Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İdarenin Ödeme Emrine Karşı Açılacak İptal Davasında Dava Açma Süresi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-04-2008, 23:46   #1
Av. Salim

 
Varsayılan İdarenin Ödeme Emrine Karşı Açılacak İptal Davasında Dava Açma Süresi

Değerli meslektaşlarım,

İdare, müvekkilme Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkındaki Kanuna göre ödeme emri göndermiş. Ancak yapılan takip usulsüz. Bunun birden çok nedeni var;

Öncelikle alacağın sebebi kira ilişkisi, kira sözleşmesine dayanan bir alacak için amme alacakları kanununa göre (6183 s.lı kanuna göre) takip yapılmış. Bu kanunun 1. maddesine aykırı.

Diğer yandan kira sözleşmesi şirketle yapılmış. Yani sözleşmeye göre kiracı şirket. Yapıldığı tarihte müvekkilim şirketin müdürü ve temsilcisiymiş. Sonra şirketteki hissesini devrederek şirketten ayrılmış. Şirketteki ortaklığı bittikten ve şirketten ayrıldıktan sonraki döneme ait kira alacağı için takip yapılıyor. Takip şahıslara değil kiracı şirkete karşı yapılması gerekirken şahsa karşı yapılıyor artı müvekkilin o dönemdeki borçla sorumlu olması da mümkün değil, çünkü şirkette ortaklığı yok o dönemde.

Yine ödeme emrinde bir eksiklik olarak hangi İdare Mahkemesine karşı dava açılacağı belirtilmiş ama ne kadar süre içinde açılacağı da bilirtilmemiş, bu da iptali gerektiren bir sebep midir bilemiyorum.

Ödeme emrinin iptalini gerektiren ciddi sebepler var ama bu konuda başka bir sorun var. Ödeme emrine karşı itirazların 7 gün içinde yapılacağı yazılı 6183 sayılı kanunda. Biz bu süreyi geçirdik ama idari iptal davası için geçerli olan 60 günlük süre henüz geçmiş değil.

Sorum şu; ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde dava açmadığımız için süreyi kesinlikle kaçırdık mı, yoksa 60 günlük süreden istifade ederek idari iptal davası açmamız mümkün olabilir mi ?

Teşekkürler.
Old 25-04-2008, 07:56   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Ödeme emrinde belli bir süre bildirilmediğine göre 7 günlük süre ile bağlı olmadığınızı düşünüyorum.

Saygılarımla
Old 25-04-2008, 10:17   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

T.C.
DANIŞTAY
7. DAİRE
E. 1995/7420
K. 1997/1301
T. 26.3.1997
• ÖDEME EMRİ ( Yasal Nitelikleri Taşımıyorsa Yedi Günlük Dava Açma Süresinin Geçtiğinden Bahsedilememesi )
• DAVA AÇMA SÜRESİ ( Ödeme Emri Yasal Nitelikleri Taşımıyorsa Süreaşımının Söz Konusu Olmayacağı )
• SÜREAŞIMI ( Ödeme Emri Yasal Nitelikleri Taşımıyorsa )
6183/m.1,54,55
ÖZET : Yasada belirlenen özellikleri taşımayan yazılı bildirim, ödeme emri niteliğinde olmadığından yedi günlük sürenin geçtiğinden söz edilemez.
İstemin Özeti: Yükümlü banka tarafından, ... Turizm Yatırımları Ticaret A.Ş.`nin teşvik belgesi kapsamında yaptığı ithalata ilişkin olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisi için verilen 24.9.1986 gün ve 86/580, 19.9.1986 gün ve 86/575 sayılı teminat mektupları tutarının gecikme faizi ile birlikte tahsili amacıyla ... Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğünce tesis edilen 9.06.1994 gün ve 17300 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55 ve 58. maddelerinden bahisle olayda, yükümlü şirket adına düzenlenip 30.5.1994 tarihinde tebliğ edilen 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı ödeme emrine karşı, anılan kanun hükmü uyarınca yedi günlük sürede dava açılması gerekirken, 1.06.1994 tarihinde idareye düzeltme başvurusunda bulunulduğu, düzeltme isteminin reddine ilişkin yazının 16.6.1994 tarihinde tebliği üzerine 23.6.1994 tarihinde dava açıldığının anlaşıldığı, ödeme emrine karşı düzeltme isteminde bulunması dava açma süresini durdurmayacağından, yedi günlük süre geçtikten sonra açılan davanın esastan incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 14/6 ve 15/1-b maddeleri hükmü uyarınca süre aşımı yönünden reddeden İstanbul 4. Vergi Mahkemesinin 12.1.1995 gün ve E:1994/1144; K:1995/47 sayılı kararının; 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı yazının ödeme emri mahiyetinde olmadığı, 6183 sayılı Kanunun, 55. maddesinde ödeme emrinin ne şekilde düzenleneceğinin belirtildiği, usulüne uygun ödeme emri düzenlenmediğinden, davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Yükümlü banka tarafından gümrük müdürlüğüne verilen teminat mektuplarının incelenmesinden, 2.171.065 ve 4.721.455 liralık katma değer vergisinin yasal faiz ve gecikme zamlarıyla birlikte ödeneceğinin beyan ve taahhüt edildiğinin anlaşıldığı konu ile ilgili olarak Karaköy Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğüne verilen talimat üzerine, 65.400.000 lira gümrük vezne alındısı karşılığında tahsil edildiğinden, konunun bu yönü ile incelenerek karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi M.T.`nin Düşüncesi: 6183 sayılı Kanunun 55. maddesinde, ödeme emrinin nitelikleri belirtilmiştir.
Dosyada mevcut işlemin, anılan kanun hükmüne uygun düzenlenmediği anlaşıldığından, ödeme emri olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, dosyada mevcut işleme karşı yedi günlük süre içerisinde dava açılmadığından bahisle, mahkemenin davayı süre aşımından reddeden kararında yasal isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Y.Y.`nin Düşüncesi: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. maddesinin 1. fıkrasında; temyiz incelemesi sonunda Danıştay`ın; a ) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, b ) Hukuka aykırı karar verilmesi, c ) Usul hükümlerine uyulmamış olunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı öngörülmüştür.
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar, yukarıda belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymadığı gibi, mahkeme kararının dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, bu kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte de görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddiyle mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
Türk milleti adına hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden, yükümlü banka tarafından, ... Turizm Yatırımları ve Ticaret A.Ş.`nin teşvik belgesi kapsamında yaptığı ithalata ilişkin olarak tahakkuk ettirilen katma değer vergisi için, biri 4.721.455.- lira tutarında, 24.9.1986 gün ve 86/580 sayılı, diğeri 2.171.065.- lira tutarında, 19.9.1986 gün ve 86/575 sayılı iki adet teminat mektubunun gümrük müdürlüğüne verildiği, ... Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğü`nün 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı yazısı ile anılan şirket tarafından yapılan ithalatla ilgili olarak gecikme faizi ile birlikte toplam 589.117.285 liranın 31.5.1994 tarihine kadar gümrük veznesine ödenmesi ve teminat mektuplarının alınması, aksi takdirde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 59 ve 60. maddeleri uyarınca haczen tahsili yoluna gidileceği hususunun yükümlü bankaya tebliğ edildiği, bunun üzerine bankaca yapılan 1.6.1994 tarihli itiraz üzerine anılan gümrük müdürlüğünün 9.6.1994 gün ve 17300 sayılı cevabi yazısı ile gecikme faizinin hesaplanma şekli hususunda açıklama yapıldıktan sonra, mahkemede dava açılmasının tahsil takibatını durdurmayacağı ve yedi gün içinde gümrük veznesine yatırılmadığı takdirde haczen tahsili yoluna gidileceğinin bildirildiği, bu yazı 16.6.1994 tarihinde tebliğ edildikten sonra 23.6.1994 tarihinde işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 1. maddesinde; devlete il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli; gecikme zammı, faiz gibi fer`i amme alacakları... hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, 54. maddesinde ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının tahsil dairesince cebren tahsil olunacağı öngörülmüş, 55. maddesinde ise ödeme emrinin nasıl düzenleneceği, hangi hususları kapsayacağı açıklanmıştır.
Anılan kanunun 54. maddesinden başlayan ve "Amme alacağının cebren tahsili" başlığını taşıyan cebri tahsil yöntemlerinin ilk aşamasını "Ödeme emri" oluşturmakta ve ödeme emri düzenlenip tebliğ edilmedikçe haciz yoluna başvurulması olanağı bulunmamaktadır.
Olayda, gümrük müdürlüğü tarafından tesis edilen 9.6.1994 gün ve 17300 sayılı işlemle iki adet teminat mektubu içeriği amme alacağının gecikme faizi ile birlikte ödenmesi hususu yükümlü bankaya kesin olarak bildirilmiş, yükümlü banka tarafından da mahkeme kararında sözü edilen 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı işlemin değil, bu işleme yapılan itiraz üzerine tesis edilen 9.6.1994 gün ve 17300 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açılmış bulunmaktadır.
Ancak söz konusu yazının 6183 sayılı Kanunun 55. maddesinde belirtilen ödeme emri niteliğinde tanzim edilmediği anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, mahkeme kararında dava konusu olarak kabul edilen 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı işlem de ödeme emri niteliği taşımamaktadır.
Bu durumda, dosyada mevcut 16.5.1994 gün ve 14442 sayılı işlemin kanunda öngörüldüğü şekilde düzenlenmemiş olması nedeniyle ödeme emri olarak nitelendirilmesi mümkün bulunmadığından, mahkemece, yedi günlük süre içerisinde açılmadığından bahisle, davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 26.3.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.
danx
T.C.
DANIŞTAY
10. DAİRE
E. 1991/3917
K. 1993/2687
T. 24.6.1993
• SÖZLEŞMEDEN DOĞAN ALACAĞIN TAKİBİ
• İDARENİN ÖZEL HUKUK SÖZLEŞMESİ OLARAK YAPTIĞI TAAHHÜT SENEDİ SÖZLEŞMESİNİN 6183 S. YASA`YA GÖRE TAKİP VE TAHSİLİ SÖZ KONUSU OLMAMASI
6183/m.1
ÖZET : İdarenin bir özel hukuk süresi olarak yaptığı taahhüt senedi sözleşmesinden kaynaklanan, dolayısıyla akitten doğan alacağın 6183 sayılı Yasaya göre takip ve tahsiline olanak bulunmamaktadır.
İstemin Özeti: Davacı şirket adına irtifak hakkı tesis bedelini vadesinde ödememesi nedeniyle düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan dava sonunda, Antalya İdare Mahkemesince; 6183 sayılı Yasanın 1. maddesinde devlet, il özel idareleri ve belediyelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan alacaklarının bu kanun hükümlerine göre tahsil edilebileceğinin kurala bağlandığı, dava konusu olayda ise davalı idare alacağının henüz sözleşme taraflar arasında imzalanmamış olmakla birlikte idarenin bir özel hukuk süresi olarak yaptığı taahhüt senedi sözleşmesinden kaynaklandığı, dolayısıyla akitten doğan alacağın 6183 sayılı Yasaya göre takip ve tahsiline olanak bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu ödeme emrinin iptali yolunda verilen 9.5.1991 tarih ve E: 1990/1283, K: 1991/501 sayılı kararın, davalı tarafından ödeme emrinde irtifak hakkı bedeli olarak gösterilen miktarın ecrimisil olarak yorumlanması gerekeceği iddiasıyla temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : A. Z.
Danıştay Savcısı : Ö. B.
Düşüncesi: Davalı idare temyiz dilekçesinde her ne kadar tesis edilen işlemin ecrimisil ile ilgili olarak yorumlanmasını talep etmekte ise de tesis edilen işlemin irtifak hakkı tesis bedeli ile ilgili olduğu anlaşıldığından bu işlem aleyhine açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenle temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince işin gereği düşünüldü:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3622 sayılı Kanun ile değişik 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Bozulması istenen karar, usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen temyiz sebepleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile bozulması istenen kararın onanmasına 24.6.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 1990/692
K. 1991/2975
T. 16.10.1991
• BELEDİYEYE AİT TAŞINMAZIN SATIŞINDAN DOĞAN ALACAK ( Akitten Kaynaklanan Alacak - 6183 Sayılı Kanun Hükümlerine Göre Takip ve Tahsilinin Yapılamayacağı )
• AMME ALACAKLARI YASASINA GÖRE TAKİP VE TAHSİLİ YAPILAMAYACAK OLAN ALACAK ( Belediyeye Ait Taşınmazın Satışından Doğan Alacak )
6183/m.1,51
2576/m.6
ÖZET : Belediyeye ait taşınmazın satışından doğan alacağın, akitten kaynaklanmış olması nedeniyle, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsili yapılamayacaktır.
İstemin Özeti : 2.2.1987 tarihinde 2886 sayılı İhale Kanununun 45. maddesi gereğince açık artırma suretiyle ........ Belediyesinden satın almış oldukları gayrimenkulün satış bedelinin bir kısmının şartnamede belirtilen süreler içerisinde ödenmeyip gecikmeli olarak ödenmesi sebebiyle geç ödenen kısım için 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi gereğince tahakkuk ettirilen 5.165.000.- lira gecikme zammını içeren ödeme emrinin iptali dileği ile açılan davayı; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde devlet, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait mahkeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümlerinin tatbik olunacağının hükme bağlandığı, madde metninin incelenmesinden, sözkonusu idarelerin akitten haksız fiil ve haksız iktisaptan doğan alacaklarının kanun kapsamı dışında bırakıldığı, iptali istenilen ödeme emri konusunun akitten doğan bir alacak olduğu, genel hükümlere göre adliye makemelerince çözümlenmesinin gerektiği, 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre takibinin mümkün olmadığından bu konuda ödeme emri düzenlenmesinde yasaya uyarlık bulunmadığı, ödeme emrinin 2576 sayılı Kanunun 3410 sayılı Kanunla değişik 6. maddesinin ( a )bendindeki konular dışındaki 6183 sayılı Kanun uygulamasından doğan uyuşmazlıklara ilişkin bulunmasına binaen çözümünün vergi mahkemelerinin görevleri arasında bulunmadığı gerekçesiyle reddeden ......... Vergi Mahkemesinin 10.1.1990 gün ve 1990/8 sayılı kararının, akitten doğan alacak için ödeme emri düzenlenemeyeceği öne sürülerek bozulması istemidir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince, işin gereği görüşüldü :
Uyuşmazlık, Devlet İhale Kanununun 45. maddesine istinaden açık artırma suretiyle satışı yapılan belediyeye ait taşınmazların, satış bedellerinin şartnamede belirlenen süreler içinde yatırılmayıp gecikmeli olarak yatırılması sebebiyle hesaplanan 5.165.000.- lira gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali dileği ile açılan davayı, akitten doğan alacağın 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takibinin mümkün olmadığı, çözüm yerinin ise adli mahkemelere ait olduğu gerekçesiyle görev red kararı ile sonuçlandıran .............. Vergi Mahkemesi kararının temyizen bozulması istemine ilişkin bulunmaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile, bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümlerinin tatbik olunacağı hükme bağlanmıştır.
Madde metninde, akitten doğan alacakların takibinin 6183 sayılı Kanun kapsamında olmadığı açıklanmaktadır.
Anılan kanun kapsamı içinde bulunmayan uyuşmazlık konusu gecikme zammının tahsili için ödeme emri düzenlenmesi mümkün değildir.
Vergi mahkemesinin gecikme zammının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrini sadece iptal etmesi gerekirken davanın çözümünün genel hükümlere göre mahalli adliye mahkemelerine ait olduğu gerekçesiyle verdiği görev red kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz olunan ....... Vergi Mahkemesinin 10.1.1989 gün ve 1990/8 sayılı kararının bozulmasına dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine, 16.10.1991 gününde oybirliği ile karar verildi.
danx
T.C.
DANIŞTAY
9. DAİRE
E. 1987/1904
K. 1988/2891
T. 26.9.1988
• İDARENİN KİRA AKDİNE DAYANAN ALACAKLARI ( 6183 Sayılı Yasaya Göre Ödeme Emri Düzenlenememesi )
• ÖDEME EMRİ ( İdarenin Kira Akdine Dayanan Alacakları İçin 6183 Sayılı Yasaya Göre Ödeme Emri Düzenlenememesi )
• KİRA AKDİ ( İdarenin Kira Akdine Dayanan Alacakları İçin 6183 Sayılı Yasaya Göre Ödeme Emri Düzenlenememesi )
6183/m.1
ÖZET :İdarenin kira akdine dayanan alacakları için 6183 sayılı Yasaya göre ödeme emri düzenlenemez.
İstemin Özeti :1986 yılına ait kira mukavelesine istinaden ödenmeyen sandal çekek yeri işgal ücretini içeren ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; 6183 sayılı Yasanın 1 inci maddesinde, Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız mütevellit olan diğer alacakları ile, bunların takip masrafları hakkında bu' Kanun hükümlerinin tatbik olunacağı, Türk Ceza Kanununun para cezalarının tahsil şekli ve hapse tahvili hakkındaki hükümlerinin mahfuz olduğunun hükme bağlandığı, yükümlünün imzaladığı kiralama izin belgesinde özel şart olarak tarafların iş bu belgeden dolayı il daimi encümenin10.1.1986 gün ve 8 sayılı kararı ile kabul edilen Yönetmelik hükümlerinin tatbik şartlarını peşinen kabul ve taahhüt edeceklerinin yer aldığı, ilgili Yönetmeliğin 12 inci maddesinde kayık muhafaza yerleri ve yapılacak tesislerin kiralanmasında 2886 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağının belirtildiği, 2886 sayılı Kanunun kapsamının ise genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işlerinin bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütülmesi olduğu. 4.maddede kiranın, taşınır ve taşınmaz malların ve hakların kiralanması veya kiraya verilmesi anlamına geldiğinin hüküm altına alındığı, Borçlar Kanunun 248 inci maddesinde "adı icar, bir akıttır ki, mucir onunla müstecire ücret mukabilinde bir şeyin kullanılmasının terk etmeyi iltizam eder" hükmü ile kiranın bir akit olduğunun vurgulandığı, 6183 sayılı Yasanın 1 inci maddesine göre "akitten doğan alacaklar hakkında bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle kira bedelinin tahsilinde 6183 sayılı Kanunun hükümlerine göre tanzim ve tebliğ olunan ödeme emrinde yasal isabet görülmediği gerekçesi ile kabul eden Vergi Mahkemesinin 10.2.1987 gün ve 1987/60 sayılı kararının; kovuşturma yolunun yanlış olsa bile paranın tahsil edildiği, bu nedenle davanın konusunun kalmadığı ileri sürülerek bozulması isteminden ibarettir.
Savunmanın Özeti :Cevap verilmemiştir.
Savcı Y.E.'nin Düşüncesi : İleri sürülen bozma nedenleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen nedenlerden hiçbirine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince Savcının ve Tetkik Hakimi Y.K.'nın yazılı ve sözlü görüş ve düşünceleri alındıktan sonra işin gereği görüşüldü:
Temyiz edilen ....... Vergi Mahkemesinin 10.2.1987 gün ve 1987/60 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisinin bulunmadığı anlaşıldığından temyiz istemini reddine, anılan mahkeme kararının onanmasına 26.9.1988 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 25-04-2008, 15:55   #4
Av. Salim

 
Varsayılan

AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN

ÖDEME EMRİ :

MADDE 55 - Amme alacağını vâdesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "ödeme emri" ile tebliğ olunur.

Ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağı kayıtlı bulunur. Ayrıca, borçlunun 114"üncü maddedeki vazifeleri ve bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan ceza bu ödeme emrinde kendisine bildirilir.

Malesef ödeme emrini düzenleyen 55. maddede ödeme emrine itiraz süresinin (dava açma süresinin) borçluya bildirilmesi zorunluluğu yer almıyor.

Ödeme emrinin zorunlu unsurları arasında bu husus zikredilmiyor göründüğü kadarıyla. Aslında icra ödeme emirlerinde bu zorunlu bir unsur olarak yer alırken burada yer almamış.

Durum aleyhe gibi görünüyor, ne dersniz?
Old 25-04-2008, 18:35   #5
Armağan Konyalı

 
Varsayılan


Yanlış kanuna dayanan yanlış ödeme emriyle aleyhe sonuç doğarsa sonuç ölü doğmuş demektir.

7 gün geçtikten sonra dahi açılacak bir dava ile ödeme emrinin iptal edileceği yolundaki düşüncemde ısrar ediyorum.

Saygılarımla
Old 26-04-2008, 18:48   #7
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Yukarıdaki 3 nolu mesajdaki birinci emsal kararda ‘’ Yasal nitelikleri taşımıyorsa yedi günlük dava açma süresinin geçtiğinden bahsedilememesi’’ifade edilmiştir. Aşağıda sunulan nedenlerle ödeme emri yasal nitelikleri taşımamaktadır:

Olaya uygulanan yanlış kanun olmasına rağmen doğru hükümler yine 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da mevcuttur:

Ödeme emri ‘’pat’’ diye gönderilmez. Önce 6183 sayılı kanun kapsamına giren bir alacak olmalı, bu alacağın vadesi borçlusuna tebliğ edilmeli, tebliğe karşın alacak vadesinde ödenmemeli ki idare tarafından ödeme emri gönderilebilsin.

Ödeme emrinin dayanağı alacağın vadesinin tebliği ve vadesinin geçmiş olmasıdır. Yoksa ödeme emrinin bir sonbahar yaprağından farkı yoktur.

6183 sayılı kanunun ilgili maddeleri aşağıda sunulmuştur:

Kanunun şümulü: Madde 1 – Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer'i amme alacakları ve aynı idarelerin akitten, haksız fiil ve haksız iktisaptan doğanlar dışında kalan ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile; bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur.
Türk Ceza Kanununun para cezalarının tahsil şekil ve hapse tahvili hakkındaki hükümleri mahfuzdur.

Ödeme zamanı ve önce ödeme: Madde 37 – Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir.
Hususi kanunlarında ödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacakları Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenir.
Bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günüdür.
Amme borçlusu isterse borcunu belli zamanlardan önce ödeyebilir.

Ödeme emri:Madde 55 – Amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir "Ödeme emri" ile tebliğ olunur.
Old 06-01-2009, 17:36   #8
Hemocrania

 
Varsayılan

benzer konuyla ben de karşılaşmış bulunmaktayım..

Belediye 2007 yılına ait kira+su+ÇTV ile bunlara ilişkin faizleri içeren amme alacakları için ödeme emri göndermiş..

ilk olarak belediyenin kira alacağının amme alacağı olup olmadığı konusu...ki ben bu konuda Sn. Konyalı'ya katılıyorum.

ikinci olarak Sn Salim in söylediği gibi 55. maddede süre belirtilmesi yazmadığı gibi ,gönderilen ödeme emrinde resmi mühür kaşe,imzalayan yetkili kişilerin isimleri gibi unsurların varlığı gerekliliğine de değinilmemiş.
Benim karşılaştıgım olayda da böyle mühürsüz,kaşesiz, ödeme emrini kimin düzenlediğine dair herhangi bir belirti olmayan ancak imzalı (isim yok)garip bir ödeme emri mevcut.

anılan 37. madde ile uzaktan yakından alakalı herhangi bir tebliğ de yok .

yine olayın esasına girildiğinde müvekkil 2007 yılında sözkonusu taşınmazda kalmamış ki bunu birçok delille ispat edebilecek durumda.Yani böyle bir borcu olmadığını iddia ediyor.

bu noktada kira alacağının amme alacağı olmayacağından hareketle adli yargıda tespit davası mı açmalıyım..
yoksa süresi geçmiş olmasına rağmen ödeme emrindeki eksik unsurların varlığından ve bu halde zamanaşımından bahsedilemeyeceğinden hareketle idari yargıda mı dava açmalıyım?
Old 12-01-2009, 17:56   #9
Hemocrania

 
Varsayılan

T.C.
DANIŞTAY
4. DAİRE
E. 2005/2134
K. 2006/2156
T. 13.11.2006
• ÖDEME EMRİ ( Dava Açma Süresinin Gösterilmesinin Zorunlu Olduğu - 7 Günlük Dava Açma Süresine İlişkin Bilgiye Yer Verilmemesi/Sürenin Geçirildiğinden Söz Edilemeyeceği )
• DAVA AÇMA SÜRESİ ( Son Derece Karışık Olan Mevzuat Karşısında Bireylerin Hak Arama Hak ve Hürriyetlerin Korunması Açısından Ödeme Emirlerinin İçeriğinde Bu Bilgiye Yer Verilmesi Zorunluluğu )
• VERGİ MAHKEMESİNCE TEBLİĞ EDİLEN ÖDEME EMRİ ( 7 Günlük Dava Açma Süresine İlişkin Bilgiye Yer Verilmemesi/Sürenin Geçirildiğinden Söz Edilemeyeceği - Dava Açma Süresinin Gösterilmesinin Zorunlu Olduğu )
• ÖDEME EMRİNE KARŞI 7 GÜNLÜK DAVA AÇMA SÜRESİNİN GEÇİRİLDİĞİNDEN SÖZ EDİLEMEMESİ ( Ödeme Emrinin İçeriğinde Dava Açma Süresine İlişkin Bilgiye Yer Verilmemesi )
• HAK ARAMA HÜRRİYETİNİN SINIRLANMASI ( Ödeme Emrinin İçeriğinde Dava Açma Süresine İlişkin Bilgiye Yer Verilmemesi - 7 Günlük Sürenin Geçirildiğinden Söz Edilemeyeceği )
2709/m. 11, 36, 40/2
6183/m. 55, 58
2576/m. 13
ÖZET : Vergi Mahkemesince, davacı adına düzenlenen ve 18.5.2005 tarihinde bizzat davacıya tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı 7 günlük dava açma süresinin son günü olan 25.5.2005 tarihi geçirildikten sonra, 16.6.2005 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, dosyada bulunan ödeme emri fotokopilerinin incelenmesinden; ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin İstanbul Vergi Mahkemesi olduğu belirtilmesine karşın, dava açma süresine ilişkin bir bilgiye yer verilmediği tespit edilmiştir. Bu durum ise, Anayasanın 40 ncı maddesinin ikinci fıkrasına ilişkin gerekçesinde de belirtildiği gibi, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanunda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkındaki Kanunda yer alan dava açma süreleri ve bunlara ilişkin diğer özel düzenlemeler dikkate alındığında, son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından öngörülen zorunluluğa uyulmadığını göstermekte, dolayısıyla, Anayasanın 36 ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurmakta ve Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40 ncı maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle, özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılması gereken ödeme emirlerinin içeriğinde, bu bilgiye yer verilmemiş olduğundan, bu ödeme emirlerine karşı açılan davada, anılan Anayasa hükmü karşısında dava açma süresinin geçirildiğinden söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

İstemin Özeti : Kanuni temsilcisi olduğu ileri sürülen ... Dış Ticaret Anonim Şirketinin 1997 ila 2002 yıllarına ilişkin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin 15.8.2005 günlü ve E:2005/1241, K:2005/1546 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58 inci maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde vergi mahkemesi nezdinde dava açabileceğinin açıklandığı, dava konusu olan ve 18.5.2005 tarihinde tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı 25.5.2005 tarihine kadar dava açılması gerekirken, 16.6.2005 tarihinde kayda giren dilekçeyle açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Yasanın 15/1-b maddesi uyarınca süreaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, davanın 30 günlük yasal sürede açıldığını, 7 günlük sürenin ödeme emrine itirazla ilgili olduğunu, kendisinin ödeme emrine itiraz etmediğini, ödeme emri düzenlenmesine ilişkin davalı İdare kararıyla birlikte ödeme emirlerinin de iptalini talep ettiklerini, ödeme emirlerinin yasal olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Mehmet Sönmez'in Düşüncesi : Anayasanın 2, 11, 36 ve 40 ncı maddelerinde yer alan düzenlemeler ve gerekçeleri dikkate alındığında, ödeme emirlerinde dava açma yeri ve sürelerinin gösterilmesi gerekmektedir. Dava konusu edilen ödeme emirleri içeriğinde dava açma süresi gösterilmemiştir. Bu durum ise, son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından öngörülen zorunluluğa uyulmadığını işaret etmekte ve Anayasanın 36 ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini kısıtlamakta, bu bağlamda Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40 ncı maddesinin ikinci fıkrasına açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle, üzerinde dava açma süresi gösterilmeyen ödeme emirlerine karşı açılan davanın süresinde olduğu sonucuna ulaşıldığından, özel Kanununda belirtilen 7 günlük sürede dava açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu'nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı adına 1997 ila 2002 yıllarına ilişkin olarak düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11 inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36 ncı maddesinde de, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmüne yer verilmiş, Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40 ıncı maddesine 4709 sayılı Kanunun 16 ncı maddesiyle eklenen ikinci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." düzenlemesi öngörülmüş, bu ek fıkranın gerekçesinde ise," Bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmaktadır. Son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesi hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmiştir." açıklaması yapılmıştır. Sözkonusu düzenlemeler ve anılan gerekçenin birlikte değerlendirilmesinden; bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde anayasal bir hak olan "hak arama hürriyetlerini" son derece dağınık mevzuat nedeniyle sonuna kadar kullanabilmelerini sağlamak ve kolaylaştırmak amacıyla, Devletin kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı veya idari makamların gösterilmesi, ayrıca sözkonusu başvurunun süresinin de belirtilmesi gerektiğinin bir Anayasal zorunluluk olduğu ve bu zorunluluğa Anayasanın bağlayıcılığı karşısında, yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesi'nin 18.10.2003 günlü ve E.2003/67, K.2003/88 sayılı kararında; "Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hukuk güvenliğinin sağlanması hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesi zorunlu koşullardandır. Statü hukukuna ilişkin düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak hukuki güvenlik sağlanır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur. Devlet açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koyarak bunları uyguladığı zaman hukuk güvenliği sağlanır." şeklindeki yorumla somutlaşan "hukuk devleti". ve "belirlilik" ilkelerinin de bir gereğidir. Bu bağlamda, Devletin bir kurumu olan vergi dairesi tarafından düzenlenen ödeme emrinde de, ödeme emrine karşı başvurulacak kanun yolu veya varsa idari makamın ve başvuru sürelerinin gösterilmesi gerekmekte olup, bu gereklilik ise ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur. Öte yandan, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanunun 55 inci maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir "ödeme emri" ile tebliğ olunacağı, ödeme emrinde borcun asıl ve ferilerinin mahiyet ve miktarları, nereye ödeneceği, müddetinde ödemediği veya mal bildiriminde bulunmadığı takdirde borcun cebren tahsil ve borçlunun mal bildiriminde bulununcaya kadar üç ayı geçmemek üzere hapis ile tazyik olunacağı, gerçeğe aykırı bildirimde bulunduğu takdirde hapis ile cezalandırılacağının kayıtlı bulunacağı, ayrıca, borçlunun 114 üncü maddedeki vazifeleri ve bu vazifeleri yerine getirmediği takdirde hakkında tatbik edilecek olan cezanın bu ödeme emrinde kendisine bildirileceği kuralına yer verilmiştir. Bu maddede, bir ödeme emrinde bulunması gereken hususlar ve ibareler sayılmakla birlikte, ödeme emri tebliğ üzerine hangi yargı yerine veya makama başvurulması gerektiği ve başvurunun süresinin ne olduğu yolunda bir belirlemenin bulunmadığı görülmektedir. 6183 sayılı Yasanın 58 inci maddesinde ise, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabileceği, itirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümlerinin tatbik olunacağı hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun " Değiştirilen deyimler" başlıklı 13 üncü maddesinde de; vergi mahkemelerinin göreve başlamasıyla bu mahkemelerin görev alanına giren konularla ilgili olarak diğer kanunlarda yer alan, İtiraz Komisyonu, Vergiler Temyiz Komisyonu, Gümrük Hakem Kurulu deyimlerinin, Vergi Mahkemesi, vergi ihtilafı deyiminin, vergi davası, itiraz deyiminin ise, vergi mahkemesinde dava açılması anlamını taşıdığı kuralına yer verilmiştir. Belirtilen Kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; Anayasanın yukarıda sözü edilen 40 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmüne uyularak düzenlenmiş olmak koşuluyla, bir ödeme emri tebliği üzerine 6183 ve 2576 sayılı Yasaların anılan hükümlerine göre Vergi Mahkemesi nezdinde dava açma süresinin 7 gün olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Yukarıda sözedilen Anayasal ve yasal kurallar karşısında, Anayasanın emredici kuralına rağmen, 6183 sayılı Yasanın 55 inci maddesinde bir ödeme emrinde bulunacak açıklamalar veya ibareler arasında ödeme emrine karşı yapılacak başvuru yeri ve süresinin öngörülmemiş olmasının, Anayasanın doğrudan uygulanabilirliği tartışmasının yapılmasını zorunlu hale getirmektedir. Kural olarak Anayasa hükümleri doğrudan uygulanacak hükümler olmayıp, Anayasada öngörülen düzenlemelere ilişkin olarak uygulama ile ilgili kanunların çıkarılması gerekir. Ancak Anayasanın ayrıntılı biçimde düzenlediği konularda uygulama kanunu çıkarılması gerekmediği gibi, mevcut kanunda Anayasaya uygunluğu sağlayacak değişiklik yapılması gerekiyorsa bu değişikliğin yapılması beklenilmeden ayrıntılı Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 8.12.2004 günlü ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; " Özel kanunlarda aksi yönde bir kural bulunmaması halinde idari yaptırımlara karşı ilgililerin belirtilen düzenlemeler uyarınca idari yargı yoluna başvurabilecekleri kuşkusuzdur. Bu bağlamda, 5225 sayılı Kanun'da iptali istenen kurallar yönünden başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak öngörülmemiş olması, Anayasa'nın 40. maddesine aykırılık oluşturmaz. Kaldı ki, 40. maddenin ikinci fıkrasıyla Devlet'e verilen görev, somut olaylarda ilgili kişiler hakkında tesis edilen işlemlere karşı başvurulacak kanun yolları ve merciler ile sürelerin belirtilmesi zorunluluğu olup, bu hususlara ilişkin olarak her yasada özel bir düzenleme yapma yükümlülüğü içermemektedir." açıklaması da Anayasanın sözkonusu 40 ncı maddesinin ikinci fıkrasının doğrudan uygulanabilirliği konusuna açıklık getirmektedir. Bu nedenle, Anayasanın 40 ncı maddesinin ikinci fıkrası, ayrı bir yasal düzenlemeyi gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelikte bir kural olup, öncelikle uygulanma zorunluluğu vardır. Buna göre; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmeleri zorunludur.

İncelenen dosyada; Vergi Mahkemesince, davacı adına düzenlenen ve 18.5.2005 tarihinde bizzat davacıya tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı 7 günlük dava açma süresinin son günü olan 25.5.2005 tarihi geçirildikten sonra, 16.6.2005 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, dosyada bulunan ödeme emri fotokopilerinin incelenmesinden; ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin İstanbul Vergi Mahkemesi olduğu belirtilmesine karşın, dava açma süresine ilişkin bir bilgiye yer verilmediği tespit edilmiştir. Bu durum ise, Anayasanın 40 ncı maddesinin ikinci fıkrasına ilişkin gerekçesinde de belirtildiği gibi, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Kanunda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkındaki Kanunda yer alan dava açma süreleri ve bunlara ilişkin diğer özel düzenlemeler dikkate alındığında, son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından öngörülen zorunluluğa uyulmadığını göstermekte, dolayısıyla, Anayasanın 36 ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurmakta ve Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40 ncı maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Bu nedenle, özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılması gereken ödeme emirlerinin içeriğinde, bu bilgiye yer verilmemiş olduğundan, bu ödeme emirlerine karşı açılan davada, anılan Anayasa hükmü karşısında dava açma süresinin geçirildiğinden söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 3. Vergi Mahkemesinin 15.8.2005 günlü ve E:2005/1241, K:2005/1546 sayılı kararının bozulmasına, 13.11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 15-01-2009, 21:05   #10
YALÇIN ÖNDER

 
Varsayılan

Sayın Av. Salim,

Aşağıdaki makale size yardımcı olacaktır sanırım, ama sorunuzda tam anlayamadığım bir yön var?

"Öncelikle alacağın sebebi kira ilişkisi, kira sözleşmesine dayanan bir alacak için amme alacakları kanununa göre (6183 s.lı kanuna göre) takip yapılmış. Bu kanunun 1. maddesine aykırı." demişsiniz.

Burada da aktarılan kararlar ve görüşler çerçevesinde kira alacağı 6183 kapsamında değildir.

Acaba sorun kira alacağı değil de, kiranın stopaj vergisinden kaynaklanıyor olmasın?

//////////////////////////////

Hakan ÜZÜLTÜRK - Ödeme emrine karşı açılacak davalar ve mükellef hakları (13.04.2007)
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 58. maddesine göre kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişi tebliğ tarihini izleyen günden başlamak üzere 7 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açabilecektir. Ödeme emrine itiraz başlığı taşıyan maddeye göre kişi böyle bir borcu olmadığını veya kısmen ödediğini veya zamanaşımına uğradığını iddia edebilir. Bu kişi ödeme emri için öngörülen bu 7 günlük süreyi geçirirse ilk derece mahkemeleri süre aşımı sebebiyle davayı reddedeceklerdir. Davasını 7 günlük sürede değil fakat 30 günlük yasal dava açma süresinde açan kişi, kendisinin ödeme emrine itiraz etmediğini, ödeme emri düzenlenmesine ilişkin davalı idare kararıyla birlikte yasal olmayan ödeme emirlerinin de iptalini talep ettiklerini belirterek 7 günlük süreye tabi olmadığını ileri sürerse ne olacaktır? Ödeme emirlerinde dava açma süresinin gösterilmemiş olması kişilere bu hakkı verir mi?
Bu soruların cevabı Danıştay 4. Dairesi'nin 13.11.2006 tarihinde verdiği, E.2005/2134, K.2006/2156 sayılı kararında verilmektedir. Karar'da, Anayasa'nın özellikle 36. ve 40. maddelerine yapılan atıflarla iddia, savunma ve adil yargılanma haklarından bahsedilerek, devletin kişilere başvuracakları kanun yolları, merciler ve süreleri belirtmek zorunda olduğu, bunun ilgili makamların takdirinde bulunmadığı, Anayasa'nın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucu olduğu ifade edilmiştir.
6183 sayılı kanunun 55. maddesinde ödeme emrinde bulunması gereken hususlar içerisinde başvuru yeri ve sürelerle ilgili bir açıklama yoktur. 58. maddede ödeme emrine itiraz konusunda Vergi Usul Kanunu hükümlerine atıf yapılmaktadır. Ayrıca 2576 sayılı kanun itiraz deyiminin vergi mahkemesinde dava açılması anlamını taşıdığını belirtmektedir. Danıştay'a göre, bu iki hükümden çıkan sonuç vergi mahkemesinde 7 gün içerisinde dava açılması gerektiğidir. Bu aşamadan sonra Anayasa'nın 40. maddesinin doğrudan uygulanabilirliği tartışmasının yapılmasını zorunlu gören Danıştay'a göre Anayasa hükümleri doğrudan ve öncelikle uygulanacaktır. Yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamları ve diğer kamu kurum ve kuruluşları işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idare mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmek zorundadırlar.
Ödeme emirlerinde dava süresi belirtilmelidir
Danıştay'a göre ödeme emirlerinde dava açma süresinin yer almaması karşısında 7 günlük dava açma süresi geçse de genel dava açma süresi devam etmektedir. Bu mükellef hakları bakımından olumlu bir gelişmedir. Hak arama özgürlüğü mükelleflere nasıl davranacağı konusunda açıklamalar getirilmesini de gerektirmektedir. Burada amaç bir hukuk devleti olarak mükellefin süresinin farkına varmayıp dava açmaması değil, özellikle haklı olabileceği ihtimaline karşı bu hakkının kendisine hatırlatılmasıdır. Mükellef haklarına saygılı bir idare bu şekilde davranmalıdır.
Ayrıca, ödeme emirlerinde uygulamada çok sık yapılan cuma günü tebligat usulünden de vazgeçilmelidir. Bu durumda 7 günlük süre mükelleflerin büyük bir çoğunluğunun ancak pazartesi günü harekete geçmeleri sebebiyle fiilen 5 güne düşmektedir. Bu durumda idare ne yapalım zarfa daha önce baksalardı diyebilir ama mükellef haklarına saygılı bir idarenin bu kuşku ve güvensizlik ortamını istemeyeceğini düşünüyorum.
Bu kararı ile Danıştay mükellef hakları bakımından gelişmiş ülkelerde var olan fakat bizde eksik kalan bir noktayı açıklığa kavuşturmuştur. İdare göndereceği ödeme emirlerinde dava açma sürelerini de belirlemeli ve bildirmelidir. Ayrıca kişilerin savunma hakları bakımından tebligat günü bakımından cuma takıntısından vazgeçmek gerekmektedir. Mart ve nisan ayları itibarıyla bazı ödeme emirlerinde dava açma süresi belirtilmekte, bazılarında ise belirtilmemektedir. İdarenin bu durumu kendi birimlerine bir an önce duyurması ve bu yazının matbu hale getirilmesi gerekmektedir.
Kaynak: Dünya Gazetesi
Old 24-07-2014, 10:46   #11
anonimty

 
Varsayılan Konuya ilişkin onemli VDDK kararı

Amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı dava açma süresinin 6183 sayılı Kanun 58'inci maddesine göre 7 gün içinde dava açılabileceği tartışmasızdır. Ödeme emrinde yargı yolu ve süresi belirtilmemesi durumunda dava açma süresinin ne olacağına ilişkin ise, VDDK'nun 9.4.2014 gün E:2014/56, K:2014/265 sayılı kararında Yerel Mahkemece verilen ısrar kararının gerekçesini oluşturan; "2577 sayılı Kanun 7'nci maddesi, Anayasanın 11, 36, 40/2 çerçevesinde dava açma süresinin 30gün olarak hesaplanması gerektiği" görüşü benimsenmiştir. Bu husus önceleri Danıştayın bazı Dairelerinde gerekçe olarak sunulmuş, bazılarında ayrışık oy gerekçesinde yer verilmiş ise de, artık müstekar hale gelmiştir denilebilir.
Bu durumda VDDK kararı çerçevesinde; ödeme emrinde yargı yolu ve süresi belirtilmemiş ise, 7 günlük süreye değil genel dava açma süresine tabi olacağı açık olarak ortaya çıkmıştır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
vergi mahkemelerinde ödeme emrine itiraz süresi elvankakici Meslektaşların Soruları 14 27-06-2016 12:51
Marka iptal davasında dava açma süresi nedir? AdaletTR Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu 3 19-09-2007 09:40
Dava Açma Süresi... Kemal Yıldırım Hukuk Soruları Arşivi 15 16-12-2006 19:28
İşe İade Davasında Hak Düşürücü Dava Açma Süresi? nfb Hukuk Sohbetleri 4 14-12-2004 17:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06727791 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.