Özyılmaz

 
Varsayılan

Hep adaletten dem vuruluyor;Ancak bir soruyu aklımızdan çıkarmamalıyız
Adaletin sağlanması için öngörülen müdafilik kurumu için her türlü fedakarlığa katlanan meslektaşlarımızın emeklerinin karşılığını alamaması en büyük adaletsizlik değil mi?
Old 28-08-2009, 14:46   #21
Emin Cihan UYSAL

 
Varsayılan

Merhabalar;

Sayın adminin hekim-avukat benzetmesine katılmıyorum. Zira, ülkemizde hekimlerin avukatlara nazaran durumlarının daha refah içerisinde olduğunu düşünmekle birlikte, hekimlerin yaptığı işin avukatlardan ayrılan yanlarının yadsınamayacak kadar fazla olduğunu düşünüyorum.

Hekimlerin dili değişmez, aynı lisanla anlaşırlar. Tıpta uyruk farkından söz edilemez. Kanınız A RH + ise başka ülkede farklı değildir. Ancak avukatın bulunduğu ülkeye göre takip etmek zorunda olduğu mevzuat başka bir ülkeye göre değişkenlik gösterir. Ayrıca; Hekimlerin istihdamının avukatlara göre daha olumlu düzeyde olduğu kanaatindeyim. Hangi hekim işsizlikten dolayı mesleğine küsmüştür? Hangi hekim, işini çevre mesleği olarak görerek, memleketinde iş yapmak zorunluluğuna düşmüştür? Ancak, biz avukatlara gelecek olursak, işimiz kesinlikle çevremizle büyüyen bir meslektir. Hangimiz istihdam edilirken zorlanmıyoruz? Meslektaşlarımız içindeki istisnalar hariç olmak üzere; CMK listelerini eşelemekten, kurum kapılarını teklemekten hangimiz geri kalıyoruz? Hele ki mesleğin ilk senelerinde..

Yukarıda açıklamış olduğum gerekçelerden bahisle Sayın adminin, hekim - avukat teşbihine olumsuz şerhimi koyuyorum.

Hangi dönemde olursa olsun, yapılması mutlak gerekli olan yargı reformunun gerçekleştirilmesini beklediğimiz devletin üç ana gücünden biri olan yasama organının; durumun ciddiyetini ve vehametini anlaması için seslerimizin birleşmesinden yanayım.

Günler geçtikçe meslektaşlarımız yaralanmakta iken, hatta canlarını meslek uğruna kaybetmekte iken; sahip olduğum mesleğin onurunun ayaklar altına alınmasına neden göz yumayım? Neden ücretsiz işçi gibi görüleyim? Angaryanın mesleğime reva görülmesini neden yadsımayayım? Neden zor bela kazandığım üniversitenin bu güzide fakültesini binbir zorlukla bitirmişken, emeğimin değeri gözetilmeden gözümün içine baka baka benden işimi yapmamı bekleyen, sözümona maaşı aksamayan kişilere karşı ezik durayım.

Sözlerime meslek ustamız Av.Ali Haydar Özkent'ten bir alıntı ile son veriyorum.

"Yaptığı iş insanlığın üzerinde titrediği adalete yardım olan genç Türk avukatı! Mesleğini sev, yalnız sevmekle kalma, böyle bir mesleğe mensup olduğun için gurur da duy. Çünkü sevilecek ve gurur duyulacak kadar asîl ve güzeldir. Bu mesleği sevmeyen, kalbinde onun (mukaddes ateş)i yanmıyan, asîl ruhlu olmıyan, mesleği bir tezgâhtar, bir tefeci, bir Lonca esnafı gibi günlük rızkı için yapan, mesleğin asîl heyecanını duymayan adam, iyi bir avukat değildir ve olamaz. Haklı gördüğü bir ihtilâfı adalet huzurunda, hasis ve sefil duygulardan uzak, hakkın ve vicdanının emrinden başka hiç bir emir dinlemiyerek ilmin, kanunun ve medenî cesaretin verdiği bir imtiyazla müdafaa eden ancak böyle bir adamdır ki memleketine, mahkemelere, muhitine, müvekkillerine ve hattâ hasmına sevgi ve saygı telkin edebilir, Öyle bir Adam! ki, yalnız doğru söyler ve her söylediği söz doğru görülür."



Saygılar sunarım.
Old 28-08-2009, 14:48   #22
Av.Barış

 
Varsayılan

konu ile ilgisi yok ama özellikle okumanızı istedim.özellikle 6. satırı okumanızı tavsiye ederim.

Old 28-08-2009, 14:57   #23
Av.AAO

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avferidun
Görevimin özelliği gereği zorunlu müdafi olamıyorum. Başta maddi anlamda bir kayıp olarak görüyordum. Ancak meslekte geçen 9 ayda gördüğüm o ki; zorunlu müdafi olarak görevlendirilen arkadaşlarım kayıp içerisinde!

CMK ödemeleri tam bir çıkmazda; dolayısıyla zorunlu müdafilik kurumu... Benimle birlikte mesleğe başlayan 3 arkadaşım var. 9 aydır girdikleri ifadelerden, duruşmalardan kazandıkları(!) paraların binlerce lira KDV'sini ödediler. Henüz ceplerine girmeyen paraların vergisini... Ağır ceza mahkemelerinde yaptıkları savunmalarda harcadıkları emek ve zaman da cabası. Kırtasiye artık onlar için önemli değil! Bir de ceplerinden vergi ödemeseler! Buna rağmen "savunma hakkı kutsaldır!" diyorlar. Hala ve ısrarla... Ama artık "savunma hakkının kutsallığı" karşısında biraz da "angarya yasağını" hatırlamak; birilerine hatırlatmak gerekiyor!

Bir de ne zaman mesleğin kutsallığı; görev bilinci gündeme gelse bizi doktorlarla kıyaslama ihtiyacı hissediliyor. Peki neden sadece görevi ifa zorunluluğu sözkonusu olunca doktorlarla kıyaslanıyoruz da mali ve sosyal haklar sözkonusu olunca kendimizi kıyaslayamıyoruz? Bir doktorun döner sermaye geliri hakkında bilgisi olan var mı? Yada çalışma süreleri... Serbest çalışan bir avukat günde kaç saat çalışıyor? Kamu kurumunda çalışan bir avukat, hem tam maaş alıp hem neden büro açamıyor? Saat 16:00'dan sonra "müşteri" kabul edemiyor?
Sevgili Meslektaşım,
Yazınızın altına izninizle imzamı atıyorum, düşüncelerimi birebir dile getirmişsiniz, Gönülden teşekkürlerimle!
Old 28-08-2009, 17:33   #24
üye14540

 
Varsayılan

Profesyonellik ve kurumsallaşma nerede?!
Old 28-08-2009, 19:11   #25
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Avukatların her ne sebeple olursa olsun, "zorunlu" müdafilikten kaçınmaması gerektiğine inanıyorum. Maliye Bakanlığının Barolar Birliğine CMUK nedeniyle ayırması gereken ödeneği ayırmaması Barolar Birliğinin sorunudur ve tamamen hukuki bir problemdir. Barolar Birliği Maliye Bakanlığına karşı haklarını hukuki çerçevede takip etmelidir. Gerekiyorsa (ödenek ayrılmaması temelinde) görevlerini ihmal edenler varsa onlara karşı suç duyurusunda bulunmalıdır. Hatta avukatların görevlerini ifa etmesi neticesinde tahakkuk eden alacakları için Maliye Bakanlığına karşı İcra takibi bile yapmalıdır. Ama asla görevden kaçınmamalı, kanunun uygulanmasına engel olmamalıdır.

Avukatlar kanunun uygulanmasına engel olmak için değil, bilakis uygulanmasını sağlamak için vardır! düşüncesindeyim.
Old 29-08-2009, 01:35   #26
avaziz

 
Varsayılan

Bu konuyla ilgili olarak "mutlaka zorunlu müdafilik yapılmalı,serbest kalan katiller bizi de öldürürse sorumlusu kim olacak gibi" yorum yapan meslektaşlarıma şu soruları da sormak istiyorum ;
1-Siz hiç 1 yıl 1,5 yıl maaş almayan polis yada asker gördünüz mü ?
2-Görevinin başında bulunmayan Temmuz da izne kaçıp ağustosta yatan savcı ve hakimlerimiz için neler düşünüyorsunuz ?
3-Bu grup maaş alamayıp işini yapmadığı için size zarar gelse kime kızarsınız,tepki gösterirsiniz ?
Evet; Adalet Bakanlığına tepki yok,Maliye Bakanlığına tepki yok..Ama "vay avukat işini yapmamış"...
Adaletin bu mu dünya ;Nerdesin Orhan Baba;batsın mı bu dünya ? Saygılar...
Old 31-08-2009, 12:06   #27
Av.Fatih KISA

 
Varsayılan

Baronun teşvikiyle 2008 yılında 12 ay boyunca zorunlu müdafilik görevinde bulundum. 12 ay boyunca gerek kollukta, gerek savcılıkta ve gerekse mahkemelerde onca yıllık birikimim ve kariyerimin sıfırlandığını, aşağılandığını, avukatlık yapmaktan öte, zorunlu bir prosedürün tamamnlanması için eksikliğin giderilmesi süreci olarak bakıldığını gördüm. İlk fırsatta bu görevden ayrıldım.

Bu koşullarda zorunlu müdafiliğe kökten karşıyım. Ne avukatın lehine, se sanığın lehine, ne de yargılama makamının lehine. Eğer avukat mesleğin gerektirdiği koşullarda görev yapamayacaksa, bu koşullar sağlanmıyor ve bunda sürekli olarak ısrar ediliyorsa, kurum olarak zorunlu müdafilik -eksiklikler giderilsin, sanığın beraatine karar verilsin, lehine olan hükümler uygulansın- mantığı içinde yürütülecekse; olmaz olsun böyle savunma.

Siyasi iktidarlar ve Bakanlık bürokratları zorunlu müdafiliği Modern ve Hümanist hukukun bir gereği olarak değil, yasak savma ve dostlar alışverişte görsün mantığıyla uyguluyorlar.Yargıçların büyük bölümü dahi zorunlü müdafilik uygulamalarında meslektaşlarıma gereken özeni göstermiyorlar, çoğu kez onur kırıcı davranışlara muhatap kaldıklarını gözlemliyorum.

Bu ortamda tartışılan konunun pratik bir çözümü yok.Sorun kurumsal ve bakış açısının sakatlığı.Hukuka inanmayan bir toplum ve devlet yapısından kaynaklanan sorunların giderilmesi kolay olmayacak.
Old 31-08-2009, 13:55   #28
hukukihayat

 
Varsayılan

Farklı bir başlık altında da belirttiğim üzere; Kendimizi 15 yaşındaki kızın babasının yerine koymalıyız, hatta daha da derinden hissedebilmek için 15 yaşındaki kızın yerine de koyabiliriz; Belki biraz olsun onların duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışırsak yaptığımız eylemin ne kadar yanlış olduğunu anlayabiliriz.

Farklı bir mestleğe mensup olsa idim para ödenmediği gerekçesi ile görevi kabul etmeme şeklindeki eylem biçimi oldukça iyi bir seçenek gibi gelebilirdi. Ancak ben bir hukukçuyum; Olumsuz bir durum karşısında dava açarım, yargı yoluna giderim. Bu yollar tüketildiği taktirde eylem yapma yoluna giderim.Hal böyle olunca da Türk Adaletine güvenilmiyor olduğu izlenimine kapılıyorum.

Mevcut durumun bir doktorun başı ağırdığında cin çıkaran hocaya gitmesinden farklı bir şey olmadığı kanısındayım.
Old 15-11-2009, 18:44   #29
elevent

 
Varsayılan Öneri olarak...

Belki, devletin, sınav açarak, zorunlu müdafiilik müessesesini yürütmek üzere kamu avukatı istihdam etmesi düşünülebilir.

Çünkü bu şekliyle hem hakkını alamayan meslektaşlarımız, hem de savunma hakkı kısıtlanan kişiler zarar görmekteler.
Old 15-11-2009, 21:32   #30
Av. Eyüp KATI

 
Varsayılan

Sayın Hülya ÖZDEMİR Anayasa 18 deki 'angarya yasağı' ve İş Kanunu 34 deki maddeleri belirtmiştir. durumu duygusalca ifade eden ADMİN e şöyle bir soruyu da ben sormak istiyorum. BBP Başkanı Muhsin YAZIOĞLU ve gazeteci İsmail GÜNEŞ dağda helikopter düşünce orada kalınca aramaya neden katılmadınız. belki siz katılsaydınız en azından rahmetli Güneş sağ bulunabilirdi. veya Gölcük depreminde yardıma gelmeyen 70 milyonda mı sorumlu. ya da yakalanmış bir sapığın serbest kalacağını öğrenince cezaevi önünde nöbet tutup linç etsek belki toplumu temizleyebiliriz. Bunu yapmazsak sorumlu olurmuyuz. Ya da boğazda bir gemi battığında neden herkes dalgıç elbiselerini giyip arama kurtarmaya gitmiyor. Yapmam gereken varsa elbette yapmak zorundayım. Ancak topluma karşı vazifelerimin hatırlatılıp bedelsiz de olsa hatta paranı almayıp vergini de baştan yatırarak iş yapmamı kimse BEKLEMESİN.
Biz demirden yaratılmış robot veya makina değiliz. Ne olursa olsun herkes hayatını idame ettirmek zorunda, ettirebilmek için iş yapmak zorunda. Devletin ödeme yapmayacağını, angarya yüklediğini bile bile gecemi gündüzüme katıp, o karakol senin bu adliye benim DOLAŞAMAM. Bakıyorum toplum bir araya gelip benim ihtiyaçlarımı karşılamak için birşey yapmıyor. Toplum neden oy verdiklerine bağırıp 'iki kuruşluk işi ellerine yüzlerine bulaştırdıklarını sormuyor'.
Kimse kusura bakmasın Roma İmparatorluğundaki gibi avukatlık mesleği salt 'şan ve şeref' adına yapılmıyor.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
cinsel istismarın teşebbüs aşamasında kalması av.nesrinzeyneb Meslektaşların Soruları 8 06-11-2008 15:12
nafaka ,davanın müracata kalması avgubse Meslektaşların Soruları 1 03-07-2008 13:33
barışma ve davamın açık kalması Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 2 28-11-2007 23:49
icra takibinin sonuçsuz kalması onur lengerli Meslektaşların Soruları 6 29-10-2007 17:11
Serbest çalışan avukatların doğum izni NURHANOKURÖZCAN Kadın Hakları Çalışma Grubu 2 14-03-2007 15:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07574201 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.