Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

muris muvazaası

Yanıt
Old 10-05-2006, 12:50   #1
av.tuğbabal

 
Varsayılan muris muvazaası

selamlar
ölen kişi ölümünden önce ikinci eşine yani müvekkile evinin yarı hissesini tapuda satış yoluyla devretmiştir.yargıtayın 1974 tarihli miras muvazaası ile ilgili kararı aleyhe takdir edersinizki hakim yargıtay içtihadı noktasında karar verercektir.bu konudaki görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim.teşekkürler
Old 10-05-2006, 17:59   #3
dark

 
Varsayılan ?

ben de tam olarak anlayamadım soruyu içtihatlar haliyle baglayıcı ..diğer mirascılardan mal kacırmak için gizli bagış v.s gibi ileride diğer mirascıların açabileceği davalar mı soruluyor ..bu kararı eleştirmemiz mi soruluyor
Old 11-05-2006, 11:35   #4
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Her ne sorulursa sorulsun (iki satırdan anlaşıldığı kadarıyla) meslektaşımız muris muvazası sebebiyle iptalden kaçamayacakmış gibi görünüyor.Saygılar
Old 11-05-2006, 12:41   #5
KAANKAL

 
Varsayılan

muris muvaazında ispat için önemli olan iki urum vardır. Birincisi murisin dava konusu taşınmazı sattığı zamandaki maddi durumu, yani murisin taşınmazı satmaya ihitiyacının olup olmaması, ikincisi de davalı eşin taşınmazı alabilecek durumda olup olmaması, yani ekonomik gücü. Bu durumda , murisin satış yapıldığı dönem içinde maddi durumu iyiyse satmaya ihitiyacı yoksa ve davalı eş, çalışmıyor veya geliri yoksa muvazaa kanıtlanabilir. Tanıklar önemli
Old 12-05-2006, 13:47   #6
av.tuğbabal

 
Varsayılan

arkadaşlar kusura bakmayın.ilk defa soru gönderdiğim için biraz kapalı olmuş.ölen kişi aslında ikinci eşine satış yapmış.ancak ilk eşinden olma çocukları miras muvazaası gerekçesiyle tapu iptali ve tescili davası açmış.yargıtayda bu durumda muvazaanın tespiti için 1974 tarihli içtihadında tanık gösterilmesinin yeterli olacağını(satış yapılan kişi aleyhinde) ifade etmiştir.işte bu noktada adına satış yapılan kişi için nasıl bir savunma olsunki içtihadı geri bıraksın, demek istemiştim.haklısınız çoooooooooook kapalı olmuş))))))))
Old 12-05-2006, 16:14   #7
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Öncelikle soruyu "Muris Muvazaası " olarak düzeltip ondan sonra dğerlendirmelere geçelim.Aşağıda Yargıtay'ın Muris Muvazaası nda aradığı şartlara ilişkin tipik kararlar var.Bu kararları ve Sn.Eraslan Özkaya Muvazaa Davaları" kitabını veya elinizde başka kaynak var ise onları birlikte değerlendirdiğinizde net sonuçlara ulaşacaksınız.Bu sonuçları daha sonra değerlendiririz.Saygılarımla


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/9199

K. 2005/9804

T. 19.9.2005

• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Muris Muvazaası- Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Talebin Kabulü Gereği )

• MURİS MUVAZAASI ( Miras Bırakanın Davalının Kardeşine Bir Taşınmazı Temlikinin Muvazaalı Olarak Temlik Ettiği Mahkeme Kararı İle Sabit Olması - Davalıya Temlikinin De Muvazaalı Olduğu/Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği )

• MİRASTAN MAL KAÇIRMA ( Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği )

4721/m.706

818/m 18,23

2644/m 26


ÖZET : Miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşine bir taşınmazı temlikinin muvazaalı olduğu mahkeme kararı ile benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Bu durumda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları babaanneleri A. 'nun i 055 ada 69 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2. kat 6 nolu bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak torunu davalı M.' e temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.
Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığı, murisin davacılara da sağlığında kazandırmalarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. 'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava,Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;çekişme konusu 69 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 nolu bağımsız bölümün 27.5.1997 tarihli akitle ve satış yolu ile davalıya temlik edildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş ve eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "Muris Muvazaasıı" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşi S.'la Adana'da bulunan bir taşınmazı temliki nedeniyle o yerde açılan dava sonucu verilen Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.12.2003 tarih ve 2002/888 esas-2003/986 karar sayılı kararı ile temlikin muvazaalı olduğu benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Beri yandan miras bırakanın davacılara sağlığında bir kısım kazandırmalarda bulunduğu yolundaki savunmada kayden doğrulanmamıştır.
Bu durumda, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca,davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken,yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/5913

K. 2005/6859

T. 5.6.2005

• MURİS MUVAZAASI ( Tespitinde Ülkenin Gelenek Ve Görenekleri Toplamsal Eğilimleri Miras Bırakanın Sözleşmeyi Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Sebebi Olup Olmadığı Davalının Alış Gücü Olup Olmadığı Satış Bedeli İle Rayiç Bedel Arasındaki Farkın Nazara Alınacağı )

• TAPU İPTALİ TESCİL TALEBİ (Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği )

• MİRASÇILARDAN MAL KAÇIRMA ( Tapu İptali Tescil Talebi - Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği )

• İSPAT ( Tapu İptali Tescil Talebi -Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği )

• TANIK (Muriss Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği )

818/m.18

1086/m288-293


ÖZET :Muriss muvazaasının tespiti yönünden ülkenin gelenek ve görenekleri, toplamsal eğilimleri, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir sebebi olup olmadığı, davalının alış gücü olup olmadığı, satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların nazara alınması gerekir.Muris muvazaasıı tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Tüm deliller toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürüp; tapu iptali ve tescil istemişlerdir.
Davalı, dava konusu taşınmazları muristen ve murisin kardeşlerinden bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacıların yazılı akde dayanılarak yapılan satış ve hibe işlemlerinin muvazaalı olarak davalıya yapıldığını gösterir aynı hukuki mahiyette bir delil ibraz edemedikleri ve iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle açılan davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı A. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.T.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, temliklerin resmi akitle yapıldığı, iddianın aynı güçte delille kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği Üzere uygulamada ve öğretide "Muris Muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalıya temlik edildiği, davacı tarafından anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu iddianın, tanık beyanı dahil her türlü delille ispatlanabileceğinin, yasal ve yargısal uygulamalar gereği olduğu kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakana ait veraset ilamının getirtilmesi ve gerektiğinde Medeni Yasa'nın 640. maddesi uyarınca işlem yapılması, tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması, bu arada taşınmazların imar görmesi nedeniyle imar evraklarının ve öncesinin getirtilmesi, davanın kanıtlanması halinde, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin ne ölçüde imar parsellerine yansıdığının saptanıp gözetilmesi ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Davacı A'nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/2390

K. 2005/5489

T. 3.5.2005

• MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali Ve Tescili - Murisin Gözlenen Gerçek İrade Ve Amacı Saptanması Ve Murisin Sözleşme Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Nedeninin Bulunup Bulunmadığı Tespiti Gereği )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI (Muris Muvazaası - Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Ve Taraflarla Muris Arasındaki Kişisel İlişkinin Değerlendirilmesi Gereği )

• MURİSİN GERÇEK AMACININ SAPTANMASI GEREĞİ (Muris Muvazaasıı Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davası - Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Tespiti Gereği )

• ALICININ ALIŞ GÜCÜ ( Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davasında Olup Olmadığının Tespiti Gereği )

4721/m 706

818/m 213

2644/m 26


ÖZET : Dava,Muris Muvazaasıı hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Murisin yaptığı temliki işleminin muvazaalı olup olmadığının tespiti için murisin gözlenen gerçek irade ve amacı duraksamaya yer vermeyecek şekilde aydınlığa kavuşturulmalıdır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, murisin sözleşme yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı tarafın alış gücünün olup olmadığı hususlarıyla satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki farkın ve taraflarla muris arasındaki kişisel ilişkinin değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları N.U.'nun mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 1 nolu parseldeki 136/189 payını muvazaalı olarak M.'ye satış suretiyle temlik ettiğini, M.'nin de payı miras bırakanın oğlu olan Ş. ve gelini olan G.'ye satış yoluyla muvazaalı devrettiğini ileri sürerek iptal ve miras payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, satışın gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, miras bırakanın yaptığı temliki işlemin muvazaalı olduğunun ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.5.2005 Salı günü saat 9.15'de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra bilahare Tetkik Hakimi A. Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların miras bırakanı N.'nin malik bulunduğu 1 parsel sayılı taşınmazdaki 136/189 payına isabet, eden bahçeli evini 13.1.1995 tarihli akitle davalılardan M.'ye temlik ettiği, adı geçenin de taşınmazı 6.3.1997 tarihli akitle diğer davalılar Ş. ve G.'ye intikal ettirdiği görülmektedir.
Davacılar, anılan temliklerin kendilerinden mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide ""Muris muvazaası"" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme, tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, miras bırakanın SSK emeklisi olup sosyal güvencesinin bulunduğu, mesken nitelikli taşınmazın temliki için geçerli bir sebep ileri sürülmediği, ilk kayıt maliki M.'nin edindiği taşınmazdan yararlanmadan diğer davalılara intikal ettirdiği, davalılar Ş. ve G.'nin ise yeterli alış gücüne sahip olmadıkları, bunun yanında gerek ilk satış gerekse ikinci satış işleminde öngörülen satış bedellerinin gerçek değerinin çok altında bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.
Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı temlikteki gerçek amacının davacı kızlarını miras haklarından mahrum bırakarak tek erkek evladı olan davalı Ş. ve onun eşine intikal ettirmek olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 29-06-2006, 16:13   #8
avsaduman_koc

 
Varsayılan tapu iptal ve tescil

Davacı müvekkillerimden A.ya 15 yıl önce genel yetki içeren vekaletname vermiş müvekkil B ye bu vekaletname ile17 yıl önce satış yapmış,satış sonrasında davacı müvekkili azletmiş,yaklaşık 16 yıl sonra vekalet veren davacı kandırıldığını ileri sürerek satılan hisseleri sebebi ile tapu iptal tescil davası açmıştır.Bizim savunmamız öncelikle usul yönünden olup zaman aşımı itirazında bulunduk,karşı taraf hil eve muvazaay adayandığını beyan etti mahkeme zaman aşımı itirazını reddetmek sureti il eesasa girdi.Bu konud agörüş ve bilgilerinizi iletirseniz memnun olurum cevaplarınızı bekliyorum.
Old 19-07-2006, 22:19   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Koç,
Sizin sorunuz da biraz kapalı. Verdiğiniz tarihler de karışık sanki. (15 yıl önce verilen vekaletname ile, 17 yıl önce satıs yapılması mümkün görünmemekte

Ama tahmin ediyorum ki olayınızda taraflar mirasçı. Ve mirasçılar arasında zamanaşımı işlemiyor.
Old 22-02-2007, 11:39   #10
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

Sayın av.tuğbabal

Muris Muvazaalarına dayanılarak açılan iptal davaları genelde ikinci eş durumu varsa yargıtay bunu mal kaçırma karinesi olarak görmekte yerleşik kararlarıda tapunun iptali yönünde ortaya çıkıyor. ancak 1.4.1974 tarihli YİBK kararında mal kaçırma amacı üzerinde durulmuştur. Sanırım bu noktada yapmanız gereken en önemli savunma murisin mirasçılar arasında denkleştirme yoluna gittiğidir.Bir diğer deyişle terekesinin tamamını değil de bir kısmını mirasçıya devrettiğidir. Diğer mirasçılara verilen menkul ve gayri menkul malların o günün şartlarındaki rayiç bedelleri araştırılmalı ve denkleştirmenin olup olmadığını tespit etmeniz gerekir Şartları varsa bu yönde yapacağınız savunma davayı lehinize sonuçlandırma imkanı doğuracaktır. Zira şu ana kadar incelemiş olduğum her muris muvazaasında murisin yapmış olduğu satışın gerçek olduğu noktasında savunmanın lehinize bir sonuç yaratacağını sanmıyorum bu tür savunmalarda mahkeme ve yargıtay tarafından kabul görmemiş. Ancak murisin denkleştirme yapmak amacıyla taşınmaz mallarını satış gibi göstermesinde dahi yıllar sonra açılan muvazaa davalarının reddi sonucunu doğuruyor. Bu noktada size tavsiyem MURİSİN MAL KAÇIRMA AMACININ BULUNMADIĞI SADECE MİRAÇILARI ARASINDA DENKLEŞTİRME YAPMAK AMACIYLA TEMLİKİ TASARRUFLARDA BULUNDUĞUNU bu noktada incelemeler yapmanınızı öneririm

Saygılarımla
Old 22-02-2007, 12:01   #11
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

Miras bırakan sadece mirasçılardan birine veya birkaçına pay vermişse veya paylaştırmada makul ve hoşgörü sınırlarını aşan bir dengesizlik bulunuyorsa , paylaştırma değil mirasçılardan mal kaçırma amacı üstün tutulmuş sayılacağından aldatmak unsuru teşekkül edecektir. Bu taktirde pay almayan veya az pay verilen mirasçı veya mirasçıların dava açmak hakları doğacaktır.
Denkleştirmenin var olup olmadığının anlaşılabilmesi için tüm mirasçılara verilen mal ve kıymetlerin tanık dinlenmek , ilgili merciilerden bilgi ve belge istemek , tüm taraf delillerini toplamak uzman bilirkişi aracılığı ile her bir mirasçıya verilen mal ve değerleri birbirleri ile kıyaslamak gerekir.

SAĞLIĞINDA MALVARLIĞINI MAKUL ÖLÇÜLERDE PAYLAŞTIRAN MURİSİN
“MAL KAÇIRMA” KASTI YOKTUR.
Miras bırakanın sağlığında malvarlığının tamamını ya da bir bölümünü mirasçıları arsında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içinde paylaştırmışsa mirasçılarından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur.Bu nedenle miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı araştırılmalıdır.
1.HD.20.10.1998; 9564/11285
Old 22-02-2007, 12:03   #12
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu 'nca incelenerek direnme kararının süresinde tem¬yiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. 2494 sayılı yasa ile değişik 438/ll. fıkrası hükmü gereğince du¬ruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına dosyadaki tutanak ve kanıtla¬ra, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Ku¬rulu 'nca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bo¬zulmalıdır.
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Talebi - Ölünceye Kadar Bakma Akdi ile Taşınmaz Temlikinde Muvazaa İddiası - Muvazaa İddiası¬nın Değerlendirilmesi - Gerçek Niyetin Tespiti
Ölünceye kadar bakma akdi ile taşınmaz temlikinin muvazaa ile illetli 01¬duğu herzaman ileri sürülebilir. Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen bütün mirasçılar muvazaa nedeııiyle tapu iptali ve tescil talep edebilirler . Murisin ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile yap¬tığı temlikin muvazaalı olup olmadığının belirlenebilmesi için sözleşme ta¬rihinde kaç yaşında olduğu, sağlık durumu, aile ilişkileri, mal varlığının miktarı, temlik edilen malın diğer mal varlığına oranı, bunun makul kar¬şılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi, bilgi ve olguların araştırılıp değerlendirilmesi gerekir . Tüm deliller toplanıp bu husus çözümlenmeden gerçek niyetin tespitine olanak yoktur . Somut olayda miras bırakana ait tapu kayıtları getirilmiş ise de açıklandığı gibi bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Eksik İnceleme ile davanın kabulü yönünde verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.
HGK. 26.5.1999; 310/313

Taraflar arasındaki ''tapu iptali ve tescil'' davasından dolayı yapılan yar¬gılama sonunda; Kozan Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 2.4.1998 tarih ve 1996/255-1998/99 sayılı kararın incelenmesinin davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, yargıtay 1. Hukuk Dairesi 'nin 17.9.1998 tarih ve 1996/8526-9353 sayılı ilamı ile; (...Uygulama ve öğretide ''muris muvazaası'' olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan ger¬çekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir . Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleye¬rek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatları'nda ve 1.4.l974 tarih, l/2 Sa¬yılı İnançları Birlcştirme Kararı'nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Mede¬ni Kanun'un 634, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. mad¬delerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğ¬ru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişlc miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek İrade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genel¬likle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında bir¬Iikte ve doğru şckilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek maku1 ölçüler içe¬risinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme ola¬nağı yoktur. O haldc miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mer¬cilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nite¬likleri ve değerleri hakkında uzman bilİrkişiden rapor alınarak paylaştırma¬nın mı, yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuştu¬rulması zorunludur.
Somut olayda, davacılar miras bırakanın dava konusu 345 parsel sayı1ı taşınmazı 1980 yılında ölünceye kadar bakma koşullu olarak temlik ettiğini; temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek pay oranında iptal ve tescil iste¬ğinde bulunmuşlardır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsayacak biçimde bir araştırma yapıldı¬ğından söz etme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bir araştırma ve dcğcrlendirme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hü¬küm kurulması doğru değildir...'') gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargı!ama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
Old 25-02-2007, 13:55   #13
Turkmen

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9199
K. 2005/9804
T. 19.9.2005

• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Muris Muvazaası- Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Talebin Kabulü Gereği )• MURİS MUVAZAASI ( Miras Bırakanın Davalının Kardeşine Bir Taşınmazı Temlikinin Muvazaalı Olarak Temlik Ettiği Mahkeme Kararı İle Sabit Olması - Davalıya Temlikinin De Muvazaalı Olduğu/Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği )
• MİRASTAN MAL KAÇIRMA ( Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği )
4721/m.706
818/m 18,23
2644/m 26
ÖZET :Miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşine bir taşınmazı temlikinin muvazaalı olduğu mahkeme kararı ile benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Bu durumda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.
DAVA :Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları babaanneleri A. 'nun i 055 ada 69 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2. kat 6 nolu bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak torunu davalı M.' e temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.
Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığı, murisin davacılara da sağlığında kazandırmalarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. 'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR ava, Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 69 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 nolu bağımsız bölümün 27.5.1997 tarihli akitle ve satış yolu ile davalıya temlik edildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş ve eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "Muris Muvazaasıı" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.





Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşi S.'la Adana'da bulunan bir taşınmazı temliki nedeniyle o yerde açılan dava sonucu verilen Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.12.2003 tarih ve 2002/888 esas - 2003/986 karar sayılı kararı ile temlikin muvazaalı olduğu benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Beri yandan miras bırakanın davacılara sağlığında bir kısım kazandırmalarda bulunduğu yolundaki savunmada kayden doğrulanmamıştır. Bu durumda, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ :Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-02-2007, 13:57   #14
Turkmen

 
Varsayılan

T.C
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
Sayı:Esas 2005 Karar 3429/3748

Mahkemesi : B. Asliye H. H.
Tarihi : 30.11.2004
Nosu : 657-867
Davacı : Zehra v.s.
Davalı : Gürcan
ÖZET : Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, babaları olan miras bırakan Süleyman ın kendilerinden mal kaçırma amacıyla 181 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarını satış şeklinde davalı torununa temlik ettiğini; işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, taşınmaz tapularının iptaliyle payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, elbirliği ile mülkiyette, mirasçıların her birinin kendi payı için iptal-tescil isteğinde bulunamayacağı gerekçesiyle, davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.
Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, elbirliği ortaklığından söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 Tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince: davacıların miras bırakanın mirasçıları olduğu anlaşılmaktadır. Davanın dayanağı yukarda sözü edilen 1.4.1974 Tarih ½ Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararıdır. Anılan karar mirasçıların miras payları oranında istekte bulunmalarını olanaklı kılmıştır.
Hal böyle olunca, davacıların istemlerinin yukarıdaki ilke ve olgulara göre araştırılıp incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddi isabetsizdir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-02-2007, 13:59   #15
Turkmen

 
Varsayılan

T.C. Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1995/8737
K. 1995/11789
T. 19.9.1995
* TAPU İPTALİ VE TESCİL
* MURİS MUVAZAASI
ÖZET : "Muris muvazaası"; gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek isteyen miras bırakanın, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede, iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmesidir. Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesini yansıtmadığından, gizli bağış sözleşmesi ise yasal şekil şartlarını taşımadığından bu tür sözleşmeler geçersizdir.
(818 s. BK. m. 18, 213) (743 s. MK. m. 634) (YİBK., 1.4.1974 gün ve 1/2 s.)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali-tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmekle; dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, Borçlar Yasasının 18.maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada, miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için, esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de MK.nun 634, BY.nın 213 ve Tapulama Yasasının 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu
kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleşiyle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince;
Davacıların murisin oğlu ve kızı; davalıların ise, iki oğlu torunu ve gelini oldukları, murisin 402-1439-1345-1341-1339 parsel sayılı taşınmazlarını değişik tarihlerde davalılara satış suretiyle temlik ettiği tartışmasızdır.
Davalılar, murisin sağlığında davacılara da, taşınmazlar verdiğini, mallarını taksim ettiğini savunmuşlardır. Bu durumda murisin mallarını çocukları arasında taksim etmeyi amaçlayıp amaçlamadığının açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, savunmada sözü edilen ve davacılara verildiği iddia edilen taşınmazların tapu kayıtlarının tüm tedavülleriyle getirtilmesi miras bırakan tarafından mı verildiğinin belirlenmesi, gerekçede zikredilen
1992/244-1994/274 sayılı dosya ile savunmada bildirilen 1993/283-1995/91 sayılı dosyaların getirtilmesi, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek murisin paylaştırmayı amaçlayıp amaçlamadığının saptanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde davanın kabul edilmesi doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.5.1995 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 6.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 19.9.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-02-2007, 14:02   #16
Turkmen

 
Varsayılan

T.C
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
Sayı: Esas 2005 Karar 7006/9494
Mahkemesi :K.Ç. 2.As.H.H.
Tarihi :15.3.2005
Nosu :243-182
Davacı :İbrahim
Davalı :Nildeniz 'e vesayeten Faruk

ÖZET: Muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakla birlikte, taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, çekişmeli 2694 sayılı parseldeki payını 3.kişilere olana borcundan dolayı emaneten davalının miras bırakanı Namık 'a devrettiğini ancak tapuda satış gösterildiğini, bu hususta harici belge de düzenlendiğini ileri sürerek tapusunun iptaliyle adına tescilini istemiştir.
Davalı vasisi, olayı sonradan öğrendiğini, harici belgedeki imzanın miras bırakana ait olduğunu belirtmiştir.
Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13/9/2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat S.İlgün geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 5694 sayılı parseldeki davacı payının 8.10.2003 tarihli resmi akitle davalının miras bırakanı Namık a satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temliki işlemin gerçeği yansıtmadığını, muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nispi muvazaa ) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar muvazaayı düzenleyen Borçlar Kanununun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir.



Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; davacı, iddiasının kanıtı olarak "sözleşme" başlıklı belge ibraz etmiş, belgedeki imzanın davalının miras bırakanına ait bulunduğu davalı temsilcisi tarafından kabul edilmiştir. Hal böyle olunca, anılan belgenin yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek değerlendirilmesi, bunun yanında HUMK'nun 292.maddesinin de dikkate alınması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 13.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-02-2007, 14:05   #17
Turkmen

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/6029
K. 2005/6521
T. 26.5.2005
818/m.18
4721/m.562,1025
ÖZET : Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler. Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların halefi sıfatı ile hareket eden kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. Somut olaya gelince; yukarıda açıklandığı ve 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında öngörüldüğü anlamda bir belge ibraz edilmiş değildir. Hal böyle olunca; kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, mirasbırakanın alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla 1428 ada 21 ve 2243 ( imarla 8803 ada 9 )parsel sayılı taşınmazı davalılara satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline, olmadığı taktirde tenkisine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, hak düşürücü sürenin geçtiğini, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılara temlikinin muvazaalı bulunduğu, davalı Güler'in davanın başından beri davada yer aldığı, ıslah talebinin uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı.
Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden çekişme konusu 21 parsel sayılı taşınmazın 07.03.1978 tarihli akitle miras bırakan tarafından davalı Borzade'ye 2243 parselin ( imarla 8803 ada 9 parsel )154/22560 payının da davalı Güler'e satış yoluyla temlik edildiği görülmektedir.
Davacı, anılan işlemin miras bırakanın derda kaldığından hakkında yapılacak takiplerden kurtulmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. İddianın belirtilen bu nitelendirilmesine göre davacının miras bırakanın halefi sıfatıyla ve onun "taraf muvazası" olarak nitelendirilen işlemine dayandırıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar ( mutlak muvazaa ). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nispi muvazaa ). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Hernekadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun 18. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden ( resen )göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur ( icazet )vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.



Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu ( inşai )bir hüküm değil, açıklayıcı ( ihdasi )bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı ( halefi )sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear ) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; yukarıda açıklandığı ve 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında öngörüldüğü anlamda bir belge ibraz edilmiş değildir.
Hal böyle olunca; kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-02-2007, 14:11   #18
Turkmen

 
Varsayılan

T.C.
Y A R G I T A Y
1.HUKUK DAİRESİ
E. 2001/13256
K. 2001/176
T. 15.01.2002

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, verilen kararın toplanan delillere ve dosya içeriğine uygun olduğu söylenemez.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince, dava konusu 108 parsel sayılı 19.500 m2 miktarlı taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya 3.6.1969 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik edildiği, murisin 1320 doğumlu olup 14.1.2000 tarihinde murisin eşinin ise kendisinden evvel 28.11.1989 tarihinde öldükleri, murise davalı oğlunun baktığı, muris üzerinde 15 parsel sayılı 8050 m2 miktarlı kargir ev ve narenciye bahçesi niteliğindeki taşınmaz ile 322 parsel sayılı 36.185 m2 miktarlı narenciye bahçesinin bulunduğu, murisin sağlığında davalı aleyhine akde aykırılıktan bir dava da açmadığı anlaşılmaktadır. Belirlenen olgular ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal kaçırma değil, ölünceye kadar oğlu tarafından bakılmak amacıyla temlikte bulunduğu neticesine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine ve 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren Av. ücret tarifesinin 14.maddesi gereğince gelen temyiz eden vekilleri için 250.000.000 TL. duruşma avukat parasının temyiz edilenden alınmasına 15.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-03-2007, 21:36   #19
Av.Teoman

 
Varsayılan

sayın meslektaşlar kararların büyük bölümünü okudum teşekkürler.

zira ben de muris muvazaası nedeniyle açılan bir tapu iptali davasında halihazırda davalı vekiliyim.

mahkeme son celsede davacı mirasçının davalı müvekkil dışındaki mirasçı kardeşinin de bu davayla ilgili muvafakatını alması ya da miras ortaklığına temsilci tayin ettirmesi yolunda ara karar aldı.

diğer mirasçının bu muvafakatı vermeyeceğini öğrendim. ayrıca miras ortaklığına temsilci tayini de mirasçıların oybirliğiyle mümkün oluyor diye biliyorum.

bu durumda davanın reddi konusunda umutlandım ancak konuyla direk örtüşen bir karar da bulamadım.

değerli fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim..
Old 22-03-2007, 16:16   #20
KAANKAL

 
Varsayılan

sayın teoman, davacı davayı tereke adına açmış ise bu durumda diğer mirasçının onayı veya temsilci gerekir.(Y.1.HD. 16.02.1998 T. 1261e,1663 K)
Ama sadece kendi adına ve kendi hissesi oranında iptal ve tescil istemiş ise bu durmda mahkeme ara kararı yanlış olacaktır.
Old 26-03-2007, 17:30   #21
av.murat kalkan

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/759
K. 2005/1146
T. 17.2.2005
• ELBİRLİĞİ İLE MÜLKİYET ( Mirasçıların Birbiri Aleyhine Tek Başına Miras Payının İptaline İlişkin Dava Açmaları Mümkün Olup Oybirliği Aranmadığı )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Elbirliği Mülkiyetinde Mirasçıların Birbiri Aleyhine Tek Başına Miras Payının İptaline İlişkin Dava Açmaları Mümkün Olup Oybirliği Aranmadığı )
• MİRAS PAYININ İPTALİ ( Elbirliği Mülkiyetinde Mirasçıların Birbiri Aleyhine Tek Başına Miras Payının İptaline İlişkin Dava Açmaları Mümkün Olup Oybirliği Aranmadığı )
4721/m.640,702
ÖZET : Elbirliği ile mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda mirasçıların birbiri aleyhine tek başına miras payının iptaline ilişkin dava açmaları mümkün olup oybirliği aranmaz. Ancak, mirasçılardan birinin taşınmazın diğer mirasçılar adına da tapuya tescilini istemesi TMK 640 ve 702 maddelerine göre mümkün değildir. Davacı ancak kendi payı yönünden iptal ve tescil isteyebilecektir.
DAVA : Fatma Şahin ile İsmail Kar aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Osmaneli Asliye Hukuk Hâkimliğinden verilen 01.12.2004 gün ve 32/146 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava konusu taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit edildiğini, bu yerin babalarından kendilerine kaldığını, davalının şimdi dava konusu taşınmazı satmak istediğini öğrendiğini açıklayıp tapu kaydının iptali ile Ali Kar mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davaya karşı herhangi bir savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalının aşağıdaki husus dışındaki temyiz itirazlarının REDDİNE,
Elbirliği ile mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda mirasçıların birbiri aleyhine tek başına miras payının iptaline ilişkin dava açmaları mümkün olup oybirliği aranmaz ( HGK. 23.10.1996 T. 17.02.20051996/7.522 esas 1996/713 karar ). Ancak, mirasçılardan birinin taşınmazın diğer mirasçılar adına da tapuya tescilini istemesi TMK 640 ve 702 maddelerine göre mümkün değildir. Davacı ancak kendi payı yönünden iptal ve tescil isteyebilecektir. Bu durumda sadece Fatma Şahin’in miras payı oranında iptal ve tescile karar vermek gerekirken, davacı olmayan diğer mirasçılar Hatice Yıldırım ve Emine Doğan bakımından da tapu kaydının iptali ile bu kişilerin adlarına tescile karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı İsmail Kar’ın temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile eksik incelemeye dayalı, usul ve yasaya aykırı hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 10,20 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 26-03-2007, 17:31   #22
av.murat kalkan

 
Varsayılan

sanirim bu yargitay kararı, sayın kuscu nun cvp ını daha da ii açıklamıştır.

Saygılarımla
Old 02-05-2008, 13:04   #24
n_plak

 
Varsayılan

Vekaletname ile yapılan satışta muris muvazaasına dayalı tapu iptali davası açılması mümkün müdür?

Müvekkilin eşi, ilk evliliğinden olan kızına vekalet vermiş, taşınmaz müvekkilin eşinin kızı tarafından murisin ölümünden 1-2 ay önce 3. kişiye satılmıştır. Muris muvaazasında murisin gerçek iradesinin satış yönünde olmadığı, bağışın da şekil şartı eksikliğinden gerçekleşmediğinin ispatı gerekirken, olayda vekaletle satış gerçekleşmesi davayı ne şekilde etkiler?

Husumet taşınmazı satın alan 3. kişiyle birlikte, taşınmazı vekaleten satan murisin kızına da yöneltilmelimidir?
Old 09-12-2009, 13:10   #25
msahinparlak

 
Varsayılan

arkadaşlar bu konuda (muris muvazaası) davalı lehine emsal karar ver mı?
Old 12-12-2009, 00:20   #26
Av. Suzan ŞEN

 
Varsayılan

Eğer murisin mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile değil de örneğin alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile muvazaalı işlem yaptığı şeklinde bir savunma geliştirebiliyor iseniz, bu halde davacı muvazaa iddiasını 1947 tarihli içtihatları birleştirme kararı ve sair aynı yöndeki karar gereği "yazılı delil ile ispat" durumunda kalacaktır. Ancak bu halde şöyle bir ikilem ile karşı karşıya kalabilirsiniz. O da muvazaa iddiasını kabul etmeden alacaklılardan mal kaçırma kastını ileri sürme durumu olacaktır.
Yine de muris muvazaası tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir iken alacaklılardan mal kaçırma kastı ile muvazaa sadece yazılı delil ile ispat edilebiliyor. İlgili içtihatları da en kısa zamanda eklemeye çalışacağım.
Saygılar....
Old 15-12-2009, 13:15   #27
msahinparlak

 
Varsayılan

Sayın Av. Suzan Hanım çok teşekkür ederim,, saygılar
Old 16-12-2009, 14:35   #28
msahinparlak

 
Varsayılan

arkadaşlar bu konuda tanık ifadeleri önemli midir.. ölenin terekesinde 5.000.000 TL den fazla malvarlığı var ve hepsini de eşi ve davacı olan çocuğuna bırakmış... dava konusu ise sadece gerçek değeri 140.000 olan ve tapuda 41.000 TL ye aldığı ve 3 ay sonra da kardeşine 42.000 TL ye sattığı bir daire.. acaba davalı taraf olarak şansımı nasıl zorlayabilirim... görüşlerinizi bekliyorum... saygılar...
Old 21-12-2009, 12:56   #29
msahinparlak

 
Varsayılan

Davalı taraf olarak, sadece tapudaki rayiç bedel düşük gösterilmiş ve ödemeyi ispatlayamıyoruz diye davayı kaybetmemiz gerçekten çok saçma bir şey.. çünkü belediye rayiç bedeli üzerinden işlem yapılıyor ve ayrıca tapu dairesi tarafından yapılan işlem zaten resmi bir senettir. miras bırakan kişi 10 milyon Liralık miras bırakmış ve sadece bir dairesini kardeşine satmış ve mirasçı tek kızına 7,5 milyon değerinde gayrimenkul bırakmış.. davacı olup tasarruf işleminin iptalini isteyen kızı ise babasının hastalığında dahi hiç ziyaret etmemiş ve buna rağmen tüm mirasa konmuş.. bununla da yetinmeyip sadece 140 bin değerinde ve amcasına satılmış olan dairenin de peşinde..... devredilen dairenin değeri ise 140 bin Tl eğer bu davayı davalı olarak biz kaybedersek gerçekten de çok büyük haksızlık olacak.. arkadaşlar her türlü fikir ve görüşlerinizi lütfen yazınız... lehime olacak yargıtay kararı o kadar az ki ve olayla pek örtüşmüyor.. selam ve saygıyla
Old 09-03-2010, 20:59   #30
msahinparlak

 
Varsayılan

2007 yılında yayınlanmış,,, rayiç bedel ile satış bedeli arasında fark olsa dahi bunun muvazaaya karine olamayacağı sonucuna varılacağına dair bir genelgeden bahsediliyor, bu konuda bilgisi olan arkadaşlar lütfen fikir ve görüşlerinizi esirgemeyiniz saygılar..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil dilekgulsen Meslektaşların Soruları 14 03-02-2016 14:25
Elbirliği/paylı Mülkiyet-ortaklığın Giderilmesi-men'i Müdahale-muris Muvazaası madagaskar Miras Hukuku Çalışma Grubu 25 05-12-2014 14:01
Muris Ölmeden Önce Mirasın Paylaşılması imsel Miras Hukuku Çalışma Grubu 16 06-12-2012 15:56
Muris muvazaları Yusuf ayık Meslektaşların Soruları 26 25-03-2010 13:39
Muris Kıbrıs'lı Olursa Av.Suat Ergin Meslektaşların Soruları 3 14-02-2008 14:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07809997 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.