Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İnanç Sözleşmesinde satış vekaletnamesi yazılı delil sayılırmı

Yanıt
Old 13-09-2018, 15:25   #1
venur

 
Varsayılan İnanç Sözleşmesinde satış vekaletnamesi yazılı delil sayılırmı

Müvekkil kardeşinden gayrimenkul satış vekaletnamesi alarak borçları nedeni ile kendi adına alamadığı taşınmazı kardeşinin üzerine tapuda tescil ettirmiş. Kardeşi satış yetkisi içeren velaketnameyı azletmiş. İnanç sözleşmesi gereğinde davalının imzasını taşıyan belgeler yazılı delil başlangıcı olarak kabul ediliyor. Gayrimenkul satış vekaletnamesi, inanç sözleşmesinde yazılı delil başlangıç belgesi sayılır mı? Konu ile ilgili Yargıtay içtihadı var mı? Teşekkürler
Old 18-09-2018, 13:47   #2
para_doks

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

8.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/4377
Karar: 2009/5967
Karar Tarihi: 10.12.2009


TAPU İPTALİ VE TECİL DAVASI - DAVALININ TAŞINMAZLARI DAVACI YERİNE KENDİ ADINA ALMAKLA VEKALET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANDIĞI - DAVACININ KENDİSİNE DUYDUĞU İNANÇ VE GÜVENİNİ YİTİRDİĞİ - DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ

ÖZET: Somut olay dikkate alındığında davacının sahip olduğu önemli miktardaki mal varlığının tamamı, eşi olan davalıyla aralarındaki güven ilişkisinden kaynaklanan vekaletin kötüye kullanılması sonucu elden çıkmış bulunmaktadır. Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında davalının taşınmazları davacı yerine kendi adına almakla vekalet görevini kötüye kullandığı, inanç sözleşmesindeki edimini de yerine getirmediği, davacının kendisine duyduğu inanç ve güvenini yitirdiği, tüm dosya kapsamıyla belirlendiğinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.

(4721 S. K. m. 201, 202, 281, 706, 1023) (YİBK 07.10.1953 T. 1953/8 E. 1953/7 K.)

Dava ve Karar: Davacı, gerek kendisine ait ve gerekse miras yoluyla gelen taşınmazların satışı sonucu elde edilecek parayla adına taşınmaz alınması için davalı eşine vekaletname verdiğini, davalının sattığı taşınmazların parasıyla Yalova’da satın aldığı iki daireyi tapuda adına kayıt ve tescil ettiğini, halen onun adına tapuda kayıtlı bulunduğunu açıklayarak 381 ada 141 sayılı parsel üzerinde kurulu binada 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptaliyle adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davacının çalışmayan bir eş olduğunu, vekil edeni öğretmen olup, biriktirdiği paralarla taşınmazları, Vakıfbank’tan çektiği kredi ile de özel otomobili satın aldığını, davacı, satılan taşınmazların parasıyla kendisine altın aldığını, iddiasının doğru olmadığını, ortalama 60 milyar civarında altını olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, “…1994 yılında alınan iki dairenin davacıya ait ve satılan taşınmazların parasıyla mı, yoksa davalının biriktirdiği parayla mı satın alındığının uyuşmazlık konusu olduğu, davacı iki dairenin satın alınmasına katkı sağlamış ise bu katkı bedelini isteyebileceği, taşınmazların tamamının ya da bir kısmının davacıya verileceği konusunda aralarında yapılmış bir taahhüt bulunmadığı, resmi biçimde yapılmayan taahhüdün geçersiz olduğu açıklanarak, 7.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, kanunen geçerli bir sebebe dayanmayan tapu iptali ve tescil davasının reddine…” karar verilmesi üzerine, davacı vekili tarafından temyiz edilen hüküm Dairenin 26.05.2009 gün ve 2009/975 esas, 2009/2614 sayılı kararı ile ve oyçokluğuyla onanmıştır.

Davacı vekili, bu defa 21.07.2009 günlü karar düzeltme isteğine ilişkin dilekçesiyle; “…davacıya ait kişisel mallarının satışıyla elde edilen para verilmek suretiyle dairelerin alındığını, kişisel mal ve para olduğunu, davalı ile bir ilgisinin olmadığını, bu nedenle 7.10.1953 gün ve 8/7 sayılı YİBK. nın olaya uygun düşmediğini, karşı oy yazısında yer alan görüşlere K.ldığını, bu bakımdan dairenin onama kararının kaldırılmasıyla yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini…” istemiştir.

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı olarak, davacıya ait taşınmazların davalı tarafından satılması sonucu elde edilen parayla satın alınan ve davalı adına tapuda kayıtlı bulunan dairelerin tapu kayıtlarının iptali isteğine ilişkindir.

Davanın tipik özelliği (nevi şahsına münhasır bir dava niteliğinde olması) nedeniyle geçirdiği aşamaları açıklamakta yarar vardır.

Dava başlangıçta Yalova 1. Asliye Hukuk mahkemesinde görülmüştür. Anılan mahkeme, 29.11.2005 günlü kararıyla, “…davanın 4721 sayılı TMK. nun yürürlüğe girmesinden sonra açıldığını, bu nedenle davada TMK. nun 201, 226 ve 227 nci maddelerinin değerlendirilmesi gerektiğini, görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğunu…” gerekçe göstermek suretiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar vermiştir.

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; açık bir biçimde davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davası olduğunu, Aile Mahkemesiyle bir ilgisinin bulunmadığını, tarafların halen evli olduklarını ve boşanmadıklarını, ancak 7 yıldan beri ayrı oturduklarını, dava konusu taşınmazların evlilik birliği içinde edinilmiş mallar kapsamında değerlendirilmesinin olanaklı olmadığını ve Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu bildirmiş, 26.09.2006 günlü yargılama oturumunda da, aynı beyanını tekrarlamıştır.

Temyiz incelemesi için dosyanın gönderildiği, Yüksek Yargıtay 1. Hukuk Dairesi; 30.03.2006 gün ve 2006/2152 esas, 2006/3401 sayılı kararında; davanın, “kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil” davası olduğu görüşüyle dava dosyası Yüksek 14. Hukuk dairesine gönderilmiştir.

Yüksek 14. Hukuk Dairesi 24.04.2006 gün ve 2006/3541 esas, 2006/4765 sayılı kararıyla, “Aile Mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin görevsizlik kararını onamıştır” Bu görevsizlik kararı 26.07.2006 tarihinde kesinleşmiştir.

Dava dosyasının aktarıldığı Yalova Aile Mahkemesi 26.09.2006 günlü kararıyla; Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu belirterek dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi üzerine davacı vekili tarafından temyiz edilen hüküm, Yüksek Yargıtay 2. HD. 13.12.2007 gün ve 2007/147 esas, 2007/17439 sayılı bozma kararında; “…14. HD. nin onama kararıyla ilk görevsizlik kararı kesinleşmiştir. Karar kesin olduğundan davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar niteliktedir. Bu nedenle görevsizlik kararı verilmesi yanlıştır. Mahkemece esasın incelemesi gerekir…” denilmiştir.

Görüldüğü gibi, somut olayın özelliği gereği ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı tipik tapu iptali ve tescil davası olduğu gözetilerek esasen temyiz incelemesinin Yüksek Yargıtay 1. HD. tarafından yapılması gerektiği halde, aktarılan aşamalar karşısında zorunlu olarak dava Aile Mahkemesi tarafından sonuçlandırılmıştır.

Dairenin oyçokluğuyla verdiği 26.05.2009 tarih ve 2009/975 esas, 2009/2614 sayılı onama kararında; “…söz konusu vekaletnamelerde davalıya sadece taşınmaz satma yetkisi verilmiştir. Davacı adına taşınmaz satın alma yetkisi verilmemiştir. Bu nedenle dava vekalet görevinin kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez. 7.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı YİBK. uyarınca, taşınmazların alımına katkıda bulunduğunu iddia eden davacı bu katkısına dayanarak ayın (mülkiyet) talep edemez. Ancak, katkı payına ilişkin alacak isteğinde bulunabilir. Bu açıklamalar ışığında tapu iptaliyle tescil davasının yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesinde usul ve kanuna aykırılık görülmemiştir…” denilmektedir.

Dairenin onama kararında gösterdiği gerekçe, verilen vekaletnamelerin içeriği ile, dosyadaki bilgi ve belgelerle örtüşmemektedir. Her ne kadar 13.9.1991 tarihinde davalıya verilen vekaletnamede sadece “satma” yetkisi verilmiş ise de, daha önce verilen 27.6.1983 tarihli daha geniş kapsamlı ve resimli genel vekaletnamede davacı tarafından davalı adına taşınmaz “satın alma” yetkisi de verilmiştir. Vekalet görevi bu yönüyle kötüye kullanılmıştır. Bundan ayrı davacı tarafından inanarak ve güvenerek davalı eşine vekaletname verilmesi nedeniyle oluşan inanç sözleşmesindeki güvenin de zedelendiği ve davalının anılan sözleşmeden doğan görevini yerine getirmediği açıktır. Dairenin onama kararı bu yönüyle maddi yanılgıya dayalı olduğundan davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin oyçokluğuyla kabulüyle Dairenin 26.05.2009 gün ve 2009/975 esas, 2009/2614 sayılı onama kararının kaldırılmasına karar verilip, karar düzeltme isteğiyle işin esasının incelenmesine geçildi.

Davacı dava dilekçesinde; “…1000 dönümden fazla taşınmazın satışı için davalı eşinin kendisine telkinde bulunduğunu, verdiği vekaletnameye dayalı olarak taşınmazlarını sattığını, bunların parasıyla Yalova’da iki daire satın aldığını, defalarca söylemesine karşın tapuda dairelerin kendisine devrini yapmadığını, kocası diye inandığı eşine güvenerek taşınmazların satışı için vekaletname verdiğini ...”açıklamıştır.

Dava, vekalet görevini kötüye kullanma hukuki sebebine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davası olarak nitelendirildi. Gerçekten tam bir vekalet görevini kötüye kullanma olarak değerlendirilebilir mi? Bunu açık bir biçimde söylemek çok kolay değildir. Davacı, davalı tarafından C. K.’ya verilen tevkil vekaletnamesiyle satılan taşınmazların parasıyla kendisine taşınmaz alacağı yerde adına almıştır. İnandığı ve güvendiği için vekaletname verdiğini bildirmiştir. Bu gerekçeyle iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Şu halde, inanarak ve güvenerek vekaletname verildiğine göre, somut olayda, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıyla inanç sözleşmesinin iç içe geçtiğinin ve davacının her iki hukuki sebebe dayandığının kabulü gerekir.

Somut olgunun 4721 sayılı TMK. nun 202 ila 281 inci maddelerinde yer alan mal rejimlerinden hiçbiriyle ilgisi bulunmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında davada, Aile Mahkemesinin görevli olduğu söylenemez.

Kızıltepe Noterliğinde 27.6.1983 tarih ve 5459 yevmiye numarasıyla “düzenlenen umumi resimli vekaletname de”; “…Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilinde gerek kendisine ait ve gerekse miras yoluyla gelen taşınmazlar için intikal yapmak, taşınmaz satın almak, satmak, davacı adına satın almak, kiraya vermek, ipotek yapmak, tevkil vekaletnamesi vermek, kamulaştırma ve banka işlemlerini yürütmek gibi konularda davalıya yetki verildiği…” yazılıdır .

Davacı tarafından davalıya ayrıca aynı noterlikte düzenlenen 13.9.1991 gün ve 9897 yevmiye sayılı vekaletname de verilmiştir.

Davalı tarafından C. K.’ya verilen Kızıltepe Noterliğinin 13.1.1995 gün ve 682 yevmiye sayılı tevkil vekaletnamesiyle davacıya ait 261 ada 1, 301 ada 1 ve 302 ada 1 sayılı parsellerin 20.1.1995 tarihinde satıldığı anlaşılmıştır. Parseller sırasıyla 631.257, 244.853 ve 236.345 m2 olmak üzere toplam 1.112.455 m2'dir. Yine sözü edilen parseller sırasıyla 631 milyon, 245 milyon ve 236 milyon TL’ye satıldıkları görülmüştür. Satılan taşınmazlara ait resmi akit tabloları ve vekaletnameleriyle veraset belgeleri dosya arasında bulunmaktadır. Her üç parsel ½ şer pay oranında davacı F. K. (C.) ve M. C. adlarına kayıtlı olup, dosyadaki veraset belgesine göre, M. C. 1979 yılında ölmüş ve tek mirasçı olarak davacı F.’yi bırakmıştır.

Öte yandan, 8.2.1994 tarihinde 7 nolu bağımsız bölüm 105 milyon, 8 nolu bağımsız bölüm ise 125 milyon TL olmak üzere toplam 230 milyona satın alınmıştır. Daireler halen davalı adına tapuda kayıtlı bulunmaktadır. Getirilen tapu kayıtlarında bağımsız bölümlerin üzerinde ihtiyati tedbir şerhi olduğu saptanmıştır.

Uyuşmazlık konusu her iki dairenin, davacıya ait ve davalı tarafından satılan taşınmazların parasıyla satın alındığı, öğretmen olan davalının maaşı dışında bir gelirinin bulunmadığı, anlatımlara göre, davalının çok masraflı bir kişi olduğu, babasına ait taşınmazların babası ölmeden önce satıp paralarını harcadığı, bu nedenle babasından kalan bir varlığının olmadığı, 08.12.2003 tarihinde talimatla dinlenen tanık T. E. ile 04.12.2003 günlü yargılama oturumunda dinlenen tanıklar B. P, S. G., D. Y.ve tarafların müşterek çocuğu B. K.’nın açık beyanlarıyla, taşınmazlara ait resmi akit tabloları, veraset belgesi, tapu kayıtları ve tüm dosya kapsamıyla saptanmıştır. Esasen bu konuda uyuşmazlıkta bulunmamaktadır. Davalının, bunun aksini kanıtlayan bir delil sunmadığı 17.07.2008 günlü yargılama oturumundaki beyanıyla sabittir. Bunun dışında davalı aksini kanıtlayacak hiçbir delil de sunmamıştır. Bu nedenle mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesine K.lma olanağı bulunmamaktadır. Taraflar karı koca olup, HUMK. nun 293 üncü maddesinin somut olayda uygulama ve tanık dinleme olanağı bulunmaktadır. Kaldı ki, taraflar arasında söz konusu olan vekaletnameler davacıya ait olup, satılan taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarıyla resmi akit tabloları birer yazılı belge olduğundan en azından yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu takdirde de, HUMK. nun 292 nci maddesinin dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim 7.10.1953 tarih ve 1953/8 esas, 1953/7 sayılı YİBK. nın gerekçesi ile, HGK. nun 9.10.1996 tarih ve 1996/2-406 esas, 1996/672 sayılı kararı; bu konularda tanık dinlenebileceğini öngörmektedir.

Yerel mahkeme kararıyla onama ilamında uygulama yeri olduğu açıklanan 7.10.1953 tarih ve 8/7 sayılı YİBK. da; “…davacının bir bağıt ilişkisinin varlığı savıyla tapu kaydının kendi adına düzeltilmesini isteyebilmesi için aralarında MK. nun 634 üncü maddesine uygun biçimde bir bağıtın (akdin) var olması gerekir. Bu biçimde bir bağıtın olmadığı davacının beyanından anlaşılırsa kanunun var olmadığını kabul ettiği bir durumun ispatı da Yargıçlıkça (Mahkemece) düşünülemez…” denilmiştir. YİBK. kapsamına göre, işlemin resmi şekilde yapılması öngörülmektedir.

Az yukarıda açıklandığı biçimde; 1983 tarihli vekaletnameyle davacı tarafından davalıya taşınmaz satma yetkisi yanında aynı zamanda adına taşınmaz satın alma yetkisi de verilmiştir. Bu yetki, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan tüm taşınmazları için geçerlidir. Sözü edilen hukuki olguda vekalet görevinin kötüye kullanılmasıyla inanç sözleşmesinin hiç de kolay rastlanılmayacak bir biçimde iç içe girdiği görülmektedir. Onama gerekçesinde ise, “dava, vekalet görevini kötüye kullanma” olarak nitelendirilemez, görüşü benimsenmiştir. Bu tamamen maddi bir yanılgıya dayalıdır. Kabul edilebilir bir hukuki nitelendirme olarak düşünülmemelidir.

Bu tür davalarda ayın (mülkiyetin - taşınmazın) verilmesi mümkün ise, öncelikle (mülkiyetin) hüküm altına alınması gerekir. Çünkü ayın mevcut ve her iki daire halen davalı adına tapuda kayıtlıdır.

Şayet taşınmazlar üçüncü kişilere geçmiş ve TMK. nun 1023 üncü maddesi uyarınca üçüncü kişi, yapılan yargılamada iyiniyetli bulunduğu belirlenmiş olsaydı, o takdirde davacının hakkı bedele yani alacağa dönüşmüş olabilirdi. Saptanan bu durum karşısında mülkiyetin verilmesi mümkündür.

O halde belirlenen bu somut ve hukuki olgular gözetildiğinde olayda 7.10.1953 tarih ve 1953/8 esas, 1953/7 sayılı YİBK. ile TMK. nun 706 (eski TMK. nun 634 md.). maddesinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Zira sözü edilen YİBK. da eşler arasında varlığı kabul edilen temsilcilikten (mümessillikten) kaynaklanan hukuki ilişki “vekalet akdi” olarak nitelendirilmiştir. Oysa somut olayda, davacı eşin davalı eşine verdiği vekaletname nedeniyle “vekalet görevinin kötüye kullanılması” söz konusudur. Davacının taşınmazları adına tescilini haklı gösterecek hukuki sebep ise 1983 tarihli vekaletnamenin kapsamı olup, açıkça “…adıma satın alınmasını ve tescilini vs…” istiyorum tümcesi oluşturmaktadır.

Somut olay dikkate alındığında davacının sahip olduğu önemli miktardaki mal varlığının tamamı, eşi olan davalıyla aralarındaki güven ilişkisinden kaynaklanan vekaletin kötüye kullanılması sonucu elden çıkmış bulunmaktadır.

Başka bir mal varlığı da bulunmayan davalının yalnızca sahip olduğu maaşla sözü edilen daireleri satın alması mümkün değildir. Davacı ise, malın (hakkın) teslimini istemektedir.

Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında davalının taşınmazları davacı yerine kendi adına almakla vekalet görevini kötüye kullandığı, inanç sözleşmesindeki edimini de yerine getirmediği, davacının kendisine duyduğu inanç ve güvenini yitirdiği, tüm dosya kapsamıyla belirlendiğinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.

Davacı vekilinin karar düzeltme isteği bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle Dairenin 26.05.2009 gün ve 2009/975 esas, 2009/2614 sayılı onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkemenin 18.11.2008 günlü kararının açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428 inci maddesi gereğince oyçokluğuyla bozulmasına ve 46,30 TL peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyene iadesine 10.12.2009 tarihinde oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

Davacı, davalı kocasının Mardin, Kızıltepe noterliğinden verdiği vekaletnameye istinaden kendisine ait C. ilçesindeki yerleri sattığını, davalının satışı takiben tayininin çıktığı 1995 yılında Yalova’ya gelerek, Yalova, Bahçelievler mahallesi, Fatih caddesi, Manolya sokak, 17 pafta 141 nolu parselde yapılan inşaatta 7 ve 8 numaralı iki adet daireyle hususi bir binek otomobili satın alıp mülkiyetini kendi adına tescil ettirdiğini, taşınmazların ve otomobilin mülkiyetini kendi üzerine intikal ettirmediğini, kocası diye inandığı için C.’daki taşınmazlara satış yetkisi verdiğini, oysa kocasının satış bedelinden kendisine hiç para vermediğini açıklayıp 381 ada 141 numaralı parselde bulunan 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptaliyle adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davacı F. K. ve davalı B. K. 15.10.1975 tarihinde evlenmişlerdir. Evlilikleri halen devam etmekte olup boşanmamışlardır.

Dosya arasında davacının dayandığı Kızıltepe Noterliğince verilmiş 27.06.1983 tarih, 5459 yevmiye numaralı “düzenleme biçiminde” umumi vekaletname ve 13.09.1991 tarihli Kızıltepe Noterliğince tanzim edilmiş 9897 yevmiye numaralı vekaletnameler bulunmaktadır. Davacı F. K. 13.09.1991 tarih, 9897 yevmiye numaralı vekaletnameyle kendisine ait C. ilçesindeki taşınmazlarının satışına dair yetkiyi vekili B. K.’ya vermiştir. B. K. aldığı vekaletnameye istinaden 13.01.1995 tarih 682 yevmiye numaralı Kızıltepe Noterliğinde tanzim edilmiş vekaletnameyle F. K.’nın vekili olarak C. ilçesindeki eşi F. K.’ya ait taşınmazların satışı için C. K.’ı vekil tayin etmiştir. Bu vekaletnamenin dayanağı da 27.06.1983 tarih, 5459 yevmiye numaralı vekaletnamedir.

Davacının vermiş olduğu 27.06.1983 tarih, 5459 yevmiye numaralı vekaletnamede C’.ı ilçesindeki gayrimenkullerini satma yetkisini davalı kocasına verdiği, davalı kocanın da bu yetkiye istinaden bir başkasını vekil tayin ettiği ve buna istinaden de tapuda yapılan resmi satışlar sonucunda 302 ada 1, 269 ada 1, 301 ada 1 parsel numaralı taşınmazların üçüncü kişilere satışının yapılıp devrinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Davacı 27.06.1983 tarihli vekaletnamede verdiği satış yetkisinin davalı kocası tarafından kötüye kullanıldığı iddiasında bulunmamaktadır. Başka bir deyişle vekili kocası B.’in taşınmazı düşük bedelle başkalarına devrettiğini veya başkalarına devredecekken kendi üzerine aldığını iddia etmemekte ve buna benzer diğer açıklamalarda bulunmamaktadır. Ayrıca taşınmazları satın alan kişilerin davalı vekille el ve işbirliği içerisinde, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bile bile taşınmazı satın aldıkları da ileri sürülmemektedir. Bu hale göre BK.390/2 maddesinde açıklandığı gibi vekilin, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa mükellefiyetinin ihlal edildiği SONUCUNA varılamamaktadır. C.’ı ilçesindeki taşınmazların satışı bakımından davacının herhangi bir itirazı olmadığı gibi yapılan işlemler bakımından da hukuka aykırılık bulunmamaktadır. İhtilaf, Yalova’da bulunan taşınmazların davacı tarafından kendi üzerine alımına ilişkindir.

Davalı B. K., Yalova ilçesi Bahçelievler mahallesinde bulunan 381 ada 141 parsel sayılı taşınmazın 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerinin 08.02.1994 tarihinde kendi adına satın almıştır. Bu taşınmazları alırken davacı karısı F.’nin kendisine verdiği vekaletnameye dayanmamıştır. Böyle bir iddiada yoktur. Dolayısıyla taşınmazları satın alırken davalının kendisine verilen vekalet görevini kötüye kullandığını iddia etmek mümkün değildir.

Az yukarıda da açıklandığı gibi vekil aracılığıyla yapılacak işlemlerde vekilin vekalet görevini kötüye kullanması için kendisine vekaletnameyle bir takım yetkiler verilmesi, vekilin de bu yetkileri BK.390/1 maddesine aykırı olarak kullanması gerekir. Davacı tarafından davalı kocasına verilen 13.09.1991 tarih, 9897 yevmiye numaralı genel vekaletname Yalova ilçesinde Bahçelievler mahallesinde bulunan dava konusu 381 ada 141 parsel sayılı taşınmazın 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerinin davacı F. K. adına alınması için özel bir hükmü taşımamaktadır. Bu vekaletnameye istinaden davalı kocanın ne zaman, nerden ve kimden taşınmaz satın alacağı hususu belli değildir. Tapu Sicil Tüzüğünün 13 üncü maddesine göre tapu kaydında işlem yapacak kişilerin istemde bulunabilmeleri için tasarruf yetkisine sahip olmaları gerekir. Bu bağlamda vekil aracılığıyla yapılacak işlemlerde özel yetki aranmaktadır. Davalı kocaya verilmiş böyle bir özel yetki de bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacı F., davalı kocasına dava konusu taşınmazları alması için özel yetkiyi taşıyan vekaletname vermediğine göre davalı kocanın vekaletnameye istinaden vekalet görevini kötüye kullandığından söz edilemez. BK.388/3 maddesine göre vekil özel olarak yetkili kılınmadığı işler için sorumlu tutulamaz. Davacı kadın tapuda davalı kocayla üçüncü kişi arasında herhangi bir vekalet ilişkisine bağlı olmaksızın yapılan satış akdine müdahale edemez. Vekil, vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekille sözleşme yapan kişinin haklarını etkilemez. 07.10.1953 tarih, 1953/8 Esas, 1953/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre; davacının bir akdi münasebete dayanarak tapuda başkası adına kayıtlı taşınmazın kendi adına tescilini isteyebilmesi için MK.634 (TMK.706) maddesine uygun şekilde davalıyla aralarında yapılmış muteber bir akde istinat etmesi lazımdır. Davacının elinde böyle bir resmi sözleşme bulunmamaktadır. O halde tapu kaydının iptaliyle davacı adına tescili mümkün değildir.

Çoğunluk kararında, davacı inançlı işleme dayanmadığı halde HUMK.74 üncü maddesine aykırı bir biçimde dava karı koca arasında mevcut inançlı işlem olarak da nitelendirilmiştir. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Zira, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. Olayımızda davalı B.’in kendi adına taşınmazları satın almak ve bilahare davacı karısına intikal ettirmek gibi karısına karşı bir borç altına girmediği; davacı F.’nin de şimdilik kaydıyla ve görülen lüzum üzerine taşınmazların davalı koca tarafından satın alınıp onun üzerine yazılması ve bilahare kendi adına intikalinin sağlanması için bir görev ve inanç işlemi yüklemediği anlaşılmaktadır. O halde inançlı işlemden bahisle dinlenen şahit beyanlarına değer verilmesi görüşüne katılmak mümkün değildir.

Sayın çoğunluğun davanın kabulü gerektiği görüşünü hangi hukuki münasebete dayandırdığı net bir biçimde belli değildir. Karar kendi içinde çelişkilidir. Şayet verilen vekalet görevinin kötüye kullanıldığı kabul ediliyorsa “vekaletnameden” kaynaklanan bir tapu iptali davasından; “inançlı işleme” aykırı hareket edildiği sonucuna ulaşılmışsa bu nedenle tapuların iptali gerektiği sonucuna varılmalıdır. Her iki hukuki münasebetin bir arada değerlendirilmesi imkanı yoktur. Şayet vekalet görevinin kötüye kullanıldığı kabul ediliyorsa inançlı işlemden; inançlı işleme aykırı davranıldığı kabul ediliyorsa vekalet görevinin kötüye kullanıldığından bahsedilemez. Her iki hukuki ilişki birbirinden farklı müesseselerdir. O olmazsa bu olur mantığıyla hareket edilemez.

Davacının yapacağı iş; 27.06.1983 tarih, 5459 yevmiye numaralı vekaletnameye istinaden davalı kocanın C.’ı ilçesindeki taşınmazlarını satması suretiyle elde ettiği satış paralarını kendine verilmesini istemek olmalıdır. Bu manada davalı kocanın BK.390/1 ve 2 maddelerine göre vekalet görevini kötüye kullandığı ileri sürülebilir.

Sayın çoğunluğun karar düzeltme yoluyla dairemizce daha önce verilen onama kararını kaldırarak hükmün bozulması yönündeki kararına açıkladığım nedenlerle katılmıyorum. 10.12.2009 (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
tapu iptali tescil davası devir için verilen vekaletname yazılı delil başlangıcı sayılırmı? mkys Meslektaşların Soruları 1 06-12-2011 14:49
Satış vekaletnamesi verilerek satılan aracın devralınmaması avukat152 Meslektaşların Soruları 2 28-09-2011 10:50
ölen kişinin vekaletnamesi ile satış(acil!!) ozgeyayvan Meslektaşların Soruları 2 16-09-2009 15:15
Araç Satışında, Satış Vekaletnamesi ? avangardea Meslektaşların Soruları 3 17-06-2009 23:31
Zamanaşımına Uğramış Hamiline Yazılı Çekte Yazılı Delil Başlangıcı Sorunu ad-hoc Meslektaşların Soruları 4 19-08-2008 15:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03355789 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.