Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

'Vekalet Süresi Kaç Yıl' ve Düşündürdükleri

Yanıt
Old 18-04-2006, 22:17   #1
Gemici

 
Varsayılan 'Vekalet Süresi Kaç Yıl' ve Düşündürdükleri

THS”nin Hukuk Soruları forumunda ilginç bir tartışma var. Tartışmanın konusu verilen bir vekaletin belirli bir süre sonra geçerliliğini yitirip yitirmiyeceği.

Soruya cevap veren hukukçular vekalet ilişkisini gerek yasa gereği gerekse vekalet konusuna bağlı olarak sona erdiren durumuları saydıktan sonra, vekaletin geçerliliğinin, belirtilen durumların dışında, bir süreye bağlı olmadığı ve vekalette, vekalet ilişkisinin hukuki statüsüne bağlı olarak, bir zaman aşımı süresinin söz konusu olmadığı görüşünde birleşiyor.

Değinmek istediğim asıl konuya geçmeden önce forumun kısa bir istatistiğini aşağıya almak istiyorum:

Soru/konu: Vekalet süresi kaç yıl
Yazılan toplam mesaj: 42
Mesaj yazan hukukçu sayısı: 10
Bu hukukçuların yazdığı mesaj sayısı: 24
Mesaj yazan hukukçu olmayan üye sayısı: 5
Bu üyelerin yazdığı mesaj sayısı: 18

Bu arada belirtmem gerekir, yukarıdaki hukukçu/hukukçu olmayan ayırımı site kayıtlarından alınmadır. Hukukçu olarak çalışmadığım halde kendimi'de hukukçudan sayıyorum. En azından İstanbul Hukuktan bir diplomam ve Münih Ünüversitesi Hukuk Fakültesinden iki sertifikam var.

Dönelim konumuza. Toplam 24 mesaj yazan 10 hukukçu, zımnen veya açık olarak, vekalette bir süreden veya bir zaman aşımından bahsedilemiyeceği görüşünde birleşiyor. Nerede iki hukukçu varsa orada üç değişik fikir vardır özdeyimini yalancı çıkaran bir sonuç.

Soruyu soranı ve diğer üç üyeyi bu cevaplar tatmin etmiyor. Soru sahibi site dışındaki başka hukukçulardan aldığı bilgileride bir başöğretmen edası ile aktararak ve sitedeki hukukçulara güveni olmadığını bildirerek sonunda siteden ayrıldı. En azından uzun süredir birşeyler yazmıyor.

Sitedeki hukukçuların belirttikleri görüş hukukçu olmayan tek bir üye tarafından kabul ediliyor.

Sonunda hukukçularla hukukçu olmayan üyeler arasındaki tartışma öyle bir noktaya geldiki, bir üye siteden ayrıldığını bildirdi.

Bu satırları okuyanı bilmiyorum, ama beni Türk Hukukçuları adına düşündüren bir durum. Nasıl olur da 10 hukukukçunun doğru dediği bir görüşe hukukçu olmayan beş kişiden üçü kesin bir karşı tavır takınır.

Aklıma gelen birkaç soru:

Kim haklı hukukçular mı, hukukçu olmayanlar mı?


En başta cevaplandırılması gereken konu yukarıdaki tesbitlerin doğru olup olmadığı, hukukçulara karşı vatandaşta bir güvensizlik duygusu var mı gerçekten, yoksa ben mi biraz kuruntuluyum?

Bu güvensizlik sadece avukatlara mı yönelik ?

Hakimler savcılar daha mı saygın?

Başka meslek dallarında böyle bir durumla karşılaşılır mı?

Doktorlara, mühendislere, mimarlara, eczacılara ve diğer meslek gruplarına karşı da aynı güvensizlik var mı?

Bir doktorun, bir mimarın, bir mühendisin, bir eczacının düşüncesi de hukukçularda olduğu gibi sorgulanıyor mu?

Hukukçulara karşı gösterilen güvensizliğin kaynağı nerden geliyor?

Kaynak vatandaş mı yoksa?

Vatandaşın hukuk konusundaki beklentileri nelerdir?

Olayın kaynaklarını sosyal yapıda mı aramak gerekir?

İnsanımızın bu konuda kendine özel bir psikolojik yapısı mı var acaba?

Kaynak hukukçularsa, bu güvensizliği ortadan kaldırmak için neler yapmak gerekir?

Yoksa avukatlık zaten yalan dolan mesleği, dünyanın neresine giderseniz gidin biri diğerinden beter, böyle gelmiş böyle gider ,'biz mi değiştireceğiz' mi diyelim?

Saygılarımla
Old 19-04-2006, 21:23   #2
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan

Sayın gemici;

Çok sevdiğim bir söz vardır: "İnsanlar düşündükleri gibi yaşamazlar, yaşadıkları gibi düşünürler."

Şimdi ülkemize bir göz atalım:
Savcılar, Hakimler kuşkulu arabalarda kaza yaptıkları için veya başka kanıtlara dayanılarak rüşvet nedeni ile haklarında davalar açılıyor.

Meslaği kötüye kullanmaktan hakkında dava açılan bir çok avukat sözkonusu.

Fenni denetim uygulanmadığı için binalar çöküyor insanlar ölüyor.

Bıçak parası istemekten yargılanan doktorlar var.

Ülkede herkes mafya. Efendi ve dürüstçe davranmak yerine ilk düşünce korkutabilirmiyim, yıldırabilirmiyim.

İnsanlar gelip benim büroma "abi tanıdığın hakim var mı?" diye soruyorlarsa bunun sorumlusu benim olmamam gerekir. En azından tek başına. Kuşkusuz ki burada "hakim" tanımlamasını kullanarak haksız çıkar sağlayan avukatlar kadar herhangi bir nedenle bilerek haksız hüküm veren yargıçların da rolü var. Neden ne kadar masımane olursa olsun.

Eğitim sistemimiz bir felaket. İnsan yetiştiremiyoruz. Sistem sadece insanlara bazı bilgiler veriyor. İnsanlığın erdemleri, "insan olmak", başkalarının haklarına saygı hak getire. En çok tutulan ata sözümüz "gemisini yürüten kaptan."

Ülkenin bu özellikleri meslektaşlarımıza da yansımış durumda. Doğru dürüst yayın takip eden avukat yok. Ankara'da 1. sınıfa ayrılmış, Yargıtay'a oynayan bir hakim son kararında beni azleden müvekkilim hakkındaki davayı başvuruya bıraktı. Oynadığımız zemin bu.

Şu bir gerçeklik: İnsanlar çevreleri ile birlikte gelişirler. Ben en iyi isem ve benim çevremde benimle tartışabilecek/tartışacak kimse yoksa banim araştırma yeteneğim, isteğim ve olanaklarım kısıtlanır. Bu son derece doğaldır. Söylediklerim kabul ediliyor veya tartışılmıyor. Ben neyi tartışacağım?

Bakıyoruz: Yargıtay'dan birbirini reddeden o kadar çok karar çıkıyor ki. Gerekçelerimiz hazır. "Kütü örnek örnek olmaz." Bir defasında bir Yargıtay üyesinden şu tanımlamayı duydum: " Siz akıllı avukatlarsınız. Büronuzu açıp işlerinizi yürütüyorsunuz, paranızı kazanıyorsunuz. Maliye avukatları da sizin kadar akıllı olsalardı maaşa talim etmezlerdi. Bu nedenle biz devleti korumak zorundayız." Peki bu nasıl yargıçlık? Devletin yanında tarafsın. Hani tarafsızlık. Burada niyet önemli değil. Kuşkusuz ki devlet sana bu düşünce/işlem/eylem nedeni ile rüşvet vermiyor. Ama benim açımdan bir sorun var: Yargıcın tarafsızlığı. O kadar istiyorsan git hazine avukatı ol yeterli şeyler yap. Ama yargıçlık makamında hazine avukatlığı yapma. Benim idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı güvenebileceğim tek bir şey vardır."Burada hakimler var. Sen istediğin kadar cumhurbaşkanı, başbakan vb. ol. Yargı bu saygıyı sağlamak zorundadır.

Başka bir tartışmada ifade etmiştim: bir ingiliz yargıç boş çekini alıp yüklü bir miktar doldurmuş ödenmeyeceği inancı ile bankaya gitmiş. Banka şu anda hazır değil, sonra uğrayın demiş. Gidip paranın hazır olduğunu görünce intihar etmiş. Benim yargıcım ise 30 yıl çalıştıktan sonra kartvizitine emekli ceza reisi yazıp avukatlık yapıyor. Halbuki o insanın oturup anılarını düşüncelerini hukuk alemine taşıması gerekiyor. Burada kusur kimin? Bence bir yargıç emekliliğinde ihtiyacını karşılayacak bir gelire sahipse adliye koridorlarını sadece arkadaşlarını ziyaret edeceği zaman kullanır. demek ki ihtiyaçlar karşılanmıyor.

Hatırlarmısınız? Bir zamanlar en üst ücretler hakim maaşına bağlı idi. O zamanlar mesleğin önemi nedeni ile bu taktir yapılmıştı. Sonra bazı çıkar duyguları/ilişkileri nedeni ile bu kıstas ortadan kalktı. Bence yeniden gündeme getirilmesi gereken bir kıstas. "HUKUK KURALLARI TOPLUMSAL YAŞAMI DÜZENLER. TOPLUMSAL YAŞAM KURALSIZ YÜRÜMEYE BAŞLARSA BUNUN ALTINDAN KİMSE KALKAMAZ. KURALLARI BOZANLAR DA BUNA DAHİLDİR."

Hukuk suç olan fiilleri belirlemiştir. Hiç bir devlet/büyüğünün bu kurallar aleyhine hareket etme şansı/hakkıyoktur. Ama bizim ülkemizde bu bir hak gibi görülüyor ve herkes Polat.

Sonuç olarak sistem tüm makenizmaları bozmak için elinden geleni yaptı/yapıyor. Peki biz ne yapacağız? Bence en son bazulan birimlerden biri yargı. Yargının kendine ait bir anlayışı ve disiplini vardır. Sistem içinde yer alan ve olayı kavramış olan herkes belli nezaket kurallarına ve inceliklere dikkat eder. Yani yargı kendi disiplinini yaratmış bir kurumdur. Öncelikle bu disiplin ve anlayışı anımsamamız gerekiyor.

Çözüm önerisi: Öncelikle ne yapmamız gerekir? Ben bir hukukçu olarak neyim ne yapmalıyım? diye düşünmek gerekir. Bir hukukçu adaletin yerine gelmesi için uğraşan insandır. Kimsenin efendisi ve kölesi değildir. O yargılama süreci içinde gerçeğe ulaşmak için elinden geleni yapandır. Yargılanan başkasıdır. Hukukçu kendi görevini yerine getirir.

Burada parantez açarak değinmek istediğim bir nokta var. Bir sürü insan avukatların yalan söylediğini, yargıyı aldatmaya çalıştığını düşünür. Yapılmış olabilir. Ama sistem neden böyle üç ayak üzerine kuruldu? Ben yanlış yapmış olsam bile sizin bana bu bakış açınız ve buna bağlı olarak oluşan ön yargınız gerçeğe ulaşmayı kolaylaştıracak mı? İki yanlış bir doğru yapar mı?

Ben bir işçi çocuğuyum. Benim zamanımda harç yoktu. Ben bu ülkenin insanlarının verdiği vergi sayesinde okudum. Bu ülkenin insanlarına da borcum var. Bir yaşam (en azından biçimi) borcu.

Şimde takkeyi önümüze koyup düşünelim: Bir hukukçu olarak ne yapıyor, nasıl davranıyor, nasıl yargılıyoruz?

Sonuç olarak: "Balık baştan kokar." Hukuk, yaşamı düzenleyen kurallar toplamı olduğu için başlardan biridir ve bence sistem içinde en son bozulanlardan biridir. Bizler neyi nerede yanlış yaptığımızı düşünerek bu bozulmanın önüne geçebilir veya bozulmayı geriye çekebiliriz. Bunun için biraz çaba. "Verebildiğin kadar insansın. Alabildiğin kadar zorba." diye düşünüyorum.

Bu tartışmayı okuyana kadar diğer tartışmayı okumamıştım. Bence sizin açtığınız tartışma dışında özen gösterilmesi gereken bir konu daha var. Bazı insanlar sadece sorularına yanıt aramıyorlar. Avukatlarını/avukatları sınava tabi tutuyorlar. Bu son derece çirkin bir davranış. Meslektaşlarımızın hepsi yaşamıştır: Benim avukat şöyle yaptı doğru mu? Yahu ben senin avukatının neyi neden yaptığını nereden bileyim. Taksiye bindiğimde sorarlar "benim teyzemin kızı boşanacak, çocuğu babaya mı verirler, anneye mi?" Bu biraz da doktorların işine benziyor. Doktor arkadaşlarım da en çok bundan yakınıyor. Taksiye binerim başlar "teyzemin kızının karnı ağrıyor neden?" nereden bileyim ben senin teyzenin kızının karnını. İnsanlarımızın temel sorunu hukuk değil kendi surunlarının "kendi istedikleri biçimde çözülmesi" Ben bir avukat olarak istediğim kadar yalan söyleyeyim. Olmuş bir olayo olmamaış veya olmamış bir olayı olmuş gibi gösterme yeteneğim var mı? Olay maddi olarak yaşamda sonuçlar doğuran bir olgudur. Tartışılan olayın olşup olmadığını araştırmak yargıca aittir. ben yalan söyledim diye yargıç bu görevinden vazgeçemez. Benim yalan söylemem de disiplin suçunu gerektirir.

Zaten tartışma bizim anladığımız anlamda hukuktan son derece uzaktı. Vekaletnamenin süresi ile başlamış. Sonra sdüresi geçmiş vekaletname kullanan avukatlar suç işlemekle suçlanmışlar. Her hukukçu bilir ki suç ve tazminat ayrı kavramlardır. Tazminatı doğuran her olay suç olmaz. Burada Ziya Paşa'nın bir sözünü anımsatmak isterim: "Nadan ile muhabbet cehennem azabından beterdir" Ülkemizde de insanlar için hukuk kendileri için geçerli olduğu kadar vardır.

Hukuk için.

Saygılarımla.
Old 24-04-2006, 01:37   #3
Gemici

 
Varsayılan Ölü Kişinin Mirasçısı Bir Avukat

21 Nisan 2006 Cuma tarihli Hürriyet Gaztesinin Avrupa Baskısının Yalçın Bayer tarafından yönetilen 'Yeter Söz Milletin' köşesinden alıntı:

Başlık: BİR BAŞKAİLGİNÇ YARGITAY KARARI

Ölü Kişinin mirasçısı bir avukat
Köşenizde okuduğum oto sigortasıyla ilgili bir Yargıtay kararından sonra bir başka ilginç Yargıtay kararıda ben vereyim istedim. Türkiye'de şu an 2003'te ölen bir vatandaşın avukatı var. Bu avukat, vatandaş öldükten sonra devam eden boşanma davasına yasal mirasçılarına rağmen girerek, vatandaş sağken kendisinden almış olduğu 'ölümünden sonra geçerlidir' vekaletnamesiyle onu karısından boşattı. Yerel mahkemenin boşanma gerekçesi de bu vekalet oldu. Ve mahkeme, ölü şahsı temsilen yasal mirasçıları değil avukatı kabul etti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararı onadı. Bu avukat, ölmüş müvekkilinin yasal mirasçılarına açılan tüm davalara, onu kendisinin temsil ettiğini beyan ederek giriyor. Yalnız ölü şahısla ilgili tebligat yasal mirasçılara yapılırken, bu avukat davalara bizzat sözle mahkeme tarafından davet ediliyor. Bu ilginç örnek kararı Yargıtay'ın resmi örnek kararları arasında göremezsiniz. Çünkü halka duyurmuyorlar.

akmancanm@yahoo.com

Eğer yukarıdaki alıntı doğruysa, son zamanlarda politikanın ve diğer çevrelerin isteği yönünde karar alıyor, bağımsız değil, çöküntü içinde suçlamasıyla karşılaşan Türk Yargısı kokuşmuşluk yönünden ülkenin bütün müsesseselerini solladı demektir.

Yok eğer alıntı sadece bir karalamaysa baroların ve mahkemelerin bu türden yayınların önünü alması gerekir, eğer gerçek adaletten yana tavır koymak ve kendilerine karşı duyulan güvensizlik duygusunu ortadan kaldırmak istiyorlarsa.

Saygılarımla
Old 25-04-2006, 13:46   #4
Fatma Çınar

 
Varsayılan

inanın ölümden sonra da geçerlidir ibareli bir vekaletname olduğunu da böyle bir vekaletnameye dayanılarak işlem yapmaya çalışan bir avukat olduğunu da ve tüm bunları kabul eden bir yargı mercii olduğunu da ilk kez duyuyorum. Bu alıntı ile ilgili daha açıklayıcı bilgi verirseniz çok sevineceğim. (hangi gazete, nerede, ne zaman çıktı.) bunun nasıl mümkün olduğu konusunda bir takım varsayımlar üretmeye çalıştıysam da (yasal mirasçıların da aynı avukata vekalet vermiş olması gibi) ölü kişinin boşanmasının gerçekleştirilmesinin nasıl mümkün olduğunu hala anlamış değilim.
Old 25-04-2006, 13:55   #5
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan

Vallahi Fatma hanım ben de çok anlayamadım.

Bir kez ölümle vekalet ilişkisi Borçlar Yasası gereğince kendiliğinden son bulur ve böyle bir ibarenin geçerli olabileceğini de varsaymıyorum. Çünkü ölümle kişilik son bulur. Olmayan bir kişinin de temsili söz konusu olamaz.

Öte yandan boşanma davasının da ölüm sonucu konusuz kalması nedeni ile reddedilmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Çünkü hiç kimse ölü ile evli olamaz. Ölümle birlikte evlilik ilişkisi de son bulur.

Sonuç olarak bu kararda çok anlaşılmaz var.

Malvarlığına ilişkin davaların da sürdürülmesi anlaşılamaz. Çünkü terekenin sahibi mirasçılardır ve terekeye ilişkin davaların nasıl açılıp yürütüleceği de yasalarla düzenlenmiştir.

Sonuç olarak olmayan bir kişi hukuk aleminde çok iş yapıyor. Garip.
Saygılarımla.
Old 25-04-2006, 21:06   #6
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Fatma Çınar,
Sayın muzaffererdogan,

ben de sizler gibi düşünüyor ve anlatılan şekilde bir olayın gerçekleşmesini olanaksız görüyorum. Böyle gördüğüm ve düşündüğüm içinde Yalçın Bayer'in 'Yeter Söz Milletin' köşesinde okuduğum okuyucu E-Mailini mail adresi ile birlikte, gazetenin tarihini de vererek, noktası ve virgülüne kadar, olduğu gibi siteye aktardım. Aradaki tek fark yazının gazetedeki aslının çerçeve içine alınmış olması, benimse yazıyı mavi harflerle aktarmam.

Burada önemli olan böyle bir okuyucu mektubunun yüksek tirajlı bir gazetede yayınlanmış olması ve binlerce kişi tarafından okunmuş olması.

Saygılarımla
Old 26-04-2006, 09:14   #7
Fatma Çınar

 
Varsayılan

Sayın Gemici;

içeriği okurken kapıldığım şaşkınlıktan, diğer bilgileri görememişim. İlginize teşekkür ederim.İyi çalışmalar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Vekalet Ücretinin Vekalet Ücreti Olur mu? avzehra Meslektaşların Soruları 135 24-08-2017 14:14
Karşı Vekalet Ücretinin Takibinde İcra Vekalet Ücreti Sorunu mslmklvz Meslektaşların Soruları 13 06-01-2017 01:43
Azledilen Vekalet İlişkisinde Vekalet Ücreti Alacağı Av. Tuncer Öztürk Meslektaşların Soruları 17 02-10-2015 16:18
Vekalet Süresi Kaç Yıl? emirhan Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 69 11-07-2014 20:23
Tasviye Süresi Bilge Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 23:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04391289 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.