Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

ceza davasında savunma içeriği nedeniyle açılan hakaret davası

Yanıt
Old 19-06-2008, 16:49   #1
AvTürk

 
Varsayılan ceza davasında savunma içeriği nedeniyle açılan hakaret davası

asliye ceza mahkemesinde devam eden bir davada yapılan savunma nedeniyle, iddianameyi hazırlayan savcı, hakaret içerdiği gerekçesiyle olayı sulh cezada hakaret davasına taşıdı.

sulh cezada açılan ve ve savcının hakaret olarak nitelediği cümleler şunlar;

"...tanzim edilen iddianame, tamamen sıradan, vasıfsız bir soruşturma ürünü, yasaya aykırı ve eksik soruşturmaya dayalı tanzim edilmiş bir iddianamedir. Zira; sorumluluk hukuku kurallarını bilmeyen ve haberi bile olmayan bir yöntem ile hazırlanmıştır. bir kurumda belirtilen eylem ile istenmeyen zararlı netice ilişkisi arasındaki illiyeti bile kuramayan, kendince kursa bile nedenini hangi hukuk kurallarına bağladığını bile açıklamayan bir garabet(gariplik) ürünüdür."


"...henüz sanık konumuna koyduğunu kendisinin dışında kimsenin bilmediği şüphelilerin bunca ifadelerini irdelemeye gerek bile görmeden, savunmalarında zikrettiği hususları araştırmayı meslek ve sıfat gereği yapmadan, birilerini aklama çalışması yapmış ve kendisini Türk Milleti Adına yargılama yapmaya ve hüküm vermeye yetkili mahkemeler yerine koyarak yaptığı bir araştırma(!) ve soruşturma(!) varmış gibi.....bilirkişiler kurulu(!) denilern 3lü, konunun ehli bile olmayan birilerinden rapor adına bir belge alarak dava açmaya yeter görmüştür."

".. bu c.savcısının kasıtlı olduğunu elbette göstermez ancak Türk adaletinin nasıl işlediğinin ve insanların nasıl töhmet altında kaldığının ve hatta aynı hataların mahkemede sürdürülmesi halinde ise nasıl adli cinayetlere yol açabileceğinin ortaya konulması açısından önem arz etmektedir. bu durumda ilgili c. savcısını HSYK'ya şikayet hakkımı elbette kullanacağım....."

şeklinde devam ediyor.

açılan hakaret davasına karşı da savunma yapıldı. özellikle bir hakaret kastının olmadığı daha sonra TCK 128 de düzenlenen iddia ve savunmanın dokunulmazlığı üzerinde duruldu.

konu hakkında fikirlerinizi merak ediyorum. buyrun.
Old 19-06-2008, 20:12   #2
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Alıntı:
Madde 125: Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

İlk önce beyanlarınızdan hakaret suçunun işlendiği sonucu ortaya çıkabilir. Ancak;

Alıntı:
Madde 128: Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

Beyanlarınız iddianamenin kanuna aykırı, araştırmadan yoksun vs. olduğuna yönelik. İddianamenin eleştirileriniz çerçevesinde değerlendirilmesi neticesinde eğer sizin iddialarınızın yerinde olduğu kanaatine varılırsa ceza verilmeyecektir. Çünkü değerlendirmeleriniz uyuşmazlıkla bağlantılı ve somut vakıalara dayanmakta; fakat, bunların gerçekliği ortada değildir.
Old 20-06-2008, 11:22   #3
mutlakadalet

 
Varsayılan

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır. Bu noktada şu hususu belirtmek gerekir ki; hakaret suçu tehlike suçu olduğundan, hakaret teşkil eden fiil dolayısıyla pasif süjenin başkaları nezdindeki saygınlığının azalması veya yok olması gerekmemektedir.

Yine pasif süjenin alınganlığı, hassasiyetleri de bu suçun oluşup oluşmadığının tayininde esas alınamaz. Hakaret suçunda önemli olan husus; hakaret fiilinin gerçekleştirildiği ortamdaki insanların çoğunluğunun kanaatine göre; pasif süjenin onur, şeref ve saygınlığının saldırıya uğramasıdır.

Şimdi hakaret teşkil ettiği iddia edilen sözleri incelersek:

Alıntı:

…vasıfsız bir soruşturma ürünü…

...sorumluluk hukuku kurallarını bilmeyen ve haberi bile olmayan bir yöntem ile hazırlanmıştır…

…bir kurumda belirtilen eylem ile istenmeyen zararlı netice ilişkisi arasındaki illiyeti bile kuramayan, kendince kursa bile nedenini hangi hukuk kurallarına bağladığını bile açıklamayan…

…kendisini Türk Milleti Adına yargılama yapmaya ve hüküm vermeye yetkili mahkemeler yerine koyarak yaptığı bir araştırma(!) ve soruşturma(!) varmış gibi.....bilirkişiler kurulu(!) denilern 3lü, konunun ehli bile olmayan birilerinden rapor adına bir belge alarak dava açmaya yeter görmüştür...
…birilerini aklama çalışması yapmış…

Alıntılamış olduğum son cümle haricindeki cümleler, iddianameyi hazırlayan savcının mesleki yetersizliğinin dile getirilmesi mahiyetindedir. Bu hususta Sayın TOROSLU, şu görüşleri savunmuştur:

Alıntı:
Nevzat TOROSLU, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ekim 2005, s.104

Alıntı:

Bir ibarenin incitici, aşağılayıcı olup olmadığı, bu ibarenin yöneltildiği kişinin sosyal durumuna da bağlıdır. Bu itibarla örneğin, bir kimsenin belli bir disiplini bilmediğini söylemek mesleği gereği o disiplini bilmesi gereken kimse yönünden incitici, aşağılayıcı kabul edilebilir. Buna karşılık diğer kimseler yönünden durum aynı değildir. Örneğin, bir hukukçuya “fiziğin ‘f’ ‘sini bilmez” denecek olursa kendisini saldırıya uğramış hissetmez.

Kanaatimce yukarıya alıntılamış olduğum hakaret teşkil ettiği iddia edilen cümlelerden son cümle haricindeki cümleler, savcının onur, şeref ve saygınlığına saldırı mahiyetindedir. Yine son cümle bakımından da şunları söyleyebiliriz: “Savcının birilerini aklamaya çalıştığı yönündeki iddia, bir olgunun isnat edilmesidir. Bu fiil de hakaret suçuna vücut verir kanımca; ancak savcının hazırladığı iddianamede, gerçekten birilerini aklama çalışması yaptığı ispatlanırsa (örneğin; bu hususta bir ceza davası neticesinde mahkûm olursa) TCK m.127(1) (isnadın ispatı) çerçevesinde hakaret suçunun oluşmadığına hükmedilebilir.

Bu noktada şu hususu önemle arz etmek gerekir ki; söz konusu hususun ispat edilmesi, son cümle haricindeki cümleler bakımından hakaret suçunu ortadan kaldırmayacaktır. Zira söz konusu cümleler, doğrudan savcının mesleki yeterliliğine ilişkin olarak söylenmiş ve -kanaatimce- bulunulan toplum içerisinde savcının şeref, onur ve saygınlığının yaralanmasına yol açmıştır.

Söz konusu fiillerin, m.128 kapsamında mütalaa edilip edilemeyeceğini incelersek: “Her ne kadar madde gerekçesinde; ‘bulunulan somut isnatların veya yapılan olumsuz değerlendirmelerin, uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır’ dense de, sınırın aşılıp aşılmadığının tayini bağlamında söz konusu fiillerin, davanın konusu ile mantıki bir bağlantı içerisinde olması gerekir. Yani olayda, hakarette bulunmaksızın savunma hakkı kullanılamayacak olmalıdır. Önemli olan husus, tahkirin savunmaya hizmet edebilmesidir. Olayda suç teşkil ettiği iddia edilen sözleri incelediğimizde, söz konusu sözlerin ve olumsuz değerlendirmelerin, savunma hakkının zorunlu bir unsuru olduğunu, bu sözler ve olumsuz değerlendirmeler olmaksızın savunma hakkının kullanılamayacağını söyleyemeyiz.” Bu bakımdan -kanaatimce- söz konusu fiiller, m.128 kapsamında mütalaa edilemeyecektir.

Son olarak hakaret teşkil ettiği iddia edilen fiillerin m.125/3-a bendi kapsamında olduğu ve ağırlaştırıcı sebebin gerçekleştiğini de ifade etmeliyim.

Saygılarımla.
Old 20-06-2008, 13:20   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

Bence de gayet açık:Savunma hakkının dışına çıkmış.
Old 21-06-2008, 21:01   #5
Gülsün A. Aygörmez

 
Varsayılan

Sayin Av. Türk,

bence, yargi makamina verilen dilekcede belirtilen ifade ve görüsler, Sayin Yildirim'in belirtmis oldugu, TCK madde 128 fikra bir, birinci cümle kapsamindaki, "olumsuz degerlendirmelere" girmektedir.
Olumsuz degerlendirmeler, bana göre, ne kadar agir ve hosa gitmeyecek olsa da, ifade özgürlügünün sinirlarinda kalan, kisilerin "kisiliklerine" yönelik olmaktan cok, olay ve olgularin yani durumlarin degerlendirilmesine yönelik olan elestirilerdir. Bu türlü elestiriler, ne kadar agir olsalar ve hos olmasalar da, düsünce özgürlügünden yana olunan bir bakis acisiyla, metnin tamami göz önünde bulundurulularak degerlendirilmelidirler.. Elestiri ile hakaret arasindaki sinirda, durum-olgu belirlemesi yapilmasiyla, kisinin kisiligine ve öz sayginligina yönelik bir saldirinin yapilip yapilmadigi önem tasimaktadir.
Sizin bize aktardiginiz metinde belirtilenlerden yola cikildiginda, magdurun kisiligine yönelik hakaret unsuru tasiyan dogrudan bir ifadeye rastlanamamaktadir. Gerekcelendirmelerin ve ön hazirlik sürecinin nitelikli yapilmamasinin (delil toplama sürecindeki uygunsuzluklar, gecerli-yetkili bilirkisilerden rapor alinmamasi vs), olasi sonuclari üzerinde kaygilar, elestirsel bir sekilde dile getirilmistir. Bu sebeple, olayda sizin yazdiklariniz kadariyla, bana göre olumsuz durum degerlendirilmesi yapilmistir.
Bununla birlikte, olumsuz durum degerlendirmelerinin, madde 128 kapsamina girmeleri icin, 128 madde birinci fikra ikinci cümlede gecen "isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir" hususunun somut olayinizda da olusmasi gerekmektedir.
Ilk olarak, metinde yer alan her türlü durum degerlendirmesi, somut olayla baglantili olarak belirtilmis ve durum degerlendirmesini hakli cikaracak olan, olumsuz neticelere de (nitelikli arastirilma olmaksizin dava acilmasinin, olumsuz yanlarina) metnin sonunda yer verilmistir. "Uyusmazlikla baglantili olma" kosulu olusmusa benzemektedir.
Ikinci olarak, olumsuz degerlendirmelerin, "gercege ve somut olgulara dayanamasi" kosulu gerceklesmelidir. Bunu, yani, olumsuz durum degerlendirmelerinin gercege uygunlugu ve somut olayda da böyle oldugunu, bizler bilemeyiz. Bu durumda olumsuz degerlendirmelerin, mutlaka, elestirilen iddianamede yer alan, dolayisiyla somut ve gercekte olan verilere dayandirilmasi gerekmektedir.

Eger bu kosul da yerine geliyorsa, madde 128 olay savunma-iddia ve ifade özgürlügü hakkinin kullanilmasi olacaktir.


Saygilarimla
Gülsün Aygörmez
Old 21-06-2008, 21:33   #6
BaharB

 
Varsayılan

Aşağılayıcı ifadeler, kaba sövgüler olmadığı, anlatılmak istenene katkı yaptığı / yararlı olduğu sürece konu ile ifade arasındaki dengeyi bozmaz diye düşünüyorum. Nezaketsizlik veya uygun olmayan üslup ile aşağılamayı / sövmeyi karıştırmamak gerekir.

Diğer yandan bir kamu görevlisinin işini iyi yapmadığı veya iyi bilmediği şeklindeki bir ifade, halkın haber alma hakkı, eleştiri hakkı, ihbar veya şikayet hakkı veya savunma hakkı gibi hukuka uygunluk nedenleri söz konusu olduğunda hiç bir halde hakaret suçu oluşturmaz.

Yazıda hakaret unsuru taşıyan ifadeler, nesnel olarak açıklanmış, mağduru incitebilecek nitelikteki ifadeler de anlatılmak istenene katkı yapmıştır. Savcının neden görevini yapmadığı veya iyi yapmadığı gerekçeli olarak açıklanmıştır.

Toroslu'nun izahatı "hukuka uygunluk nedenleri" nin söz konusu olmadığı durumlarla ilgilidir.

Diğer yandan savunma dokunulmazlığında, ifadenin savunmaya katkı yapıp yapmaması değil, savunmayı yapanın bu katkıyı düşünmesi önemlidir. Yani kişi, savunmasına katkı yaptığı düşüncesiyle hakaret içeren ifadeyi kullanıyor ise bu savunma sınırları içerisinde kalır. Mahkemenin bu savunmayı uyuşmazlıkla ilgili görmemesi önemli değildir.

Kanun maddesindeki "gerçeklik" unsurunu ise ne uygulamada, ne de doktrinde ciddiye alan kimse yoktur. Aksi halde reddedilen her davanın arkasından hakaret suçlamasının gelmesi gerekir. Zorunluluk - yarar tercihi bakımından "Mutlakadalet" e katılmıyorum. Burada "zorunluluk" tan ziyade "yarar" unsuru gözetilmesi gerekir. Zorunluluk unsuru, anlatım özgürlüğünün doğasına aykırıdır.

Her ne kadar hakaret suçunda genel kasta bakılırsa da, netice itibariyle tüm ifadelerdeki amacın, savunma yapmak olduğu, savunmayı bahane ederek savcıyı aşağılamak veya haraket etmek kastının bulunmadığı, aktarıldığı kadarıyla yazının bütününden görülmektedir.

Bu durumda ben suçun oluşacağı düşüncesinde değilim.
Old 23-06-2008, 11:37   #7
Av.Kadir Altunbas

 
Varsayılan Savunma sınırları dışına çıkılmıştır

Burada savunma ile ilgisi bulunmayan ifadelerde bulunulmuştur. C. Savcısının hukuki bilgisinin tartışılmasının, soruşturmaya ya da kovuşturmaya konu olayla bir ilgisi bulunmamaktadır. Savunma ile ilgisi bulunmayan beyanların hakaret mahiyetinde olduğu kanaatindeyim. Bu beyanın gerçek olduğu (savcının hukuku bilmediği) ispatlansa dahi yine hakaret suçu oluşmuştur.
Old 23-06-2008, 12:18   #8
halit pamuk

 
Varsayılan

Savcı yanlış anladığı ve yanlış yorumladığı için hatalı bir dava açmıştır demekle(ki bu gibi cümleyi birçok kez kurmuşumdur); birilerini aklamaya çalışarak dava açtı demek arasında dağlar gibi fark vardır.

Bu laf atmakla(TCK.m.105) tecavüz etmek(TCK.m.102) arasındaki fark gibidir, kanaatimce..
Old 23-06-2008, 18:57   #9
BaharB

 
Varsayılan

Hakaret suçlamalarında genelde içine düşülen yanılgı, hakarete uğrayanın penceresinden olayı değerlendirmektir. Oysa hukuk sisteminin (hakarete uğrayanın temsil ettiği) kişisel yararla, (savunma hakkını kullananın temsil ettiği) kamu yararı çatıştığında, kişisel yararı korumasız bırakacağı şüphesizdir. Bu şu demektir: Konuya üstün hak olan (iddia veya) savunma hakkı penceresinden bakılacaktır. Asıl olan kişilerin iddia ve savunma haklarını sonuna kadar kullanabilmeleri, yapılacak yargılamada hiç bir tereddütün, hiç bir soru işaretinin cevapsız bırakılmaması, adaletin gerçekleşmesidir.
Alıntı:
Yazan (Anayasa Mahkemesi Kararı, E.1963/163, K. 1965/36, 8/6/1965)
“Gerçekten iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya kapılmadan, serbestçe yapmaları gerekir, iddia ve savunma sınırı içinde kalan hakaretin suç teşkil etmemesi olayda hakaret kastının bulunmamasına değil, adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayanır. Bu bakımdan bu serbestlik, davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer bir deyimle, hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir.”
Alıntı:
Yazan (Sahir Erman, Hakaret ve Sövme Suçları, 1989, sayfa 144)
“Hakaret ve sövmenin dava ile ilgili olabilmesi için, davanın mevzuu ile mantıki bir bağlantı arzetmesi icab eder. Bu itibarla, tahkir ile dava arasında bir zorunluluk ilişkisinin bulunması, yani hakaret ve sövmede bulunmaksızın savunma hakkının kullanılmasının imkansız olması şart değildir. Aranan nokta vaki tahkirin iddia veya müdafaaya bir suretle hizmet edebilmesidir. Gerçekten İtalyan Yargıtay'ı, bir prensip kararında, şöyle demiştir: 'Tecavüz, gerek müdafaa bakımından, gerekse iddia esaslarını arzetmek veya daha iyi belirtmek bakımından tecavüzde bulunan kimseye bir fayda sağlamadığı takdirde, bu hüküm tatbik edilemez."
Old 24-06-2008, 11:22   #10
halit pamuk

 
Varsayılan

Hepimiz bir "hak"sızlıkla karşılasınca, dilekçelerimizde, konuşmalarımızda şuna dikkat ederiz: Bu adama doğrunun ne olduğunu ve aynı zamanda haddinin, ölçüsünün ne olacağı bir hatırlatayım dersiniz.

Ama aynı zamanda, onun mesleği bir yana bırakın, sadece insan olmasından kaynaklanan, hadi saygı demeyelim, ölçüyü de elden bırakmayız. Çünkü bırakırsak, aynı haksızlığı karşı tarafa biz yapmış oluruz.

Yani bu iş biraz ölçü işi.. Ölçüyü kaçırdın mı, savunma hakkını aşmış tecavüze geçmiş olursun.
Old 25-06-2008, 11:22   #11
AvTürk

 
Varsayılan

katılımcı arkadaşlara teşekkür etmekle birlikte, sn Bahar'a katılıyorum.
Old 16-11-2008, 18:52   #12
AvTürk

 
Varsayılan

mahkeme suçun oluştuğuna kanaat etti. iyi hal, sabıkanın olmaması v.s nedenleriyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasınakarar verildi
Old 05-12-2008, 13:21   #14
funda.0633

 
Varsayılan

Aslında ne avukat,ne hakim,nede savcı..hiçbir şeklide dosyayı kişiselleştirmemek lazım.Kanuni haklar neyse o çerçevede hak aranmalıdır.Bundan 2 ay önce x şahsını tutuklamaya sevketiğimde avukat mahkemede benim hakkımda savcı baskı altında kaldığı için tutuklamaya sevketmiştir demiş..Güldüm geçtim..Ama başka biri olsaydı tepkisi ne olurdu bilemem tabii...Elbette ki avukat müvekkini savunacaktır..ama başkasını kötüleyerek değil...Bunlar yapılmamalıdır.Yapılırsa da hoş olmayan şeyler çıkar..
Old 05-12-2008, 14:08   #15
Armanaltunkaya

 
Varsayılan

Her insan insan olmasından kaynaklanan hatalar yapar, hata yapmayan insan değil ancak doğa üstü bir varlık olarak niteledirilebilir.Bu açıdan hukukçuların(ayrım yapmaksızın) yaptığı hataların eleştirilmesinde kesinlikle belli bir sınır olması gerektiğini düşünmekteyim. Bu sınırın aşılmasından hem hukuk hem hukukçular zarar görecektir.Bunun sonucu olarakta hukuka olan güven azalacaktır.Bu konuda benden çok çok çok daha iyi olan hukukçulara akıl verdiğimin düşünülmesini asla istemem. Sayın Funda.0633'ün dediği gibi başkalarını kötülemeden bu iş yapılabilir...
Old 13-01-2009, 15:59   #16
Ali Sarısoy

 
Varsayılan

Bitlis Ağır Ceza Mahkemesinin bir dosyasının 09.10.2007 tarihli celsesinde müdafi olarak bulunan baromuz avukatlarından Av. Sami Yavuz’un 03.10.2007 tarihinde sunmuş olduğu esas hakkındaki savunma dilekçesinde “bu doğrultuda sadece maktul yakınlarının beyanı üzerine kurgulanmış bulunan iddia makamının mütalaası kısmen taraflı olduğundan iştirak etmiyoruz. Ancak müvekkil ……hakkında verilen mütalaaya bizde aynen iştirak etmekteyiz” yazmış olmasından ötürü, mahkemece hakkında işlem yapılması için, dilekçesi C. Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkeme bu yazılı beyanları “savunma sınırlarını aşarak iddia makamına iftirada bunmak” şeklinde değerlendirmiştir.
Bu husus, üyemiz tarafından baromuza intikalinden ötürü, Baromuz Yönetim Kurulu bu konuya ilişkin olarak gerekli çalışmalarını sürdürmüş ve benzer konuya emsal olan, Şırnak Baro Başkanı Av. Nuşirevan Elçi’nin de yargılandığı ve baro başkanımız Av. Mezher Yürek ve Yönetim Kurulu Üyelerimizin de savunmanlığını yaptığı Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/31 Esas ve 13.02.2007 tarihli kararı istenmiş ve söz konusu karar ile birlikte “Avukatın Savunma Dokunulmazlığı” konusunu ele almamız gerekmiştir.
Avukat, görevini yaparken bağısız bir ortamda çalışabilmesi için, yürütmeye karşı bağımsızlığının yanı sıra yargıya karşıda bağımsız olması gerekir. Avukatın yargı mercileri veya idari makamlara yaptığı yazılı veya sözlü başvurularında, iddia ve savunmalar kapsamında kişilerle ilgili somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, hakaret suçu oluşsa bile ceza verilmemesi, Türk Ceza Yasasının “iddia ve savunma dokunulmazlığı “başlıklı 128. maddesinde konu edilmiştir. Buna “avukatın savunma dokunulmazlığı” denilmektedir.
Anayasamızın 36.maddesi, bireylerin savunma hakkını en somut biçimde belirlemektedir. Anayasada yer alan bu hakkın kullanılabilmesi için hakkın serbestçe kullanılabilmesine bağlıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.1998 günlü E.998/225,K.998/316 sayılı kararında denildiği gibi “savunma hakkının serbestçe yapılmasındaki esas amaç, hakkın ortaya çıkarılarak adaletin gerçekleştirilmesidir. Ancak, savunma serbestliği içerisinde söylenmesinde veya yazılmasında yarar bulunmayan ve hakaret oluşturacak sözlerin yazılmasını, savuma sınırını aşmak olarak” değerlendirmektedir.
Savunma dokunulmazlığının hukuksal niteliği, tartışmalı olmakla birlikte “hukuka uygunluk nedeni” kabul edilmektedir. Hukuka uygunluk nedenleri, genel olarak suç sayılan bir eylemin yapılması yetkisini tanıdıkları ya da bunu bir ödev durumuna soktukları için eylem daha yapılmaya başlandığı anda meşru olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre aslında TCY madde 125’e göre suç olan hakaret, TCY madde 128’de öngörülen koşullarla ortaya çıktığında meşru olmakta, ceza verilmemekte, aksi halde suç sayılmaktadır. Hakaret suçları yönünden “hakkın icrası” şeklinde hukuka uygunluk nedeni sayılan “savunma görevi kapsamında somut isnatlarda ve olumsuz değerlendirmede bulunma” özel bir uygulama alanına sahiptir.
Farklı bir düşünce ileri süren bazı yorumcular ise, savunma dokunulmazlığını; fiilin disiplin ve özel hukuk sonuçlarına dokunmayarak, sadece ceza hukukuna aykırılığı giderdiğini ifade etmektedirler.
Avukatlara tanınan savunma dokunulmazlığının koşullarını; olumlu ve olumsuz koşullar olmak üzere iki başlık halinde toplayabiliriz.
Olumlu koşulların ilki, savunma dokunulmazlığının yalnızca TCY madde 125’te yer alan “hakaret” suçu için kabul edilen bir dokunulmazlık olması durumudur. Avukat, bu madde kapsamına giren “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ve yahut sövmek suretiyle bir kimsenin, onur, şeref ve saygınlığına saldırma” şeklindeki hakaret suçuyla ilgili eylemlerini, avukatın üstlendiği savunma görevi nedeniyle, ceza yaptırımına tabi tutulmamasıdır.
İkinci olumlu koşul, avukat tarafından yapılan hakaret suçunun,”yargı mercileri” veya “ idari makamlar” nezdinde işlenmesi koşuludur. Yargı mercileri, TCY madde 6’da tanımı yapılan yargı görevini yürüten adli, idari ve askeri mahkeme üye ve hâkimleri ile cumhuriyet Başsavcısı ve avukatlar olarak, anlamak gerekmektedir. Bu arada, görevlerini yerine getirirken yargısal görev üstlenmeleri nedeni ile hakemler önündeki hakaret suçları da savunma dokunulmazlığı kapsamında sayılmaktadır. Maddede yer alan “idari makamlar” deyimi ile yönetsel yetki ile donatılmış, kamu görevlisi sayılan veya sayılmayan kişilerin kastedildiği düşünülmektedir.
Üçüncü olumlu koşul, hakaret suçu, yargı mercileri veya idari makamlara verilen dilekçe, layiha veya bunların dışındaki evrak gibi yazılı ve yahut sözlü başvuru ile işlenmelidir. Yazılı veya sözlü başvuru dışındaki davranışlar, örneğin; duruşmada el ile yapılan çirkin hareketin savunma dokunulmazlığı ile herhangi bir ilgisi yoktur. Yazılı başvuru deyimini, resmi veya özel evrak gibi algılamamak, yazılan ve bunları temsil eden belgeler anlamında düşünmek gerekir. Bu anlamda, resim ve fotoğraflarda evrak sayılmaktadır. Yazı veya sözle yapılan hakaret suçunun iddia ve savunmalar kapsamında yapılması gerekmektedir. Savunma sayılmayan örneğin, şahsi davanın geri alınması aşamasında yapılan söylemde hakaret edilmesi hali, savunma dokunulmazlığı kapsamına girmemektedir.
Dördüncü olumlu koşul, dokunulmazlıktan yararlanmak için, yargılanmanın tarafı, taraf avukatı yahut sanık müdafi olmak gerekir. Bu bağlamda, yargılamada taraf olmadığı için savcı, savunma dokunulmazlığından yararlanmayacağı, görüş olarak ileri sürülmektedir.
Olumsuz koşulların başında hakarete ilişkin isnat ve değerlendirmelerin “gerçek ve somut vakıalara dayanması” gelir. İkinci olumsuz koşul, hakaret konusu yazılı veya sözlü başvuruda yer alan somut isnatların yâda olumsuz değerlendirmelerin “ uyuşmazlıkla bağlantılı” olmasıdır. Dolaysıyla uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnat ve değerlendirmeler gerçek olsa bile, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığından söz edilemez. Madde metninde yer alan bağlantı sözcüğünü, önceki yasa uygulamasında olduğu gibi ilgi anlamında değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu nedenle bağlantı deyimi ile; mantıki illiyet bağı yeterli olup, ayrıca uygun illiyet bağına gerek yoktur.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi de bir kararında özetle “sanığa yükletilen eylemler; sulh hukuk mahkemesine avukat olarak verdiği, yargıcı ret ve ihtiyati tedbir kararına itiraz dilekçelerinde, yargıçlara “vukufiyetsizlik, taraflılık, adaletsizlik ve görevi savma” gibi sözcükler kullanarak sövmekten ibarettir. Sanığın bu suçlamaları olaylarla bağlantı kurarak, yargıçların adaletsiz ve dosyaları incelemeden karar verdiklerini belirtmek için yazdığı, CMUK’nun 23. maddesine göre; yargıçların yansızlığını yansıtma olgusuyla kullanılan bu sözcükler arasında zorunluluk ilişkisi bulunduğu ve böylece eylemin hukuka uygunluk nedeni olan TCY. ‘nın 486. maddesinin sınırları içerisinde kaldığına” karar verdiğini görüyoruz.
Daire kararına karşı mahkemenin direnmesi nedeni ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun verdiği karar da ise, “incelenen maddi olayda sanığın istemi doğrultusunda konulan tedbir kararını, delillerde bir değişiklik olmadığı halde kaldırılmasına karar vermiştir. Aynı delillere dayanılarak hukuki sonuçları farklı iki ayrı kararın verilmesini, dosyaların yeterince incelenmemesine ve hâkimlerin taraflı davranmalarına bağlayan sanığın, bu durumu açıklamak için suça konu sözlerini kullandığı, bu sözler ile iddiasını vurgulayıp dikkat çekerek talebinin kabulünü sağlama çabasında olduğu saptandığına göre bu oluşta müsnet suçun yasal unsuru yoktur” şeklinde daire kararını benimseyerek, direnme kararının bozulmasına karar vermiştir. Bu kararın “ uyuşmazlıkla bağlantılı olma” koşuluna örnek olduğunu düşünüyoruz.
Hakaret suçlarında, hukuka uygunluk nedeni sayılan savunma dokunulmazlığı konusunda, önceki yasadaki düzenlemelerden de esinlenerek değerlendirmeler yapan TBB disiplin kurulunun uygulaması ise farklıdır. Disiplin kurulu, şikâyete konu eylemin ceza yasalarında suç olarak nitelenmese bile “davanın konusu ile sınırlı olan objektiflik ilkesini aşarak karşı yan vekilini küçük düşürme” durumunu, savunma sınırının aşılması olarak kabul etmekte ve meslek kurallarına aykırı bulmaktadır. Örneğin, karşı yan vekili için kullanılan “dolandırıcılık” nitelemesi, “hukuki açıklama” sayılmamakta, küçük düşürme, iddia ve savunma hududunun aşılması olarak nitelendirmektedir.
Savunma dokunulmazlığının sınırını, avukatın hukuki sorumluluğunu açıklayan ve TCY yeni düzenlemesi ile güncelliğini yitirmeyen bir yargı kararı ile açıklarsak; İddia ve savunma dokunulmazlığının koşullarının gerçekleşmediği hakaret suçlarında, avukat, hem suç olan eylemi nedeni ile ceza almakta hem de tazminata mahkûm edilmektedir.( TCY madde 125) Ayrıca eylemin meslek kurallarına aykırılığı halinde avukata disiplin cezası da verilmektedir.
Avukatın bağımsızlığı ile yargılanmanın disiplin altında yürütülmesi konusundaki kurallar, zamanla hakların çatışmasına neden olabilmektedir. Bu gibi durumlarda kuşkusuz ki, duruşmaların disiplin içinde yapılmasını esas almak gerekir. Bu bağlamda HUMY ‘un 70, 150, 268 ve CMY’nin 203, 204. maddelerindeki kurallar avukatlara da uygulanacaktır. Ancak, avukat olmayanlara uygulanan yaptırımlardan tutuklama tedbiri, avukatlar hakkında tatbik edilmeyecek ve avukatlar duruşma disiplinine aykırı davranışlarından dolayı yargıç tarafından tutuklanamayacak ve haklarında hafif hapis veya para cezası verilmeyecektir (Av.Y. 58/II ).
Ayrıca konunun aydınlığa kavuşması açısından bir kaç yargı kararını da özetleyecek olursa Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin E:1974/1160 K:1975/5782 ve 02.05.1975 tarihli kararında Avukatlık kamu hizmeti niteliğinde bir meslek olup amacı, hukuk bilgi ve denemelerini adalet hizmetine bağlama, yanların hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklarının hakka uygun olarak çözümlenmesinde, mahkemelerle öteki resmi mercilere yasaların tam uygulanmasında yardımda bulunmaktır.
Avukat, müvekkilinin çıkarlarını, hasmının zararlarını gözetmeden sert bir biçimde savunmak zorundadır, çünkü, meslek ödevi bunu gerektirir. Nitekim Türk Ceza Yasasının 486. maddesinde, Anayasa Mahkemesinin bir kararında benimsendiği üzere, sözlü ve yazılı savunmalarda ancak iddia ve savunmanın sınırını aşan ve hakareti kapsayan sözlerin kovuşturmayı gerektirmeyip çıkarılacağı açıklanmıştır.
Savunma dokunulmazlığının sınırı, bu görevin dışına çıkılarak kişisel hakların halele uğratılması durumudur. Avukatın yetkisi, üzerine aldığı işi gereği gibi en sert biçimde savunurken korunan çıkarın haklı gösterdiği sınırını aşmamaktadır ve bu sınırın aşılıp, gereksiz karşı yanın kişiliğinin amaç tutulmamasıdır.
Doktrinde genellikle kabul edilen baskın görüş, savunma durumunda olan kişilerin ya da onları savunmakla görevli olan avukatların karşı tarafın, tanıkların ve bilirkişilerin kişisel haklarını ihlal edici iddialar ileri sürmek zorunluluğunda kalabilecekleri hususudur. Özellikle avukata, mesleğini icra ederken, geniş bir serbesti tanımak lazımdır. Avukat, müvekkilinin verdiği bilgiden, bunların gerçeğe uygun olup olmadıklarını bizzat araştırmak zorunluluğunda olmaksızın, davada yararlanmaya izinli olmalıdır. Avukat, temsil ettiği tarafın çıkarlarını, öteki tarafın bundan doğabilecek zararlarını düşünmeden sert ve hatta merhametsiz bir biçimde savunmak durumundadır. Çünkü avukatın yüklendiği toplumsal görev bunu gerektirir.
Konunun başında olayımıza emsal olması açısından kararını istediğimiz; Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/301 Esas nolu dosyasında özetle; “Sanık avukat hakkında hakaret suçundan özel soruşturma sureti ile kamu davası açılmıştır. Dava konusu olan olay sanığın müdafisi olduğu bir kovuşturmada müvekkili ile ilgili savunmasında, soruşturmanın yanlı ve taraflı olduğunu ileri sürmesinden ibarettir. Avukatlık mesleği, dava konusu olayda olduğu gibi savunmayı temsil ettiğinden hür bir düşünce ve eleştiri sınırları içerisinde zaman zaman vurgulayıcı, dikkat çekici ve şok edici ifadeler kullanması olağandır. Ancak, bu hak kişileri aşağılayıcı, rencide edici ve hareket boyutlarında olmamalıdır. C.Savcısı, kamu vicdanını temsil ettiğinden kendi bireysel vicdanı ve hür düşüncesi bir kenara, kamunun düşüncesini yasalara uygun bir şekilde kaleme alan hukuk adamıdır. Hakim ise, kamunun vicdanına ve kalabalıkların sesine kulak veren ancak, neticede bağımsızlığın ve tarafsızlığın simgesi olarak bireysel vicdanının sesidir. C.Savcısı, hakkaniyet , nifset ve adalet için tarafsız ancak, konusu suç teşkil edebilecek eylemleri dava konusu yapma hususunda taraflıdır. Somut olayda uyuşmazlık konusu eylem sanığın sarf ettiği sözlerin TCK’nın 128. maddesinde ifadesini bulan savunma hakkını aşıp aşmadığı hususunda yoğunlaşmaktadır. Dosyada mevcut delillere göre sanık, savunması sırasında müvekkilinin suçsuz olduğunu vurgulamak, bu konuda dikkat çekmek ve vicdani kanaati etkilemek için bu sözleri sarf etmiştir. Sanık C. Başsavcının da içinde olduğu soruşturma makamını sert bir üslup ile eleştirmiştir. Kanaatimizde sanığın bu sözlerinde tahkir kastı yoktur. Aksinin kabulü halinde sanığın daha saldırgan ve aşağılayıcı sözler sarf etmesi gerekir. Neticede sanığın eylemine konu sözleri, TCK’nın 128 maddesinde ifadesini bulan savunma hakkı çerçevesinde değerlendirmek gerekir” denmektedir.
Tüm bu açıklamalar karşısında; meslektaşımızın esas hakkındaki dilekçesinde belirttiği sözlerinin "Savunma Hakkı ve Savunma Dokunulmazlığı" kapsamında kaldığı açıkça ortadadır.
Old 24-02-2018, 18:23   #17
üye37975

 
Varsayılan

Savunma hakkının dışına çıkilmis ve kişisellestirilmis bence konu.
Bu sebeple isiniz zor diye dusunuyorum
Old 26-02-2018, 10:33   #18
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Mahkeme eleştiri ile hakaret arasındaki farkı gözetmemiş... Hatalıkarar vermiştir. Bence yapılan savunmada hukuka aykırılık ve hakaret yok... Yalnızca eleştiri var... Dosya yargıtaya gitseydi beraat kararı verilmesi gerektiğinden karar bozulurdu...
Old 26-02-2018, 17:52   #19
Av. Abdulselam DURAN

 
Varsayılan

Hatun Hanıma katılıyorum,
Yargılama konusu sözlerde iftira ya da hakaret suçunun unsurlarının oluştuğundan bahsedebilmek mümkün değildir. Yargıtay'ın istikrarlı pek çok kararı mevcut. Yargıtay'ın bu konuda bir tanımlaması da var: Ağır eleştiri...

T.C. YARGITAY
18. Ceza Dairesi

Esas No : 2015/5856
Karar No : 2015/13345 Tebliğname No : KYB - 2014/132996

Özet: Somut olayda; sanığın davacı olarak yer aldığı tapu iptali ve tescil davasının
….. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde görülen duruşması sırasında, davalılar vekili olan müşteki avukatın bilirkişi raporuna karşı beyanlarını ifade etmesi üzerine, mahkemeden söz hakkı alan sanığın “bedel ödeyerek davalıya ait yerden geçit hakkı istemiyorum, avukat bey yalancıdır” dediği, bunun üzerine davalı vekili müştekinin “sen bana yalancı mı diyorsun” sözüne karşılık “evet yalan söylüyorsun” şeklindeki sözlerinin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‟nun 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, ağır eleştiri niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı…
Old 26-02-2018, 17:58   #20
Av. Abdulselam DURAN

 
Varsayılan

Aynı paralelde;
T.C. YARGITAY
18.Ceza Dairesi

Esas: 2016/17927
Karar: 2017/2147
Karar Tarihi: 27.02.2017


HAKARET SUÇU - SANIĞIN SÖZLERİNİN İDDİA VE SAVUNMA DOKUNULMAZLIĞI KAPSAMINDA KALDIĞI - HAKARET SUÇUNUN UNSURLARININ OLUŞMADIĞI - YERİNDE GÖRÜLMEYEN GEREKÇEYLE MAHKUMİYET KARARI VERİLMESİ - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Sanığın sözleri, uyuşmazlıkla bağlantılı ve hakimin tarafsız olmadığına dair düşüncesini ifade etme amaçlı olduğu, bu sözlerin iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiştir.

(2709 S. K. m. 36) (5237 S. K. m. 128)

Dava ve Karar: Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir;

1- TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen ve Anayasanın 36. maddesiyle de güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı; şahısların yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde, serbestçe ve hiçbir endişenin etkisi altında kalmaksızın haklarını özgürce iddia edebilmeleri veya kendilerini savunabilmeleri imkanının sağlanmasını ifade eder. Eğer böyle bir hak olmazsa, iddia ve savunma serbestçe yapılamayacak ve söylenmesi gereken, cezai yaptırıma maruz kalma korkusuyla ifade edilemeyeceğinden, yapılan yargılama sonucunda hedeflenen, “gerçeğe ulaşma” ve “adaletin gerçekleşmesi” de söz konusu olamayacaktır.

Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; iddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kişiler açısından somut isnat ifade eder nitelikte maddi vakıaların ortaya konulması ya da kişilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira suçu oluşturur.

İddia ve savunma kapsamında, kişilerle ilgili olarak bulunulan somut isnatların yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması lazımdır ancak, uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır.

Somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez. Keza, somut vakıalara dayansa dahi uyuşmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir.

Somut olayda; sanığın, davacı sıfatı ile yer aldığı Antalya 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 07/09/2005 tarih ve 2005/730 E. 2005/718 K sayılı " şikayetin reddi, takibin devamı" ile sonuçlanan ilamına yönelik 15/09/2005 tarihinde yazılı olarak verdiği temyiz dilekçesinde yazılı ve mahkemece de mahkumiyete esas alınan "sayın hakim 5 dakikada dosyayı okumuş ve dosyanın diğer mameleke ilişkin değerleri ve bilirkişi tetkikatı yapılmadan dosyanın hakkında bilgileri toplamadan bir saat içinde karar verilerek tarafımı mağdur etmiş“ biçimindeki sözleri, uyuşmazlıkla bağlantılı ve hakimin tarafsız olmadığına dair düşüncesini ifade etme amaçlı olduğu, bu sözlerin TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık ...'in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki isteme uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27.02.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


T.C. YARGITAY
18.Ceza Dairesi

Esas: 2015/4661
Karar: 2015/11942
Karar Tarihi: 25.11.2015


HAKARET SUÇU - SÖZLERİN KABA İFADE NİTELİĞİNDE OLDUĞU VE HAKARET SUÇUNUN UNSURLARININ OLUŞMADIĞI - KANUNİ OLMAYAN VE YERİNDE GÖRÜLMEYEN GEREKÇE İLE MAHKUMİYET KARARI VERİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, kaba ifade niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi kanuna aykırıdır.

(5237 S. K. m. 128)

Dava Ve Karar: Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Somut olayda, Buca Belediyesi İmar Müdürü olan katılan hakkında Buca Kaymakamlığına sunduğu 09.02.2011 havale tarihli mağduriyetinin giderilmesine yönelik dilekçedeki "örgüt başyardımcısı, haksız kazanç sağlamaya çalışmak, kasıtlı, hatalı davranmak vb.” şeklindeki sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, TCK'nın 128. maddesinde düzenlenen iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, kaba ifade niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık H.. Ü..'ün temyiz nedenleri kabul edildiğinden tebliğnameye aykırı olarak hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
Old 28-02-2018, 11:22   #21
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Abdülselam Beyin aktardığı kararlar gibi çok sayıda yargıtay kararı vardır. Bir avukat arkadaşım,kendisi hakkında basın yoluyla '' karşı tarafla görüşen avukata ne denir?'' şeklinde sözler sarfeden bir gazeteciyi şikayet etti. Hakkında hakaretten kamu davası açıldı. Mahkeme ceza verdi. Yargıtay bu sözlerin hakaret unsuru taşımadığı gerekçesiyle kararı bozdu. Mahkeme yargıtay kararına uyarak beraat kararı verdi...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
hakaret nedeniyle açılan davada karar! (ilgili yargıtay kararı??) zeynepozay Meslektaşların Soruları 0 18-06-2008 20:54
ceza davasında yazılı savunma talebi avsafran Meslektaşların Soruları 1 08-04-2008 10:27
Endüstriyel Tasarım Hakkına Tecvüz Nedeniyle Açılan Tazminat Davasında Fiili Kayıp sömer Meslektaşların Soruları 3 04-09-2007 19:12
İkrah Nedeniyle Açılan Tapu İptali Davasında İyiniyetli 3.kişinin Durumu Av.Ayhan KARAMAN Meslektaşların Soruları 3 28-04-2007 13:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07177711 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.