Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Zorunlu Din Dersleri

Yanıt
Konu Notu: 6 oy, 4,17 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-10-2002, 19:32   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Zorunlu Din Dersleri

T.C.Anayasası bir yandan devletin niteliğini "laik" diye tanımlamışken,diğer yandan da din dersini zorunlu hale getirmiştir.İlköğretim 4.sınıftan itibaren öğrenciler zorunlu olarak Din kültürü ve Ahlak bilgisi dersini almaktadırlar.Sadece müslüman olmayan azınlıkların seçim hakkı bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi ile güvence altına alınan haklar bakımından ve AHİM de verilen kararlar dikkate alınarak bu durumu sayın meslektaşlarım nasıl degerlendırmektedır?
Saygılar
Old 30-10-2002, 18:34   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın hykayar,

Kanaatimi belirtmek istiyorum. Ben din adamı değilim, talim terbiye ile de alakam bulunmamaktadır, fakat bir baba ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı ve avukatım..

Meramım şudur:

Din dersi yada beden eğitimi hatta resim yada müzik dersleri arasında benim anlayışıma göre bir fark bulunmamaktadır.. Okulda zorunlu öğretilen din dersinin insana bir zararı değil olsa olsa artı bir bilgilenmeye neden olarak görülmesi gerekir..

Kişi o dini bilgilerini uygulamak zorunda değildir.. Hatta müslüman da olsa müslümanlığı uygulamak zorunda da değildir.. uyar yada uymaz, o; o'nun içsel problemidir..

Kısaca anlatmak istediğim husus: Din dersi de, resim dersi de öğrenciye dünyadan bir şeyler sunmakta, bilgisinin artmasına, kültürünün gelişmesine katkı sağlamaktadır..

Din dersinin ders olarak zorunlu tutulması ayrı şeydir, din dersinin içeriğini yaşamasına zorlamak ayrı şeydir..

Ben bu şekilde düşünüyorum..

Selam, sevgi ve saygılarımla..

Mehmet Saim Tikici
Old 30-10-2002, 22:51   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Tikici,
Konuyu bir de ;
1-Düşünce ve vicdan özgürlüğü
2-Etkili bir hukuki yola başvurma hakkı
3-Ayrımcılık yasağı
4-Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi
ölçütleri ile değerlendirmeniz mümkün mü acaba,teşekkür ediyorum,saygılar...
Old 01-11-2002, 16:23   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

merhaba Habibe hanım,
Uyarınız için teşekkürler. Bahsettiğiniz AHİS (AİHS) metni bende mevcut değil. Eğer kolayda varsa kopyalarsanız sevinirim.Yoksa edinir, düşüncemi dayanaklı:-) yazarım.
Saygılar..
Mehmet Saim Tikici
Old 02-11-2002, 06:01   #5
Emin GÜNEŞ

 
Varsayılan Anayasa Çelişkisi

Sn. Hykara,
Kanaatimce Din dersinin zorunlu kılınması bir zühul eseri değildir. Belli bir amaca yöneliktir. Bilahare tartışmak üzere hoşça kalın.
Old 02-11-2002, 15:14   #6
Av.Dr.Yahya DERYAL

 
Varsayılan

"AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE DİN ÖĞRETİMİ VE TÜRKİYE İLE KARŞILAŞTIRILMASI"

Doç. Dr. Mehmet Zeki AYDIN

http://www.flwi.rug.ac.be/cie/mzaydin5.htm
Old 17-11-2002, 00:52   #7
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Herkese selamlar, saygılar,

1982 Anayasa’sına göre, Türkiye C. laik bir devlettir. Laik bir devlet olması nedeniyle, bütün dinlere, inançlara, dinsizliğe eşit mesafede durması gerekmektedir. Bu anlamda da, dini tercihleri ne olursa olsun tüm vatandaşlara/ dini cemaatlere eşit muamelede bulunmak, ibadetlerinde, din eğitiminde, örgütlenmelerinde, eşit haklar, imkanlar sağlayacak yasal düzenlemelerde/uygulamalarda bulunmak zorundadır. Kısaca devletlerin dini olmamalıdır.

Zorunlu din dersleri, laik devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Laik devlet hiçbir dinin propagandasını yapamaz, hiçbir dine, dinin müridine/ örgütlenmiş şekline ayrıcalık tanıyamaz, ekonomik destekte bulunamaz. Ancak gelin görün ki, okullarda çok açık bir biçimde İslam Dini (ve bu dinin de sadece bir mezhebi) öğretilmektedir. Eğer devletin ilk ve orta öğretim kurumlarında “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinde (bizim zamanımızda din dersinin adı buydu) bütün dinleri ve hatta dinsizliğin anlatımını içerir bilgileri verseydi, bu ders gerçekten din kültürü dersi olurdu. Devletin tüm orta öğretim kurumlarında müfredat dahilinde okutulan din dersi kitaplarında tek tanrılı, çok tanrılı dinler kısaca geçilip (es geçmek olarak da anlayabilirsiniz bunu ) , dinsizlikten bahsedilmeyip ya da kötü bahsedilip; İslamiyet’ in kuruluşundan, peygamberin hayatından, ayet, hadislere kadar öğrencilere İslam dini öğretiminde devlet direkt/endirekt yer alıyorsa, laik bir devletin yükümlülüklerini yerine getirmiyordur. Ayrıca dinler ya da dinsizlik anlatılırken, bu dinlerin peygamberleri ya da öğretilerin kuramcısının görüşleri, dinlerin hangi sosyal ortamlarda ortaya çıktığının, dinler arasındaki benzerliklerin, ayrıldıkları noktaların sunulması ancak hiçbirinin mutlak doğru ya da mutlak yanlış olarak anlatılmaması gerekmektedir. Bu dinler ya da dinsizlik nötr olarak anlatılıp, tercih edip etmemenin öğrenciye bırakılması gerekmektedir.

Din eğitimi ne zaman verilmelidir? Ya da din eğitimi verilmeli midir? Eğer bir din eğitimi verilecekse ilk ve orta öğretim kurumlarında, öğrencinin belli bir eğitim almasından sonra ve dini tercihleri yapabileceği bilinç ve olgunlukta olduğu çağda verilmelidir ( bu uzmanlık isteyen bir alan tabii, ancak naçizane görüşlerim bu doğrultuda).

Devletin torna tezgahlarında bir kalıba sokulmaya çalışıyoruz. Tek tip (her şeyiyle ancak temel yapılandırması boyun eğme, ezberleme, düşünmeme, sorgulamama üzerine kurulu bir yapılandırma ya da yapılandırmama) yetiştirilmeye çalışıyoruz. Din de yapılandırma içinde yer alıyor. Bir dini tüm kurallarıyla, tarihiyle ve tek doğru olarak (mutlak) öğrenmek zorunda kalıyoruz. Önce belli bir dinle yoğruluyoruz, biçimleniyoruz, tabulandırılıyoruz sonra ailemizle, çevremizle, tarihi gerçeklerle, mitolojiyle, Fen Bilgisi dersleriyle, kendimizle (ve daha bir çok şeyle) çatışmalar yaşayıp kendi düşündüklerimizden korkarak, günah işlediğimizi düşünerek, tabularla direnerek, doğrularımızı oluşturmaya çalışıyoruz ( evet Einstein atomu parçalamak daha kolay).

Yaşadığım bir iki olayı dile getirmek istiyorum. Orta okulda din dersinde (kültürü ve Ahlak bilgisi) sureleri ezberlemek zorunda kalmıştık. Okulda dereceye giren bir arkadaşımız öğretmenin tüm baskı ve ısrarlarına rağmen, Alevi olduğunu ve sureleri ezberlemeyeceğini söylemişti. Öğretmen de onun alevi olduğunu bildiği halde, ezberlemediği için tek dersten bütünlemeye bırakmıştı. Kendi inancına göre o sureleri ezberlemek istemiyordu. Bundan daha açık ne olabilirdi ki?

Din dersinden çıkıp, Fen Bilgisi dersinde evrim teorisini duyduğumuzda yaşadığımız çelişkilere ne demeli? Sürekli olarak Fen Bilgisi öğretmenimize : “ ama din dersi hocamız Adem ve Havva’dan bahsediyor” diye yaptığımız itirazlar. Fen bilgisi öğretmenin bilgisine olan güvensiziliğimiz, bilgiler arasındaki çelişkiler. Farklı düşününce yaşadığımız korkular, suçluluk duygusu?

Ya Kur’an’da Nuh tufanı olarak geçen olayın MÖ 2 bin yılında Sümerlerin Gılgamış Destanı’nın aynısı olduğunu okuduğumuzda yaşadığımız şaşkınlık?

Ve burada bahsetmek istemediğim daha bir sürü neden. Bu çelişkileri anlamak için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddelerine bakmaya gerek olduğunu da zannetmiyorum. Bu çelişkileri yaşadıysanız tabii. Ben bunları çocuğumun yaşamasını istemiyorum. Dinden öte evrensel değerlerden haberdar olmasını, dinin bu evrensel değerler açısından son nokta olmadığını bilmesini istiyorum. Buna çocuğum karar verecek elbette. Ancak nasıl? Zorunlu din(İslam) dersleriyle mi?

Din ve vicdan özgürlüğü ne zaman başlar? Nasıl oluşur? Kim oluşumunda belirleyici olma hakkına sahiptir ya da böyle bir hak var mıdır? Cevap açık herhalde : Devlet. Devletin ve/veya bireylerin kendi dini inancını yasadan kaynaklanan bir “zorla” empoze etmeye hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle zorunlu din dersi uygulamasına ve nüfus cüzdanlarında dini inanç hanesinde dinin inancın yazılmasını (Ay 24. aykırılık) Laikliğe (konuyla sınırlı kalmak açısından laikliğe aykırı diğer hallere burada değinmeyeceğim ) aykırı buluyorum. Habibe Hanım’ın ve Emin Güneş’in görüşlerine katılıyorum.

Av. Ayten Ağırdemir
Old 14-12-2002, 03:35   #8
taskapan

 
Varsayılan

sayın meslektaşım;
Gerçekten de Anayasamızın temelleri ve sağladığı ve ayrıca teminat altına aldığı din ve vicdan özgürlüğünün nekadar derecede uygulanabildiğini görmekteyiz!!!
Ancak benim kuşkum sizin belirttiğniz, okullardaki dini eğitim değildir. Zira özellikle ilköğretimdeki din dersi ve AHLAK bilgisi derslerine bakarsanız orada İSLAM harici diğer din ve İNANIŞLARIN da var olduğunu göreceksiniz.Dolayısı ile bir genelleme yapılarak bilgilendirme yapıldığı ortadır.Ancak şu gerçeği de yatsımamak gerekir; bu derslerde ağırlıklı olarak İslam konusunda bilgiler verilmektedir.Bunu gerçekten normal karşılamak gerekir kanaatindeyim.Zira ülke nüfusunun %98'i müslümandır! Durum bu şekilde olunca ağırlıklı durumun İslam öğretisinde olmasıda doğaldır.
Uygulanan hukuk ve yaşayan hukuktan bahsetmek için toplumun kriterlerine de uygun olması gerekir.Aksi halde hukuktan bahsedemeyiz.Diğer açıdan avrupa ülkalerinde de aynı sistem uygulanmaktadır.
Bu sebeplerle herkesin inançlarına göre yaşamaları en doğal haklarıdır.Okullarda verilenler tamamen her nekadar %98'i müslüman da olsa genellemeler ve yüzeysel ve yönlendirici olamayacak kadar zayıf bilgilirden oluşmaktadır.Bunun için gönlünüz rahat olsun...Hele hele Avrupanın kapısını aşındırdığımız şu zamanda.......Saygılar.
Old 14-12-2002, 15:37   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın Hukukdoktorunun yol göstererek öğrenmemize vesile olduğu 'Avrupa ülkelerindeki okullarda Din dersi' nin mevcut durumu hakkındaki siteyi ziyaret etmenizi rica ediyorum. Bu ülkeler mi Laik değil, yoksa biz mi laikliği değişik yorumluyoruz. Olayın Laik devlet yapısı ile ilgisi olduğunu sanmıyorum ve esasen bu kavramın ulu orta ve değerini azaltacak şekilde kullanılmasını tasvip etmiyorum.
Saygılarımla.
Mehmet Saim Tikici
Old 14-12-2002, 18:26   #10
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Alıntı:
..özellikle ilköğretimdeki din dersi ve AHLAK bilgisi derslerine bakarsanız orada İSLAM harici diğer din ve İNANIŞLARIN da var olduğunu göreceksiniz...


Bu alıntının devamında bahsedilen iddianın tam tersinde bir savunu yapılmış ve din derslerinin islam ağırlıklı olduğu söylenmiş ve bunun da gerekçesi olarak yaşayan hukukun ülkenin içinde bulunduğu gerçeklerden kopamayacağı belirtilmiştir.Şöyle düşünelim: ülke gerçekleri hırsızlıktan mahkum kişinin elinin kesilmesini istiyor o halde hukukun da buna amir olması gerekir diyebilir miyiz?Bu düşünceye göre uygulama meşrudur.HALKın seçtiği VEKİL yine halkın talebi doğrultusunda HALKIn iradedisini gerçekleştirerek tasarrufta bulunmuş ve hukuk yaratmıştır ; müspet hukuk yaşayan gerçeklerle parallellik içindedir ve tamamen makul olan sonuca ulaşılmıştır.

Peki modern uygarlık seviyesi, temel insan hak ve özgürlükleri, olması gereken hukuk adına yapılmış mücadeleler, bugün anayasa mahkemesinin bile yargılamada kıstas aldığı genel hukuk ilkeleri, anayasanın hakkın sınırlanmasının sınırı olarak gördüğü demokratik yaşamın gerekleri, hakkın özü, çoğulcu demokrasinin gerekleri, azınlıkların korunması, kadın-erkek eşitliği ... sayısız olgu ne içindir?...

Bugün yasamanın bile dokunamayacağı haklar veya geçemeyeceği sınırlar varsa bu tüm toplumların bugüne dek oluşturduğu birikimlerin ve ideal olan için yapılan savaşımın sonucudur.Yaşayan gerçekle tamamen uyum içinde olan bir olay olması gerekenle çelişebilir;anayasa mahkemesinin ve AİHM gibi kurumların tampon görevini gördükleri demokratik ve uygar yaşamın gerekleri bu sonucu öngörebilir.

Tamamen yararcı bir düşünüşle ben tüm algılama şekillerimde ve analizlerimde yaşayan gerçeklerle bağlıyım dedikten sonra Avrupa-Türkiye din eğitimi benzerliklerini ve 'bakın onlar da yapıyor' gerekçelerini ileri sürmek de bir çelişkidir bana göre.Madem yaşayan gerçeklere sonuna dek bağlıydık o halde bakın işte bizim gerçeğimiz:Sivil toplum hala vesayet altındadır(anlaşıldı heralde)Neden?Bu ülkede hala egemenlik ve kaynağı konusunda tartışmalar süregelmektedir de ondan..

Nihayet dün itibarile AB üyelik müzakere tarihimizi -koşullu da olsa- aldık.Yalnız, AB standartlarına ekonomik,idari ve teknik açıdan uyum sağlayabileceğiz belki ama coğulcu demokrasi bilinci, yurttaslık ve insanlık adına kabul edilmiş temel hakları hazmedebilmek gibi konularda umarım kendimize karşı daha dürüst oluruz ve bunları hakeder bir şekilde yaşama geçirebiliriz.

Herkese mutlu günler.
Old 14-12-2002, 22:03   #11
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Din dersleri-laiklik ilkesi- devlet- vatandaş ilişkileri ve Hukuk- Demokrasi ilişkisinin doğal sonucu olarak; milli egemenlik ilkesinin hakim olması ve halkın iradesine üstünlük verilmesi çağdaş toplum olmanın gereği midir? Başka bir ifade ile; Anayasal hükümlerden bir veya bir kaçının değiştirilemez olması anayasaya işlendikten sonra, anayasa ve yasaları oluşturmak yetkisi de yüce halkın iradesine bağlı olarak meclise verilmişken, aynı yüce halk iradesinin sonradan fikir değiştirmesi, MİLLİ EGEMENLİK ilkesinin bir gereği midir? Yoksa; halk bir defa iradesini yansıttıktan sonra, daha sonra gelen neslin iradesinin farklı tezahür etmesi, yenilerin cahilliğinden midir?

Bu konular oldukça hassas ve yakından /hatta uygulamalı/bildiğim THS site kurallarına aykırı olduğundan bence daha fazla kurcalanmamalıdır.
Saygılarımla..
Old 14-12-2002, 22:38   #12
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Karar

Meşru Mu
Selamlar,
Her hukuk metni gibi anayasa da sosyal yaşamı belirli kurallara bağladığı ve toplum da devinim içinde bir olgu olduğundan, anayasanın da değiştirilmesi doğaldır. Her ne kadar katı olursa olsun her toplumsal sözleşme yeni şartlara uyarlanmalıdır.Bu aslında millet egemenliğinin ve rasyonel düşüncenin de bir sonucudur.Tali kurucu iktidar da asli olan gibi anayasayı değiştirir ki bu da tabiidir zira yine halkın iradesinin tecellisi sözkonusudur.Yalnız daha önceki iletimde de bahsettiğim gibi medeni düzey ve çoğulcu demokrasi gibi kriterlere ters düşen uygulamalar halkın iradesine rağmen- geçerli olmamalı ve yaşama geçirilmemelidir.Bu, ülkenin uluslararası toplumun bir üyesi olmasından da kaynaklanan bir durumdur.Çağdaş toplum kendini arasında bulunduğu diğer toplumlardan izole edemez, genel geçer kabul olunmuş akılcı kazanımlara yüzünü dönemez.


Tartışma uzar gider ve Sayın Tikici sanırım haklısınız konuyu da fazla kurcalamamak gerekir.(Bakın yukarda söylenilenlerle nasıl uyum içindeyiz, değil mi?

teşekkürler


__________________
Old 28-12-2002, 18:02   #13
taskapan

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, Yazımdan alıntı yaparak yorum yapmanız üzere kısaca cevap vermek ihtiyacı hissettim, Öncelikle alıntı ve devamını iyi irdeleme fırsatını bulursanız bir çelişki olmayacağını "ön yargısız" olmamak kaydıyla anlarsınız.Toplumun yoğunluğuna göre hak dağılımı yapılmaya çalışıldığı ortadadır.Hatta %98'i müslüman nüfusun oluşturduğu sosyal huku devletinde bu çoğunluğa haksızlık yapıldığıda düşünülebilir.Saygılar
Old 28-12-2002, 20:57   #14
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Taskapan,
Alıntının temel sebebi yazınızın bütünlüğü içinde çelişki olduğunu göstermek değildir.Sebep, bahsetmiş olduklarınız bazı fikirlere yani iletinizin anafikrine karşı eleştiri getirecek olmamdır.
tesekkürler
Old 28-12-2002, 22:26   #15
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Sn. Taskapan,

Yukarıdaki yazımda çok genel ifadelerle neden zorunlu din dersleri olmayacağını eksik/fazla anlatmaya çalıştım. Sizin yazınıza ilişkin eleştirilerim yine o yazımda mevcut diye düşünüyorum.
Sadece sizin şu tesbite nasıl ulaştığınızı merak ediyorum?
Bu ülkenin %98'inin Müslüman olduğunu iddia ediyorsunuz! Dayanağınızı merak ettim. Nüfus cüzdanlarındaki din hanelerine göre yapılan istatistikler değildir umarım. Çünkü bu ülkede yaşayıp ta dinsiz olanların dini/dinsizliği tercihleri nüfus cüzdanına dava açmadıkça işlenmiyor. Doğar doğmaz din hanesi İslam olarak devletin kamu görevlisi tarafından yazılıyor. Ve bir çok ateist başıma bir şey gelir diyerek ve/veya uzun ve masraflı olan dava açma yolunu tercih etmiyor. Demokrasi %98'in iktidarı demek değildir elbet. Demokrasi azınlığın haklarının korunduğu güvence altına alındığı sistemdir. Nasıl olsa %98'im diyerek her şeyi yapma hakkına sahip olmanın sistemi olarak düşünmüyorsunuzdur umarım. Laiklik de bu değildir bu bağlamda. Laiklik de demokrasinin olmazsa olmazı ise eğer %98'in rakamdan öte bir anlamı yoktur bana göre. Yazımda kısaca laikliğe aykırı bazı durumlardan da bahsetmiştim. Bunlardan biri de nüfus cüzdanında din hanesinin olması idi. Çünkü Anayasa 24 (umarım yanlış hatırlamıyorumdur) hiç kimsenin dini inancını açıklamaya zorlanamayacağı hükmünü içerir. Oysa nüfus cüzdanlarında din hanesi bulunmakta ve Anayasaya aykırılık devam etmektedir.

Saygılarımla
Old 30-01-2003, 14:17   #16
Nusret

 
Varsayılan Tartışmaya Katkı...

Zorunlu din dersleri konusunda herkes ideolojisine ve siyasi görüşüne göre bir şeyler yazmış ve bu da gayet doğal. Çünkü konu özü itibariyle ideolojik bir içeriğe sahiptir ve bireyler gibi devlet de idelojisine ve konjonktürel olarak sahip olduğu siyasi tutumuna göre bu konudaki tavrını belirleyecektir.

Bu konudaki siyasetler zamanla nispi bir değişikliğe uğrasa bile ideolojik öz değişmeyecektir. Bu değişmezlik de dinin, dinsel öğretilerin egemen zümreler tarafından toplumların kontrol altına alınmasında bir araç olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Fakat egemen zümrelerin bir yandan bu araçla toplumu kontrol etmeyi amaçlamalarının yanısıra bu konudaki tavizlerin aşırıya kaçması durumunda aracın aracı elinde tutanın da önüne geçmesi riski her zaman için var olduğundan dolayı bu konularda politika değişiklikleri de ihtiyaç duyulduğunda kaçınılmaz olmuştur.

70'li yıllarda lise öğrenimi görenler bilirler, liselerde bile dindersleri seçmeli idi. Velisinden "Çocuğumun din dersine girmesini istemiyorum" şeklinde bir yazı getiren lise öğrencileri din derslerinden muaf tutulurlardı. Ama şimdi bakıyoruz, ilkokul 4. sınıftan itibaren zorunlu. Bu örnek bile yukarıda ne demek istediğimi çok net olarak açıklamaktadır.

Bu siyasi tahlil ve tarihsel girişten sonra konuya bir de başka birkaç açıdan bakmakta fayda var:
Her şeyden önce din dediğimiz şey soyuttur. Allah, melekler, şeytan, cennet, cehennem ve bunun gibi daha yüzlerce kavram somut bir şeye işaret etmezler, soyut birer kavramdırlar. Sırf bu yapıları itibariyle de kavrayışı henüz somut nesne ve olayları algılamaya müsait olup soyut kavramları algılama kapasitesine ulaşamamış çocuk beyinlerinin bu tür soyut kavramlarla doldurulmasını nasıl olur da "öğrenme" faaliyeti olarak tanımlayabiliriz? Bu bir öğretme faaliyeti değil, kesinlikle bir beyin -hadi yıkama demeyelim de daha nazik olsun- yönlendirme faaliyetidir.

Fakat burada şu noktanın da altını çizmek istiyorum. Din, insanlığın toplumsal gelişmesinin belirli bir aşamasında, hatta oldukça da geride kalmış bir aşamasında ortaya çıkmış bir olgudur. Tarihi de tek tanrılı dinlerden ibaret değildir. Bu açıdan bakıldığında din, tamamen insana ait bir olgudur ve insanlığın her bir bireyi tarafından da öğrenilmesi, kavranılması gerekir. Fakat bu öğretim, kesinlikle bir dinin kurallarının (akide) öğretilmesi şeklinde değil, din denilen olgunun ne olduğu, tarihi, değişik dinlerin hangi şartlarda ortaya çıktıkları ve neyi amaçladıkları vb .gibi tarihsel ve felsefi içerikte bir öğretim olmalıdır. Ve bu öğretim, ilköğretim çağında değil lise çağında verilmesi gereken bir öğretimdir, yukarıda açıkladığım nedenden dolayı. Birincisi bu.

Söyleyeceklerimin ikincisi de, hani bu konu her gündeme geldiğinde islamcılar tarafından klişe haline getirilmiş şu mahut "Memleketin %98'i müslüman!" itirazı var ya, işte onunla ilgili.

Arkadaşlar, bu itirazı duyunca hem gülüyorum, hem de kızıyorum. Gülüyorum, çünkü hem çok komik ve hem de buna söyleyenlerin bile inanmadığını düşünüyorum. Kızıyorum, çünkü artık affedersiniz ama "kabak tadı" verdi bu tür itirazlar. Yahu bu lafı eden arkadaşlar, siz artık öğrenemediniz mi memleketimizin %98'inin müslüman olduğu lafının bizim gerçekliğimizi yansıtmadığını? Bunu %98'imizin müslüman olmadığı anlamında söylemiyorum. Herkes de bilir ki, hiç bir din homojen değil heterojen bir yapıya sahiptir (Hem de uzun bir zamandan beri... Hatta her bir din, çıktıklarından kısa sayılabilecek bir müddet sonra liderleri arasındaki görüş farklılıkları sonucu bölünmüş ve bu da mezhep ve tarikatları doğurmuştur. Böyle olması da doğaldır, çünkü her bir dinin şemsiyesi altında kültürleri, tarihleri ve yaşam ortamları farklı onlarca halk vardır ve bu farklı halklara aynı kuralları uygulamak mümkün değildir). Her bir dinin içinde değişik kurallara sahip mezhepler vardır. Hatta bu mezhepler arasındaki farklılıklar bazen iki ayrı dinin arasındaki farklılıklardan bile daha fazla olabilmektedir. Ve bu iki ayrı mezhebin fertleri demeyeyim de şefleri diyeyim, birbirlerine başka bir dinin şeflerine duydukları kin ve nefretten daha çok kin ve nefret duyabilmişlerdir. (1950'li yıllarda İstanbul'a yerleşen ailemin çooook uzun bir müddet Alevi olduklarını sakladıklarını hatırlarım.) Bu konuda söylediklerimin gerçek olduğunu islamcılar da bilirler. Hatta "Fatih, İstanbul'u kuşatmış iken, Bizans patriği 'şehrimizde Katolik külahı göreceğime müslüman sarığı görmeyi tercih ederim' deyip Katoliklerin yardımını istememiştir." lafını (o zamanki patriğin bu lafı söyleyip söylemediğini bilmiyoruz, ama bu önemli değil; önemli olan bu lafın islamcılarımız tarafından lanse edilmiş olmasıdır) bir klişe olarak sürekli tekrarlayanlar da onlardır.

Şimdi bu gerçekler karşısında söyler misiniz bana, "Memleketimizin %98'i müslümandır" lafının ne kıymeti harbiyesi vardır?

Hayır efendim! Memleketimizin %65-70 kadarı sünni mezheplere (Hanifi, Şafii, Maliki ve Hambeli -Türkiye'dekiler daha çok Hanifi ve azınlıkta olarak da Şafii mezhebindendirler) bağlıdır, inananları 30 gün Ramazan orucu tutarlar, namaz kılarlar, hacca giderler -ve bazıları, dönüşlerinde de dükkanlarının vitrinindeki adlarının başına da hacı kelimesini eklemeyi ihmal etmezler-, zekat verirler (küçük bir kısmı) vs. vs.

%35-40 kadarı da Şia kökenli Caferi mezhebinin bir versiyonu diyebileceğimiz, ama tamamen Anadolu'ya özgü olduğunu ve Türkler ile Kürtlerin İslamiyet öncesi dini inançlarının etkilerini de önemli ölçüde taşıdığını düşündüğüm Alevilik'e bağlıdırlar. Bunlar da -inananları tabii- Muharrem ayında (eski Hİcri takvime göre) 12 gün oruç tutarlar, camiye değil cemevine giderler, namazı sadece cenazelerde kılarlar ve bir de halka namazı dedikleri bir namazları vardır, hacca (Mekke'ye) değil Anadolu erenlerinin türbelerine dergahlarına giderler, tanrı inancı felsefi olarak Sünni mezheplerin öğretisinden çok daha farklıdır vs. vs. Tabii bunların dışında çoğunluğun kabul ettiği oranla, ama tam oranını bilmediğim bir de %2-3'lük gayrımüslim nüfus var.

Şimdi memleketimizin bu gerçekliği karşısında %98'imiz müslüman belirlemesine göre konuşmaya dilimiz hala varacak mı, merak ediyorum! Bu bilgiler çerçevesinde hala bu klişeye sarılmak tamamen demagoji olacaktır, bunu da ilan ederim.

Gelelim, bu dini tablomuzun din derslerine nasıl yansıdığına. Bu konuda söyleyebileceğim tek söz şudur: Bu dini tablomuz hiç ama hiç din dersi öğretimimize yansımamıştır, yansımamaktadır ve büyük bir ihtimalle yakın gelecekte yansımayacaktır da! Ben bunu Alevi inançlarına da din derslerinde yer verilmesi için söylemiyorum. Asla böyle bir düşüncem yoktur, hiçbir dinin kurallarının -ama kurallarının- öğretilmemesi gerektiğini düşünen birisi olarak. Kurallarını bırakın bildiğim kadarıyla adından bile bahsedildiğini sanmıyorum. Tabii, devletin egemen dini sünni islam olunca sonuç da böyle oluyor.

Şimdi anladınız mı, sevgili, sayın din dersi öğretilmesine sahip çıkan arkadaşlarım, din dersinin öğretilmesine niye karşı olduğumu? Ve şunları soruyorum:

Bir Türk'e veya başka herhangi bir milliyete sahip birine, anadilinde değil de bir başka dilde öğretim vermek ile evinde ve çevresinde Aleviliği yaşayan (her din, her mezhep aynı zamanda farklı bir kültür demektir) bir öğrenciye okulda örneğin Hanefiliğin kurallarını öğretmek ve uygulatmak (evet okullarımızın birçoğunda bu dersin uygulaması da yaptırılıyor) arasındaki fark o kadar çok mu?

10 yaşındaki bir çocuğun zihnine bilimsel bilginin nüvelerini yerleştirmek mi, yoksa soyut ve gerçekliği insanlık geliştikçe daha bir sorgulanan mistik kavramları sokmak mı daha iyidir?

Üçüncü ve son sorum da şu: Niye "Kişiler akıl olgunluğuna eriştiklerinde din karşısındaki tavırlarını belirlesinler ve dini eğitim alacaklarsa da o zaman alsınlar." düşüncesine karşı çıkıyorsunuz?
Old 31-01-2003, 23:37   #17
Emin GÜNEŞ

 
Varsayılan ANAYASANIN ANAYASAYA AYKIRILIĞI SORUNU

Zorunlu din dersinin laiklik ilkesine aykırılığı tartışılırken çok önemli bir konu gözden kaçırılıyor, kanaatindeyim. Zorunlu din dersi de, Laiklik'te; anayasada yer almaktadır. Bu durum anayasal bir çelişki değil midir? Bu çelişki nasıl giderilebilir. Daha önce Diyanet işleri başkanlığı konusunda benzer bir yazımı değerlendirmenize sunuyorum.

Anayasa maddelerinin birbiriyle çatışması Anayasanın Anayasaya aykırılığını teşkil eder. Teorik olarak Anayasa içerisinde birbiriyle çelişen maddelerin bulunmaması gerekirse de bunu her zaman sağlamak kolay değildir.
Kanaatimce Anayasa nın 136. Maddesi Anayasanın hem ÖZÜNE VE RUHUNA hem de 2.Maddesine açıkça aykırıdır. Cumhuriyetin niteliklerini açıklayan 2. Madde “TC devleti DEMOKRATİK, LAİK, ve SOSYAL, HUKUK DEVLETİDİR.” Der. 136 madde ise Anayasanın III. Kısmında Cumhuriyetin temel organları arasında yer alır ve “Diyanet İşleri Başkanlığı” başlığını taşır. Maddenin 1961 ve 1982 anayasalarındaki içerikleri farklıdır. 1961/m.154 “Genel İdare İçinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir der. 1982 anayasasında ise “Genel idare içerisinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda , bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Der.Öncelikle kısaca ardaki farka değinmekte yarar görüyorum. Dikkatle incelendiğinde yeni metne “LAİKLİK İLKESİ DOĞRULTUSUNDA” şeklinde bir ifade ilave edilmiştir. Aslında bu ifade ve diğer ilaveler iddia ve düşüncelerimin delili niteliğindedir. Demek ki Anayasayı yapanlar da böyle bir kurumun Laiklik ilkesine aykırı olacağı endişesini taşımışlardır.

136. madde metninin başlığından başlayarak tahlil edildiğinde “Diyanet İşleri Başkanlığı” Cumhuriyetin organlarından biri olarak kabul edilmiştir. Böyle bir organ Demokratik Laik Cumhuriyet idarelerinin asli unsurlarından mıdır? Yani böyle bir organın olmaması Cumhuriyet için bir eksiklik midir? Bunun bir örneği emsal olarak gösterilebilir mi? Aynı maddenin ilk cümlesi “ Genel İdare İçinde Yer Alan” ibaresi de Demokratik Laik Devlet yapısına aykırıdır. Şöyle ki; Demokratik laik devlette idarenin asıl amacı ve görevi “KAMU HİZMETİ” sağlamakla sınırlıdır. Oysa din hizmetlerinin Kamu hizmeti niteliğinde olmadığı tartışmasızdır. Çünkü Laik devlette din vicdan işidir ve kişinin özel hayatının bir parçasıdır. Din hizmetleri, Sağlık, Eğitim, Güvenlik ve Adalet işleri ile mukayese dahi kabul etmez.

633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunun 1. Maddesi açıkça “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, ......” demek suretiyle sadece İslam dinine mensup olanların hizmetini görmektedir. (Giderlerin genel bütçeden karşılanması, farklı inançtaki vatandaşların vergileri ve bütçede ki DİB. payı ayrı bir konu) Devlette bütünlük esas olduğuna göre ve organlar tamamen birbirinden bağımsız olamayacağına göre devletin bir kurumunun ve ya organının İSLAMIN hizmetinde olması devleti de İSLAMIN hizmetine sokmaz mı? Ya da birileri bu noktadan hareketle kamu hizmetini görürken İslam’ı referans alamaz mı?

136. madde metninde geçen “ LAİKLİK İLKESİ DOĞRULTUSUNDA” ibaresini 633 sayılı yasanın 1 maddesinin başına getirirsek şöyle bir cümle ortaya çıkıyor.“LAİKLİK İLKESİ DOĞRULTUSUNDA İSLAM DİNİNİ İNANÇLARI, İBADET VE AHLAK ESASLARI İLE İLGİLİ İŞLERİ YÜRÜTMEK” Laikliğin İslam’la bağdaşmayacağı düşüncesi karşısında bu hedefe nasıl ulaşılacaktır? Anayasa muhal bir hedef mi amaçlamıştır?

136.Maddenin diğer bir cümlesi “BÜTÜN SİYASİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNÜŞLERİN DIŞINDA KALARAK ...” şeklindedir. Kanaatimce bu da pek mümkün değildir. Çünkü İslam’a hizmet etmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı bu hizmeti tekeline alamaz.Müslümanlardan bir kısmı da sevap kazanmak için bu hizmete talip olabilir ve bu amaçla çeşitli şekillerde örgütlenebilirler. İnsanları bundan alıkoymak mümkün değildir. Kendilerince, İslam dinine hizmet etmek isteyenler siyasi bir örgütlenmeye gittiklerinde bu hizmetler birbirine karışacaktır. Siyasi bir örgüt mü dini bir örgüt mü olduğu tereddütleri ortaya çıkacaktır. Bu insanlara “siz dine hizmet ettiğiniz için siyasetle ilgilenmeyin denilebilir mi? Böylesi durumlarda Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür siyasi kurumlarla (parti, vakıf,dernek sendika vb.) amaçta birleşmek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla aynı amaca yönelen bu kurumlar arasında ister istemez bir paralellik ve yakınlaşma oluşacaktır.

Sonuç olarak söyleyene değil söylenene dikkatinizi rica ederek aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını saygıyla talep ediyorum.
1) Din hizmeti gören bir kurumun Laik devlet teşkilatında yer alması bir çelişki değil midir? Çelişki ise bu çelişki nasıl
giderilebilir?
2)DİB. İslam dinine hizmet etmenin yasaların kendisine verdiği görev olduğunu iddia ediyor, Başka bir anayasal kurumuz da hasseten LAİKLİĞİ koruma ve kollama görevinin yasalar tarafından kendisine verildiğini söylüyorsa ( ki doğrudur) İSLAM VE LAİKLİK BAĞDAŞMAYAN ŞEYLER İSE BU KURUMLAR BİRİBİRİNE NASIL BAKARLAR? Devletin kurumlarından birinin diğerini kendisi için tehdit ve tehlike olarak algılaması sonucu doğmaz mı?
Bundan Devlet ve millet yara almaz mı?
BUNA NASIL BİR HUKUKİ ÇÖZÜM ÖNERİLEBİLİR.
SAYGILARIMLA
Emin GÜNEŞ
Old 31-01-2003, 23:48   #18
Nusret

 
Varsayılan Emin Güneş arkadaşımıza;

Bu konu, asıl olarak ideolojik ve politik bir konu olduğu için, bu konudaki çelişkiyi salt hukuki platformda açıklamaya ve teşhir etmeye çalışmak, bu çelişkiyi yaratanların nezdinde beyhude bir çaba olarak kalacaktır.

Böyle düşünmeme rağmen, bu konudaki hukuki açıklamalara hiç önem vermediğim de anlaşılmasın! Kuşkusuz, bir sorunun tüm boyutlarıyla ele alınarak tartışılmasında yarar var. Ve her bir yanı ile ilgili yazılan görüşlerin de bir değeri. Fakat, sorunun bir yanını ele alarak tartışır ve o yanı ile ilgili görüşlerimizi dile getirirken asıl kaynağını bir yana bırakmamak gerektiği için bu satırları yazdım.
Old 01-02-2003, 00:29   #19
Nusret

 
Varsayılan Mehmet Saim Tikici arkadaşımıza

Bu konunun değindiğiniz yanı itibariyle hassas bir konu olduğunu belirtip ve bunun da THS'nin kurallarına aykırı olduğunu yazmanız beni şaşırttı!

Gerçi sizi pek tanımıyorum (ancak yazdığınız mesajlarınızdan biraz biliyorum), belki de şaşırmamam gerekiyor. Ama ben sizin hakkınızda olumlu düşünerek bahsettiğim mesajınızdaki o ifadeden dolayı şaşırmayı tercih ediyorum.

Bu memleketin aydınları olarak biz, böyle bir konuda, hem de ta ilk günlerinden beri dünyanın en özgür ortamı ilan edilen İnternet ortamında kendimize kısıtlama getirmeden -karşılıklı saygı kurallarına uyarak- tartışmayacağız ve fikir beyan etmeyeceğiz de kim edecek ve nerede edecek?

Kuşkusuz, bu noktada yasallık diye bir sorun ile de karşı karşıya bulunuyoruz ve kendi platformunu bize açan yayıncı arkadaşları zor durumda bırakmamak için de buna mümkün mertebe uymak durumundayız. Fakat sözkonusu konuda fikir beyan etmenin, uymamız gerektiğini söylediğim bu konu ile ne ilgisi var? Eğer bu kadarcık bir sorunda bile kendimize kısıtlama koyarsak "Sorunları tartışarak aşmak, aşamıyorsak bile hiç olmazsa görüşlerimizi yaygınlaştırmak" amacına nasıl ulaşabiliriz?

Gelelim sorunun kendisine. Buradaki sorun, belirli bir sistem çerçevesinde devlet örgütlenmesini gerçekleştirmiş olan zümrelerin belirlediği ilkelerin tamamının veya bir kısmının, başlangıçta veya süreç içerisinde devletin vatandaşlarının çoğunluğu veya önemli bir kısmı tarafından kabul görmemesi ve bu nedenle ortaya çıkan çelişkinin nasıl çözüleceğidir.

Sabah akşam, Yeni Osmanlıcı'lardan Kemalist'lere, İslamcı'lardan liberallere kadar bir yığın sosyolog, politikacı, iktisatçı, gazeteci vs. tarafından televizyon kanallarında sürekli tartışılan bu tür sorunları, lütfen biz de, hiç olmazsa bu tür platformlarda, hukuki, siyasi, ekonomik, kültürel, ideolojik vb. boyutlarıyla tartışmaktan kaçınmayalım. Bu bize zarar vermez, geriletmez; tam tersine ilerletir diye düşünüyorum.

Bu temel ve "hassas" konuyu ele alırken de, toplumumuzun tıpkı bir Alman toplumu, bir Macar toplumu, bir İran toplumu gibi sınıflı bir toplum olduğunu da unutmayalım! Bu temel özelliği unutmadan konuya yaklaşırsak daha sağlıklı tahliller yapılacağını sanıyor ve umuyorum.
Old 01-02-2003, 10:24   #20
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
Bu konunun değindiğiniz yanı itibariyle hassas bir konu olduğunu belirtip ve bunun da THS'nin kurallarına aykırı olduğunu yazmanız beni şaşırttı!

Sayın Tikici'nin bu yorumunun haklı olduğunu belirtmek isterim.

Türk Hukuk Sitesi adı üstünde bir "hukuk" sitesi olup, bu itibarla olayların "hukuki" yönüyle ilgilidir. Din ve politika gibi konular hukuki tartışmaların konusu olduğu ölçüde sitemiz içinde kendine yer bulabilir ancak bu sohbetlerin hukuki nitelikte olması site kurallarımızın gereğidir.

Bu kural sitenin ilk kurulduğu günden beri sitenin her aktivitesinde (forum alanları, email yazışma grubu vb.) oldukça hassasiyetle uygulanmaya çalışılmaktadır. Bunun sebepleri:
1- Sitenin herhangi bir siyasi yönü varmış izlenimini vermemek.
2- Sitenin kendi konusuna (hukuk) odaklanmasını sağlamak
3- Site üyeleri arasında bölünme değil, kaynaşma yaratmak
4- Hangi görüşte olursa olsun üyeleri "hukuk" ve "adalet" ortak paydasında toplamak.
5- Türk internet kullanıcılarının henüz düzeyli tartışmayı beceremediğini tansiyon yükseltici konuları (din, politika ve futbol) mümkün olduğunca siteden uzak tutmak.
6- Ve en önemlisi: Adalet ve Hukuku her değerin olduğu gibi politikanın da üstünde görmek ve ne kadar masum, iyi niyetli veya çoğunlukça kabul gören nitelikte olursa olsun politik düşüncelerle yoğrulmuş bir adaleti lekelenmiş bir adalet kabul eden ilkemizdir.

Arz olunan nedenlerle siyaset ve din temalı konular hukuki boyutta tartışıldığı ölçüde site kurallarımız içindedir.

Bu hatırlatmayı bu konu kuralların dışına çıktığı için yapmadım, sadece sizin yukarıdaki yorumunuzla ilgili açıklık getirmek için yaptım.

Saygılarımla,
Old 01-02-2003, 15:16   #21
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın Nusret bey,

Meslektaşım olarak dile getirdiğiniz eleştirinizi saygıyla karşılıyorum. Yazılarımdan beni bir miktar tanıdığınızı yazmışsınız, ancak konuyu ''kısıtlamayla'' bağladığınız noktada anlıyorum ki beni ve yazılarımı iyi analiz etmemişsiniz.

Kısıtlamanın her türlüsüne karşıyım. Özellikle de Hukuk ile ilgili alanlarda düşünceye kısıtlama getirilmesine tavizsiz karşıyım.

Alıntı yaptığınız cümlede vurgulamak istediğim husus, ''kısıtlama gereklidir'' şeklinde algılanmamalıdır.

THS' nin bazı kuralları olduğunu bizzat yakından kişisel temelde yaşadığım için ifade etmek istedim. THS kuralları bana ya da size uygun olmayabilir. Eleştirme hakkınız ve hakkımız bakidir..

Kısıtlamaya maruz kalan, hatta bazı mesajları THS kurallarına aykırı olduğundan silinen bir kişiyim ve beni bu anlamda eleştirmenizi haksız buluyorum.. Ya da ben böyle düşünüyorum. Fakat, eklemeliyim ki, silinme olaylarında hatanın bir kısmıda bana aittir..

Sonuç: Eleştirinize bir diyeceğim yok. Ancak, yazılarım hakkında analizleriniz isabetli değil.

Selam ve saygılarımla.

Av. Mehmet Saim Tikici
Old 01-02-2003, 18:22   #22
Nusret

 
Varsayılan Tüm Forumcu Arkadaşlara;

Yöneticimizin, 30 Ocak ve 1 Şubat tarihli 3 adet mesajımda değindiğim konulara yönelik nazik uyarı mesajını okudum. Yönetici arkadaşımızın da belirttiği gibi, Türk Hukuk Sitesi’nin bir hukuk sitesi olduğuna, olay ve konuların hukuki yönüyle ilgili olduğuna dair kuşkum yok. Site kurucusu ve yöneticisi arkadaşların bu konudaki hassasiyetlerine de saygı duyuyorum. Fakat prensipler arasında kalın bir çizgi çekilemeyeceğine ve herhangi bir olay ve konunun bu prensiplerden sadece biriyle ilgili olamayacağına göre, bir konuyu etraflıca ve anlaşılır bir şekilde tartışabilmek için onun bir yönüyle sınırlı kalınamayacağını da takdir edersiniz. Aksi halde, bu gibi tartışmalar hep kadük kalacak ve örneğin sadece hukuki yönü bakımından “uzlaşılsa” bile bu gerçek bir uzlaşma olamayacağı için bir yanılsamayla sonuçlanacak, dolayısıyla bu tartışmalardan istenen verim elde edilemeyecektir. Bizlerin burada, sadece hukuk alanında fikir jimnastiği yapmak amacıyla fikir beyan etmediğimizi, bu memleketin aydınları olarak çeşitli sorunlarımız konusunda fikir alışverişi yapmak, fikirlerimizi muhataplarımıza duyurmak ve yaygınlaşmasını sağlamak gibi de bir amacımız olduğu aşikardır. Bu açıdan bakıldığında, sadece Ahmet Altan, Etyen Mahcupyan, Toktamış Ateş, Doğu Ergil vb. gibi popüler entelektüellere stüdyolarını açan Türk Medyasına karşı bizim gibiler için THS gibi platformların ne kadar önemli olduğunu yinelemeye gerek yok.

Evet THS, bir “hukuk” sitesidir. Ama salt bir hukuk sitesi mi olmalıdır? Hukuk, sadece kendi başına bir unsur olarak ele alınabilir mi? Konumuza uygun bir örnek verecek olursak, neden din dersleri Cumhuriyet tarihimizin bazı dönemlerinde lisede bile seçmeli ders olarak okutulmuş iken, günümüzde ilkokul 4. sınıftan itibaren zorunlu ders olarak okutulmaktadır? Ve neden, tarihimizin bazı dönemlerinde İmam Hatip Okullarının sayısı diğer dönemlerle kıyas kabul etmeyecek şekilde artmaktadır? Bütün bunların salt hukuki bir açıklaması olabilir mi? Ben olamayacağını düşünüyorum. Eğer olabilir diyenlerimiz varsa, her iki dönemde de Cumhuriyetimizin temel prensiplerinde hukuki olarak değişikliklerin olup olmadığının cevabını vermelidir! Bu örneklerin de gösterdiği gibi, bu tamamen politik bir konudur ve hukukun buradaki rolü, güdülen siyasete bir araç olmanın ötesinde değildir.

Arkadaşlar, hukuku politikadan ayıramazsınız. Ayırırsanız, örneğin 1789 Fransız Devrimi’nin Jakoben kahramanı Maxmillian Robespierre’in neden “Halkın Avukatı” diye anıldığını cevaplayamazsınız! (Yeri gelmişken değineyim. Bizim Anadolu’da eskiden yürütülen bir gelenek vardı; Ahilik’ten, lonca sisteminden gelme. Bu da her mesleğin bir pirinin olmasıdır. Ben de, arkadaşlarıma hep “Avukatlık mesleğinin piri Robespierre’dir” derim. Lenin’in de, ilk gençlik yıllarında, Çarlık Rusyası’nın serfleri toprak köleliğinden “kurtaran” 1861 yasasından sonra “özgür” çiftçiler olarak sahip oldukları küçük toprak parçalarını büyük toprak beylerine kaptırmalarına karşı mahkemelerde, bu yoksul köylülerin davalarını üstlenerek sempatilerini kazanmıştır.) Ayırırsanız, 1876 Anayasası’nın ve I. Meşrutiyetin ilanından sonra nasıl olup da II. Abdülhamit’in darbe ile bütün bunları rafa kaldırırak yaklaşık 30 yıl boyunca istibdat rejimini sürdürebildiğini cevaplayamazsınız! Yine bunun gibi, Kurtuluş Savaşımız süresince Mevlevi dergahlarındaki öğrencilerin askerlikten niye muaf tutulduğunu, kurtuluş sürecinde ve kurtuluştan sonra modern kapitalist bir devlet olarak örgütlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin –yanlış hatırlamıyorsam- 1924 Anayasası’nda “Devletin dini din-i İslam’dır” kuralını koyup sonradan bu ilkeyi kaldırmasına rağmen “Diyanet” gibi bir kuruma ihtiyaç duyduğunu, diğer unsurların yanısıra İslami unsurların da İstiklal Mahkemeleri’nde nasıl acımasızca yargılandıklarını vb. vb. bütün bunları anlayamazsınız, anlayamayız! Çünkü bunların açıklamaları, cevapları hukuk alanında değil tam da politika alanındadır. Burada hukuk bir şal, bir kabuktur (shell). Kabuğun içinde politika vardır.

İşte bu nedenlerle Habibe arkadaşımızın ortaya attığı bu konu üzerinde netleşebilmek için hukuk ile sınırlı kalamayız diyorum. Ama, heyhat, platform sahibi arkadaşlarımızın koyduğu sınırlamalara da uymamız gerekiyor, değil mi? Ne yapalım! Biz de, Ateş’ler, Mahcupyan’yar, Altan’lar gibi popüler olmak için çaba göstererek ATV’lerde, Show TV’lerde vs. sıranın bize gelmesini bekleriz! :-)
Old 01-02-2003, 18:42   #23
Nusret

 
Varsayılan Yine Tüm Forumcu Arkadaşlara;

Şimdiye kadar bu konuda içerikle ilgili iki, konunun tartışılması yöntemiyle ilgili birkaç mesaj yazdım. Ama nedense, yöntemle ilgili yazdıklarıma yönelik birkaç eleştiri-değerlendirme mesajı gelmesine rağmen içerik ile ilgili yazdığım mesajlarıma hiç cevap gelmedi.

Ben de acaba, yöntem tartışmasını çok seven bir toplumun üyeleri miyiz, diye kara kara düşünmeye başladım. Sadece yöntem tartışması bizi ilerletmez! Tartışmanın öze ilişkin olarak da yürümesi gerekir.

Örneğin, bizde çok sık kullanılan "%98'imiz Müslüman" sözüne ilişkin beyan ettiğim düşüncelerime karşı hiç bir arkadaş bir şey demedi. Halbuki bu söylem, bence hem çok tehlikeli ve hem de çok yanlış bir söylemdi. Memleketimizde din adına yapılan hemen her şey bu klişenin ve bu klişenin yarattığı "haklılık" duygusunun arkasına gizleniyordu. İlköğretimde din dersi öğretiminin zorunlu kılınması da bu klişe ile gerekçelendirilmekteydi. '70'li yıllarda din dersi liselerde bile seçmeli iken "%98'imiz Müslüman" değil idiydi de, şimdi mi oldu ki, ilkokul 4. sınıftan itibaren din dersini zorunlu hale getiriyor ve bunu savunuyorsunuz?

Değerli arkadaşların, konunun bu ve diğer yanlarıyla ilgili görüşlerini yazmaktan geri kalmamaları dileğiyle...
Old 01-02-2003, 23:58   #24
Admin

 
Varsayılan

Sayın Nusret,

Alıntı:
Evet THS, bir “hukuk” sitesidir. Ama salt bir hukuk sitesi mi olmalıdır? Hukuk, sadece kendi başına bir unsur olarak ele alınabilir mi? Arkadaşlar, hukuku politikadan ayıramazsınız.

Hukuku hiçbirşeyden ayıramazsınız. Hukuk hayatın bir parçasıdır, hayatın kendisi ile ilgilidir, sosyal yaşamın kurallarıdır ve dolayısıyla hukukun en küçük her unsuru hayatın değişik alanları ile ilgili olabilir.

Ancak bu hukuk fakülteleri hayatla ilgili her konuda dersler içerecek demek değildir. Mahkemeler politika yapacak demek değildir. Adalet Bakanlığı hayat dersleri verecek demek değildir. Hukuk profesörleri hayatın her alanıyla ilgili mütalaa verecek demek değildir. Ve hukuk siteleri de her konuya açık olacak demek değildir.

Daha önce arz ettiğim gibi bu sitede sohbet konularının tesbitinde konunun "hukuki boyutta tartışılması" kriteri dikkate alınır. Tartışma yaşamla ilgili herşeyle ilgili olabilir ama teması ve tartışma amacı "hukuki" olmalıdır. Bir diğer deyişle siyasetin hukuki boyutu bu sitenin konusu içinde, hukukun siyasi boyutu ise dışındadır. Yine bir diğer örnek TCK 146'yı (eski) tartışabilirsiniz ama yazınız X siyasi dergisince yayınlanıyor ama Yargıtay dergisinin yayın kurulunca hukuki bulunmuyor ise, THS için de hukuki değildir. Sanırım Yargıtay dergisinin yayın kuruluna "ama hukuk herşeyle ilgilidir" eleştirisi bizim siteye olduğu kadar getirilmiyordur, o açıdan da umarım ne kadar şanslı olduklarının farkındadırlar!

Emin olunuz bu konu bu platformda ne ilk kez gündeme geliyor ve de eminim son kez gündeme gelecek. Bundan 4 yıl kadar önce email grubumuzda masum başlayan siyasi tartışmaların ne boyutlara ulaştığını, meslektaşlarımızın kitleler halinde gruptan ayrıldığını, grubun adeta kutuplaştığını, her kutuptan "tehdite" varan mesajlar almaya başlayan o dönemin tek moderatörü olarak gayet yakından biliyorum. Daha önce katılımcıların hukukçu kimliğine güvenerek esnek tutulan bu kural, o dönemde katılaşmıştır ve bu katılıktan taviz vermemek konusunda hem kendi, hem de üye arkadaşların ruh sağlığı açısından kararlıyım. THS'nin ilkeleri ve kuralları yılların tecrübesiyle şekillenmiştir ve bu açıdan kuruluş tarihi itibariyle internetteki her siteden de (en azından hukuk sitelerinden) daha tecrübeliyiz..

Alıntı:
Ama, heyhat, platform sahibi arkadaşlarımızın koyduğu sınırlamalara da uymamız gerekiyor, değil mi? Ne yapalım! Biz de, Ateş’ler, Mahcupyan’yar, Altan’lar gibi popüler olmak için çaba göstererek ATV’lerde, Show TV’lerde vs. sıranın bize gelmesini bekleriz! :-)

Türk Hukuk Sitesinin ilkeleri ve özellikle de siyasete uzaklığı konusunda getirilen bu tip eleştiriler beni her zaman hem şaşırtmış, hem de bir anlamda onore etmiştir. Bu kuralı eleştiren arkadaşlar her zaman sanki internetteki tek tartışma platformu Türk Hukuk Sitesi'ymiş gibi eleştirmekte ve adeta biz siyaset tartışmadığımızda siyaset başka hiçbir yerde tartışılamaz gibi yazışmaktadırlar.

Oysa politika konuşmak istediğinizde konuşabileceğiniz o kadar çok site, o kadar çok email grubu, o kadar çok forum alanı var ki! Gelin herşeyi yerinde konuşalım. Biz hukuku konuşalım, Türk Siyaset Sitesi (varsa) siyaseti, Endonezya Su Yılanları sitesi de su yılanlarını konuşsun.. Ve herkes de bir siteye girdiğinde sadece sitenin konusu ile ilgili mesajlara ulaşsın, "burada su yılanlarının ne işi var, onunla ilgili olsam zaten bu sitede olmazdım" veya "bak bu site yatay çizgili yılan hayranları ile dolu, dikey çizgili yılan severlere burada yer yok!" demesin.. Ben pekçok sitede diyorum açıkçası..

THS ise sadece adalet ateşiyle yananlarla dolu olmak istiyor..
Old 04-02-2003, 20:55   #25
Nusret

 
Varsayılan Değerli Yönetici Arkadaş;

Biraz muziplikle yazdığım ve sizin de alıntıladığınız son mesajımdan ilgili bölümden dolayı, bunu sempatik bir muziplik değil de alaysı bir ifade olarak değerlendirip, sitem edebileceğinizi düşünüyordum. Mesajıma yazdığınız cevapta sitem görmediğim için memnunum; önce bunu belirteyim.

Sitenizin geçmişi hakkında bir bilgim yok. Fakat bahsettiğiniz olayların gerçekleşmiş olması üzüntü verici tabii. Sonuç itibariyle site sizin sorumluluğunuzda ve nasıl bir içeriğe sahip olacağına da elbette siz karar vereceksiniz. Ama geçmişte yaşanan olumsuzluklardan dolayı hukukiliği bu kadar katı tutmak doğru mu? Bunu, şimdi olmasa bile hiç olmazsa bir müddet sonra kendinize tekrar bir sormanızı rica edeceğim. Çünkü siteniz içeriği, katılım sayısı, estetiğiyle gerçekten iyi bir site. Fakat salt hukuk sitesi olması (Aslında bu tartışmada kullanacağım ifade bu değildi. Çünkü THS'nin hukuk sitesi olmasına karşı bir tavrım asla yoktur. Dileğim, sadece, hiç olmazsa bazı konularda, yeri geldiğinde -bu mesajları yazmamıza vesile olan forum konusunda olduğu gibi- bu katı hukukilik zırhından sıyrılması idi.), sanki bir ayağını biraz aksatıyormuş gibi gelmiyor mu size de?

Herşeye rağmen siteniz cezbedici bir site. Ara sıra da olsa, bazı üyelerinizin benimki gibi taleplerde bulunması (bu gibi konuların tartışılabileceği, sizin de belirttiğiniz gibi, başka platformlar olsa bile), değerli meslektaşlarımızın sitedeki varlığının yanısıra, bu cazibesinin yarattığı etkiden kaynaklanıyor olsa gerek. Ha, ne dersiniz?!
Old 04-02-2003, 21:06   #26
Nusret

 
Varsayılan Mehmet Saim arkadaşa;

Saim Bey, mesajıma cevap olarak yazdığınız mesajda, sanki sizin tüm mesajlarınızı hedeflemişim gibi, yazılarınızı yanlış değerlendirdiğimi yazmışsınız.

Saim arkadaşım, halbuki ben sadece ilgili mesajınıza yönelik olarak öyle bir değerlendirme yapmıştım. Yoksa tüm mesajlarınızı kastederek değil. Eğer öyle olsaydı, bunu belirtir ve ya alıntı yapar ya da atıfta bulunurdum. Saygılar...
Old 04-04-2003, 12:33   #27
jurista

 
Önemli

konuya epeyce geç dahil oldum. ancak bir konuyu belirtmeden edemeyeceğim...
bence olayı yürürlükte olan kurallar açısından değerlendirmek yanında birde kazandırdıkları ve kaybettirdikleri açısından değerlendirmek de yararlı olacaktır.
Demek istediğim din dersi okumasına karşı çıkan arkadaşlar bu derslerden çokmu zarar görmüşler ve yahut görmekteler? Bence din derslerini okutulması daha önce bir arkadışımın verdiği el kesme örneğinde olduğu gibi (insanda derin izler bırakacak kadar) zararlı bir uygulama değildir. Ayrıca %98 olmuş %80 olmuş %51 olmuş önemli olan halkın çoğunluğunun topluma zarar vermeyen (-ki bence insan ilişkileri vb açılardan kazandırdıkları inkar edilemez) bir uygulamayı benimsemiş olması....
,Başka dinlerin öğreniminden bahseden arkadaşıma da katılıyorum... ben İncillerin adlarını, Musa Peygamberin 10 emrini hindistanda ineğe taptıklarını vb. dinlerin birçok özelliğini din derslerinde öğrendim.
Son olarak hukukun insanlarla birlikte oluştuğunu ve meşruiyeti olmayan kuralların ne kadar duğru olrsa olsun (-ki doğruluk bazen görecelidir) benimsenmediğini biliyoruz ...
Old 10-10-2007, 11:01   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

AİHM: Din dersi zorunlu olamaz

AİHM, zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna hükmetti.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=235282
Old 10-10-2007, 11:49   #29
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Habibe Yılmaz Kayar
AİHM: Din dersi zorunlu olamaz

AİHM, zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna hükmetti.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=235282

11.07.2006 Tarihli THS'deki mesajımdan alıntıdır:

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Alıntı:




“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1.Protokol:

Madde 2
Eğitim hakkı
Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.”



Bu maddeye Türkiye Tevhid-i Tedrisat Kanunu kurallarını saklı tutarak çekince koymuştur.

Alıntısını yaptığım 1 inci Protokolün 2 inci maddesine göre, ana babanın söz konusu eğitim ve öğretimin kendi dini inançlarına göre yapılmasının sağlanmasını talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu maddeye Türkiye çekince koymuştur. Bu çekincenin hukuki anlamını tartışmaya girmeden, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun Cumhuriyetin ilanından hemen sonra ve medreselerin kapatılması amacıyla çıkarıldığını tespit ettikten sonra bu çekincenin Protokol ve Sözleşmenin ruhuna ters düşmediğini görmekteyiz.

Soru şudur: Türkiye’nin koyduğu çekinceye rağmen, AİHM acaba AİHS 9 uncu maddeyle, 1 inci Protokolün 2 inci maddesini birlikte mi yorumlamaktadır? Bu soruya, AİHM’ in Leyla Şahin-Türban davasındaki yorumuna bakınca evet cevabını verebiliriz. O davada “laikliğin bireyi aşırı eğilimli gruplardan korumayı amaçladığını vurgulayan mahkeme, AİHS 9. maddesinin din motifli her eylemi korumadığının altını çizdi.” Kararda "Büyük Daire, laiklik görüşünün Sözleşme'yi destekleyen değerlere uygun olduğunu göz önünde tutuyor. Bu, Türkiye'de demokratik sistemin koruması açısından gerekli sayılabilir" denilmiştir.(Son iki cümle, eski Yargıtay C.Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’ nun bir makalesinden alınmıştır.)

AİHM Sözleşmenin 9 ile 1 inci Protokolün 2 inci maddesini birlikte yorumlarsa verilecek karar Türkiye aleyhine olacaktır.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yeni Baslayanlar icin ANKARA Dersleri :) Cest la vie Site Lokali 12 24-11-2006 20:20
İlk- ve Ortaöğretim Kurumlarında Zorunlu Din Dersleri Gemici Hukuk Sohbetleri 46 18-08-2006 21:15
Latin Dansları Ve Tango & Vals Dersleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 0 09-06-2006 14:15
Yaşam Dersleri... ege Hukuk Sohbetleri 15 27-11-2002 09:11
Latin Dansları Dersleri Devam Ediyor Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 0 11-04-2002 22:11


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09157395 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.