Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

tensipteki süre ilk süre sayılır mı?

Yanıt
Old 08-10-2007, 10:22   #1
miss_lawyer

 
Dikkat tensipteki süre ilk süre sayılır mı?

Daha önce de çok tartışılmış bir konu olmakla birlikte işin içinden çıkmama yarayacak bir yargıyat kararı arıyorum,konu şu;
karşı tarafa tensip zaptında delilleri bildirmek için süre verilmiş. Davacı tensip doğrultusunda delil sunmamış.Duruşmada da hakim her iki tarafa 10 günlük delil bildirme süresi verdi. Ben davalı vekili olarak 10 gün içinde delillerimi sundum, karşı taraf 30 gün sonra delil listesini sunmuş. 2. verilen süre kesin süre kabul edilirse davacı 10 gün içinde delil ibraz etmediği için (eğer bir sonraki duruşmada tanıkları da gelmezse) bir daha tanıklarının dinlenmesini isteyemez diye savunma yapmak istiyorum..uygulama beni haklı görmeyecek fakat beni doğrulayan yargıtay kararı gerekli..şimdiden teşekkürler.
Old 08-10-2007, 10:45   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Pek lehinize değil ama..

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/3721
K. 2002/4247
T. 25.3.2002

...Kabule göre de, Taraflara tensip kararı ile delillerini bildirmek karşı tarafa tebliğ etmek, tanık bildirilmesi halinde tanık ücreti ve tanık celbi için gerekli masrafları yatırmak üzere kesin mehil verilemez. ( Y.2.H.D.nin 12.2.1998 T. 11394-1445 S.K. ) Bu yön gözetilmeden tensiple yazılı şekilde önel verilmesi de doğru bulunmamıştır.



Alıntı:
T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/14394
K. 1998/1445
T. 12.2.1998
• KESİN SÜRE VERİLMESİ ( Davacıya İlk Oturumdan Önce Tanıklarını Bildirmesi İçin )
• DAVACIYA İLK OTURUMDAN ÖNCE KESİN SÜRE VERİLMESİ ( Hukuki Sonuç Doğurmaması )
1086/m.163,178,212,241
ÖZET : Davalının cevabı alınmadan veya bunun için gereken süre geçmeden ve taraflar arasındaki ihtilaflı konular belirlenmeden, davacıya ilk oturumdan önce tanıklarını bildirmesi için kesin süre verilmesi hukuki sonuç doğurmaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR : Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 163. maddesi gereğince taraflara

kesin süre verilirken bu sürenin yasaya uygun ve yeterli olmasına, tarafların sav ve savunma haklarını kısıtlayacak nitelikte bulunmamasına özen gösterilmesi gerekir.

Taraflara tensip kararı ile delillerini bildirmek, karşı tarafa tebliğ etmek, tanık bildirilmesi halinde tanık ücreti ve tanık celbi için gerekli masrafları yatırmak üzere tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük kesin süre verilmiştir.

Oysa, davada önce; dava dilekçesi ve layihalar verilecek, varsa ilk itirazlar ve diğer usuli itirazlar bildirilecek, Hakim esas hakkında araştırmaya girmeden önce dava şartlarının mevcut olup olmadığını belirleyecek, dava şartları mevcut ise esas hakkında araştırmaya girecektir.

( HUMY md. 178-212 )

Hakim davanın esasına girince ise, öncelikle iki taraf ve varsa vekillerini dinleyecek mümkünse tarafları sulha teşvik edecek, sulh olmazlarsa ve dava yargılama ve hüküm için gereği gibi açıklığa kavuşmamış ise, delil ibrazını isteyecek ( HUMY md. 213-217 ) işte bu safhada davanın çabuk ve en az masrafla yürütülmesi için taraflara delillerini hasren bildirmek ve ibraz etmek, tanık listesi vereceklerse tanıkların hangi husus için dinleneceklerini beyan etmek üzere ( HUMY md. 241/2 ) kesin önel verecek, bundan sonra delillerin incelenmesine geçilecek takdiri delillerden olan tanık dinlenmesine karar verecekse bu safhada tanıkarın usulüne uygun celp ve dinlenmesi için önel veya kesin önel verecektir. ( HUMY md. 217 )

Davalının cevabı alınmadan, taraflar arasında ihtilaflı konular belirlenmeden davacıya delillerini hasren bildirmesi için usulüne uygun önel verilmemesine rağmen davacı süresi içinde tanık listesi vermiş ve tanıklarını duruşmada hazır bulunduracağını beyan etmiştir. Bu yönler gözetilmeden tanıkların Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasından belirtilen safhalardan sonra usulüne uygun celp ve dinlenmesi gerekirken, tarafların sav ve savunma haklarını kısıtlayacak şekilde tensip kararıyla yasaya aykırı kesin önel verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oyçokluğuyla karar verildi. 12.2.1998

KARŞI OY YAZISI

Davacının temyiz sebeplerine iyi bir şekilde yaklaşabilmek için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 179. maddesinin 3156 sayılı kanundan önceki hüküm ile 3156 sayılı kanunla değişik biçimini karşılaştırmak gerekir. Maddenin değişiklikten önceki halinde dava dilekçesinde nelerin olacağı sayılmış, delillerin dava dilekçesinde gösterilmesi hükmü konmamıştır. 3156 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra ( md. 179/3 ) dava dilekçesinde

delillerin nelerden ibaret olduğu yazılmalıdır. Hükme eklenmiştir. Buna göre ibaret sözünden anlaşılacağına göre davacı dava dilekçesinde delillerini hasretmiş olacaktır. Delillerini hasretmiş olan davacı sonradan yeni delil gösteremeyecektir. Dilekçeye sair kanuni deliller diye yazmasının bir anlamı olmayacaktır. Örneğin davacı dava dilekçesinde yemin delillini göstermemiş ise davacı yemin deliline baş vuramayacak, mahkemede davacıya yemin teklifinde hakkı olduğunu hatırlatamayacaktır. ( Baki Kuru HUMK cilt 5, Sayfa 4959 ) Davacı ve davalı tarafın delil ikamesinin davaya cevaptan yada cevaba cevaptan veya ilk itirazlar hakkında karar verdikten sonra verilir, gibi delil ikamesinin davaya duruşmaya başlandıktan sonra şu aşamada olacaktır. Biçiminde bir yasa hükmü yoktur. Sadece yazılı deliller hakkında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 180. maddesi değişik hüküm koymuştur. O da ilk oturumda on günlük kesin süre verileceğine dairdir.

Somut olayda davacı dava dilekçesinde delil olarak nüfus kaydı ve tanık deliline dayanmıştır. Mahkeme, tensip kararıyla tanık delillerinin toplanması için tanıkların isim ve adreslerinin belirtilmesi, yol giderleri ve tebligat giderlerinin yatırılması için kararın yerine getirilebileceği uzun bir sürede tanınarak kesin mehil verilmiştir. Kesin sürenin verilmesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 77, 159 ve 163. maddelerine, 9.10.1996 gün ve 6/12 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesine uygundur. Hakim tensiple ikame edilmiş, delillerin toplanmasına karar verdi. Delil ikamesini ve delil toplanmasını dava içinde bazı aşamalara bağlamak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 179. maddesinin 3156 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki haline dönmek olur. Mahkeme hükmünün onanması düşüncesindeyim.

yarx
Old 11-11-2007, 16:51   #3
Bozburun

 
Varsayılan 2.mehİl Kesİn Mİdİr ?

Yargıtay 2.H.D.nin 2002/3721 sayılı kararının Sn.Miss.Lawyer'in sorusuna cevap teşkil ettiği kanısında değilim.
Öte yandan her ne kadar 2.kez verilen mehilin kesin mehil olduğu konusunda "bir şehir efsanesi" mevcut ise de, uygulama bu yönde değil.Bir mehilin kesin mehil sonucunu doğurabilmesi için nicelikçe ikinci olması yetmiyor.Yargıtay'a göre ;hakimin "verdiği mehilin kesin olduğunu,bu süre içinde işlemin yapılmaması halinde ilgilili tarafın bunu yapmaktan vazgeçmiş sayılacağını" kararında açıkça belirtmesi gerekmektedir.Bu hâle göre Sn.Miss Lawyer'in ; tensipten sonraki mehile uymayan taraf için kesin mehil müeyyidesinden yararlanmasının mümkün olmadığı kanısındayım.Konuya ilşikin sayısız karardan ikisinin özeti aşağıya alınmıştır.

Yargıtay
1. Hukuk Dairesi
E. 1997/14149
K. 1997/14650
T. 19.11.1997

KESİN SÜRE

KESİN SÜREYE İLİŞKİN ARA KARARI HER TÜRLÜ YANLIŞ ANLAŞILMAYI ÖNLEYECEK BİÇİMDE AÇIK VE EKSİKSİZ YAZILMALI, YAPILACAK İŞLER TEKER TEKER BELİRTİLMELİ, VERİLEN SÜRE YETERLİ, EMREDİLEN İŞLER; GEREKLİ VE YAPILABİLİR NİTELİK TAŞIMALIDIR. AYRICA HAKİM SÜREYE UYULMAMANIN SONUÇLARINI AÇIKÇA ANLATMALI, TARAFLARI UYARMALIDIR.

1086/md. 159, 163


Yargıtay
1. Hukuk Dairesi
E.2002/2148
K.2002/4842
T.16.4.2002

TAPU İPTALİ VE TESCİL
KESİN SÜRE

HAKİM TARAFINDAN TARAFLARA VERİLEN KESİN SÜRE SADECE TARAFLARI DEĞİL HAKİMİ DE BAĞLAR. OLAYIMIZDA, OTURUMDA ÖNEL VERİLMESİNE RAĞMEN DAVACIYA İHTARAT YAPILMAMIŞ KESİN ÖNELİN HÜKÜM VE SONUÇLARI BEYAN EDİLMEMİŞTİR. HAL BÖYLEYKEN KESİN ÖNELİN NETİCELERİNE UYULMADIĞINDAN BAHSEDEREK RET KARARI VERİLMESİ İMKANSIZDIR.

1086/md. 159, 163
Old 11-11-2007, 18:19   #4
ali ekmekçi

 
Varsayılan

meslektaşım olmayacak bir şey için karar aramayalım bence...iyi çalışmalar
Old 03-01-2011, 12:47   #5
av.yağmur deniz

 
Varsayılan

merhabalar ben de bu konuyla ilgili bir soru soracağım.Ben mesleğe bir süre ara verdim daha önce ilk duruşmada deliller için mehil istiyorduk.Şimdi tensip zaptı duruşma günüyle tebliğ ediliyor ve deliller için 10 gün mehil verilmiş.Ancak ben karşı tarafın davaya cevaplarını görmeden delil listesi vermeyi anlamsız buluyorum.Bu yüzden ne yapmalıyım 10 gün içinde delil listesi vermesem sonradan veremezmiyim.delilş listesi verirsem ilk duruşmada davalının cevaplarını bile görmeden tebliğ yapılıp yapılmadığı belirsizken delil listesi ver,rsem bu aleyhime sonuç doğurmaz mı?
Old 03-01-2011, 16:04   #6
Av.Ömeroğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Bozburun
Öte yandan her ne kadar 2.kez verilen mehilin kesin mehil olduğu konusunda "bir şehir efsanesi" mevcut ise de,
Sayın Bozburun'un uygulama ile ilgili yazdıklarına ve soruya verdiği cevaba katılmakla birlikte,bu şehir efsanesi hususunda HUMK 163.maddeye göz atmakta fayda olduğu kanaatindeyim!
Diğer yandan sayın Deniz, belirttiğiniz kadarıyla ilk duruşmada hatta taraf teşkili sağlanamamışsa sağlandıktan sonraki celse delil listesi sunmanıza(veya sunmak için süre istemenize)engel yok.
Old 04-01-2011, 11:53   #7
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.yağmur deniz
merhabalar ben de bu konuyla ilgili bir soru soracağım.Ben mesleğe bir süre ara verdim daha önce ilk duruşmada deliller için mehil istiyorduk.Şimdi tensip zaptı duruşma günüyle tebliğ ediliyor ve deliller için 10 gün mehil verilmiş.Ancak ben karşı tarafın davaya cevaplarını görmeden delil listesi vermeyi anlamsız buluyorum.Bu yüzden ne yapmalıyım 10 gün içinde delil listesi vermesem sonradan veremezmiyim.delilş listesi verirsem ilk duruşmada davalının cevaplarını bile görmeden tebliğ yapılıp yapılmadığı belirsizken delil listesi ver,rsem bu aleyhime sonuç doğurmaz mı?

Ben de karşı taraf cevap dilekçesini sunduktan sonra veya ilk duruşmada tekrar süre isteyerek delil dilekçesini sunuyorum.Eğer karşı taraf cevap dilekçesini sunmamışsa başka delil sunma hakkımı saklı tutarak veriyorum fakat kesin süre veriyorlar,pekte anlamı kalmıyor.En azından temyiz nedeni olabilir diye düşünüyorum.
Old 04-05-2011, 00:14   #8
harkan

 
Varsayılan

tensip zaptı ile kesin süre verilemeyeceği konusunda bir anlaşmazlık yok sanırım,

esasında konuyu açan meslektaşımızın da sorduğu soru:

1-tensip ile bir süre verilmiş
2- ilk oturumda bir süre daha verilmiş,

ilk oturumda verilen süre ikinci kez verilen süre olduğu için kanunen kesin süre midir? buna ilişkin bir içtihat var mı acaba?
Old 04-05-2011, 10:54   #9
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan harkan
tensip zaptı ile kesin süre verilemeyeceği konusunda bir anlaşmazlık yok sanırım,

esasında konuyu açan meslektaşımızın da sorduğu soru:

1-tensip ile bir süre verilmiş
2- ilk oturumda bir süre daha verilmiş,

ilk oturumda verilen süre ikinci kez verilen süre olduğu için kanunen kesin süre midir? buna ilişkin bir içtihat var mı acaba?

Güzel bir karar bu:
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2002/15-572

K. 2002/577

T. 3.7.2002

• TASARRUFUN İPTALİ ( Davanın Hem Borçlu Hem de Tasarrufta Bulunan Aleyhine Açılması-Taraflar Arasında Zorunlu Dava Arkadaşlığının Olması )

• ZORUNLU DAVA ARKADAŞLIĞI ( Tasarrufun İptali Davasının Hem Borçlu Hem de Tasarrufta Bulunan Aleyhine Açılması )

• HUSUMET ( Davanın Her Aşamasında İleri Sürülebilecek ve Mahkemece Re'sen Gözönüne Alınması Gereken Bir Husus Olması )

• KANUNİ SÜRELER ( Açıkça Ayrık Tutulan Haller Dışında Kesin Olması )

• HAKİMİN BELİRLEDİĞİ SÜRELER ( Kural Olarak Kesin Olmaması-Hakimin Bu Süreyi Azaltıp Çoğaltabileceği Gibi Ayrı Süre de Verebilmesi )

• KESİN MEHİL ( Kesin Mehille İlgili Ara Kararının Her Türlü Yanlışı Önleyecek Biçimde Açık ve Eksiksiz Yazılmalı ve Yapılacak İşlerin Tek Tek Belirtilmesi )

• MİRASIN REDDİ ( Mahallin Sulh Hakimine Durum Bildirilerek Mirasın İflas Kurallarına Göre Tasfiyesinin Sağlanması )

• MİRASIN TASFİYESİ İŞLERİ ( Talebe Bağlı Olmayan İşlemler Olması-Mirasın Reddedildiğinin Anlaşılması Durumunda Re'sen Yapılmasının Gerekmesi )

2004/m.277,278,279,280,281,282,283

1086/m.163


ÖZET : Tasarrufun iptali davaları kendine özgü nitelik taşırlar ve davacı alacaklı tasarrufun iptali davasını hem borçlu hemde onunla tasarrufta bulunana eş söyleyişle lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişiye birlikte yöneltmek zorundadır. Bu kişiler arasında yasanın açık hükmünden ve davanın niteliğinden kaynaklanan zorunlu dava arkadaşlığı vardır.
Husumet davanın her aşamasında ileri sürülebilecek ve mahkemecede doğrudan doğruya ( re'sen ) gözönüne alınması gereken bir husustur. Kanuni süreler açıkca ayrık tutulan haller dışında kesindir. HUMK'nun 163 md. göre hakimin belirlediği süreler kural olarak kesin değildir. Hakim bu süreyi azaltıp çoğaltabileceği gibi ayrı bir sürede verebilir. Bu takdirde verilen 2 nci süre kesindir. Hakim kendi verdiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Sürelere uymamanın ağır sonuçları göz önüne alındığında kanunun amacına uygun kullanılmalı, davanın reddi için amaç sayılmalı, davayı çözümlülüğe götürmelidir. Öncelikle kesin mehile ara kararı her türlü yanlış önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalıdır. Hakim süreye uyulmamasının sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Ancak bu şartları taşıyan bir kesin mehil hem hakimi hemde tarafları bağlayacaktır. Mahkemece re'sen yapılması gereken işlemler varken bunun taraflara bırakılması doğru olmadığı gibi, kabul biçimine göre de davacı tarafa açıkca ne olduğu açıklanarak süre verilmemiş, belirsiz ve yasal olmayan bir ara kararı ile süre verilemez. Oysa kesin süreden söz edilebilmesi için o işin tarafa düşen bir iş olması, mahkemece ara kararında taraflarca yapılması gereken işlerin ayrıntılı biçimde belirlenmesi, ara kararının yerine getirilmesi halinde ne gibi sonuçların doğacanın yöntemince duyurulması gerekmektedir.
Zorunlu hasım olan borçluların en yakın bütün mirasçılarının mirası reddetikleri ibraz olunan mahkeme kararları ile sabit bulunduğuna göre kanunun miras hukuku hükümleri çerçevesinde çözümü gerekir. Bu durumda mahallin Sulh Hukuk hakimine durum bildirerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesi sağlanmalı, anılan mahkemece mirası reddedilen için borçlar için atanacak ve yetkilendirilecek Temsilci huzuru ile davaya devam olunmalıdır. Zira mirasın tasfiyesi işlemleri, talebe bağlı olmayan işlemler olup, mirasın reddedildiğinin anlaşılması ile res'en yapılması gerek işlemlerdendir. Talep üzerinde de yapılabilirliği bu özelliğini kaldırmaz. Ayrıca murisin ölümü gününde terekenin borca batık olduğunun sabit olması durumunda da miras reddedilmiş olmadığından bu tespit için sınırlayıcı bir görev yasayla öngörülmediğinden bu yönüyle mahkemece işlem yapılması olanağı vardır.
Davacı tarafça lehine tasarrufta bulunulan kişi hakkındaki dava İİK. 283/2 md. gereğince bedele dönüştürülmüştür. Verilecek hükmün doğrudan borçları ilgilendirildiği ve alacaklının alacağıyla sınırlı olsa da tasarrufun iptali sonucu bu miktar terekeye döneceği düşünüldüğünde, başta usulüne uygun olarak hasım gösterilen ancak dava sırasında ölen ve mirası reddedilen borçluların yasaya uygun biçimde temsili sağlanmadan, bu özel bu durum gözetilmeden taraf teşkilinin ve husumet olgusunun yanların iradesine bırakılması yasaya uygun değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tasarrufun iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;İzmir Asliye 2.Ticaret Mahkemesince davanın kısmen açılmamış sayılması, kısmen reddine dair verilen 23.10.2000 gün ve 1996/485-2000/1033 sayılı kararın incelenmesi davacı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 28.03.2001 gün ve 902-1554 sayılı ilamı ile; "Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali isteğiyle açılmıştır. Davalı borçlular Hasan V.. E... ( E... ) ile Emin Ş. B...' nın vefat etmeleri nedeniyle mirasçılarının davaya dahil edilmeleri ve taraf teşkilinin sağlanması için davacı vekiline 10.2.2000 tarihli oturumda kesin süre verilmiş, davacı vekili 24.5.2000 tarihli dilekçesi ve 25.5.2000 tarihli oturumdaki beyanı ile adı geçen borçlu davalılar hakkındaki davalarını atiye terk ettiklerini, taşınmazları satın alan davalı Levent K...'un 27.12.1999 tarihinde taşınmazları tapuda sattığını, Levent K...'un nakden tazminle sorumlu tutulmasını, bedelin kendisinden tahsili yönünde davaya devam olunmasını istediklerini bildirmiştir. Mahkemece vefat eden davalılar hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, davalı Levent K... yönünden ise, zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olmasına rağmen, diğer davalılar hakkındaki davanın takip edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa davacı vekiline 10.2.2000 tarihli oturumda verilen kesin süreye uyulmamasının sonuçları ara kararında belirtilmemiştir. Bu ara kararı üzerine davalı borçlular hakkındaki istek atiye terk edilmiştir Kesin süre verilen ara kararı usul hükümlerine uygun düzenlenmemiş, gereği yapılmazsa taraf teşkilinin sağlanmaması yönünden davanın reddedileceği açık şekilde ara kararına yazılmamıştır. Mahkemece yapılacak iş; taraf teşkilinin sağlanması için davacı vekiline usulüne uygun süre verilmesi, davalı Levent K...'un taşınmazları satması sonucu onun hakkındaki isteğin bedele dönüştüğünün değerlendirilmesi ve sonucuna bir karar verilmesinden ibarettir. Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/11.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Somut olayda; Davacının alacağı 11.05.1992, 19.06.1992 ve 19.04.1993 tarihli genel kredi sözleşmelerine dayanmaktadır.07.11.1994 tarihli karara dayanan ihtiyati haciz ilk kez 14.11.1994 tarihinde uygulanmış, haczedilecek mal bulunamamıştır. 12.01.1995 tarihinde takip talebinde bulunulmuş ve borçlular 23.01.1995 tarihinde takibe itiraz etmişler, alacaklı da itirazın iptali davası açmıştır. İtirazın iptali davası bu dava devam ederken kabulle sonuçlanmış, 23.01.1996 tarihinde açılan eldeki davanın devamı sırasında 09.02.1996 tarihinde haciz tutanakları düzenlenmiş, borçluların menkul malları haczedilmiş, borcu karşılamadığı haciz tutanaklarında belirtilmiştir. Borçlulara ait dava konusu taşınmazlar davalı Levent'e eldeki dava tarihinden önce 14.09.1993 tarihinde satış yoluyla intikal etmiştir. Dava devam ederken borçlulardan Emin Ş. B... 04.02.1997 tarihinde, borçlu H.Vasıf E... ise 12.12.1997 tarihinde vefat etmişlerdir. Mirasçıları Kendilerini vekille temsil ettirerek mirası redde ilişkin mahkeme kararlarını ibraz etmişlerdir. Yine davanın devamı sırasında davalı 3.kişi Levent K... taşınmazları 27.12.1999 tarihinde tam hisse ile dava dışı Süha Ö...'e satmıştır.
Yargılamada davacı tarafa kesin süre verilmiş, bu süre içinde davacı tarafça verilen dilekçe ile davalı borçlular hakkındaki dava atiye bırakılmış, davalı lehine tasarrufta bulunulan kişi hakkında da bedele dönüştürülmüştür.
Yerel Mahkeme: "...İptal davasının kimler hakkında açılabileceği İİK.nun 282.maddesinde belirtilmiştir. Buna göre ; iptal davalarının temlik eden ile temlik edilen aleyhine birlikte açılması zorunluluğu vardır. Burada asıl borçlu ile iptal konusu tasarruftan yararlanan 3. şahsın zorunlu dava arkadaşlıkları bulunmaktadır. Yani davanın sadece lehine işlem yapılan kişiye husumetin yöneltilip borçlunun dava dışı bırakılması suretiyle yürütülmesi hukuken mümkün değildir. Bu durum davada eksik hasım bulunduğunu göstermektedir. Zira, bu durumda mahkemece verilecek iptal hükmünün infaz olanağının başka şekilde mümkün olmadığı da açıktır. Eğer açılan davada borçlu ile tasarruf lehine yapılan şahıs birlikte gösterilmemişse burada mahkemece hasım eksikliğinin giderilmesi yönünde karar alınması icap etmektedir. Mahkememizce de davacı tarafa bu yönden mehil verilmiş ise de davacı taraf sadece lehine tasarrufta bulunulan kişi yönünden davaya devam edilmesini talep ettiklerinden bu durumda artık davaya devam edilmeyeceğinden davanın reddi gerekmektedir. Diğer davalılar açısından da dava takip edilmeyerek müracaata bırakıldığından ve üç aylık süre de dolmuş olduğundan ölü davalılar hakkındaki davanın da açılmamış sayılması gerektiğine karar verilmiştir." Gerekçesiyle "ölü davalılar H.Vasfi E...ve E.Şinasi B... hakkındaki davaların HUMK. 409. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı Levent K... hakkındaki davanın reddine" karar vermiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; "Davacı vekiline 10.2.2000 tarihli oturumda verilen kesin süreye uyulmamasının sonuçları ara kararında belirtilmemiştir. Bu ara kararı üzerine davalı borçlular hakkındaki istek atiye terk edilmiştir. Kesin süre verilen ara kararı usul hükümlerine uygun düzenlenmemiş, gereği yapılmazsa taraf teşkilinin sağlanmaması yönünden davanın reddedileceği açık şekilde ara kararına yazılmamıştır. Mahkemece yapılacak iş; taraf teşkilinin sağlanması için davacı vekiline usulüne uygun süre verilmesi, davalı Levent K...'un taşınmazları satması sonucu onun hakkındaki isteğin bedele dönüştüğünün değerlendirilmesi ve sonucuna bir karar verilmesinden ibarettir." Gerekçesiyle kararın davacı yararına bozulmasına oybirliği ile karar vermiştir.
Yerel Mahkemece; "mahkememizce 10.02.2000 tarihli celsede davacı vekiline mirası reddedilen ölü davalılar yönünden ne gibi işlem yapacaklarını açıklamaları ve taraf teşkilini sağlamaları yönünden 20 günlük kesin süre verilmiştir. Davacı vekili ertesi celse imzalı beyanında ölü davalılar yönünden davalarını atiye bıraktıklarını belirtmişlerdir. Şayet davacı vekili taraf teşkilini sağlayacaklarını ancak sürenin yetmediğini belirterek beyanda bulunmuş olsalar idi, Yargıtay bozma ilamına uyulmasının usul ve yasaya uygun olacağı düşünülebilirdi. Ancak davacı vekili duruşmaya gelerek kendi hür beyanı ile bu şahıslar yönünden davalarını atiye bıraktıklarını belirtmişlerdir. Bu durumda davacı vekili davanın yasal sonuçlarını bu beyanı ile bilmek ve sonuçlarına katlanmak zorunda olacağı kuşkusuzdur. Kaldı ki mahkememizce dava ara kararının yerine getirilmemesinden dolayı reddedilmemiştir. Davacı vekilinin davalılar hakkında taraf teşkilini sağlamaya yönelik bir talepte bulunmayıp atiye bırakma istekleri doğrultusunda davanın mahiyeti icabı davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir."Gerekçesiyle önceki kararında direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın niteliğine göre aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan borçlular ile satın alan üçüncü kişiye yöneltilen davanın devamı sırasında borçluların ölüp, miraslarının da reddedilmesi durumunda mahkemece yapılacak işlemin ne olduğu, 10.02.2000 tarihli celsede verilen kesin süreye ilişkin ara kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığı; davacı tarafın bu ara kararı gereğince borçlular hakkında davayı atiye bırakmasının, taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle de davayı lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi yönünden bedele dönüştürmesinin davaya etkisinin ne olacağı, davanın bu şekilde devamının mümkün olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmezden evvel tasarrufun iptali davasının özelliği ve taraf sıfatı üzerinde durulmasında yarar vardır.
2004 sayılı İcra İflas Kanununun "İptal davası ve davacılar" başlıklı 277 maddesinde aynen; "İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler.
Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı, İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri." Aynı yasanın "İptal davasında davalı" başlıklı 282. maddesinde ise; " İcra ve iflas Kanununun 11 inci babındaki iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Bunlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de iptal davası açılabilir. İptal davası iyi niyetli üçüncü şahısların haklarını ihlal etmez." denilmektedir.
Yine "İptal davalarında yargılama usulü" başlıklı 281. maddede; "Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara müteallik ihtilafları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.",
"İadenin şümulü" başlıklı 283. maddenin ikinci fıkrasında da; "İptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine ( Davacının alacağından fazla olmamak üzere ) mahkum edilir." Hükümleri yer almaktadır.
Tüm bu hükümlerde de görülmektedir ki bu davalar kendine özgü nitelik taşırlar ve davacı alacaklı tasarrufun iptali davasını hem borçlu hem de onunla tasarrufta bulunan eş söyleyişle lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişiye birlikte yöneltmek zorundadır. Bu kişiler arasında yasanın açık hükmünden ve davanın niteliğinden kaynaklanan zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Bu husus mahkemenin de kabulündedir ve açılmamış sayılma ve davanın reddi yönündeki kararların temel gerekçesi de buna dayanmaktadır.
Nitekim, davacı tarafça dava açılırken davalı borçlular ve lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi birlikte hasım gösterilmiştir. Başlangıçta husumet konusunda noksanlık bulunmamaktadır.
Ne var ki; davanın devamı sırasında borçluların ikisi de vefat etmişler, her iki borçlunun mirasçıları da vekil vasıtasıyla davaya cevap vererek kendilerinin mirası reddettiklerini bildirip, buna ilişkin mahkeme kararlarını ibraz etmişlerdir. Mahkeme bunun üzerine 10.02.2000 tarihli celsede 2 nolu ara kararında aynen;"davacı vekilinin mirasları reddedilen ölü davalılar yönünden ne gibi işlem yapacaklarını açıklamaları ve taraf teşkilini sağlamaları yönünden davacı vekiline 20 günlük kesin süre verilmesine" karar vermiş,yargılamayı 25.05.2000 tarihine bırakmıştır. Celse arasında 08.05.2000 tarihinde dosya ele alınarak duruşma dışında verilen ara kararı ile aynen; "Her ne kadar mahkememiz dosyasının 10.02.2000 tarihli duruşmasının iki nolu ara kararında davacı vekiline mirasçıları reddedilen ölü davalılar yönünden ne gibi işlem yapacakları konusunda 20 günlük kesin süre verilmiş ise de, 20 günlük kesin sürenin kaldırılarak ölü davalılarla ilgili ne gibi işlem yapılacağını belirleyip işlem yapmak üzere davacı vekiline yetki ve mehil verilmesine dair oybirliği ile karar verildi " şeklinde karar vermiştir. "Karar suretini aldım. 08.05.2000" açıklaması altında imza vardır. Ancak kime ait olduğu belli değildir.
Davacı alacaklı vekili 24.05.2000 tarihli dilekçesinde; ölü davalılar hakkında talep ve davalarını atiye bıraktıklarını, davalı üçüncü kişi Levent hakkında da davaya konu taşınmazları dava sırasında tamamen elden çıkardığı ve dava dışı Süha Ö...'e sattığı anlaşıldığından İİK.283 maddesi gereğince nakden tazminle sorumlu tutularak bedelin tahsili yönünde davaya devam olunmasını talep etmiştir. 25.05.2000 tarihli celsedeki imzalı beyanında da; "Davalılar H.Vasıf E... ve E.Şinasi B... hakkındaki davamızı atiye bırakıyoruz. Dilekçemizi aynen tekrar ediyoruz." Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Mahkemece verilen ara kararı ve davacı vekilinin ölen borçlular hakkında açılan davayı atiye bırakması üzerine husumet sorunu ortaya çıkmıştır. Husumet davanın her aşamasında ileri sürülebilecek ve mahkemece de doğrudan doğruya ( resen ) göz önüne alınması gereken bir husustur.
Diğer taraftan; Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması ve adaletin kısa zamanda tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını bizzat kanun belirlerken bir kısmı da işin özelliğine ve tarafların durumuna göre belirlenmesi için hakime bırakılmıştır. Kanuni süreler açıkça ayrık tutulan haller dışında kesindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 163. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltabileceği gibi süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Hakim doğrudan kendi verdiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir.
Hemen ifade etmek gerekir ki, sürelere uymamanın ağır sonuçları göz önüne alındığında, kanunun yukarıda açıklanan amacına uygun kullanılmalı, davanın reddi için amaç sayılmamalı, davayı çözümsüzlüğe götürmemelidir. Öncelikle kesin mehile ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalıdır. Hakim süreye uyulmamasının sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Ancak bu şartları taşıyan bir kesin mehil hakimi hem de tarafları bağlayacaktır.
Yeri gelmişken mahkemece davacı vekiline verilen kesin mehile ilişkin ara kararı ile daha sonra bundan sarfınazar olunmasının, usul açısından değerlendirilmesi gerekir. Mahkemece resen ve taraflarca yapılacak işlemler yönünden bir ayrıma gidilmeden, resen yapılması gereken işlemler göz ardı edilerek davacı vekiline verilen mehil, yasal anlamda kesin mehil niteliğinde değildir. Mahkemece resen yapılması gereken işlemler varken bunun tarafa bırakılması doğru olmadığı gibi, kabul biçimine göre de; davacı tarafa açıkça; zorunlu hasım durumundaki borçluların reddedilen mirası karşısında yapacağı işlem belirlenip, ne olduğu açıklanarak süre verilmemiş, onu davanın niteliği ile bağdaşmayan beyana iten "ne gibi işlem yapılacağı" şeklinde belirsiz ve yasal olmayan bir ara kararı ile süre tanınmıştır. Yine bu ara kararından tarafların huzuru olmaksızın celse arasında dönülmüş, yine aynı belirsizlikte yeni bir süre verilmiştir. Oysa, az yukarıda da ifade edildiği gibi kesin önelden söz edilebilmesi için o işin tarafa düşen bir iş olması, mahkemece ara kararında taraflarca yapılması gereken işlerin ayrıntılı biçimde belirlenmesi, ara kararının yerine getirilmemesi halinde ne gibi sonuçların doğacağının yöntemince duyurulması gerekmektedir. Tarafı hataya ve davayı çözümsüzlüğe iten , husumetin resen ele alınabilirliği ile bağdaşmayan ara kararının hukuksal sonuç doğurması beklenemez. Her ne kadar mahkeme davayı kesin mehile dayanarak reddetmediğini gerekçe olarak bildirmiş ise de husumet eksikliğine yol açanın mahkemece verilen bu belirsiz ara kararı olması karşısında sonuca etkisi elbette değerlendirilmelidir.
Mahkemece yapılması gereken işlemin ne olduğuna gelince ; zorunlu hasım olan borçluların en yakın bütün mirasçılarının mirası reddettikleri ibraz olunan mahkeme kararları ile sabit bulunduğuna göre, konunun miras hukuku hükümleri çerçevesinde çözümü gerekir. Bu durumda mahallin sulh hakimine durum bildirilerek mirasın iflas kurallarına göre tasfiyesi sağlanmalı, anılan mahkemece mirası reddedilen borçlular için atanacak ve yetkilendirilecek bir temsilci huzuru ile davaya devam olunmalıdır. Zira mirasın tasfiyesi işlemleri talebe bağlı işlemler olmayıp, mirasın reddedildiğinin anlaşılması ile resen yapılması gereken işlemlerdendir. Talep üzerine de yapılabilirliği bu özelliğini kaldırmaz. Bu husus Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun değişik kararlarında da açıkça vurgulanmıştır. ( Y.2.HD. 27.01.1995 gün ve 1995/13145,1995/947 ; HGK. nun 29.01.1975 ve 1682- 100 sayılı kararları ) Ayrıca yine murisin ölüm gününde terekenin borca batık olduğunun şayi ve sabit olması durumunda da miras reddedilmiş olacağından ve bu tespit için sınırlayıcı bir süre yasaca öngörülmediğinden bu yönüyle de mahkemece işlem yapılması olanağı vardır.
Diğer taraftan davacı tarafça açıkça lehine tasarrufta bulunulan kişi hakkındaki dava İİK. nun 283/2. maddesi gereğince bedele dönüştürülmüştür. Verilecek hükmün doğrudan borçluları ilgilendirdiği ve alacaklının alacağıyla sınırlı olsa da tasarrufun iptali sonucu bu miktar terekeye döneceği düşünüldüğünde ; başta usulünce hasım olarak gösterilen ancak dava sırasında ölen ve mirası reddedilen borçluların yasaya uygun biçimde temsili sağlanmadan, bu özel durum gözetilmeden taraf teşkilinin ve husumet olgusunun yanların iradesine bırakılması yasaya uygun değildir.
Sonuç olarak mahkemece yapılacak iş ; yukarıda açıklanan yöntemle davalı ölü borçluların davada temsili sağlanarak husumet sorununun çözümlenmesi, davalı Levent K...'un taşınmazları satması sonucu onun hakkındaki isteğin bedele dönüştüğünün değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır. Açıklanan hususlar göz ardı edilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırıdır. Bozulması gerekir. SONUÇ : Davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429 maddesi gereğince BOZULMASINA , istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 03.07.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 08-07-2011, 16:00   #10
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Bugün, icra mahkemesinden tarafıma bir tensip tutanağı gönderildi.

Tensipteki kararlardan biri (8 numaralı) "takip konusu belge aslını sunmamız için 10 günülük kesin süre verildiğini, kesin süre içinde belge aslını sumaz isek, borçlunun imza inkarını kabul etmiş sayılacağımız" ihtarını içermekteydi.

Bu karara karşı aşağıdaki dilekçeyi sunduk.

Bilgi ve eleştirilerinze saygı ile sunur.







xxx. İCRA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞINA

Dosya No:2011/***

KONUSU : Duruşma günü beklenmeksizin, dosyanın ele alınarak ara karardan dönülmesi istemidir.

İstanbul . İcra Müdürlüğü’nün 2011/*** sayılı takip dosyasında, borçlu imza inkarında bulunmuştur. Mahkemenizce görülen davada verilen 11.10.2006 (!) tarihli (bu tarihin yanlışlıkla yazılmış olduğunu düşünüyoruz) tensip ara kararları tarafımıza tebliğ edilmiştir.

Kararlardan (8) numaralı olanı, tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde belge aslını sunmamız, bu sürenin kesin olduğu ve kesin süre içinde belge aslını sunmaz isek davacının imza inkarını kabul etmiş sayılacağımızı içermektedir.

10 GÜN SORUNU: Öncelikle, duruşması 3 ay yani 90 gün sonrasına bırakılan bir davada, belge aslının neden 10 gün içinde sunma zorunluluğunda olduğumuza karar verildiği tartışılmalıdır. Bu kararın tatmin edici, yasal ve hukuki bir gerekçesi varsa elbette uyulacaktır; ancak yoksa, bizim yönümüzden keyfi bir uygulama olarak kabul edilecektir. Çünkü, açık ve denetlenebilir gerekçe içermeyen bir karar, keyfi bir karar olarak kabul edilir. Unutulmamalıdır ki, imza inkarında bilirkişi incelemesi için oluşturulması muhtemel ara karar, en erken ilk duruşma günü (tensip tutanağına göre 13.12.2006 (!), tebligat zarfına göre 12.10.2011) verilebilecektir; daha önce değil. Bu nedenle, sürenin neden 10 gün olarak verildiği tarafımızdan tartışmaya açılmaktadır.

SÜRENİN KESİN OLMA SORUNU: Yasada yer almamış bir süre hakkında yargıcın karar verme yetkisi vardır. Dolayısıyla belge aslını sunmamız için bir süre verilmiş olmasını yargıcın takdir hakkı sınırları içinde olduğunu kabul ediyoruz. Bunun yanı sıra, kural olarak yargıcın takdir ve tayin edeceği ilk süre kesin olmamalıdır. Her ne kadar, usulün 163. madde hükmü yargıca kesin süre verme yetkisi tanımış ise de ilk kez verilen ve tensiple alınmış bu kararda sürenin neden kesin olarak tayin edildiği gerekçelendirilmemiştir. Olaya ve davaya ait hiçbir somut delil ve durum, bu kararı haklı kılmamaktadır.

SONUÇ VE İSTEM : Duruşma günü beklenmeksizin ve 10 günlük kesin süre dolmadan dosyanın ele alınarak, söz konusu (8) no’lu ara karardan dönülmesine, belge aslını sunmamız için makul bir süre verilmesine, sürenin ilk kez veriliyor olması sebebiyle kesin olmamasına karar verilmesi saygılarımızla talep olunur.

Avukat Hakan EREN
Old 12-08-2011, 14:31   #11
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hakan EREN
Bugün, icra mahkemesinden tarafıma bir tensip tutanağı gönderildi.

Tensipteki kararlardan biri (8 numaralı) "takip konusu belge aslını sunmamız için 10 günülük kesin süre verildiğini, kesin süre içinde belge aslını sumaz isek, borçlunun imza inkarını kabul etmiş sayılacağımız" ihtarını içermekteydi.

Bu karara karşı aşağıdaki dilekçeyi sunduk.

Bilgi ve eleştirilerinze saygı ile sunur.








xxx. İCRA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞINA



Dosya No:2011/***


KONUSU : Duruşma günü beklenmeksizin, dosyanın ele alınarak ara karardan dönülmesi istemidir.

İstanbul . İcra Müdürlüğü’nün 2011/*** sayılı takip dosyasında, borçlu imza inkarında bulunmuştur. Mahkemenizce görülen davada verilen 11.10.2006 (!) tarihli (bu tarihin yanlışlıkla yazılmış olduğunu düşünüyoruz) tensip ara kararları tarafımıza tebliğ edilmiştir.

Kararlardan (8) numaralı olanı, tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde belge aslını sunmamız, bu sürenin kesin olduğu ve kesin süre içinde belge aslını sunmaz isek davacının imza inkarını kabul etmiş sayılacağımızı içermektedir.

10 GÜN SORUNU: Öncelikle, duruşması 3 ay yani 90 gün sonrasına bırakılan bir davada, belge aslının neden 10 gün içinde sunma zorunluluğunda olduğumuza karar verildiği tartışılmalıdır. Bu kararın tatmin edici, yasal ve hukuki bir gerekçesi varsa elbette uyulacaktır; ancak yoksa, bizim yönümüzden keyfi bir uygulama olarak kabul edilecektir. Çünkü, açık ve denetlenebilir gerekçe içermeyen bir karar, keyfi bir karar olarak kabul edilir. Unutulmamalıdır ki, imza inkarında bilirkişi incelemesi için oluşturulması muhtemel ara karar, en erken ilk duruşma günü (tensip tutanağına göre 13.12.2006 (!), tebligat zarfına göre 12.10.2011) verilebilecektir; daha önce değil. Bu nedenle, sürenin neden 10 gün olarak verildiği tarafımızdan tartışmaya açılmaktadır.

SÜRENİN KESİN OLMA SORUNU: Yasada yer almamış bir süre hakkında yargıcın karar verme yetkisi vardır. Dolayısıyla belge aslını sunmamız için bir süre verilmiş olmasını yargıcın takdir hakkı sınırları içinde olduğunu kabul ediyoruz. Bunun yanı sıra, kural olarak yargıcın takdir ve tayin edeceği ilk süre kesin olmamalıdır. Her ne kadar, usulün 163. madde hükmü yargıca kesin süre verme yetkisi tanımış ise de ilk kez verilen ve tensiple alınmış bu kararda sürenin neden kesin olarak tayin edildiği gerekçelendirilmemiştir. Olaya ve davaya ait hiçbir somut delil ve durum, bu kararı haklı kılmamaktadır.

SONUÇ VE İSTEM : Duruşma günü beklenmeksizin ve 10 günlük kesin süre dolmadan dosyanın ele alınarak, söz konusu (8) no’lu ara karardan dönülmesine, belge aslını sunmamız için makul bir süre verilmesine, sürenin ilk kez veriliyor olması sebebiyle kesin olmamasına karar verilmesi saygılarımızla talep olunur.


Avukat Hakan EREN

Yukarıdaki başvurumuzu değerlendiren mahkeme, talebimizi kabul ederek belge aslını duruşma gününe kadar sunmamız için yeni bir süre vermiştir.

Bilgilerinize, saygılarımla...
Old 12-08-2011, 16:26   #12
madlock

 
Varsayılan

usul kanunu m. 180ava dilekçesinde sözü edilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerin dilekçeye eklenerek mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar içinde bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yapılması ve gerekli posta giderinin pul olarak verilmesi zorunludur.

Birinci fıkra hükmünün yerine getirilmemesi veya eksik getirilmesi halinde, hâkim ilk oturumda istenen hususların on günlük kesin süre içinde yerine getirilmesini veya eksikliğin tamamlanmasını davacı tarafa bildirir.
Kısaca burada verilen süre kanun gereği kesin süre Sanırım kesin sürede istenilenin yerine getirilmemesinin yaptırımı da mahkemenin deliller olmaksızın değerlendirme yapması olmak gerekir.
Old 16-08-2011, 14:29   #13
av.elfida

 
Varsayılan

Sanırım bu karar bu konudaki soru işaretlerini giderecektir.

YARGITAY 2.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 17.1.2011 Esas: 2009/20896 Karar: 2011/153

Tensiple Verilen Sürede Tanık Listesi Verilmemesi Kesin Süreye Uymama Sonuçlarını Doğurmaz


Özetava, boşanma talebine ilişkindir. Tensipte, davacıya delillerini ibraz etmesi için mehil verilmiştir. Yargılama sırasında delil ibrazı için tekrar mehil verilmiş; bilahare ikinci kez süre verilmesine rağmen delil bildirilmediği gerekçesiyle delil sunma talebi reddedilmiştir. Tensiple verilen sürede tanık listesi verilmemesi kesin süreye uymama sonuçlarını doğurmaz. Bu durumda usulüne uygun şekilde kesin süre verilerek gösterilen deliller toplanmalıdır.[/B]

- 1086 sayılı HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU m.163

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda; mahalli mahke-mece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.
[b]1- Davacıya delillerini ibraz etmesi için 26.09.2008 tarihli tensip tutanağı ve 07.04.2009 tarihli oturumda mehil verilmiş, 17.07.2009 günlü oturumda iki kez verilen süreye rağmen delillerini bildirmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 163. maddesi uyarınca davacının delil sunma talebi reddedilmiştir.Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 180. maddesi uyarınca, dava dilekçesinde sözü edilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dava dilekçesine eklenerek mahkemeye verilmesi zorunludur. Bu zorunluluk davacının elindeki yazılı belgeler (deliller) içindir. Tanık listesi bu anlamda yazılı delil kabul edilemez. Tensipte verilen sürenin gereğinin yerine getirilmemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 163. madde koşullarını oluşturmaz. Mahkemece yapılacak iş, davacıya delillerin ibrazı için usulüne uygun biçimde kesin mehil verilerek gösterdiği takdirde delillerinin toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir. 2- Davacı, dava dilekçesinde takı ve ev eşyalarını istemiştir. Bu istek boşanmanın fer`i niteliğinde değildir. Yatırılan başvurma harcı tüm istekleri kapsar. Mahkemece nispi harcın ikmali için davacıya süre verilmesi (Harçlar Kanunu md. 30-32), yatırdığ takdirde delillerin birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm oluşturacak şekilde ret hükmü verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2. bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 17.01.2011
Old 14-11-2011, 14:40   #14
ayse1728

 
Varsayılan

iyi günler,
mahkeme ara kararında iki hafta içinde tanık bildirilmesini, yine bu iki hafta içinde tanıkların hangi konuya ilişkin olarak dinelenecekleri ve tanıklara yöneltilecek soruların ayrıntılı olarak belirtilmesi için ihtaratta bulundu.(yaptırımının ne olacağını belirtmedi.) karşı taraf yalnızca isim bildirmiş usulüne uygun tanık bildirilmemesinden bahisle tanık dinlenmesine muvafakatimiz olmadığını beyan etmemiz mi lazım yoksa başka bir yol mu? yardımcı olusanız sevinirim. duruşması yarın
Old 14-11-2011, 15:03   #15
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ayse1728
iyi günler,
mahkeme ara kararında iki hafta içinde tanık bildirilmesini, yine bu iki hafta içinde tanıkların hangi konuya ilişkin olarak dinelenecekleri ve tanıklara yöneltilecek soruların ayrıntılı olarak belirtilmesi için ihtaratta bulundu.(yaptırımının ne olacağını belirtmedi.) karşı taraf yalnızca isim bildirmiş usulüne uygun tanık bildirilmemesinden bahisle tanık dinlenmesine muvafakatimiz olmadığını beyan etmemiz mi lazım yoksa başka bir yol mu? yardımcı olusanız sevinirim. duruşması yarın

Sayın Meslektaşım,

Ara kararını aşağıdaki maddeler çerçevesinde inceleyip, burada da yeniden netleştirirseniz yorum yapmaya çalışalım.
Saygılar.

Alıntı:
Kesin süre
MADDE 94. (1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.
(2) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
(3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.

Tanık gösterme şekli
MADDE 240. (1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir.

(2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.

(3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır.

Tanığın davet edilmesi
MADDE 243. (1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.

(2) Davetiyenin duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir.

(3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.

Tanığa soru kâğıdı gönderilmesi
MADDE 246. (1) Hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hâkimin takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı dinlemek üzere davet edebilir.

Old 14-11-2011, 15:28   #16
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

Üstadıma ilaveten; tanıkların bildirilme şekline yani240/2 ye göre itiraz edersiniz ama tanık dinlenilmesinden vazgeçilmesine değil..Ayrıca tanıklar konsunda sıkıntı yaratan başka durumlar varsa HMK m.255 çerçevesinde tanıklara da itiraz edilebilir,kolay gelsin!
Old 14-11-2011, 15:29   #17
ayse1728

 
Varsayılan

metinde ne yazık ki bu konuda bir açıklama yok meslektaşım. ancak mahkeme ara kararında aynen şöyle yazdı:
"kesin süre içinde tanık bildirilmesi halinde , yine iki haftalık kesin süre içinde listede yer alan tanıkların hangi konuya ilişkin olarak dinlenecekleri, tanıkların hangi olaylara ilişkin bilgi ve görgülerinin bulunduğu, tanıklara ayrı ayrı yöneltilmek istenen soruların yazılı olarak bildirilmesi için taraflara ihtaratta bulunulmasına"
bu ara karara binaen bu soruyu sormuştum. cevaplarsanız sevinirim meskeltaşım.
Old 14-11-2011, 16:14   #18
Av.Nazife Eytemiş BAŞAR

 
Varsayılan

Ben de açıklayıcı olduğunu düşündüğüm cevabıma ilaveten şöyle yazayım o halde,kesin sürede tanık isimlerinin bildirilmesi yeterlidir artık tanık dinlenmesine muvafakat etmeyeceğinizi beyan etmeniz usulen isabetli olmaz yani şekil açısından tanık listesine itiraz edersiniz ancak veya belirttiğim üzere tanıkların engel hallerini (varsa)baz alarak m.255 kapsamında itiraz,saygılar...
Old 14-11-2011, 16:17   #19
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan Görüş...

Alıntı:
Yazan ayse1728
metinde ne yazık ki bu konuda bir açıklama yok meslektaşım. ancak mahkeme ara kararında aynen şöyle yazdı:
"kesin süre içinde tanık bildirilmesi halinde , yine iki haftalık kesin süre içinde listede yer alan tanıkların hangi konuya ilişkin olarak dinlenecekleri, tanıkların hangi olaylara ilişkin bilgi ve görgülerinin bulunduğu, tanıklara ayrı ayrı yöneltilmek istenen soruların yazılı olarak bildirilmesi için taraflara ihtaratta bulunulmasına"
bu ara karara binaen bu soruyu sormuştum. cevaplarsanız sevinirim meskeltaşım.

Sayın Meslektaşım,

Hakim, verdiği sürenin kesin olduğunu belirtmiş. Bu sürede ise sadece tanık isimleri verilmiş. Adreslerin bildirilmesi de ayrıca zikrolunduğu için HMK.m.240/3-cümle-1'in uygulanamayacağını düşünüyorum.

Kesin süre içinde yapılması istenen işlemin yerine getirilmemesi halinde ise o işlemi yapma hakkı ortadan kalkmaktadır. Bunu önlemek için, tanık adresleri de bildirilmeli veya TCKN.leri bildirilerek celpleri sağlanmalı idi. Her ikisi de yok ise yine "bu sürede" beyan edilerek adreslerinin tahkiki talep edilmeli ve gideri yatırılmalı idi.

Bu durumda, kesin süre içinde istenen hususlar ikmal edilmediğinden bu delilden vazgeçilmiş sayılmalıdır. Ancak, kesin süreye karşın, takip eden muayyen oturumda tanıkların hazır edilmiş olması halinde tanıkların dinlenmesinin mümkün olabileceği, bunun dışında delilin reddi yönünde ara kararı oluşturulabileceği görüşündeyim.

HMK.m.255 anlamında, tanıkların böyle durumlar varsa terditli bir talepte bulunmak gerekir. Zira, bu konu m.255'e öncelik teşkil edecek niteliktedir.

Saygılarımla.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kesin süre Neslihan Meslektaşların Soruları 30 27-12-2012 08:26
hak düşürücü süre avhalit Meslektaşların Soruları 6 20-03-2007 11:02
Süre Var Mı mizan Meslektaşların Soruları 2 14-10-2003 13:44
Süre Tutumu Av.Nevra BAŞKAL Meslektaşların Soruları 6 23-08-2002 22:10


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08624506 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.