Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

iş kazası..

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-05-2008, 09:18   #1
sedna

 
Varsayılan iş kazası..

Anonim şirketin taşeron firmaya yaptırdığı inşaat alanında, taşeron firmanın işçisi iş kazası sonucunda ölüyor.Bilirkişi raporunda anonim şirketin 8 de 3 sorumlu olduğu belirtilmiş.Ayrıca işçinin SSK ödemeleri yapılmamış ve işçinin ücret ödemesinde de gecikme olmuş bu ücret ödemesi de tazminat davası açılacak olması nedeniyle şirket tarafından ödenmiyor.Bu durumda anonim şirkete karşı açılacak bir tazminat davasında ne kadar tazminata hükmedilebileceğini neleri gözönünde bulundurarak hesaplayabilirim??İşçinin ödenmemiş ücretini şirketin tahsil etmesi bir yarar sağlar mı?Bu tarz davalarla hiç ilgilenmedim.Şimdiden teşekkürler..
Old 27-05-2008, 10:30   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/19986
K. 2007/9213
T. 4.6.2007
• SSK TARAFINDAN AÇILAN İŞ KAZASI RÜCU DAVALARI ( Basit Rücu Hakkına Dayandığı - İlk Peşin Değerli Gelirlerin "Bağlandığı Tarih İtibariyle" Her Bir Hak Sahibi Yönünden Tazmin Sorumlularının Kusurlarına İsabet Eden Miktarla Sınırlı Şekilde Hüküm Kurulması Gereği ) Buna göre gelirlerdeki artışlar istenemez ve maddi zarar ( tavan ) hesabı yapılması gerekme
• İŞ KAZASI RÜCU DAVALARI ( SSK Tarafından Açılan - İlk Peşin Değerli Gelirlerin "Bağlandığı Tarih İtibariyle" Her Bir Hak Sahibi Yönünden Tazmin Sorumlularının Kusurlarına İsabet Eden Miktarla Sınırlı Şekilde Hüküm Kurulması Gereği )/Gelirlerdeki Artışların İstenemeyeceği ve Maddi Zarar "Tavan" Hesabı Yapılması Gerekmediği )
• TAVAN ZARAR HESABI ( SSK Tarafından Açılan İş Kazası Rücu Davaları - 506 S.K. Md. 10 Uygulanmasında Bu Hesap Yerine Kurumun Sigortalıya Başlangıçta Bağladığı İlk Peşin Sermaye Değeri Üzerinden Hesaplama Yapılacağı )
• PEŞİN SERMAYE DEĞERİ ( 506 S.K. Md. 10 Uygulanmasında Tavan Zarar Hesabı Yerine Kurumun Sigortalıya Başlangıçta Bağladığı İlk Peşin Sermaye Değeri Üzerinden Hesaplama Yapılacağı - SSK Tarafından Açılan İş Kazası Rücu Davaları )
• SSK RÜCU ALACAĞI ( Tazmin Sorumlusunun Sigortalıya Ya da Hak Sahiplerine Yapmış Olduğu Her Türlü Ödeme ve İbranın Rücu Alacağından Düşülmesine Olanak Bulunmadığı )
• İŞVERENİN SORUMLULUĞU ( 506 S.K. Md. 26'ya İlişkin Davalarda Zamanaşımının Masraflar İçin Sarf Gelirler İçin İse İlk Peşin Sermaye Değerinin Başlangıçtaki Gelir Bağlama Onay Tarihinden Başlatılması Gerektiği )
• ZAMANAŞIMI ( 506 S.K. Md. 26'ya İlişkin Davalarda - Masraflar İçin Sarf Gelirler İçin İse İlk Peşin Sermaye Değerinin Başlangıçtaki Gelir Bağlama Onay Tarihinden Başlatılması Gerektiği )
506/m. 10, 26
818/m. 128
ÖZET : Anayasa Mahkemesi'nin 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas ve 2006/106 Karar Sayılı kararı ile devreye giren yeni uygulama doğrultusunda:

SSK'nın rücu hakkının hukuksal temelinin halefiyete değil, kanundan doğan ( basit ) rücu hakkına dayandığının kabulü ile, ilk peşin değerli gelirlerin ( bağlandığı tarih itibariyle ) her bir hak sahibi yönünden tazmin sorumlularının kusurlarına isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Buna göre gelirlerdeki artışlar istenemez ve maddi zarar ( tavan ) hesabı yapılması gerekmez.

506 Sayılı Yasa'nın 10. maddesinin uygulanmasında da artık, tavan zarar hesabı yerine kurumun sigortalıya başlangıçta bağladığı ilk peşin sermaye değeri üzerinden hesaplama yapılmasında tereddüt olmayacaktır.

Tazmin sorumlusunun sigortalıya ya da hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödeme ve ibranın da kurumun rücu alacağından düşülmesine olanak bulunmamaktadır.

506 Sayılı Yasa'nın 26. maddesine ilişkin davalarda zamanaşımının, masraflar için sarf, gelirler için ise ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinden başlatılması gerekmektedir.

DAVA : Davacı, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değeri gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.

Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Dava, iş kazasından doğan rücu tazminatı istemine ilişkin olup, yasal dayanağı oluşturan 506 Sayılı Kanunun 26. maddesindeki "Halefiyet" ilkesi uyarınca, kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından, isteyebileceği maddi zarar ( tavan ) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Mahkemesi'nin 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas ve 2006/106 sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan "...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere..." bölümünün Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir.

Anayasanın 152 ve 153. Maddelerinde öngörülen düzenlemelere göre; "Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları'nın" Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ile birlikte, elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması karşısında, "iptal kararının" Resmi Gazete'de yayınlandığı 21.03.2007 tarihinden sonra, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 76. Maddesi uyarınca, yürürlükteki yasaların uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin ve giderek Yargıtay'ın, iptal kararı ile keenlemyekun ( yok hükmünde ) olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulü doğal olup, bu yönde bir uygulama yapılmasına cevaz yoktur. ( İBBGK'nun 1960/21 Esas ve 9 sayılı kararı; HGK'nun 21.01.2004/10-44 Esas ve 19 sayılı; ayrıca 07.04.204 gün, 214 E ve 19 sayılı ve 2004/448 Esas ve 461 sayılı kararları. )

Gerçekten de, usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun hükmü, sonradan ( karar kesinleşmeden önce ) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse; artık usuli kazanılmış hakka göre değil, aksine, usuli kazanılmış hakkın istisnası olarak; iptal kararından sonra oluşan yeni hukuki duruma göre karar verilmesi gereği vardır. ( Kuru, S. 4784 )

Şu hale göre; 26. Madde de sayılan koşullarca kurumu sigortalının ardılı ( halefi ) olarak kabul eden anılan yasa maddesinin 1. fıkrasındaki "itiraz konusu" kuralın iptalinden sonra bu madde uyarınca açılan davalarda artık "halefiyet ilkesi'ne" dayanılamayacağı, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin ( halefiyet değil ) bundan böyle; yasadan doğan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız kendine özgü ( Basit Rücu ) hakkına dönüşmüş olmasının kabulüyle; bu aşamadan sonra; zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle, sigortalı veya hak sahiplerine kurum tarafından bağlanan gelirin ( başladığı tarihteki ) ilk peşin sermaye değerinin, tazmin sorumlularının ( işverenin ) kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Nitekim bu yönler, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının gerekçesine yansıdığı şekilde "...kanuna uymayan eylemi nedeniyle, hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirlerin sermaye değerini kuruma ödeyen, böylece olayla bağlantısı ( ilişkisi ) kesilen işverenin; kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla getirilen katsayılarla, sigortalıya önceden bağlanan gelirlerin sermaye değerini kuruma ödeyen, böylece olayla bağlantısı ( ilişkisi ) kesilen işverenin; kanun, kanun hükmünde kararname ve kararlarla getirilen katsayılarla, sigortalıya önceden bağlanan gelirlerde sonradan yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerinden sorumlu tutularak; sürekli dava tehdidi altında bulundurulması, Sosyal Güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin, işverene yükletilmesi; hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi "Sosyal Hukuk Devleti" prensiplerine de aykırılık oluşturur..." denilerek; gelirlerdeki artışların tazmin sorumlularından ( işverenlerden ) istenemeyeceği; kesin bir anlatımla ortaya konmuştur.

Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçeleriyle ( konuyu açıklayıcı özelliği itibariyle, her kesimi bu arada mahkemeleri ) de bağlayıcı olduğu hususu gözetildiğinde; iptal kararı ile birlikte ortaya çıkan, bu yeni hukuki durum itibariyle; konuya uygulama açısından açıklık getirmek gerekirse; öncelikle, kurumun rücu hakkının hukuksal temeli halefiyete değil kanundan doğan ( basit ) rücu hakkına dayandığının kabul edilmesiyle birlikte; artık ilk peşin değerli gelirlerin ( bağlandığı tarih itibariyle ) her bir hak sahibi yönünden tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gereği vardır. Bu durumda açıklıkla söyleyebiliriz ki, ilk peşin sermaye değerli gelirlerdeki artışların istenemeyeceğinde kuşku ve duraksamaya yer yoktur.

Hemen belirtmek gerekirse, bundan sonra 506 Sayılı Yasa uyarınca açılan rücuan tazminat davalarına ilişkin olarak süregelen uygulamada olduğu üzere; maddi zarar ( tavan ) hesabı yapılması gerekmediği gibi; 506 Sayılı Yasanın 10. maddesinin uygulanmasını gerektiren durumlarda da Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önceki, süregelen içtihatlarla oluşturulup uygulanan prensiplerde temel farklı bir yaklaşım bulunmamaktadır. Ancak, 10. madde uygulamasında artık, tavan zarar hesabı yerine, kurumun sigortalıya başlangıçta bağladığı ilk peşin sermaye değeri üzerinden hesaplama yapılmasında herhangi bir tereddüt olmamalıdır. Ayrıca yapılan tüm hesaplama uygulamalarında; tazmin sorumlusunun, sigortalıya ya da hak sahiplerine yapmış olduğu, her türlü ödeme ve ibranın da kurumun rücu alacağından düşülmesine olanak bulunmadığı gözönünde tutulmalıdır.

Öte yandan, kurumun bundan böyle artık ( halef sıfatı olmadığı ) sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan rücu hakkına sahip olduğu gözetilerek; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davasında alınan kusur ve hesap raporu, rücu davasında bağlayıcı olmayıp; güçlü delil niteliğinde sayılması gerekir. Ancak, bu aşamada ilave edelim ki kesinleşen önceki rücu davalarında hükmolunan miktarın mahsubu yapılırken, sigortalıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin esas alınması gerektiğinin; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmişse, artışların hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmadığı da gözardı edilmemelidir. Bu çerçevede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise fiili ödemenin mevcudiyeti halinde, kurumun talep edebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; şayet ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur karşılığı, fiili ödeme miktarından düşük ise o taktirde ilk peşin sermaye değerine itibar edilmeli; aksine fiili ödeme miktarı ile peşin değerden düşük ise o taktirde de fiili ödeme miktarı esas alınmalıdır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, 506 Sayılı Yasaya dayalı olarak işverenler aleyhine açılan rücuan tazminat davalarında; süregelen mevcut uygulama dışında, herhangi bir etkileşim ve değişim öngörülmediğinden, Borçlar Kanunu'nun 332/1 maddesinde belirlenen işçi- işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. Fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları ( işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs. ) sonucu, 26/1 maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zaman aşımının, süregelen eski uygulamalar gibi, işverenler açısından Borçlar Kanunu'nun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiğinde; ayrıca, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden ise, Borçlar Kanunu'nun 60. Maddesinde öngörülen haksız fiil zaman aşımına tabii olduğunda tereddüt yoktur. Bu arada zaman aşımının başlangıcı konusuna gelince, 506 Sayılı Yasada zaman aşımının ( özel olarak ) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de Borçlar Kanunu'nun 128. maddesinde; "Zaman aşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar" denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet'in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, 26. maddeye ilişkin davalarda zaman aşımı, masraflar için sarf; gelirler için ise ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinden başlatılmalıdır.

Faiz başlangıcının da, aynı şekilde, ilk peşin değerli gelire ait tahsisin onay tarihi olduğunda kuşku yoktur.

Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular gözetilerek, iş kazası sonucu sigortalıya 506 Sayılı Yasanın 92. maddesi de gözetilmek suretiyle bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerinin açıklanan ilkeler doğrultusunda tazminine olanak bulunan kısmının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunduğundan, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 04.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

yarx
Old 02-11-2008, 15:39   #3
lawyercakir

 
Varsayılan ben burda bir şeyi daha merak ettim şimdi

Gemi şirketlerinde veya inşaat şirketlerinde olduğu üzere işin bir kısmı bir taşerona devredilse mesela bir inşaat işinin boya işleri devredilse ve bu taşeron kendi nam ve hesabına bu elemanlarını sigortalasa ve bunun esas müteahhitle alakası dahi olmasa burda açılacak rücu davasında herkesin kusuru ayrı ayrı hesap edilip ona göremi rücu edilecek yoksa sigortalı dahi göstermeyen işi devretmiş olan müteahhit taraf sıfatı dahi olmadığı için davaya hiç mi katılmayacak ne düşünür acaba sayın iş hukukuyla ilgilenen sayın meslektaşlarım?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İş Kazası MİNA Meslektaşların Soruları 25 07-01-2010 13:00
Trafik kazası davasımı iş kazası davasımı? Yusuf ayık Meslektaşların Soruları 12 20-11-2008 17:41
iş kazası hırs Meslektaşların Soruları 6 20-11-2007 16:51
İş Kazası av.ersen Meslektaşların Soruları 2 26-05-2007 13:48
İş Kazası jurista Meslektaşların Soruları 2 23-04-2007 13:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04757404 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.