Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

çocuk teslimine karşı çıkan 15 yaşındaki çocuğa icra müdürü zor kullanabilirmi

Yanıt
Old 22-01-2009, 00:28   #31
Gemici

 
Varsayılan Eti Kimin, Kemiği Kimin?

Ne demiş atalarımız ‘Eti senin, kemiği benim’
Bu tanımlamanın ne olduğunu merak edenler http://www.uludagsozluk.com/k/eti-senin-kemigi-benim/ adresıne bakabilirler.
Bu tanımlamada bir eksik var bence; çocuğun sadece et ve kemikten oluşmadığı gerçeğini göz ardı ediyor tanımalama. Çocuk et ve kemikten ibaret değildir; Çocuğun bir de ruhsal yapısı vardır, psikolojik durumu vardır. Ve bu ruhsal yapı insanın kendisine, ailesine, çevresine, topluma ve insanlığa yararlı veya zararlı olacağını etkiler. Ruhsal yapı insanın kişiliğinin aynasıdır ve sağlam bir kişiliğin veya hasta bir kişiliğin dışa yansımasıdır. Ruhsal yapımızı, yani kişiliğimizi neler etkiler peki? Bana göre yaşadıklarımız, tecrübelerimiz, korkularımız ve sevinçlerimiz.

Burada sormamız gereken soru şu: Çocuklarımızın ruhsal yaşantılarını ne ölçüde göz önünde bulunduruyoruz, onları eğitirken? Eğitim sistemimiz çocukların arzu ve isteklerine, sağlam bir ruhsal yapıya sahip olmalarına ve şahsiyet sahibi olmalarına göre mi ayarlanmış, yoksa yetişkinlerin arzu ve isteklerine göre mi? Sistemin kimin arzu ve isteklerine ve kimin ihtiyaçlarına ayarlı olduğunu en açık şekilde, burada söz konusu olan mahkeme kararı belirliyor bence. Küçük bir çocuk, kendi isteği hiçe sayılarak cebri icra konusu oluyor. Nedenini bile anlıyamadığı ve kendi isteğini kırmaya yönelik bir zorlamanın kurbanı oluyor küçük çocuk. Böyle bir zorun bana uygulandığını düşündüğümde tüylerim diken diken oluyor. Sizler ne düşünüyorsunuz ve o küçük çocuğun neler hissettiğini tasavvur edebiliyormusunuz bilemiyeceğim.

Giriş uzun oldu biraz.
Bir seneye yakın bir süredir yaptığım işten bahs edecektim. Yaptığım işin Almancası: ‘Anwalt des Kindes’. Türkçesi ‘çocuğun avukatı’ demek. Bir nevi kayyım olan ‘çocuğun avukatı’ mahkemede çocuğun haklarını ve menfaatini korumakla görevli. Asıl görevi mahkemede çocuğun menfaatini korumak. Bu amaçla davaya dahil olan taraflarla ve çocukla konuşup, çocuğun menfaatlerinin nasıl korunacağına dair düşüncelerini mahkemeye bir rapor halinde bildiriyor. Bunun yanında bir avukatın yapabileceği diğer işlemleri yapabiliyor, çocuk adına. Çocuğun avukatı kısacası.

Bu konudaki bir eğitim seminerindeydim geçen hafta. Seminerden sonra lisedeki bir öğretmenimden duyduğum bir sözü hatırladım: ‘Bize öğretilen şeylerin hepsini unutup yeni baştan öğrenmeye başlıyalım’ türünden bir söz. Bende de öyle oldu. Seminerden sonra, çocuk eğitimi konusunda bildiklerimin hepsini yeniden gözden geçirmek zorunda kaldım. Bunların en başında çocuk ve anne ve babası konusundaki düşüncelerim geliyor. Gördüğüm eğitimden olsa gerek, şimdiye kadarki düşüncelerimde anne ve babadan yana tavır koyduğumu fark ettim. Ve bunu yaparkende anne ve babanın, annelik ve babalık haklarının, çocuğun menfaatleriniden önce geldiğini düşündüğümü fark ettim.

Öğrendiğim yeni şey şu: Çocuğun kişilik hakları, anne ve babanın, annelik ve babalık haklarından önce geliyor. Bunun pratikteki anlamı: bundan sonra çocuğun haklarına daha fazla önem vereceğim ve çocuğun menfaatini anne ve babanın haklarından önce gözeteceğim.

Nedir Alman hukuk sisteminin çocuğun menfaati konusundaki kriterleri?
  • Çocuğun arzusu ve isteği, ve
  • Çocuğun iyiliği/menfaati/mutluluğu(Kindeswohl)
Çocuğun isteğinin ve menfaatinin ne olduğunu anlamak için hakim çocuğu dinler. Bu dinleme hakim çocuğu şahsen dinlemek zorundadır anlamına gelmiyor. Dinleme bir kayyım tarafındanda yapılabilinir. Gerekirse bir psikolog raporu istenebilir. Çocuğun dinlenmesini dört yaşından itibaren faydalı olarak kabul ediliyor. Ondört yaşını bitirmiş olan çocuğu hakim şahsen dinlemek zorunda.

Sonuç:
Anne ve babanın, boşanma davasının açılmasından önce uzun süre devam eden kavgaları, çocukta derin ruhsal yaralar açmaktadır. Bunun üzerine bir de mahkemedeki kavga ve çatışmalar eklenmektedir. Mahkeme bittikten sonra devam eden çocukla şahsi ilişki kurma kavgalarını da göz önünde bulundurursak, anne ve babanın, çocuğun menfaatinden ziyade kendi öç alma duygularının etkisinde kaldıklarını görürürz; Çocuk kişisel hesaplaşmada bir koz olarak kullanılmaktadır ve anne ve babanın kendi istediklerinı elde etmelerinde istismar edilmektedir. Böyle olunca da anne ve babalar devamlı olarak çocuğun menfaatini korur düşüncesi, anlamını yitirmektedir; Çocuğun menfaatini düşünmüş olsalardı, çocuğun zararına olan bir kavgayı devam ettirmezlerdi.

Şahsi düşüncem:
Şüpheden çocuk yararlanır. Anne ve babanın hakları çocuğıun hakkından sonra gelir.


Saygılarımla
Old 22-01-2009, 00:55   #32
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gemici
Çocuğun menfaatini düşünmüş olsalardı, çocuğun zararına olan bir kavgayı devam ettirmezlerdi.

Malesef her iki tarafta bu duruma bazen mecbur kalıyor.

Elbette ki çocuklar etten ve kemikten ibaret değildir. Hassas ve gelişmesi gerekende bir ruha sahiptirler. Ve hem karekterlerinin hem de sağlıklı bir ruh halinin gelişmesi için ebeveynlere ihtiyaç vardır.

Kesinlikle öncelikli olan çocuğun menfaatleridir.

Zaten sağlıklı bir ruh haline sahip ebeveynler bu duruma asla ne kendilerini ne de çocukları düşürürler. Katlanılamaz evlilikler anlaşmalı biter ve velayet konusunu ise ne tek tarafın bakımına ne de sahiplenmesine bırakırlar.

Ama hayatta her zaman sağduyulu ebeveynler görülmesi durumu zordur. Çoğunlukla çocuklar adeta bir hırsın ve intikamın silahı olarak kullanılmaktadır.

Yıllar önce okuduğum bir kitapta Thomas Gordon un E.A.E Etkili Ana - Baba Eğitiminde boşanma durumunda ruh sağlığı etkilenen çocuğa şuna benzer bir telkinle arada bırakmamak durumunun en uygun olduğu anlatılmakta idi.

- Annen de baban da seni çok seviyor. Hatta o kadar çok seviyor ki benim yanımda daha çok kalmanı istediğimiz için seni paylaşamıyoruz. Artık senin iki evin var. Şeklinde bir açıklama yapılmasının en uygun olacağı yazılmıştı. Bu durumda çocuk şahsi ilişki kurulması gerektiği günler de sevildiği ve istendiği yere gideceği düşüncesi oluşur denmişti.

O zamanlar çok mantıklı gelen bu yaklaşım daha sonra ebeveynlerim ayrılsaydı düşüncesinde yeniden şekildi.

-Annem ya da babam beni çok seviyorsa benim annem ya da babamı neden sevmiyor?O zaman demek ki beni de yeterince sevmiyor ki beni bıraktı genellemesi.

Çok zor bir durumdur bu tür bir aileye sahip olan çocukların durumu.

Ben bu durumda 5 yaşındaki oğlumla şöyle bir konuşma yapmıştım. Ben seni çok seviyorum, ihtiyaçlarını hep karşılayacağım , baban da seni çok seviyor. Bunu ben çok iyi anlıyorum, daha sonra bunu sen de anlayacaksın. Bence bir dene..

Elbette ilk zamanlarda ağlayarak gitti.Bir kez pedagog yardımı istedim ve gelen pedagogun profosyonelliğine bizzat şahit oldum.

Zorla koparır gibi almak yerine , dosya falan göstermeden bize güvenmelisin istediğin zaman geri getireceğime ben söz veriyorum. Hatta şaka ile sen hiç gezmeye giderken ağladın mı yoksa ? dedi ve o güvenle bir daha sorun yaşamadık.

Şu var ki ebeveynler sağduyusunu kaybetmişse bunu kendilerinin sağlaması beklenemez. Bu durumu yine mahkemeler düzenlemek zorundadır.Görevli pediatristler ve pedagoglara biraz fazla iş düşmekle birlikte daha sorunsuz görüşmeler olacağını düşünmekteyim.

Hiç bir çocuğun hiç bir zaman ağlamaması dileği ile..

Saygılarımla..
Old 22-01-2009, 18:38   #33
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Devam edegelen cevaplarda "çocukla şahsi münasebet tesisi" ile "ilamın icrasının" karıştırıldığını düşünüyorum.

Çocukla şahsi münasebet tesisi, ebeveynler ve çocuğun durumuna göre çocuğun yüksek yararı gözönünde tutularak, mahkemece düzenlenecek bir konudur.

Çocukla şahsi münasebet tesisine dair mahkeme kararıyla ittihaz edilen hak/alacak, şahsi bir haktır/alacaktır. Yine diğer taraf için de şahsi bir yükümlülük/borçtur.

Çocuğun yüksek yararı endişesiyle, ilamın icrasına mutlakiyet tanınması olası değildir. Böyle bir düşünce nihayetinde ilam alacaklısının çocuk ve yükümlüsünün de devlet olması ve tüm ebeveyni ayrılan çocuklar bakımından ilamın icrasının resen gözetilmesi/zorla icrası gibi bir neticeye çıkacaktır.

İlamın icrası başkaca bir konudur. İlamın icrasını sağlamak amacıyla çocuk üzerinde zor kullanılması kesinlikle hukuki ve kabul edilebilir değilir.

Saygılarımla.

Old 24-09-2011, 15:37   #34
Droogi

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/4318
K. 2009/12326
T. 9.6.2009
• VELAYET ( Boşanma İlamı İle Velayeti Babaya Verilen Küçüğün Anneyle Kişisel İlişki Kurması Uygun Görüldüğüne Göre Kişisel İlişki Kurulmamasına da Mahkemece Karar Verileceği )
• KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİ ( Boşanma İlamı İle Velayeti Babaya Verilen Küçüğün Anneyle Kişisel İlişki Kurması Uygun Görüldüğüne Göre Kişisel İlişki Kurulmamasına da Mahkemece Karar Verileceği )
• İLAMLARIN İCRASI ( İlamın İcrası Sırasında İnfazın Çocuk Psikolojisi Açısından Olumsuzluğuna Değinen Uzman Beyanı Dikkate Alınarak Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamın Yerine Getirilmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
• ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİNE İLİŞKİN İLAM ( İlamın İcrası Sırasında İnfazın Çocuk Psikolojisi Açısından Olumsuzluğuna Değinen Uzman Beyanı Dikkate Alınarak Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamın Yerine Getirilmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
2004/m.25/b
4058 S. Çocuk Hakları Söz. m. 9
ÖZET : Boşanma ilamı ile velayeti babaya verilen küçüğün, anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, kişisel ilişki kurulmamasına da mahkemece karar verilir.
İcra Müdürlüğünce, ilamın icrası sırasında, infazın çocuk psikolojisi açısından olumsuzluğuna değinen uzman beyanı dikkate alınarak, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takip dayanağı {Küçükçekmece İkinci Aile Mahkemesi )'nin 2007/854 esas, 2008/755 karar sayılı 30.07.2008 karar tarihli ilamı ile boşanmaya, küçüğün velayetinin babaya bırakılmasına ve şikayetçi anne ile küçük arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK'ya 4949 sayılı Kanun'la eklenen 25/b maddesine göre "Çocukların teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamların icrası, icra müdürüyle birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın, bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması suretiyle yerine getirilir". Bu maddeye ilişkin hükümet gerekçesinde; "Çocuğun Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede öngörülen yüksek yararı ve Sözleşmenin 9. maddesinde yer alan ilkelere uyum sağlanması amacıyla çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların icrasında icra müdürünün yanında hazır bulunabilecekler belirtilerek, çocuğun psikolojik yönden rahatsız edici unsurlardan etkilenmesinin önlenmesi amaçlandığı" açıklanmıştır.
11.12.1994 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 09.12.1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun'la kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinde, yetkili makamlarca uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar verilmedikçe, çocuğun; ana-babasından, onların rızası dışında ayrılmamasının güvence altına alınacağı, ancak, ana-babanın birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgahının belirlenmesi amacıyla karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebileceği ve ana-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği düzenlenmiştir.
İİK'nın 25/b maddesine ilişkin hükümet gerekçesi ve gerekçede atıf yapılan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi birlikte değerlendirildiğinde; çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların icrasında icra müdürünün yanında sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın bulundurulmasıyla, velayetin kendisine bırakılandan çocuğun alınıp, şahsi münasebet için diğer tarafa verilmesi sırasında çocuğun psikolojik yönden etkilenmemesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Boşanma ilamı ile mahkemece velayeti babaya verilen küçüğün anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, görevi infaz işlemi sırasında yalnızca küçüğe psikolojik yardımda bulunmak olan uzmanın beyanına itibar edilerek infaz işleminin yapılmaması ilam hükmünü ortadan kaldırır nitelikte olduğu gibi, hükümet gerekçesinde atıf yapılan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinde yer alan; "yetkili makamlarca uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar verilmedikçe" ve "çocuğun ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği" hükümlerine de aykırıdır. Bir diğer ifade ile küçüğün anne veya babası ile kişisel ilişki kurmamasına ancak mahkemece karar verilebilir.
Bu nedenle İcra Müdürlüğünce, infazın çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkileyeceğine yönelik uzman beyanına itibar edilerek, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır.
O halde, mahkemece şikayetin kabul edilerek icra müdürünün işleminin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yolunda hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 09.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Bu karardan anlaşıldığı üzere Yargıtay ne uzman görüşüne ne de çocuğun kişisel görüşüne itibar etmiyor. Aslolan usulüne uygun verilmiş mahkeme kararının icrası, teslimin yahut şahsi ilişkinin kurulması, çocuğun psikilojisini bozuyor ise yeniden velayetin yahut şahsi ilişkinin düzenlenmesi için dava açılması, bu davada da çocuğun hem uzmanlar hemde hakim tarafından bir kez daha dinlenmesi gerekiyor.


Yanlız ortada ciddi bir çeliki var. Çocukların korunmasına ilişkin uluslararsı sözleşmeler de, Türk Medeni Kanunu da, Yargıtay kararları da görüş ve düşüncelerini açıklama olgunluğuna erişmiş çocuğun görüşleri dikkate alınır demesine rağmen ilamın icrasında teslime direnen çocuğun görüşünü hiçe sayıyor.


15 yaşında çocuğun direnmesine rağmen yaka paça velayet sahibine teslim edilmesinin ne çocuğua ne anne babaya bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Hatta bence 15 yaşındaki çocuğa doğrudan velayetin kimde kalmasını istediğine ilişkin dava açabilme yeteneği dahi tanınmalıdır.
Old 20-01-2014, 12:23   #35
mefhumu muhalif

 
Varsayılan

Sayın asuman köstek,
bahsettiğiniz ilk derece mahkemesinin kararının ve yargıtayın kararının orijinal metnini paylaşabilir misiniz ?
Tartışılan konunun aynısı ile karşı karşıyayız maalesef bu yüzden konuyu şikayet yolu ile icra hukuk mahkemesine taşıyacağız ama konu ender rastlanan bir konu olduğu için aleyhe alacağımız karar tüm emeklerimizi boşa çıkaracak o yüzden gerçekten çok önemli bu kararlar bizim için

Sayın meslektaşlarım, bahse konu olay ile ilgili başkaca Yargıtay kararı paylaşabilecek olursa sevinirim.
Saygılar,
Old 20-01-2014, 16:19   #36
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/4318
K. 2009/12326
T. 9.6.2009
• VELAYET ( Boşanma İlamı İle Velayeti Babaya Verilen Küçüğün Anneyle Kişisel İlişki Kurması Uygun Görüldüğüne Göre Kişisel İlişki Kurulmamasına da Mahkemece Karar Verileceği )
• KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİ ( Boşanma İlamı İle Velayeti Babaya Verilen Küçüğün Anneyle Kişisel İlişki Kurması Uygun Görüldüğüne Göre Kişisel İlişki Kurulmamasına da Mahkemece Karar Verileceği )
• İLAMLARIN İCRASI ( İlamın İcrası Sırasında İnfazın Çocuk Psikolojisi Açısından Olumsuzluğuna Değinen Uzman Beyanı Dikkate Alınarak Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamın Yerine Getirilmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
• ÇOCUKLA KİŞİSEL İLİŞKİ TESİSİNE İLİŞKİN İLAM ( İlamın İcrası Sırasında İnfazın Çocuk Psikolojisi Açısından Olumsuzluğuna Değinen Uzman Beyanı Dikkate Alınarak Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlamın Yerine Getirilmemesinin Yasaya Aykırı Olduğu )
2004/m.25/b
4058 S. Çocuk Hakları Söz. m. 9
ÖZET : Boşanma ilamı ile velayeti babaya verilen küçüğün, anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, kişisel ilişki kurulmamasına da mahkemece karar verilir.
İcra Müdürlüğünce, ilamın icrası sırasında, infazın çocuk psikolojisi açısından olumsuzluğuna değinen uzman beyanı dikkate alınarak, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine, bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takip dayanağı {Küçükçekmece İkinci Aile Mahkemesi )'nin 2007/854 esas, 2008/755 karar sayılı 30.07.2008 karar tarihli ilamı ile boşanmaya, küçüğün velayetinin babaya bırakılmasına ve şikayetçi anne ile küçük arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK'ya 4949 sayılı Kanun'la eklenen 25/b maddesine göre "Çocukların teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamların icrası, icra müdürüyle birlikte Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından görevlendirilen sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın, bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulunması suretiyle yerine getirilir". Bu maddeye ilişkin hükümet gerekçesinde; "Çocuğun Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede öngörülen yüksek yararı ve Sözleşmenin 9. maddesinde yer alan ilkelere uyum sağlanması amacıyla çocuk teslimine ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların icrasında icra müdürünün yanında hazır bulunabilecekler belirtilerek, çocuğun psikolojik yönden rahatsız edici unsurlardan etkilenmesinin önlenmesi amaçlandığı" açıklanmıştır.
11.12.1994 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 09.12.1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun'la kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinde, yetkili makamlarca uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar verilmedikçe, çocuğun; ana-babasından, onların rızası dışında ayrılmamasının güvence altına alınacağı, ancak, ana-babanın birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgahının belirlenmesi amacıyla karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebileceği ve ana-babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği düzenlenmiştir.
İİK'nın 25/b maddesine ilişkin hükümet gerekçesi ve gerekçede atıf yapılan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi birlikte değerlendirildiğinde; çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamların icrasında icra müdürünün yanında sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın bulundurulmasıyla, velayetin kendisine bırakılandan çocuğun alınıp, şahsi münasebet için diğer tarafa verilmesi sırasında çocuğun psikolojik yönden etkilenmemesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Boşanma ilamı ile mahkemece velayeti babaya verilen küçüğün anneyle kişisel ilişki kurması uygun görüldüğüne göre, görevi infaz işlemi sırasında yalnızca küçüğe psikolojik yardımda bulunmak olan uzmanın beyanına itibar edilerek infaz işleminin yapılmaması ilam hükmünü ortadan kaldırır nitelikte olduğu gibi, hükümet gerekçesinde atıf yapılan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinde yer alan; "yetkili makamlarca uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar verilmedikçe" ve "çocuğun ana-babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterileceği" hükümlerine de aykırıdır. Bir diğer ifade ile küçüğün anne veya babası ile kişisel ilişki kurmamasına ancak mahkemece karar verilebilir.
Bu nedenle İcra Müdürlüğünce, infazın çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkileyeceğine yönelik uzman beyanına itibar edilerek, çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin ilamın yerine getirilmemesi yasaya aykırıdır.
O halde, mahkemece şikayetin kabul edilerek icra müdürünün işleminin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yolunda hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 09.06.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay'ın aile hukuku ile ilgili bir kararında 'Alacaklı' terimini kullanmasını tesadüfe mi, teamüle mi, yoksa belirli bir dünya görüşünün dışa vurmasına mı bağlasak bilemiyeceğim; hangisini kabul edersek edelim, sonuç değişmez. Bu değişmeyen sonuç şudur: Çocuk burada bir mal bir eşya olarak karşımıza çıkmaktadır; Alacaklının olduğu yerde borçlu ve borç vardır. Borç burada çocuk mu acaba?

Kararında 'alacaklı' sıfatını benimseyen Yargıtay çocuğu hak sahibi bir kişi olarak değil de bir eşya olarak mı görüyor dersiniz?

Çocuğu bir eşyaya indirgeyen bu karardaki alacaklı sıfatını: 'Hayır durum dediğin gibi değil, burada çocuk değil 'çocuğu verme edimi/borcu' söz konusu' gerekçesi ile geçiştirmek olanaksız bence. Çocuğun alacak - verecek, alacak - borç ilişkisinin konusu olmaması gerekir? Bunu yaptığımız anda çocuğun fikrini ve iradesini yok saymış oluruz ve kararımıza gerekçe olarak saydığımız uluslararsı anlaşmaların düzenlenme amaçlarına ters düşeriz ve çocuğun menfaatini koruyacağımıza 'alacaklının!' ya da 'borçlunun!' menfaatini korumuş oluruz.

Saygılarımla
Old 13-04-2017, 11:15   #37
Av.Serap Kurtuldu

 
Varsayılan

Sayın Asuman Köstek,
Çocuk tesliminde zor kullanılabileceğine ilişkin yargıtay kararını paylaşabilirseniz memnun olurum.
Saygılarımla.
Old 11-12-2017, 20:17   #38
Av.aykes

 
Varsayılan karar no paylaşabilir misizi?

Alıntı:
Yazan asuman köstek
herkese iyi çalışmalar diliyorum sayın meslektaşlarım.Çocuk teslimi konusunda Yargıtay'dan karar çıktı.sizinle paylaşıyorum.Yargıtay Mahkemenin vermiş olduğu kararı onadı.Yani bu durumda üstü kapalı da olsa teslime karşı çıkan çocuğa zor kullanma hakkı icra müdürlerine verilmiş oluyor.Peki ben bu kararda ismi geçen değerli hukukçularıma sormak istiyorum.İcra müdürü bu 'zor kullanma yetkisini' nasıl yerine getirecek.İcra İflas Kanunu her ne kadar bu görevi kolluk kuvvetine vermiş olsa da bu madde borçlu için geçerlidir.İstemediğimiz halde mahkeme bu yetkiyi bize verdi ama lütfen nasıl kullanacağımız konusunda da yol göstersin. Saygılarımla.

Yargıtay kararını paylaşabilir misiniz?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
icra müdürü neden masraf listesini imzalamaz tiyerianri Meslektaşların Soruları 23 25-06-2012 10:16
Çocuk Pornosuna Karşı Tasarı Hazır PINAR YILMAZ Hukuk Haberleri 6 07-04-2007 18:48
MSN Messenger çocuk pornosuna karşı eylem Av.Elvan Akkaya Hukuk Haberleri 2 15-11-2006 15:24
Çocuğa Karşı Cinsel İstismarda 24 saat Açık İhbar Ve Bilgi Hattı Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 2 05-04-2006 07:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06152892 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.