Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

asgari ücret üzerinden sigortalı olarak gösterilen işçinin hizmet tespiti davası

Yanıt
Old 06-01-2010, 10:41   #1
Av.Yasemin Işık

 
Karar asgari ücret üzerinden sigortalı olarak gösterilen işçinin hizmet tespiti davası

Merhaba sevgili meslektaşlarım,
sigorta primleri eksik ödenen ve suanda emekli olan müvekkilimi ile ilgili olarak hizmet tespiti davası açmayı düşünüyorum. Kendisi tır şoförü olduğu halde asgari ücret üzerinden sigorta primleri ödenmiş ve dolayısıyla da aldığı emekli maaşı bu nedenle oldukça düşük. Müvekkilimin emekli olması hizmet tespiti davasını açmama engel teşkil eder mi? İyi çalışmalar
Old 06-01-2010, 13:25   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Sigorta pirimine esas ücretlerin tespiti ile (dilerseniz kıdem tazminatının) ve emekli maaşının bu kazançlara göre yeniden hesaplanması ile farkının ödenmesi istemlerine dayalı olarak dava açabileceğinizi düşünüyorum. Eemekli olunmasının buna engel teşkil etmememesi gerekir.
Old 06-01-2010, 13:27   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
21.Hukuk Dairesi

Esas: 2001/7902
Karar: 2001/8459
Karar Tarihi: 10.12.2001

TESPİT DAVASI - PRİME ESAS KAZANÇ - GEÇİCİ İŞ GÖREMEZLİK ÖDENEĞİ - SİGORTA PRİM HESABI - PRİM KESİNTİSİ - İŞVERENİN YARDIM NİTELİĞİNDE YAPTIĞI ÖDEMELER

ÖZET : Sigortalının primlerinin hesabında o ay içerisinde hak ettiği ücret, prim, ikramiye ve bu çeşit istihkaklar ile idare ve kaza mercilerine verilen karar gereğince belirtilen türdeki kazançlar esas alınır. Buna karşın, yolluk, doğum, ölüm gibi yardımlar prim hesabında esas alınmaz. Geçici iş göremezlik ödeneği ödenen süreler prime tabi olmadığı gibi, geçici iş göremezlik ödeneği üzerinden de prim kesilemez. İşverenin yardım niteliğinde yaptığı ödemelerde ücret niteliğinde kabul edilip prime tabi tutulamaz.

(506 S. K. m.12, 13, 14, 16, 77)

Dava: Davacı, 10.5.1999-14.1.2000 tarihleri arasındaki prime esas kazançlarının tespitiyle, 1.2.2000 tarihinden itibaren bağlanan yaşlılık aylığının yeniden hesaplanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi ve davalılardan ... San. A.Ş. vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, Tetkik Hakimi E.A. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirisine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: Mahkemece; davacının geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle istirahatli kaldığı ve geçici iş göremezlik ödeneği aldığı 10.5.1999 ile 14.1.2000 tarihleri arasında sigortalı sayılması, bu dönem içerisindeki kazançlarının prime tabi olması yolundaki istemi mahkemece kabul edilmiş ise de, bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.

Gerçekten davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 77. maddesine göre; sigortalının primlerinin hesabında o ay içerisinde hak ettiği ücret, prim, ikramiye ve bu çeşit istihkaklar ile idare ve kaza mercilerine verilen karar gereğince belirtilen türdeki kazançlar esas alınır. Buna karşın, yolluk, doğum, ölüm gibi yardımlar prim hesabında esas alınmaz.

Dava konusu olayda; davacının geçici iş göremezlik ödeneği aldığı dönemde kendisine toplu iş sözleşmesi gereği yardım yapıldığı ve geçici iş göremezlik ödeneği ile alması gereken ücret arasındaki farkın yardım olarak davacıya ödendiği tartışmasızdır. Şu duruma göre, davacının uyuşmazlık konusu dönemde, çalışarak ücret hak etmediği ve kendisine ücret ödenmediği, salt geçici iş göremezlik ödeneği verildiği anlaşılmaktadır. Geçici iş göremezlik ödeneği ödenen bu süreler prime tabi olmadığı gibi, geçici iş göremezlik ödeneği üzerinden de prim kesilemez. İşverenin yardım niteliğinde yaptığı ödemelerde ücret niteliğinde kabul edilip prime tabi tutulamaz. Kaldı ki, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, ayrıca davalı Sosyal Sigortalar Kurumu ile işverenin bildirimlerinden belirtilen dönemde davacı sigortalıdan prim kesilmediği de anlaşılmaktadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde sonuca gitmesi ve temelde iş göremezlik ödeneğinin prime tabi olduğunun kabul edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 10.12.2001 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 06-01-2010, 13:27   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2001/3248
Karar: 2001/5114
Karar Tarihi: 29.06.2001

TESPİT DAVASI - BİRİKMİŞ ALACAKLARIN TAHSİLİ TALEBİ - NİMET KÜLFET DENGESİ İLKESİ

ÖZETava Akbank T.A.Ş mensupları tekaüt sandığı pasif üyesi olan davacıya Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre belirlenmiş tavan prime esas kazanç tutan üstünde yapılan aidat ve karşılık tevkifatının aynı oranda yaşlılık aylıklarına yansıtılmadığı ve Banka çalışanlarının maaşlarında arttırma yapıldığı halde Vakıf senedi hükümleri kapsamında bu artışın pasif üyelerin yaşlılık aylıklarına teşmil edilmediğinden bahisle davacıya vakıf tarafından bağlanan yaşlılık aylığının belirtilen esasa göre yeniden belirlenmesi ve ödenen aylık farkların en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olup, davanın reddi bozmayı gerektirir.



(506 S.K. m. 78, 103, Geç. m. 20)

Dava: Emeklilik maaşının günün koşullarına uyarlanarak tespitine ve emeklilik tarihinden itibaren biriken maaş farklarının mevduata uygulanan en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: Dava sonucu itibariyle, A... bank Türk Anonim Şirketi mensupları Tekaüt sandığı pasif üyesi olan davacıya Sosyal Sigortalar Kanuna göre belirlenmiş tavan prime esas kazanç tutarı üstünde (=%25 fazla) yapılan aidat ve karşılık tevkifatının aynı oranda yaşlılık aylıklarına yansıtılmadığı ve Banka çalışanlarının maaşlarında arttırma yapıldığı halde Vakıf Senedi Hükümleri kapsamında bu artışın pasif üyelerin yaşlılık aylıklarına teşmil edilmediğinden bahisle davacıya vakıf tarafından bağlanan yaşlılık aylığının belirtilen esasa göre yeniden belirlenmesi ve ödenmeyen aylık farklarının en yüksek mevduat faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.

Davacının 11.10.1976 tarihinden itibaren A... bank Türk Anonim Şirketinde çalışmaya başlayarak davalı Sandık'a üye olduğu, 12.10.1998 tarihli tahsis talebi üzerine davacıya vakıf senedinin 26/A maddesi hükmüne uygun biçimde işten ayrıldığı tarihten önceki son 60 ay içinde emeklilik aidatı ödediği aidat tevkifatına esas tutulan kazanç tutarları toplamı en yüksek olan 24 aya göre bulunan ortalama yıllık kazancın tekabül ettiği gösterge ve katsayı esas alınarak yaşlılık aylığı bağlandığı konularında uyuşmazlık mevcut değildir.

Davada uyuşmazlık konusu olan hususlardan biri; A... bank Türk Anonim Şirketi çalışanlarından ileride daha tatminkar bir emekli aylığı bağlanacağı konusunda güven yaratılarak Sosyal Sigortalar Kanunundaki prime esas kazanç tavanının zaman içinde değişen oranlardaki fazlası üzerinden aidat ve karşılık tevkifatı yapılmış olmasının ileride yaşlılık aylığı tahsisinde, vakıf senedinin 26. maddesine göre saptanmış aylık miktarlarında bir artış yapılmasını zorunlu kılıp kılmadığıdır.

Bu yönde öncelikle davalı Vakfın hukuki statüsünün ve Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içinde üstlendiği görev üzerinde durulmalıdır.

Davalı A... bank Türk Anonim Şirketi Mensupları Tekaüt Sandığı 506 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesi kapsamında olup, 9.3.1983 Tarih ve Esas 83/1, Karar 83/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da öngörüldüğü üzere Sosyal sigortalar Kurumu, TC. Emekli Sandığı Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kuruluşlarındandır.

Geçici 20. madde kapsamındaki sandıklar, bağlı bulundukları kuruluşların personeli hakkında 506 sayılı Kanunun sistematiği içinde Sosyal Sigortalar Kurumunun yüklendiği görevleri ve sağladığı hakları asgari o düzeyde olmak üzere üstlenmişlerdir. Sigorta kollarından yapılacak yardımların miktarı konusunda olduğu gibi bu yardımların hak kazanma koşulları ve çalışanların parasal sorumlulukları konusunda da Sosyal sigortalar Kanunu ile bu Kanunun ek ve değişiklikleri, Sandık üyeleri hakkında uygulanması zorunlu asgari standardı gösteren kurallardır. Nitekim vakıf senedinin 103. maddesi hükmü de bu kabulü teyit etmektedir. Geçici 20. madde kapsamındaki sandıkların üyelerine daha üst düzeyde sosyal sigorta yardımı sağlanmasına engel herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir.

Geçici 20 madde kapsamındaki sandıkların bu anlamda davalı Sandığın, Türk Sosyal Güvenlik Sistemi içindeki sosyal güvenlik kuruluşlarından olmaları, Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinin bu sandıklar için de geçerli olmasını ve vakfın aktif, pasif üyelerinin Sosyal güvenlik hakları bakımından Anayasamızın 60. maddesindeki güvence altında olmalarını zorunlu kılar.

Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden biri de, "nimet-külfet dengesi" ilkesidir. Bu ilke kapsamında sigortalılar gelecekte elde edeceği sosyal sigorta yardımlarına karşılık olarak prim ödeme külfeti altına girmektedirler. Bu ilkenin doğal sonucu ise, daha fazla külfete katlananların yani daha fazla prim ödeyenlerin aynı nispette daha fazla yardıma hak kazanmalarıdır. Bir başka ifade ile sosyal güvenlik kuruluşlarınca sigortalılardan alınacak primlerle ileride yapılacak yardımlar arasında mutlak bir bağlantı, paralellik sağlanmalıdır.

"Nimet-külfet dengesi" ilkesinin, bir sosyal güvenlik kuruluşu olan vakıf sandıkları için de aynen geçerli bulunduğu söz götürmez.

Vakıf senedinin 6/d maddesinde, 15.9.1978 tarihli olağanüstü Genel Kurul toplantısında değişiklik yapılarak vakıf üyelerinin bir ay içinde ödeyecekleri aidat ile Bankaca ayrılacak karşılıkların hesabına esas tutulan aylık kazançların üst sınırı, Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanunun 78. maddesi kapsamında tespit edilmiş üst sınırına her defasında bu miktarın %25'i oranında yapılacak ekleme ile bulunacak tutar olarak belirlenmiştir.

A... bank Türk Anonim Şirketince, 17.1.1979 tarihli tamimle, aidat ve karşılık hesabına esas alınacak aylık kazanç üst sınırındaki bu artırımın, başka bir ifade ile 1.2.1979 tarihinden başlayarak getirilen bu yükümün ileride emekli olurlarken daha tatminkar bir emekli aylığı almaları amacına yönelik olduğu sandık üyelerine duyurulmuş; bu yönde sandık aktif üyelerine, 506 sayılı Kanununun 78. maddesindeki tavan aylık kazanç %25 oranında yükseltilerek daha fazla "aidat-karşılık" ödeme yükümü karşılığında ileride daha fazla emekli aylığına hak kazanacakları konusunda güvence verilmiştir. Sandık Üyeleri de iş bu daha fazla prim ödemeye ilişkin külfetin karşılığı nimet olarak Vakıf ve Bankaca ileride emekli aylığına hak kazandıkları tarihe matuf olarak verilen güvence nedeniyle iş bu değişikliğin iptal ettirilmesi yoluna gitmeyerek 1.2.1979 tarihinden 1.8.1987 tarihine kadar belirli bir süre %25, belirli süre %10, 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılardan fazla prim ödemişlerdir. Ne var ki, bu uygulamaya vakıf senedinin 6/d maddesinin 2. fıkrasının Banka İdare Heyetine verdiği yetkiye dayanılarak 1.8.1987 tarihinde son verilerek aylık ve karşılık hesabına esas alınacak aylık kazanç üst sınırı 506 sayılı Kanuna göre saptanan tavana çekilmiştir.

Davalı Sandıkça, Banka çalışanlarından yıllarca Sosyal Sigortalar Kanunundaki tavanın bir süre %25, sonra %10 fazlası üzerinden aidat ve karşılık tahsil edilmesine rağmen Sandık aktif üyelerine Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılarına göre fazla prim ödeme külfetinin karşılığı kendilerine bağlanan yaşlılık aylığı miktarlarına yansıtılmayarak, ilgililere Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanan aylık seviyesinde ödeme yapılması ile yukarıda açıklanan ve Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden olan nimet-külfet dengesi vakıf üyeleri aleyhine bozularak bu temel ilke ihlal edilmiştir. Sandık üyeleri aleyhine bozulan bu dengenin yeniden kurulması ise, ancak prim fazlalıklarının aylıklara yansıtılması ile mümkün olacaktır.

Aksinin kabulü ise, Anayasal teminat altındaki temel insan haklarından olan Sosyal Güvenlik hakkının özüne ve Sosyal Güvenlik Kuruluşlarından bulunan geçici 20. madde kapsamındaki sandıkların varoluş amacına aykırılık teşkil edecektir.

Diğer taraftan davalı Vakfın, hukuki nitelikçe ayrı bir tüzel kişiliği haiz bulunduğu görünüşüne rağmen vakıf senedinin 15, 21, 54, 95, 105 maddesi hükümleri değerlendirildiğinde; tüzel kişilik ve özerk yönetim ilkesine, 903 sayılı Kanun ile Vakıflar hakkındaki tüzük hükümlerine aykırı biçimde ve Bankanın 506 sayılı Kanunun ek 36. madde hükmünde ifadesini bulan sorumluluğunun gerekli kıldığı denetimi de aşar şekilde, Vakfın tüm önemli kararlarında Banka İdare Heyeti onayının gerekli bulunması itibariyle davalı Vakfın, Bankanın vesayeti altında bulunduğu anlaşılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce de, Vakfın teftişi üzerine düzenlenen rapora dayanılarak Vakıf Senedinin 903 sayılı Kanun ile tüzük hükümlerine aykırılık teşkil eden ilgili maddelerinde değişiklik yapılması ikaz edilmiş, ancak, gerekli değişiklik yapılmamıştır.

Belirtilen şekilde geçici 20. madde kapsamında bir sosyal güvenlik kuruluşu olan davalı Vakıfça, aktif-pasif üyelerine sağlanacak sosyal sigorta yardımlarına ve yine vakfın idare ve yöntemine ilişkin olarak alınacak tüm önemli kararlarda, vakıf üyeleri aleyhine olacak biçimde mutlak yetkinin Banka İdare Heyetine dolayısıyla Bankaya ait olması; Vakfın ve Bankanın, ileride daha tatminkar bir aylık alacakları güvencesi ve vaadiyle vakıf üyelerinden Sosyal Sigortalar Kanununun prime esas aylık kazanç üst sınırının değişen oranlardaki fazlalığı üzerinden yıllarca aidat ve karşılık tevkifatı yapmasına rağmen sonradan vakıf senedinde aynı hüküm yürürlükte iken 2. fıkradaki yetki ile bu fazlalığın kaldırılarak Sosyal Sigortalar Kurumundaki prime esas üst kazanç sınırına çekilmesi; vakıf üyelerinden yıllarca tahsil edilen aidat ve karşılık fazlalıklarının vakıf üyelerine bağlanan yaşlılık aylıklarına yansıtılmaması yanında iş bu ödemelerin reel değer üzerinden iade dahi edilmeyerek vakıfça nemalandırılması; davalı Vakfın ve vakfın tüm önemli kararlarında onayı aranan Bankanın iyi niyetli olmadığını göstermektedir. Bu durumda; sosyal güvenlik hakkını sağlamada Anayasal bir görev üstlenmiş bulunan davalı Vakfın Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan iyiniyet kuralı gereği olarak da fazla alınmış primlerle orantılı bir miktarı sandık üyelerine bağlanan ya da bağlanacak yaşlılık aylıklarına yansıtması gerekmektedir. Bu orantının nasıl kurulması ve artış oranının ne kadar olması gerektiği meselesine gelince; davacının kendisine yaşlılık aylığı bağlandığı tarihe kadar sürekli olarak %25 ve %10 fazla prim ödemediği, bir süre %25, bir süre de %10 Sosyal Sigortalar Kanununun 78. maddesinde öngörülen üst sınırının üstünde prim ödediği, 1987 tarihinden itibaren de 78. maddede belirlenen üst sınırdan prim ödemeye devam ettiği tartışmasızdır. Davacı, yaşlılık aylığı bağlandığı tarihe kadar kesintisiz olarak %25 fazla prim ödemiş olsaydı Sosyal Sigortalar Kurumundaki emsal sigortalılara bağlanan aylığın %25 fazlasına hak kazanmış olacaktı. Böyle olunca da artış oranı şöyle hesabedilmelidir. Sigortalının %25 fazla prim ödediği süre ile artışın sıfırlandığı 1987 yılından aylık bağlandığı tarihe kadar geçen dönem arasında orantı kurulup aylıktaki artış oranı saptanmalı, keza %10 fazla kesintinin yapıldığı tarihten gene artışın sıfırlandığı tarihe kadar geçen süre ile bu tarihten yaşlılık aylığının bağlandığı tarihe kadar geçen dönem arasında orantı kurularak ikinci bir artış oranı bulunmalı ve her iki artış oranı toplamının davacının aylığındaki artış oranını göstereceği dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. Bu şekilde hesabedilecek artış oranı her durum ve koşulda %25'in altında kalacaktır. Kuşkusuz inceleme hesaplanmayı gerektirdiğinden konuda uzman kişi veya kişilerden rapor alınması gerekecektir.

Öte yandan, bulunacak artış oranı, davacıya bağlanan aylığın üstüne eklenip bağlanması gereken aylık miktarı saptanmış olacaktır. Birikmiş aylıkların yasal faizleriyle birlikte tahsiline karar verilmesi gerektiği söz götürmez.

Öbür yönden, gerek dava dilekçesinde gerekse yargılama aşamasında davacıya bağlanmış olan yaşlılık aylığının emsal Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılarına bağlanan aylıklardan daha düşük olduğu yönünde herhangi bir iddiada bulunulmadığından bu konunun irdelenmesine gerek görülmemiştir.

Diğer taraftan, vakıf senedinin "Bağlanan aylıklarda değişiklik yapılması" başlığını taşıyan 54. maddesi kapsamında, banka çalışanlarının maaşlarında artırım yapıldığı takdirde bu artışın vakıf pasif üyelerinin yaşlılık aylıklarına teşmilinin, Banka İdare Heyetinin mutlak olan aynen kabul tadil veya red yetkisine dayalı kabul şartına bağlı olarak Sandık Genel Kurulunca karar altına alınması mümkün ise de, Vakıf Genel Kurulunun bu yönden bir kararı bulunmadığından, davacının yaşlılık aylığında anılan maddeye göre artırıma gidilemeyeceğine ilişkin kabul yerindedir.

Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), davacı avukatı yararına takdir edilen 97.500.000.-lira duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine ve temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29.06.2001 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 06-01-2010, 13:39   #5
üye32062

 
Varsayılan

Bende Şenel beyle aynı fikirdeyim. Ücret konusunda sıkıntı yaşamassınız, meslek kuruluşlarında emsal ücret istetip gerekirse tanıkla gerçek ücreti ve çalışma süresini ispat edebilirsiniz. Neticede tespit davasından sonra eda davası açarak eksik kısımların kazanılmasında bir sorun yasayacagınızı düşünmüyorum. İyi çalışmalar
Old 06-01-2010, 14:00   #6
Engin Özoğul

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Yasemin Işık
Merhaba sevgili meslektaşlarım,
sigorta primleri eksik ödenen ve suanda emekli olan müvekkilimi ile ilgili olarak hizmet tespiti davası açmayı düşünüyorum. Kendisi tır şoförü olduğu halde asgari ücret üzerinden sigorta primleri ödenmiş ve dolayısıyla da aldığı emekli maaşı bu nedenle oldukça düşük. Müvekkilimin emekli olması hizmet tespiti davasını açmama engel teşkil eder mi? İyi çalışmalar

Yasemin Hanım,

BİR... 5 yıllık hak düşürücü süreye dikkat edin. Gerçi Kanun'un lafzı bildirilmeyen süreler bakımından hak düşürücü süre öngörüyor ama yine de dikkat etmek gerekir. En azından 5 yıllık süre geçmişse Yargıtay kararlarını bir kontrol edin.

İKİ... Bordroların imzalı olup olmadığını kontrol edin. Bordrolar imzalı ise ispatta sorun yaşarsınız. Meslek kuruluşlarından gelecek yazı ve tanık anlatımları yüksek olasılıkla yeterli olmayacaktır. Özellikle SGK ile ilgili davalarda bilirkişiler imzalı bordroya itibar etmekte. Aksini ispat için banka dekontu gibi yazıl belgeler işe yarayacaktır.

ÜÇ... Seçeceğiniz tanıkların müvekkilinizle aynı dönemde çalışmış SGK'lı tanıklar olmasına özen gösterin.

DÖRT... Yaşlılık aylığı bağlanması, davayı açmaya engel değil.

Saygılar
Old 06-01-2010, 14:11   #7
Av.Yasemin Işık

 
Varsayılan

Sevgili meslektaşlarım ilginiz için çok teşekkür ederim
Old 06-01-2010, 14:22   #8
altiokebru

 
Varsayılan

Merhaba.
Ben de Sayın Özoğul'un vurguladığı 5 yıllık süreye dikkat etmenizi tavsiye ederim. Bildiğim kadarı ile hizmet tespiti davalarında işten ayrıldığı takvim yılının sonundan itibaren 5 yıllık süre işlemeye başlıyor. Kolay gelsin..
Old 09-09-2011, 17:04   #9
üye31284

 
Varsayılan

Merhaba;

Müvekkilim 2012 Şubat ayında emekli olacak.

Net 2500 TL maaş almasına rağmen maaşı asgari ücret üzerinden ödendiği için emekli maaşı ve kıdem tazminatında sorun yaşayacak.

Dolayısıyla ücret tespit davası açacağım.

Bu davada harç nasıl hesaplanıyor?

Yeni HMK için Ekim ayını bekleyerek davayı açmam mı yoksa yeni kanun yürürlüğe girmeden bir an önce davayı açmam mı müvekkilimin menfaatinedir? Yorumlamayı ihmal ettiğim maddeler olabilir...

Bu sorularla ilgili parça parça sonuçlara site içerisinde ulaştım, ama aradığım cevapları tam olarak bulamadım, görüş ve tecrübelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Not: Tanıdığım tüm avukatları arayıp, buradan da görüş almayı çok istiyorum.
Not not: Görüş bildiren meslektaşlarıma 10 yıl sonra bile Antalya'ya tatile gelseler Ulupınar'da balık ısmarlayacağıma söz veririm.
Old 09-09-2011, 18:40   #11
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Sayın Zeytinn;

"Prime esas kazanç tespiti davaları" maktu harca tâbi..

"Fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla prime esas kazançlarının (dönemsel olarak aldığı net ücretler belirtilerek) asgari ücretin ..... katı olduğunun tespitine......."

Böyle bir davam var, bildiklerim bu şekilde...

Yeni HMK'u hiç incelemedim
Old 09-09-2011, 18:46   #12
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Zeytinn
Merhaba;

Müvekkilim 2012 Şubat ayında emekli olacak.

Net 2500 TL maaş almasına rağmen maaşı asgari ücret üzerinden ödendiği için emekli maaşı ve kıdem tazminatında sorun yaşayacak.

Dolayısıyla ücret tespit davası açacağım.

Bu davada harç nasıl hesaplanıyor?

Yeni HMK için Ekim ayını bekleyerek davayı açmam mı yoksa yeni kanun yürürlüğe girmeden bir an önce davayı açmam mı müvekkilimin menfaatinedir? Yorumlamayı ihmal ettiğim maddeler olabilir...

Bu sorularla ilgili parça parça sonuçlara site içerisinde ulaştım, ama aradığım cevapları tam olarak bulamadım, görüş ve tecrübelerinizi paylaşırsanız sevinirim.

Not: Bu şekilde bir iş davam olmamıştı tanıdığım tüm avukatları arayıp, buradan da görüş almayı çok istiyorum.
Not not: Görüş bildiren meslektaşlarıma 10 yıl sonra bile Antalya'ya tatile gelseler Ulupınar'da balık ısmarlayacağıma söz veririm.


Sayın Arıcı'nın cevabına ilaveten belirtmek isterim ki, bu davalar hizmet davası gibi kamu düzenine ilişkin olduğundan SGK'nın da davalı olarak gösterilmesi gerekir.

Ayrıca ispat noktasında sadece tanık ifadesinin ispat için yeterli kabul edilmediğini, mahkemeler tarafından ispat için yazılı belge talep edildiğini belirtmek isterim (Seneye yaza, Antalya'ya tatile gelmeye karar verdim , yanlış anlamayın balık falan aklıma bile gelmedi )
Old 09-09-2011, 19:04   #13
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
Alıntı:
Av. İbrahim YİĞİT
yazılı belge talep edildiğini belirtmek isterim

Uyanık müvekkilim -elimde bulunsun belki lazım olur diye- işyeri muhasebesinden, çalıştığı 7 yıl boyunca her yıl için herhangi bir aya ait, başlığında yıl ve ayın da yazdığı, "işyerinde çalışan tüm işçilerin aldıkları ücretleri gösteren ve belgede yazılı ücretlerini aldıklarına dair imzalarını içeren belgelerden" birer onaylı suret almış... İşyerinden evrak alabilmek çok zor ama, bunu becerebilmiş
Old 09-09-2011, 19:33   #14
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Evren Osman
Keske cevabı bilseydim

Sorun yok, iyi niyet yeterli. Balıkçı da borçlumun yeri.
Old 09-09-2011, 19:36   #15
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Caner Arıcı
Sayın Zeytinn;

"Prime esas kazanç tespiti davaları" maktu harca tâbi..

"Fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla prime esas kazançlarının (dönemsel olarak aldığı net ücretler belirtilerek) asgari ücretin ..... katı olduğunun tespitine......."

Böyle bir davam var, bildiklerim bu şekilde...

Yeni HMK'u hiç incelemedim

Slm... Çok teşekkürler...

Yeni HMK da bir şeyler oluyor ancak bu konularda müvekkilimin aleyhine bir durum doğacağını düşünmüyorum şimdilik. Sanırım önümüzdeki hafta açacağım davayı...
Old 09-09-2011, 19:39   #16
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İbrahim YİĞİT
Sayın Arıcı'nın cevabına ilaveten belirtmek isterim ki, bu davalar hizmet davası gibi kamu düzenine ilişkin olduğundan SGK'nın da davalı olarak gösterilmesi gerekir.

Ayrıca ispat noktasında sadece tanık ifadesinin ispat için yeterli kabul edilmediğini, mahkemeler tarafından ispat için yazılı belge talep edildiğini belirtmek isterim (Seneye yaza, Antalya'ya tatile gelmeye karar verdim , yanlış anlamayın balık falan aklıma bile gelmedi )

Müvekkil banka yoluyla yapılan ödemeler olduğunu söyledi yarın dosyasıyla gelecek. Dosya dediğine göre... Baya yazılı delil olsa gerek. Bakalım...Teşekkürler...

Not: Balık istemezseniz sac tava falan da var Kolay gelsin...
Old 09-09-2011, 19:40   #17
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Caner Arıcı
Uyanık müvekkilim -elimde bulunsun belki lazım olur diye- işyeri muhasebesinden, çalıştığı 7 yıl boyunca her yıl için herhangi bir aya ait, başlığında yıl ve ayın da yazdığı, "işyerinde çalışan tüm işçilerin aldıkları ücretleri gösteren ve belgede yazılı ücretlerini aldıklarına dair imzalarını içeren belgelerden" birer onaylı suret almış... İşyerinden evrak alabilmek çok zor ama, bunu becerebilmiş

Kendi müvekkilimden de aynı performansı bekliyorum.
Old 09-09-2011, 19:54   #18
S.Orhan

 
Varsayılan

Balıkçı borçlunuzdan alacağı nakdi olarak değilde ayni olarak(balık yiyerek) tahsil ediyorsunuz o zaman Zeytin hanım Hukuk davalarından anlamadığımdan yardımcı olamadığım için üzgünüm
Old 09-09-2011, 20:07   #19
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan S.Orhan
Balıkçı borçlunuzdan alacağı nakdi olarak değilde ayni olarak(balık yiyerek) tahsil ediyorsunuz o zaman Zeytin hanım Hukuk davalarından anlamadığımdan yardımcı olamadığım için üzgünüm

Sayın Savcım,

Ödemelerde zorlanıyor, çok borca girdi, işler düşündüğü gibi gitmedi hayatında, iyi niyetine de inanıyorum Faizlerini ayni olarak yiyorum, nakdilerini yavaş yavaş alıyorum... Bilseniz yardımcı olurdunuz eminim, o da yeterli, teşekkürler...
Old 10-09-2011, 14:18   #20
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

9.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/20239
Karar: 2009/18297
Karar Tarihi: 29.06.2009


EKSİK ÖDENEN ÜCRET VE İKRAMİYE ALACAĞININ ÖDETİLMESİ İSTEMİ - UZUN SÜRE İHTİRAZI KAYIT KOYMADAN ÖDENEN ÜCRETİ KABUL ETMENİN TALEP EDİLEBİLİR ALACAĞI ORTADAN KALDIRMAYACAĞI - İYİ NİYET KURALINA AYKIRI DAVRANIŞIN BULUNUP BULUNMAMASI - HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Davacının uzun süre ihtirazı kayıt koymadan ödenen ücreti kabul etmesi veya fesih hakkını kullanmaması, talep edilebilir olan alacağını ortadan kaldırmaz. Bu şekilde ki davranışı iyiniyet kuralına aykırı bir davranış değildir. Bilirkişi hesap raporu, dosyaya sunulan ücret ölçeklendirmesi genelgeleri ile birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak fark ücret ve ikramiye alacağının kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi isabetsizdir.

(2709 S. K. m. 10) (4857 S. K. m. 5, 22) (1475 S. K. m. 2)

Davacı, eksik ödenen ücret ve ikramiye alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

YARGITAY KARARI

Davacı davalıya ait İstanbul Kadıköy Hasanpaşa Şubesi’nde çalışırken, 04.12.2001 tarihinde aynı yerde Erenköy Şubesi’ne atandığını, Hasanpaşa Şubesi’nin küçük şube, işveren genelgesine göre D-3, Erenköy Şubesi’nin ise büyük şube, işveren genelgesine göre D-1 şubesi kapsamında belirlendiğini, her grup Şube Müdürünün aylık ücretlerinin farklı olduğunu ve işverence önceden belirlendiğini, D-3 küçük şubeden D-1 büyük şubeye tayin olmasına rağmen, ücretlerinin küçük şube müdüründen ödenen miktardan ödenmeye devam edildiğini, yaklaşık aylık 1.000,00.-TL eksik ücret aldığını, bu hatayı bir çok kez sözlü olarak banka üst yönetimine bildirdiğini, ancak sonuç alamadığını, emekli olduğunu, atandığı tarihten emekli olduğu tarihe kadar eksik ödenen ücret ve ikramiye alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir,

Davalı vekili, personelin bir göreve atanırken, görev yeri değiştirmesine rağmen ünvanının değişmediğini, atama onayında bu durum ve alacağı ücretin belirtildiğini, davacının D-3 ünvanı olan 3. Grup Direktör ünvanı ile görevlendirildiğini, atama sırasında sadece görev yerinin değiştirildiğini, ünvanın değişmediğini, buna bağlı olarak da ücretinin de değişmeyeceğini, Banka Yönetim Kurulu’nca ücretlerin tespiti ve uygulama esaslarının 08.08.2001 tarihli karar ile belirlendiğini, yapılandırma nedeni ile şubelerin büyük-orta-küçük-en küçük-ajans şube şeklinde ölçeklendirdiğini, tüm teşkilata 24.12.2001 tarihinde bildirildiğini, 18.12.2002 tarihinde <büyük-orta-küçük> şeklinde yeniden ölçeklendirildiğini, 15.01.2004 tarihinde yeniden çalışma ile A1-A2-B-C1-C2-C3 şeklinde şubelerin ölçeklendirildiğini, D1 gibi bir şube ölçeklendirmesi olmadığını, 01.08.2005 tarihinde de yeniden revize edildiğini, şube ölçeğine göre bir ücret tespiti bulunmadığını, 01.08.2005 tarihinden itibaren sözleşme ücretlerine ilave olarak şube ölçeklerine göre görev tazminatı uygulamasına geçildiğini davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davacının 10.12.2001 tarihinde küçük ölçekli Hasanpaşa Şubesi’nde Şube Müdürü iken, büyük ölçekli Erenköy Şubesi’ne Müdür olarak atandığı kabul edilmekle birlikte; ücret farkı talep edilen dönemde davacının bir kısım çalışmalarının 1475, diğer kısım çalışmasının ise 4857 sayılı İş Kanunu zamanında geçtiği, davacının büyük ölçekli şubeye geçtiğinde sözlü olarak üst yönetimi ücret konusunda uyardığını iddia ettiği, ancak üniversite mezunu olduğu, Şube Müdürlüğü görevi yaptığı, ücret eksikliği nedeni ile üst makamlara yazılı bir talepte bulunmadığı, bu konuda belge sunamadığı, basiretli bir yönetici gibi davranmadığı, 5 yıl gibi bir süre ücretlerini alırken ihtirazı kayıt koymaksızın kabul ettiği, geçen süreçte Yasanın kendisine verdiği eksik ücret ödeme nedeni ile iş sözleşmesini fesih yoluna gitmediği, emekli olduktan sonra bu istemde bulunmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığı, davacının haklarını kullanırken objektif iyiniyet kuralına göre hareket etmesi gerektiği, isteminin samimi ve inandırıcı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinden hareketle 4857 sayılı İş Kanunu'nun 5. maddesinde işverenin eşit davranma ve ayırım yapmama borcu yer almıştır. Eşit davranma ilkesi olarak da adlandırılan bu yükümlülükte işveren, işyerinde çalışan işçilere eşit işlem yapmak zorundadır. Anılan maddeye göre işveren iş akdinin kurulmağı, ücret ve çalışma koşullarında, sözleşmenin sona ermesinde farklı işlem yapamaz. Aynı durumdaki işçilere objektif ve farklı davranmayı haklı kılacak nedenler bulunmadıkça eşit davranılması zorunludur. Kısaca aynı durumdaki işçiler arasında farklılık yaratılmamalıdır. İşçilerin kişisel niteliklerinden bağımsız olarak önceden belirlenen bir esasa göre ücret ödemesi yapılıyor ise, bu göreve atanan işçilere önceden belirlenen esasa göre öngörülen ücretin ödenmesi gerekir. Aynı nitelikteki işçilerden bir kısmını koruyucu hükümler dışında tutmak hem Anayasa'nın eşitlik ilkesine, hem de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesindeki temel kurala uygun düşmez. (Dairemizin 11.09.1967 gün ve 8479-7519 sayılı ilamı).

4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi uyarınca <İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz>. İşçinin ücretinin düşürülmesi ya da ücretin eki niteliğindeki sosyal haklarının ortadan kaldırılması veya eksiltilmesi, iş şartlarında esaslı değişikliktir. İşveren tek yanlı irade bildirimi ile ücret miktarında işçi aleyhine değişiklik yapamaz. İşçinin belirtilen süre içinde değişiklik önerisini yazılı olarak kabul etmemesi veya bu süre içinde suskun kalması halinde işveren tarafından yapılan iş şartlarında değişiklik önerisi reddedilmiş ve değişiklik gerçekleşmemiş olur. Kısaca taraflar arasındaki iş ilişkisi aynı şartlarda devam eder. Özellikle ücretin düşürülmesi, ücretin eki niteliğindeki hakların ortadan kaldırılması nedeni ile meydana gelen iş şartlarından esaslı değişikliği işçinin kabul etmemesi halinde, talep edilebilir olduğu sürece işçi fark ücret ve diğer hakları her zaman isteme hakkına sahiptir. İşçinin uzun süre değişiklik yapıldığı şekilde eksik ödenen ücret ve diğer haklan ihtirazı kayıt koymadan imzalayarak alması, iş şartlarında esaslı değişikliği kabul ettiği anlamına gelmez. Ayrıca işçinin 1475 sayılı Yasa döneminde kullanılması gereken, ancak 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesi düzenlemesi ile kullanılmasına gerek olmayan eksik ücret ödeme nedeni ile iş sözleşmesinin fesih yoluna gitmemesi de aleyhine kullanılamaz. Diğer taraftan talep edilebilen süre içinde, işçilik alacağının geç talep edilmesinin iyiniyet kuralı ile ilişkilendirilmesi de doğru değildir.

Dosya içeriğine göre davalı işverenin önceden şubeleri derecelere göre ölçeklendirdiği, bu ölçeklendirmeye göre bu yerlere atanacakların eğitim, kıdem ve görev tanımına göre ücretlerini sözleşmesinin eki niteliğindeki yönetmelik ve genelgelerle belirlediği, davacının da bu kapsamda şube müdürü olarak görev yaptığı, işverenin belirlediği ölçeklere göre davacının küçük şube Hasanpaşa Şubesi’nde Şube Müdürü olarak çalışırken, büyük şube olan Erenköy Şubesi’ne atandığı, ancak davacıya küçük şubede ödenen ücretin ödenmeye devam edildiği, daha öncede belirlenen büyük şube müdürüne ödenen ücretin ödenmediği, davacının emekli olana kadar bu şekilde ücret ve diğer haklarını almaya devam ettiği ve ücret ile ikramiyesinin eksik ödendiği anlaşılmaktadır. Esasen bu mahkemenin de kabulündedir. Davalı işveren bu tutumu ile diğer aynı büyük şubede görev yapan işçi ile davacı arasında objektif ve farklı davranmayı haklı kılacak nedenler bulunmadığı halde farklı davrandığı, büyük şubede görev yapan davacıya, küçük şube ücretini ödemek ve ücretin eki niteliğinde genelge ile önceden belirlenen ücreti ödememek sureti ile iş şartlarında esaslı değişiklik yaptığı sabittir. Davacı işçi bu farklı durumu ve iş şartlarındaki esaslı değişikliği yazılı olarak kabul etmiş değildir. Davacı esaslı değişikliği kabul etmeden çalışmasına devam etmiş ve emekli olduğunda talep edilebilen bu fark ücret ve ikramiye alacağını bu dava yolu ile istemiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, davacının uzun süre ihtirazı kayıt koymadan ödenen ücreti kabul etmesi veya fesih hakkını kullanmaması, talep edilebilir olan bu alacağını ortadan kaldırmaz. Bu şekilde ki davranışı iyiniyet kuralına aykırı bir davranış da değildir. O halde bilirkişi hesap raporu, dosyaya sunulan ücret ölçeklendirmesi genelgeleri ile birlikte bir değerlendirmeye tabi tutularak fark ücret ve ikramiye alacağının kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi hatalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29.06.2009 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 10-09-2011, 16:19   #21
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şenel DELİGÖZ
T.C. YARGITAY

9.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/20239
Karar: 2009/18297
Karar Tarihi: 29.06.2009
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı

Şenel Bey bu harika karar için çok çok teşekkür ederim.
Old 10-09-2011, 16:19   #22
üye31284

 
Varsayılan

*Müvekkil adayıyla detaylı görüşmeyi yaptım. İlk konuşulanla detaylı görüşmede ortaya çıkanlar değiştirilen kararlar nedeniyle de farklı. Ben tamam dersem pazartesi vekalet bende.

*Müvekkilimin şu an çalıştığı yerle ilgili bir talebi olmayacak.

*Sorun 2002-2008 arası işvereniyle ilgili. Eksik primleri ödemesini şifaen söylemesine rağmen, işveren ödemeyeceğini ve ispatlamasının da mümkün olmadığını söyleyerek uzlaşma yolunu kapamış ve müvekkil bu işyeriyle ilgili hakkını istiyor.

Herhangi bir ücret alacağı veya hizmet tespiti davası olmayacak, ücretlerini zaten tam almış ve sigortalı. Söz konusu işyerlerinden ayrılırken tazminatlarını da elden almış. Ne kadar aldığını hatırlamıyor ama eksik alsa bile onun derdinde de değil. Dava sadece " sigorta primine esas ücretin tespiti " davası olacak.

*Aynı işverenin 3 ayrı işyerinde 4 yer değiştirerek çalışmış.

2002-2003
2003-2004
2004-2005-2006
2008
- ELDEKİ TEK YAZILI DELİL: 2004-2005-2006’daki maaşlarının sigortaya asgari ücret üzerinden bildirilmesine rağmen bankadan tam yatması.

- Diğer dönemlerde hep elden ödeme var, artan kısım için.

- Belki o da belki bir tanecik tanık bulabilir.

- Bu işyerlerinde asgari ücret üzerinden bordroları imzalamış.

- Şu an söz konusu firmalar devredilmiş.

*** Moralimi bozmak gibi olmasın ama bu davayla ilgili en büyük problemim nedir acaba?
Old 10-09-2011, 21:10   #23
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2010/10-481
Karar: 2010/524
Karar Tarihi: 20.10.2010

HİZMET TESPİTİ DAVASI - BANKA KAYITLARININ İNCELENMESİ - DAVACIYA MAAŞ ADI ALTINDA FARKLI MİKTARLARDA ÖDEME YAPILDIĞI - ÖDEMELERİN NE KADARININ ÜCRETE KARŞILIK NE KADARININ YAPILAN İŞİN GEREĞİ OLARAK ÖDENEN AVANSLARA AİT OLDUĞUNUN TESPİTİ GEREĞİ

ÖZET: Somut uyuşmazlıkta; davacı 2000 yılı aylık ücretinin 250 TL olduğunun tespitini talep etmiş, yerel mahkemece banka kayıtları esas alınarak talebin kabulüne karar verilmiştir. Dosyada mevcut banka kayıtlarının incelenmesinde davacıya maaş adı altında farklı miktarlarda ödeme yapıldığı görülmektedir. Davacıya yapılan ödemeler arasındaki miktar farklılığının nedeni ile ödemelerin ne kadarının ücretine karşılık ne kadarının ise yaptığı işin gereği olan avans ödemelerine ait olduğu hususları açıklığa kavuşturulmadan, sadece 250 TL'lik ödemelerin hükme esas alınması isabetsizdir. Yerel mahkemece; davalı şirketin giderleri ile ödemelerini gösteren defter ve kayıtları ile banka kayıtları üzerinde inceleme yapılarak davacıya 1999 ve 2000 yıllarında yapılan her bir ödemenin işveren kayıtlarındaki karşılığı tespit edilmeli, diğer bir anlatımla banka kayıtlarında görülen ödemelerin ücrete mi yoksa avansa mı ilişkin olduğu belirlenmelidir. Öte yandan davacı imzasını taşıyan belgelerde yer alan imzaların davacıya aidiyeti ile davacı yönünden bağlayıcılık değeri de araştırılarak, işçilik alacakları davasında verilen karar de irdelenmek suretiyle toplanacak delillerin ve yukarıda belirtilen ilkelerin ışığında varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

(5510 S. K. Geç. m. 7) (506 S. K. m. 6, 78, 79) (1086 S. K. m. 94, 288, 292, 417, 418, 438) (YİBK. 29.05.1957 T. 1957/4 E. 1957/16 K.) (YHGK. 28.05.2008 T. 2008/10-370 E. 2008/410 K.) (YHGK. 15.03.2006 T. 2006/1-103 E. 2006/76 K.) (YHGK. 29.06.2005 T. 2005/21-409 E. 2005/413 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <hizmet tespiti> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. İş Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.11.2007 gün ve 2005/742 E., 2007/1286 K. sayılı kararın incelenmesinin taraf vekillerince istenilmesi üzerine,

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2009 gün ve 2008/6526 E., 2009/10051 K. sayılı ilamı ile;

(...1-) Davacının, davalı işverene ait işyerindeki çalışmaları, 01.08.1995-12.05.2000 tarihleri arasındaki dönemi kapsar biçimde ve eksiksiz olarak davalı Kuruma bildirilmiş olup; davalı Kurum tarafından gönderilerek dosya içeriğine katılan 1996/1 dönem bordrosu ile davalı işveren tarafından sunulan ve Kuruma 30.05.1996 tarihinde intikal ettiği anlaşılan 1996/1 dönem bordrosu içeriğine, davacının 1996/1 dönemde de 120 günlük çalışmasının Kuruma bildirildiğinin anlaşılmasına karşın; bildirimi yapılan sürenin yeniden tespitinde davacının hukuki yararının bulunmadığı yönü gözetilmeksizin, davacının 1996/1 dönem çalışmalarının kuruma bildirilmemiş olduğu gerekçesiyle tespitine karar verilmesi;

2-) Dosyaya sunulan ücret tediye bordroları, Kuruma bildirilen ücret düzeyi üzerinden düzenlenip davacının imzasını içerdiği halde; banka ekstresinde yer alan maaş ibareli miktarlar esas alınarak, davacının 2000 yılı Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ayları net ücretinin 250,00 TL olduğunun tespitine karar verilmiştir.

İmzalı ücret tediye bordroları ile banka ekstresi arasındaki çelişki üzerinde durularak; davalı işverenin banka hesabına yatan miktar içerisinde iş avanslarının da bulunduğu, bu nedenle banka ekstresindeki değerlerin ücret olarak nitelenemeyeceği yönündeki itirazıyla ekstrede maaş adı altındaki farklı aylara ilişkin ödemeler arasındaki çelişki de gözetilip; davacı tarafından açılan işçilik haklarına ilişkin davanın akıbeti araştırılıp anılan dosya içeriği ve işyeri kayıtları ile sunulan imzalı belgelerin bağlayıcılık değeri yönünden inceleme yapılarak, davacının sigorta primi ödemesine esas gerçek ücretinin yöntemince belirlenmesi gereği üzerinde durulmamış olması;

3-) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.05.2008 gün ve 10-370/410 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Yargılama giderleri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 423. maddesinde sayılarak, 6. bendinde vekalet ücretine de yer verilmiştir.

29.05.1957 gün ve 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden (resen) hükmedilmesi gerekir.

Kural olarak yargılama giderleri, davada haksız çıkan, aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m. 417/1 c.1). Bir davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır (HUMK m. 417/1 c.2).

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417. maddesinde tarafların kusuru değil, davada haklı çıkma oranları göz önünde tutulmuştur.

Yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin açıklanan ana kuralın bazı istisnaları vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417. maddesinin birinci fıkrasında <kanunen musarrah olan hallerden maadasında> (kanunen açıkça belirtilmiş haller dışında) deyimi ile bu istisnalar kastedilmektedir.

Buna göre; davalı, ilk oturumda davayı kabul ederse ve hal ve durumu ile kendisi aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ise yargılama giderlerine mahkum edilemez (HUMK m. 94/II). Yine, davada haklı çıkmış olan taraf, bilerek ve isteyerek davayı uzatırsa veya gereksiz masraf yaparsa ya da elinde bulunup da hükme etkisi olan belgeleri zamanında karşı tarafa bildirmezse, davayı kazanmış olmasına rağmen yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir.(HUMK m. 418).

Sigortalılık süresinin tespitine yönelik davaların taraf ve niteliğinden hareket edilerek, kısmen haklı çıkma durumunda dahi yargılama giderlerinin tümünden davalının sorumlu tutulması gerektiği, reddedilen süreler yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmeyeceğine yönelik olarak yasalarda özel bir düzenleme öngörülmemiştir.

O halde; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep bulunmayan hallerde, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi, taraflar kısmen haklı çıkarsa, haklı çıktıkları oranda paylaştırılması yasa gereğidir.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.2006 gün ve 2006/1-103 Esas, 2006/76 sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

Davada, kısmen kabule karar verildiğine ve yukarıda açıklanan genel kuralın aksine, HUMK 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep de bulunmadığına göre, tarafların haklı çıktıkları oranda yargılama giderlerinin paylaştırılarak,> kısmi redden dolayı davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gereğinin gözetilmemiş olması; ayrıca davalı işveren şirket unvanının karar başlığına yanlış yazılması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...>)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.

Temyiz Eden: Taraf vekilleri

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK’nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.

Davacı, davalıya ait işyerinde 01.08.1995-09.05.2000 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak kesintisiz çalıştığının ve 2000 yılı aylık ücretinin net 250 TL olduğunun tespitini talep etmiştir.

Davalı Kurum vekili, tarafı olmadıkları işçilik alacakları davasının delil niteliğinde olmadığı, çalışmanın kanıtlanması gerektiğini; davalı şirket vekili ise, davacının sigorta primlerinin tam yatırıldığını, asgari ücret aldığına dair ücret bordrolarının imzalı olduğunu, belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.

Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece bozma ilamının (2) numaralı bendine karşı ilk gerekçesinde de belirttiği gibi; bankaya maaş adı ile yatırılan 250 TL'lik ödemelerin avans olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, banka kayıtlarının esas alınmasının hayatın olağan gerçeklerine uygun olduğu gerekçesiyle kısmen direnme kararı verilmiştir.

Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.

I-) Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının sigorta primine esas ücretinin belirlenmesine ilişkin olarak yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/10. maddesidir. Anılan maddede <yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.> hükmü yer almaktadır.

Bilindiği üzere davacı hizmet tespiti davasında belli bir dönemdeki çalışmalarının tespitini ister. Bu istek, dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkeme ilamı işverenin Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme de dava sonunda vereceği kararda, tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile 506 Sayılı Kanunun 77. maddesine göre hesaplanacak olan <o dönemdeki> bir günlük ücreti belirtecektir.

506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.

Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur.

Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re'sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu kapsamda hizmet tespitine yönelik davalarda davacı işçinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu'na (devredilen SSK) davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla, prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması koşuldur.

Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Çalışma olgusunun her türlü delille kanıtlanması olanağı bulunmakla birlikte; Hukuk Genel Kurulu'nun 2005/21-409 E., 2005/413 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288. maddesindeki yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.

Ücret miktarı HUMK 288. maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle ispatı mümkündür.

Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür (HUMK m. 292).

506 sayılı Kanunun 78. maddesinde prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK'nun 288. maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira 506 sayılı Kanunun 78. maddesine göre, <....günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır>. Ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.

Somut uyuşmazlıkta; davacı 2000 yılı aylık ücretinin 250 TL olduğunun tespitini talep etmiş, yerel mahkemece banka kayıtları esas alınarak talebin kabulüne karar verilmiştir.

Ne var ki dosyada mevcut banka kayıtlarının incelenmesinde davacıya maaş adı altında farklı miktarlarda ödeme yapıldığı görülmektedir. Davacıya yapılan ödemeler arasındaki miktar farklılığının nedeni ile ödemelerin ne kadarının ücretine karşılık ne kadarının ise yaptığı işin gereği olan avans ödemelerine ait olduğu hususları açıklığa kavuşturulmadan, sadece 250 TL'lik ödemelerin hükme esas alınması isabetsizdir.

O halde yerel mahkemece; davalı şirketin giderleri ile ödemelerini gösteren defter ve kayıtları ile banka kayıtları üzerinde inceleme yapılarak davacıya 1999 ve 2000 yıllarında yapılan her bir ödemenin işveren kayıtlarındaki karşılığı tespit edilmeli, diğer bir anlatımla banka kayıtlarında görülen ödemelerin ücrete mi yoksa avansa mı ilişkin olduğu belirlenmelidir.

Öte yandan davacı imzasını taşıyan belgelerde yer alan imzaların davacıya aidiyeti ile davacı yönünden bağlayıcılık değeri de araştırılarak, işçilik alacakları davasında verilen karar de irdelenmek suretiyle toplanacak delillerin ve yukarıda belirtilen ilkelerin ışığında varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda kısmen direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle yerel mahkeme kararının direnmeye ilişkin kısmı bozulmalıdır.

II-) Temyize konu bozma ilamının (1) ve (3) numaralı bentlerinde işaret edilen <Kuruma bildirilmiş sürelerin yeniden tespitinde hukuki yarar olmadığı ve davanın kısmen kabulü nedeniyle yargılama giderlerinin tarafların haklı çıktığı oranda paylaştırılması gereğine> işaret eden bozma nedenlerine uyularak bozma doğrultusunda karar verilmiştir.

Hal böyle olunca, bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Daire'since incelenmediğinden, bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

Sonuç: 1- (I) Numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının davacı ve davalılar Ünallar Gümrük Müşavirliğine geri verilmesine,

2- (II) Numaralı bentte açıklanan gerekçelerle uyulan kısım yönünden taraf vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine,

20.10.2010 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 11-09-2011, 05:50   #24
üye31284

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2010/10-481
Karar: 2010/524
Karar Tarihi: 20.10.2010

Şenel Bey; bu kararda, araştırdığım pek çok sorunun cevabı var, çok iyi. Teşekkürler.
Old 05-12-2011, 17:16   #25
sebepsiz zenginleşme

 
Varsayılan Bu davada bağkurlu olduğu iddia edilirse nasıl çürütebilirim

Arkadaşlar yazıları okudum bilgilendim öncelikle teşekkürü borç bilirim soruma gelince bende müvekkilim emekliliğini ferah içerisinde geçirmesi dileği ile almış olduğu maaşının asgari ücret olmadığı bu sebeple de prime esas kazancının yıllara göre belirleyerek tespiti amacıyla dava açtım ilerleyen safhalarda müvekkilden güzel bir gol yedim e biz 6 yıl kadar abisinin yanında bağkuru gözüküyordu kapatmadık ihmal ettik hem alacak davamı da kıdem tazminatı yönünden olumsuz etkileyecek bu hususun aksini nasıl kanıtlayabilirim zira yazık olacak müvekkil bağkurlu olarak gözüktüğü dönem bağkura ait işyeri karşıda ama gelip avrupa yakasında başkasının yanında usta olarak çalışmakta işverende ssk yatırmamakta ben bunu bordro tanıkları ile ispat ettim bağkurlu dönemde davalı işyerinde çalıştı şeklinde çalışma olgusunu ama kafamı karıştıran bu tanık delili yeterlimi yoksa hizmeti mahkeme tarafından red edilirmi bir de müvekkilin maaşının asgariücret olmadığına dair bankadan kredi çekmesi için işyeri kaşeli yazı var ve müvekkil bunu bankaya vermiş hakim bunun aslının getirilmesini istemedi istemesi gerekmez mi davam red mi ediliyor izlenimi uyandırdı bende de
Old 06-12-2011, 17:20   #26
Av. Caner Arıcı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sebepsiz zenginleşme
Arkadaşlar yazıları okudum bilgilendim öncelikle teşekkürü borç bilirim soruma gelince bende müvekkilim emekliliğini ferah içerisinde geçirmesi dileği ile almış olduğu maaşının asgari ücret olmadığı bu sebeple de prime esas kazancının yıllara göre belirleyerek tespiti amacıyla dava açtım ilerleyen safhalarda müvekkilden güzel bir gol yedim e biz 6 yıl kadar abisinin yanında bağkuru gözüküyordu kapatmadık ihmal ettik hem alacak davamı da kıdem tazminatı yönünden olumsuz etkileyecek bu hususun aksini nasıl kanıtlayabilirim zira yazık olacak müvekkil bağkurlu olarak gözüktüğü dönem bağkura ait işyeri karşıda ama gelip avrupa yakasında başkasının yanında usta olarak çalışmakta işverende ssk yatırmamakta ben bunu bordro tanıkları ile ispat ettim bağkurlu dönemde davalı işyerinde çalıştı şeklinde çalışma olgusunu ama kafamı karıştıran bu tanık delili yeterlimi yoksa hizmeti mahkeme tarafından red edilirmi bir de müvekkilin maaşının asgariücret olmadığına dair bankadan kredi çekmesi için işyeri kaşeli yazı var ve müvekkil bunu bankaya vermiş hakim bunun aslının getirilmesini istemedi istemesi gerekmez mi davam red mi ediliyor izlenimi uyandırdı bende de

Kıdem tazminatı almaya hak kazanmak için SGK primlerinin yatırılmış olması/sigortalı olunması bir ön koşul değildir; bu alacak direkt olarak hizmet ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tanık anlatımlarıyla hizmet ilişkisi sabit ise; başka bir kuruma (Bağ-Kur) prim ödediği bu süre için de kıdem tazminatı almaya hak kazanacaktır. Ancak; hizmet tespiti davası açısından ise alacak davasından ayrı olarak, aynı dönemde birden fazla kurumda sigortalı olunamayacağından, bağkurlu olduğu süre göz önüne alınamayacaktır.

Bankadan kredi veya kredi kartı alınması için işvrence verilen yazı tek başına ücreti göstermesi açısından yeterli değildir; bununla ilgili Yargıtay kararlarını incelemenizi öneririm. Eğer karşı taraf belgeye itiraz etmedi ise bence şimdilik aslına gerek yoktur. Ancak belirttiğim gibi bu belge tek başına yeterli olmadığından, ücret konusunda tanık anlatımına ilave olarak bir de ücret/emsal ücret araştırması yapılması gerekir.
Old 07-12-2011, 09:17   #27
sebepsiz zenginleşme

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Caner Arıcı
Kıdem tazminatı almaya hak kazanmak için SGK primlerinin yatırılmış olması/sigortalı olunması bir ön koşul değildir; bu alacak direkt olarak hizmet ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tanık anlatımlarıyla hizmet ilişkisi sabit ise; başka bir kuruma (Bağ-Kur) prim ödediği bu süre için de kıdem tazminatı almaya hak kazanacaktır. Ancak; hizmet tespiti davası açısından ise alacak davasından ayrı olarak, aynı dönemde birden fazla kurumda sigortalı olunamayacağından, bağkurlu olduğu süre göz önüne alınamayacaktır.

Bankadan kredi veya kredi kartı alınması için işvrence verilen yazı tek başına ücreti göstermesi açısından yeterli değildir; bununla ilgili Yargıtay kararlarını incelemenizi öneririm. Eğer karşı taraf belgeye itiraz etmedi ise bence şimdilik aslına gerek yoktur. Ancak belirttiğim gibi bu belge tek başına yeterli olmadığından, ücret konusunda tanık anlatımına ilave olarak bir de ücret/emsal ücret araştırması yapılması gerekir.


Av.Bey peki neden bağkurlu olduğu dönemde kıdem tazminatı almaya hak kazandığına dair yargıtay kararı mevcutmudur elinizde tanıkları dinlettim emsal ücret araştırması yaptım yargıtay işçilerin bu banka yazılarını işvereni tehdit ettiği gerekçesiyle tek başına değil tanıklarlada delillendirmesini kabul etmiş benim sormak istediğim bu adam bağkurunu kapatmamış ama başkasının yanında çalışıyor prim lerin tespiti davasında bunu ileri sürenin davalının bağkurlu olduğu dönemi saydırmamasındaki amacı nedir zira emeklilik hangi maaşlar üzerinden hesaplanıyor son bir kaç yılda aldığı maaş üzerinden mi toplam çalışmasında ki tüm ücretler mi dikkate alınıyor ve ben bağkurlu değildir adamın yanında sigortalı çalışıyordu cümlesinin nasıl ispatlarım
Old 20-08-2014, 16:59   #28
begdem

 
Varsayılan Prime esas ücretin tespiti

sevgili meslektaşım
benimde sizin açtığınız davayla birebir örtüşen bir davam var.Dava şu şekilde, benim müvekkilimin 1998-2010 yılları arasında sigorta prim ücretleri asgari ücretten yatırılmışken 2010-2014 yılları arasında ise normal ücret üzerinden yatırılmış.Müvekkilim 2014 yılında emekli olmuş ama çok düşük miktarda bir maaş alıyor.Sigorta PİRİMLERİNİN ESAS ÜCRETİN TESPİT davası açmayı düşünüyorum.Bu konuda hangi delillerle neyi nasıl ıspat ettiniz fikirlerinizi paylaşırsanız çok sevineceğim şimdiden teşekkürler..
Old 20-08-2014, 17:39   #29
sebepsiz zenginleşme

 
Varsayılan

Bu konuda bağlı olduğu çalışma koluna ait sendika ve mesleknodalarından alınacak yazı ayrıca aynı işyerinde çalışma arkadaşlarının tanıklığı işinizi görür
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İş mahkemesindeki hizmet tespiti davası dilaykar Meslektaşların Soruları 13 20-03-2015 00:09
Köy Korucusunun hizmet tespiti ve ödenmeyen ücret alacakları Av.Selim HARTAVİ Meslektaşların Soruları 8 22-04-2014 16:30
Hizmet Tespiti Davası ile Ücret Alacağı Davası Aynı Dilekçe İle Açılabilir Mi? Acİl uysalugurlu Meslektaşların Soruları 4 17-03-2012 13:00
hizmet tespiti ve alacak davası ladre Meslektaşların Soruları 3 27-10-2009 22:37
hizmet tespiti davası ismail ünlü Meslektaşların Soruları 8 30-05-2009 15:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08461404 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.