Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Alzheimer hastasinin gayrimenkul devri- ucuncu kisilerin iyiniyetinin korunmasi

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 4,67 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-02-2008, 22:44   #1
Av.Beste

 
Varsayılan Alzheimer hastasinin gayrimenkul devri- ucuncu kisilerin iyiniyetinin korunmasi


Sevgili meslektaslarim; hepinize iyi calismalar diliyorum; bana gelen bir davayla ilgili yardimlariniza ihtiyacim var( Bu arada, meslekte yeniyim; buromu yeni actim ve bu bana gelen ilk dava J)
Olayimizda A (75 yasinda ve Alzheimer hastasi) ve onun esi B ( B de 78 yasinda ve akil sagligi yerinde) ve bu evlilikten olma iki erkek cocuklari var.
Bundan bir bucuk sene once, iki oglu A’yi tapuya goturup A’nin uzerine kayitli iki tasinmazi kendilerine devrettirirler.(A’nin; islemin oldugu gun alinmis bir saglik raporu ya da tapu mudurunun A’nin yasi itibariyle akil sagliginin yerinde olup olmadigini incelemesi gibi bir durum olmamis.)
Bu olaydan birkac ay sonra da bu iki kardes kendilerine devredilmis bu tasinmazlari ucuncu sahislara satiyorlar; bir kardes bu paranin uzerine bir miktar daha ekleyip kendine bir daire aliyor, oburu de parayi bankada tutuyor ( hangi bankada oldugu bilgimiz dahilinde) ve bir muddet sonra kendi evlerinde baktiklari anne babalarini, artik bakamayacaklarini soyleyerek ,bir akrabalarinin evinin yakininda sokaga birakiyorlar.A ve B’ nin ikisinin de emekli maaslari var ama bu maaslar huzurevi ucretlerini karsilayamiyor ve iki cocugun kendilerini kandirarak onlara devir ettirdikleri tasinmazlardan elde ettikleri zenginlesmeyi geri almak istiyorlar.
Simdi;
A’nin Alzheimer hastasi olmasi nedeniyle acilacak davalarda onu temsil etmesi icin esi B’nin A’ya vasi olarak atanmasini talep edebilir miyim?
Vasi atama durumu yerinde olursa acaba bu iki kardese ne tur dava acabilirim? (gayrimenkuller ucuncu kisilere gecmis, bu durumda tapu iptali davasi acamayacagim kanaatindeyim,siz ne dersiniz?)
Bu arada, cocuklarin elde ettikleri kazanclari kacirma korkulari da var; acaba bankadaki paralar icin ihtiyati tedbir talep etsem ne kadar yerinde olur?

Simdiden tesekkurler…
Old 12-02-2008, 23:20   #2
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Beste
Bundan bir bucuk sene once, iki oglu A’yi tapuya goturup A’nin uzerine kayitli iki tasinmazi kendilerine devrettirirler

Hukuki işlemin nevi'ni açıklamakta fayda olacaktır.
Old 13-02-2008, 00:16   #3
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Yargıtay kararını değerlendirebilirsiniz.

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2007/716
Karar: 2007/1167
Karar Tarihi: 08.02.2007
ÖZET: Davalı, dava konusu taşınmaz payını bedelini ödeyerek satın aldığını, iyi niyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmaz payının temlik tarihinde kayıt malikinin ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.


(4721 S. K. m. 9, 10, 13, 14, 15, 403, 688)
Dava: Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, vasisi mahcur C. V. Durudoğan'ın 5402 ada 8 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, Alzheimer tipi psikoz hastalığı bulunan mahcurun akit tarihinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürüp tapu kaydının iptali ile mahcur adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmaz payını bedelini ödeyerek satın aldığını, iyi niyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaz payının temlik tarihinde kayıt malikinin ehliyetsiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi E. Küçüksözen'in raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü:
Karar: Dosya içeriğine, toplanan delillere hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davacının adli tıp raporuna göre temlik tarihi itibariyle ehliyetsiz olduğu saptandığına göre; davalının temyiz itirazı yerinde değildir.
Sonuç: Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 243,00 YTL. bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 08.02.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 13-02-2008, 00:44   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alzheimer hastalığı kısıtlılık nedeni olabilir. Bu yüzden kişi vesayet altına alınabilir. Aralarında yarar çatışması bulunmadığı sürece eşi kendisine vasi olarak atanabilir.

Öncelikle işe vasi tayini başvurusunda bulunulması ile başlamak gerekir.
Vasi tayin edilirse ,ehliyetsizlik tapu iptali nedeni olduğundan tapu iptali davası açılabilir. Bu takdirde hukuk davasında , kısıtlının satışın yapıldığı tarihte de ayırt etme gücüne sahip olmadığının iddia edilmesi ve ispatı gerekecektir.

3. kişi olayda iyiniyetli olduğunu ileriye sürebilir. tapu iptali ve tescil davasının başarıya ulaşabilmesi için 3. kişinin kötüniyetinin yani durumu bildiğinin, bilmesi gerektiğinin ve 3. kişinin satıcısıyla aralarında işbirliği yaptığının ispati gerekir. 3. kişi iyiniyetli olursa çocuklar aleyhine tazminat davası açılarak, evin 3. kişiye satış tarihi itibariyle gerçek bedelinin tazmini istenebilir.

Bu nedenle çocuklar ve 3. kişi hasım gösterilerek kademeli (terditli ) olarak ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde çocuklar aleyhine tazminat isteminde bulunulabileceği , ya da 3.kişinin iyiniyetli olduğu sonucuna varılıyor ise doğrudan çocuklar hakkında tazminat davası açılabileceği kanısındayım.

Saygılarımla.
Old 13-02-2008, 10:52   #6
Av. Rahşan KÜPELİ

 
Varsayılan

merhabalar,
satış işlemi sırasında kişi ehliyetsiz ise, bu işlem bir hüküm ifade etmez. 3. kişiyi de dava edip, geçersiz işlem nedeniyle iyi niyetli olsalar bile hak sahibi olunamayacağını iddia edebilirsiniz. Denemekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Diğer husularda benden önceki meslektaşlarıma aynen katılıyorum. Umaarım eklediğim kararın faydası olur. İyi çalışmalar

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 1


Esas No.
2003/1674
Karar No.
2003/2292
Tarihi
05.03.2003


1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/286
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/10/13/15/409/9


MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİ
TAPU İPTALİ VE TESCİL
İYİNİYET
AYIRT ETME GÜCÜNÜN BULUNMAMASI
FİİL EHLİYETİNİN BELİRLENMESİ


ÖZET
AYIRT ETME GÜCÜ BULUNMAYAN KİMSENİN GEÇERLİ BİR İRADESİNİN BULUNMAMASI NEDENİYLE, KANUNDA GÖSTERİLEN AYRIK DURUMLAR SAKLI KALMAK ÜZERE, YAPACAĞI İŞLEMLERE SONUÇ BAĞLANAMAYACAĞINDAN KARŞI TARAFIN İYİ NİYETLİ OLMASI O İŞLEMİ GEÇERLİ KILMAZ.


DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, murisleri Ahmet'in kız çocukları olarak kendilerinden mal kaçırmak amacıyla erkek kardeşleri olan bir kısım davalıların kandırmaları sonucu 100, 370 ve 519 parsel sayılı taşınmazların satışı için verdiği vekaletname ile ölümünden kısa bir süre önce anılan taşınmazları sattığını, ancak murisin akli melekelerinin yerinde olmaması nedeniyle vekaletname ve bu vekaletnameyle yapılan satışların batıl olduğunu, yine terekeden para çıkmadığı gibi, taşınmazların çok değerli olduklarını iddia ederek, payları oranında tapu iptali ve tesçil veya tenkis isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı Nuriye, 370 ve 100 parsel sayılı taşınmazları murisin Adli Tıp Grup Başkanlığından alınan rapor ile eşine verilen vekaletname gereğince bedelini ödeyerek satın aldığını, bır kısım bedel için çek verildiğini, satışın gerçek olup, kardeşler arasındaki ilişkiyi bilmediğini, iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Dahili davalı Süleyman, tapu kaydında yaptığı araştırmalar sonucu herhangi bir sınırlama olmaması nedeniyle tapu kaydına güvenerek iyi niyetle 370 ve 100 parsel sayılı taşınmazları davalı Nuriye'den satın aldığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.


Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.

Mahkemece, tanıkların murisin yaptığı temliklerde muvazaa olduğu yönünde ve murisin akli melekelerinin yerinde olmadığı yolunda bir beyanda bulunmadıkları, mirasçı olmayan kişilere yapılan satışlarda muvazaa olmadığı gerekçesiyle sabit olmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından süresinde temyizi üzerine Tetkik Hakimi Sevinç Türközmen'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırdedebilme kudreti ( gücü ) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç ( yükümlülük ) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir " biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek " ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. " hükmünü getirmiştir. "Ayırtım gücü " eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde " yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.'' denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmıştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz. konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. ( Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21 )

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mameek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında. her ne kadar H.U.M.K.'nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojık nedenlere değil, aynı zamanda bılinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi bıyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

SONUÇ : Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi, miras bırakanın vekaletnamenin düzenlendiği ve akdin tanzim tarihlerinde ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa iddialarının da incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü, H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 5.3.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 13-02-2008, 11:13   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Ehliyetsizlikte 3. kişinin TMK 1023 maddesindeki koruyuculuk kuralından yararlanabileceği bunun için iyiniyet kötüniyet araştırılmasının yapılması gerektiği hakkındaki kararlar aşağıdadır. ( Aynı nitelikte pekçok karar bulunabilir )

Bunun için gerekli yargılama yapılıp deliller hakim tarafından irdelenmeden ehliyetsizlikte iyiniyet söz konusu olmaz diye bir sonuca varılamayacağını , fakat denemekte yarar olabileceğini düşünüyorum.

Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/13101

K. 2006/680

T. 6.2.2006

• EHLİYETSİZLİK ( Tapu İptali ve Tescil - Kayıt Malikinin Vekaletin Düzenlendiği Tarihte Ehliyetsiz Olmasına Göre Taşınmazı Sonradan Edinenlerin Koşullarının Gerçekleşmesi Halinde TMK'nın 1023. Maddesi Hükmünün Koruyuculuğundan Yararlanacağı )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kayıt Malikinin Vekaletin Düzenlendiği Tarihte Ehliyetsiz Olmasına Göre Taşınmazı Sonradan Edinenlerin Koşullarının Gerçekleşmesi Halinde TMK'nun 1023. Maddesi Hükmünün Koruyuculuğundan Yararlanacağı )

• KÖTÜNİYETİN HER ZAMAN İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ ( Taşınmazda 2. ve 3. El Durumunda Bulunan Malikler Yönünden İyiniyetle İlgili Olarak Mahkemece Yapılan Araştırma Hüküm Kurmaya Elverişli Olmaması Nedeniyle - Tapu İptali ve Tescil )

4721/m.2, 988, 989, 1023

ÖZET : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptaliyle tescil isteğine ilişkindir. Gerçekten de, kayıt malikinin, vekaletin düzenlendiği tarihte ehliyetsiz olduğu anlaşılmıştır. Ancak, taşınmazı sonradan edinenlerin, koşullarının gerçekleşmesi halinde ( sicilin aleniyetinden yararlanacağı ) ve TMK'nın 1023. Maddesi hükmünün koruyuculuğundan yararlanacakları kuşkusuzdur.
Taşınmazda 2. ve 3. el durumunda bulunan malikler yönünden iyiniyetle ilgili olarak mahkemece yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli olmadığından 8.11.1991 gün ve 1990/4 E, 1991/3 K sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı da gözönünde tutularak araştırma yapılması ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, babasından davacının hukuki ehliyeti olmadığını, annesini ağır yaralaması nedeniyle cezaevine girdiği sırada, arda bulunan dava dışı MD'nin eşinin boşanma davası ve tazminat davası açması üzerine, eşine mal vermemesi için, davacıya ait taşınmazları, ilerde iade edilmek üzere kendilerine devretmesi hususunda ikna edip kandırdığını, eşi MÜD'e vekalet verilmesini sağlayarak, taşınmazların anlaşmalı ve kötü niyetli olan, dava dışı H'ye, onun tarafından HA'ye, anılan şahıs tarafından da davalıya temlik edildiğini, davalı ile H'nin halı ticareti işi ile uğraştığı ve birbirini tanıdıklarını, dava dışı 2 parça taşınmazın daha devredildiğini, diğer bir taşınmazla ilgili olarak görülen 2002/626 esaslı dava sırasında davacının ehliyetsiz olduğunun belirlendiğini ileri sürerek, 37 parsel 1 nolu bağımsız bölümünün tapusunun iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iyi niyetli olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik
Hakimi Hülya Gerçeker'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 37 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün kayden davacı R'ye ait olduğu, 22.10.1998 tarihinde vekil tayin ettiği MÜD'ün taşınmazı 27.10.1998 tarihinde dava dışı H'ye satış suretiyle H'nin 18.12.1998 tarihinde HA'ya onun da 15.7.1999 tarihinde davalı MD'ye temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı vasisi Ö, babası olan R'nin gerek vekalet tarihinde gerekse çekişmeli taşınmazla ilgili temlikin yapıldığı tarihte ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de, kayıt maliki R'nin vekaletin düzenlendiği tarihte ehliyetsiz olduğu Adli Tıp Kurumu raporu ile saptanmıştır. Öyle ise, H'ye satış suretiyle yapılan temlikin hukuken geçersiz olduğu tartışmasızdır. Ancak, sonradan edinen Hanife ve Mustafa'nın koşullarının gerçekleşmesi halinde sicilin aleniyetinden istifade ile Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş bunların aleniliğini ( herkese açık olmasını ) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.
Belirtilen ilkeMK'nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin l.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden ( resen ) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; taşınmazda 2. ve 3. el durumunda bulunan malikler yönünden iyiniyetle ilgili olarak mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin delillerin toplanması soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 6.2.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/5495

K. 2004/5899

T. 20.5.2004

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, İbrahim Bulut'a ait iken 25 parsel sayılı taşınmazın önce davalılardan Tahsin'e, daha sonrada davalı Ali İhsan'a ondan da Mesut'a satıldığını, mudilerin hukuki ehliyetinin bulunmadığı, bedeli alınmadan, kandırılarak satıldığını ileri sürerek, tapunun iptaliyle, İbrahim Bulut adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Uğur Şentürk'ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR : Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 25 parsel sayılı taşınmazın, İbrahim Bulut tarafından 27.02.2003 tarih, 157 sayılı akitle Tahsin Bulut'a, Tahsin'in de 12.03.2003 tarih 144 sayılı akitle Ali İhsan Yorulmaz'a, Ali İhsan'ın da 07.04.2003 tarih 267 sayılı akitle Mesut Soybir'e satış yoluyla temlik edildiği görülmektedir.
Davacı, anılan temliklerin İbrahim Bulut'un ehliyetsiz olduğu dönemde yapıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış, anılan kişiye Boğazlıyan Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.05.2003 gün 2003/117 esas-182 karar sayılı ilamıyla Cemil Bulut vasi olarak tayin edilmiştir. Davanın vasi tarafından takip edildiği sırada kayıt malikinin olduğu anlaşılmaktadır.
Öncelikle dava sebebine göre dava mirasçılarının tamamının davada yer alması zorunlu iken mahkemece bu hususun dikkate alınmaması, taraf teşkili sağlanmaksızın yargılamaya devam edilmesi doğru değildir.
Öte yandan, akit tarihi itibariyle ehliyetsizlik iddiası yönünden gerekli soruşturmanın yapılmamış bulunması da isabetsizdir.
Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırd edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun " fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir " biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek " ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. " hükmünü getirmiştir."Ayırtım gücü " eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde " yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21) (((NOT: Bu kural ilk sözleşmenin tarafları içindir. 3. kişilerle ilgili değildir. 3. kişiye uygulanacak kural aşağıda koyu italik harflerle gösterilmiştir. y.kocabaş )))
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK.'nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mutaalası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun
409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Yukarıda belirtilen anlamda ehliyetsizlik iddiasının araştırılması zorunludur. Temlik eden İbrahim Bulut'un ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde ikince ve daha sonraki temliki işlemler yönünden iyiniyet savunmasının değerlendirilmesi gerekir.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak ta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Yukarıda belirtilen anlamda ehliyetsizlik iddiasının araştırılması zorunludur. Temlik eden İbrahim Bulut'un ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde ikinci ve daha sonraki temliki işlemler yönünden iyiniyet savunmasının değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda, yukarıda açıklandığı üzere bir incelemenin yapıldığı söylenemez.
Hal böyle olunca, belirtilen anlamda taraf teşkilinin sağlanması, ehliyetsizlik ve iyiniyet yönünden soruşturmanın eksiksiz bir şekilde tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.05.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 13-02-2008, 15:19   #8
Av.Mustafa yağan

 
Varsayılan Ehlİyetsİzlİk Halİnde İyİnİyet Korunmaz

İşlem sırasında tasarruf ehliyeti yani fiil ehliyeti olmadığı için işlem baştan beri sakattır,3.kişide olsa iyiniyet iddiası ile korunamaz,ehliyetsizlik mutlak def idir herkese karşı ileri sürülebilir,sahtecilik gibi düşünmek lazım,kaldı ki bir an için iyiniyet korunsa dahi alıcısı bfu yerin annesinden oğluna geçtigini tapuda görmüş olmalı,paranın bankaya yatırıldığını araştırmalıydı,artık tapu satımlarında bedel bankaya yatırılmalı aksi halde muvazaa nedeni ile iptal ediliyor..
Old 13-02-2008, 18:31   #9
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mustafa yağan
İşlem sırasında tasarruf ehliyeti yani fiil ehliyeti olmadığı için işlem baştan beri sakattır,3.kişide olsa iyiniyet iddiası ile korunamaz,ehliyetsizlik mutlak def idir herkese karşı ileri sürülebilir,sahtecilik gibi düşünmek lazım,

"Ehliyetsizlik ve sahtecilikte 3. kişi de olsa iyiniyet iddiası ile korunamayacağı " görüşüne katılmıyorum.

Önceki cevabımda değindiğim ve Yargıtay kararlarında da ifade edildiği gibi,
korunamayacak veya dinlenmeyecek olan iyiniyet iddiası ilk satışta alıcı tarafından ileriye sürülen iddiadır. Ondan sonraki temliklerde hem ehliyetsizlik ve hemde sahtecilikte 3. kişi iyiniyet iddiasında bulunabilir. İspat edildiği takdirde 3. kişi TMK.nun 1023 maddesindeki koruma hükmünden yararlanır.

Bu ayırımın yapılması gerekir.

Saygılarımla.
Old 13-02-2008, 19:22   #10
Av.Beste

 
Varsayılan

Sevgili meslektaslarim,
Yardimlariniz icin cok tesekkur ediyorum,sagolun.Islerinizde kolayliklar dilerim.
Saygilarimla.
Old 26-10-2015, 12:26   #11
ozgekaya77

 
Varsayılan

Benim de müvekkilim müteahhit.Satış vaadı ve kat karşılığı inşaat sözlşmesi ile iş yüklenmiş. Ancak karşı taraf 4 ay sonra arsa sahibinin alzheimer olduğundan bahisle ,eşini vası tayin ettirip, sözleşmeyi feshettiklerine dair ihtar çekmişler ve SÖZLEŞMENİN İPTALİ DAVASI AÇMIŞLAR. Fakat bizde fark şu. Sözleşme tarihinde arsa sahibinin Bağcılar Eg.Araştrma Hast sinden akıl sağlığı yerinde olduğuna dair raporu var ve bu durumu noter sözleşmede belirtmiş. Şimdi müvekkilim müteahhit old. için fesih ihtarı ve dava süreci nedeniyle beklemede.Fakat bir sürü anlaşmasını da iptal ettiği için zararı büyük. Ne yapmalıyım.Sözleşme iptali talebi aleyhimize mi sonuçlanır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
KÜÇÜĞÜn Ya Da Akil Hastasinin Davaya MÜdahİl Olmasi Av.Nursel Meslektaşların Soruları 1 14-06-2007 17:02
Tüketicinin Korunmasi Hakkinda Kanun 4. Madde Ve 10. Madde Kadir COŞKUN Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 3 01-05-2007 08:30
Özel huzurevinde çoğu alzheimer hastası 25 yaşlıya işkence gibi muamele Y£LİZ Hukuk Haberleri 0 06-03-2007 13:47
Tapuda TaŞinmazin MÜtemmİm CÜzÜ Olarak Yeralan Makİnalarin Korunmasi Av.Ender Meslektaşların Soruları 1 28-01-2007 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07384896 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.