Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tapu İptali ve Tescil

Yanıt
Old 25-06-2008, 13:58   #1
coşkung

 
Varsayılan Tapu İptali ve Tescil

ilgilenen meslektaşlara şimdiden çok teşekkürler
eldeki uyuşmazlık;
X ile Y arasında 1967 tarihli olarak noterden düzenleme ve tapusuz taşınmaz için yarıcılık sözleşmesi yapılıyor.Sözleşme taşınmaz yarıcı Y tarafından kullanılıp işletilecek 30 yılınınsonunda taşınmaz yarı yarı yarıya paylaşılacaktır diye kararlaştırılıyor.
Tapusuz taşınmaz 1980 yılındakadastro görüyor ve kadastro komisyonunca tarıma elverişsiz arazi niteliği ile tespit dışıbırakılıyor.
Yarıcı Y ve çocukları 1988 yılında yarıcılığa konu edilen taşınmaz için zilyetlik ve imar ihyaya dayalı tescil davası açıyorlar.
1992 yılında yarıya veren X ile yarıcı Y arasında birtahütname yapılıyor.Tahütnamede deniliyor ki tescil davası açıyan yer eğer tescil davası neticelenirse Y adına verilecek tapu 1/2 hisse halinde X ile Y arasında paylaşılacaktır.
Tescil davası olumlu sonuçlanıyor ve taşınmaz Y ve çocukları adına tapu tescil ediliyor.
X in çocukları Y nin çocuklarına gelip tahüdün gereğini yerine getir diyorlar ancak Y nin çocukları taahüdün gereğini yerine getirmiyor.Bunun üzerine X in çocukları 1taşınmazın 1/2 hissesi için tapu iptali ve tescil davası açıyor.

sorular:
1-1967 tarihliyarıcılıksözlemesini dikkate almak gerekecek mi
2-1992 TARİHLİ TAHÜTNAMEYE DİKKATE ALMAK GEREKECEK Mİ
3 -Taşınmaz hala Y ile X çocukları arasında yarı yarı yarıya kullanıldığı da dikkate alınarak tescil davasının kabul edilme imkanı nedir?
Old 25-06-2008, 19:13   #2
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;
Medeni yasa 639 a( Yürürlükteki yasa 713) göre, kazandırıcı zaman aşımının işleyebilmesi için " malik hissiyle zilyet olma" şart olarak düzenlenmiştir. Yürürlükten kalkan medeni yasada, kazandırıcı zamanaşımı hükmünün işleyebilmesi için taşınmazın tamamının kullanılıyor olması şartını düzenlerken, yürürlükteki yasa bu sınırlamayı kaldırmış, "bütünü, bir kısmı, bir payı" şeklinde genişletmiştir.
Kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine göre açılan tescil davasında, ilan şartı bulunmakla beraber, ilan üzerine hak sahibinin müracaat etmesi için düzenlenen 3 aylık süre hak düşürücü süre olarak belirlenmemiştir.
Bunlara göre olayı irdelersek;
1- 1967 yılında yapılan sözleşme ile, taşınmazı kazandırıcı zamanaşımı ile adına tescil ettiren Y nin, MALİK sıfatıyla zilyet olmadığı, taşınmazın asıl zilyedinin X olduğu, Y nin taşınmazın zilyedinin X e ait olduğunu bildiği ve sadece taşınmazı işlediği açık olacaktır. Malik sıfatıyla, taşınmaza zilyet olmaması durumunda, kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine göre adına tescili talep edemeyecektir.
2- 1992 tarihli taahütname dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü, Y taşınmazın asıl zilyedi olan X in tescil davasına katılmasını bu taahütname ile engellemiş olabilir. Zilyetlik, tescil dışı taşınmazlarda, satılabilir, devredilebilir. Satılıp, devredilmesi halinde, sonraki zilyet, önceki zilyedin zilyetlik süresini de kullanabilir. Ancak, devir yapılmadan, sadece bir nevi kiralama sayılabilecek olan yarıcı sözleşmesinde zilyetlik ayni hakkının devredildiği söylenemez diye düşünüyorum.
Bence; 1992 yılında açılan devam eden tescil davasına katılma hakkı bulunan Xin davaya katılması taahütname ile engellenerek, tescilin sağlanıp sağlanmamış olduğu olgusunun değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Taahütname ile taşınmazın 1/2 mülküyetinin kendisine verileceği kaanitinin yaratılmış olması iradenin sakatlanması, hile olarak değerlendirilebilir. Böyle bir durumun ortaya çıkması hali ise, kazandırıcı zamanşamı hükümlerinden yararlanmaması gereken Y nin adına tescil sağlamış olması olgusunu ortaya çıkarır ki, bence bu durum yolsuz tescil olarak nitelenebilecektir diye düşünüyorum...
Kolaylıklar dilerim.....
Old 26-06-2008, 14:02   #3
coşkung

 
Varsayılan

o zaman şöyle açalım biraz.ortada bir yolsuz tescil yok bu kesin.şöyleki;taşınmaz mahkeme kararı ile tapuya tescil edilmiş.kaldıkı taşınmazı adına tapuya tescil ettirenler zilyet ancak malik sıfatı ile zilyet olup olmadıkları tartışmalı.zira yarıcının zilyetliği malik sıfatı ile zilyetlik olmadığı kanatindeyim.burda sorunun çözümü 1992 tarihli taahütname nin hukuki geçerli olup olmadığı hususu bence.tahütnamde tescil davası olumlu sonuçlanırsa taşınmazın 1/2 si verilecek deniliyor.Ben şöyle bir çözüm buldum.bu tahütnameye zilyetliğin devrini tahüt olarak değerlendirmek gerekir.zira tahüdün yapıldığı tarihlerde taşınmaz tapusuz ve tapusuz taşınmazın devri hiç bir şekle bağlı olmayıp zilyetliğin devri ile mümkün.zaten taşınmazın 1/2 si de tahütte olduğu gibi devir edilmiş ve tahütte ki gibi kullanılmakta
Old 27-06-2008, 09:34   #4
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Bence sorun iki yönlü değerlendirilebilir :
Mevcut duruma göre; sorun taraflar arasında yapılan 1992 tarihli taahütnamenin hukuki statüsünde toplanarak, taahüdün geçerliliği, niteliği, sonuçları değerlendirilerek çözümlenebilir.
Aslında, 1988 yılında açılan tescil davasının kabulle sonuçlanması bana oldukça garip geldi. Çünkü, 1980 yılında kadastro çalışması yapılmış, herhangi bir kullanıcı, zilyet, haksahibi tespit edilememiş ve taşınmaz tarım dışı arazi olarak tescil dışı bırakılmış. Bu durumda 1980 yılında taşınmazın imar-ihya edilmemiş olduğu sabittir. Bu kadastro çalışması, tutanak olmasada kesinleşmiş. Anlaşılan kadastro çalışmasına kimse itiraz edip, adına tescil isteminde bulunmamış.Bu kadastro çalışmasına rağmen, 1988 yılında açılan kazandırıcı zamanaşımı ile tescil isteminin kabul edilmiş olması garip!!!. Burada zilyetlik sadece 8 yıl gibi bir süre sürdüğü açık vaziyette. Ancak, sonuç olarak ortada kazanılmış hak oluşmuş ve Y adına tescil yapılmış.
Bu durumda, taahütün yapıldığı tarihte taşınmaz halen tapusuz durumda bulunduğuna göre, taahütle birlikte taşınmaz zilyetliğinin 1/2 side X e teslim edilmiş ise mülkiyet devredilmiş sayılabilecektir. Bence sorun, zilyetliğin taahütle birlikte devredilip- devredilmediği konusunda toplanacaktır. Eğer yapılan taahüt isimli anlaşmayla birlikte zilyetlikte teslim edilmiş ise mülkiyet X e geçmiş sayılabilecektir.
İkinci yön;
Tapusuz taşınmazların, kazandırıcı zamanaşımıyla tescili kararlarından sonra, taşınmazın asıl maliki olduğunu ileri süren kişilerin, tapuda kayıtlı malik aleyhine tapu iptali ve tescil davası açma hakları bulunmakta olup, bu konuda herhangi bir hak düşürücü süre düzenlemesi bulunmamaktadır. Buna göre, olayda X in talebi bu konuda da değerlendirilebilir:
Tüm geçmiş birlikte değerlendirildiğinde; X taşınmazın asıl maliki olduğunu, kazandırıcı zaman aşımı ile taşınmazı alması gerekenin kendisi olduğunu ispat edebilirse, X yönünden, Y adına yapılan tescil, tapuda gerçek maliki göstermediği için yolsuz tescil olarak nitelenebilecektir. Bu durumda, X tarafından, yapılan yarıcı sözleşmesiyle tapusuz taşınmazın 1/2 mülkiyetinin zilyetliğin devri suretiyle Y ye devredildiğinin kabulü gerekebilecektir....

Kolaylıklar dilerim...


YARGITAY 8.HUKUK DAİRESİ
Tarih: 7.3.2005 Esas: 2005/1196 Karar: 2005/1722

Tapusuz Taşınmazın Satışında Zilyetlik Devredilmedikçe Mülkiyet Alıcıya Geçmez
Özetava, kadastrodan önceki satın almaya dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Davacının dayandığı satış senedinin düzenlendiği tarihte taşınmaz tapusuzdur. Tapusuz taşınmaz satışlarında zilyetlik devri ile mülkiyet alıcıya geçer. Somut olayda, zilyetliğin devredildiği ispat edilememiştir. Bu durum karşısında davanın reddine karar verilmesi yerindedir.



- 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU m.763

A. ile A.E. ve M. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Fethiye 2. Asliye Hukuk Hakimliği`nden verilen 22.10.2004 gün ve 435/889 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Karar
Davacı vekili, öncesi 113 ada 93 parsel olan ve daha sonra birleştirme ve ayırma sonucu 302, 303, 304, 305, 306 ve 307 parsel sayılarını almış olan taşınmazın 3000 m2`lik bölümünün, kadastrodan önceki satın almaya dayanarak tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, vekil edenlerinin taşınmazı tapuda satın aldıklarını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kadastro tutanağına göre, 113 ada 93 sayılı parsel imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı nedeniyle 27.09.1990 tarihinde davalıların satıcısı M. adına tespit edilmiş, tutanağın kesinleşmesi üzerine 09.06.1993 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Davacının dayandığı 25.09.1990 tarihli satış senedinin düzenlendiği tarihte taşınmaz tapusuz olduğundan TMK`nun 763. maddesi hükmü uyarınca zilyetliğinin devri ile mülkiyeti alıcısına geçer. Ne var ki, dava konusu taşınmaz bölümünün M. tarafından davalıya satılıp bedelinin alındığı satış senedinde belirtildiği halde, zilyetliğin devri hususunda herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi keşifte dinlenen tanıklar, M`nin taşınmazı davacıya devir ve teslim etmeyip zilyetlik ve tasarrufunu sürdürdüğünü ifade ettiklerine ve davacının taşınmaz üzerinde hiçbir zaman zilyet olmadığı belirlendiğine ve zilyetliğin devrini öngörmeyen 25.09.1990 tarihli satış senedinin davacıya mülkiyet hakkı bahşetmeyeceğine göre, mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 10,10.- YTL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1,10 .-YTL`nın temyiz edenden alınmasına 07.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi

Yargı Dünyası, 20008
Old 27-06-2008, 10:33   #5
coşkung

 
Varsayılan

Teşekkürler nurten hanım
Birinci çözüm yaklaşımınız çok uygun.dava konusu uyuşmazlığımızda zilyetlik devredilmiş bu husus yapılan keşifte sabit.yani taşınmaz 1/2 hisse olarak kullanılmakta.açılan tescil davasında X in çocuklarında birisi eldekidavanın da davacılarından birisi Y lehine tanıklık yapmıştır.Tescil davası için yapılan keşifte X in çocuklarındanbirisi demişki bu taşınmazı Y ve çocukları malik sıfatı ile kullanmaktadır.bu İDDİA YÖNDEN BİRAZ AÇARSAK?
Old 27-06-2008, 12:41   #6
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Mevcut duruma göre olayı çözümlemek daha kolay gibi görünsede;
Bu son söylediğinizde ortaya farklı bir durum çıkmakta. Hukukumuzda bir ilke vardır " kimse kendi haksız eyleminden, kendi lehine sonuç elde edemez". X ve Y aralarında tapusuz taşınmaz için paylaşım sözleşmesi yapıyor ve Y tarafından açılan tescil davasında X in bir çocuğu Y lehine tanıklık yapıyor. Tanıklığın taşınmazının bütünün Y ve çocukları tarafından malik sıfatıyla kullanıldığını söylüyor.
HUMK da, tarafın mahkeme önündeki ikrarı kesin delil, yeminli tanık beyanları ise takdiri delil olarak niteldirilir. Ancak, HUMK da şahidin menfaat karşılığında şahitlik yapmasıda yasaklanmıştır.
Şimdi, X in çocuğu, Y nin açtığı tescil davasında, taşınmazın 1/2 mülkiyetini alabilmek için yeminli tanıklık yapmış olabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır ki, bu durumda " hukuka ve ahlaka aykırı olarak yapılan sözleşmelerin geçersizliği" gündeme gelecektir diye düşünüyorum. Bu sefer çözümlenmesi gereken öncelikli husus; tescil davasında tanıklık yapmak için bu sözleşme yapılmış olabilir mi?
Ancak bu durum şöyle de değerlendirilebilir;
Y nin açtığı tescil davasında, Y ve çocuklarının malik olarak taşınmazı kullandıkları X ve çocukları tarafından beyan edilmiştir. Bu husus taraflarca biliniyor olmakla, Y tarafından dava açıldıktan ancak henüz tescil kararı verilmeden tapusuz taşınmazın 1/2 payını, Y - X e mülkiyetini ve zilyetliğini devretmiştir. X tarafından da, taşınmazın mülkiyetinin Y'ye ait olduğu bilinmektedir. 1992 tarihli sözleşme başlı başına tapusuz taşınmaz devir sözleşmesi olarak nitelenebilirse; Zilyetliğin teslimiyle sözleşme ifa olunmuştur.
Tabii durumu topluca değerlendirmek gerekecektir.
Kolaylıklar dilerim...
Old 27-06-2008, 17:01   #7
halit pamuk

 
Varsayılan

1. Olayı basitleştirirsek; İddia edilen, Dava konusu taşınmaza X'in malik sıfatıyla zilyet olduğu, y'nin ise Fer'i zilyet olduğudur.Zira Ortakçılık(yarıcılık) sözleşmesini kabul edersen, Y'ninde malik sıfatıyla zilyet olmadığını kabul etmiş olursun.

2. 1988 yılında açılan tescil davsında ise, Y'nin malik sıfatıyla zilyet olduğu hatta 20 yıldan fazla süre zilyetliği devam ettiği bununla taşınmazı iktisap ettiği sonucuna ulaşılmış ve bu"kesin hüküm" haline gelmiştir.


3. Buna göre ortada bir çelişiki var:Mahkeme malik sıfatıyla zilyet diyor. Sözleşme feri zilyet diyor.

Bilindiği üzere malik sıfatıyla zilyet olmayan fer'i zilyetin taşınmazı zamanaşımı ile iktisap etmesi mümkün değildir. Bu durumda ve kesin hüküm nedeniyle, fer'i zilyetlik sonucunu doğuran yarıcılık sözleşmesinin bir hükmü kalmamıştır, diyebiliriz.(Bu gerekçeyle,Tescil davasına müdahil olunabilirdi, olunmaış ve mahkeme kararı kesinleşmiştir.)

4. 1992 tarihli taahhütnameyi ise, 1967 tarihli sözleşmeyle bir bütün olarak yorumlamak gerekiyor.
Old 27-06-2008, 17:57   #8
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Koray;
Kesin hüküm definin anlatılan dava içerisinde geçerli olmayacağını düşünüyorum. Çünkü, taraflar arasında daha önce ceryan etmiş bir yargılama değil. Tescil davası, zilyet tarafından, hazine ve varsa taşınmazı tasarrufu altında bulunduran idari tüzel kişilik aleyhine açılır. Tescil davasında, ilgililerin davaya katılması için ilan yapılması bir zorunluluk olmakla beraber ilanla verilen süre içinde davaya katılmayan hak sahipleri yönünden bu süre hak düşürücü bir süre değildir.
Tescil davası ile adına tescil yaptıran kişi aleyhine, malik sıfatıyla asıl zilyet olduğunu iddia edenlerin tapu iptali ve tescil davası açması mümkündür. Ve bu davada, önceki tescil kararı kesin hüküm oluşturmaz diye düşünüyorum.
Davacıların, kendilerinin asıl malik sıfatıyla zilyet olduğu iddiasına dayandıkları ortaya konan sözleşmelerle açıktır.
Şimdi; davacılar, feri zilyedin tescil davası açmasından haberdan olmuş olmalarına rağmen, davaya katılmamaları bu haklarından feragat ettikleri şeklinde yorumlanabilecek midir? Yasada bu hususta herhangi bir hak düşürücü süre belirlenmemiş.
Diğer yandan, davacılardan birinin tescil davasında tanık sıfatıyla; feri zilyedin, malik sıfatıyla zilyet olduğunu beyan etmesi kendisi ve tüm irsen mirasçılar yönünden haktan feragat olarak yorumlanabilecek midir?
Burada, feri zilyet olan Y, tescil davasının devamı sırasında, malik sıfatıyla zilyet olan X ve haleflerinin, sonradan yapılan taahüt ile taşınmazın mülkiyetinin verileceği hususunda ikna edilerek, iradelerinin sakatlanmasına sebebiyet verilmesi ve davaya katılmalarının engellenmiş olduğu olgusununda değerlendirilebilir olması gerekmez mi?
Old 28-06-2008, 12:35   #9
halit pamuk

 
Varsayılan

Kesin hüküm itiraz ya def'i olarak değil, Yargıtay içtihatlarındaki ifadesiyle güçlü delil olarak düşünmüştüm.

Şimdi bahsettiğiniz mantıkla gidersek; tescil davasındaki aleyhe hükme rağmen, X'in mirasçıları taşınmazın tamamı için dava açabilirler neden yarısına razı olsunlar ki.


Ayrıca dava dosyasını bilmeden burada yapacağımız akıl yürütmelerin boşuna olacağını düşünüyorum. Çünkü bir çok unsuru bilmiyoruz. Taahhütname nasıl yapılmış. İçeriği tam olarak nedir? 1967 tarihli bir tür kira sözleşmesi olan yarıcılık sözleşmesinin tüm unsurlarına haiz mi vs. vs.

Yani bu tür olaylarda, birden çok unsurun işe karıştığı durumlarda ve dosyayı hakim olmadan çözüm üretmek yanlış sonuçları ulaşılabilecektir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
tapu iptali av.tuğbabal Meslektaşların Soruları 9 26-01-2017 14:51
tapu iptali ve tescili davası ile tapu iptali ve tescili usulen hangi noktada ayrılır ahz Meslektaşların Soruları 5 16-03-2008 16:27
tapu iptali Defi-Def Meslektaşların Soruları 0 23-01-2008 15:16
Tapu iptali Ahmet Turan Meslektaşların Soruları 8 28-12-2007 15:50
tapu iptali av.bahar61 Meslektaşların Soruları 3 13-09-2007 20:30


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05049896 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.