Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Vekil mi...Müdafii mi..

Yanıt
Old 26-12-2010, 15:42   #1
talveq

 
Varsayılan Vekil mi...Müdafii mi..

Geçenlerde İzmir'de Ağır Ceza mahkemelerinden birinde (izmirli meslektaşlar bu ağır ceza mahkemesini koalyca tahmin edebilir) duruşmaya girdim...2 tutuklu sanık var ve ben her ikisinin de müdafiiyim..Ancak CMK'dan atanan 2 müdafii de girdi..ilk duruşma..benim vekaletim yok...CMK müdafiileri "biz CMK müdafiisiyiz..ancak sanıklar kendilerine özel vekil tayin etmiş görevimiz bitti" diyerek salondan ayrıldılar..Tutanağa yazıldı bu hususlar...Bu arada hakim bana "avukat bey vekaletiniz nerde" dedi...bende "vekaletim yok...ancak sanıklara da sorabilirsiniz beni kabul edip etmediklerini..kaldı ki ceza yargılamasında kesin kabul şartı da değil vekalet" dedim...hakim "avukat bey sizin yüzünüzden CMK müdafiileri dışarı çıktı...vekaletinizin olmadığını söyleseydiniz ben onları çıkarmazdım" dedi...bende" adı üzerinde siz bile CMK müdafii diyorsunuz..Sayın hakim ben müdafiiyim..sanık müdafiisi...katılan olsa idim vekalet gerekirdi...ancak sanık için bu şart değil" dedim...Bu şekilde tartıştık...Tanıklar dinlenirken soru sormak istedim..bana "vekaletiniz yok soru soramazsınız" dedi..tabi ben zıvanadan çıktım.."vekaletim yoksa ve beni müdafii yahut vekil olarak tanımıyorsanız benim burda ne işim var...o halde benim duruşmadan çıkmama karar verin...duruşmadan çıkarmayacaksanız soru sormamı engelleyemezsiniz" dedim...tabi soru sormamı engelleyemedi..ancak bana vekalet sunmam için kesin süre verdi))
Bu konuda ne düşünüyorsunuz...Sizce ben müdafiimiyim...vekilmi?...
Old 27-12-2010, 15:26   #2
üye34660

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım, müdafi sanık savunmanı, vekil ise katılan, müşteki ya da mağdur gibi tarafın avukatıdır. Müdafinin vekaletnamesi olmaksızın hazır bulunması sadece sanığın SORGUSUNUN YAPILMASI SIRASINDAKİ durum için geçerlidir, daha sonraki aşamalarda vekaletname mutlaka ibraz edilmelidir. Vekaletname ibraz edilmezse sanık müdafii sıfatı kazanılamaz. Bu durum çok tartışıldı, sonuç uygulamada ve yargıtay kararlarında bu şekilde belirlendi.

Benzer bir sorunun olduğu bir davada vekaletname sunulmadı, mahkeme de şahsa vekaletname verip vermeyeceği soruldu, sanık da vekaletname vermeyeceğini, vekaletnameye gerek olmadığını söyledi, müdafii de aynı şeyleri söyledi, mahkeme de vekaletname olmaksızın müdafi olamayacağını belirterek, müdafilik talebini reddetti ve sanığa zorunlu müdafii ataması için barodan talepte bulunuldu, baro da başka bir müdafii görevlendirdi ve bu şekilde karar verildi, temyiz nedenleri arasında bu husus da vardı ve karar onandı. Saygılarımla
Old 28-12-2010, 20:06   #3
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan talveq
Geçenlerde İzmir'de Ağır Ceza mahkemelerinden birinde (izmirli meslektaşlar bu ağır ceza mahkemesini koalyca tahmin edebilir) duruşmaya girdim...2 tutuklu sanık var ve ben her ikisinin de müdafiiyim..Ancak CMK'dan atanan 2 müdafii de girdi..ilk duruşma..benim vekaletim yok...CMK müdafiileri "biz CMK müdafiisiyiz..ancak sanıklar kendilerine özel vekil tayin etmiş görevimiz bitti" diyerek salondan ayrıldılar..Tutanağa yazıldı bu hususlar...Bu arada hakim bana "avukat bey vekaletiniz nerde" dedi...bende "vekaletim yok...ancak sanıklara da sorabilirsiniz beni kabul edip etmediklerini..kaldı ki ceza yargılamasında kesin kabul şartı da değil vekalet" dedim...hakim "avukat bey sizin yüzünüzden CMK müdafiileri dışarı çıktı...vekaletinizin olmadığını söyleseydiniz ben onları çıkarmazdım" dedi...bende" adı üzerinde siz bile CMK müdafii diyorsunuz..Sayın hakim ben müdafiiyim..sanık müdafiisi...katılan olsa idim vekalet gerekirdi...ancak sanık için bu şart değil" dedim...Bu şekilde tartıştık...Tanıklar dinlenirken soru sormak istedim..bana "vekaletiniz yok soru soramazsınız" dedi..tabi ben zıvanadan çıktım.."vekaletim yoksa ve beni müdafii yahut vekil olarak tanımıyorsanız benim burda ne işim var...o halde benim duruşmadan çıkmama karar verin...duruşmadan çıkarmayacaksanız soru sormamı engelleyemezsiniz" dedim...tabi soru sormamı engelleyemedi..ancak bana vekalet sunmam için kesin süre verdi))
Bu konuda ne düşünüyorsunuz...Sizce ben müdafiimiyim...vekilmi?...

Değerli meslektaşım siz müdafisiniz. İster seçilme ister atanma yoluyla olsun ceza soruşturmasında şüpheli/sanığı savunan avukatın adı "müdafi" dir. Bu husus yasayla belirlenmiş olup, tartışma dışıdır. Seçilmiş müdafi ile atanmış müdafi arasında ceza muhakemesi hukuku anlamında hiçbir fark görülemez.

İlgili madde şu şekildedir:

CMK.m.2:
MADDE 2. (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
.......................................
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
......................... ifade eder.

Öte yandan, sanığın sorgususunun yapıldığı celsede, sanık henüz vekaleti bulunmayan avukatın müdafii olduğunu, savunmasını onun huzurunda yapacağını kabul eylemişse, müdafiin bu celsede CMK.dan kaynaklanan yetkileri kullanması engellenemez. Bahsettiğiniz yargıcın davranışları, evvela CMK.215-216. maddelerine aykırıdır. Aslına bakarsanız CMK.nın tamamına aykırıdır.

Hakime bu hususta bir makam sahibi ve süjesi olarak yüklenmeniz fevkalade isabetli olmuş; uygun dil ve ölçü içinde, rica ederek değil söz ve talep resmiyeti içinde, vakur bir eda ile, asilane, maddi-pozitif hukuk üzerinden ayrılmadan ve konuyu dağıtmadan, yargılama süjelerine tazyik uygulamanın, onları olması gerekene taşımanın, burada anlatılmaz faydaları vardır

(Bu hakim arkadaşımız hislerine yenilmiş gibi geldi bana. Ceza yargılamasını iş yoğunluğu ve stresi altında artık bürokratik/yüzeysel bir faaliyet olarak da algılıyor olabilir.)

Müdafilik "görev" inizde başarılar dilerim. Saygılarımla.
Old 28-12-2010, 21:09   #4
Av.Barış

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer Güntay
Değerli meslektaşım siz müdafisiniz. İster seçilme ister atanma yoluyla olsun ceza soruşturmasında şüpheli/sanığı savunan avukatın adı "müdafi" dir. Bu husus yasayla belirlenmiş olup, tartışma dışıdır. Seçilmiş müdafi ile atanmış müdafi arasında ceza muhakemesi hukuku anlamında hiçbir fark görülemez.

İlgili madde şu şekildedir:

CMK.m.2:
MADDE 2. (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
.......................................
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
......................... ifade eder.

Öte yandan, sanığın sorgususunun yapıldığı celsede, sanık henüz vekaleti bulunmayan avukatın müdafii olduğunu, savunmasını onun huzurunda yapacağını kabul eylemişse, müdafiin bu celsede CMK.dan kaynaklanan yetkileri kullanması engellenemez. Bahsettiğiniz yargıcın davranışları, evvela CMK.215-216. maddelerine aykırıdır. Aslına bakarsanız CMK.nın tamamına aykırıdır.

Hakime bu hususta bir makam sahibi ve süjesi olarak yüklenmeniz fevkalade isabetli olmuş; uygun dil ve ölçü içinde, rica ederek değil söz ve talep resmiyeti içinde, vakur bir eda ile, asilane, maddi-pozitif hukuk üzerinden ayrılmadan ve konuyu dağıtmadan, yargılama süjelerine tazyik uygulamanın, onları olması gerekene taşımanın, burada anlatılmaz faydaları vardır

(Bu hakim arkadaşımız hislerine yenilmiş gibi geldi bana. Ceza yargılamasını iş yoğunluğu ve stresi altında artık bürokratik/yüzeysel bir faaliyet olarak da algılıyor olabilir.)

Müdafilik "görev" inizde başarılar dilerim. Saygılarımla.

sayın güntay CMK 2 tür müdafiilik öngörmüştür.

1-Baro tarafındna atanan müdafii (madde 149 vd)
2-sanık-şüpheli tarafından seçilen müdafii

ilk halde baro tarafından atanan müdafii ile ilgili bir sorun bulunmamasına rağmen şüpheli-sanık tarafından seçilen müdafiinin şüpheli ile müdafii arasından hem avukatlık kanunu bakımından hemde cmk bakımından vekalet ilişkisi doğurduğu, bu ilişkinin 1136 sayılı yasanın 56/son fıkrası uyarınca vekaletname ile geçerlilik kazanacağı düşüncesindeyim. bunun aksi avukatlık kanununa aykırı olacağı, zira yargıtayın benzer kararlarında da belirtildiği üzere baro tarafından atanan müdafinin görevinin seçilmiş müdafii atanması ile sona ereceği bildirilmektedir.

yani kısaca belirtmek gerekir ise hakimin verdiği karar doğrudur. vekaletname sunmanız halinde müdafii olabilirsiniz.

T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2010/1-19
Karar: 2010/41
Karar Tarihi: 3/2/2010

NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU - SANIĞIN KENDİSİNE VEKALETNAME İLE BİR MÜDAFİİ SEÇMESİ - TEBLİĞNAMENİN SANIĞIN GÖREVLENDİRDİĞİ MÜDAFİİ YERİNE BARO TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLEN MÜDAFİİYE TEBLİĞ EDİLMESİ - SAVUNMA HAKKININ KISITLANDIĞI

ÖZET: Yargılama aşamasında istem üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafiin görevi, sanığın kendisine vekaletname ile bir müdafii seçmesi nedeniyle sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra sanığın savunmasını vekaletname ile görevlendirdiği avukat yapacağından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin de bu müdafie tebliği gerekir. Bu nedenle, tebliğnamenin sanığın görevlendirdiği müdafii yerine, baro tarafından atanan ve görevi sona ermiş bulunan müdafie tebliğ edilerek temyiz incelemesinin yapılması savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.

(AİHS m. 6) (5237 S. K. m. 29, 38, 53, 58, 82) (5271 S. K. m. 150, 156, 297) (7201 S. K. m. 11) (5320 S. K. m. 8) (1412 S. K. m. 316)

Dava: Sanık Necati'nin, nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmekten 5237 sayılı TCY'nin 38/1. maddesi yollamasıyla 82/1-a, 29 ve 53. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 05.02.2008 gün ve 409-35 sayılı re'sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii tarafından da temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi'nce 07.10.2009 gün ve 10500-5722 sayı ile;

<1-J Sanık Necati'nin adli sicil bülteninde tekerrüre esas mahkumiyeti bulunduğu halde TCK'nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

2-) Dosya içeriğine ve gösterilen gerekçeye göre; sanık Necati'nin maktulü öldürmesi konusunda sanık Onur'u azmettirdiği dosya içeriğine ve gösteri/en gerekçeye göre sabit olduğu ve mahkemenin uygulamasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, sanık Necati'nin tanık Ramazan'a yönelik tehdit eylemiyle ilgili soruşturma dosyasının ya da dava açılmışsa dava dosyasının getirtilerek incelenmemesinin sonuca etkili olmayacağı anlaşıldığından, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

3-) Sanık Onur hakkında tasarlayarak insan öldürmek suçundan ve sanık Necati hakkında tasarlayarak insan öldürmeye azmettirmek suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Onur'un tasarlayarak insan öldürmek ve sanık Necati'nin tasarlayarak insan öldürmeye azmettirmek suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş, incelenen dosyaya göre hükümlerde eleştiri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Onur müdafiilerinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede tasarlamanın bulunmadığına, suç vasfına, takdiri indirim hükümlerinin uygulanmamasına, tahrik indiriminin yetersizliğine vesaireye yönelen, sanık Necati müdafiilerinin sanığın suçu işlemediğine, beraat etmesi gerektiğine, azmettirmenin unsurlarının oluşmadığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, resen de temyize tabi hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (onanmasına)> karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 12.01.2010 gün ve 156014 sayı ile;

<Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında sanıklardan Necati 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150/3. maddesi uyarınca görevlendirilen avukat Şebnem tarafından temsil edilmiştir. Sanık hakkında verilen hükümlülük kararının sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesinden sonra, Av. Mehmet'in 15.08.2008 havale tarihli dilekçesi ile sanık Necati adına vekaletname sunduğu, 07.10.2008 havale tarihli dilekçesi ile de yeni adresini bildirdiği anlaşılmıştır. Yargıtay Baş-savcılığımızca 07.11.2008 tarihinde düzenlenen tebliğname sanığın zorunlu müdafii Av. Şebnem'e 18.05.2009 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak, tebliğnamenin sanık Necati'ye ya da vekaletnameli müdafii Av. Mehmet'e tebliğ edildiğine dair evraka veya sanık Necati ile müdafii Av. Mehmet'in tebliğnameden haberdar olup cevap verdiklerine ilişkin bilgi ya da belgeye dosya içinde rastlanamamıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 156/3. maddesinde; <Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, Baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer> düzenlemesi yer almaktadır.

5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası'nın 316. maddesine, 4778 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle eklenip, 19.03.2003 gün ve 4829 sayılı Yasa'nın 20. maddesiyle değiştirilen 3. fıkrasında; <Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsi davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir> hükmüne yer verilmiştir.

Anılan bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; sanığın temyiz aşamasında, kendisine bir müdafii ataması nedeniyle, zorunlu müdafii Av. Şebnem'in müdafilik görevinin sona erdiği açıktır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen tebliğnamenin sanığın vekaletnamen müdafii Av. Mehmet'e tebliği gerekliliği, ülkemizin de taraf bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi uyarınca, adil yargılanma ve savunma hakları çerçevesinde de zorunlu niteliktedir." görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak Özel Daire'nin onama kararının kaldırılarak tebliğnamenin görevi sona eren zorunlu müdafii yerine, sanığın vekaletname vermek suretiyle seçtiği müdafie tebliğ edilmesinden sonra inceleme yapılması için, dosyanın Özel Daire'ye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

İnceleme sanık Necati hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümü gereken uyuşmazlık; sanığın kendisine yeni bir müdafi seçmesi nedeniyle görevi sona eren zorunlu müdafie yapılan tebliğnamenin tebliği işleminin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya içeriğine göre;

5271 sayılı CYY'nin 150. maddesi uyarınca, istem üzerine Çanakkale Barosu tarafından 26.10.2006 tarihinde Av. Şebnem'in müdafii olarak görevlendirildiği, bu müdafiin hükmü 06.02.2008 tarihinde süre tutum dilekçesi ile temyiz ettiği, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay'a gönderilmesinden sonra sanığın 21.04.2008 tarihinde Ankara Kırkdokuzuncu Noteri'nin 07544 yevmiye nolu vekaletnamesi ile kendisine müdafii olarak Av. Mehmet'i seçtiği, Av. Mehmet'in sanık Necati müdafii olduğuna ilişkin dilekçesini 15.08.2008 tarihinde dosya içerisine sunduğu, 07.10.2008 havale tarihli dilekçesi ile de yeni adresini bildirdiği, Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 07.11.2008 tarihinde düzenlenen tebliğnamenin 18.05.2009 tarihinde Baroca görevlendirilen müdafii Av. Şebnem'e tebliğ edildiği, dosya içerisinde tebliğnamenin sanık Necati'ye ya da vekaletnamen müdafii Av. Mehmet'e tebliğ edildiğine veya tebliğnameden haberdar olup cevap verdiklerine ilişkin bilgi ya da belgenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere; hükmü temyiz etmeleri halinde veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin, sanık veya müdafii ile katılan veya vekiline tebliğ olunacağı, 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY'nin 316. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiş, 5271 sayılı CYY'nin 297. maddesinde de aynı hükme yer verilmiştir. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ile ilgili bulunan bu hüküm buyurucu nitelikte olup, uyulması zorunludur.

5271 sayılı CYY'nin <Müdafiin görevlendirilmesinde usul> başlıklı 156. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde müdafiin görevlendirme yöntemi gösterildikten sonra, maddenin 3. fıkrasında: <Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafii seçmesi halinde, Baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer> şeklinde düzenleme ile görevlendirilen müdafiin görevinin hangi halde sona ereceği hükme bağlanmıştır. Aynı Yasa'nın 150/4. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 02.03.2007 gün ve 26450 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren <Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik>in <Görevin sona ermesi> başlıklı 7/1-ç maddesinde de; <Kişinin kendisine bir müdafii veya vekil seçmesi, hallerinde sona erer> denilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargılama aşamasında istem üzerine Baro tarafından CYY'nin 150. maddesi uyarınca görevlendirilen müdafiin görevi, sanığın kendisine vekaletname ile bir müdafii seçmesi nedeniyle sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra sanığın savunmasını vekaletname ile görevlendirdiği Av. Mehmet yapacağından Yargıtay C. Başsavcılığı tebliğnamesinin de bu müdafie tebliği gerekir. Bu nedenle, tebliğnamenin sanığın görevlendirdiği müdafii yerine, Baro tarafından atanan ve görevi sona ermiş bulunan müdafie tebliğ edilerek temyiz incelemesinin yapılması savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.

Bu itibarla, itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına ve Yargıtay C. Başsavcılığı tebliğnamesinin, sanığın vekaletname ile görevlendirdiği müdafii Av. Mehmet'e tebliğ edildikten sonra, temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daire'ye gönderilmesine karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay Birinci Ceza Dairesi'nin 07.10.2009 gün ve 10500-5722 sayılı onama kararının sanık Necati yönünden KALDIRILMASINA,

3- Yargıtay C. Başsavcılığı tebliğnamesinin sanığın vekaletname ile görevlendirdiği müdafii Av. Mehmet'e tebliğ edildikten sonra temyiz incelemesi yapılması için dosyanın, Yargıtay Birinci Ceza Dairesi'ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıma TEVDİİNE, 02.03.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 28-12-2010, 21:37   #5
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

sn oğlak,

CMK. m.149 ve devamının atanmış müdafie ayrılmış hükümler olduğu, seçilmiş avukata ilişkin hukuki ilişkinin kaynağının avukatlık yasası olduğu mealindeki görüşünüze katılamıyorum. CMK.da iki tip müdafilik öngörülmemiştir. Bu konuda , eklediğiniz karar da dahil olmak üzere kanaatime müessir olabilecek bir hukuki yön göremedim. Meslektaşımızın bahsettiği olay da yargıç, (aynen bu şekilde cereyan ettiyse)duruşma idare yetkisini suistimal etmiştir, bunun hiçbir haklılığı olamaz, görülemez.

Öte yandan 149. madde vd.ında düzenlenen Savunma üst başlıklı altıncı kısmın birinci bölümü Müdafi Seçimi, Görevlendirmesi, Görev ve Yetkileri başlığını taşımaktadır. 149. maddenin matlabı ise "şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi" şeklindedir.

Meselenin avukatlık yasasıyla bir alakası bulunmamaktadır ve avukatlık yasası hiçbir hal ve şartta CMK.ya onun müdafi/vekillik ile getirdiği hükümlere tekaddüm edemez.
Old 29-12-2010, 00:22   #6
Av.Barış

 
Varsayılan

müdafiin şüpheli tarafından seçilmesi durumunda vekil-müvekkil ilişkisi olduğu, bunun aksi durumunda avukatlık yasasının gözardı edilmesi sonucunu doğurur ki buda düşünülemeyecek bir olgudur.

bütün bunlar göz ardı edilerek vekaletname sunmaksızın müdafii olduğunu iddia etmek bana pek mantıklı gelmiyor.
Old 29-12-2010, 00:38   #7
Av.Suna SOYDAŞ

 
Varsayılan

Şüpheli tarafından seçilen Avukat sorgu aşamalarında vekalet sunmadan müdafiilik görevini yapar, yargılama esnasında da vekaletini daha sonra sunacağını beyan ederek aynı görevine devam eder, ancak daha sonra da vekaleti dosyaya sunmak zorundadır. Olayda hakimin vekalet sunmak için süre vermesi doğrudur ancak kesin süre vermesini doğru değildir. Ancak ilk celse vekaletin olmaması sebebi ile sergilenen tavır yanlıştır. Şüpheli celsede avukatın müdafiliğini kabul ettiğini beyan etti ise müdafinin görevine negel olunamaz.
Old 31-12-2010, 21:38   #8
GECE

 
Varsayılan

Vekaletname, vekillik-müvekkillik ilişkisinin kurucu unsuru değildir. Bu nedenle örneğin sanık duruşma esnasında "falanca avukatı bu davada şu şu konuda vekilim olarak tayin ederim" der ve bu duruşma tutanağına geçerse, ayrıca vekaletname ibrazına lüzum olmadığı kanısındayım.
Old 04-11-2014, 15:43   #9
Av. Rıdvan

 
Varsayılan

Ceza yargılamasında sanığın beyanı ile müdafilik sıfatı kazanılmakta ve sonrasında da vekaletname sunma zorunluluğu bulunmamaktadır. buna ilişkin CGK kararı aşağıdadır.

T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 1974 / 8-272
Karar: 1974 / 447
Karar Tarihi: 09.12.1974

ÖZET: Sanığın birlikte duruşmaya gelerek hakim huzurunda onu müdafi olarak kabul ettiğini bildirdiği takdirde, böylece müdafilik sıfatını kazanmış olan bir kimsenin yardımcısı olduğu sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartıyla kanun yollarına da müracaat edebilir.

(1412 S. K. m. 139, 227, 273, 290, 291, 356)

Dava: Tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme sebebiyet suçundan sanık M.A. hakkında Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 9.5.1974 günlü son hüküm Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8.Ceza Dairesince incelenerek bozulmasına dair verilen 3.10.1974 gün ve 11467/14740 sayılı ilama karşı C.Başsavcılığınca 8. Ceza Dairesinin bozma kararının kaldırılarak temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi istemini bildiren 3.12.1974 gün ve 10 sayılı itiraznamesiyle dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Tedbirsizlik ve dikkatsizlik ölüme sebebiyetten sanık M.A. nın hükümlülüğüne ilişkin mahkeme kararını özel daire, vekaletnamesiz müdafiin temyize yetkisi olmayacağı gerekçesiyle dilekçenin reddine dair olan tebliğnamedeki düşünceye katılmayarak işin esası incelenip ancak eylem 1803 sayılı Af Kanunu kapsamında kaldığından kamu davasının ortadan kaldırılmasına karar vermiştir.

C.Başsavcılığı yazılı itirazda özetle; CMUK. nun 356. maddesinde sanık şahsi davada vekaletnameyi haiz bir avukat veya dava vekili tarafından kendisini temsil ettirebilir denilmektedir. Vekaletnamesi bulunmayan müdafi, sanığın duruşmadaki savunması için yardımcısı ve koruyucusudur. Böyle bir müdafi sanığın temsilcisi değildir. Temsil yetkisi bakımından şahsi dava ile kamu davası arasında bir fark da yoktur. Vekaletname zorunluluğu ve müdafiin temsil yetkisinin vekaletname ile doğduğunun kabulü gerekmektedir.

CMUK. nun 290. maddesindeki; sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartı, vekaletnamenin bulunmasına lüzum olmadığını değil zorunluluğunu gösterir. Aynı yasa 291. maddesinde sanığın kanuni mümessili ve kocasının kanun yoluna müracaat bakımından sanığın açık arzusunun belirtilmesi şartı aranmamıştır. Sanık kendi seçtiği müdafiin müdafaasından vazgeçebilir. Kanuni temsilcinin seçtiği müdafii ise azledemez, (sıfatık kalmaması hali ayrık olmak üzere)

Olayda sanık vekillerinden S.D. vekaletname ibraz etmiştir. Sanığın arzusunu açıkça izhar ettiği gerekçesi kanunen öngörülen vekaletname zorunluluğunu kaldıramaz, savunma hakkını da kayıtlamaz.

Sanığın depo parasını bizzat yatırdığı da anlaşılamamaktadır.

Bu müdafide sanık adına yatırabilir. Sanık bizzat yatırsa da bu hukuki durumu değiştirmez.

Bu nedenlerle itirazın kabulü ve özel daire kararı kaldırılarak temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi yukarıda açıklanan gerekçeler altında yazılı itirazla istenilmiştir.

1- Sanığın tahkikatın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiinin yardımına müracaat edebileceği hususu CMUK. nun 136/1. maddesinde kabul edilmiş bir genel prensiptir.

Usul kanunumuz gerek bu 136. madde de ve gerekse diğer bir çok maddelerinde (örneğin 139, 227, 273 ve ilahir gibi) müdafiden bahsederken bunların vekaletnameye haiz olmaları şartını aramamış ve böyle ve buna benzer bir kayıt ileri sürmemiştir.

Nazari olarak ceza usulü hukukunda sanığın beraatı veya hafif bir ceza ile cezalandırılması konuları üzerinde yasa adına faaliyette bulunmak görevi ile yükümlü kamu hizmeti gören bir organ olarak tanımlanan müdafi, temsil yetkisini haiz vekilden ayrı bir statüyle tabidir ve özellikle hukuktaki vekiller kadar geniş ve mutlak biri temsil hakkına haiz değildir. Ancak sanığın birlikte duruşmaya gelerek hakim huzurunda onu müdafi olarak kabul ettiğini bildirdiği takdirde, böylece müdafilik sıfatını kazanmış olan bir kimsenin yardımcısı olduğu sanığın açık arzusuna muhalif olmakla şartıyla kanun yollarına da müracaat edebileceği usulün 290. maddesinde kabul edilmiş bulunmaktadır. Kaldı ki olayımızda müdafi de yatırsa sonuca etkili olmamakla beraber depo akçesini bizzat yatıran sanık bu husustaki açık arzusunu da belli etmiştir ki artık bu durumda vekaletname ibrazı yasaya göre zorunlu değildir ve Ceza Genel Kurulunun müştekar görüş ve uygulamaları da bu yoldadır.

Yasa koyucu sanığın (açık arzusunun) vekaletname ile anlaşılacağı öngörseydi yukarıda sayılan diğer maddelerden farklı olarak bu madde de bu görüşe uygun bir tarzda düzenlenmesi gerekirdi.

Bu itibarla vekaletnamesiz müdafiin temyiz isteğini inceleyerek işin esasına karar veren özel daire ilamı usule ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen C.Başsavcılık yazılı itirazının reddine karar verilmesi gerekir.

2- Çoğunluğa karşı olan görüş ise sanığın açık arzusuna muhlif olmamak hali vekaletname ile anlaşılabileceği temyiz şartının sanık tarafından yerine getirilmesinin böyle bir kabule müsait olmamasına müdafiinin vekaletnamesiz olan ancak duruşmalarda sanığın yardımcı olabileceğine ve itirazda ileri sürülen diğer gerekçelere göre C.Başsavcılık yazılı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği yolundadır.

Sonuç: Açıklanan nedenle C.Başsavcılık itirazının reddine 09.12.1974 gününde üçte ikiyi geçen çoğunluk ile karar verildi. (¤¤)
Old 05-11-2014, 00:44   #10
metinnarin

 
Varsayılan

AİHS 6/3-c ye göre suçlama ile karşı karşıya kalan her kişinin en azından; Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak hakkı bulunmaktadır.
Ulusal hukukta bu hakkın kullanımını zorlaştıran veya ortadan kaldıran her bir şart sözleşmenin 6. maddesindeki bu düzenlemeye aykırılık oluşturabilecektir.Müdafiinin sanık hakkında savunma yapabilmesi, tanıkları sorguya çekme hakkı vd hakları kullanabilmesi için vekaletnamenin bulunmasını şarta bağlamak savunma hakkının kullanımını zorlaştıran bir öğe olarak ortaya çıkmaktadır.
Old 17-11-2014, 21:18   #11
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Zaman içinde Avukatlık Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu değiştiği için Yargıtay'ın da kararı değişti:

YARGITAY 3. Ceza Dairesi
Esas: 2014/9218
Karar: 2014/32172

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak;

Gereği görüşülüp düşünüldü;

Sanık müdafiinin temyiz itirazının vekalet ücretine hasren olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;

Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;

Kanunda vekilin ve müdafiinin vekaletname ibrası hakkında bir düzenleme yapılmadığı, sanık tarafından iradi olarak tayin edilen vekilin veya müdafiinin Avukatlık Kanunu kapsamında iradi vekalet ilişkisine (avukatlık sözleşmesine) dayalı olarak temsil görevi üstlendiği, Avukatlık Yasasının 163.maddesinde 4667 sayılı yasayla yapılan değişiklik sonrasında avukatlık (vekalet) sözleşmesinin yazılı olmasının şart olmadığı, tarafların iradelerinin uyuşması halinde vekalet sözleşmesi kurulacağı, dolayısıyla tarafların bu yöndeki iradelerini usulünce açıkladıkları hallerde yazılı belge aranmayacağı, sanığın avukatı olarak duruşmalara giren Avukat F...'e yönelik sanığın herhangi bir itirazda bulunmadığı vekili olarak kabul ettiği anlaşılmakla, tebliğnamedeki onama düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Kendisini vekille temsil ettiren beraat eden sanık lehine, hazine aleyhine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5 maddesine göre vekalet ücretine hükmedilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, Ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK'un 322. maddesi gereğince, hüküm fıkrasına "Beraat eden sanık kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 660 TL.'nin hazinden alınarak sanığa verilmesine" şeklinde ibarenin eklenmesine, diğer yönlerin aynen bırakılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 01.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Müdafii miyiz Saksı mıyız? Brusk Hukuk Sohbetleri 18 22-10-2012 18:55
karşılıksız çek keşide etme suçunun faili vekil mi vekil eden mi? av.öznur Meslektaşların Soruları 1 20-04-2010 15:54
Müdafii Olmadan Tutuklama spektre Meslektaşların Soruları 20 16-10-2007 20:29
Müdafii hakkında suç duyurusunda bulunma Av.Barış Meslektaşların Soruları 5 20-01-2007 12:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04451108 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.