Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Lehe olan yasada suçun düzenlenmemiş olması halinde...

Yanıt
Old 18-12-2006, 17:50   #1
aslı çağdaş

 
Varsayılan Lehe olan yasada suçun düzenlenmemiş olması halinde...


Konusu eski TCK .md.498 korkutarak faydalanma suçu olan dosya , temyiz ediliyor ve Yargıtay tarafından lehe olan kanun incelemesi yapılmadığı gerekçesi ile yerel mahkemeye tekrar incelenmek üzere gönderiliyor.Savcı da yeni TCK da bu suçun düzenlenmemiş olması nedeni ile , eski kanunun aynen uygulanmasını ve cezada değişiklik yapılmaması yönünde mütalaa veriyor.Ancak öğretide hukukçuların çoğunluğu lehe olan hüküm olarak 5237 sayılı TCK md. 148 yani gasp ın uygulanacağını savunuyorlar.Bu durumda suçta kanunilik ilkesi gereğince beraat karaı verileblir mi yoksa yeni TCK md 148 mi uygulanır?
Konu ile ilgilenen meslektaşların görüşlerini bekliyorum.
Old 18-12-2006, 18:47   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

İlginç bir soru...Daha önce benim de kafamı karıştırmıştı. Müdahil olduğumuz davada, sanık diğer suçların yanında bu suçtan da yargılanmaktaydı. O sırada TCK değişmişti...Ben de bu konuyu araştırmıştım. Bu konuda savcıların da net bir fikri yoktu.

Elimde Gürsel Yalvaç'ın Karşılaştırmalı TCK-CMK-CGTİK adlı kitabı bulunmaktadır.Kitapta eski TCK 498 i aradığımızda karşısında(-) işareti bulunmaktadır.

Soruya dönersek...Bence savcının mütalaası hukuki dayanaktan yoksundur. Artık eski TCK yoktur; eski kanuna dayanarak ceza verilemez. Yeni TCK'ya göre ne yapılmalıdır?

Madde 148'e girer mi? Maddenin 1 inci fıkrası eski TCK'daki yağma suçunu düzenlemektedir.(Eski TCK m.495)

Maddenin gerekçesine bakınca; ikinci fıkrasında senedin yağması suçunun düzenlendiğini görüyoruz.(Eski TCK 496)

Ancak eski TCK m.498 ile ilgili bir atıf yoktur.Dolayısıyla bu suç yeni TCK'da düzenlenmemiş gibi görünmektedir.

Kanaatim beraat kararı verilmesi yönündedir.Ancak emin değilim. Farklı yaklaşım getirecek arkadaşların cevabını ben de merakla bekliyorum.

Saygılarımla
Old 19-12-2006, 02:35   #3
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Alıntı:

**************
İCBAR SURETİYLE TEHDİT VE YAĞMA-KORKUTARAK FAYDALANMA SUÇU-EKSİK TEŞEBBÜS-TALEP EDİLEN MİKTARIN FAHİŞ OLMASININ HÜKME ETKİSİ
KAYIT NO : 71624
**************
Esas Yılı : 2004
Esas No : 6-185
Karar Yılı : 2005
Karar No : 9
Karar Tarihi : 08.02.2005
Daire No :
Daire : CG
**************
ÖZET : Sanıklardan S.Y'nin yaptığı plan doğrultusunda, eylem birliği içerisinde hareket eden sanıklar, mağdur G'yi, mağdur M. vasıtasıyla 5.000 ABD Doları vermesi konusunda kendisi ve ailesinin hayatı hakkında tehdit edip korkutarak, kararlaştırdıkları yerde 3000 ABD Dolarının ödenmesi konusunda anlaşmışlar, olayın emniyete bildirilmesi üzerine daha önceden yapılan plan uyarınca paranın teslimi esnasında yakalanmışlardır. Mağdur G., mağdur M. vasıtasıyla, hayatı hakkında büyük bir zararla korkutularak, paranın teslimi sağlandığından, sanıkların eylemleri TCK.'nun 498. maddesinde düzenlenen korkutarak faydalanma suçunu oluşturmaktadır. Ancak, sanıklar daha önce yapılan plan uyarınca paranın teslimi anında yakalanmış olduklarından eylemleri korkutarak faydalanma suçuna eksik teşebbüs niteliğinde olup, yerel mahkeme direnme kararı bu yönüyle isabetlidir.
**************
(765 S. K. m. 495, 498) (5237 S. K. m. 148)
DAVA : Sanıklar S.Y.,H.K., Ö.İ., E.S. ve S.Ö'nün TCK.'nun 64/1. maddesi yollamasıyla 498, 61/1, 522 ve 40. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda; Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi'nce 08.07.2003 gün ve 49/76 sayı ile;
1- Sanıklar H.K., Ö.I. ve S.Y'nin, mağdur M.Ö.'ye yönelik eylemlerinden beraatlerine,
2- Sanıklar E.S. ve S.Ö'nün mağdur M.Ö.'ye yönelik şartlı tehdit suçlarından TCK.'nun 188/1, 80 ve 59/2. maddeleri uyarınca 5 ay 25'er gün hapis ve 337.150.000' er TL ağır para cezası ile cezalandırılmalarına,
3- Sanıklar H.K., Ö.t., S.Y., E.S. ve S.Ö'nün, mağdur G.H.'ye yönelik eylemleri nedeniyle, TCK.'nun 64/1. maddesi yollamasıyla 498,61/1,522/1 ve 59. maddeleri uyarınca 5'er yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, TCK.'nun 20 ve 31. maddeleri uyarınca 2 yıl süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanmalarına,
Haklarında TCK.'nun 40. maddesinin uygulanmasına ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
Sanıklar S.Y., Ö.t. ve H.K. vekilleri tarafından, temyiz edilen hüküm, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce 10.02.2004 gün ve 6739/974 sayı ile;
( ... Tehditle para isteme eyleminin yakınanların önceden tanıdığı sanık S.Y. ve arkadaşlarınca, yüz yüze görüşülerek doğrudan gerçekleştirildiği gözetilmeden, TCK.'nun 495/1. maddesi yerine, aynı yasanın 498. maddesiyle yazılı biçimde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulup, bozmadan hükmü temyiz etmeyen sanık S.Ö.'nün de faydalandırılmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 25.05.2004 gün ve 53-92 sayı ile; mağdur M.Ö.'ye yönelik şartlı tehdit suçundan sanıklar H.K., Ö.t. ve S.Y. haklarında verilen beraat kararı ile E.S. ve S.Ö. haklarında verilen mahkumiyet kararları inceleme dışı bırakılmak suretiyle yağma suçu ile ilgili verilen hükümde;
Tüm sanıkların kabulleri ve şikayetçi M.Ö.'nün, paranın teslimi için yer ve zaman belirlendiği gün eve dönerken, para istenmesi ve tehdit olayını ilk kez yolda gördüğü şikayetçi G'ye anlattığı şeklindeki beyanı, şikayetçi G.H.'nin, olay günü tesadüfen yolda şikayetçi M. ve babası ile karşılaşmasından sonra kendisinden 5.000 ABD Doları istenildiğini öğrendiği şeklindeki anlatımı nazara alındığında, sanıkların hiçbir şekilde şikayetçi G. ile yüz yüze görüşmedikleri, doğrudan irtibat kurmadıkları ve parayı şikayetçi M. aracılığı ile tehdit edilmek suretiyle istedikleri sabittir.Şikayetçi M.Ö., tehdit ile para vermeye icbar suçunun mağduru olmayıp, G'den para istenilmesi için aracı olarak kullanılmış, sanıklar yüz yüze görüşmelerini şikayetçi M. ile yapmışlardır. Sadece sanık H. parayı almak için pastaneye geldiğinde şikayetçi G'yi görmüştür. Son aşamada meydana gelen bu olayın şikayetçi G. ile yüzyüzelik unsuruna etkisi yoktur. Bundan başka şikayetçi G'nin olayın kendisine anlatılmasından sonra sanık S'yi önceden tanıdığının ortaya çıkmasının da suçun oluşumuna bir etkisi yoktur. Zira TCK.'nun 498. maddesindeki unsur, tehdidin dolaylı yoldan yapılması olup, tehdidi yapan kişinin tanınmasının önemi bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu' nun 07.02.1994 tarih ve 6,4/31 sayılı kararında da, kişi aracılığı ile yapılan tehdit dolaylı tehdide örnek olarak gösterilmiş, suç konusu para veya malın bizzat mağdur tarafından sanığa tesliminin suçun oluşumunda etkili olmadığı açıklanmıştır. Sanıkların aynı irade ve eylem birliği içerisinde yaptıkları planın bir parçası olarak şikayetçi O'yi şikayetçi M. vasıtasıyla 5.000 ABD Dolan vermesi konusunda hayatı hakkında tehdit edip korkutarak atılı suçu işledikleri, ancak olayın emniyete bildirilmesinden sonra yer ve zaman bildirilmek suretiyle istenilen yere para konularak zabıta görevlileri tarafından tertibat alındığı ve parayı almaya gelen sanık H'nin yakalandığı anlaşıldığından eylem eksik teşebbüs aşamasında kalmıştır... ) gerekçeleriyle ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de, Ö.İ., H.K. ve S.Y. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "onama" istekli 16.09.2004 gün ve 162008 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nda yapılan inceleme sonunda, konu müzakere edilip, aşağıdaki karar verilmiştir:
KARAR : Eylemin planlayıcısı ve evre evre yöneteni olan, S.Y., özel liseden ilişiği kesilen ve bu nedenle kaydını B. Lisesi'ne nakleden 18 yaşını bitirmiş, son sınıf öğrencisidir. Özellikle kuyumcu çocuklarını kendine hedef seçip, bunlardan tehdit yöntemi ile para sızdırmaya çalışan sanık, bu amaçla babası kuyumcu olan mağdur O'yi de kendisine hedef seçmiştir. Olaydan birkaç gün önce diğer sanıklar H., S. ve E'nin iş kuracaklarından bahisle sanık S'den para istemeleri üzerine, sanık S., kuyumcu çocuklarından tehditle para aldığını, ancak son zamanlarda bir grubun kendisine engel olduğunu, yardımcı olurlarsa alacağı paradan onlara borç verebileceğini, babası kuyumcu olan mağdur O'nin, cezaevinde bulunan M. isimli şahıstan çok korktuğunu, eğer M'yi cezaevinden kurtarmak için kefalet parası istenirse bu korkuyla verebileceğini söylemiş, bu öneriyi başlangıçta kabul etmeyen diğer sanıklar, S. tarafından ikna edilmeleri üzerine yardımcı olmayı kabul etmişlerdir.
Sanık S. 18.04.2003 günü diğer mağdur M'yi telefonla arayıp, Z. Market'in yanına gelmesini istemiş, bildirilen adrese gelen mağdur M'den beş kişi halinde arabada bulunan sanıklar, arabaya binmesini istemişler, ancak M'nin kabul etmemesi üzerine, sanıklardan S. ve kendisini E. olarak tanıtan sanık E. arabadan inerek, M'nin yanına gelip, hiçbir neden belirtmeksizin tehditvari bir şekilde "biz Pazartesi geleceğiz, seni yine rahatsız edeceğiz" dedikten sonra mağdurun yanından ayrılmışlardır.
Sanık S. 21 Nisan 2003 günü telefonla H'yi arayıp, bir oto kiralayarak B'ye gelmesini istemiş, sanık H. ile E. de bu istem üzerine, Doğan marka 16 X XXX plakalı otoyu Tatvan'dan kiralayarak B'ye gelip, diğer sanıklar Ö, S. ve S. ile buluşmuşlar, sanıklardan H. ve Ö. arabada beklerken, sanık S. telefonla M'yi arayıp daha önceden görüştükleri yere gelmesini istemiş, M. geldiğinde, otoda beş kişi olarak bulunan sanıklar mağduru karşılayıp, otoya binmesini istemişler, M'nin bu kez de "başka yerde konuşalım" diyerek öneriyi geri çevirmesi üzerine sanıklar S. ve E., M'yle birlikte bir otobüs firmasının yazıhanesinin arkasındaki harabeye gitmişler, sanık S., M'ye konuyu açıp, "cezaevinde bir arkadaşımız var, tahliyesi için 10.000 Dolar gerekiyor, 5.000 Doları Kıbrıs'taki bir başka arkadaş karşılayacak, 5.000 Doları ise senin arkadaşın olan H. kuyumcusunun oğlu G'den isteyip alınan lazım, aksi halde G'yi de, seni de, her ikinizin ailelerin de öldürürüz, konu olumsuz olursa veya polise haber verilirse yine aynı akibete uğrarsınız" şeklinde tehditlerde bulunmuş, sanık E. ise vücudunu açıp harakiri izlerini göstererek kendisinin psikopat olduğunu bildirmek suretiyle mağdur M'yi korkutmaya çalışmış, saat 17.00'ye kadar süre verip mağduru bırakmışlardır.
Bu tehditlerden korkan mağdur M. durumu önce arkadaşı G'nin dayısı olan tanık T.Y'ye, T. de, M'nin babası M.Ş'ye açıklamış, üçü birlikte mağdur G'nin babası olan kuyumcu M'ye gidip durumu anlatmışlar, babaları mağdur M'ye, "o şahıslar bir daha ararlarsa, arkadaşım G. parayı vermeyi kabul etti, yarın saat 17.00'de, B. Pastanesinde verecek" diye söyle, sanıkları yakalatacağız diyerek, birlikte nöbetçi C.Savcısına gidip konuyu açıklamışlar. Nöbetçi C.Savcısı da, Emniyet Şube Müdürünü çağırıp, konuyu izah edip birlikte alınacak önlemleri kararlaştırmışlar, bu aşamada mağdur M. de yolda gördüğü mağdur G'ye, tüm olayları detayları ile anlatıp, yapılan tehditleri bildirmiş, konuşma esnasında sanıklardan S'nin, mağdur M'yi telefonla arayıp, konunun olumlu olup olmadığını sorması üzerine M., konunun olumlu olduğunu, ancak 5.000 ABD Doları bulamadıkları, 3000 ABD Doları vereceklerini söylemiş, öneriyi kabul eden sanıklar S. ve E. yine önceki buluşma yerlerine mağduru çağırmışlar, ancak mağdur M. öneriyi kabul etmeyerek, istenilen yere gitmemiş, bu esnada babasını arayan mağdur G'ye, babası, durumu öğrendiğini, evden katiyen çıkmamasını söylemiş. Mağdur G. de bu nedenle 21 Nisan'ı evde geçirmiş, akşam vakti mağdurlar, babaları ve G'nin dayısı T. birlikte, daha önceden kararlaştırdıkları şekilde, emniyete gitmişler. Emniyette, bu kişilerin yeniden arayıp, para istemeleri durumunda vermeyi kabul etmeleri ve bir adres bildirmeleri söylenerek, B. Pastanesinde paranın teslimi kararlaştırılıp, teslimde kullanılmak üzere M'den 1300 Dolar alınarak numaraları tespit edilmiştir.
Sanıklar H. ve E. ise bu aşamada Tatvan'a geri dönmüşler, ertesi günü yani 22 Nisan tarihinde sanık S'yi telefonla çağırması üzerine, her ikisi yine aynı kiralık otoyla Bitlis'e gelip önce sanıklar Ö. ve S'yle, bilahare de S. ile buluşmuşlar. Sanık S. bu arada telefonla mağdur M'yi arayıp, paranın farklı bir yerde teslimini istemiş. M'nin kabul etmemesi üzerine, "yanlış yapıldığı takdirde ailenizi ve sizi öldürürüz", "montlu bir arkadaş gelecek" diyerek H'yi tarif edip, paranın ona teslimini istemiş, bu sırada sanıklar S., E. ve S. 44 XX XXX plakalı Flaş otoda pastanenin yakınında beklemeye başlamışlar. Sanık H. ise sanık Ö'nün kullandığı 16 X XXX plakalı Doğan otoyla pastaneye gidip arabadan inmiş, Ö. ise otoyu trafiğin tıkanıklığı nedeniyle biraz ileriye sürmüş, pastaneye giren sanık H. içeride oturan G. ve M'nin yanlarına gidip, M'den parayı istemiş, mağdur G. tomar halinde, daha önce numaraları alınmış 1300 Doları çıkarıp sanığa vermiş, parayı saymadan alıp cebine koyan sanık H. pastaneden ayrıldığı esnada daha önceden müşteri kılığında pastanede bulunan sivil polisler tarafından yakalanmış, açıklamaları üzerine de iki ayrı arabada bulunan diğer sanıklar ele geçirilmişlerdir.
Bu oluş ve kabulde; özel daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmayıp, çözümlenmesi gereken sorun sanıkların eyleminin TCK.'nun 498/1. maddesi kapsamında mı, yoksa 495/1. maddesine mi uyduğu noktasında toplanmaktadır.
TCK.'nun 498. maddesinde; "Bir kimse, her ne suretle olursa olsun hayat veya ırz veya mal hakkında büyük bir zararla korkutularak yahut hükümet tarafından verilmiş bir emir göstererek başkasını para veya eşya veya hukukça hükmü haiz bir senet göndermeye veya bir mahalle koymaya veya bunların kendi eline geçmesini temin etmeye mecbur kılarsa onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur" şeklinde düzenlenen ve öğretide, "korkutarak faydalanma", "korkutarak yararlanma", "tevdie icbar", "icbar suretiyle yağma" biçiminde tanımlanan bu suç esas itibariyle, TCK.'nun 495 ve 496. maddelerinde düzenlenen, yağma ve senet yağması suçlarının özel bir türüdür. Ancak bu suçun kullanılan vasıta ve yararın elde edilmesi biçimleri yönünden belirtilen suçlardan ayrıldığı öğreti ve yargısal kararlarda vurgulanmış;
Ord. Prof. Dr. S. Dönmezer, Prof. Dr. A. Önder ve Prof. Dr. D. Soyaslan eserlerinde, yağma ve senedin yağmasında, cebir, şiddet veya tehdit icbar aracı olarak kabul edildiği halde, korkutarak faydalanma suçunda araç olarak sadece manevi cebire, yani tehdide yer verildiği, yine bu suçta tehdit ile suça konu olan şeyin faile teslimi arasında bir zaman aralığı bulunması gerektiği halde, diğer yağma cürümlerinde, cebir, şiddet veya tehdidin icrası ile malın elde edilmesinin aynı zamanda gerçekleşmesi gerektiği görüşlerine yer vermişler,
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 07.02.1994 gün ve 4-31 sayılı kararlarında, bu iki suç tipinin ayırıcı ölçütlerini şu şekilde ortaya koymuştur.
TCK.'nun 498. maddesindeki suç ile 495. maddesinde düzenlenen suç arasındaki en belirgin ayrım, suça konu şeyin doğrudan doğruya mağdur tarafından tevdi veya teslimi olmayıp, mağduru bu şeyi tevdi veya teslime mecbur bırakan tehdidin yüzyüze veya gıyapta yapılması diğer yönüyle doğrudan veya dolaylı yapılıp yapılmadığı hususudur.
Dolaylı tehdide örnek olarak, telefon, mektup, telgraf, gazete, herhangi bir işaret veya kişi aracılığıyla yapılan tehdit gösterilebilir. Bu tür dolaylı bir tehdidin, doğrudan doğruya yapılan tehdide göre mağdur üzerinde daha ağır ve devamlı bir korku yaratacağı, onun karar verme ve hareket özgürlüğünü daha yoğun bir şekilde etkileyeceği doğaldır. İstenilen değerin, bizzat mağdur tarafından teslimi veya dolaylı bir biçimde sanık veya sanıklara teslimi arasında suçun oluşumu açısından bir fark bulunmayıp, önemli olan teslim veya tevdiye mecbur kılan tehdidin dolaylı yapılıp yapılmadığıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanıklardan S.Y'nin yaptığı plan doğrultusunda, eylem birliği içerisinde hareket eden sanıklar, mağdur G'yi, mağdur M. vasıtasıyla 5.000 ABD Doları vermesi konusunda kendisi ve ailesinin hayatı hakkında tehdit edip korkutarak, kararlaştırdıkları yerde 3000 ABD Dolarının ödenmesi konusunda anlaşmışlar, olayın emniyete bildirilmesi üzerine daha önceden yapılan plan uyarınca paranın teslimi esnasında yakalanmışlardır. Mağdur G., mağdur M. vasıtasıyla, hayatı hakkında büyük bir zararla korkutularak, paranın teslimi sağlandığından, sanıkların eylemleri TCK.'nun 498. maddesinde düzenlenen korkutarak faydalanma suçunu oluşturmaktadır. Ancak, sanıklar daha önce yapılan plan uyarınca paranın teslimi anında yakalanmış olduklarından eylemleri korkutarak faydalanma suçuna eksik teşebbüs niteliğinde olup, yerel mahkeme direnme kararı bu yönüyle isabetlidir.
Diğer yandan, her ne kadar başlangıçta, 5.000 ABD Doları istenmiş ve taraflarca 3.000 ABD Dolarının teslimi konusunda anlaşmaya varılıp teslim anında da 1300 ABD Doları teslim edilmiş, yerel mahkemece de 522. maddesinin pek fahiş değere ilişkin hükmünün uygulanmasında teslim edilen 1300 ABD Dolarının esas alınması isabetsiz ise de, TCK.'nun 522. maddesinin uygulanmasına esas alınması gereken miktar olan, 3000 ABD Doları da, TCK.'nun 522. maddesinin uygulanmasında, yerleşik yargısal kararlara göre pek fahiş olduğundan, yerel mahkeme uygulaması sonucu itibariyle doğrudur.Bu itibarla, sair yönleri de isabetli bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri, mağdur G'yi, M. vasıtasıyla tehdit eden sanıkların, G. tarafından daha önceden tanındıkları, olayın bu oluşu içerisinde TCK.'nun 495/1. maddesindeki suçu oluşturduğu, M. vasıtasıyla paranın istenmesinin somut olayda sanıkların hukuki durumunu değiştirmeyeceği, gerekçeleriyle direnme hükmünün bozulması yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Suç vasfı ve diğer yönleri itibariyle isabetli bulunan yerel mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na tevdiine, ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 08.02.2005 günü yapılan ikinci müzakerede, tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.

**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.
Koyulaştırdığım kısımdaki kriterleri baz alırsak,
- Tehdit ile suça konu şeyin faile teslimi arasında zaman aralığı bulunması
- Tehdit eyleminin dolaylı veya doğrudan olması hallerine bağlı olarak Yağma veya Korkutarak Faydalanma suçlarının oluşacaktır.

Cevap aradığımız nokta 5237 sayılı yasada bu yönden bir boşluk olup olmadığıdır.

Alıntı:

765 Sayılı yasadaki metin:
Her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sükut etmeye mecbir kılarsa on seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezasına mahkûm olur.

Bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur.
Alıntı:

5237 sayılı yasadaki metin:
[1] Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(Ağır Ceza)
[2] Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
[3] Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.
Görüldüğü üzere bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını ibaresi yeni yasada yer almamaktadır. Bu ibare eski yasanın metnine bu kişilerin olay anında yani malı teslim anında olay yerinde bulunmaları gerektiği anlamını vermektedir. Zira zilyed kavramı eşya hukuku anlamında çok geniş bir kavram olmakla birlikte ceza yasasında malı o an fiili hakimiyeti altında bulunduran kişiyi ifade eder. Cürüm mahallinde bulunan bir başkası ise malın zilyedinin hayatını ve vücut dokunulmazlığını önemsediği biri olmalıdır. Yani gerek kendisine gerekse bir yakınına karşı yakın ve gerçekleşmesi mümkün bir tehdidin varlığı gereklidir.

Yeni yasada ise zilyed veya cürüm mahallinde bununma olgularına yer verilmeksizin kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına.... şeklinde bir ifade tercih edilmiştir. Buradan zilyedliğin varlığının ve tehdit unsurunun derhal gerçekleşmesi gerekeceği şartlarının terk edildiği sonucu çıkmaktadır. Zira cinsel dokunulmazlığa yönelik bir tehdidin özellikle o an gerçekleşmesi örneğin olay yerinin bir sokak ortası olması ihtimali karşısında çok güç olduğu açıktır. Neticede bahsedilen kişiye veya yakınına yönelik bir tehdittir. Zilyed olması veya olay yerinde bulunması gibi önşartlar aranmamaktadır. Ancak kafa karıştıran nokta teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya ibareleridir. Malın alınmasına karşı koyma yönünden tartışma yoktur. Kişinin bir karşı koyma fiiliyatında olabilmesi için malın hakimiyet alanında olması gerektiği tartışılmaz. Ancak teslim kavramı mutlak elden ele teslim anlamında mı kabul edilecektir. Yoksa vasıtalı teslimler de (posta, kargo, 3. şahıs vs.) bu anlamda kabul edilebilir mi? Kanun koyucunun böylesi ağır bir eylemi cezasız bırakmak istemeyeceği kuşkusuzdur. Ancak bir yandan da Cezaların Kanuniliği ilkesi söz konusudur. Teslim Kavramına genişletici bir anlam yüklenmekle Cezaların Kanuniliği ilkesi yara alacak mıdır? Tartışılması gereken nokta budur. Benim görüşüm günümüz iletişim ve nakil vasıtaları göz önüne alındığında teslim kavramının çok geniş bir manada alınması ve bu nedenle vasıtalı teslimlerin de bu madde kapsamında cezalandırılması gerektiği yönündedir. Zira kişinin bir yakının o an ellerinde bulunduğu ve hayatına kastedileceği yönünde bir tehditle evinden internet yolu ile bir x ülke bankasına havale yapması telefonla istenebilecektir. Böylesi bir eylemin TCK 148 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira tehdit unsurunun yüze karşı olması şartı yeni yasada yoktur. Teslim kavramının da direkt olarak elden ele faile teslim olarak anlaşılması gerektiğine dair ne "teslim" kavramının kelime anlamı yönünden ne de bir hukuk terimi olarak dar bir kapsamda değerlendirilmesi gerekeceği yönünde bir dayanak yoktur. Yani yeni yasadaki Yağma suçu eski 498'i de karşılamaktadır. Bu itibarla lehe olan hüküm belirlenerek failin cezalandırılması gerekecektir.
Old 19-12-2006, 16:56   #4
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın Doğanel,

Emek dolu çalışmanız için tebrikler. Ancak ben yine de tatmin olmadım.

Alıntı:
Kanun koyucunun böylesi ağır bir eylemi cezasız bırakmak istemeyeceği kuşkusuzdur

Kanunkoyucunun bu eylemi cezasız bırakma ihtimali(Bilerek veya bilmeyerek)mevcuttur. 148 inci maddenin gerekçesini okuduğumuzda "Senedin yağması" suçuna atıf bulunmakta ve fakat "Korkutarak faydalanma" suçuna atıfta bulunmamaktadır. Dolayısıyla en iyimser ihtimalle unutulmuştur.

Eski TCK'da olup da Yeni TCK'da düzenlenmeyen suçlar teker teker çıkmaktadır. Örneğin bugün "Karşılıksız faydalanma" ile ilgili bir meslektaş soru sormuştur. Araştırdım bu suç da düzenlenmemiş...Yine THS'de daha önce tartışıldı. Trafik suçlarıyla ilgili bir suç da unutulmuş; Yargıtay açıklama yapmak zorunda kalmıştı.

Ben THS üyesi hakim ve savcı meslektaşlarımızdan da katılım bekliyorum. Daha sonra yazdıklarınız üzerine tartışabiliriz.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ceza Hukukunda Lehe Olan Hükümlerin Uygulanmasına İlişkin Ortaya Çıkan Sorunlar Av. Muzaffer ERDOĞAN Hukuk Sohbetleri 23 07-12-2007 02:31
olan ve olması gereken açısından hukuk Av.Denizhan Erbek Hukuk ve Felsefe 44 29-07-2007 21:14
Savcının aynı zamanda suçun mağduru olması AV.SERTANn Meslektaşların Soruları 8 25-10-2006 07:43
lehe olan yasa Burak Demirci Meslektaşların Soruları 2 12-09-2006 21:13
Davacının Kayıp Olması halinde Humk.96-97 Temelinde Teminat Talebinin Haklılığı Sor. Av.Mehmet Saim Dikici Meslektaşların Soruları 16 13-05-2004 09:35


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05006099 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.