Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

çifte sigortalılık

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-04-2008, 20:17   #1
Hukukçu55

 
Varsayılan çifte sigortalılık

Merhaba arkadaşlar,

Aynı zaman dilimi içerisinde hem ssk ve hem de Bağkur iştirakçisi olmuş bir kişinin kurumlardan birine olan iştirakçilik durumunun iptal ettirilmesi davasında hangi kurumdaki iştirakçiliğin iptal ettirilmesi gerektiğinin belirlenmesi yönünden gerekli kıstasların neler olduğuna ilişkin bilgi ve özellikle Yargıtay Kararına ihtiyacım var. Şimdiden teşekkürler...
Old 05-04-2008, 11:37   #2
Av.Duran Küçüköner

 
Varsayılan

Sanıyorum ekli kararlardan çözüme ulaşacaksınız.
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

Esas : 2003/1773
Karar : 2003/2393
Tarih : 24.03.2003

ÖZET : Davacı, zorunlu Bağ-Kur´lu olduğu tarihte aynı zamanda, daha önceki tarihte başlayan zorunlu SSK sigortalısı olduğundan bu dönemde zorunlu Bağ-Kur´lu sayılamaz.

(1479 sayılı Bağ-Kur K. m. 24/II-c)

KARAR METNİ :
Davacı 26.12.1998-1.2.2001 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.

Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Uyuşmazlık, davacının 26.12.1998-1.2.2001 tarihleri arasında 1479 s. Kanuna tabi zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece baskın çalışmanın, Bağ-Kur sigortalısı iken yapılan çalışma olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç usul ve kanuna uygun görülmemiştir.

Davanın kanuni dayanağını oluşturan 1479 s. Kanunun 24/M-c maddesi uyarınca Sosyal Güvenlik Sistemimizde çifte sigortalılık mümkün bulunmamaktadır. Ancak bir kişinin birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi çalışması da ekonomik ve sosyal yaşamda sıkça rastlanan durumlardandır. Bu tür uyuşmazlıklarda Yargıtayın yerleşik uygulaması gereği önceden başlayıp devam edegelen ve sigortalının ekonomik yaşamında baskın olan sigortalılığa üstünlük tanınmasıdır.

Somut olayda davacının, uyuşmazlık konusu 26.12.1998-1.2.2001 tarihleri arasındaki dönemle çakışan 27.4.1998 gününden itibaren minibüs işletmeciliğinden dolayı vergi kaydı, 25.5.1998 gününden itibaren de oda ve sicil kaydı var ise de, 1976 gününden itibaren devam edegelen 506 s. Kanuna tabi zorunlu sigortalılığı ve zorunlu Bağ-Kur´lu olduğu ileri sürülen 27.4.1998 tarihinde, 14.4.1998 gününden başlayan ve devam edegelen zorunlu SSK sigortalılığının bulunduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla davacı zorunlu Bağ-Kur´lu olduğu 27.4.1998 gününde aynı zamanda 14.4.1998 gününden başlayan zorunlu SSK sigortalısı olduğundan bu dönemde zorunlu Bağ-Kur´lu sayılamaz (1479 S.K. md. 24/ll-c). Bu sebeple davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istem halinde temyiz edene iadesine, 24.3.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

Esas : 2001/8440
Karar : 2002/56
Tarih : 21.01.2002

ÖZET : Uyuşmazlık zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı ile SSK´na tabi sigortalılığın çakışması halinde hangi Kanuna tabi olarak sigortalı sayılacağı noktasında toplanmaktadır. Sosyal Güvenlik Sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiştir. Kural olarak önceden başlayan ve sigortalının ekonomik hayatında baskın olan sigortalılığa geçerlilik tanımak gerekir.

(1479 sayılı Bağ-Kur K. m. 24) (506 sayılı SSK. m. 3)

KARAR METNİ :
Davacı, Bağ-Kur sigortalısı bulunmadığının tesbiti ile Kuruma borçlu olmadığına karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalılardan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mesut Balcı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

KARAR

Davacının 4.5.1993 gününden itibaren SSK´na tabi zorunlu sigortalı hizmetlerinin geçerli olduğunun tesbiti ile Bağ-Kur sigortalılığının iptali ve 20.1.1993-4.5.1993 tarihleri arasında Bağ-Kur´a prim borcu bulunmadığının tesbitine karar verilmiş ise de Mahkemece eksik araştırma ve inceleme ile sonuca varılmıştır.

Davacının Fethiye Ticaret Sicil Memurluğu kaydı ile 20.1.1993 gününden itibaren Gökkaya A.Ş. ortağı olarak Bağ-Kur´a tescil edildiği ve 4.5.1993 gününden itibaren değişik işverenler tarafından 506 s. Kanuna tabi zorunlu sigortalı olarak primlerinin ödendiği uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı ile SSK´na tabi sigortalılığın çakışması halinde hangi Kanuna tabi olarak sigortalı sayılacağı noktasında toplanmaktadır. Sosyal Güvenlik Sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiştir. Kural olarak önceden başlayan ve sigortalının ekonomik hayatında baskın olan sigortalılığa geçerlilik tanımak gerekir.

Mahkemece yapılacak iş; davacı A.Ş. ortağı olarak Bağ-Kur Muğla İl Müdürlüğünce 1479 s. Kanun kapsamına alınarak 20.1.1993 gününden itibaren Bağ-Kur sigortalısı olduğu gerekçesi ile hakkında icra takibi de yapılmış olduğu gözönünde tutularak Bağ-Kur şahsi sicil dosyasını, Fethiye 2 İcra Müdürlüğünün 1999/2588 takip no.lu dosyasını, Ticaret Odası ve Ticaret

sicili kayıtlarını ve ilgili A.Ş´nin nizalı dönem ile ilgili Kurumlar vergisi beyannameleri celbetmek, davacının A.Ş. kurucu ortağı ve yönetim Kurulu üyesi olan ortak olması halinde 1479 s. Kanunun 24 (9) maddesine göre zorunlu Bağ-Kur´lu olacağından A.Ş. ortaklarının ve çalışanlarının keza Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi hizmetleri yönünden ise işverenlerin bordrolarını celbederek çalışmaları bordrolarda geçen ve davacı ile birlikte çalışan sigortalıların bilgilerine başvurmak ve yapılacak inceleme sonucu davacının baskın sigortalılığını saptamak ve varılan sonuca göre prim ödeme belgelerini de değerlendirerek borçlu olup olmadığını da belirlemekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 21.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

Esas : 2004/1557
Karar : 2004/4837
Tarih : 13.05.2004



KARAR METNİ :
YARGITAY İLAMI

Davacı, 8.2.2001 günlü başvurusuna göre SSK'dan yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Zehra Ayan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

KARAR

Davacı, 2829 S. Yasa'ya göre Bağ-Kur kapsamındaki hizmetleri birleştirilmeksizin, Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi hizmetleri dikkate alınarak yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbitini istemiştir. Mahkemece, davacının Sosyal Sigortalar Kurumu'ndaki toplam hizmet süresinin tek başına yaşlılık aylığı bağlanmasına yeterli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonuç usul ve kanuna uygun bulunmamaktadır.

1948 doğumlu olan davacının, 01.05.1974-25.12.1989 tarihleri arasında fasılalarla 4284 tarih ve 01.06.1997-31.01.2001 tarihleri arasında ise kesintisiz 1320 tarih Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi zorunlu hizmeti ile vergi kaydı sebebiyle 16.02.1990- 12.02.1999 tarihleri arasında kesintisiz 8 yıl 11 ay 26 tarih Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı bulunmaktadır. Davacı, 10.01.2002 gününde Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmuştur.

Hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda, yanlış hesaplama sonucu davacının Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı ile çakışmayan 5562 tarih Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi sigortalılığı bulunduğu belirtilmiştir. Oysa, davacının 01.06.1997- 12.02.1999 tarihleri arasında Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı ile çakışan 612 tarih Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi zorunlu sigortalılığı mevcut olup, bu sürenin (612 günün) Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi toplam sigortalılık süresi olan 5604 günden çıkartılması halinde, geriye 4992 tarih Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi sigortalılığı kalmakta olup, bu sürede 506 S. Yasa'ya göre yaşlılık aylığı bağlanması için yeterli değildir. Bu halde yapılacak iş, "çatışan sigortalılık durumunda" hangi kurumdaki çalışmanın esas alınacağını saptamaktır.

"Çatışan sigortalılık sorununu" gerek 506 S. Sosyal Sigortalar Yasası ve gerekse 1479 S. Bağ-Kur Yasası birbirlerine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Kanun sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. Anılan kanunun 3. maddesinin I.(F) bendinde "Kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların" (K) bendinde ise, "Herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların" sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı biçimde 1479 S. Bağ-Kur Kanunu'nun 24. maddesinin I. ve II. Fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır (03.10.2001 tarih ve E: 2001/21-627, K: 2001/659 S. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı). Bu sebeplerden dolayı davacının 16.02.1990 gününde başlayıp kesintisiz devam eden Bağ-Kur zorunlu sigortalılığına geçerlilik tanınarak, 16.02.1990- 12.02.1999 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı kabul edileceği ortadadır.

Öte yandan, 2829 S. Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasında, birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere son yedi senelik fiili hizmet süresi içerisinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacağı hükümü öngörülmüştür. Hal böyle olunca, somut olayda, davacıya yaşlılık aylığı bağlayacak kurumun Bağ-Kur olacağı tartışmasızdır.

Ayrıca, bu tür davaların kamu düzenini ilgilendirmesi ve kişilerin sosyal güvenliğine ait olması sebebiyle mahkemece, doğrudan soruşturma genişletilmek sureti ile davacının askerlik borçlanması yapıp yapmadığının araştırılması gerekirken, bu hususun göz ardı edilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.

Kabule göre de, 506 S. Yasa'nın 62. maddesi uyarınca, sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya, bu isteğinden sonraki ay başından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır. Bu durumda, davacı 10.02.2002 gününde Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmasına rağmen, davacının 31.12.2001 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığının tesbitine karar verilmesi de isabetsizdir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı biçimde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA 13.05.2004 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi

Esas : 2004/204
Karar : 2004/2471
Tarih : 29.03.2004



KARAR METNİ :
Davacı, 03.05.1999 - 24.04.2001 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olmayıp Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği biçimde davanın reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ebru Pakin Akın tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Dava hukuki nitelikçe; davacının Anonim Şirket kurucu ortağı sıfatına dayalı olarak 19.01.1994 gününde başlatılan 1479 s. Yasa kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının ve 03.05.1999 gününden başlayarak halen Sosyal Sigortalar Kurumundaki zorunlu sigortalı sayılması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.

Davanın kanuni dayanaklarından olan 1479 s. Yasanın 24/9. maddesi hükmüne göre; Anonim Şirketin Kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları, Bağ-Kur zorunlu sigortalısı sayılacaktır.

Somut olayda, davanın; 19.01.1994 gününden itibaren oluşum dayanıklı tüketim malları Pazarlama Ticaret Sanayi A.Ş.´nin kurucu ortağı olduğu anlaşılmakta ise de; 03.05.1999 ile 30.08.2003 tarihleri arasında bir başka şirkette hizmet aktine dayalı olarak fiili ve sürekli çalışmasından dolayı 506 s. Yasaya tabi zorunlu sigortalılığı bulunmaktadır.

Sosyal Güvenlik Sistemimizde ...... sigortalılık söz konusu olmaması nedenine dayalı olarak biriside davada çözümlenmesi gereken hususi güvenlik kuruluşuna tabi sigortalı çalışmanın bir başka anlatımla "çatışan sigortalılığın" varlığı durumunda iş bu çalışmalardan hangisine üstünlük tanınması gerektiği konusudur.

Dairemizi bu konudaki yerleşmiş görüşü; aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili sigortalı çalışmalardan hangisi kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıyorsa o çalışmaya üstünlük ve geçerlilik tanınması gerektiği yönünden gerçekten sigortalı emek ve mesainin ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmasına tahsis ediyor ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa çalışmaya üstünlük tanınmalıdır.

Bu yönde; soyut düzeyde kalan Anonim Şirket Kurucu ortaklık kaydının Bağ-Kur sigortalılığı için yetenekli olamayacağı ayrıca kendi nam ve hesabına faaliyetin sürmekte olmasının gerekliliği hususunda, gözönünde tutulmalıdır. Mahkemece, yukarda açıklanan esaslar çerçevesinde; davacının, davaya konu dönemde, hangi sigortalı çalışmasının fiiline baskın nitelikte olduğu, yöntemine ve gereğince araştırıp irdelenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, davacının, 506 s. Yasaya tabi sigortalılığı başlamadan önce Bağ-Kur zorunlu sigortalısı olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

O durumda davacının bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Açıklanan sebeplerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde ilgiliye iadesine, 29.03.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi

Esas : 2003/10437
Karar : 2004/721
Tarih : 10.02.2004

ÖZET : Kollektif şirket ortaklığının son bulmasından sonra, kurulan anonim şirketlerin kurucu ortağı konumunda bulunan davacının sigortalılık durumu hakkındaki ihtilafta, davacının kurucu ortağı olduğu şirketlerden 506 s. Kanuna tabi sigortalılık süreleri bildirilmesi karşısında, şirket ortaklığı sebebiyle düzenlenen Bağ-Kur şahsi dosyası ve ortak edilen şirkete ait vergi ve maliye kayıtları getirtilerek belirtilen dönemde beyan edilen gelirler ve faaliyetler saptanmalı, Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilen hizmetlerin eylemli olup olmadığı bu çalışmanın şirket ortaklığı ve yöneticiliğine ait yetkilerden mi, yoksa kişisel bilgi ve eğitime dayalı birikimden mi kaynaklandığı belirlenerek, davacının ekonomik yönden yaşamına etkin olan çalışmanın hangisi olduğu kuşkuya yer bırakmayacak nitelikte belirlenerek sonucuna göre davacının sigortalılık durumu hakkında karar verilmelidir.

(1479 sayılı Bağ-Kur K. m. 24)

KARAR METNİ :
Davacı, ortağı bulunduğu Y.... Koll. Şti. Mehmet Y. ve Ortakları adlarına Şirketin 30.12.1981 gününde ticari faaliyetine son vererek, mükellefiyet kaydını yine aynı tarihte kapattığının tesbitine ve Bağ-Kur´da geçen hizmetlerinin sigortalı hizmetleriyle birleştirilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği biçimde davanın reddine karar vermiştir.

Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ercan Turan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Davacının, Y... Kollektif Şirketi ortaklığına dayalı olarak oluşan Bağ-kur sigortalılığının 30.12.1981 gününde son bulduğu, Belirtilen dönemle sınırlı Bağ-Kur sigortalılık süresinin, 506 s. Kanuna tabi sigortalılık süreleriyle birleştirilmesi istemine yönelik davanın yargılaması sonucunda, kollektif şirket ortaklığının son bulmasından sonra, 24.12.1981 ve 08.12.1988 tarihlerinde kurulan anonim şirketlerin kurucu ortağı konumunda bulunan davacının, kurucu ortağı olduğu şirketlerden bildirilen 506 s. Kanuna tabi sigortalılık sürelerine değer verilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davanın kanuni dayanağını oluşturan 1479 S. Yasanın 24/g maddesi, Anonim Şirket Kurucu Ortakları ve Yönetim Kurulu Üyesi olan ortaklarının Bağ-Kur sigortalısı sayılacağını amirdir. Ne var ki; soyut düzeyde kalan ortaklık kaydı Bağ-Kur sigortalılığı için yeterli olmayıp, ayrıca "kendi ad ve hesabına" bir faaliyetin sürmekte olduğunun saptanmış olması gerekir.

Bu sebeple davada çözümlenmesi gereken konu; doktrin ve uygulamada "çatışan sigortalılık" olarak tanımlanan ve aynı dönemde birden fazla sigorta kurumuna tabi sigortalı çalışmalardan hangisine üstünlük tanınması gerektiğinin tespitidir.

Dairemizin bu konudaki görüşü, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili sigortalı çalışmalardan hangisi kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliğini taşıyorsa o çalışmaya üstünlük ve geçerlilik tanınması gerektiği yönündedir. Gerçekten, sigortalı emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyor, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa, o çalışmaya üstünlük tanımak gerekir.

Belirtilen nedenlerle, davacının şirket ortaklığı sebebiyle düzenlenen Bağ-Kur şahsi dosyası ve ortak edilen şirkete ait vergi ve maliye kayıtları getirtilerek belirtilen dönemde beyan edilen gelirler ve faaliyetler saptanmalı, Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilen hizmetlerin eylemli olup olmadığı bu çalışmanın şirket ortaklığı ve yöneticiliğine ait yetkilerden mi, yoksa kişisel bilgi ve eğitime dayalı birikimden mi kaynaklandığı belirlenerek, davacının ekonomik yönden yaşamına etkin olan çalışmanın hangisi olduğu kuşkuya yer bırakmayacak nitelikte belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemenin yukarda açıklanan esaslar doğrultusunda tespiti istenen dönemde hangi sigortalı çalışmanın baskın nitelikte olduğunu araştırarak sonucuna göre karar vermesi gerekirken eksik inceleme sonucu davanın reddine karar vermiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde ilgiliye iadesine, 10.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2005/21-389
Karar : 2005/430
Tarih : 29.06.2005

ÖZET : Yargıtay´ın yerleşmiş içtihatları gereğince; önceden başlayıp kesintisiz olarak devam eden sigortalılık kolundan sonra başka bir sigortalılık kolunun başlaması halinde, önce başlayan ve kesintisiz olarak devam edegelen sigortalılık kolundaki hizmetlere üstünlük tanınması gerekmektedir. Zira anılan maddeler gereğince sigortalı bir sigorta koluna tabi iken bir başka sigorta koluna giremez. Sistemimizde çifte sigortalılık yoktur. Bu sebeple sonradan girdiği sigortalılığı geçersiz sayılmalıdır.

(1479 sayılı Bağ-Kur K. m. 24) (506 sayılı SSK. m. 3)

KARAR METNİ :
Taraflar arasındaki "tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 15.5.2003 tarih ve 2000/1002 E. 2003/303 K. s. kararın tetkiki davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 12.2.2004 tarih ve 2003/9138-1013 s. ilamı ile;

(...Dava, 12.4.1993 ile 31.8.2000 tarihleri arası Bağ-Kur'lu olmadığının tesbiti istemine ait olup, mahkemece baskın çalışmanın SSK'lı çalışmalar olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmişse de, bu sonuca eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda ulaşılmıştır.

Yapılan incelemede davacının 6.8.1992 tarihi itibariyle vergi kaydına göre Bağ-Kur'a tescilinin yapıldığı, taksi işletmeciliği sebebiyle var olan vergi kaydının 23.8.2001'e kadar kesintisiz olarak devam ettiği görülmekle 1992 ile 2001 yılları arasında davacının 1479 s. Yasa'nın 24. maddesi gereğince Bağ-Kur sigortalısı olduğu açıktır. 12.4.1993 gününden itibaren kesintisiz olarak davacının SSK'lı çalışmalarının bulunduğu anlaşılmakta ise de, 506 s. Kanun'un 3. maddesi (k) bendi gereğince kendi nam ve hesabına çalışanların SSK sigortalısı olması mümkün değildir.

Mahkemece SSK'lı çalışmalara ait ücret bordroları ile Bağ-Kur'a tabi çalışma sebebiyle vergi beyannameleri getirtilmiş, yapılan incelemede SSK'lı çalışmalardan elde edilen kazancın baskın olduğu sonucuna varılmışsa da; 1479 s. Kanun'un 24. maddesi, 506 s. Kanun'un 3. maddesi (k) bendi ve Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları gereğince; önceden başlayıp kesintisiz olarak devam eden sigortalılık kolundan sonra başka bir sigortalılık kolunun başlaması halinde, önce başlayan ve kesintisiz olarak devam edegelen sigortalılık kolundaki hizmetlere üstünlük tanınması gerekmektedir. Zira anılan maddeler gereğince sigortalı bir sigorta koluna tabi iken bir başka sigorta koluna giremez. Sistemimizde çifte sigortalılık yoktur. Bu sebeple sonradan girdiği sigortalılığı geçersiz sayılmalıdır. Mahkemece aksi yönde verilen hüküm usul ve yasaya, yerleşik Yargıtay uygulamalarına aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır....)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalılar vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici sebeplere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.6.2005 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Davacının 12.4.1993-31.8.2000 tarihleri arasında SSK. sigortalısı olduğu ve bu tarihlerde primlerin ödendiği konusunda çekişme yoktur.

Davacı SSK. zorunlu sigortalığının başladığı 12.4.1993 gününde Bağ-Kur'a tescil edilmiş değildir. Bilahare 10.5.1994 gününde Bağ-Kur tarafından resen tescil edilmiştir. Bağ-Kur prim ödemesi de halen mevcut değildir. Davacı vergi kaydına dayanarak resen Bağ-Kur'a tescili yapılan ve SSK. primlerinin ödendiği 12.4.1993-31.8.2000 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olmadığının tesbitini istemiş, mahalli mahkeme davayı kabul etmiş, 21.Hukuk Dairesi ise vergi kaydına dayanarak davanın reddi gerektiği gerekçesi ile kararı bozmuştur.

1479 s. Bağ-Kur Kanununun 24/2-c maddesinde "Kanunlar veya yasanın verdiği yetkiye dayanarak kurulu Sosyal Güvenlik Kuruluşunun prim ve kesenek ödeyecekler.." Bağ-Kur sigortalısı sayılmazlar.

Davacı Bağ-Kur'a resen tescil edildiği 10.5.1994 gününde SSK.na prim ödediğinden 1479 s. Kanunun 24/2-c maddesi düzenlemesi gereği Bağ-Kur sigortalısı sayılamaz. Bu sebeple somut olay yönünden mahkeme kararı dosya içeriğine, kanun hükümlerine ve sosyal güvenlik yasalarının düzenlenme amacına uygun düşmektedir.

Ayrıca, prensip olarak zorunlu sigortalılıklarının çatışması ve primlerinin de kanuna uygun biçimde ödenme hallerinde hangi sigortalığına değer verileceği hususunda sigortalının tercihine değer verilmesi gerektiği görüşündeyim.

Açıklanan sebeplerle Hukuk Genel Kurulu'nun bozma kararına katılamıyorum. Mahkeme kararının onanması gerekir.

KARŞI OY YAZISI

Bize göre, davacının hizmet akti ile çalıştığı çekişmesiz olduğuna göre, anılan çalışmaların ağır basan yönü, iddia ettiği şirkette hizmet aktiyle geçtiğinden davanın kabul edilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik yoktur.

Bilindiği gibi daha önceki yıllarda devam eden Yargıtay uygulamaların da gerek 10 Hukuk Dairesi, gerek 21. Hukuk Dairesi ve gerekse Hukuk Genel Kurulunun geçerli olan görüşü "baskın çalışmanın hangi kurumda geçtiğinin saptanması" yönündedir. Yargıtay'ın bu son uygulamasına göre, bir kimsenin ağır basan çalışması Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi bir işte geçmişse Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı, Bağ-Kur'da geçmiş ise Bağ-Kur sigortalısı sayılmakta idi. Ancak, aradan geçen kısa süre içinde bu konuda yasalarda da herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen, yüksek 21. Hukuk Dairesinin öncülüğünde Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen, Daire olarak tasvip etmediğimiz bir anlayışla yerleşmiş içtihatlara ters düşer biçimde çifte sigortalılık konusunda "baskın çalışma" unsuruna değer verilmekten vazgeçilme eğilimi sigortalıları mağdur etmektedir. Oysa sosyal içerikli yasaların amacı vatandaşların mutluluğu, refahı için olabildiğince bireysel iradeye olanak tanımak suretiyle, sosyal güvenceye kavuşturulması yönünde olup, devlet ve işverene oranla zayıf konumdaki sigortalıları korumaya matuftur.

Ülkemizde, sigortalı işçilerin bir kesiminin ikinci bir iş yaptıkları bilinen bir gerçektir. Örneğin, somut olayda olduğu gibi sigortalı, ticari bir araba alarak arabayı başka bir sürücünün aracılığıyla çalıştırmaktadır. Bu arada araçtan elde etmiş olduğu kazancının vergisini vergi dairesine ödemektedir. Ayrıca vergi dairesine tescil edildiği için sistem gereği duyuru üzerine Bağ-Kur'a da tescili yapılmaktadır. İşte burada kişi ticari vasıtasını bir başka şahıs aracılığı ile çalıştırdığı için, kendisi de bütün emek ve mesaisini asıl işyeri olan sigortalı işçi olarak girdiği şirket işyerinde harcamakta, tam güne yayılan baskın çalışması da bu işyerinde geçmektedir. Yerine göre bu kimse 10-15 yıl prim ödemiş olmasına karşı, aylık bağlama isteminde bulunduğunda, Kurum kişinin Bağ-Kur sigortalısı sayıldığını öne sürerek, istemin reddine karar vermektedir. Böyle olunca da şayet iptal edilen süre uzun ise kişi ya "sosyal güvenlik hakkını yitirmekte" yada Bağ-Kur'a "altından kalkamayacağı prim ve gecikme zammı ödemek" zorunda bırakılmaktadır. Bu durumun, Anayasanın 60, 90 ve Türkiye'nin kabul ettiği uluslar arası çalışma örgütü sözleşmeleri ile Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi hükümlerine aykırılık teşkil edeceği açıktır.

Özellikle vurgulamak isterim ki, sigortalılık nedenlerinin çakışması halinde sigortalılara anılan durumlarda serbest iradesiyle hangi sosyal güvenlik kurumuna tabi olacağı konusunda seçimlik hak tanınması da sosyal güvenlik ilkelerine ve anılan uluslar arası sözleşmelere uygun düşecektir. Esasen yeni sosyal güvenlik kanun taslağı anılan düşünce tarzı ile hareket ederek sosyal güvenlik sistemindeki mevcut üç başlı oluşumu tamamen ortadan kaldırılmakta ve bütün ülke genelinde sosyal güvenliği, tek çatı altında birleştirilmeye yönelmiş bulunmaktadır. Bu çevrede, Taslağın 75. maddesinde, anılan görüşümüz doğrultusunda "sigortalılık nedenlerinin çakışması halinde sigortalılara tercih hakkı tanınmakta" olması sevindirici bir gelişme olarak kabul edilmekle birlikte bu oluşuma aykırı olarak sayın çoğunluğun sigortalıyı isteği dışında bir sosyal güvenlik kurumuna tabi tutması ise hiçbir biçimde amaca hizmet etmiş olmayacaktır. Açıkladığım nedenlerle, sayın çoğunluğun ve özel Dairenin bozma görüşüne katılamıyorum. Kararın açıklanan gerekçelerle Onanması gerektiği görüşündeyim.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2001/21-627
Karar : 2001/659
Tarih : 03.10.2001

ÖZET : Sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır.

(1479 sayılı Bağ-Kur K. m. 24) (506 sayılı SSK. m. 3)

KARAR METNİ :
Taraflar arasındaki "tespit ve iptal" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir İş Mahkemesi´nce davanın kabulüne dair verilen 21/12/2000 tarih ve 1999/291 E. 2000/652 K." s. kararın tetkiki davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi´nin 08/02/2001 tarih ve 2001/215 E. 2001/843 K. s. ilamiyle; (...Mahkemece davacının 1985 ila 1995 yılları arası Bağ-Kurlu olduğu ve 01/07/1999 gününden itibaren SSK´dan yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmişse de bu sonuç usul ve kanuna uygun bulunmamaktadır.

Gerçekten, davacının 1969 ila 1985 yıllan arası SSK kapsamında çalıştığı ancak 1985 yılından itibaren SSK´nu terk ederek Bağ-Kur kapsamında sigortalı olarak çalışmalarını sürdürdüğü ve dosya içindeki vergi kayıtlan İle ticaret odası kayıtlarında görüldüğü üzere, davacının kendi adına bağımsız çalışmasını 1999 yılına kadar devam ettirdiği ve kazanç sağladığı anlaşılmaktadır. Şu duruma göre, davacının 1985 yılından itibaren başlayan Bağ-Kurluluğunun kesintisiz devam ettiği sabit olmakla SSK´dan maaş bağlanması mümkün bulunmamaktadır. Mahkemenin belirtilen maddi ve hukuksal olguları dikkate almaksızın hüküm oluşturması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

Öte yandan davacının belirtilen dönemde ara ara SSK´lılığı da bulunmakta ise de bir kimsenin aynı anda iki sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunması kanuni sisteme uygun düşmemektedir. Mahkemenin bu yönü dahi gözetmemesi keza usul ve kanuna aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENLER : 1 - Davalı S.S.K. vekili.

2 - Davalı Bağ-Kur vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu´nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı, 11/01/1969 - 20/09/1985 arasında S.S.K. sigortalısı, 20/09/1985 - 05/01/1995 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 05/01/1995 - 03/05/1999 tarihleri arasındaki S.S.K. sigortalılığının kabulü ile 01/07/1999 gününden itibaren S.S.K.´dan yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitini talep etmiştir.

Mahkemenin davanın kabulüne dair verdiği karar yukarda belirtilen sebeple bozulmuş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.

Davacı, 11/01/1969 - 20/09/1985 tarihleri arasında S.S.K. sigortalısı olup, 20/09/1985 gününde S.S.K. sigortalılığını terk ederek 20/09/1985 gününde İnşaat ve Mühendislik faaliyetinden dolayı vergi mükellefi olduğundan bu tarihten itibaren 1479 s. Kanunun 24/I-a maddesi gereğince Bağ-Kur kapsamına alınmıştır. Davacı bu işten dolayı oluşan vergi kaydını 31/12/1992 gününde sildirdikten sonra (S.S.K. sigortalısı olmadan önce) 13/02/1993 gününde Peksoylu İnşaat Limited Şirketini kurarak şirket ortağı olmuştur. Bu sebeple 1479 s. Kanunun 24/I-d. Maddesi gereğince tekrar Bağ-Kur sigortalılığı kapsamına girmiştir. Davacı, bu kez limited şirket ortaklığından dolayı Bağ-Kur kaydı devam ederken 05/01/1995 gününde S.S.K. kapsamında sigortalı çalışmaya başlamış ve S.S.K.´dan yaşlılık aylığı talep etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bir kimsenin bir sosyal güvenlik kurumunda önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığı döneminde başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi çalışmaya başlaması halinde, yani "çatışan sigortalılık durumunda" hangi kurumdaki çalışmasının esas alınacağı noktasında toplanmaktadır.

"Çatışan sigortalılık sorununu" gerek 506 s. Sosyal Sigortalar Yasası ve gerekse 1479 s. Bağ-Kur Yasası birbirlerine paralel düzenlemeler ile, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığına, geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Kanun sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet aktine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. Anılan kanunun 3. maddesinin L (f) bendinde "Kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların" (K) bendinde "herhangi bir işverene hizmet aktiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı biçimde 1479 s. Bağ-Kur Kanununun I ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir.

Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır.

Yukarıda açıkça belirtilen sebeplerden dolayı Hukuk Genel Kurulu´nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak davacının 20/09/1985 gününde başlayıp kesintisiz devam eden Bağ-Kur sigortalılığına geçerlik tanınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine görüşle Bağ-Kurlu olduğu dönem içerisinde 05/01/1995 gününde başlayan S.S.K. sigortalılığına geçerlik tanınmak suretiyle Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03/10/2001 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Davacının, 1995 yılından önce sırasıyla Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur sigortalısı olduğu, 1995-1999 yılları arasında da zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı olarak bütün primlerini ödediği uyuşmazlık konusu değildir.

1995 gününden önceki son sigortalılığı, limited şirket ortaklığına dayanan Bağ-Kur sigortalılığıdır. Davacının limited şirket ortaklığı devam etmekle beraber 1995-1999 tarihleri arasında, geçen çalışma iddiası başka bir limited şirketin işyerinde geçmiştir.

Bilindiği gibi Sosyal Sigortalar Kanunu´nun 2. maddesine göre bir kimse hizmet aküne dayanarak çalışmış ise Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılır. Keza 1479 S. Bağ-Kur Kanunu´nun 24. maddesi uyarınca limited şirket ortakları Bağ-Kur sigortalısıdır. Davada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, limited şirket ortaklığı devam eden bir kimsenin kendisinin ortak olduğu limited şirkette değil de bir başka limited şirkete ilişkin işyerinde hizmet aktine göre çalışmış ise Bağ-Kur sigortalılığına mı yoksa Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığına mı değer verilebileceği meselesidir. Somut olayda, davacı şayet bütün mesaisini sair bir limited şirketin işyerinde harcamış ve çalışmanın niteliği hizmet aktine dayanıyorsa Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılmalıdır. Şayet fiili çalışma, Sosyal Sigortalar Kanununa tabi bir işte geçmiş ve davacının, hissedar olduğu şirketle İlişkisi yalnızca hissedar olmaktan ibaret ise Sosyal Sigorta Hukuku´nun temel ilkeleri gereği fiili çalışmaya değer verilmelidir. Kaldı ki davacının, iddia ettiği çalışmaları gerçek ise Sosyal Sigortalar Kurumu´na ödemiş olduğu dört senelik primi yok saymanın hak ve nesafet ve de adalet kurallarıyla bağdaşmazlığı açık-seçik ortadadır.

Somut olayda, mahkemenin, fiili çalışmayı araştırıp değerlendirmemesi hatalı ise de Yüksek 21. Hukuk Dairesi´nin açıklanan konu üzerinde durmaksızın davanın tümden reddedilmesi gerektiğine ait bozma kararını benimsemek de mümkün değildir. Bize göre yapılacak iş, fiili çalışmanın gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırıp incelemek, çalışmanın hizmet akdi niteliğini taşıyıp taşımadığını, irdelemek, şayet davacının çalışmalarının ağır basan yönünün, iddia etmiş olduğu şirkette geçtiği sonucuna varıldığı taktirde şimdiki gibi davanın kabulüne, aksi taktirde bozmada öne sürülen sebeplerle reddine karar vermekten ibarettir.

Daha önceki yıllarda devam eden Yargıtay uygulaması bozma kararında öne sürülen görüş doğrultusunda iken, uzunca bir süreden beri eski görüş isabetli olarak terk edilmiştir. Gerek 10. Hukuk Dairesi, gerek 21. Hukuk Dairesi ve gerekse Hukuk Genel Kurulu´nun geçerli olan görüşü, baskın çalışmanın hangi kurumda geçtiğinin saptanması gerektiği yönündedir. Yargıtay´ın son uygulamasına göre, bir kimsenin ağır basan çalışması Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi bir işte geçmişse Sosyal Sigortalar Kurumu Sigortalısı, Bağ-Kur´da geçmiş ise Bağ-Kur sigortalısı sayılmaktadır. Sayın çoğunluğun görüşü, Yargıtayımızın son yıllarda yerleşmiş ve oturmuş görüşüne aykırıdır.

Yargıtay´ı bu son görüşe sevkeden neden şudur: Ülkemizde, sigortalı işçilerin bir kesiminin ikinci bir iş yaptıkları bilinen gerçeklerdendir. Örneğin, sigortalı, ticari bir araba alarak arabayı başka sürücünün aracılığıyla çalıştırmaktadır. Bu arada araçtan elde etmiş olduğu gelirini vergi dairesine ödemektedir. Ayrıca vergi dairesine tescil edildiği için Bağ-Kur´a da tescili yapılmaktadır. Bu kişi, ticari aracını bir başka kişi aracılığı ile çalıştırdığı için, kendisi, örneğin, bir kamu kuruluşuna sigortalı işçi olarak girip bütün tarih orada çalışmaktadır. Yerine göre bu kimse, 10-15 yıl prim ödemiş olmasına karşın aylık bağlama isteminde bulunduğunda Kurum kişinin Bağ-Kur sigortalısı sayıldığını öne sürerek istemin reddine karar vermektedir. Böyle olunca da şayet iptal edilen süre uzunsa kişi ya sosyal güvenlik hakkını yitirmekte ya da Bağ-Kur´a altından kalkamayacağı prim ve gecikme zammı ödemek zorunda bırakılmaktadır. Bütün bu nedenlerle, sayın çoğunluğun özel daire gibi kesin bozma görüşüne katılamıyoruz. Kararın yukarda açıklandığı üzere araştırmaya sevk suretiyle bozulması gerektiği görüşündeyiz.
Old 05-04-2008, 14:33   #3
Hukukçu55

 
Varsayılan

Sayın Av. Duran Küçüköner,

Çok yararlı oldu.Çok teşekkür ederim.Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sigortalılık süresi ne zaman başlar? Ersin KUŞ Meslektaşların Soruları 1 23-01-2008 13:32
ev hizmetlerinde çalışanların sigortalılık tespiti oz_zy35 Meslektaşların Soruları 7 06-12-2007 00:38
sigortalılık tespiti avukatberk Meslektaşların Soruları 8 05-12-2007 13:30
stajyer ve sigortalılık avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 4 09-08-2007 01:20
1 günlük sigortalılık süresinin ssk dan silinmesi mümkünmüdür sim Meslektaşların Soruları 1 13-06-2007 11:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04148889 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.