Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: avukatlık mesleğinin saygınlığı azalıyor mu artıyor mu
azalıyor , çok vahim bir durum 116 82,27%
endişe edecek bir durum yok 16 11,35%
aksine saygınlık artıyor 8 5,67%
hiç bir fikrim yok 1 0,71%
Oy Verenler: 141. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 11)

Avukatlık Mesleğinin Saygınlığı Giderek Azalıyor mu?

Yanıt
Old 29-04-2002, 23:42   #1
aristo

 
İnceleme Avukatlık Mesleğinin Saygınlığı Giderek Azalıyor mu?

Sayın meslektaşlarım,
ne yazık ki toplumumuzda her geçen gün avukatlık mesleğinin saygınlığı azalmaktadır.Son çıkan Av.yasası da ne yazık ki çok yetersizdir
Avukat insanlarımızın gözünde çek-senet işleriyle uğraşan, hukuka aykırı menfaat elde etmede başvurulacak kişi olan,yalan söyleyen,para hırsı olan,dalevereleri iyi bilen, gerektiğinde kullanılacak kişi olarak bakılmakta
Avukat,hakim ve savcıların gözünde bir dosyada maaşı kadar para alan kıskanılacak kişi,adaleti yanıltmaya kendi menfaatine kullanmayı bilen kişi,yalancı,küçük görülen,iletişim kurulmaması gereken,yalakalık yapması gereken,kendisinden değersiz bir kişi
Avukat,katiplerin,icra memurlarının,mübaşirlerin gözünde yolunacak kaz,rüşvet veren bir kişi
Avukat,devletin gözünde her zaman kısıtlanması gereken hakları genişletilirse tehlike arzedebilecek,barolar vasıtasıyla denetimde tutulacak,sanıklara yardım eden, müvekkilinin vekaletini bile kendisinin yapmasına bırakılamıyacak vs vs kişiler
Doğru değilmidir bunlar?
Ne olacak halimiz ?
Değerli meslektaşlarım, sayın baro başkanları,barolar birliği başkanımız söyleyin avukatlar nereye koşuyor? nerelere koşturuluyor?
Old 30-04-2002, 20:37   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Rahatsiz Hadi canım sen de.........

Sayın aristo,

Sizin avukat olup olmadığınız hususunda ciddi şüpheler duymaya başladım. Bağışlayınız ama bu yönde bir fikir oluştu bende..

Bir defa, avukatlık mesleğinin kan kaybettiği, olması gereken yerde bulunmadığı herkesin kabul ettiği bir husustur, bunu geçelim.

Hakimlerin, avukat portresi çizdiklerini,(bunu nereden biliyorsunuz) avukatların yalancı, düzenbaz, kanunu kendi menfaatine çelen, yalaka ( ) vs. gibi sıfatlar yakıştırdığını hiç sanmıyorum, esasen aklıma bile getirmek istemiyorum.

Katiplerin yada benzerlerinin avukatlara laf söylemeye hakkı olmadığı gibi, hadleri de değildir. Bunu da geçiniz..

Hele hele, müvekkil denen şahıslar nazarında saydıklarınızın tamamının, eğer öyle düşünce de iseler, o asil ' e (soylu anlamında değil!) misli ile iade etmek gerektiğini, aslolanın kendisi olduğunu hatırtlatmanın zorunlu olduğunu belirtmek gerekir. Kısaca hadlerini bilmeleri gerekir!!!!

Biz de kendimizi, hatta meslektaşlarımızı yeri geldiğinde eleştiriyoruz, ancak müsaadenizle '' o kadar da değil''... buna kimse izin veremez.
Old 30-04-2002, 21:04   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Aristo,

Avukatlar değişik yönlere koşuyorlar.

Bazıları baro komisyonlarında görev alıyor, kütüphanesinde
makale yazıyor, hukukun gelişmesi için başka emekler
harcıyor.

Bazıları, kendilerini pazarlama faaliyetleri içinde ortalıkta kabarmış hindi gibi geziyorlar. Bunları markalı giysilerinden tanıyabilirsiniz.
Nerede bir potansiyel müşteri toplantısı varsa oraya koşuyorlar.

Bazıları, çaresizlik içinde.Her sabah umutla bürolarına koşuyorlar ama bürolarında sadece kendi kendilerine söyleniyorlar. Kimseye
söyleyecek sözleri yok.

Avukatlar nereye koşturuluyor? Uçuruma.

Sayısız hukuk fakültesi açılması ve her mezun olanın doğrudan
mesleğe girmesi ile iş ve emek arasındaki arz talep dengesi
bozuldukça uçuruma koşturulmaktayız.

Baroların ve diğer ilgililerin toplanarak ''mesleğe kabul'' konusunda çözüm üretmeleri gerektiği kanısındayım. Yoksa, meslektaşlarımız uçurumun dibinde toplanacaklar.

Bu düşünceye hukuk fakültesi öğrencilerinin de sıcak bakması
gerekir. Kuralsız olarak mesleğe girmeleri halinde onlar da
uçuruma koşacaklar. Hukukçular için geniş bir iş yelpazesi bulunmaktadır. Avukatlık cehennemi yerine özel sektörde yöneticilik, devlet sektöründe bürokratlık daha huzurlu ve doyum sağlayıcıdır diye düşünüyorum. Bu işleri sıkıcı bulan serüvenciler gazetecilik gibi daha renkli işlere girişebilirler. Hukuk fakültesine girerken avukat olmayı düşlemiş olanlara düşlerinin aslında kabus
olduğu bir biçimde anlatılmalı. Bilmem dilim döndü mü? Uçurumdan
düşerken konuşmak zor oluyor. :-))

Saygılarımla
Old 30-04-2002, 21:32   #4
aristo

 
Karar GERÇEKLERDEN BAHSEDİYORUM

Sayın Tikici,
muhterem hukuki görüşlerinizi çoğu zaman takdirle ve bilgilenerek okuyorum.Öncelikle ben gerçekten avukatlık yapıyorum görüşlerimden dolayı şüpheye kapılmanız doğal olabilir.Ancak ben bu konuya dikkat çekmek istedim ve tamamen mesleki hayatımda gözlemlerim ve işittiklerime dayalı gerçek olgulardan sözediyorum.Sizin içinde bulunduğunuz mesleki yaşantınız da belli bir kariyeriniz olduğuna şüphem yoktur.Ülkemiz'de büyük kentlerimiz dışındada avukatlar varlığını sürdürme çabasındadır ülkemizi dolaşın ve avukatlarla konuşun yeni avukatlığa başlamış olan meslektaşlarımızın dertlerini bir dinleyin bakalım neler çıkacak bunu yapma imkanınız yoksa ciddi anketler hazırlayın ve barolar vasıtasıyla yaptırın göreceksiniz.avukat mesleki hayata başlangıcında hiçbir sosyal ve ekonomik güvencesi yoktur para kazanmak zorundadır her ay geçimini sağlayacak parakazanmak zorundadır ve onu çok güç şartlar beklemektedir mesleğinde çok iyi paralar kazanmış itibar kazanmış partilere yönetici olmuş eski avukatlarımız mesleğe nasıl başladıklarını bilirler unutmazlar ancak yeni mesleğe başlamış meslektaşlarının halini hiç düşünmezler ve bilmek istemezler
-halkımıza bir anket götürün avukatlara güveniyormusunuz onlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye göreceksiniz böyle bir araştırma hiç yapılmışmı ama biz halkın içindeyiz giderek meslektaşlar hakkında önyargıların nasıl oluştuğunu iyi biliyoruz
-hakim ve savcıların avukata bakışlarını çok iyi biliyorum tabiki bütün söylediklerimin istisnaları vardır ama ben genel den bahsediyorum
-Siz icra müdürleri ve katiplerinin çoğunun avukattan rüşvet almadıklarını söyleyebilirmisiniz adliyelerde rüşvet olaylarını hiç duymadınızmı
-söylediğim sıfatlar tabiki çok çirkin ama bunları ben söylemiyorum ve söyleyememde benim bu konya dikkat çekmemin amacı düşünmek ve mesleki itibarı nasıl kazanırızı bulmak içindir ama öncelikle doğru tespitleri koyabilmek bunun üzerine çözüme gitmektir.saygılarımla
Old 30-04-2002, 21:34   #5
aristo

 
Varsayılan

Sayın bir dost,
konuya getirdiğiniz yaklaşıma yürekten katılıyorum teşekkürler
Old 02-05-2002, 20:53   #6
Cest la vie

 
Varsayılan

Merhabalar...
Bu konunun hukukçular tarafından tartışılıyor olması çok hoşuma gitti, çünkü özeleştiriler insanı yüceltir,eksiklikleri kapatmaya yardım eder diye düşünüyorum. (Daha önce "Hakim,savcı, avukat, öğretim görevisi ama hangisi?" konusunda da bunu istemiştim aslında ama olmadı. Yine de bir yerde tartısılıyor olması güzel )

Henüz öğrenciyim, bir bakıma olaya dışardan, tarafsız bakıyorum denebilir ama yazılanlara karşı söylemek istediğim şeyler var.

Alıntı:
-halkımıza bir anket götürün avukatlara güveniyormusunuz onlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye göreceksiniz böyle bir araştırma hiç yapılmışmı ama biz halkın içindeyiz giderek meslektaşlar hakkında önyargıların nasıl oluştuğunu iyi biliyoruz


Öncelikle bunun hakkında şunu söylemek istiyorum.. Avukatlar neden bu duruma düşüyor? Sadece kendi çıkarları için mi? Kendi çıkarlarını da uğurlarında belki yalan söyledikleri, olayın kendi aleyhlerine olan taraflarını saklayıp lehe olan kısmı sundukları kişilerin çıkarları sayesinde kazanmıyorlar mı? Yani halk bundan şikayetçi mi? İstedikleri bu zaten; bir şekilde davalarının kazanılması.. Dürüst, onurlu, haklı veya haksız. Olay somutlaşınca bunlar kimsenin aklına gelmiyor çünkü herkes kendi çıkarını düşünüyor.. Avukatlar hakkında bu şekilde atıp tutan insanlara bakınız, bir davaları olduğunda ve haksız olduklarını bildiklerinde kendileri için en YÜCE meslek ve en YÜCE insan, daha önce o yalancı, düzenbaz dedikleri kişilerdir. Bu nedenle.. Bu kafaya takılacak bir problem değil.. Çünkü bu değerler durumdan duruma değişebiliyor. Bu konuda yapılabilecek tek şey, dürüstlük yoluyla da dava kazanılabileceğini mesleğinde iyi ve kişiliğinde dürüst avukatların göstermesi olacaktır. Bu sayede her iki olumsuz taraf da(avukat ve müvekkil) arada eriyip gidecektir.

Alıntı:
-hakim ve savcıların avukata bakışlarını çok iyi biliyorum tabiki bütün söylediklerimin istisnaları vardır ama ben genel den bahsediyorum


Alıntı:
Avukat,hakim ve savcıların gözünde bir dosyada maaşı kadar para alan kıskanılacak kişi,..


Hakim ve savcılar da hukuk fakültesi mezunu ve istedikleri yerde bu mesleği bırakıp daha çok para kazanacaklarına inandıkları avukatlık mesleğini yapmaya başlayabilirler.. Hem maaş insanın değerlendirilmesinde bir kriter olmamalı kesinlikle.. Eğer öyleyse suç fazla maaş alanda değil, o maaşta gözü olandadır zaten..


Alıntı:
Siz icra müdürleri ve katiplerinin çoğunun avukattan rüşvet almadıklarını söyleyebilirmisiniz adliyelerde rüşvet olaylarını hiç duymadınızmı


Rüşvet alan değil sadece veren mi suçlu??? Bunu iddia etmeleri bile kendilerini küçük düşürür!!


Yine de tabii bunların hepsini hakeden avukatlar var. Yolsuzluk peşinde koşan, masum insanların hakkını yiyen vs.. Bunlar üzücü. Ama yine de bunlar kişilik belirtileridir. Bu konuda genelleme yapılamaz kanısındayım.. Herkes ayrı bir kişiliktir çünkü, "o yolsuzluk yapıyor diye ben de yapayım" türünden düşünceler geliştirmek avukatlık mesleğinin değil, kişinin kendisinin saygınlığını düşürür.

Bu tür insanlar her meslekte var, insanların özünde var.. İsteyerek veya mecbur kalarak.. Ama var..

Ne yazık ki..

Old 02-05-2002, 21:59   #7
Av.M.Aydın Bilen

 
Varsayılan

Sayın aristo,
Bu kadar sert ve meselği küçük düşürücü kelimeler kullanmadan da konuya dikkat çekilebileceğini düşünüyorum.Mesleğin saygınlığını yine koruyacak olan bizleriz.Bunu biz yapmazsak başkası zaten bizim yerimize yapmaz.
Mesleğin hakettiği yere gelebilmesi için olumsuz bir çok nedenin ortadan kaldırılması gerekir.Sn.bir dost'un durmadan fakülte açılması gerekçesi de bu nedenlerden biridir.
Fakat bana göre;en başta ekonomik nedenler mesleğin kan kaybetmesine yol açmaktadır.Avukatlar ekonomik olarak güçlü durumda olduğunda haksız bir davranış içerisinde olmaya gerek duymayacaklardır.İnsanların hırsını engelleyebilmek mümkün değildir,ancak hiç değilse olumsuz davranış içerisinde olanların sayısı çok büyük oranda düşecektir.
Başka ülkelerde bu düşünülerek düzenlemeler yapılmıştır.Bazı ülkelerde hukuk sigortası şeklinde düzenleme ile avukatlara belli miktarda ödeme devlet tarafından yapılıyor.Ancak her nimetin bir külfeti olduğu gibi onlarda avukata çok geniş yetkiler verilirken,bununla dengeli olarak sorumluluk da veriliyor.Yani devlet avukatı ekonomik yönden ve yetki yönünden desteklerken karşılığında bunun sorumluluğuna katlanmasının tedbirlerini de alıyor.
Bizde benzer düzenlemeler yapılsa belirttiğiniz bu görüşlerinizin çok büyük ölçüde değişeceğini düşünüyorum.

Selam ve saygılarımla...

Av.M.Aydın Bilen
Old 02-05-2002, 23:02   #8
aristo

 
Varsayılan Barolar bu konuya duyarsız kalıyor

Sayın, Av.M.Aydın Bilen ve cest_la_vie
Değerli görüşlerinize katılıyorum .Sayın Bilen bu meseleyi çözecek yine bizleriz diyorsunuz haklısınız ancak çözüm konusunda neler yapılıyor?ne gibi çalışmalar var?Bu konuda barolarımız ve TBB duyarsız kalıyorlar ciddi hiç bir çalışma yok
ülkemizde halen avukat, kendi vekaletnamesini bile düzenleyemiyor,mahkemeye verilecek dilekçelerin avukatın onayından geçmesi maddesi tasarıda vardı ama ne oldu avukatlara kıyakmı tepkisiyle karşılaştı ülkemizde osmanlı dan kalma arzuhalcilik mesleği var ve bunların sayısı avukatlardan çok biliyormusunuz barolarımız ne yazıkki bu konulara ilgisiz kaldı
sermayesi en az 25 milyar üstü şirketlere ve 100 kişiden fazla üyeli koop.lere av.zorunluluğu getirildi bunların sayısı ne kadar ülkemizde,kaldı ki buna da itiraz edildi uygulamaya bakınız ne kadar başarılı oldu bunun yaptırımı yok ufak bir para cezası niye avukata para versin değilmi hukuk şirketi diye bir kurum tarif edildi ama çok yetersiz bir düzenleme çıktı karşımıza,
Avukatın sosyal güvencesi; pratikte hiçbir faydası olmayan topluluk sigortasına tabiyiz,ve bunu ödeyemeyen avukatlık yapamaz baro kaydını siler yani paran yoksa avukatlık yapamazsın daha neler neler ,
mesleğini ifa ederken saldırıya uğrayan,öldürülen avukatlarımız var bunlar unutulup gidiyor ders alınmıyor tepki verilmiyor,çağdaş batı ülkelerinde avukatların yetkilerini ve sosyo-ekonomik durumlarını sevgili Adil Giray Çelik bir anlatsa,ülkemizde hukukçu milletvekilleri hukukçu kimlikleri ile avrupaya çıktıklarında daha fazla itibar gördüklerini anlatmışlardı ne hazin bir durumdayız.cmuk tarifelerine bir bakın yenisi belli olmadı ama en son istanbul barosunda uygulanan tarifeye bir bakın:
31/03/2001 - 30/03/2002 TARİHLERİ ARASI ÜCRET TARİFESİ
HAZIRLIK AŞAMASI 20,000,000 TL
SULH CEZA MAHKEMESİ 30,000,000 TL
ASLİYE CEZA MAHKEMESİ 35,000,000 TL
ÇOCUK MAHKEMESİ 35,000,000 TL
AĞIR CEZA MAHKEMESİ 70,000,000 TL
Old 03-05-2002, 00:36   #9
nus

 
Varsayılan nitelik- nicelik

Merhaba katılımcılar,

Yalnızca avukatlık mı... Hemen her meslek dalında benzeri sorunlar var. Sorun; nitelik nicelik sorunu.
Önce insan kaynağı : Orta öğretim... kaç lise, kaç meslek okulu var?
Bir yılda kaç meslek lisesi, kaç normal lise açılıyor ?
Öğrenci nasıl yönlendiriliyor ? Neden çoğunluk üniversite eğitimine yöneliyor (yönlendiriliyor)?
Bir teknik lise açmanın maliyeti beş normal liseninkine eş. Hani planlama ? DPT. raporları...
Ben mezun olurken İÜHF ve Ankara Hukuk fakülteleri vardı. İzmir açılmak üzereydi... Sonra ... Nerdeyse her binada bir üni. (!).
Fakültede kalıp kariyer yapmak isteyenlerin durumu... YÖK !?
Ne yapılmalı ...
Bence :
1. Mevcut hukuk fakültelerine öğrenci alınması derhal durdurulmalı,
2.Hukuk fakültelerinin çoğu, mevcut öğrencilerini mezun ettikten sonra, kapatılmalı.
Peki kim yapacak ? Yasa koyucu ... !!! ??? Kısır politik kaygılardan uzak...

Saygı ve sevgilerimle
Old 03-05-2002, 21:52   #10
aristo

 
Varsayılan Av.Sadık Erdoğan'ın Avukatlar Günü mesajı

Savunma, 5 Nisan Avukatlar Gününü yeni bir yasa ile kutluyor. Geçen yıl, Avukatlık Yasasında önemli değişiklikler gerçekleştirildi. Bu değişikliklerin özü, Avukatlık Yasasının 1.maddesine eklenen Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder ilkesi ile 9. Maddede Hukuka, ahlâka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine and içerim biçiminde yeniden düzenlenmiş olan Avukatlık Andında ifade edilmiştir. Yasaya göre Barolar, Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak la da görevlidir.

Evet, avukatlık mesleği, yargının olmazsa olmaz unsurudur. Ancak, avukat görevini yaparken kendisini yasalarla sınırlayamaz. Avukat, insanlığın binlerce yıllık deneyimlerinden süzülmüş olan insan haklarına dayalı hukuka uymakla sorumludur.

Avukatlık mesleği, kendisini yurt sorunlarından soyutlayamaz. Bir başka deyişle, hukukun demokratikleştirilmesi mücadelesi, aynı zamanda ülkenin demokratikleştirilmesi mücadelesidir.

Ancak, üzülerek belirtiyoruz ki, Avukatlık Yasasında yapılan bu değişikliklerle sergilenen olumlu anlayış yaşama geçirilememiştir.

Avukatlık, bir yandan yargının temel unsuru olarak kabul edilirken, beri yandan bazılarınca güvenilmez ve kuşkulu insanların faaliyet alanı olarak görülmektedir. Yapılan yasal düzenleme ile Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri aranamaz hükmü getirilmiş olmasına karşın, hiçbir hukuksal dayanağı bulunmayan Üçlü Protokolde direnilerek, cezaevlerine girişte avukatların üzerleri, meslek onuru ile bağdaşmayacak şekilde aranmaya devam edilmektedir.

Ayrıca, Adalet Bakanlığı, son yayınladığı bir genelge ile Adliye binaları içinde yasa ile Barolara tahsis edilmiş odalar için elektrik ve su parası gibi katkı payı istemektedir. Sayın Adalet Bakanı son konuşmasında cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerden de elektrik parası alındığını,bunun Barolardan da alınmasının doğal olduğunu söylemiştir. Savunmayı dışlayan, yasaya aykırı bu talep kabul edilemez.

Yargıtay Başkanlığı, Yargıtay kararlarından yararlanmak için Yargıtay Vakfına ücret ödenmesi koşulunu getirmiştir. Oysa, adalet hizmetlerinin eksiksiz yürütülmesi, devletin asli görevidir. Yüksek Mahkeme kararlarından yararlanmak, başta hukukçular olmak üzere herkesin hakkıdır.

Sayın Adalet Bakanı ve bazı yetkililer, kimi olumsuz uygulamaları genelleyerek, tüm avukatları töhmet altında bırakan suçlayıcı açıklamalar yapmaktadırlar.

Yasaların, yasaları koyanlar için de geçerli olduğu unutulmamalıdır.

Yine unutulmamalıdır ki, bir ülkede avukata güven, aynı zamanda adalete güvendir. Savunmanın yıpratıldığı bir ülkede, yargı da yükselemez.

Öte yandan, gerekli akademik alt yapısı hazırlanmadan, gelişi güzel açılan Hukuk Fakülteleri, hukuk eğitiminin kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Hiçbir alt yapı koşulu aranmaksızın açılan ve taşımalı öğretim üyesi sistemi ile sözde eğitim gerçekleştirmeye çalışan bu fakültelerin sayısı son yıllarda hızla artmıştır. Uygulamanın lüks sayıldığı bu hukuk eğitimi mutlaka ciddi bir reforma tabi tutulmalıdır.

Bugün avukatlık mesleği sosyal güvenceden yoksundur. Bu sorun, mutlaka ve öncelikle çözümlenmelidir. Önümüzdeki dönem, bu alandaki çalışmalarımızı yoğunlaştırmak zorundayız.
Halen ülke gündeminde bulunan Anayasa değişiklikleri kapsamında;

- Yargının kurucu unsurlarından olan savunma, Anayasal düzenlemede de yargı erki içinde yer almalıdır.

- Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına üyeliği zorunlu olmalıdır. Bu, özellikle savunma mesleği açısından son derece önemlidir.

- Bağımsız yargı ve güvenceli yargıç, Hukuk Devletinin vazgeçilmez koşuludur. Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki varlığına son verilerek; bu Kurul, Adalet Bakanlığının vesayetinden çıkarılıp, savunmanın temsilcilerinin de yer alacağı biçimde yeniden yapılandırılmalıdır.

- Savunmayı temsil eden TBB ve Barolara, Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı tanınmalıdır. Bu, Avukatlık Yasası ile Barolara yüklenen,hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak görev ve yetkisinin yaşama geçirilmesi ve Hukuk Devletinin gerçekleştirilmesi için zorunludur.

Mesleki sorunlarımızın çözümü ve savunma hakkının güçlendirilmesinin, bizlerin dayanışma ve mücadelesinin yanı sıra, doğru hükümet programları ve uygulamaları ile gerçekleştirilebileceğine inanıyorum.

Bu bilinçle tüm meslektaşlarımı, ülke ve meslek sorunlarına sahip çıkmaya ve birlikte mücadele etmeye çağırıyorum.

Avukatlar Günümüz kutlu olsun.



Avukat Sadık ERDOĞAN
ANKARA BAROSU BAŞKANI
Old 03-05-2002, 22:14   #11
aristo

 
Varsayılan

Ürperten anket

Ceza hukuku profesörü Bahri Öztürk'ün 2304 kişi arasında yaptırdığı ankete katılanların yüzde 77'si 'soruşturma makamları'na güvenmediğini belirtti.

Türkiye'deki adalet sisteminin ağır aksak işlemesi ve Ceza Kanunu'nda altı çizilen yasal boşlukların bir türlü önüne geçilmemesi, vatandaşın adalete olan güvenini her geçen gün azaltıyor. Kamuoyunun, adalet sistemine olan olumsuz bakışı, bazı anketlere verilen ilginç cevaplarda daha da belirgin oluyor.

Başkanlığını Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi ceza hukuku profesörü Bahri Öztürk'ün yaptığı Ceza Hukuku Kriminoloji ve İnsan Hakları Derneği'nin düzenlediği son kamuoyu araştırması yine çok çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi. Farklı özelliklere sahip 2304 kişi arasında yapılan anketin sonuçları vatandaşın kime daha çok güvendiğinin, ya da kime güvenmediğinin ipuçlarını veriyor. Ankette katılanların yüzde 30'u "Ödenmeyen çek ve senetiniz varsa hangi yola başvurursunuz?" sorusuna "Mahkemeye gider dava açarım." cevabını verirken; yüzde 34'ü "Zora başvurarak tahsil ederim." dedi. Deneklerin yüzde 28'i ise " Çek ve senet mafyasına veririm." düşüncesinde.

Şok sonuç

Yine "Soruşturma ve kovuşturma (mahkeme, polis, savcılık, jandarma) makamlarından hangisine güveniyorsunuz?" sorusuna ankete katılanlardan yüzde 77'si "Hiçbirine güvenmiyorum." cevabını verdi. Deneklerin yüzde 70'i "Avukatlara güveniyor musunuz?" sorusuna "Hayır güvenmiyorum." karşılığını verdi. "Uğur Mumcu, Kışlalı gibi faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını nasıl karşılıyorsunuz?" sorusuna ankete katılanlardan sadece yüzde 11'i "Bunlar büyük başarıdır, devlete güvenim artmıştır." derken, yüzde 29'u bu cinayetlerin aydınlatılmadığına inanıyor.

( Gazete haberi )
Old 04-05-2002, 01:14   #12
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Şimdilik ...

Merhaba arkadaşlar,

Bu dünyada herkese bir yer verilir. Yerini dolduran kişinin kendisidir.
Yaşarken de, öldüğünde de...
Devam ederiz.
Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
Old 04-05-2002, 01:58   #13
hukukin

 
Varsayılan Ynt: Şimdilik ...

Bir toplumda kendi seçtiğimiz milletvekillerine dahi üç kağıtçı, hırsız denilebiliyorsa malesef adalet sistemi unsurlarına da bir kulp bulmamak ayıp olurdu doğrusu. Kötü ekonomik hayatın darbeleri malesef... Ve malesef kere malesef sn. aristo'nun yazdıkları büyük oranla doğru ve gerçek. Ama değiştirememenin burukluğu ile biz hukukçular çaresiz kaldık. Özellikle ceza işlerinde müvekkilin ilk sorusu hakimi bağlayabilir misiniz? ise düşünün halimizi. "Hey sen, sen kimsin ? yahu hakim, savcı bağlayacak?, sen kendini ne sanıyorsun............?"
Neyse sayın admin bu forumu private forum (hukukçulara özel) bölüme alıp özel şifrelendirme sistemi tatbik edebilirseaçıkça konuşuruz. Aleni olarak ileri gitmek uygunsuz olur.
Old 04-05-2002, 02:03   #14
hukukin

 
Varsayılan Ynt: Ynt: Şimdilik ...

Küçük bir dipnot: "Avukatların üçkağıtçı olduğunu söyleyen insanlara bir müddet sonra şu soruyu soruyorum: "oğlun hangi üniversiteyi kazanmak, hangi mesleği yapmak istiyor? "
cevap: "hukuk fakültesi, avukatlık...."
Yorumu sizlerin...
Saygılarımla.
Old 05-05-2002, 02:36   #15
aristo

 
Karar Hürriyet Gazetesinden

Müvekkilimin kurbanıyım!
Zeynep GÜVEN

Avukatlarından çeken müvekkiller gibi müvekkilleri tarafından aldatılan avukatların da sayısı hiç az değil. İstanbul Barosu Disiplin Kurulu'nda işlem gören avukat-müvekkil dosyalarının çoğunluğunu, avukatın artniyetinden değil de mesleki hatalarından kaynaklanan konular oluşturuyor.


Avukatların en büyük düşmanı yine müvekkilleridir.''Söz anonim, ama vaktiyle müvekkilinden çok çekmiş bir avukatın vecizesi olduğu kesin. Yaş tahtaya basan avukatların sayısı sanıldığından daha fazla. İstanbul Barosu Disiplin Kurulu'na yansıyan avukat-müvekkil dosyalarının çoğunluğunu, avukatın artniyetinden değil de mesleki hatalarından kaynaklanan konular oluşturuyor. Mesela ücret anlaşmazlıkları.


Avukatın müvekkiliyle her türlü sözleşmesini yazılı olarak yapması gerekiyor. Buna ücret anlaşması da dahil. Avukat bakacağı dava karşılığında ne kadar parayı, hangi biçimde alacağını yazılı bir sözleşmeyle belirlenmezse, müvekkil parayı ödemediğinde yapılacak fazla birşey kalmıyor. Avukatın yapacağı, en fazla müvekkilinin icradaki parasına el koymak oluyor ki elinde sözleşmesi olmayan avukat bu durumda haklıyken haksız duruma düşüyor. Kısacası müvekkil hem bedavadan davasına baktırıyor, hem de gidip avukatını baroya şikayet edip hakkında soruşturma açtırıyor. Düşmanlık böyle birşey!


30 yıllık avukat C.G., müvekkillerin avukatlara bakışını şöyle anlatıyor: ‘‘Müvekkil davayı verdikten sonra sizi emrinizde çalışan biri gibi görmeye başlıyor. Sanıyor ki, sizi tek işiniz onunla. Bir süre sonra kişisel sorunlarını da anlatır hale geliyor. Sabahın altısında, gecenin onikisinde rahatsız ediyor. Yazılı sözleşme yapmamışsanız, senet almamışsanız, işi bittiği zaman para ödemeyebiliyor. Kısacası müvekkiller avukatları çok üzüyor.''


Bir avukat düşman kazanmayagörsün, başı normal vatandaştan çok daha büyük dertte demektir. Mesela siz zina suçu işlerseniz belli bir ceza yiyip kurtulursunuz, ancak bir avukat aynı zamanda barodan disiplin suçu alır. Mesleki kariyeri lekelenir. Karşılıksız çek veren birisinin cezası kanunda bellidir, ancak çeki veren bir avukatsa yine disiplin yolları göründü demektir.


İstanbul Barosu dünyada staj merkezi olan üç barodan bir tanesi. Şimdilik çalışmalarını baroda yürüten merkez, yeni binaları açıldığında mahkeme salonları, kütüphaneleri, dersaneleri olan güzel bir binaya kavuşacak. Deneyimli avukat H.K. anlatıyor: ‘‘Biz İstanbul Barosu'nun bugün yaptığı gibi staj yapma imkanına sahip değildik. Fakültede de avukatlık kanununu detaylı olarak öğrenmedik. Dolayısıyla avukatlar kendi kanunlarını bilmedikleri için çok meslek hatası yapabiliyorlar, özellikle de eski avukatlar. Ama yeni mezunlar bu konuda çok daha az hata yapıyorlar.''


AVUKATLAR DA DOLANDIRILIR


Müvekkil kurbanı avukatın, bir meslek dergisinden aldığımız bu yazısı avukatların nasıl köşeye sıkıştıklarını çok güzel anlatıyor:


Bir gün büroda oturmuş her zamanki rutin işlerimle uğraşırken, daha önce tanımadığım biri geldi ve yüklü bir alacağından söz ederek bir kambiyo senedi çıkardı. Senet kurallara uygun bir senetti. Ücretten ve masraftan söz ettim, hiç itiraz etmedi. Ancak ücreti tahsilattan sonra ödeyebileceğini beyan etti. Vekalet bilgilerini verdim. Bir süre sonra en yakın noterden vekaletname getirdi. İstediğim masraf avansını, borçluya ilişkin bilgileri ve senedi bırakıp gitti.


İcra takibine başladım. Tebligattan hemen sonra borç ödendi. Parayı çektim. Arada bir uğrayan, senedi bırakan şahıs geldi, takibin akıbetini sordu. Tahsil edildiğini söyledim. Hesabı çıkardım, vekalet ücretimi keserek kalan bakiyeyi ödedim. Tedbirli bir avukat olarak da ibraname almayı ihmal etmedim. Şahıs defalarca teşekkür edip çıkıp gitti.


‘‘Her avukat böyle çalışmak ister, oh ne güzel iş'' demeyin. Buraya kadar herşey iyi, ancak sonrası tam bir felaket.


Kısa bir süre sonra noterden bir ihtarname aldım. İhtarnamede verilen senetten ve takipten bahisle, tahsil edilen paranın ödenmesi isteniyordu. Çok şaşırmıştım. Derhal ihtarnamedeki adrese bir mektup yazarak, parayı ödediğimi beyanla, görüşme için bir randevu verdim. Randevu tarihinde, kapıdan müvekkilim olduğunu söyleyerek giren kişiyi görünce, şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Çünkü bu kişi, parayı ödediğim kişi değildi. Onu ilk kez görüyordum. Ardından bu olay yargıya intikal etti ve ben tahsil ettiğim, dolayısıyla zimmetimde gözüken parayı, ikinci kez ödemek zorunda kaldım. Bu olayı böyle bırakamazdım. Araştırmaya başladım. Araştırma sonucu olay açıklığa kavuştu.


Senedi getiren şahıs, benimle konuştuktan sonra, noterde kendisini bekleyen asile vekaletnameyi hazırlatmış ve kendisi asilmiş gibi bana vekaletnameyi teslim etmiş. Vekalet verirken şahsın kimliğini sormadığım için paranın ödenmesi aşamasında da müvekkilim sandığım şahsa kimlik sormayıp imza karşılığı parayı ödemiş bulundum. Vekalet veren asıl yasal alacaklı olan gerçek müvekkil ise bana karşı açtığı davayı yürüttü.


Siz siz olun, müvekkilinizi ilk defa tanıyor ve kim olduğundan emin olamıyorsanız kimlik sorun.



İşkenceyi özleyen avukat


Avukatlar yalnızca müvekkilerinin şikayetleri üzerine disiplin kuruluna gitmiyorlar. Avukatlık yasasına ve meslek kurallarına uymadıklarında yine disiplin cezası alıyorlar. Baro disiplin kurullarının kararları kesinleştikten sonra meslek dergilerinde yayınlanıyor. İşte birkaç örnek.


İlk örnek 1987 tarihli. Olay Muğla'da geçiyor. İlgili davadaki sanıklardan birinin kendisine işkence yapıldığını iddia etmesi üzerine, şikayet edilen avukat B.D.K. şöyle diyor: ‘‘Eğer hakikaten emniyette makadına cop sokulmak istenseydi, herhalde sokarlardı. Eğer hakikaten cop sokulması istenmiş ve sokulmamışsa üzülürüm.'' Türkiye Barolar Birliği'nin avukata verdiği ceza üç ay süre ile işten çıkarma. Kararın özeti şöyle: ‘‘Çağdışı bir işlem olan işkenceyi benimseyen ve özlem duyan bir avukatın bu davranışı sadece mesleğin saygınlığı yönünden değil, insan onurunun yüceliği yönünden de kabul edilemeyecek bir davranıştır. Bu beyanların mesleğin icrası sırasında yapılması eylemi daha da ağırlaştıran bir nedendir.''


Bir başka olay da Samsun'dan. Genelev açmak isteyen bir şahsın avukatlığını üstlenen Ş.A., bu amaçla belediyeye başvuruda bulunur. Böyle bir konunun bir kadın avukat tarafından yürütülmesi basının ilgisini çekince Ş.A., sık sık gazetelere, demeç vermeye, konu olmaya başlar. Ancak avukatların reklam yapması yasak olduğu için baro şu gerekçeyle Ş.A.'ya kınama cezası verir: ‘‘Hangi amaçla yapılırsa yapılsın avukatın basın organlarında sık sık resimlerinin ve beyanlarının çıkması suretiyle bir kampanyayı sürdürmesi halka geniş ölçüde tanıtımını ve reklamını sağlayacağından yasaya ve meslek kurallarına aykırıdır.''



Uyarı, kınama, meslekten men


İstanbul Barosu Yönetim Kurulu'nda 1994-1996 yılları arasında avukatlarla ilgili karara bağlanan disiplin dosyalarının dökümü şöyle:


UYARMA cezası 60


KINAMA cezası 71


PARA cezası 8


MESLEKTEN ÇIKARMA cezası 9


3 AY SÜRE İLE İŞTEN ÇIKARMA cezası 4


6 AY SÜRE İLE İŞTEN ÇIKARMA cezası 1


2 YIL SÜRE İLE İŞTEN ÇIKARMA cezası 1


CEZA TAYİNİNE YER OLMADIĞINA karar verilen dosyalar 69


DÜŞME KARARI verilen dosyalar 1


ZAMAN AŞIMI nedeni ile kovuşturmanın ortadan kaldırılmasına karar verilen dosyalar 10


KOVUŞTURMANIN RED-DİNE karar verilen dosyalar 2


KOVUŞTURMANIN ORTADAN KALDIRILMASINA karar verilen dosyalar 3


BİRLEŞTİRME kararı verilen dosyalar 1


ŞEHVEN KAYIT 1
Old 05-05-2002, 02:45   #16
aristo

 
Varsayılan

Avukatımdan davacıyım!
Zeynep GÜVEN

Biri size gelip, ‘‘Bu zamanda avukatına bile güvenmeyeceksin arkadaş!'' derse, bu sözler karşısında irkilebilirsiniz, itiraz edebilirsiniz ya da zamana uygun bir cevap verirsiniz: ‘‘Ben babama bile güvenmiyorum ki, avukatıma güveneyim!'' Oysa Eski Roma'da parayla değil, onur için yapılan bir meslekti avukatlık. Yalnızca toplumun en saygıdeğer ve güvenilir bireyleri tarafından icra edilirdi. Babaya bile güvenilmezdi belki, ancak avukata güvenilirdi. Peki şimdi? Şimdi de esas olan avukata güvenmek. Ama avukatları tarafından aldatılan, kendi deyimleriyle ‘‘satışa gelen'' müvekkillerin sayısı da hiç az değil. Şu anda sadece İstanbul Barosu Disiplin Kurulu, çeşitli nedenlerle şikayet edilmiş binin üzerinde avukatla ilgili işlem yapıyor. Ama buna bakıp bütün avukatlar aldatıyor, diye düşünmeyin; kimi avukatlar da aldanıyor, hem de müvekkillerine... Bu dizide hem avukatzedelerin, hem de müvekkilzede avukatların hikayelerini okuyacaksınız...


Mahkeme kapısında işi olanlar sadece yargı sistemiyle boğuşmuyor. Avukatlarıyla davalık olan müvekkillerin sayısı da hiç az değil. İstanbul'da son iki yılda ikibinden fazla avukat baroya şikayet edildi.


İstanbul Beyoğlu'ndaki restoranının kapısına kilit vurmak zorunda kalan Bay E, işinin batağa saplanmasından, 10 milyar liraya yakın zarar edişinden avukatı Bay D'yi sorumlu tutuyor. İddiasına göre avukat hayli varlıklı olan ‘‘karşı taraftan'' para aldı ve davayı serdi!


Bay E, meselesi tüm mahkeme öyküleri gibi karışık. Ama kabaca anlatmak gerekirse işlettiği restorandan mal sahibi tarafından çıkarılmış ve yaptığı masraflar boşa gitmiş. Avukatın ‘‘hiçbir şey olmaz, seni buradan çıkartamazlar'' dediği yerden birkaç ay içinde tahliye edilmiş. Avukat D.T.'nin üç duruşmaya da girmediğini söylüyor: ‘‘İlk duruşmada babasının hastalığını bahane etti, ikincisinde başka duruşması olduğunu söyledi, üçüncüsünde de kaza yapmış. Zaten üçüncü celsede dava sona erdi.'' Bay E, avukatının karşı taraftan para aldığını söylüyor, avukatsa ücretini tahsil edemediğini, müvekkilinin kendisine iftira ettiğini iddia ediyor.


Bay E. ile mülkün görünen kiracısı Bay İ., iş ilişkisine girerken, kontratta yazılı olan ‘‘başka birine kiralanamaz'' maddesini atlamışlar. Avukat ise sanki böyle bir madde yokmuş gibi Bay İ.'nin mülkü Bay E.'ye devrettiğini belirten bir imzalı kağıt almış kişilerden. İşte avukatın müvekkiline yaptığı esas kötülük bu. Avukat bu iddiayı da reddediyor, o sözleşmeden benim haberim bile yok, diyor: ‘‘Davayı kaybeden müvekkilin aklına ilk gelen, avukat bizi sattı, oluyor. Ama bu doğru değil.''


Bu olayı sıradan mı buldunuz? Zaten biz de esas hikayeyi sona saklamıştık. Kardeşiniz avukat olsa, artık mahkeme kapısında sırtımız kolay kolay yere gelmez, diye düşünürsünüz değil mi? Bayan G. de öyle yapmış. Bakın sonra başına neler gelmiş:


KARDEŞİN AVUKATINSA...


Bayan G., aynı zamanda avukat olan erkek kardeşi Bay T.'ye yıllar önce bir vekalet verir. Gerçi Bay T., dolandırıldığına inanan bir müvekkili tarafından bıçaklandığından beri eskisi kadar faal olarak avukatlık yapmamaktadır. Geçimini ablası adına açtığı büfeden ve eşi adına açtığı kahvehaneden kazanmaktadır. Günlerden birgün abla kardeşiyle kendisine babadan miras kalan evin tapudaki durumunu merak eder ve görür ki, kardeşi evin hisselerini kendi üstüne geçirmiş. Bunun üzerine abla kendi adına işletilen büfeyi kapatmaya kalkar.


Avukat olan kardeş de bu gelişmeleri izleyerek ablası kendini vekillikten azletmeden, büfeyi başka bir yakınına kiralar. Üstelik, ayda 800 bin lira gibi çok ucuz bir fiyatla. İşte avukat kardeş Bay T. hakkında ilk disiplin soruşturması bu sebeple açılır. Çünkü kanuna göre avukat müvekkilini zarara sokacak eylemlerden kaçınmalıdır.


Bu gelişmeler üzerine abla Bayan G., tüm ortak malların satışa çıkarılmasına karar verir. Ancak kardeş de boş durmaz ve ablasını, hisselerini üzerine geçirdiği evden tahliye ettirir ve beş yıllık da kira ister. Bu arada satıştan kaçmak için ablası, annesi ve kendi arasında, malların satılmamasını öngören bir sözleşmeyi mahkemeye sunar.


Mahkeme imzanın sahte olduğunu tespit eder. Şu anda Bay T., vekaletini kötüye kullanmak, sahte evrak düzenlemek veya mahkemeye sahte evrak ibraz etmek, avukatlık mesleğiyle bağdaşmayan büfecilik ve kahvecilik yapmak suçlarından İstanbul Barosu Disiplin Kurulu'nda yargılanıyor.


2080 ŞİKAYET DİLEKÇESİ


Bunlar dosyalardan ulaştığımız bilgiler. Bay T. ise konuyla ilgili görüşme isteğimizi reddetti, telefonu yüzümüze kapattı.


Böyle durumlarda avukatzedelerin kendilerini savunmak için bir değil iki silahları var. Bir tanesi normal yollardan yargıya gitmek ve avukat hakkında ilgili mahkemede dava açmak. Diğeri ve daha etkili olanı, avukatların meslek örgütü baroya şikayette bulunmak... 1994-1996 döneminde İstanbul Barosu'nda toplam 2080 adet şikayet dosyası vardı. Bu dosyaların 853 tanesi, kovuşturma açılmasına yer olmadığı gerekçesiyle görüşmeye alınmadı.


9 AVUKATA MESLEKTEN MEN


Avukatını şikayet etmek isteyen müvekkilin şöyle bir yol izlemesi gerekiyor: Baro başkanlığına dilekçesini veriyor. Bu dilekçe için yönetim kurulunda bir dosya açılıyor ve şikayet edilen avukatın savunması alınıyor. Yine kurul içinden tayin edilen raportör raporunu hazırlayarak yönetim kuruluna sunuyor. 11 kişilik kurul dosyanın görüşmeye değer olup olmadığına karar veriyor. Yönetim Kurulu incelensin derse bu kez olay Disiplin Kurulu'na geliyor. Beş kişiden oluşan Disiplin Kurulu aynen bir mahkeme gibi çalışıyor. Şikayetçi olan müvekkil, avukat ve her iki tarafın tanıkları dinleniyor, deliller inceleniyor ve nihayetinde aklama veya ceza veriliyor. Tıpkı mahkemelerde olduğu gibi burada da temyiz, yani karara itiraz hakkı var. Bir ay içinde taraflardan herhangi biri Türkiye Barolar Birliği'ne itiraz edebiliyor. Barolar Birliği burada bir anlamda Yargıtay işlevi görüyor. Cezalar hiç de öyle yabana atılacak türden değil. Örneğin iki yıl içinde İstanbul Barosu'na kayıtlı dokuz avukat meslekten süresiz men edilmiş. Bunlardan biri çeşitli müvekkillerden dava açmak için ücretini tahsil eden ve daha sonra ortadan kaybolan bir avukat.


Avukatına karşı hakkını arayanlar profilinde Avrupa'da çalışan Türk vatandaşlar belirgin bir yere sahip. İstanbul Barosu Disiplin Kurulu bunun nedenini şöyle açıklıyor: ‘‘Bu vatandaşlar, Avrupa'da hak arama özgürlüğünü sonuna kadar kullanmanın bilincine vakıf olmuşlar. Avukatlarıyla olan ilişkilerinde bu kurumu çok iyi biliyorlar ve kullanıyorlar. Mesela avukatını bir ceza mahkemesine şikayet ediyor, ondan sonra onunla yetinmiyor, Disiplin Kurulu'na da şikayet ediyorlar. Buradaki duruşmalara İsveç'ten, Almanya'dan kalkıp iki üç celsede bir gelen dosya sahipleri var.''



Meğer beni boşamış!


Ayşe Emel Mesci, 30 yıllık tiyatro sanatçısı. Uzun yıllar yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye'ye döndüğünde, kamuoyu onu sanatçı kişiliğinden çok olaylı boşanma öyküsüyle tanıdı. Mesci, 27 Eylül 1994 günü Şişli Adliyesi'nde, kendisinin haberi olmadan eşi Sarp Kuray'dan boşandığını söylüyor: ‘‘Eski avukatım A.Y. ile 70' li yılların ortalarında tanıştık. O zamanlar yargılandığım THKP-C davasında savunmamı yapıyordu. 12 Eylül'den sonra yurtdışına çıktım. 1993 tarihinde tekrar Türkiye'ye dönmeden önce A.Y.'ye herhangi bir olay karşısında beni savunması için vekaletname gönderdim.''


Mesci Türkiye'ye geldiğinde eşiyle ayrılık konusu gündeme gelir. Bu konuyu sakin kafayla düşünmek istediğini söyler: ‘‘Bu arada avukat A.Y. benden ısrarla yeni bir vekaletname istiyordu. Gerekçe olarak da burada yokken benim haklarımı korumaya gerek olabileceğini söylüyordu. Meğer Türkiye'ye gelmeden gönderdiğim vekaletle Beyoğlu Adliyesi'nde bir boşanma davası açmış. Ancak hakim genel vekaletnameyi kabul etmeyince özel bir boşanma vekaletnamesi almak için uğraşıyormuş. Bana eğer vekalet vermezsen herhangi bir boşanma davası açarlarsa senin hakkını koruyamam, dedi. Ben de vekaleti, pek de içime sinmeyerek verdim.'' Beyoğlu'ndaki hakim Ayşe Emel'i görmeden boşanmayacağını söyler. O sırada Mesci Paris'tedir. Hakim Mesci'nin döneceği tarihten birkaç gün sonrasına, 1 Kasım'a gün verir: ‘‘Ancak bu arada A.Y. bir dava da Şişli adliyesinde açmış. Oradaki hakim de şahit istemiş. Sarp Kuray'ın şoförü şahitlik yapmış ve beni orada 27 Eylül'de boşamış. Üstelik temyiz haklarından da men edilmişim. 19 Ekim'de Sarp Kuray ve A.Y ile buluştuk. Çocuklar ve kendim için bir takım şeyler istedim, ancak anlaşamadık. A.Y. de, o zaman ben de sizi boşamıyorum, dedi. Oysa ben çoktan boşanmışım. Resmen tiyatro oynamışlar önümde. Boşandığımı televizyon muhabirleriyle birlikte öğrendim.''


Şimdi Mesci'nin avukat A.Y. aleyhine açtığı davalar ve İstanbul Barosu'ndaki disiplin soruşturması devam ediyor. A.Y. ise bu konuda fazla konuşmak istemediğini, ifadelerini gazetelerde değil, mahkemelerde verdiğini söylüyor: ‘‘Ayşe Emel rahatsız bir kadın, bu dava ile eğleniyor. Ona soracağım tek bir şey var. Neden bu davayı bitirmiyor, sürekli ileri tarihlere erteliyor? Yakında herşey açıklığa kavuşacak.''
Old 05-05-2002, 02:52   #17
aristo

 
Varsayılan

Hakiki avukat ile sahtesinin savaşı

Olga ÜNAYDIN / İSTANBUL




Avukat Aysel Çerçioğlu kendi adını kullanarak 4 yıl boyunca duruşmalara çıkan sahte avukat Aysel Akbaba'yla hukuk önünde hesaplaşacak.



İstanbul Barosu'nun tanınmış ceza avukatlarından Aysel Çerçioğlu'nun hayatı, 6 ay önce Bakırköy, İstanbul Caddesi'ndeki bürosuna gelen telefonlarla altüst oldu. Gün içerisinde büroyu arayan birçok insan, Çerçioğlu'nu dolandırıcılık ve sahtekárlıkla suçladı. ‘‘Paramızı aldın, şimdi ortalarda yoksun. Sonun çok kötü olacak. Paramızı ver, adi kadın’’ sitemlerine maruz kalan Aysel Çerçioğlu, ilk başta tüm bu olupbitenlere bir anlam veremedi. Ardından, kendisini bir yıl önce telefonla arayan, isminin Aysel Çerçioğlu olduğunu söyleyen kadını hatırladı.


Telefonla aradı


Bir yıl önceki bu görüşmede kadın, ‘‘Sevgili meslek-taşım, isimlerimizdeki bu benzerlik beni çok şaşırttı. Sesinizi duymak istedim’’ demişti. Aysel Hanım, insanları mağdur eden avukatın, o kişi olduğunu düşündü. Kendisini telefonla arayanları bürosuna çağırdı. ‘‘Bakın, benden başka bir Aysel Çerçioğlu daha var. Herhalde sizin aradığınız o avukat olacak’’ dedi. Sonra da baroyu aradı. Diğer Aysel Çerçioğlu'nun adresini istedi. Ancak aldığı cevap karşısında hayatının en büyük şokunu yaşadı. Barodaki yetkilinin cevabı anahtar sözcüktü: ‘‘Sizden başka Aysel Çerçioğlu yok hanımefendi.’’ Bu, her şeyi açıklıyordu. Aysel Çerçioğlu, ismini kullanıp, piyasayı dolandı-ran bir kadının varlığıyla yüz yüze geldi.


İzini sürdü


34 yaşındaki Aysel Çerçioğlu, durumu Baro'ya bildirdi. Ardından da sahte avukatı aramaya başladı. Mağdurlara her gün bir yenisi ekleniyordu, ancak kadın ortalarda yoktu. Çerçioğlu, kendi adını kullanan sahte avukat Aysel Akbaba'yla ilgili tüm bilgileri toplayıp, mağdurlarını bir araya getirdi. Sonra da delilleriyle birlikte polise başvurdu. Adresi belirlenen Akbaba, iki gün sonra Ba-kırköy'de saklandığı evde yakalandı. Akbaba tutuklanarak cezaevine gönderilirken, 4 yıl boyunca kendini avukat olarak tanıtıp birçok kişiyi dolandırdığı ortaya çıktı.


Kendini korumak istemiş


39 yaşındaki Aysel Akbaba, karakoldaki ifadesinde çalıştığı inşaat firmasının insanları tokatlayıp kaçtığını, mağdurların kendisini sıkıştırmasından rahatsızlık duydu-ğu için 'Avukatım' yalanını uydurduğunu anlattı. Avukatların yer aldığı baro levhasını incelediğini söyleyen Akbaba, ‘‘Ününden en çok yararlanabileceğim avukat olarak Aysel Çerçioğlu'nu seçtim. Avukat kimliği çıkarmadım, büro da açmadım. İcra takibi yaptığım müşterileri, 'Avukatım' diye kandırdım’’ dedi.


Mahkemede ifade değiştirdi


Aysel Akbaba, mahkemede verdiği ifadesinde ise polisteki ifadesinden çark etti. 'Kimseyi dolandırmadım' diyen Akbaba, ‘‘2 kez mahkemeye avukat olarak girdim, hiç savunma yapmadım, icra takibi yaptım. Sadece müştekilerden icra takibi için bir milyar lira almıştım. Davayı kaybedince, parayı yanında çalıştığım Mustafa Kaya'ya verdim. Ancak parayı vermemiş’’ dedi. Akbaba ile birlikte tutuklanan Kaya ise Akbaba'yı avukat olarak tanığını söyleyerek, ‘‘Senetlerimi tahsil ediyordu. Alacağı vardı. Müştekilere vereceği parayı ben üstlendim. Akbaba'yı bulamıyorlardı. Aysel Hanım'da evrakım vardı. 'O gelsin, paranızı vereceğim' dedim. Evrakım gelmediği için paraları vermedim. Olayı ortaya çıkaran kişi benim’’ dedi.




Kocasını da kandırmış


Aysel Akbaba, ikinci eşi Hayri Akbaba'yı da 'Avukatım' diye kandırdı. Börekçilik yapan Akbaba, ‘‘Müşteri olarak geldiğinde tanıştık. Aramızda duygusal bir yakınlık doğdu. Evlendik. Onu Avukat Aysel Bülte olarak tanıdım. Mesleğiyle ilgili bir şey sorduğumda tartışıyorduk’’ dedi.
Old 05-05-2002, 13:29   #18
aristo

 
Karar Alıntılar hakkında

sevgili arkadaşlar,bu konuyla ilgili çeşitli alıntıları almamın sebebi konuya daha geniş bir pesperktifden bakabilmek içindir. Bana göre Avukatlık mesleğinin günümüzde birincil sorunu sosyal statüsünün çağdaş hukuk sisteminde olması gerektiği çizgiye getirebilmektir.Konuya duyarlı olmamız ve çözüm üretmemizin zamanı gelmiştir.saygılarımla
Old 05-05-2002, 21:43   #19
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Hukuk ve ekonomi

Alıntı:
avukatlık mesleğinin günümüzde birincil sorunu sosyal statüsünün çağdaş hukuk sisteminde olması gerektiği çizgiye getirebilmektir.


kavram :
sosyal statü : ?
çağdaş hukuk sistemi : ?
olması gereken çizgi : ?

Hukuk ve ekonomi birbirinden, hiçbir meslek ekonomiden soyutlanamaz.
Ekonomide ahlâk yoktur. Hukuk ekonomiye üstün olmalıdır.
Hukuku ekonomiye üstün olmayan ülkelerde her meslek yozlaşır.

Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
Old 06-05-2002, 00:18   #20
aristo

 
Varsayılan Güncel bir haber

Yargıtay önünde kitabını yaktı

Bir hukuk profesörü, Yargıtay’a götürdüğü bir davanın gerekçe
gösterilmeden onanması üzerine konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımaya hazırlanıyor.

Prof. Dr. Saba Özmen, bilime değer verilmediği gerekçesiyle de alanında tek olan kitabını Yargıtay binası önünde yakarak tepkisini gösterdi.

Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saba Özmen’in hikayesi, Ankara mahkemelerinde uzmanlık alanı olan bir kat irtifakı ile ilgili bir uyuşmazlık davası ile başlamış. Mahkemenin verdiği karardan tatmin olmayan Özmen, "Dosyayı okumayan hakimlerle hukukun nereye
varacağı malumunuzdur" cümlesiyle kararı temyiz etmiş.

Ancak hüküm veren mahkeme hakimi, temyiz dilekçesini kendisine hakaret olarak kabul edip Özmen hakkında hakaret davası açmış. Mahkeme tarafından yüksek bir tazminata mahkum edilen Özmen, bu kararı da temyiz etmiş ve konuyu Yargıtay’a taşımış. Ancak Yargıtay’da formül karar verilerek gerekçesiz onanmış.

Durumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacağını belirten Prof. Özmen, "Bu benim yasal hakkım. Çünkü mahkeme kararları gerekçeli olmak zorundadır. Hiç kimse bir hukuk profesörünü gerekçesiz bir kararla tatmin olduğunu söyleyemez" dedi.

"Hukuk namus gibidir, az namuslu insan, az namuslu hukuk diyemezsiniz" şeklinde konuşan Özmen, şöyle devam etti:
"Hakim ve savcı mesleğinde dejenerasyon en düşük düzeydedir, diğer mesleklere göre. Ama adaletin en hassas yapısı nedeniyle bu mesleğe bulaşmış en küçük bir dejenerasyonlar, ‘Türkiye’de adalet yok’ demek için yeterli hale gelir. Bu nedenle uyarıyorum."

Prof. Özmen, tepkilerini dile getirdikten sonra alanında tek olan "Kat İrtifakı" adlı kitabını Yargıtay binasının önünde yaktı.
Old 07-05-2002, 19:29   #21
aristo

 
Varsayılan "Avukatlar ve Hukuk" -Av.Oktay Ekinci'den önemli yazılar

Barolar ne işe yarar?
Hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları gibi 'makro hukuk' diyebileceğimiz alana büyük ağırlık veren barolar, asıl meslek sorunlarıyla ilgilenmeyerek temel görevlerini ihmal ederler
Hegel, devleti özel ilişkilerin ve kişisel çıkarların alanı olan sivil toplumun üstünde bir yere oturtur. Benzer bir yaklaşımla baroları da, 'avukatların günlük mesleki sorunlarının üzerine çıkan, yargının savunma ayağını oluşturan ve yargı erkinin bir parçası olan kurumlar' gibi görme, onlara neredeyse ilahi bir misyon ekleme eğilimi ağırlıktadır. Sanki savunma, örgütlenme biçimi olarak, tıpkı devletin kurucu iradesi gibi yukarıdan aşağıya kurulmuştur ve sanki Türkiye Barolar Birliği, baroları ve nihayet avukatlar şeklinde düzenlenmiş bir hiyerarşi oluşturulmuştur. Yurttaşların devlet için var olduğu anlayışı, avukatların da sadece baroların varlığı için gerekli ve yeterli olduğu anlayışıyla paraleldir.

Örgütlenmenin rolü
Avukatların günlük hayattaki gelişmelerinin ve tıkandıkları noktaların baro politikalarına yansımayışının altında, bu çarpık örgütlenme fikrinin önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Diğer yandan, Avukatlık Kanunu, avukatları tanımlarken gösterdiği ulviyeti, baroların tanımında da esirgememiş, "Barolar... kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur" şeklinde yapay bir yüceltme yapmıştır.
Böylesi ulvi bir konuma getirilen barolar, aynı kanunda yer alan, 'avukatlık mesleğine mensup avukatların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişimini sağlamak' ana görevlerini unutmuş, faaliyetlerini hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları gibi üç temel kavrama kilitlemiştir.


Başarısızlığı örten başarı!
Baroların, kendilerini bu üç temel konuya endekslemesi ve verdiği mücadele konusunda, Türkiye adına gerçekten önemli kazanımlar elde etmesi, mesleki boyutta yaşanan sorunlara yetersiz kalması konusunda mazur görülmesini neden olmuştur.
Avukatların barolarına karşı kabul etmiş göründüğü 'özür' sonuçta baroların gündemlerini sadece ülkenin siyasi, politik gelişmelerinden oluşmasına neden olan etkenlerden biri olmuştur. Yöneticilerin başarı kriterleri de, makro hukuk diyebileceğimiz bu gelişmeler karşısında alınan tavır ve gösterilen tepkilerle ölçülür hale gelmiştir. Bu ölçü, baro genel kurullarında da yönetime aday olan adayların belirlenmesinde nerdeyse tek kıstas olmuştur.


Mesleğe bakış
Baroların kendi sorunlarına çözüm üretme konusunda pek başarılı olamamalarının başında, mesleki sorunlarını, genel hukuk sorunlarının bir parçası olarak görmesinin de önemli payı var. Diğer meslek kuruluşları Türkiye'de öncelikli olarak kendi sorunlarını ön planda tutup, faaliyetlerini bu amaçla sınırlayarak mesleki anlamda önemli derecede kazanımlar elde etmektedirler. Bu süreçte, başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere, bütün barolar, görev yaparken mesleki talepleri dile getirmeyi küçümseyen bir bakışla bakma geleneğini sürdürmüştür.


Seyirci kalınanlar
Yargının işlemeyişi ve hatta özellikle işletilmeyişinin aleni bir devlet politikası haline geldiği her platformda dile getirilirken, Adalet Bakanlığı'na ayrılan genel bütçeden payın binde oranlarıyla belirlenmesine seyirci kalınmıştır. Yargıya ayrılan payın, Diyanet İşleri'ne ayrılan paydan aşağıda olması bile hazmedilebilmiştir.
Baroların meslek sorunlarına üstten bakan duruşları, yargının köhnemiş yapısını değiştirmeye yetmemiştir. Özellikle Barolar Birliği'nin bu konudaki ataleti, hukukun genel sorunları için gerekli değişim ve dönüşümleri yaratabilecek etkin bir güç olmasına önemli bir engel oluşturmuştur. Avukatların mesleklerini icra ederken yaşadıkları güçlüklerin aşılamamasında diğer önemli bir engel, özellikle metropol kentlerdeki baroların örgüt yapısının yetersiz oluşu, profesyonel kadrolarla desteklenmemiş olmasıdır.


Büyük iş yükü
İstanbul, Ankara, İzmir gibi üye sayısı binlerle ölçülen baroların iş yükü 11 kişilik yönetim kurullarının (hepsi aynı zamanda bir avukat olarak yaşamlarını idame ettirmek zorundalar) boyutunu çoktan aşmış durumda. Fakat, bu konuda avukatlık yasa tasarısında iyileştirici bir çözüm görülmediği gibi, baroların var olan yapılanmaya ilişkin çemberi kırma gibi bir talepleri şimdilik bulunmuyor. Garip olan, yukarıda sayılanlar, her ne kadar avukatların mesleğini sürdürürken yaşadığı sorunlar gibi gözükse de, aslında hepsi halkın haklarını ararken önlerinde duran engellerdir.



En basit baro tanımı
Ana Britannica'ya göre baroların standart tanımı şöyle: Hukuk mesleğinin sorunlarıyla ilgilenmek üzere yerel, ulusal ya da uluslararası düzeyde örgütlenmiş avukatlar topluluğu. Barolar, genellikle, avukatların mesleki çıkarlarını koruma ve geliştirme, hukuk sistemine ilişkin reform önerilerini hazırlama, araştırma projelerini destekleme ve mesleki kuralları düzenleme gibi amaçlar taşır. Türkiye'de 19 Mart 1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu kapsamında düzenlenmiş olan barolar, mesleki hizmetleri görmek, mesleki ahlak ve dayanışmayı korumak, avukatlığın genel yarara uygun olarak gelişmesini ağlamak amacıyla kurulan, tüzelkişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.


Siz yoksanız, bir eksiğiz
Av. NİLGÜN TORTOP
60'ların başından 90'lara kadarki süreçte toplumsal dönüşümlerin yarattığı gerçekler ve hayaller dünyası hepimizde derin izler bıraktı. Fark edemeden oluşan imgeler belki yaşamımızın tümünü etkiledi. Bu kesitte Türkiye denilen garip ülkede, ana rahmine düşmüş olmanın cilvelerini yaşam boyu sürdürecek 'bir ara bir dere' kuşağı oluştu.
Bu yılların Türk film panoramasında hepimizin içinde bir şeyler, aynadaki görüntümüze yansıyan portreler var.
Kimimizi, 'çarpık kentin kenar mahalle güzeli' Suzan Avcı, kimimizi 'burnu düşse yere, eğilip almayan' Türkan Şoray, kimimizi 'çirkin kral, Arkadaş filmindeki Azem' Yılmaz Güney etkiledi. Bu 'ara dere' kuşağının bugünkü zafiyetlerinde, belki o zaman kesitinin de ciddi payı var. Tabii, kimselerin rol modeli olamadan aramızdan ayrılan, Erol Taş, Önder Somer ve Aliye Rona gibi karakter oyuncularını da unutmuyorum.


Diğeri adına konuşmak
Bu kuşak, kendi adına konuşamadan diğeri adına konuşmayı öğrendi. Ortada olanları açıkça, ortada olmayanları kapalı kapılar ardında/içki masalarında konuşmayı iletişim saydığımızdan olsa gerek, açıklık kültürünü edinmemiz hep zor oldu. Mücadelemize kendimizden değil, toplumdan başladık ve bir yerlerde hep yanlışlar oldu.
Şimdi, yukarıda yazdıklarımın 'Aktif Müdahale Grubu' ile ne ilgisi var demeyin lütfen. Var, çünkü bu kuşağın önemli bir bölümü avukat olmayı seçti. 80'lerde televizyonun pek çok eve girmesiyle ve 90'larda özel televizyonlarla birlikte, kahramanlık anlayışımız değişti. İdealimizdeki polis veya politikacı tiplemesi, 'at, avrat, silah' üçgenini iyi kullananlardan oluşmaya başladı.
İdealimizdeki avukat tiplemesi nasıldı peki? Vurdu mu ses getiren; borçlunun boğazına çöküp, alacaklının parasını tahsil eden; mahkeme ve icra kalemlerinde 'abicim, ablacım' diye konuşan, duruşma salonundan arka arkaya çıkarken 'Nasıl tensip buyurursanız efenimmm!' diyen avukatlar mıydı peki? Asla!
Ekim 2000'deki genel seçim için meslektaş ziyaretleri yaparken, hemen hemen tüm meslektaşlarımızın yakınması ortak idi:
Mesleğin saygınlığı kalmadı, her yerde kötü ve saygısız muamele görüyoruz, baro yönetim kurulları ne yapıyor?


Yakınan çok, katılan yok
Baro yönetim kurulunun üyeleri, 5 aydır duyurusunu yaptığı Aktif Müdahale Grubu için topu topu 10 meslektaşını bir araya getirebildi. Oysa ki, yakınmaları dinlediğinizde en az 100 meslektaşımız bu konuda çalışmaya hazırdı. 11 yönetim kurulu üyesi yaklaşık 4 bin 200 meslektaşına sahip çıkmaya çalışsa, üye başına 372 meslektaş düşüyor. Hepimiz dünyayı kurtarmakla o kadar meşgulüz ki, kendi mesleğimizi kurtarmaya bir türlü zaman ayıramıyoruz.
Değil yan yana, arka arkaya bile duracak gücümüz yok mu? Yoksa, gemisini kurtaran kaptan, diğer taraftan da ortada kalan koyunların bacağından mı asılmaya çalışıyor?


İzlemeye doyamamak
Belki de son 5 yıldır gelişen televole kültürü bizleri teslim alıyordu. Seyretmeye alıştırılmıştık ve bize sunulan her şeyi alıyorduk. Rahattı; kanepede oturup, Körfez Savaşı'nı izlemek; rahattı akşam yemeğini yerken, televizyonda intihar etmek için atlayamayan kişiyi yuhalayan diğerlerini izlemek. Kazanılan futbol maçlarıyla, ulusal bilincimiz, birlik ve beraberlik ruhumuz güçleniyordu. Maçlardan sonra sokaklara dökülen binlerce dünyaya bedel Türk, 'ölmeye ölmeye geldik' diyor ama kendilerini değil, balkonlardaki çocukları öldürüyordu.
Ülkemizdeki bizzat hak alma ya da 'Ben biraz geride durayım nasıl olsa ilgilenen olur' kültürü, biz avukatları da etkilemiş miydi? Aslaaa! Herhangi bir yargıç, herhangi bir meslektaşımızı duruşmada azarladığında; herhangi bir savcı, vekâletnamesi olsa bile ancak kendisinin izin verdiği belgelerin fotokopisini bir meslektaşımıza verdiğinde; herhangi bir meslektaşımız, cezaevinde iç çamaşırına kadar soyulmaya çalışsa, biz diğerleri hemen orada oluyor ve dayanışıyorduk. Kimi meslektaşımız, hacizde dayak yiyor; kimi meslektaşımız icra satışı sırasında öldürülüyor, kimi meslektaşımız incir çekirdeğinin sayısı yüzünden adam kurşunluyordu.
Suçu dünyaya ya da diğerine atmanın anlamı yok. Ara dere kuşağı olmaktan sıyrılmanın ve ellerimizi hep beraber taşın altına koyma zamanı. Gerçekten, siz yoksanız biz, siz ve diğerleri hâlâ bir eksiğiz...
Av. Nilgün Tortop: İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyesi


Yargılama yetkisi halkındır
ERDEM TOPRAK
Böyle bir yazı dizisi hazırladığınız için size teşekkür ediyorum. Ben de bazı şeyler söylemek istiyorum. Bilindiği gibi yargıda üç kurum var. İddia, savunma ve yargılama. İddia ve yargılama makamı kurumsallaştığı halde savunma kurumsallaşmış değil. Anayasa madde dokuza göre yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Yani yargı yetkisi halkındır. Halkın temsili görevi de avukatındır. Avukatlık kurumsallaşmalı, zorunlu avukatlık ve avukatlık tekeli düzenlemeleri getirilmelidir. Yeni avukatlık yasa tasarısı savunma makamını kurumsallaştırmıyor; örneğin, resmi senetlerde noter önünde avukatla temsil mecburiyeti, mesleği ayak işi haline sokar.
Yargılamada silahların eşitliği diye bir durum vardır; savunma silahı ise pasif durumadır. Üst arama konusundaki eşitsizlik önemlidir. Neden hâkim ve savcı aranmıyor da -hatta bakan bile aranmalı- avukatların üzeri aranıyor ve üstelik bu onur kırıcı biçimde yapılıyor? Yargi denilince akla sadece hâkim ve savcı geliyor, avukatın adı bile tellaffuz edilmiyor. Hâkim ve savcı duruşmada yüksekte otururken, avukatlar aşağıda duruyor; bu da savunma makamına ne kadar değer verildiğini gösteriyor.
Bunlar demek oluyor ki, yargı yetkisi Türk milleti adına kullanılamamaktadır.
Not: Avukatlık hususunda bazı sorularım var. Avukat gerçekten rüşvet vermek zorunda kalıyor mu? Bu işi rüşvetsiz yapamaz mıyız? Biz İstanbul hukuk fakültesi öğrencileriyiz. Staj durumumuz içler acısı; hiçbir avukat bir yıllık staj süresince geçim sağlayacak kadar para vermek istemiyor. Bu durumun önüne geçmek için baro bir fon oluşturamaz mı?


Başkanlar konuşuyor
Saldırgan kadar cesur olabilse...


* Av. Yusuf Sever-Eskişehir Barosu Başkanı
Barolar, mesleki ve ekonomik menfaatlerimizi koruyacak başkaca bir kurum bulunmaması nedeniyle avukatın mesleki ve ekonomik menfaatleri için de gerekli mücadeleyi vermelidir.
Yasal ve ekonomik anlamda bağımsız hareket etme olanağına sahip olmayan avukat bağımsız olamaz. Ekonomik yetersizlikler, bunun getirdiği kıyasıya rekabet, meslekte kaliteyi ve saygınlığı olumsuz etkiler. Barolarımız maalesef meslek ve meslektaşlarla ilgili sorunların dışında her sorunun tarafı olmuşlardır. Her zaman mesleğin verdiği vakar ile hareket eden barolarımız, yine bu ağırbaşlılıkla etkili olmanın yolunu aramalıdır. Çünkü, saldırılar o derece yoğun ve mesleği yok etmeye yöneliktir ki, artık bir zaman varlık nedenimizi bile sorgulamak zorunda kalacağız. Bize saldıran ve yok etmeye çalışanlar kadar cesur olmak zorundayız.
Savunmaya fiili baskılar bitmeli

* Av. H. Mehmet Şahinöz-Gümüşhane Barosu Başkanı
Ülkemizde son zamanlarda savunmaya karşı fiili, hukuki ve ekonomik baskıların giderek çok yoğun bir biçimde artmış olduğunu ibretle izlemekteyiz. Sıkça görüldüğü gibi meslektaşlarımız kurşunlanmakta, öldürülmekte, tutuklanmakta, çeşitli bahanelerle görev yapmaları engellenmekte, haklarında dava açılma tehdidiyle karşılaşmakta ve çeşitli ekonomik baskılara maruz bırakılmaktadırlar. Biz savunmayız. Türkiye'deki tüm hukuksuzluklara, haksızlıklara, baskılara, saldırılara hukukun üstünlüğüne, demokratik ve çağdaş olmayan her tür tutum ve düzenlemelere herkesten önce biz karşı duracağız, susmayacağız. Susmak çözüm değildir.
Düzce'de işler çok daha zor

* Av. Hidayet Can-Düzce Barosu Başkanı
Düzce Barosu'nun savunmanın sorunları hakkındaki değerlendirmeleri aşağıda maddeler halinde verilmiştir: Öncelikle Avukatlık Yasası çağdaş, toplumsal gelişme sürecine uygun hale getirmeli, Anayasa'da savunma ayrı bir başlık altında yer almalı.
Savunma görevini ifa eden avukatlar 'sosyal güvenlik' şemsiyesi altına alınmalı, özlük sorunları mesleki bağımsız örgütü TBB tarafından yerine getirilmeli.
Peşin vergi uygulaması tüm vergi mükellefi olan serbest meslek mensupları yönünden kaldırılmalı.
Avukatların savunma görevini ifaları sırasında her türlü ayrımcı 'ast-üst' ilişkisi ikilemine sokulmak istenilen eşitsizliği sona erdirilmeli, iddia ile savunmanın eşitliği sağlanmalı.
Avukatların mesleki örgütlenmeleri üzerindeki vesayet kaldırılmalı.
Avukatlık asgari ücret tarifeleri, ekonomik ve sosyal koşullar, mesleğin niteliği, savunmanın kutsallığı ve riskler nazara alınarak yeniden değerlendirilmeli.
Adalet Bakanlığı Güçlendirme Vakfı adına tahsil edilen basılı ve değerli kâğıt bedellerinin (vekâletle temsil edilen her türlü yargı mercileri ve icra dairelerindeki) belirli bir yüzdesinin avukatların merkezi birliği TBB'ye aktarılması sağlanmalı.
Avukatların her tür kamu kurumu ve özel kurum ve kuruluşlardan, meslekle ilgili olarak delil toplama, bilgi edinme, suret alabilme hakkı kısıtlanmaksızın sağlanmalı, ceza yargılamasında çapraz sorgulama gerçekleştirilmeli. Tanık dinlenilmesinde sorulacak sorular konusunda aracı makam kullanılmamalıdır.
Avukatlık mesleği tıpkı mali müşavirler ve muhasebeciler (TSMMO) da olduğu gibi, şirketlerde de hukuk müşavirliği bulundurulması zorunlu hale getirilmeli.
12 Kasım ve 17 Ağustos depremleri sonrası iki depreme maruz kalmış bulunan Düzce ilinde halen adliye hizmetleri konteynerlerde yürütülmekte olup, bir an önce adliyenin gerçek hizmet binasına geçmesi, yargı ve savunma faaliyetinin en iyi koşullarda yerine getirilmesi için gerekli kamuoyu desteğinin sağlanması çabalarına destek olunmalı.
(Nisan 2001-Radikal)
Old 07-05-2002, 20:09   #22
aristo

 
Varsayılan Hizmetin "kamu" hali

Avukatların adalet mekanizması içindeki statülerinin
belirlenmesinde, bireyin savunmaya bakışı, toplumun savunma güdüsü ve toplumun doğrudan devletle olan ilişkilerinin niceliğinin de önemli rol oynadığı açıktır. Avukatlık Kanunu'nun ilk maddesi
'Avukatlık kamu hizmeti ve serbest meslektir' gibi muğlak bir
tanımlama yaparak, avukatların yıllardır içinde bulundukları kimlik
bunalımının oluşmasında ilk tuğlayı koymuştur. Savunma makamı olarak pratik yargılama sırasındaki pozisyonunun etkisizliği
düşünüldüğünde, yasanın bu görevi bir 'kamu hizmeti' olarak
tanımlamasının, basit bir sırt sıvazlamadan öte bir anlamı olmadığı
açıktır. Öncelik hangisinde?
Kamu hizmetinin avukatlara, bir inayet olarak bahşedilmiş olması,
avukatların bir kesimi tarafından ciddiye alınsa da, 'Bizim
yaptığımız görev öncelikli olarak serbest meslek faaliyeti midir,
yoksa yargının temel unsurlarından savunma olarak kamu hizmeti mi yapıyoruz?' tartışması yaratmıştır. Tartışma başladığından beri üç kuşak geçmesine rağmen, henüz kesin bir sonuca ulaşılamamış olması da ilginçtir. Avukatlığın 'klasik anlamda serbest meslek' ve 'kamu hizmeti gören serbest meslek' olduğu yönündeki tartışma sonuçlanıncaya kadar avukatların kimlik bunalımının süreceği,yargılama içindeki fonksiyonlarının halihazırdaki durumunun değişmeyeceği görülüyor.
Devlete yakınlık
Tarih boyunca, yaptığı üretimden, yaratıcılığından çok, devlete ve
Hazine'ye yakın olmayı amaç edinmiş, bunu bir güç olarak algılama
geleneğine sahip bir toplumun içinde yeşeren avukatların da,
kendilerini kamu hizmeti yapma gibi bir misyon içinde görmek
gayretlerini de, bu anlamda anlaşılır bulmak mümkün. Bu yaklaşımın,hukukun üstünlüğünün sağlanması, demokrasinin işlerliği ve insan haklarının yaygınlaşması gibi makro hukukun yanı sıra, ülke gündeminin bir şekilde hukukla ilişkilenmesi nedeniyle, avukatların gündeme gelen her konudan 'görev çıkarma' gibi bir hassasiyeti de doğurması da çok olağan.
Hak kavramı
İnsan hayatında vazgeçilmez bir unsur olarak duran 'hak' kavramının aynı zamanda yargılama sürecinin önemli bir unsuru olmasının da,avukatlarda zaten var olan hissiyatı daha da belirginleştirdiği söylenebilir. Kamu hizmeti yapma gibi bir misyonun taşındığına ilişkin bir kavramı daha da abartarak bir misyon dönüştürme içinde olan avukatlar, baro çevrelerinde daha etkili olmuş, baroların siyasetini de etkilemiş, hatta belirleyici olmasını sağlamıştır. Bu nedenle, hukuksal boyutu olan ülke sorunlarına, meslek sorunlarına göre öncelik tanınmıştır. Ama yıllardır bu ülkenin sorunları bitmek bilmemiş, bu arada meslek sorunları da, birikmiş, birikmiş, birikmiştir. Hamaset siyasetin, siyaset ise mesleğin önünde lmuştur. Baroların bu merkezi duruşu, doğal olarak geniş bir avukat kesimini etkilemiştir. Yukarıda sözünü ettiğimiz sessiz ve tepkisiz grup, hukuk, demokrasi ve insan hakları ihlallerinin süregeldiği bir süreçte mesleki sorunları dile getirmenin uygun olmayacağı
gerekçesiyle, mesleki acıları sineye çekmiş, 'kan kusup, kızılcık
şerbeti içtim' demişlerdir. Avukatların yaşayan yüzü
Oysa avukatlığın, bu kavram karmaşasının çok ötesinde, sistem tarafından belirlenen bir serüveni vardır. Örneğin, tabelasında
Hukuk Fakültesi' yazan ve dört yıl boyunca uygulamadan çok uzak bir tedrisattan geçerek mezun olan, sonra da bir yıl staj (altı ay
adliyelere uğramadan, sadece staj defterini imzalayan ve diğer altı ayı da bir avukat yanında sekreterlik ve getir-götür işlerine
bakarak) yapan her kişi, kanunlar nezdinde avukattır ve tüm
baroların kabulüdür. Bu aşamaları geçen 'Avukatlık Ruhsatnamesi'ni alan her Türk genci, fakültede öğrendiği ilkelerden çok, pratiğin kendi hükümranlığını sürdüğü 'yargı monarşisi'nin tebası olur. Bu monarşi mutlaktır. Yasaların buyurduğunu, kendi iktidarının meşruiyetinden geçirerek uygular. İtaat şartı hukuk öğrenimi boyunca, kendini meslek hayatına bir adalet savaşçısı gibi hazırlayan çiçeği burnunda bir avukat, mesleğinin ilk altı ayı içinde yargının gerçek yüzünü görür, düzeninin işleyişini kavrar,itaatın şart olduğunu hemen öğrenir. Bugün avukatlık mesleğini sürdürenlerin yarısından çoğu, üniversite seçme sınavlarında hukuk fakültesini birinci tercih olarak belirliyor. Sadece yüzde 19'u mesleğe başladığı günkü heyecanı duyuyor, yüzde 22'si ise bu heyecanın devam edip etmediği konusunda kararsız, 'O günden hiçbir eser kalmadı' diyenlerin oranı ise yüzde 20.adliye manzaraları Duruşma kelimesinin Fransızca karşılığı 'debat'... Debat'ın kökeni
ise 'tartışma' anlamına 'debattre'den geliyor... Dünya hukuk
literatüründe tüm duruşmalar, hüküm verilmeden önce tartışmanın gerekliliğini vurgular, hatta 'olmazsa olmaz koşul' olarak değerlendirir. Türkiye'de ise duruşma, avukatlar için kelime
anlamına uygun olarak duruşulduğu, yani mümkün olduğu kadar az konuşularak dik durulduğu bir şekilde cereyan etmekte. Savcı ve yargıçlar Savcıların, Emniyet güçlerinin hazırlayıp önüne koyduğu evrakları, bir onama merci gibi imzalayarak davayı açma eğiliminde oldukları gözlemleniyor. Yargıç ise kürsüde, iddia makamı ile müdafii veya davacı ile davalı arasındaki çekişmenin tarafsız sujesinden çok, tarih yaratan kahramanların vakarı içinde, yargılamanın tek hâkimi gibi oturur. Dosyaları fazladır, işleri çoktur, hayat zordur vs. vs.
Beklemenin sonu yok
Bir avukatın yargılamadaki etkinliğinden söz edilebilmesi için, o
avukatın her şeyden önce yargılamaya dahil olması, yani duruşmaya girebilmesi gerekmektedir. Mahkeme kalemi, her ne kadar duruşma saatini, örneğin 9.50 gibi bildirmiş olsa da, duruşma sıraları ancak 14.30'da gelebilmektedir. Avukatların girmeyi başardıkları duruşmalarda, bir savunma makamı olarak varlıklarını hissettirebilmeleri için, yasanın kendilerine verdiği yetkilerin çok üzerinde bir performans göstermeleri gerekmektedir. Avukatlar, yargıç ve savcının nezdinde, kendileri gibi sınırlı bir maaşa mahkûm olmayan, yüksek vekâlet ücretleri alan, hayat standartları kendilerinden çok daha yüksek olan, 'bir eli yağda, bir eli balda' olan kişilerdir.
'Meslektaş' değil!
Belki nefret derecesinde değil ama kürsülerde yer alan kişilerin,
bugün avukatları bir meslektaş gibi gördüklerini söylemek çok
zordur. Hatta, bazı yargıç ile savcıların, duruşma sırasında
birbirlerine "Şu avukatlar olmasaydı, davamızı ne güzel yürütürdük, değil mi!" der gibi bakıp, iç geçirdikleri zaman zaman avukatlar arasında espri konusu olabilmektedir. Biraz karikatürize edilerek anlatılmak istenen, savcı veya yargıçları hafife almak değil, onlarla eşitmiş gibi gösterilen avukatlara layık görülen 'üvey
evlat' muamelesinin vurgulanmasıdır. Oysa, yargı ve savcılar dahil
tüm adliye personelinin hangi güç koşullarda görev yaptıkları
bilinmektedir. Fakat, avukatlara karşı sistemli olarak yürütülmekte olan fiziki ve manevi baskıların adliyelere de yayıldığını da kabul etmek gerekmektedir.
Uluslararası savunma güvenceleri
Savunma hakkını teyit eden Havana Kararları çağdaş hükümetlerin, avukatlara karşı görevlerini tespit eder . Savunma görevinin çalışmalarını kolaylaştırmak ve olası baskıları yok etmek evrensel bir eğilimdir. Bunu sağlamak amacıyla uluslararası kuruluşlar, devletlerin de katılımıyla çeşitli toplantılar düzenler. 27
Ağustos-7 Eylül 1990 tarihleri arasında Küba'nın başkenti Havana'da toplanan 'Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine 8. Birleşmiş Milletler Konferansı'nda kabul edilen ve 'Havana Kararları' adıyla anılan bildirinin 'Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler' bölümü şöyle: Avukatlık faaliyetinin güvenceleri 16. Hükümetler avukatların a) Hiçbir baskı, engelleme taciz veya yolsuz bir müdahaleyle karşılaşmadan her türlü mesleki faaliyeti yerine getirmelerini, b) Yurtiçi ve yurtdışında serbest seyahat etmelerini ve müvekkilleriyle görüşebilmelerini, c) Kabul görmüş mesleki ahlak kurallarına, görevlerine, standartlarına uygun faaliyette bulundukları için kovuşturma veya idari, ekonomik veya başka yaptırımla sıkıntı çekmemelerini veya tehditle karşılaşmamalarını sağlar. 17. Avukatlar, görevleri nedeniyle güvenlikleri tehdit edildiği takdirde, yetkili makamlar tarafından gerekli biçimde korunur. 18. Avukatlar görevlerini icra etmeleri nedeniyle müvekkilleriyle veya müvekkillerinin davalarıyla özdeşleştirilemezler. 19. Bir avukat, ulusal hukuka ve uygulamaya göre ve bu prensiplerle bağdaşır bir biçimde müvekkili tarafından azledilmedikçe, huzurunda avukatlık yapma hakkına sahip olduğu mahkeme veya idari makam tarafından bu makamların önüne çıkma hakkından yoksun bırakılamaz.
Hukuki ve cezai muafiyet
20. Avukatlar, bir mahkeme, yargı yeri veya hukuki ya da idari bir
makam önünde mesleki nedenlerle bulundukları sırada veya konuyla ilgili yazılı veya sözlü taleplerinde yaptıkları beyanlardan ötürü hukuki ve cezai muafiyetten yararlanır.
Bilgi ve belge ulaştırma
21. Yetkili makamların ellerinde veya denetimleri altında bulunan
gerekli bilgi, dosya ve belgelerin, avukatların müvekkillerine gizli
bir hukuki yardım verebilmelerini sağlayacak yeterli bir sürede
ulaşmalarını temin etmek, bütün kamu makamlarının görevidir.
avukatların söz konusu belgelere en kısa sürede ulaşmaları sağlanır.
Gizli haberleşme
22. Hükümetler, avukatlar ile müvekkilleri arasında mesleki bilgiler kapsamında bütün haberleşme ve görüşmelerin gizli olduğunu kabul eder ve buna saygı gösterir.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü
23. Avukatlar da diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç ve örgütlenme
özgürlüğüne sahiptir. Avukatlar özellikle, hukuk, adalet sistemi ve insan haklarının geliştirilmesi ile ilgili konularda kamusal
tartışmalara katılma ve yasal faaliyetleri veya yasal bir örgüte
mensup olmaları nedeniyle mesleki kısıtlamalara maruz kalmaksızın, yerel, ulusal veya uluslararası örgütler kurma veya bunlara mensup olma ve bunların toplantılarına katılma hakkına sahiptir. Avukatlar bu hakları kullanırlarken, hukuka ve mesleğin kabul görmüş standartlarına ve ahlak kurallarına uygun davranırlar. Avukatların meslek örgütler 24. Avukatlar, menfaatlerini temsil etmek, süreklilik taşıyan mesleki eğitimlerini geliştirmek, meslek haysiyetlerini yaşamak için bağımsız örgütler kurma ve bunlara katılma hakkına sahiptir. Meslek örgütlerinin yönetim organları, üyelerince seçilir ve bunlar dış müdahaleye maruz kalmadan görevlerini yapar. Hükümetle işbirliği
25. Avukatlık meslek örgütleri, herkese etkili ve eşit biçimde
hizmet verilmesi, avukatların usulsüz müdahale ile karşılaşmadan hukuki ve mesleki ahlak kurallarına uygun olarak müvekkilleri ile
görüşebilmeleri ve onlara yardım edebilmeleri için hükümetle
işbirliği yapar.
Av.Oktay Ekinci
Old 10-05-2002, 01:55   #23
aristo

 
Varsayılan

Şu ana kadar ankete katılanlardan bir arkadaşımız "aksine saygınlık artıyor" seçeneğini işaretlemiş.
merak ettim,nasıl böyle bir kanıya varmış bu konuda yorumlarını aktarırsa sevinirim.
lütfen sayın arkadaşımdan ilgisini bekliyorum.
selamlar.
Old 10-05-2002, 05:46   #24
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Bir öneri...

Merhaba katılımcılar,

Mesleğini sürdüren meslektaşlarımızın "bilirkişilik" yapmamaları, saygınlık bağlamında bir adım olabilir mi ?

Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
Old 12-05-2002, 20:01   #25
aristo

 
Yeni Fikir Çözüm önerileri

Sayın Metin'in önerisine katılmakla birlikte benim aklıma gelenleri de paylaşmak istiyorum;

1-Baroları adliye dışına çıkartmak gerekir
2-Hakim evi,polis evi gibi her baroya bağlı bir avukatlar evi de kurulmalı
3-Emekli hakim,savcılar veya noterler avukatlık yapamamalı bunlar emekli avukatlar da dahil bilirkişilik yapabilmeli
4-Noterlerde olduğu gibi avukatlar arasında da havuz sistemi olmalı
5-Avukata artık kendi vekaletnamesini düzenleyebilme yetkisi tanınmalı(tevkil de olduğu gibi)
6-Adliyelere verilen dilekçelerin avukatın onayından geçme şartı getirilmeli(yeni av.yasasında buna karşı çıkılmıştı)
Arzuhalcilik ve dava takipçiliği mesleği kaldırılmalı
7-Avukatlık stajı hukuk fakülteleri eğitimine katılmalı ve hukuk eğitimi de buna uygun olarak uzamalı stajerlere belirli bir ücret verilmeli,
8-Avukatlıkda tıp eğitiminde TUS.sınavı gibi uzmalık sınavı ile uzmanlık alanları yaratılarak meslekte uzmanlaşmaya gidilmeli
9-Avukat şirketleri özendirilmeli,
10-Avukatlık yasal olarak kamu hizmetinden sayılıyor madem öyleyse Avukatlar emekli sandığına tabi olmalıdırlar
11-meslek içi eğitime önem verilmeli
12-Hukuk sigortası yaşama geçirilmeli
13-meslekte belirli bir hizmet yılını doldurmuş avukatlara da yeşil pasaport alma hakkı verilmeli
14-Avukatın ücret alma konusunda zorlukları bütün barolarca öncelikle ele alınıp çözümler getirilmeli
15-Çok komik durumda olan CMUK.dan dolayı müdafiilik ücretleri en azından asgari ücret tarifesinde olması gerekir
16-Avukatlığın icra memuru gibi çalışmasına son vermek gerekir

Şimdilik aklıma gelen bunlar siz değerli arkadaşlardan da çözüm önerileri bekliyorum
saygılar
Old 12-05-2002, 22:16   #26
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Aristo,

Çözüm önerilerinizi titiz bir çalışma sonucu hazırlanmış, başarılı bir liste olarak okudum. Hemen hepsine katılmakla birlikte :

3. maddedeki emekli hakim ve savcıların avukatlık
mesleğine katılmalarını istememenizin nedenini yazmamışsınız. Deneyimleri ile mesleğe güç katacaklarını düşünüyorum. Zaten
pek azı avukatlık yapıyor. Büyük çoğunluk meslekten uzak duruyor.

5. maddedeki vekaletname düzenleme yetkisinin avukatlara
yük getireceğini düşünüyorum. Kimlik belirlemek bile avukatın yükünü arttıracak işlerdendir.

Sonradan kötü niyetli müvekkillerin aldatıldıklarını ileri sürerek yapacakları şikayetlerin soruşturmalarına uğramak ve diğer aklımıza gelmeyen bin türlü sorun yaşanacaktır endişesindeyim.

10. maddedeki Emekli Sandığı konusunda dayanağınızın zayıf olduğunu düşünüyorum. Kamu hizmeti kavramı ile Emekli Sandığının ilişkisi bulunmamaktadır. Benzinciler de kamu hizmeti
yapmaktalar ama devlet memuru sayılamazlar. Avukatların yeri devlet memurlarının arasında olmamalıdır. Avukatlığın en belirgin özelliği serbest olmasıdır. Avukatlar devletten uzak durmalıdır.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 14-05-2002, 01:28   #27
nus

 
Varsayılan Bir soru

merhaba sayın katılımcılar,

Hepsi güzel de, kedinin kuyruğuna tenekeyi kim bağlayacak?
Saygılar
Old 17-05-2002, 09:53   #28
stabilo

 
Varsayılan nasihata ihtiyacım var...

Değerli katılımcılar,
görüşlerinizi ilgiyle okudum. Ancak meslekte hayal kırıklığına uğramış bir meslektaşınız olarak yine de önümü görememekteyim.
Ben altı yıldır avukatlık mesleğinde başarının ölçüsünün ne olduğunu çözemedim.Başarı acaba dava kazanmak mıdır.Yoksa başarı her yolu mübah sayarak müvekkili memnun etmek midir...!
Veya bir avukat için en önemli başarı para kazanmak mıdır...?
Yozlaşmanın sebebi, peşpeşe açılan ve kalitesi düşmüş fakülteler,yetersiz Avukatlık yasası veya pek çok etken olabilir.Sebebleri tüm meslektaşlarım bilmekte,zikretmekte ancak birlikte hareket etmek yerine" bana dokunmayan yılan bin yaşasın " düsturundan hareket edenler çocunlukta olduğu için çözüm bulunamamaktadır.
Bir avukat,dava alırken hukuk kuralları,bilgisi ve tecrübesi ile en azından davanın izleyeceği muhtemel yol ve netice hakkında fikir sahibi olur.Veya en azında olmalıdır.Ancak kanunları keyfi uygulamada pervasızlık sergileyen bazı hakim ve savcıların sayesinde çoğunlukla mümkün olamıyor.
Bana mesleğe ilk başladığımda yanında staj yaptığım avukatım tarafından söylenen en önemli söz " asla hakim ve savcılarla sürtüşme" olmuştu.Hukuk, kurallar bütünü ise o kurallar bütünü içinde bir olaya uygulanacak yöntem ve o yöntemle elde edilmesi beklenen doğru tek ise bu kuralları uygulanak ve adaletin tecellisini sağlayacak hakim ve savcıların çok yüksek vasıflara sahip olması gerekir.

Ekmeğin aslanın ağzında görüldüğü bu dönemde,mesleğini onuru ile yapmaya çalışan pek çok meslektaşım benim gibi bu keyfiliklerden zarar görmüştür.Ben her ne kadar önümü göremesemde,Avukatlık mesleğinin,gönül veren avukatlar tarafından meslek kurallarının ve dayanışmanın tam olarak uygulandığı,hakim ve savcılar tarafından keyfiliklerin yapılmadığı,başarının para kazanmayla veya hukuk dışı yolların kullanılarakta olsa dava kazanma ile değil,mevcut kanunlar çerçevesinde bilimsel dayanağı olan neticeler ile başarı kabul edilmesini arzuluyorum. Ve bekliyorum. Saygılarımla.
Old 19-05-2002, 10:07   #29
nus

 
Varsayılan Şehirdeki aslan

Merhaba sayın stabilo,

Para...

Tazı payı (Emil Zola, okumalısınız) ...

Meslek ... Yasası ... İlkeleri...

1980 sonrası yozlaşma ...

"İlkeli genç / Yoksul yaşlı " mantığı ...

Vicdan / Cüzdan ilişkisi ...

Başarı ve para (marifet / İltifat ) ...

Avukatlık bir zeytin ağacı gibidir. Geç meyva verir.

Başınızda yumurta sepeti taşımayınız. Müvekkillerinize mecbur olmayınız.

Parayı sevmiyorum da , sinirlerime iyi geliyor

Saygılar
Old 20-05-2002, 14:19   #30
stabilo

 
Varsayılan

merhaba sayın Nus,
iyi geldi vesselam
ne diyeyim, zor meslek .İnsan arasıra bunalabiliyor,uzun zamandır mesleğimle ilgili duyduğum en güzel sözler teşekkür ederim.Dikkate alacağım.
Saygılar....
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukalık Mesleğinin Çekirdeği Arzuhalciler Av. Adil Giray ÇELİK Hukuk Sohbetleri 2 05-01-2017 22:43
Avukatlık Kanunu 165'e göre Avukatlık ücretinden müteselsil sorumluluk Av.Ertan Uzunoğlu Meslektaşların Soruları 2 28-12-2006 10:02
avukatlık mehmet ak Meslektaşların Soruları 1 26-04-2006 09:36
Avukatlık Mesleğinin Özgürce Uygulanmasına İlişkin Genel İlkeler Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hukuk Sohbetleri 0 21-11-2004 14:38
Avukatlık atilla turk Hukuk Soruları Arşivi 2 18-03-2002 23:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09840608 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.