Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Almanya da İhbar müessesi ve İflasta hile

Yanıt
Old 21-08-2006, 14:45   #1
umutlaw

 
Varsayılan Almanya da İhbar müessesi ve İflasta hile

Sayin Meslekdasim,

Degerli zamaninizi bahs eder bilgilerinizi benimle paylasirsaniz size minettar olurum.

1- Almanyada Mektup yoluyla bir olaya ait delillerin fotokopisi Cumhuriyet Savciligina gonderilerek adsiz bir ihbarda bulunulmus acaba bunun hukuki yerindeligi ve savcinin dikkate alma olasiligi Alman Ceza yasalarina gore nedir? ( konu bir multecinin ad ve soyadinida harflerde oynama yaparak huviyetini gizledigini ve bunun aciklamasiyla ilgilidir )

2- Alman Mahkemesi karariyla ese aylik olarak 600 euro nafaka baglanmis es bunu odememis ve borc 14000 Euro olarak kendisinden tahsil edilmek istenildiginde iflas ettigini bildirerek borctan caymistir ancak deliller bu kisinin aylik olarak ev taksidi araba leasing borcu ve diger masraflari dahil yaklasik 2000 euro harcadigini gostermektedir kisi bu paralarini bayan kuafuru olan annesinden aldigini iddia etmekteir ( anneside ayni zamanda baska bir evi gecinmektedir ) acaba var olan delillerle magdur es mahkemeye basvurursa ve inceleme talebinde bulunursa bir sonuca varir mi ?

Yukaridaki konular uzmanlik alanimin disindadir. Konuyla ilgili bilgisi ve dusuncesi olan degerli meslekdaslarimin gerek Alman hukukunda ve gerek Turk hukukundan yola cikarak degerli yorumlarinizi paylasmanizi dilerim.

Saygilarimla
Old 24-08-2006, 15:51   #2
medenikal

 
Varsayılan

(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur. (Değişik dördüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır.


Tarih :25.06.2004Konu :5186 Sayılı Kanun

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER tarafından yayımlanması kısmen uygun bulunmayan, 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 2., 6. ve 7. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na geri gönderilmiştir.



Söz konusu Yasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na gönderilme gerekçeleri aşağıda sunulmaktadır:



T.C.

CUMHURBAŞKANLIĞI



SAYI : B.01.0.KKB.01-18/A-4-2004-715 25 / 06 / 2004





TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA







İLGİ: 11.06.2004 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-5883/19682 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 09.06.2004 gününde kabul edilen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir:

1- İncelenen Yasa'nın 2. maddesiyle değiştirilen 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa'nın 4. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında,

"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikayetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikayette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgah adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikayetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır."

denilmektedir.

Yapılan değişiklikle, ihbar ve şikayetlerin değerlendirilmesinde yeni ölçütler getirilerek,

- İhbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar ya da şikayetlerde kişi ya da olay belirtilmesinin yanı sıra iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar ya da şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş ya da konut adresinin bulunması zorunlu kılınmış,









- İddiaların, geçerliliğinin kuşkuya yer vermeyecek belgelerle ortaya konulması durumunda ad, soyad ve imza ile iş ya da konut adresinin doğruluğu koşulunun aranmaması öngörülmüş,

- İhbar ya da şikayet dilekçesinin işleme konulabilmesi için aranan, ad, soyad ve imza ile iş ya da konut adresinin bulunması ve bunların doğru olması koşulu nedeniyle ihbar ve şikayette bulunmanın güçleştirilmemesi amacından hareketle, Cumhuriyet başsavcıları ve yetkili merciler, ihbarcı ya da şikayetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmakla yükümlü tutulmuştur.

Yapılan değişikliğe göre, 4483 sayılı Yasa kapsamındaki ihbar ve şikayetin işleme konulabilmesi için, ilgili memur ve diğer kamu görevlisine ilişkin mutlak ve somut bir suçlamayı içermesi, hatta olay, yer ve kişi belirtilmesinin yanı sıra ciddi bulgu ve belgelere dayanması ve ihbarcı ya da şikayetçinin kimlik bilgilerine yer vermesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi'nin 05.12.1968 günlü, E.1967/49, K.1968/60 sayılı kararında,

"İhbar, kanuni delillerin varlığı ile desteklenmedikçe bir suçlamada hiçbir zaman ağırlık noktası, etki unsuru olamaz. İhbar doğru ise bir olayı bir eylemi duyurmuş olur; ancak olay veya eylemle sanık arasında ilişki kurmaya tek başına yeterli değildir...

İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede bir önem taşımaz. İmzasız veya düzme kimlikli bir ihbar, hatta kimliğini saklayan bir kimsenin telefonla haber vermesi üzerine de Cumhuriyet savcısı işi ilginç görürse araştırmaya geçebilir ve belki gerçekten yer almış bir olayı ortaya çıkartır. İhbarı yapanın kimliğinin gizli tutulması ile ihbarı kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında büyük bir fark yoktur...."

denilerek, ihbarda kimliğin önemli olmadığı kabul edilmiştir.

Buna göre, ihbar ve şikayet dilekçelerinde "olay, yer ve kişi"nin somut olarak belirtilmesi, ihbar ve şikayetin işleme konulması için yeterlidir.

İncelenen Yasa'yla öngörülen koşulları taşımayan ihbar ve şikayet dilekçelerinin işleme konulmaması, ön inceleme evresine geçilemediği için varsa suçun ve suçlunun ortaya çıkarılamaması anlamına gelmektedir.

Ayrıca, ihbar ve şikayet dilekçesinde yer alan iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanması koşulunun getirilmesi, ihbar ve şikayette bulunanın aynı zamanda iddialarını destekleyecek delilleri toplamak ve sunmakla yükümlü tutulması anlamına gelmektedir ki, bu düzenlemenin ihbar ve şikayetin hukuksal niteliğine uygun düşmediği açıktır. Ciddi bulgu ve belgeleri bulmak şikayetçinin değil, soruşturmacının görevidir.

Bu düzenlemenin, aynı zamanda bir kamu görevlisinin şikayet edilmesini ya da işlediği suç fiilinin ihbarını neredeyse olanaksız kılacağı, sonuçta suçun ortaya çıkarılmasını engelleyeceği açıktır.







İncelenen Yasa'yla yapılmak istenilen değişiklikler ülke gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, suç işleyen kamu görevlilerinin korunduğu izlenimine yol açması nedeniyle yurttaşların demokratik sisteme ve hukuk devletine olan güvenlerini zedeleyecek niteliktedir.

2- İncelenen Yasa'nın 6. maddesinde,

"4483 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasındaki Ôgaraz, kin veya mücerret hakaret için' ibareleri madde metninden çıkartılmış ve ÔMemurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlerin' ibaresinden sonra gelmek üzere Ôihbar veya şikayet edileni mağdur etmek amacıyla ve' ibaresi eklenmiştir."

denilmektedir.

4483 sayılı Yasa'nın "Cumhuriyet başsavcılığınca re'sen dava açılacak haller" başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrası değişiklikten sonra aşağıdaki gibi olmaktadır:

"Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkındaki ihbar ve şikayetlerin ihbar veya şikayet edileni mağdur etmek amacıyla ve uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı hazırlık soruşturması sonucunda anlaşılır veya yargılama sonucunda sabit olursa haksız isnatta bulunanlar hakkında yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığınca re'sen soruşturmaya geçilir.".

Maddede, memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin ihbar ve şikayetlerin "garaz, kin ya da mücerret hakaret" için uydurma suç isnadıyla yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunana ilişkin kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüş iken, yapılan değişiklikle, ihbar ve şikayetlerin ihbar ya da şikayet edileni "mağdur etmek amacıyla" uydurma suçlama yapıldığının soruşturma sonunda anlaşılması ya da yargılama sonunda sabit olması durumunda, haksız suçlamada bulunan için kendiliğinden soruşturmaya geçilmesi öngörülmüştür.

Getirilen düzenleme, ihbar ve şikayetin "memur ya da kamu görevlisinin mağdur edilmesi amacıyla yapıldığı" gerekçe gösterilerek hemen hemen tüm ihbarcı ya da şikayetçinin soruşturma geçirmesine neden olacak niteliktedir. Bunun, ihbar ve şikayet yolunun kullanılmasını önemli ölçüde engelleyeceği kuşkusuzdur.

Ülke gerçekleri gözetildiğinde, suç isnadında bulunmanın, aklanmaları durumunda suçlanan kişinin mağdur edildiği anlamını taşıyacağı ortadadır. Hele bu suçlama bir kamu görevlisinin görevi nedeniyle suç işlediği savını içeriyorsa, yalnızca soruşturmaya uğraması da kamu görevlisinin mağdur edilmesi olarak değerlendirilebilecektir.

İncelenen Yasa ile yapılan düzenlemedeki "ihbar veya şikayet edileni mağdur etmek" anlatımının içeriğinin belirsiz, geniş ve soyut olduğu açıktır.

Oysa, yürürlükteki düzenleme, ihbar ve şikayetlerin garaz, kin ya da soyut hakaret için uydurma suç isnadıyla yapılması durumunu dikkate almaktadır.









Ayrıca, Türk Ceza Yasası'nın 283. maddesinde, "suç tasnii ve resmi mercileri iğfal", 285. maddesinde de, "iftira" suçları düzenlenmiş, bunların maddi ve manevi öğelerine yer verilmiştir.

3- Tarihsel sürece bakıldığında, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak yürüten kamu görevlilerinin, bu görevleri nedeniyle işledikleri, görevleriyle ilgili olan, başka bir anlatımla görevle arasında bir neden sonuç ilişkisi bulunan suçlar nedeniyle doğrudan ceza kovuşturmasına bağlı tutulmalarının istenilmediği görülmektedir.

Anayasa'nın 129. maddesinde de, "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır." kuralına yer verilerek, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemleri kullanarak yürüten kamu görevlilerinin bu görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan yargılanabilmeleri için izin sistemi getirilmiştir.

İzin sisteminin getirilmesinin nedeni, kamu hizmetlerinin işleyişinde aksamalara yol açılmaması, kullandığı üstün kamusal yetkileri nedeniyle sıklıkla asılsız suçlamalara uğrayabilecek kamu görevlisinin korunarak görevini daha etkin ve verimli biçimde, her türlü etki ve çekinmeden uzak yürütmesinin sağlanması ve böylece etkin ve verimli bir kamu yönetiminin gerçekleştirilmesidir.

Temel amaç ise, kamu düzenini sağlamak ve korumakla görevli kamu otoritesinin saygınlığının ve yaptırım gücünün zedelenmemesidir. Bu temel amacın kamu yararının sağlanmasına dönük olduğu açıktır.

Tüm çağdaş demokratik rejimlerin temel özelliklerinden biri olan hukuk devleti, en kısa tanımıyla, yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatmaktadır.

Kişilerin devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri, ancak hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk devletinde gerçekleşebilecektir.

Hukuka güven duygusunu zedeleyecek, suçun ve suçluların ortaya çıkmasını engelleyecek ya da geciktirecek düzenleme ve yaklaşımların hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı tartışmasızdır.

Bu nedenle, kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri kamusal yetki ve yöntemler kullanarak yürüten kamu görevlilerinin, görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan yargılanmaları konusunda, hem kamu otoritesinin saygınlığını koruyacak, hem de hukuka güven duygusunu zedelemeyecek ve bu ikisi arasında denge sağlayacak yöntemler geliştirilmeye çalışılmıştır.











Bugüne kadar kamu görevlilerinin kovuşturulmalarına ilişkin olarak yasalarla geliştirilen yöntemler, hukuk devleti ilkesinin gereği, bunların görevlerine ilişkin suçlar nedeniyle yargılanmalarının hızlandırılması ve kolaylaştırılması yönünde olmuştur.

İncelenen Yasa'nın yukarıda değinilen düzenlemelerinin her biri memurlar ya da diğer kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle işledikleri suçlarının ihbarını ve şikayetini güçleştirici niteliktedir. Bu düzenlemeler birlikte ele alındığında, ihbar ve şikayet yolunun kullanılmasının neredeyse tümüyle olanaksızlaştırılmakta olduğu görülmektedir.

Getirilen düzenlemeler, suç işleyen memur ve kamu görevlilerinin korunduğu izlenimine yol açması yönünden, yurttaşların hukuk devletine ve kamu otoritelerinin saygınlığına olan güvenini zedeleyecek niteliktedir.

Bu nedenle, incelenen Yasa'nın, suçun ve suçluların ortaya çıkarılmasını zorlaştırdığı, başka bir deyişle suçluların korunduğu izlenimini veren 2 ve 6. maddelerindeki düzenlemeler, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, kamu yararı ile de bağdaşmamaktadır.

4- İncelenen Yasa'nın 7. maddesiyle 4483 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 2. maddede,

"Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre Yargıtayın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davalar ile Danıştayca itirazen incelenen kararlar, bu Kanunun yürürlüğe girmesini müteakip genel hükümlere göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilir."

denilmektedir.

Geçici maddenin, 4483 sayılı Yasa'nın 12 ve 13. maddelerinde yapılan değişikliklerin, halen yargılanmakta olanlar için uygulanmasını sağlamak amacıyla düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Yapılan düzenlemede, incelenen Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce 4483 sayılı Yasa uyarınca,

- Yargıtay'ın ilgili ceza dairesinde ve il ağır ceza mahkemesinde açılmış davaların,

- Danıştay'ca itirazen incelenen kararların,

genel kurallara göre yetkili ve görevli mahkemelere devredilmesi öngörülmektedir.

İncelenen Yasa'nın 4 ve 5. maddeleriyle 4483 sayılı Yasa'nın 12 ve 13. maddelerinde değişiklik yapılarak, üst düzey kamu görevlilerinin hazırlık soruşturmasını yapmaya, hazırlık soruşturması sırasında yargıç kararı gerektiren durumlarda gerekli kararı almaya ve davaya bakmaya yetkili adli merciler yeniden belirlenmiştir.







Ne var ki, 4483 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmadığı için, soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesine ilişkin kararların itirazen incelenmesi konusunda Danıştay ile bölge idare mahkemeleri arasında yeniden görev bölüşümü öngörülmemiştir.

Yürürlükteki kurala göre, Yasa'nın 3. maddesinin (e), (f), (g) (Cumhurbaşkanı'nca verilen izin dışında) ve (h) bentlerinde sayılan üst düzey kamu görevlilerine ilişkin soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi kararlarına yapılan itiraz başvurularının Danıştay'ın yetkili dairesinde bakılması sürecektir.

Bu duruma göre, Danıştay'ca itirazen incelenenlerden bölge idare mahkemelerine devredilecek dosya bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenen Yasa'yla 4483 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 2. maddedeki Danıştay'da itirazen incelenen kararlara ilişkin kuralın uygulama alanı yoktur.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5186 sayılı "Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 2, 6 ve 7. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.







Ahmet Necdet SEZER

CUMHURBAŞKANI








nafaka borçlusu nafakayı ödeyemeyecek duruma gelmiş se veya iflas etmişse bu halde nafakanın yeniden düzenlenmesine dair dava açmak durumundadır.
Nafakaya ilişkin kararlara uymayanların cezası1)
Madde 344 – (Değişik: 31/5/2005 - 5358/15 md.)
Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.
Old 06-09-2006, 00:59   #3
Gemici

 
Varsayılan

Merhaba Sayın umutlaw,

özel mesajla bildirdiklerinizden çıkarabildiğim kadarı ile nafaka borçlusu iflas işlemlerinin başlatılması için iflas mahkemesine başvurmuş.

Olayınızın detaylarını tam olarak bilmediğim için Almanca'da 'Verbraucherinsolvenz'(Tüketici İflası) olarak adlandırılan müessseseyi kısaca açıklamak istiyorum. Olayınıza biraz açıklık getirir düşüncesindeyim. Yazdıklarımdan tatmin edici bir sonuç çıkmazsa bildirirsiniz, eksikleri tamamlamaya çalışırım.

- 1999 senesinin başından beri yürürlükte olan yasaya göre tüketicilerin yani özel kişilerin iflas için mahkemeye başvurma hakları var. Yasaya göre borçlarını ödemekten aciz olan namuslu tüketici malvarlığı üzerinde iflas açılması için mahkemeye başvurabilir. Acizlikten borçlunun geliri ve malvarlığı ile borçlarını ödeyebilecek durumda olmaması, namusluluktan/dürüstlükten borçlunun hileli iflastan dolayı cezalandırılmamış olması ve alacaklılarını tatmin edebilmek için tüm malvarlığını ve çalışma gücünü ortaya koyması anlaşılıyor.

- bu iki şartı yerine getiren tüketicinin mahkemeye başvurmadan önce, mahkeme dışından alacaklıları ile bir anlaşmaya varmak için pazarlık etmesi ve alacaklılara bir anlaşma teklifi götürmesi gerekiyor. Bu teklif tüm alacaklılar tarafından kabul edilirse, mahkemeye gitmeye gerek yok olay anlaşmayla kapanmış olur.

- Zaten parası olmayan ve doğru dürüst bir anlaşma teklifinde bulunamıyan borçlunun teklifi genelde alacaklılar tarafından kabul edilmez. Alackalılardan tek bir tanesinin bile teklifi kabul etmemesi, mahkem dışı anlaşma teşebüssünün başarısızlıkla sonuçlanması anlamına gelir.

- Mahkeme dışı anlaşma teklifi red edilen borçlu ehliyetli ve yetkili bir kişiden(Avukat veya noter) veya ehliyetli ve yetkili bir kurumdan(sosyal alanda çalışan kurumlara bağlı borçlulara yardım merkezleri) alacağı bir belgeyle iflas işlemlerinin başlatılması için mahkemeye başvurur.

- Mahkemeye başvuran borçlu tüm borçlarını ve malvarlığını bildirmek zorunda ve bildirdiklerinin doğru olduğunu yemin terine geçen bir beyanla teyit etmek zorundadır. Yalan beyan suçtur.

- Bu şekilde mahkemye başvurmuş olan borçluya mahkeme bir yediemin tayin eder. Yediemin borçlunun haczedilebilir mallarını paraya çevirip alacaklılar arasında pay eder. Günlük yaşamda ihtiyaç duyulan mallar haczedilemez. Televizyon hacezedilemiyen mallar arasındadır(lüks olmaması kaydıyla). Duruma göre işe gidip gelmede kullanılan bir araba haciz dışı bırakılır. Lüks, değerli ve antik değeri olan eşyalar alınıp aynı vazifeyi görebilecek bir eşya verilir. 989,99 Euro altında kalan maaş haciz dışıdır. Borçlunun nafaka ödemekle yükümlü olduğu kişi sayısına göre haciz dışı maaş miktarı yükselir.

- Belirtilen şekilde mahkemeye müracaat edip malvarlığı üzerinde haciz işlemi başlatan kişi, iflas işleminin başlatılmasından altı sene sonra, borcunun geriye kalan kısmını ödemek mükellefiyetinden kurtulur.

Olayınıza dönersek:
Bahsettiğiniz kişi gerçekten iflas için mahkemeye başvurduysa, tüm alacaklılarını mahkemeye bildirmek zorundadır. Tüm alacaklılara nafaka alacaklısı eski eşi de dahildir. Bunu yapmadıysa kadının yediemine veya iflas mahkemesine başvurarak kendisini bilerek alacaklı olarak bildirmediğini söyleme hakkı vardır. Bu durumda borçlunun borçları altı sene sonra silinmez. Alacaklı olan kadının iflas mahkemesine başvurarak borçlunun doldurduğu malvarlığı ve borç belgelerini isteme hakkı vardır alacaklı olarak.
Leasing yoluyla kullanılan bir arabanın mülkiyeti kullanıcıya değil, firmaya ait olduğu için, alacaklı eski eşin arabaya el koyma hakkı sıfırdır zaten.

Borçlu kişinin ev taksidi ödediğini yazıyorsunuz. Gerçekten iflas davası açıldıysa evinde iflas masasına dahil edilmesi gerekir. Kanun borçlunun tüm mal malvarlığını bildirmesini öngörüyor çünkü. Evin borcunun büyük kısmı ödenmediyse müvekkiliniz evin haczinden de birşey elde edemez, bankanın ipotek hakkından dolayı.

Not: Nafaka borcundan dolayı maaş haczinde mahkeme 989,99 Euro sınırının altına inebilir. Nafaka alacaklısının haciz dilekçesinde bunu belirtmesi gerekir gerekir.

Borçlunun serbest meslek sahibi olması durumunda normal iflas işlemleri yürütülür.

Saygılarımla
Old 06-09-2006, 20:21   #4
umutlaw

 
Varsayılan Konuya Iliskin Aciklama

Sayin meslekdasim oncelikle sukranlarimi arz eder hemen belirtmem gerekir ki gerekceli yazilarinizi baska konular hakkinda da takip etmekteyimi,

Konuya iliskin elimizdeki bulgulari soyle ifade etmek isterim:

8 yil once X kisi Almanyaya gelmis, iltica talebinde bulunmus bunun icin adi ve soyadindaki harflerle oynama yaparak degisiklik yapmis ve gercek olmayan evraklarla ilticada bulunarak mahkemeyi kandirmis ve mahkeme istemini kabul ederek kisiyi siyasi multeci olarak tanimlanmasina karar vermistir. X kisi ozel magazalarda yaptigi ozel korumaliktan 2 yil sonra kendisi bir securty sirketi kurmus ve birden bire garip bir yukselise girmistir. Bay X Z securty sirketi adi altinda gercek ve tuzel kisilerler calismaya baslamistir ancak sireketi kurulu oldugu halde buradan fazla gelir elde edemedigi icin belli zamanlarda banka ve sayiri ilgili yerlere bilgisayarinda duzenledigi sahte Abrechnung ( maas belgesi - Almanca bilmeyen sayin meslekdaslarimiz icindir) belgeleriyle kendisinin aslinda is veren degil bir calisan oldugunu belgelemistir.

Daha sonra kisi dorduncu yilin hitaminda ayda yaklasik 600 euro odemeli bir ev satin almaya karar vermis esini zor ve baskida birakarak bunun icin kefil ve esi sifatiyla, ( banka kari koca birlikte basvuruda bulunmazsa kredi veremeyecegini belirtmistir ) evin bankadan alinacak kredi icin sozlesmeyi imzalamasini saglamistir. Bu basvuruda kisi kendisi is yeri sahibi oldugu halde kendini calisan olarak gostermistir ( bankaya verecekleri belgenin yeterli maas limit belgesi olabilmesi icin)

Daha sonra es buyuk bir korkuyla bir gece evden kacmis ve iki yil sonra sonra bosanmistir.

Bu konularin tumu Savciliga belgeleriyle iletilmis olup tabi gecen 6 ay sureye ragmen savcilik hala bu konuya bir cevap vermemistir.

Bosanmada ilgili, Aile Mahkemesi kisinin tum ibraz ettigi belgelerin gecersiz oldugunu kabul etmis ve X in ayda 680 Euro Unterhalt ( Nafaka - Almanca bilmeyen sayin meslekdaslarimiz icindir) odemesi gerektigini hukm etmis.

X kisi bu karari hic onemsememis ve hayatina kaldigi yerden devam etmistir.
X in iki luks arabasi leasingden dir. X in evi ipotek altindadir ve kisi ayda evin taksitleriyle birlikte yaklasik 2000 Euro gidere sahiptir. Geliri mechul ama eldeki maddi olmayan bulgular kisinin baskasi adina bir masaj salonu ( tabi gorunuste oyle ama baska isler donmekte ) islettigini gostermektedir.

Kisi ayni zamanda resmi evli olmadigi bir kadinla birlikte yasamakta olup bu kadindan bir cocugu bulunmaktadir ancak kadin kaldigi X in yaninda her hangi bir kaydi bulunmamakla cocugun babasi yoktur diye soyadini kendi adina kayd etmistir!
Bay X in daha once yaninda calisan tum elemanlari hakkinda mahkemeye basvurmus, alacaklarini tesbit ederekl haciz karari verilmesini talep etmisler ki mahkeme bir cok davayi kabul etmistir.

Bu kisiler alacaklarinin tahsili icin basvuruda bulunsalarda kisi muflisim param yok diyerek her hangi bir odemede bulunmamistir.

Dikkat edici nokta su ki Kisinin hic bir yerde iflas ettigine dair bir beyani bulunmamaktadir! ve yine sizin buyurmus oldugunuz hususa deginerek kisinin iflas masasina hic bir basvurusu / basvurunun bulunmadigi malumdur.

Bu hususlar cercevesinde iki yil gecmesine ragmen X hic bir sekilde muvekkilimize nafakayi odemediginden muvekkilimiz icra memuruna basvurmus elindeki mahkeme kararini yerine getirmesini istemistir.

Memur X in evinde gittiginde evde kayda deger bir seyin bulunmadigini, X in ifadesiyle: muflis oldugunu, bir onceki arabasinin leasing tarafindan goturuldugunu ve BMW markasi arabasinin da leasing tarafindan yakin bir zamanda goturelecegi ve yemek, cep harcligini annesinden aldigini beyan etmistir.

X in annesi bir bayan kuaforde calismakta ve yaninda yasayan beyefendinin ifadesiyle aylik gelirinin 450 Euro oldugu anlasilmaktadir!

Kisi her ne kadar BMW markasi arabasini soylemisse de arabanin plakasini yanlis zikr etmistir.

Araba takibe alindiginda icra memurunun X e basvurusunda sonra yaklasik bir ay 15 gun gecmesine ragmen hala yerinde durdugu gorulmustur bu nedenle arabadan bir tarihli fotograf cekilerek diger delillerle birlikte savciliga: Kisinin mahkeme kararini uygulamadigi ve yine araba plakasini yanlis soyledigini ve arabasinin hala yerinde oldugunu bildirilerek sikayette bulunulmusur.

Konuya iliskin degerli zamaninizi bahs ederek yorumlarinizi diler

konuya iliskin bir soru isareti var ise bildirmenizi saygiyla istirham ederim.
Saygilarimla
Old 07-09-2006, 22:35   #5
Gemici

 
Varsayılan

Merhaba Sayın umutlaw,

anlattıklarınızdan çıkardığım kadarı ile bahsettiğiniz kişiye yol gösteren, hangi hileli yollardan paçasını kurtarabileceğini kendisine gösteren bir danışmanı olması gerekiyor.

Şirketi var diyorsunuz. Bu şirket büyük bir ihtimalle bir GmbH(limited şirket) olsa gerek. Limited şirketin kurulması için en azından 25.000 Euro sermaye gerekli. yüz euroluk bir sermaye ile bile ortak olma olanağı var. Şirket ayrıca günlük işlerini yürütecek bir Geschäftsführer(Şirketin işlerini yürütecek yetkili/Müdür)çalıştırabiliyor. Bu kişi genelde ortaklardan biridir.

Yazdıklarımı olayınıza uygularsak: Söylediğiniz kişi(X) bir GmbH kurar, büyük sermayenin sahibi olarak üçüncü bir kişi gösterilir. Cüzi bir payla ortak olan X şirketin müdürü olarak atanır. Maaş olarakta haciz tavanının altında bir meblağ tesbit edilir. Bu durumda kişinin maaşına haciz koyduran tüm alacaklılar ağızlarını havaya açar tabir caizse.

Gerektiğinde şirket adına bir veya iki araba, hemde en gösterişlisinden leasing yoluyla kiralanır ve müdüre tahsis edilir. Arabalar şirketin üzerine kayıtlı olduğu için kimse arabalara borçlunun borcu için el koyamaz.

Sonuç: Adam şirketin karından tüm masraflarını karşıladığı halde, kağıt üzerinde sadece aldığı cüzi maaştan başka geliri yokmuş gibi görünür.

Yapabileceğiniz şeyler:
Registergerich'te(Şirketlerin tescil edildiği mahkeme) gidip şirketin kimin adına kayıtlı olduğunu ve adamın Geschäftsführer olarak atanıp atanmadığını ve şirketteki payını öğrenebilir ve bu paya haciz koydurabilirsiniz. Bu yoldan bir şeyler elde edebilme olanağı belirttiğim sebeplerden dolayı çok zayıf bence, ama denenebilir.

Nafaka borcunu, aktüel olarak ödemek zorunda olduğu nafakayı, ödemiyor diye, daha doğrusu nafaka ödemesin diye maaşını az gösteriyor, daha fazla kazanabileceği bir işi yapmaktan kaçınıyor diye savcılığa şikayette bulunabilirsiniz. Böyle bir şikayet üzerine savcılığın adamın bütün evraklarına el koyup araştrıdığını biliyorum; O zaman çocuk nafakası söz konusu idi. Eş nafakasında da böyle bir durum söz konusu olur mu bilmiyorum.

Bir de evlilik dışı bir çocoğu var diye yazıyorsunuz.
Eğer çocuğu tanıdı ise çocuğa karşı bir nafaka yükümlülüğü var. Bu durumda haciz dışı maaş 1359,99 Euro. Tanıma durumunda evlilik dışı çocuk üç yaşını dolduruncaya kadar çocuğun annesine de nafaka ödemek zorunda. Bu durumda haciz dışı kalan maaş 1569,99 Euro.

Müvekkilinizin ev için alınan kredi mukavelesinde müteselsil borçlu olduğunu tahmin ediyorum. Buna karşilık ev üzerinde bir hakkı var mı yazmıyorsunuz. Adam kredi borcunu ödemezse banka müvekkilinize yönelir. Müvekkilinizin hiç olmazsa bu borçtan kurtulmasını sağlayın. Gerektiğinde tüketici iflası için başvursun.

Saygılarımla
Old 08-09-2006, 09:57   #6
umutlaw

 
Varsayılan

Sayin gemici,

Kanaatiniz cok dogrudur adamin bir musaviri var tabi hileli isler icin nitekim her ne olursa olsun bu is artik bir muvekkilden ziyade onur meselesine donmus.

Kisi sirketi iflas sebebiyle bir ay once kapatmis ama kapatma sekli soyle , ben iflas ettim diye degil belki kiraladigi yerin parasini odememis 4 ayi gecincede sozlesmesi fesh olunca o yerden ayrilmis, o kadar. Adamin bilgileri var ama tabi duzeysel hilelerle hareket ediyor. Sireketi arastirdigimiz kadariyla GmbH olmadigini tesbit ettik nitekim Gizli Bilgi diye fazla bilgi alamadik.

Eve gelince muvekkilim bir silah zoruyla sozlesmeyi imzalamis bunun delilleri ortada ama soyle bir problem var bir yillik hak dusurucu surede itirazini belirtmemis tabi bu bir Darling Vertrag ve bundan oyle kolay kolay kurtulmak olmaz bizde bu kisinin aslinda kaynagini kesmeyi planliyoruz yani savciligin isin aslini cikartmasini istiyoruz aslinda bu evin taksidini odemezse bizim isimize gelecek cunku Vertrag kendiliginden kundigung olacak ve en azindan borc kalacak ev satilacak ve geri kalan borcta muvekkilin hic bir seyi olmadigi icin haczi kabil olmayacak.


Birde size danismak istedigim bir konu daha var : Savcilik konuyu elbetteki arastiriyordur nitekim sizce bu kadar uzun surmesi alti ay gibi bir zaman cok uzun degil mi ?Almanyada savcilar bir isi incelemek icin bu kadar cok mu zaman istiyorlar?

Ote yandan evlilik disi cocuk tamamen kayit disidir yani anne cocugu uzerine almis sizce biz bunun arastirmasini saglamak icin ne gibi bir harekette bulunalim tabi bu konuyu adsiz bir ihbarla gerceklestirmek istiyoruz cunku elimizde her hangi resmi bir delil yok.

Size gonulden tesekkurlerimi sunar engin bilgilerinizi paylasmanizi saygiyla dilerim.
Old 09-09-2006, 01:38   #7
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Eve gelince muvekkilim bir silah zoruyla sozlesmeyi imzalamis bunun delilleri ortada ama soyle bir problem var bir yillik hak dusurucu surede itirazini belirtmemis tabi bu bir Darling Vertrag ve bundan oyle kolay kolay kurtulmak olmaz bizde bu kisinin aslinda kaynagini kesmeyi planliyoruz yani savciligin isin aslini cikartmasini istiyoruz aslinda bu evin taksidini odemezse bizim isimize gelecek cunku Vertrag kendiliginden kundigung olacak ve en azindan borc kalacak ev satilacak ve geri kalan borcta muvekkilin hic bir seyi olmadigi icin haczi kabil olmayacak.
...

Müvekkiliniz evin alımı için imzalanan mukaveleyi noter huzurunda imzalamıştır. Noter huzurunda imzalanan sözleşmede, imzayı rızası dışında attığını ispat etmesi olanaksız bir yerde. Bankada imzalanan kredi sözleşmelerinde durum biraz değişik. Anayasa Mahkemesinin 1994 yılında aldığı ve yargıtayın son zamanlardaki ugulamasına göre, eş ve çocukların, belirli şartlar altında sözleşmeden doğan mükellefiyetten kurtulma olanakları var; Bütün mesele durumu ve bankanın bunu bildiğini(evliliği ve kadının erkeğe bağımlı olduğunu ve imzayı baskı altında attığını) isbat edebilmekte.

Müvekkiliniz sadece kredi borcunu mu üstlenmiş, yoksa evde bir hissesi, var mı?

Evin borcun ödenmemesinden dolayı cebri icra yoluyla satılmasının müvekkilinize herhangi bir faydasının olacağını düşünmüyorum. Evin değeri ne kadar, borcun ne kadarı ödenmiş bilmiyorum. Müvekkiliniz eve ipotek koydurtabilir. Adamın günün birinde banka borcunu ödeyip evin gerçek sahibi olabileceğini düşünürsek, müvekkiliniz ipotek üzerinden nafaka alacağını elde eder diyeceğim ama böyle bir düşünce hayalden başka birşey getirmez. Çünkü son on onbeş yıl içinde Almanya'da ev alanların hepsi bir süre sonra evi zararına satmak zorunda kaldı, Kısacası ev ve dairelerde bir değer artması yok.

Doğrusunu isterseniz savcılığa yaptığınız şikayetlerden bir sonuç çıkabileceğini de zannetmiyorum. Bir sonuç çıksa bile müvekkilinize bir faydası olmaz; O boşuna para harcamış olur, siz hayal kırıklığına uğrarsınız.

Savcılığın şikayetinize şimdiye kadar neden bir cevap vermediğini bilemiyeceğim. İlk mesajınızda adsız bir şikayetten bahsediyorsunuz, şimdi kast ettiğiniz şikayet buysa, savcılık böyle bir şikayeti ne ölçüde ciddiye alır bilemiyorum. Belki de bir karalama düşüncesiyle işleme bile koymaz.

Benim düşünceme göre yapabileceğiniz en iyi şey, belki de yaptınız bilmiyorum yazdıklarınızdan tam olarak çıkaramadım, icra memuruna başvurup adamın mal beyanında(eidesstaatliche Versicherung)bulunması için bir dilekçe vermek. Adamın mal beyanı evraklarına vereceği cevaplar kendisi için bağlayıcıdır. Yalan beyanda bulunması suçtur. Mal beyanın da bir hilesini yakalarsanız, şikayet edebilirsiniz.

Diğer taraftan adamın kapsının önündeki bir arabanın resminin çekildiğini ve resimdeki plakanın adamın verdiği plakaya uymadığını söylüyorsunuz; Zulassungsstelle'den(araba kayıt ve ruhsat yeri) arabanın kimin adına kayıtlı olduğuna dair elinizde herhangi bir belge var mı?

Saygılarımla
Old 09-09-2006, 17:40   #8
umutlaw

 
Varsayılan

Sayin meslekdasim, Oncelikle konuya incelikle dikkat ettiginiz icin sukranlarimi sunarim.

Evin degeri 130.000 Euro dur kisi suanda 4 aylik taksidini odememistir, odememesini temenni ediyoruz cunku en azindan bu sekilde muvekkilimiz kefalet sozlesmesinden cikmis olacaktir.

Kisi bugune kadar yaklasik 25000 Euro taksit borcunu odemistir.

Sozlesme yapilirken Muvekkilimiz ogrenciymis ve esi sahte Abrechnung duzenleyerek esininde cuzi bir meblagla calistigini bankaya bildirmistir.

Muvekkilimiz sadece kefil konumundadir. Meslegi ogrenciliktir ve bir geliri var ancak bu gelir sadece kendisine yetmektedir aylik 1.014 Euro kazanmaktadir evlidir esi calismiyor ve bu parayla iki kisi geciniyor.

Muvekkilimizin evde hic bir hisse payi yok sadece kefil konumunda. Eski es sadece kendisi malik konumundadir.

Biz savciliga gonderdigimiz Ihbar yazisi ekinde yaklasik 40 sayfa delil gonderdik yani sadece yaziyla yetinmedik oyle ki Kriminal Polizei konuyu incelemis ve adami takibe aldigi bilgisine bile ulastik ama savciliktan bir hareket yok, sadece gecen ay edindigimiz bilgiye gore savciligin konuyu merak ettigini bu evraklarin ne anlama geldigini arastirmaya luzum gordugunu degisik agizlardan aldigimiz ifadelerden anladik ama tabi sorusturmanin bu kadar surmesine bir anlam veremedik.

Yine belirtmem gerekir ki eski es muvekkilimizi zorla baksa erkeklere pazarlamistir kadinin psikolojisi oyle bozulmus ki psikologlar en az iki aylik hastanede yatmasi gerektigini surekli bize vurguluyorlar ama biz biraz daha beklensin diyoruz cunku kadin suanda hastaneye yatmaya meyilli degil.

Icra memuru bu kisinin kendisinden almis oldugu bir mal beyani kagidi var zaten biz bundan hareketle kisinin uzerine gittik ve arabasinin plakasinin yanlis oldugunu tesbit ederek savciliga bildirdik.

Es sozlesmenin bir bolumunu noterde imzalamis ama gercek su ki orada bile bunu bir baskiyla yapmis soyle ki : Muvekkilimizin kardesi bir hastaliktan oturu 15 yil icerisinde zerre zerre olmus ve annesi bunun tek bakicisiymis adam surekli olarak elindeki silahla anne ve kardesi oldurecegi tehdidiyle muvekkilimizi agir psikolojik baski altinda birakmis ve notere gidilecek gunde asagida arabada beklemis ve silahla annesini rehin gibi tutmus tabi olen kisinin ifadesini almak zor ama bu olak maddi olmayan verileriyle birlikte bizce gercek tabi devlet bunu ne kadar kabul ederorasi biraz supheli.

Arabanin kisiye ait olduguna dair bir belge yok ama daha once adamin bir Mercedesi varmis ve bu araba leasingden geri alinmis adam bir uyaniklik yaparak mal beyaninda arabanin markasini BMW soylemis ama plakasini mercedesin plakasi olarak belirtmis yani arastirmayi bir nevi koruklemek icin boyle bir hareket yaptigi fikrindeyiz tabi bizde bu konuyu savciliga bildirdik.

Acaba sizce adam parayi odemez ise bir sonraki gelismeler nasil olacaktir ?

Olaya ilikin buyurmus oldugunuz Yargitay kararlari ve Anayasa mahkemesi kararlarinin metinlerine nasil ulasabilirim sizde boyle yazi metinleri var mi ?

Efendim, suanda gonlumden gecen bir hususuda hemen belirtmek istiyorum, bir mahcubiyet duygusu icerisindeyim surekli ben soruyorum siz yardimci oluyorsunuz dilegim benimde size yardimci olabilmemdir. Bu gercek duygularimi kabul buyurmanizi saygiyla temenni eder engin fikirlerinizi dilerseniz duymaktan memnuniyet duyacagim.
Old 09-09-2006, 23:28   #9
Gemici

 
Varsayılan

Merhaba Sayın umutlaw,

Alıntı:
Evin degeri 130.000 Euro dur kisi suanda 4 aylik taksidini odememistir, odememesini temenni ediyoruz cunku en azindan bu sekilde muvekkilimiz kefalet sozlesmesinden cikmis olacaktir.

Kisi bugune kadar yaklasik 25000 Euro taksit borcunu odemistir.

Sozlesme yapilirken Muvekkilimiz ogrenciymis ve esi sahte Abrechnung duzenleyerek esininde cuzi bir meblagla calistigini bankaya bildirmistir.

Muvekkilimiz sadece kefil konumundadir. Meslegi ogrenciliktir ve bir geliri var ancak bu gelir sadece kendisine yetmektedir aylik 1.014 Euro kazanmaktadir evlidir esi calismiyor ve bu parayla iki kisi geciniyor.

Muvekkilimizin evde hic bir hisse payi yok sadece kefil konumunda. Eski es sadece kendisi malik konumundadir.

Son on onbeş senedir satın alınan evlerde bir değer artığı olmadığını ve ev alan kişilerin satın aldıkları evleri, aldıkları fiatın yarısından daha aşağı bir fiata satmak zorunda kaldıklarını biliyorum. 340.000,-€ luk ev 70.000,-€ ya satıldı örneşin.
Bunun anlamı olayımızdaki kişinin 130.000,-€ luk evinin belki de 50 - 60 bin Euroya alıcı bulacağı demektir.
İşin kötü tarafı bankanın, krediye kefil müvekkilinizden, müflis alıcının ödemekten aciz olduğu parayı istiyebileceği gerçeğidir. Evin satılması ile müvekkilinizin borçtan kurtulacağını hangi yasal gerekçeye dayanarak yazdığınızı bilmiyorum. Evin cebri icra yoluyla satışı durumunda müvekkilinizin kefalet sözleşmesi ile taahüt ettiği yükümlülükten kurtulması kefalet müessesesine ters düşer. Müvekkilinizin banka ile asıl problemi, ev değerinden aşağı bir fiata satıldığında başlıyacaktır.

Müvekkilinizin kefalet sözleşmesiniden doğan mükellefiyetten kurtulma olanağının olup olmadığını ve konu hakkındaki mahkeme kararlarına

http://www.forum-schuldnerberatung.de/

linkinden erişebilirsiniz. Sitenin arama motoruna 'Sittenwidrigkeit ve Bürgschaft' kavramlarını verdikten sonra açılan sayfada 'Rechtsprechung'a tıklayın.

Bilmeniz gereken mahkeme ve avukat masraflarının hayli yüksek olacağı. Müvekkilinizin adli yardım sigortası(Rechtsschuzversicherung) yoksa ve adli yardım da alamıyacaksa mahkemeyle hiç uğraşmaması tavsiye edebileceğim en iyi yol.

En iyi çözüm müvekkilinizin iflas davası(Insolvenzverfahren)açması. Eşi çalışmadığı için eline geçen paradan zaten bir kesinti olmaz.

Adamdan para alabileceğinizi, açıkça süylemek gerekirse, hiç zannetmiyorum.

Yazdıklarımdan dolayı mahcubiyet duygusu içinde olmanız için hiçbir sebep yok, içimden gelerek seve seve yapıyorum. Zaten devamlı olarak uğraştığım bir konu olduğu için fazla bir araştırma yapmama da gerek kalmıyor. Buna rağmen dile getirdiğiniz duygularınızdan dolayı teşekkürler.
Old 11-09-2006, 19:37   #10
umutlaw

 
Varsayılan

Sayin Meslekdasim,

Efendim teveccuhunuze tesekkur ederim,

Gondermis oldugunuz link cok yararli olmustur.

Soz konusu Vertrag 36 yillik bir sureyi kapsamaktadir biz sayet para odenmez ise bu sekilde en azindan vertragdan kurtulmus oluruz diye dusunduk bunun gerekcesi soyleydi, sizinle paylasarak ve fikrinizi almaktan memnun olacagim :

Bize eger borc odenmez ise ve kredili sozlesme iptal olursa borc kefilin kulfetinde kalacagi belirtilmistir, Nitekim muvekkilimizin geliri ve durumu gecmis defalarda arz ettigim gibidir yani odeme durumu yok bu sartlar altinda bankanin en fazla 7 yillik bir sureden sonra borcu devletten tahsil edecegi ve borclunun da schufa dan cikacagi bilgisini aldigimzdan boyle bir yaziyi yazdim.

Hemen belirtmem gerekir soz konusu duyum normal bir ucuncu kisinin sozudur ve tabi ki ben sahsen daha hukuki bir arastitrmasini yapmadim ve aslinda sizin vurgulamaniz cok yerinde olmustur.

Eger Vertrag kündigung edilir ise ve ev satilip geri borc muvekkilimize kalirsa sizce bu durumda kurtulma sansi ne ola bilecekti ve bu hangi surelerde mumkundur, acaba schufadan ne kadar bir sureden kurtulur?

Iflas icin basvuruda bulunulmasi gerektigni belitmissiniz sayet boyle bir sey yaparsak dava dilekcemizi normal olarak mi sunecegiz yoksa sadece bir Antrag mahiyetinde tek tarafli bir dilekce mi vermemiz gerekir. Bu konu hakkinda hic bir deneyimim yoktur?

Saygilarimla
Old 11-09-2006, 22:07   #11
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Umutlaw,

Üçüncü kişilerden duyduğunuz şeylerin çoğu, çoğu zaman başka bir üçüncü kişiden duyulmuştur, ve o üçüncü kişide başka bir üçüncü kişiden duymuştur.

Duyduklarınız Almanya’daki Türkler arasında yaygın olan ve gerçekle alakası olmayan söylentiler.
1. Gayrimenkullerin finansmanı için yapılan kredi sözleşmelerinin süresi genelde on seneyi geçmez. Normal süre beş senedir. Sözleşme süresi içinde alınacak faiz sabittir, değişmez. Aşağı yukarı otuz sene süren, borcun tamamının geri ödenme süresidir. Bu süre içinde kredi sözleşmesi 4-5 sefer yenilenir. Süresi biten sözleşme yeni koşullarla günün şartlarına uygun olarak yenilenir. Daha doğrusu yeni bir sözleşme imzalanır. Yeni sözleşmeyi aynı banka ile yapma zorunluluğunuz da yoktur. Sözleşme süresi sonunda daha uygun şartlarla kredi veren bir banka bulursanız yeni sözleşmeyi o bankayla yaparsınız. Uzun süreli kredi sözleşmelerinin yasak olduğuna dair herhangi bir yasal hüküm yok, ama mahkemeler bu türden sözleşmeleri ahlak kurallarına aykırı sayıyor. Bankalar bunu bildiği için herhangi bir bankanın 36 sene süreli bir sözleşme yapacağını zannetmiyorum
Genelde kredi güvencesi olarak satın alınan gayrimenkul ipotek edilir. İpoteğin yanında kefillik, gereğinden fazla güvence olamıyacağı gerekçesi ile, mahkemelerin kabul etmediği fazladan bir güvencedir. Bana öyle geliyor ki siz müvekkilim kefil oldu derken, sadece müvekkilinizin söylediklerinden yola çıkıyorsunuz. Kredi sözleşmesini veya satış sözleşmesini incelemenizde fayda var.

2. Banka 7 yıllık sonra alacağını devletten tahsil eder diye yasal bir düzenleme yoktur Alman Hukukun’da. Tamamen bizim vatandaşlarımızın uydurması. Daha doğrusu yanlış anlamaları. Kanuni uygulama, tüketici iflas davası açan kişinin altı sene boyunca gelirinin haczedilecek kısmını alacaklılara vermesi ve altıncı senenin sonunda mahkeme kararı ile borcun geriye kalan kısmını ödemekten, mahkeme kararı ile muaf tutulmasıdır.

3. ‘Schufa’ kredi veren kuruluşların kendi aralarında kurduğu bir enformasyon merkezidir. Almanya’da hemen hemen herkesin bir Schufa kaydı vardır. Bankaya gidip hesap açtıran herkes Schufa’ya bildirilir. Borcunu geri ödememiş olanların kayıtları olumsuzdur. Olumsuz kaydı olanlara bankalar kredi vermez. İşin gerçeği yeteri kadar geliri olmayan kimsenin zeten kredi alamıyacağıdır, Schufa’da olumsuz kaydı olmasa bile. Schufa’daki olumsuz kaydın silinmesi, bankanın borç halloldu bildiriminden üç yıl sonra olur.

4. Tüketici iflası için en uygun yol devlet tarafından finanse edilen bir Schuldnerberatungsstelle’ye(borçlular için danışma merkezi) başvurmak. Tüketiciler dierek olarak mahkemeye gidip dilekçe veremiyor. Danışma merkezi yerine bir avukatlada müracaat etme olanağı var, ama avukat para ister tabii olarak. Yetkili danışma merkezinin adresini verdiğim linkten bulabilirsiniz. Eğer bulamasanız, müvekkilinizin oturduğu şehri yazarsanız size adresi veya adresleri(birden fazla danışma yeri varsa) bildiririm

Saygılarımla
Old 12-09-2006, 13:59   #12
umutlaw

 
Varsayılan

Efendim Ilginize Minettarim,

Oncelikle belirtmem gerekir ki Muvekilimiz Frankfurt eyaletinde oturmaktadir.

a-Acaba Almanya genelinde belirtmis oldugunuz Schuldnerberatungsstelle yi bulmak icin sehir sehir aramak uzere her hangi bir merkez mevcut mu, Mesela baska bir eyaletteki adresini bulmak istersek ne yapmamiz gerek?
Yazinizin
Birinci maddesinde belirtmis oldugunuz husus cok aciklayiciydi, tesekkur ederim.

b- altı sene boyunca gelirinin haczedilecek kısmını alacaklılara vermesi
cumlesine dikkat ettim, bizim muvekilimizin durumu acik 1.014 Euro aylikgeliri var, aylik 4 taksit borcu var, esi calismiyor ve ay sonunda kalan 100 euroluk gecim parasiyla tahminimce bu borctan hic bir kismini dahi odeyemez o zaman acaba bu alti yillik sure muvekilimiz icin gecerli olur mu ? ( muveklimiz icin iki Mahkemeden ayri ayri olarak Zivil Prozesskostenhilfe belgesi almis durumundayiz )

c- Banka K
redi sozlesmelrinin yenilenecegi hakkinda aciklayici ve mukemmel bilgiler vermissiniz,Soz konuu muvekilimizin sozlesmesini on yillik olarak farz edersekeger on yil boyunca malik olan es tum borclarini duzgun odedigini dusunursek acaba bu sure bitiminde ( on yillik hak dusurucu sure ) sozlesmenin yenilenmsi gerektigi zaman kefalet muessesesi ortadankalkacak mi ? Yani ev kendi adina olan es gidip baska bir kefil bulmasi mi gerekir ? Bunu nasil anlamak gerekir cunku biz sozlsmede sure hakkinda her hangi aciklayici bir madde bulamadik ve sadece bu sozlesme 36 yil boyunca uzatilabilir cumlesine rastladik. Bu husus hakkinda gousunuz nedir?

d- Dun edindigimiz bir bilgiyi de sizinle paylasmak ve degerli fikriniz alma isterim, Malik es 2002 yilinda kendisinden bir is icat etmis ve eskiden isci oldugu ve guvenlik gorevlisi olarak sozlesmeli bulundugu isyerinde bu kez isveren olarak calismaya baslamis. Bankaya kredi almak uzere gelir beyaninda bulunmak istediginde gelir belgesi yetersiz olacagin dusunerek kendisi bilgisayarda eskiden yaninda calistigi X isverenin bir Abrechnungunu uzerinde tahrifat yaparak gelirini degistirmis ve bunu bakaya ibraz etmistir. ( burada Abrechnunglar uzerindeki imza ve kase ekskliginden ve piyasada var olan guvenden faydalandigi dusuncesindeyim ). Bu konuyu savciliga bildirmek istedik ama once konuyu size aktarmak istedim, bizim elimizde sadece malik esin ibraz ettigi Abrechnunglar var ve maddi hukuk bakimindan elimizde is kurduguna dair bir belge yok ama elimizdeki diger somut deliller bunu gostermektedir. Acaba bu sikayette bir yarar goruyormusunuz ? Acaba Almanyada bir kisi kendi isini kurmusken baskasnin yaninda da calisip isci konumunda olmasi mumkun mu? Mumkun oldugunu farz edersek acaba bu kisi her iki calistigi yeri bildirmesi geremeziydi ? Is kanununda bu hususa istinaden yasal bir duzenleme var mi?

e- Ogrendigmiz bir konu daha da soyledir, Muvekkilimiz kredi sozlesmesni imzaladiginda kesinlikle calismiyormus bunu sigorta kurumundan belgelendirdik ancak malik es kredi almak istediginde bankaya ibraz edilmek uzere muvekkilimize ait bilgileri kendisinden habersiz olarak bir Abrechnung da duzenleyerek o tarihlerde bir X is yerinde calistigini ve buradan maas aldigini gostermis ve muvekkilmizden habersiz bunlari banka yetkililerine sunmus, biz bu konuyuda saviliga bildirmek istiyoruz ama bu konuda cenceiz var, soyle ki bir sey aklimiza geldi acaba savcilik efendim sizinde isin icinde parmaginiz vardida simdi husumetli oldugunuz icin boyle bir seyi iddia ediyorsunuz o zaman sizde bu sucta ortaksiniz diyebilirmi ? Dogrusu bu konuyu lk kez hem biz ve hem muvekkilimiz dun itibariyle bankanin avukatindan bizzat ogrendik ve inanin artk dehset icindeyiz ki acaba karsimiza daha neler cikacaktir.

Saygilarimla
Old 13-09-2006, 21:52   #13
Gemici

 
Varsayılan

Sayın umutlaw,
Dün yazma fırsatı bulamadım. Bugün sorduklarınıza cevap vermeye çalışayım.

a- Frankfurt’taki Schuldnerberatungsstelle"lerin(Borçlular için Danışma Merkezleri’nin) telefonları: Şehir kodu: 069/
21 24 13 88,
73 74 19
28 84 23
2 12-3 69 71 veya 2 12-3 69 70
44 15 53
70 04 25
95 63 89-0
Genelde tüm bu danışma yerlerinin Insolvenzberatung(İflas Danışması) yapmaları gerekir.
Frankfurt haricindeki diğer danışma merkezlerinin adres ve telefon numaralarını size bildirdiğim ‘Forum Schuldnerberatung’ sayfasına girdiğiniz zaman sol tarafta kırmızı yazıyla yazılan ‘Adressen Schuldnerberatungsstellen’ e tıkladığınızda gelen sayfada ‘Beratungsstelle suchen’ denen yerdeki karenin içine ikamet yerinin posta kodunu verirseniz en yakın danışma merkezinin adresi bildirilir’

b- İflas durumunda kişi altı sene boyunca sadece gelirinin hacz edilebilen kısmını alacaklılara verir. Maaş haciz sınırlarının altındaysa hiçbirşey ödemez. Mahkeme masrafları ve tayin edilen yediemin masrafları devlet kasasından ödenir. Borçlu hiçbir ödemede bulunmuş olmasa bile altı sene sonunda borcundan kurtulur. Müvekkilinizin 1359,99 Euroya kadar olan kazancı haciz dışıdır(eşi çalışmadığı için) Bir de müvekkilinizin, bu ev hikayesinin dışında, ek olarak daha başka borçları da var anladığım kadarı ile. İflasın anlamı kişinin tüm borçlarından kurtulması olduğu için, olası bir iflas durumunda bu borçlarıda bildirmesi gerekir. Şimdiki durumda hiçbir alacaklı müvekkilinizi herhangi bir ödemede bulunmaya zorlayamaz, çünkü aldığı maaş haciz sınırlarının altında. Bu da şu anlama geliyor: İsterse tüm ödemelerini durdurabilir ve hiçbirşey olmaz. Bu gibi durumlarda ödenmesi gereken en önemli iki şey ev ve elektriktir. Bir de eğer herhangi bir cezası varsa o cezayı ödemek zorundadır.

c- İpotek kredilerinin kefaletle verilmesi, önceki mesajımda da bildirdiğim gibi, alışılmış, daha doğrusu benim bildiğim bir uygulama değil. En iyisi danışma merkezine gidildiğinde, sözleşmeyi incelettirmek.

d- Kişinin hem kendi işyerinin olması, hem de başkasının yanında ücretli olarak çalışması normal bir durum; Problem olmaz. Kredi alabilmek için gelirini fazla olarak göstermesi ve bu gaye ile sahte belge hazırlaması, benim düşünceme göre, kredi veren bankanın şikayet edebileceği bir konu. Sizin müvekkilinizin burada bir şikayet hakkı olabileceğini zannetmiyorum.

e- Ev alındığında müvekkilinizin çalışmıyor olması kredi sözleşmesini herhangi bir şekilde etkilemez diye düşünüyorum. Bu durum en azından bankaya karşı, sözleşmenin müvekkiliniz bakımından iptali için açılacak bir davada söz konusu olmaz; Bankaya müvekkiliniz adına sahte kazanç belgelerinin sunulması, belirttiğim gibi, sadece bankaya şikayet hakkı tanır. Müvekkiliniz büyük bir ihtimalle hem kredi sözleşmesi yapılırken, hem de (notere gittiğini kendiniz söylüyorsunuz) noterde, hazır bulunup imza atmış. Durum böyle olunca da tüm yapılanlardan haberim yoktu gerekçesiyle mahkemeyi ne ölçüde inandırır bilemiyeceğim.

f- Bir de müvekkilinizin, eğer ev üzerinde her hangi bir hakkı yoksa ve alıcı olarak gitmediyse, hangi gerekçeyle notere gittiğini anlıyamadım. Kefalet için notere gitmesine gerek yok. Kefalet için gereken imzayı bankada atması yeterli. Her neyse başta da belirttiğim gibi en iyisi sözleşmeyi incelettirmek.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
5560 S. yasa - Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Müessesi üye3578 Ceza Hukuku Çalışma Grubu 15 02-01-2012 13:46
Hile İle Elde Edilen Delil... Av.Mehmet Saim Dikici Hukuk Sohbetleri 43 03-03-2007 15:38
Gabin mi Hile mi? Brusk Meslektaşların Soruları 5 01-11-2006 09:07
Almanya-lva Hizmet İhyası... gugule Meslektaşların Soruları 2 12-04-2005 18:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06543398 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.