Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İtİrazin İptalİ Ve Munzam Zarar

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-11-2010, 11:00   #1
kilit27

 
Varsayılan İtİrazin İptalİ Ve Munzam Zarar

Saygı değer Meslektaşlarım. öncelikle hepinize bol kazançlı ve hayılrlı günler diliyorum.

Müvekkil aleyhine kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile 85.000,00 TL üzerinden icra icra takibi başlatılıyor. müvekkil dosya borcunun tamamını icra müdürlüğüne depo ederek borcun 50.000,00 TL'sinei itiraz ediyor. Yapılan yargılama neticesinde mahkemece müvekkilin itiraz haklı bulunarak davanın kabulüne karar veriliyor. aynı kararda ilam kesileştikten sonra 50.000,00 TL'nin müvekkile iade edilmesine karar veriliyor. İcra Dosyasındaki para Yargıtay aşamısından da geçtikten sonra yaklaşık 3 yıl sonra müvekkilin eline geçmiştir. müvekkilin yatırmış olduğu para nemalandırılmadan müvekkile iade edilmiştir. Bu arada mahkemece de tazminat talebi kabul görmemiştir.
Sayın meslektaşlarım icra dosyası alacaklısı aleyihne munzam zarar talebinde bulunmak mamkünmüdür. Eğer mümkünse ve varsa yargıtay kararı ekleminizi rica ediyorum.
vereceğininiz cevapler için şimdiden teşekkür ediyorum.
Slm ve sagı ile
Old 30-11-2010, 11:10   #2
tangela

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/3457
K. 2001/7134
T. 3.7.2001
DAVA : Davacı Abdullah tarafından, davalılar T.C. Ziraat Bankası Şubesi aleyhine 18.5.1999 gününde verilen dilekçe ile davalının talebi üzerine yapılan haksız haciz ve muhafaza işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminatın istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 6.6.2000 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Dava, haksız icra takibi ve haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar itibariyle davacının davalı bankadan ipotek karşılığı kredi kullandığı, bu kredi borcu nedeniyle davalının davacı borçlu aleyhine hem ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip hemde ilamsız takip yaptığı anlaşılmaktadır. İlamsız takip dosyasının incelenmesinde borçlu olan davacının ödeme emrine karşı süresinde mal beyanında bulunduğu ve ayrıca yine süresinde şikayet yolu ile ödeme emrinin ve icra takibinin iptali için İcra Tetkik Merciine başvurduğu, İcra Tetkik Merciinin 15/7/1998 tarihli kararı ile mükerrer olarak yapıldığı belirtilen ilamsız icra takibinin davacı yönünden iptaline ve şikayetin kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtayca 28/12/1998 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı bu davada ilamsız icra takibine ilişkin olarak otomobilinin haciz ve muhafaza işlemine tabii tutulması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemektedir.

Haksız icra takibi ve haksız haciz yapılması işlemleri sorumluluk hukuku ilke ve kuralları gereğince haksız eylem niteliğin de olup, maddi ve manevi tazminatı gerektirdiği kabul edilmektedir. Haksız haczin, takibin kişilik hakkına saldırı oluşturduğu da belirgindir. Somut olayda davacı hakkındaki ilamsız icra takibinin icra tetkik merciince iptal edilmiş olması bu icra takibinin haksız yapıldığını göstermektedir. Otomobilin haczi işlemi ise 19/3/1999 tarihinde yani icra takibinin iptaline ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra davalı tarafından talep edilmiş ve davacıya ait otomobilin 6/5/1999 tarihinde muhafaza altına alınarak takibin iptal edilmiş olduğunun anlaşılması üzerine 7/5/1999 tarihinde davacıya teslimine karar verilmiş olduğundan icra takibinin iptalinden sonraki aşamada haciz yapılmış olması itibariyle bu haciz işleminin de haksız olduğu kabul edilmelidir. Açıklanan şu durum karşısında hem icra takibinin hem de haciz işleminin haksız olması gözetilerek davacının maddi tazminata ilişkin istemi yönünden gerekli inceleme yapılmak suretiyle davalının maddi ve manevi tazminat ile sorumluluğuna karar verilmesi gerekmektedir. Takibin iptaline ilişkin icra tetkik mercii kararının onanmasına dair Yargıtay İlamının hernekadar taraflara tebliğ edilmediği anlaşılmakta ise de icra tetkik merciinin 15/7/1998 tarihli takibin iptaline ilişkin kararının taraflara haciz işleminden önce tebliğ edilmiş olmakla davalının takibin iptaline ilişkin mercii kararını bilerek haciz işlemi yaptığının anlaşılması karşısında yerel mahkemenin red gerekçesi uygun görülmemiştir. Şu durum karşısında yukarıda açıklandığı üzere davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 3.7.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1986/4270
K. 1986/5265
T. 1.7.1986

- MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız İhtiyati Haciz Dolayısıyla )
- İHTİYATİ HACİZ ( Haksız Olması Halinde Manevi Tazminat İstenebilmesi )
- HAKSIZ İHTİYATİ HACİZ ( Manevi Tazminat İstenebilmesi )
2004/m.97
818/m.49

ÖZET : İhtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı yerinde görülmeyen davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

KARAR : Dava şahsiyete bağlı hakların saldırıya uğramış olması sebebiyle manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödetilmesi isteğidir. Davacının amcası olan davalı, mahkemeye başvurarak henüz muaccel olmayan bonoya müstenit bir alacağı bulunduğu iddiasıyla bu davada üçüncü kişi durumundaki kendi kardeşi ve davacının babası E. aleyhine ihtiyati haciz kararı almıştır. Avukat Ş., alacaklı davalının vekili sıfatıyle verilen kararı infaz için icra ve polis memurları ile birlikte Fatih ... Caddesi`ndeki 16 numaralı Bahar Apartmanı`nın 8 numaralı dairesine gelmiştir. Daire kapısında borçlunun adı yazılıdır. İçeriden çıkan ve borçlunun karısı olan N. ile oğlu davacı hazır bulundukları halde icra memuru haciz işlemine başlamıştır. Bunlardan N., orada konuk olarak bulunduğunu ve davacı da bir kira kontratosu ve noterden tasdikli senet göstererek daire kiracısının kendisi olduğunu ve eşyayı devren aldığını bildirmişlerse de alacaklı vekilinin ( tüm hukuki ve cezai mesuliyeti kabul ediyorum haciz ve muhafaza yapılsın ) demesi üzerine evdeki eşya haczedilmiş ve mahcuz mallar icra kefili olmayı kabul eden iki kişiye teslim edilmiştir. Sonradan borçlunun mahkemeye itirazen başvurması üzerine alacağın henüz muaccel olmadığı ve yasal unsurların varlığını gösterecek bir karine bulunmadığı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

Dava dilekçesinde haczine kalkışılan eşya ile borçlunun bir ilgisinin bulunmadığının ileri sürülmesine karşılık, davalı vekilinin tüm sorumluluğu üstlenip haczi uygulaması sonucunda davacının mali ve içtimai itibarının haleldar olduğu iddia edilmektedir. Mahkemece olayda kusursuz sorumluluğun varlığı ve sonradan kaldırılmakla ihtiyati haciz kararının haksızlığının ortaya çıktığı benimsenmekle birlikte ihtiyati haciz isteyen alacaklının hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan sorumlu olduğuna dair İcra ve İflas Kanununun 259. maddesindeki hükme göre infaz olunan ihtiyati hacizden dolayı yalnız maddi tazminat istenebileceğine işaret edilip, manevi tazminat isteğine ilişkin olan bu davanın reddine karar verilmiştir.

Gerçekten ihtiyati haciz, mal varlığında eksilme sonucunu doğurursa bir zarardan söz edilebilir ve bu genellikle maddi zarar olarak ortaya çıkar. Ancak ihtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir ( Bkz. Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, 1981, Sahife: 554 ). Yargıtay`ın içtihatları da bu yoldadır. Örneğin: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi`nin esas 1975/8265, karar 1976/5541 sayılı ve 4.6.1976 günlü kararında bir kimsenin ihtiyati haciz kararı almak suretiyle diğer bir kimsenin mallarını haczettirmesi onun haksız olması halinde şeref ve haysiyetini halele uğratan bir davranış niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu itibarla mahkemenin haksız ihtiyati haciz kararının infaz edilmiş olmasından ötürü yalnız maddi tazminat istenebilip manevi tazminat talep edilemeyeceğine dair gerekçesi yasal dayanaktan yoksundur.

Ancak davaya konu olan icra takibinde davalıya borçlu olan davacı değil, bir başkasıdır. Buna rağmen haciz işlemine davacı maruz kalmıştır. O halde üzerinde durulacak yön manevi tazminat talep edilebilmesi için BorçlarKanununun 49. maddesinde sözü edilen ağır zarar ve ağır kusur unsurlarının olayda davacı yönünden bulunup bulunmadığıdır. Böyle bir işleme maruz kalan kimsenin uğramış olduğu zararın ağır olduğunda kuşku yoktur. Kusura gelince, özelliklerine göre davalının eyleminde kusur bulunmadığı görülmektedir. Şöyle ki: Haczin yapıldığı apartman dairesinin kapısında borçlunun adı yazılıdır. Borçlu kendi eşi ile birlikte davacının evinde oturmaktadır. Bu durumda haciz için sözü edilen daireye gelinmiş olmasında ve orada mevcut eşyanın borçlunun yerinde bulunduğunun kabulü ile haciz edilmesinde kusurun varlığı benimsenemez. Çünkü İcra ve İflas Kanununun 97/A maddesi hükmüne göre borçlu ile üçüncü kişinin menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Haciz sırasında ibraz olunan kira kontratosunda kiracı olarak davacının gözükmesi bu sonucu değiştirmez. Ayrıca alacağın dayanağı olan senedi düzenledikten sonra ticareti terketmiş olan borçlunun menkul ve gayrimenkullerini devir ettiğine dair bir sözleşme yapmış olması da düşündürücüdür. Bir an için kusurun varlığından söz edilse bile bunun ağır olduğundan bahsedilemez. O halde davanın reddine dair hüküm sonucu bakımından usul ve kanuna uygun olmakla gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 438. maddesinin son fıkrası uyarınca temyiz olunan kararın gerekçesi yukarıda gösterilen şekilde değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA, 1.7.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi
Old 30-11-2010, 12:06   #3
kilit27

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tangela
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/3457
K. 2001/7134
T. 3.7.2001
DAVA : Davacı Abdullah tarafından, davalılar T.C. Ziraat Bankası Şubesi aleyhine 18.5.1999 gününde verilen dilekçe ile davalının talebi üzerine yapılan haksız haciz ve muhafaza işlemi nedeniyle maddi ve manevi tazminatın istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 6.6.2000 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Dava, haksız icra takibi ve haciz nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki bilgi, belge ve açıklamalar itibariyle davacının davalı bankadan ipotek karşılığı kredi kullandığı, bu kredi borcu nedeniyle davalının davacı borçlu aleyhine hem ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip hemde ilamsız takip yaptığı anlaşılmaktadır. İlamsız takip dosyasının incelenmesinde borçlu olan davacının ödeme emrine karşı süresinde mal beyanında bulunduğu ve ayrıca yine süresinde şikayet yolu ile ödeme emrinin ve icra takibinin iptali için İcra Tetkik Merciine başvurduğu, İcra Tetkik Merciinin 15/7/1998 tarihli kararı ile mükerrer olarak yapıldığı belirtilen ilamsız icra takibinin davacı yönünden iptaline ve şikayetin kabulüne karar verildiği, kararın Yargıtayca 28/12/1998 tarihinde onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı bu davada ilamsız icra takibine ilişkin olarak otomobilinin haciz ve muhafaza işlemine tabii tutulması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemektedir.

Haksız icra takibi ve haksız haciz yapılması işlemleri sorumluluk hukuku ilke ve kuralları gereğince haksız eylem niteliğin de olup, maddi ve manevi tazminatı gerektirdiği kabul edilmektedir. Haksız haczin, takibin kişilik hakkına saldırı oluşturduğu da belirgindir. Somut olayda davacı hakkındaki ilamsız icra takibinin icra tetkik merciince iptal edilmiş olması bu icra takibinin haksız yapıldığını göstermektedir. Otomobilin haczi işlemi ise 19/3/1999 tarihinde yani icra takibinin iptaline ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra davalı tarafından talep edilmiş ve davacıya ait otomobilin 6/5/1999 tarihinde muhafaza altına alınarak takibin iptal edilmiş olduğunun anlaşılması üzerine 7/5/1999 tarihinde davacıya teslimine karar verilmiş olduğundan icra takibinin iptalinden sonraki aşamada haciz yapılmış olması itibariyle bu haciz işleminin de haksız olduğu kabul edilmelidir. Açıklanan şu durum karşısında hem icra takibinin hem de haciz işleminin haksız olması gözetilerek davacının maddi tazminata ilişkin istemi yönünden gerekli inceleme yapılmak suretiyle davalının maddi ve manevi tazminat ile sorumluluğuna karar verilmesi gerekmektedir. Takibin iptaline ilişkin icra tetkik mercii kararının onanmasına dair Yargıtay İlamının hernekadar taraflara tebliğ edilmediği anlaşılmakta ise de icra tetkik merciinin 15/7/1998 tarihli takibin iptaline ilişkin kararının taraflara haciz işleminden önce tebliğ edilmiş olmakla davalının takibin iptaline ilişkin mercii kararını bilerek haciz işlemi yaptığının anlaşılması karşısında yerel mahkemenin red gerekçesi uygun görülmemiştir. Şu durum karşısında yukarıda açıklandığı üzere davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 3.7.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 1986/4270
K. 1986/5265
T. 1.7.1986

- MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız İhtiyati Haciz Dolayısıyla )
- İHTİYATİ HACİZ ( Haksız Olması Halinde Manevi Tazminat İstenebilmesi )
- HAKSIZ İHTİYATİ HACİZ ( Manevi Tazminat İstenebilmesi )
2004/m.97
818/m.49

ÖZET : İhtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı yerinde görülmeyen davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

KARAR : Dava şahsiyete bağlı hakların saldırıya uğramış olması sebebiyle manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödetilmesi isteğidir. Davacının amcası olan davalı, mahkemeye başvurarak henüz muaccel olmayan bonoya müstenit bir alacağı bulunduğu iddiasıyla bu davada üçüncü kişi durumundaki kendi kardeşi ve davacının babası E. aleyhine ihtiyati haciz kararı almıştır. Avukat Ş., alacaklı davalının vekili sıfatıyle verilen kararı infaz için icra ve polis memurları ile birlikte Fatih ... Caddesi`ndeki 16 numaralı Bahar Apartmanı`nın 8 numaralı dairesine gelmiştir. Daire kapısında borçlunun adı yazılıdır. İçeriden çıkan ve borçlunun karısı olan N. ile oğlu davacı hazır bulundukları halde icra memuru haciz işlemine başlamıştır. Bunlardan N., orada konuk olarak bulunduğunu ve davacı da bir kira kontratosu ve noterden tasdikli senet göstererek daire kiracısının kendisi olduğunu ve eşyayı devren aldığını bildirmişlerse de alacaklı vekilinin ( tüm hukuki ve cezai mesuliyeti kabul ediyorum haciz ve muhafaza yapılsın ) demesi üzerine evdeki eşya haczedilmiş ve mahcuz mallar icra kefili olmayı kabul eden iki kişiye teslim edilmiştir. Sonradan borçlunun mahkemeye itirazen başvurması üzerine alacağın henüz muaccel olmadığı ve yasal unsurların varlığını gösterecek bir karine bulunmadığı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

Dava dilekçesinde haczine kalkışılan eşya ile borçlunun bir ilgisinin bulunmadığının ileri sürülmesine karşılık, davalı vekilinin tüm sorumluluğu üstlenip haczi uygulaması sonucunda davacının mali ve içtimai itibarının haleldar olduğu iddia edilmektedir. Mahkemece olayda kusursuz sorumluluğun varlığı ve sonradan kaldırılmakla ihtiyati haciz kararının haksızlığının ortaya çıktığı benimsenmekle birlikte ihtiyati haciz isteyen alacaklının hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan sorumlu olduğuna dair İcra ve İflas Kanununun 259. maddesindeki hükme göre infaz olunan ihtiyati hacizden dolayı yalnız maddi tazminat istenebileceğine işaret edilip, manevi tazminat isteğine ilişkin olan bu davanın reddine karar verilmiştir.

Gerçekten ihtiyati haciz, mal varlığında eksilme sonucunu doğurursa bir zarardan söz edilebilir ve bu genellikle maddi zarar olarak ortaya çıkar. Ancak ihtiyati haciz bilerek veya ağır kusurlu olarak, dayanağı olan olay yanlış biçimde mahkemeye gösterilir ise hak kötüye kullanılmış olacağından eylem hukuka aykırı olur. Bu durumda Borçlar Kanununun 49. maddesi uyarınca manevi giderim istenebilir ( Bkz. Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, 1981, Sahife: 554 ). Yargıtay`ın içtihatları da bu yoldadır. Örneğin: Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi`nin esas 1975/8265, karar 1976/5541 sayılı ve 4.6.1976 günlü kararında bir kimsenin ihtiyati haciz kararı almak suretiyle diğer bir kimsenin mallarını haczettirmesi onun haksız olması halinde şeref ve haysiyetini halele uğratan bir davranış niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu itibarla mahkemenin haksız ihtiyati haciz kararının infaz edilmiş olmasından ötürü yalnız maddi tazminat istenebilip manevi tazminat talep edilemeyeceğine dair gerekçesi yasal dayanaktan yoksundur.

Ancak davaya konu olan icra takibinde davalıya borçlu olan davacı değil, bir başkasıdır. Buna rağmen haciz işlemine davacı maruz kalmıştır. O halde üzerinde durulacak yön manevi tazminat talep edilebilmesi için BorçlarKanununun 49. maddesinde sözü edilen ağır zarar ve ağır kusur unsurlarının olayda davacı yönünden bulunup bulunmadığıdır. Böyle bir işleme maruz kalan kimsenin uğramış olduğu zararın ağır olduğunda kuşku yoktur. Kusura gelince, özelliklerine göre davalının eyleminde kusur bulunmadığı görülmektedir. Şöyle ki: Haczin yapıldığı apartman dairesinin kapısında borçlunun adı yazılıdır. Borçlu kendi eşi ile birlikte davacının evinde oturmaktadır. Bu durumda haciz için sözü edilen daireye gelinmiş olmasında ve orada mevcut eşyanın borçlunun yerinde bulunduğunun kabulü ile haciz edilmesinde kusurun varlığı benimsenemez. Çünkü İcra ve İflas Kanununun 97/A maddesi hükmüne göre borçlu ile üçüncü kişinin menkul malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Haciz sırasında ibraz olunan kira kontratosunda kiracı olarak davacının gözükmesi bu sonucu değiştirmez. Ayrıca alacağın dayanağı olan senedi düzenledikten sonra ticareti terketmiş olan borçlunun menkul ve gayrimenkullerini devir ettiğine dair bir sözleşme yapmış olması da düşündürücüdür. Bir an için kusurun varlığından söz edilse bile bunun ağır olduğundan bahsedilemez. O halde davanın reddine dair hüküm sonucu bakımından usul ve kanuna uygun olmakla gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 438. maddesinin son fıkrası uyarınca temyiz olunan kararın gerekçesi yukarıda gösterilen şekilde değiştirilerek ve düzeltilerek ONANMASINA, 1.7.1986 gününde oybirliğiyle karar verildi
sayın meslektaşım ilginiz için tşk ederim. ancak sanırım sorumun tam yanıtı bu kararlarda yok. zira ortada gerçekleşmiş haciz işlemi yok. icra takibi açıldıktan sonra müvekkil itiraz süresi içerisinde itirazın iptali açıyor ve ticaret mahkemesinden itiraz ettği kısım yönünden icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemisin talep ediyor. mahkemece teminat karşılğında paranın alacaklıya ödenmemisne karar veriliyor. yargılama sonucunda müvekkilin davası kabul edilditen sonra müvekkil yaklaşık 3 yıldır icra veznesinde boşu boşuna yatan parasını alabilmiştir. hal böye olunca alacaklıya karşı bir munzam zarar davası açmak mümkünmüdür. onu merak ediyorum.
Old 30-11-2010, 12:24   #4
tangela

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım sorununuzu anladım fakat tam olarak uygun karar bulamadım. Borçtan daha fazla rakamla takip açılması ve sizin bu yüzden para yatırmak zorunda kalmanızı dolaylı bir haciz olarak yorumladım. Onların yaptığı fiili bir haciz olmasa da neticede belli bir paranızın üzerine bloke koyulmasına sebep olmuşlardır. Dava sonucuna göre de para üzerindeki blokenin haksız olduğuna karar verilmiştir.Neticede ortada haksız bir haciz vardır. Yinede uygun yargıtay kararı aramaya devam edeceğim.
Old 30-11-2010, 12:33   #5
kilit27

 
Varsayılan

ilginiz için tşk ederim sayın meslektaşım. tüm aramalarıma rağmen ben bulamamıştım.
Old 02-08-2011, 12:10   #6
concardia

 
Varsayılan Munzam Zarar

Alıntı:
Yazan kilit27
ilginiz için tşk ederim sayın meslektaşım. tüm aramalarıma rağmen ben bulamamıştım.

Hala arıyor olma ihtimalinize binaen...


T.C.

YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2010/28

K. 2010/6526

T. 10.5.2010

• ARACIN AYIPLI ÇIKMASI NEDENİYLE MUNZAM ZARARIN TAHSİLİ (İcra Müdürlüğünce Belirlenen Bedelin İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği - Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği)

• İCRA MÜDÜRLÜĞÜNCE BELİRLENEN BEDEL (İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği - Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği)

• MUNZAM ZARARIN TAHSİLİ (Aracın Ayıplı Çıkması Nedeniyle - İcra Müdürlüğünce Belirlenen Bedelin İcra Dosyasına Bloke Edildiği Ancak Bu Bedele İtiraz Ederek Paranın Davacıya Ödenmesini Engellediği/Paranın İcra Dosyasına Ödendiği Tarihte Oluşan ve Faizi Aşan Zararını İsteyebileceği)

2004/m.24

818/m.105


ÖZET : Dava, aracın ayıplı çıkması nedeniyle munzam zararın tahsili istemidir. Dosya kapsamından davacının ayıplı aracının mahkemece değiştirilmesine karar verildiği, davacının ilamı icraya koyduğu, aynı aracın üretiminin kalkması nedeniyle davacı tarafından talep ile İİK 24. madde gereğince işlem yapılmasını istediği, icra müdürlüğünce aracın değerinin tespit edildiği, davalı tarafında icra müdürlüğünce belirlenen bedelin icra dosyasına bloke edildiği ancak bu bedele itiraz ederek paranın davacıya ödenmesini engellediği anlaşılmaktadır. Paranın icra dosyasına ödendiği tarihte oluşan ve faizi aşan zararını isteyebilir. Mahkemece, davalının parayı bloke ettiği tarihten eldeki dava tarihine kadar geçen zaman zarfında gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurlarını gösterir liste ilgili resmi kurumlardan getirtilmeli, konusunda uzman bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, davacının zarar miktarı belirlemeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu yönlerin göz ardı edilerek yazılı şeklide hüküm tesis edilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan satın aldığı aracın ayıplı çıktığını, aracın değiştirilmesi için açtığı davayı kazandığını, mahkeme ilamını icraya koyduğunu, aracın aynısının üretiminin kalkması nedeniyle araç değerinin ödenmesi konusunda icra müdürlüğünce bilirkişi incelemesi yapıldığını, davalının belirlenen bedeli icra dosyasına bloke ettiğini, ancak bedele itiraz ederek paranın tarafına ödenmesine engel olduğunu, parasını zamanında almadığından zarara uğradığını, uğradığı zarar nedeniyle 1.000,00 TL munzam zarar ile 30.000,00 TL manevi zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara , kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Uyuşmazlığın çözümü için "munzam zarar kavramı üzerinde durmak gerekir. Gerçekten, borçlunun temerrüdü sonucu para borcunun vadesinde ödenmemesi alacaklının zararına olacağı açıktır. Yasa koyucu, bu şekilde oluşan zararın kural olarak temerrüt faiziyle karşılanacağını varsaymıştır. Ne var ki, afacaklının bu yüzden uğradığı zararın her zaman temerrüt faiziyle karşılanamayacağı düşünülerek Borçlar Kanunun 105. maddesinin birinci fıkrası ile "alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur ispat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir hükmü getirilmiştir. Bu hükme göre alacaklı faizi aşan zararını isteme hakkına sahiptir.
Yasada geçmiş günler faizini aşan zararın türü ve niteliği konusunda bir açıklık yoksa da, buradaki zararın hukukumuzdaki müspet zarar tanımlamasıyla eşdeğer olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca bu zararın, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsa idi, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda oluşan durum arasındaki fark; temerrüt faizi ile karşılanamayan zarar olarak tanımlanabilir. Böyle bir zarar, her somut olayın özelliğinden kaynaklanabilir.
Munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağın varlığını, bu alacağının geç ifa edilmesinden dolayı faizle karşılanamayan zararını ve miktarını zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmek durumundadır. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlamakla sorumluluktan kurtulabilir.
Munzam zarar temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar geçecek zaman içinde artarak devam eden yeni bir borçtur. Asıl borcun kaynağı haksız fiil nedensiz zenginleşme veya sözleşme olduğu halde bu borcun hukuki sebebi asıl alacağın temerrüde uğraması gibi hukuka aykırılıktır. O nedenle, asıl alacak ve temerrüt faizleri yönünden icra takibi yapması ve dava açılması sırasında onlarla birlikte istenilmemiş olması veya bu zarar hakkının saklı tutulmamış olması davanın görülmesine engel değildir. Zaman aşımı süresi içinde her zaman bu yöne ilişkin dava açılabilir.
Her ne kadar M K.nun 6. maddesi hükmüne göre davacı iddiasını ispat etmekle yükümlü ise de; bu kural mutlak değildir. İstisnaların başında karine gelir. Var olan bir durumdan bilinmeyen bir durumun çıkarılması halinde karine var denir. Olayımızda yasal bir karina yoktur. Buna karşılık yaşanan hayatın gerçekleri ve olaylarından çıkan eylemli bir karinenin varlığı tartışmasızdır. Ticari hayatın içinde olan davacının eline geçecek parayı işinde değerlendirmesi veya en azından vadeli banka hesabına veya benzer gelir getiren kurumlara yatırarak en iyi şekilde yararlanması beklenebilecek bir davranış olup, bu davranış toplumumuzun içinde bulunduğu ekonomik-sosyal yaşantısına da uygun düşer. Bu tür getiri oranlarının temerrüt faizinden fazla olduğu hususu da bilinen bir vakıadır. HUMK.nun 238. maddesi gereğince maruf ve meşhur olan hususlar münazaalı sayılmaz. Bu nedenle davacının temerrüt faizinden fazla bir zararı olduğu ortadadır. Davalı bu karinenin aksini ispat etmek durumundadır.
Toplanan delillerden ve dosya kapsamından davacının ayıplı aracının mahkemece değiştirilmesine karar verildiği, davacının ilamı icraya koyduğu, aynı aracın üretiminin kalkması nedeniyle davacı tarafından 7.6.2002 tarihinde ki talep ile İİK 24. madde gereğince işlem yapılmasını istediği, icra müdürlüğünce aracın değerinin tespit edildiği, davalı tarafında icra müdürlüğünce belirlenen bedelin 30.6.2003 tarihinde icra dosyasına bloke edildiği ancak bu bedele itiraz ederek paranın davacıya ödenmesini engellediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca paranın icra dosyasına ödendiği tarihte oluşan ve faizi aşan zararını isteyebilir. Öyle ise mahkemece, davalının parayı bloke ettiği tarihten eldeki dava tarihine kadar geçen zaman zarfında gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranı mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranları, döviz kurlarını gösterir liste ilgili resmi kurumlardan getirtilmeli, konusunda uzman bilirkişi kurulundan taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı, davacının zarar miktarı belirlemeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu yönlerin göz ardı edilerek yazılı şeklide hüküm tesis edilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ : Yukarıda birinci bentte belirtilen nedenle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, 10.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.





T.C.

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/4799

K. 2010/1264

T. 4.2.2010

• MUNZAM ZARAR ALACAĞI ( Borçlunun Temerrüde Düştüğü Tarihten Ödemenin Yapıldığı Süre İçerisinde Alacaklının Uğradığı Zarar Saptanması Gerektiği - Bu Zarardan Temerrüt Faizi Düşülerek Munzam Zarar Hesaplanması Gerektiği )

• MUNZAM ZARARIN HESAPLANMASI ( Borçlunun Temerrüde Düştüğü Tarihten Ödemenin Yapıldığı Süre İçerisinde Alacaklının Uğradığı Zararın Saptanması Gerektiği - Bu Zarardan Temerrüt Faizi Düşülerek Munzam Zarar Hesaplanması Gerektiği )

• TEMERRÜT FAİZİ ( Alacağın Geç Tahsil Edilmesi Nedeniyle Munzam Zarar Talebi - Borçlunun Temerrüde Düştüğü Tarihten Ödemenin Yapıldığı Süre İçerisinde Alacaklının Uğradığı Zararın Saptanacağı/Bu Zarardan Temerrüt Faizi Düşülerek Munzam Zarar Hesaplanması Gerektiği )

818/m.43, 105


ÖZET : Dava, alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili talebidir. Munzam zararın hesaplanmasında, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten ödemenin yapıldığı süre içerisinde yıllık enflasyon artış oram, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma oranı, faiz oranları, Türk Lirasına karşılık döviz kurlarındaki değişiklik, para değerinin düşmesi, alım gücünün azalması nedeniyle alacaklının uğradığı zarar saptanmalıdır. Bu zarardan temerrüt faizi düşülerek munzam zarar hesaplanmalıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada, İstanbul Asliye 12. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 26.12.2007 tarih ve 2005/688-2007/738 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.02.2010 gününde davacı avukatı davacı vekili M.A. gelip, davalı avukatı tebligata rağmen duruşmaya gelmediğinden, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.A. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 26.08.2003 tarihli temlikname ile Çeşminaz'ın davalılardan olan "doğmuş munzam zararları ile ileride doğacak munzam zararları ve buna bağlı dava haklarını" müvekkiline temlik ettiğini, alacağını davacıya temlik eden Çeşminaz'ın bonolardan kaynaklanan alacağını tahsil amacı ile davalılar aleyhinde icra takipleri başlatıldığını, ancak borçluların çeşitli yöntemlerle alacağın tahsilini geciktirdiğini, ilk takip tarihi ile 01.05.1997 tarihleri arasındaki faizi aşan ( munzam ) zararın tahsili için İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 200/1394 E. sayı ile açılan davada munzam zararın 01.05.1997 tarihine kadar hesaplandığını, hükmedilen tazminatın 19.11.2003 tarihinde tahsil edildiğini ileri sürerek, 01.05.1997-19.11.2003 tarihleri arasındaki munzam zararın tespiti ile şimdilik 50.000.-YTL'nın 19.11.2003 tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava edilmiştir.
Davalı T. Uluslararası Turizm Paz. End.ve Tic. A.Ş. vekili ile davalı Ünal davanın zamanaşımı süresinde açılmadığını, davacının zarara uğradığını kanıtlaması gerektiğini, enflasyon artışının ileri sürülerek munzam zarar talep edilemeyeceğini, davacı alacağını tahsilde davalı tarafın kusuru olmadığını, davacı tarafa toplam ödenen bedel dikkate alındığında davacının bir zararı da olmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2000/1394 E., 2001/1113 K. sayılı dosyası ile Çeşminaz tarafından munzam zararın tazmini istemi ile açılan davada 80.572.104.523.-TL munzam zarar alacağının davalılardan tahsiline karar verildiği, davacının bu kez 01.05.1997 -19.11.2003 tarihleri arasındaki munzam zararın tazmini istemi ile işbu davayı açtığı, davacının muayyen paranın gününde ödenmemesinden doğan zararını ve miktarını kanıtlamak durumunda olup, bu zararın, paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan kâr veya faiz elde edilen gelir olmadığı, davacının somut olarak zararını kanıtlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, B.K.'nun 105/1. maddesine dayanılarak açılmış olup, alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsiline ilişkindir. Davacı alacaklı, borçlunun ilk temerrüde düştüğü 08.11.1990 takip tarihinden, icra Mahkemesince faiz hesabının yapıldığı 01.5.1997 tarihine kadar olan munzam zararın hüküm altına alındığını belirterek, 01.05.1997 tarihinden asıl alacağın tahsil edildiği 19.11.2003 tarihine kadar oluşan munzam zararın tazminini istemiştir.
Dairemizin kararlarında, ülkemizde talep tarihine ilişkin yıllarda süregelen yüksek enflasyon ve bunun sonucu para değerindeki düşmeler ve alacaklının alacağını geç alması nedeniyle bundan oluşan zararını BK'nun 105'inci maddesi hükmü kapsamında talep etmesinin mümkün olduğu açıkça benimsenmiştir.
Buna göre, ayrıca ve daha yükseği kanıtlanamadıkça, veyahut mal sigorta sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarda olduğu gibi tahsil edilecek paranın sarfedileceği amaç ve yer açıkça belli olmadıkça mahkemece bu tür davalarda munzam zararın tespit edilebilmesi için yapılacak iş şu olmalıdır. Borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde ( dava konusu olayda ise kısmi davada hesaplamada esas alınan 01.05.1997 tarihinden asıl alacağın tahsil edildiği 19.11.2003 tarihe kadar geçen süre içerisinde ), her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet tahvillerine verilen faiz oranlan, Türk Lirası karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiğinde bunları ilgili resmi kurul veya kuruluşlardan araştırmak, bu sahada uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılmak suretiyle, bu sure içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücü azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenmek ve istenilen alacağın temel hukuki yapısı nedeniyle bir tazminat alacağı niteliğinde olduğundan ve bu zararın oluşmasında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortamın da etkili bulunduğu ve bundan ülkede yaşamını sürdüren gerçek veya tüzel kişilerin etkilenmemesinin kaçınılamaz olduğu ve nihayet her somut olayın özelliği de dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK'nun 43'üncü maddesi çerçevesinde mahkemece değerlendirmeye de tabi tutularak belirlenmesi ve bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken alması gereken temerrüt faizi miktarı düşülerek, hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurmaktan ibarettir. Nitekim, davacı tarafından açılan kısmi davada da aynı yöntem ile munzam zarar hesabı yapılmış olup, belirtilen hesaplama yöntemi davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşturmaktadır.
Yargılama sırasında alınan 29.08.2007 tarihli raporu düzenleyen bilirkişi heyetinde yer alan Levent tarafından yapılan hesaplamaya ve hesaplamada esas alınan değerlere karşı davacı vekili tarafından itiraz edilmiş olup, mahkemece, yukarıda açıklanan ilkelere gereğince davacı tarafın munzam zarar alacağı olup olmadığının uzman kişilerden oluşan heyet tarafından düzenlenecek bilirkişi raporuna göre belirlenmesi ve davacı vekilinin ciddi itirazlarının da cevaplandırılması gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 750.00.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 04.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Munzam Zarar - İcra takibi altınhukuk06 Meslektaşların Soruları 2 19-10-2009 11:15
Tam yargı davalarında BK 105'e göre munzam zarar istenebilir mi Referendaire Meslektaşların Soruları 14 20-01-2009 17:37
kooperatif ile daire karşılığı inşaat sözleşmesi - munzam zarar Av.Neslihan Kırçıl Meslektaşların Soruları 3 15-08-2007 11:26
Munzam Zarar Av.Mehmet Yılmaz Meslektaşların Soruları 6 15-03-2007 16:38
Munzam Zarar ? bedrettin Meslektaşların Soruları 3 31-05-2002 13:00


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05092502 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.