|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
23-04-2007, 13:09 | #1 |
|
Basın Yoluyla kişilik haklarına saldırı
Merhaba,bir gazetede Karun Hazineleri olayından dolayı müvekkilin fotoğrafı yayınlanmıştır.FSEK 86. maddesinde kişinin rızası olmadan resminin yayınlanamayacağı belirtilmiştir.Manevi tazminat davası açmayı düşünüyorum.Hangi davaları kime karşı açmalıyım? Davalılar kim olmalı zamanaşımı süresi nedir? Saygılar
|
23-04-2007, 19:32 | #2 |
|
sayın meslektaşım,davayı ilgili gazeteye karşı açmanız gerekecek.bulunduğunuz ilde o gazetenin satışı yapılıyorsa orada açabilirsiniz.zaten manevi tazminat isteyeceğinizi göre maddi de kaybınız da bulunmadığından manevi tazminat davası açın.sanırım zamanaşımı genel hükümlere tabi olsa gerek
|
23-04-2007, 19:40 | #3 |
|
Merhaba,
Davanızı FSEK'den ziyade MK'ya(kişilik hakkı) dayandırmalısınız diye düşünüyorum. Davalılar, yazıyı yazan, gazetenin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürüdür. Zamanaşımı, fiil suç teşkil etmiyorsa(örneğin iftira) 1 yıldır.Yetki konusunda arkadaşıma katılıyorum.Buna ilaveten belirtmek gerekir ki, Bu yetki yalnızca gazetenin davacının ikametgahında dağıtımından ve zararın doğduğu yer kriterinden (HMUK 21) değil, MK'dan da (25/son) kaynaklanmaktadır. |
23-04-2007, 23:39 | #4 | |||||||||||||||||||
|
1.Gazeteyi yayınlayan kişi veya tüzel kişi ile temsilcisi ve haberi yazan kişi sorumlu olur. Sorumlu yazı İş.Md.nün tazminat davalarından dolayı sorumluluğu eski kanunda var iken yeni kanunda yer almamıştır. 2. BK. 60 md.sindeki zaman aşımı süresi uygulanır. Saygılarımla. |
24-04-2007, 10:07 | #5 |
|
Sayın meslektaşımız, yetki meselesini çözüme kavuşturan bir karar ektedir... İyi çalışmalar...
T.C. YARGITAY 4.Hukuk Dairesi Esas: 2004/10619 Karar: 2004/10574 Karar Tarihi: 27.09.2004 ÖZET : Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına haksız saldırı nedeniyle manevi tazminat talebine ilişkindir. Davacı ve davalının ikametgahları İstanbul İli Şişli İlçesi sınırları içinde olup, dava İstanbul İli Beyoğlu Mahkemesinde açılmıştır. Ne var ki, dava konusu edilen ifadeler ... Gazetesi'nin 18.06.2002 tarihli sayısında ve davalı ile yapılan röportajda söylenmiştir. Davacı, sözleri bu yayın ile öğrenmiştir. Davalı, gazete ile yaptığı röportajın yayınlanacağını bilmek durumundadır. Şu halde, yayının ulaştığı yerlerdeki mahkemeler de haksız eylem yeri olarak, eldeki bu davada yetkilidir. Öte yandan Şişli ve Beyoğlu Mahkemelerinin aynı il içinde ve birbirlerine yakın mesafelerde oluşu da gözetildiğinde davacının yetkili mahkemeyi seçmede kötü niyetli davrandığından da söz edilemez. Davanın yetkili mahkemede açıldığı gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. (1086 S. K. m. 9, 23, 27) Dava: Davacı K. vekili Avukat A.Ç.A. tarafından, davalı E. aleyhine 30.05.2003 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarının saldırıya uğramasından doğan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; mahkemenin yetki sizliğine dair verilen 18.11.2003 günlü kararın YARGITAY'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve yetkisizliğe dair kararlarda duruşma istenemeyeceğinden bu konudaki isteğin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü: Karar: Dava, kişilik haklarının saldırıya uğramasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiştir. Davacı ve davalının ikametgahları İstanbul İli Şişli İlçesi sınırları içinde olup, dava İstanbul İli Beyoğlu Mahkemesinde açılmıştır. Ne var ki, dava konusu edilen ifadeler ... Gazetesi'nin 18.06.2002 tarihli sayısında ve davalı ile yapılan röportajda söylenmiştir. Davacı, sözleri bu yayın ile öğrenmiştir. Davalı, gazete ile yaptığı röportajın yayınlanacağını bilmek durumundadır. Şu halde, yayının ulaştığı yerlerdeki mahkemeler de haksız eylem yeri olarak, eldeki bu davada yetkilidir. Öte yandan Şişli ve Beyoğlu Mahkemelerinin aynı il içinde ve birbirlerine yakın mesafelerde oluşu da gözetildiğinde davacının yetkili mahkemeyi seçmede kötü niyetli davrandığından da söz edilemez. Davanın yetkili mahkemede açıldığı gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27.09.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili müvekkilinin iş adamı olup İstanbul 3 Nolu DGM ve davasında yargılanmakta olduğunu, davalı E'nin de müdabil olduğunu, asılsız itham ve isnadlarda bulunduğunu, bu iddia ve isnadların 18.06.2002 tarihli Gazetesi'nde yayınlandığını ileri sürmüştür. Davalı vekili öncelikle yetki itirazında bulunmuş, davanın ne davacının ne de kendisinin ikametgahı mahkemesinde açılmadığını ileri sürmüştür. Mahkemece davalının yetki itirazı yerinde görülerek dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, talep halinde dosyanın Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir. Davacının temyizi üzerine karar daire çoğunluğu tarafından bozulmuş ise de bozma kararına katılamıyoruz. Şöyle ki; İddia edilen eylem tüm yurtta dağıtımı yapılan bir gazetede yayınlandığı için kural olarak dava yayının izlenebildiği her yerde açılabilir. Ancak bu hak sınırsız olmadığı gibi dava açılan yerin davacı ve davalı ile ilgili olmaması hali "hakkın kötüye kullanılması"dır ve yasa böyle bir davranışı himaye etmez. Aksi bu uygulama keyfiliği doğurur. Şu durumda davanın yetki yönünden reddi yerinde olduğundan bozma kararının bir nolu bendine katılamıyoruz. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları ************************************** |
24-04-2007, 10:10 | #6 |
|
Bu da zamanaşımı ile ilgili...
T.C. YARGITAY 4.Hukuk Dairesi Esas: 2004/10274 Karar: 2005/4340 Karar Tarihi: 25.04.2005 ÖZET : Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması durumunda BK'nın 60/2. maddesi gereğince ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Dava konusu yayının 29.10.2002 tarihinde yapıldığı, eldeki davanın ise 6.2.2004 tarihinde açıldığı gözetildiğinde ceza zamanaşımının dolmadığı belirgindir. Ceza zamanaşımının uygulanması için bir kamu davasının bulunması koşul değildir. Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması yeterlidir. Davacı, davalıların eyleminin suç oluşturduğunu belirterek tazminat istediğine göre somut olayda ceza zamanaşımı süresinin gözetilmesi gerekir. (818 S. K. m. 49, 60/2) Dava: Davacı Gül vekili tarafından, davalı Yalçın ve Hasan aleyhine 6.2.2004 gününde verilen dilekçe ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; zamanaşımı nedeniyle davanın reddine dair verilen 14.4.2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü: Karar: Dava, basın yoluyla kişilik hakkına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, dava konusu yayında yer alan sözcükler nedeniyle davalıların cezai sorumlulukları da bulunduğunu belirterek yayının aynı zamanda suç oluşturduğunu dava dilekçesinde açıklamıştır. Dava haksız eyleme dayanmaktadır. Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması durumunda BK'nın 60/2. maddesi gereğince ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Dava konusu yayının 29.10.2002 tarihinde yapıldığı, eldeki davanın ise 6.2.2004 tarihinde açıldığı gözetildiğinde ceza zamanaşımının dolmadığı belirgindir. Ceza zamanaşımının uygulanması için bir kamu davasının bulunması koşul değildir. Haksız eylemin aynı zamanda suç oluşturması yeterlidir. Davacı, davalıların eyleminin suç oluşturduğunu belirterek tazminat istediğine göre somut olayda ceza zamanaşımı süresinin gözetilmesi gerekir. Şu durum karşısında zamanaşımı savunmasının reddedilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, mahkemece bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 25.4.2005 gününde oybirliği ile karar verildi. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları ************************************** |
24-04-2007, 10:21 | #7 |
|
Husumete ilişkin de aşağıdaki karar yardımcı olabilir zannediyoruz...
T.C. YARGITAY Hukuk Dairesi Esas: 2002/4-37 Karar: 2002/192 Karar Tarihi: 20.03.2002 ÖZET: Dava konusu yazıda bu takipsizlik kararından hiç söz edilmeksizin sadece fezlekede yer alan suçlulardan bahsedilmiş ve böylece objektif habercilik kuralı ihlal edilmiştir. Bu durum davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan mahkemece uygun bir manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi gerekirken isteğin tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. (818 S. K. m. 49) Dava : Taraflar arasındaki Manevi Tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Malatya Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.3.2000 gün ve 1999/706 2000/138 sayılı kararın incelenmesi davacılar tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 22.6.2000 gün ve 2000/6214-6161 sayılı ilamiyle; ( ...1-Dava yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş ve kararı davacılar temyiz etmiştir. Yayın yolu ile gerçekleştirilen eylemlerde kimlerin sorumlu tutulacağı Basın Kanunu 16 ve 17. maddelerinde gösterilmiştir. Bu madde hükümlerine göre yazıyı yazan ile birlikte sorumlu yazı işleri müdürü ve yayın organının sahibi de sorumludurlar. Davalılar Cafer Yorkent, Orhan Olcay, Yılmaz Özdil ve Recai Seyrek dava konusu yayının yapıldığı gazetede yazı işleri müdürü olarak görevli olup sorumlu müdür olarak gösterilmemişlerdir. Davalı gazetenin ayrı bir sorumlu yazı işleri müdürü bulunduğu gözetildiğinde bu davalılar yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmelidir. Mahkemece bu yön üzerinde durulmadan davanın esası ile ilgili olarak tüm davalılar için aynı gerekçe ile red kararı verilmiş olması doğru değilse de adı geçen dört davalı yönünden sonucu bakımından doğru olan hükmün HUMK.nun 438. maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilerek onanmalıdır. 2-Davacıların diğer davalılar Ulusal Basın Gazetecilik AŞ ve Saygı Öztürk ile ilgili temyiz itirazlarına gelince; Davacılar vekili davalı şirkete ait Star gazetesinin 21.6.1999 günlü nüshasında yayınlanan Kayıp Liste başlıklı yazıda 1992 yılında yapılan Fethullahçı listesinin kaybolduğu, sonuçta listenin kopyasının Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde bulunup güncelleştirildiği ve yeniden DGMne sunulduğu açıklandıktan sonra kayıp listedeki şahıslar meyanında müvekkilinin adından da söz edildiğini, müvekkilinin 1991 yılında Polis Akademisinden mezun olduktan sonra çeşitli görevlerde bulunduğunun, halen Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı görevinde bulunduğunu, hiçbir illegal örgüte mensup olmadığını, bu haberin neşrinden sonra hakkında 20.3.1998 tarihli takipsizlik kararı verilmiş olduğunu öğrendiğini, listede adının yer almasının sebebini öğrenemediğini bir düşmanlıktan kaynaklanabileceğini, bu yazı nedeniyle müvekkilinin zarar gördüğünü ileri sürmüştür. Davalılar vekili ise haberin gerçek olduğunu, resmi belgelere dayandığını savunmuş ve davanın reddini istemiştir. Mahkemece dava konusu haberin Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan tahkikat fezlekesine göre kaleme alındığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Gerçekten de 28.8.1992 tarihli fezlekede davacının adı da yer almaktadır. Ne var ki fezlekede yer alan suçlamalarla ilgili olarak Ankara DGM Başsavcılığınca 20.3.1998 günlü takipsizlik kararı verilmiştir. Dava konusu yazıda bu takipsizlik kararından hiç söz edilmeksizin sadece fezlekede yer alan suçlulardan bahsedilmiş ve böylece objektif habercilik kuralı ihlal edilmiştir. Bu durum davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturduğundan mahkemece uygun bir manevi tazminatın tahsiline karar verilmesi gerekirken isteğin tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Karar : Dava yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin olarak kurduğu hüküm, Özel dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki; davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulabilmeleri için haberin gerçeklik, kamu yararı ( kamunun bilgilendirilmesi ) güncellik ve haberin gerçeğe bağlı kalınarak verilmesi ilkelerine aykırı olması gerekir. Somut olayda; içlerinde davacıların da yer aldığı kişiler hakkında işte kayıp liste manşeti ile başlayan ve Emniyet arşivindeki Fethullahçı Polisler listesinin buhar edildiği ortaya çıktı ibaresi ile devam eden dava konusu yazıda; Cumhuriyet yerine şeriata dayalı bir düzen kurmak üzere Fethullah Hocanın Talebeleri isimli bir örgüt kurmak suçundan dolayı soruşturma yapıldığı açıklanmıştır. 20.3.1998 tarihinde sanıkların böyle bir örgüt kurduklarına dair kamu davası açılmasını gerektirir kanıt bulunamadığı gerekçesi ile takipsizlik kararı verildiği belirlenmiş olup DGM Savcılığına ait dosya içeriğine göre haberin doğru olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık 21.6.1999 günlü haberde davacılarında aralarında bulunduğu kişiler hakkında verilen 20.3.1998 tarihli takipsizlik kararından söz edilmeyişinin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda toplanmaktadır. Gerçekten, Fethullah Hoca yakınlığı kuşkusu ile izlenen polisler hakkında soruşturma yapılmış olması, haberin ana öğesini oluşturmakta ve gerçeği saptamakta bulunduğundan, bu soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verilmiş olmasının haber içeriğinde yer almaması takipsizlik kararının davalılar yönünden gizlilik derecesi de taşıdığı gözetildiğinde tali bir unsur sayılmalı ve salt bu hususun kişilik haklarına saldırı teşkil etmeyeceği kabul edilmelidir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. Sonuç : Davacılar Vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı (1.720.000) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 20.3.2002 gününde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤) Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları ************************************** |
24-04-2007, 11:04 | #8 | |||||||||||||||||||||||
|
5187 sayılı Basın Kanunu 26.06.2004 tarih, 25504 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp, yürürlüğe girmiştir. Yürürlükten kalkan kanun zamanında çıkan Yargıtay kararının şimdi sorulan bir soruda, husumet konusu çözümleyen bir karar olarak gösterilmesi yanlış yönlendirmelere neden olabilir diye dikkati çekmek istedim. Saygılarımla. |
24-04-2007, 12:39 | #9 |
|
Sayın Kocabaş, 'husumet konusunu çözümleyen bir karar' olarak değil 'yardımcı olabilecek bir karar' olarak sunulmuştu sözkonusu karar. Ancak yine de haklısınız, yeni yasa yürürlüğe girdikten sonraki kararları esas almak gerekirdi. Teşekkür ederiz...
|
24-04-2007, 12:53 | #10 |
|
Bu karar daha yerinde olur sanırım. İyi çalışmalar...
T.C. YARGITAY 4. Hukuk Dairesi Esas: 2004/8482 Karar: 2005/1908 Karar Tarihi: 28.02.2005 ÖZET: Basın, nesnel sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için, olay veya konu ile ilgili bulunan; görünen ve bilinen her şeyi araştırmalı, incelemeli ve olduğu biçimi ile aktarmalıdır. Bu bakımdan somut gerçeği değil; o anda beliren ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olayları yayınlamalıdır. Yayının yapıldığı anda mevcut ve bu haliyle yayına konu edilen olguların; sonradan ortaya çıkan gerçekliğe uygun düşmemesinden ise basın sorumlu tutulamaz. Şu durumda, yayının görünürdeki gerçeğe uygun olduğu anlaşılmaktadır. Burada söz konusu edilen görünürdeki gerçekliği, somut gerçeklik olarak değil; olayın, haberin verildiği andaki beliriş biçimine uygunluk olarak anlamak gerekir. Haberin yapılmasından sonra ortaya çıkan durumun ( salt gerçekliğin ) farklı oluşu, basının sorumlu tutulmasını gerektirmez. Açıklanan nedenle mahkemenin, yazının içeriği ile sunulan tedavi evraklarının birbirini doğrulamadığına ilişkin kabul ve gerekçesi yerinde görülmemiştir. (5680 S. K. m. 16, 17) Dava : Davacı H. ve Ö. Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti. vekili Avukat S.T. tarafından, davalı S. Yay. Dağ. A.Ş. vd. aleyhine 28.05.2002 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.03.2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar ve davalılar vekilleri taraftarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçe1erinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü: Karar : Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar ve davacılar tarafından temyiz olunmuştur. Davaya konu yazıda, "Doktor değil kasap" başlığı altında: "E'nin çocuk sahibi olma rüyası kabusla noktalandı. Aşılama yöntemi yapılan kadın enfeksiyon kaptı. "Apandisit" deyip yumurtalığı alındı." Özel bir klinikte "aşılama yöntemiyle" bebek sahibi olmak isteyen E. ( 26 ) adlı genç kadın, yumurtalığından oldu. L. ve eşi E. Hanım, bebek sahibi olmak için tavsiye üzerine F. Kliniği'nin sahibi Dr. H.'ye başvurdu. Dr. Ö'nün tedavi altına aldığı çifte, "aşılama yöntemi" önerildi ve L. Bey'in spermleri eşine enjekte edildi. Ancak genç kadın, ertesi gün sancılanınca, Dr. Ö. tarafından Özel Ç. Hastanesi"ne yatırıldı. Üç gün sonra da "apandisit" teşhisiyle ameliyata alındı. Ancak E. Hanım'ın apandisiti yerine yumurtalığı alındı. Tekrar Dr. Ö'ye başvuran çift şikayetçi olacaklarını bildirdi. Çiftin iddiasına göre, Dr. Ö. bu kez tüp bebek yöntemi önerdi ve masrafların karşılanacağını söyledi. Ancak bu parayı ödemekten vazgeçince L. ve yakınlarını karşısında buldu. "Hayati tehlikesi vardı." Doktorun şikayetiyle gözaltına alınan L. ve 6 yakını daha sonra serbest bırakıldı. Polisteki ifadesinde, E'nin yumurtalığını aldığını kabul eden Dr. Ö., "Spermdeki mikroptan enfeksiyon kapan bir yumurtalığı aldık. Hayati tehlike vardı" dedi. Koca K. ise "Ameliyatta ya eşin ya yumurtalığın küçük bir kısmı, seçim yap" diye bir yazı imzalattılar" dedi. Aşılama için ruhsatı olmadığı öne sürülen Dr. Ö. ise, "sorularımıza cevap vermedi" biçiminde haber yapılmıştır. Davacılar, haberin gerçek olmadığını ve kullanılan ifadeler ile de kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürmüşler; davalılar ise haberin görünür gerçeğe uygun olduğunu, davalılardan B. ve H'ye ise husumet yöneltilemeyeceğini savunmuşlardır. Mahkemece, habere konu başlığın hakaret içerdiği ve haber ile dosyaya sunulan tedavi evraklarının birbirini doğrulamadığı gerekçe gösterilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davaya konu yayın, E'nin polise verdiği 03.04.2002 günlü ifadesi üzerine yapılmıştır. Adı geçenin ifadesinin: "...2000 yılı sonlarında Ç. Sağlık Hizmetleri isimli kliniğe ... kısırlık tedavisi ve tüp bebek yöntemi ile hamile kalabilmek için gittim ve burada tedavi olmaya başladım. Bahsi geçen yerde yaklaşık olarak 5-6 ay kadar tedavi gördüm ve burada bana her şeyin normal olduğu, yumurtayı çatlattıklarını ve gebeliğin oluşacağını söylediler. Bu amaçla eşimin spermleri ile aşılama yapıldı. Bu aşılamadan iki saat kadar sonra rahatsızlandım ve tekrar aynı klinikte bana bir kan testi yapıldı ve hiçbir şey araştırılmadan benim apandisit olduğum söylendi ve ameliyata alacaklarını söylediler. Eşim de bu arada yanımda idi. Ben de doktorlara güvendiğim için bu ameliyatın yapılması için izin verdim. Bu olaydan sonra apandisit olarak ameliyatım yapıldı, daha doğrusu bana bu şekilde bilgi verildi. Ben bu ameliyattan sonra hazırlanan pataloji raporunu okuduğumda sol yumurtalığının iltihaplanma sonucu alındığı yazıyordu. Ben bu olaydan şüphe ederek annem ile birlikte Cerrahpaşa profesörü olan S.'nin özel muayenesine gittim. Burada yaptığı incelemede emarım çekildi ve yumurtalıklarımdan birinin tüple birlikte alındığı söylendi. Ben bu olayı bilmediğim için şahıslardan şikayetçi olmak için girişimde bulundum. Bu olayı eşime söyledim, o da ameliyatın apandisit için yapıldığını bildiğini söyledi. Bu aşamadan sonra ben Ö. Kliniği'nde ameliyatımı yapan C'ye telefon açarak kendilerinden davacı olacağımı, apandisit ameliyatı diyerek beni kandırdıklarını ve yumurtalıklarımı aldıklarını, bunun için şikayette bulunacağımı söyledim. Bana şikayette bulunmamamı söylediler ve ameliyat masraflarımı karşılayacaklarını ve tüp bebek konusunda yardımcı olacaklarını söylediler..." biçiminde olduğu görülmektedir. Aynı iddialar, yayından sonra 19.04.2002 tarihinde E. tarafından İstanbul Tabip Odası"na verilen dilekçede de yer almıştır. Diğer yandan, gerek Tabip Odası ve gerekse de Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan soruşturmalar sonucunda, E.'nin yumurtalıklarının alınmadığı saptanmıştır. Basın, nesnel sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için, olay veya konu ile ilgili bulunan; görünen ve bilinen her şeyi araştırmalı, incelemeli ve olduğu biçimi ile aktarmalıdır. Bu bakımdan somut gerçeği değil; o anda beliren ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olayları yayınlamalıdır. Yayının yapıldığı anda mevcut ve bu haliyle yayına konu edilen olguların; sonradan ortaya çıkan gerçekliğe uygun düşmemesinden ise basın sorumlu tutulamaz. Davaya konusu haber, dava dışı E.'nin yukarıya aynen alıntılanan polis kayıtlarına geçen ifadesine dayanmaktadır. Şu durumda, yayının görünürdeki gerçeğe uygun olduğu anlaşılmaktadır. Burada söz konusu edilen görünürdeki gerçekliği, somut gerçeklik olarak değil; olayın, haberin verildiği andaki beliriş biçimine uygunluk olarak anlamak gerekir. Haberin yapılmasından sonra ortaya çıkan durumun ( salt gerçekliğin ) farklı oluşu, basının sorumlu tutulmasını gerektirmez. Açıklanan nedenle mahkemenin, yazının içeriği ile sunulan tedavi evraklarının birbirini doğrulamadığına ilişkin kabul ve gerekçesi yerinde görülmemiştir. Diğer yandan, haberde kullanılan başlığın da görünür gerçekliğe göre değerlendirilmesi gerekir. Bu anlamda olmak üzere, habere konu olayın beliriş biçimindeki ciddi özensizlik savı ve olağan dışılık göz önünde tutulduğunda, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık olduğu; üslup itibariyle aşmanın söz konusu bulunmadığı kabul edilmelidir. Tüm bu açıklamalar karşısında, yayının hukuka uygun sınırlar içinde yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmelidir. Mahkemece, aksine düşünceler ile istemin kısmen hüküm altına alınması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Diğer yandan, yayın tarihinde yürürlükte bulunan 5680 sayılı Basın Yasası'nın 16 ve 17. maddeleri hükümleri ile; hukuki sorumluluk davalarında husumetin, yazıyı yazan ile yayının sahibine ve sorumlu yazı işleri müdürüne yöneltileceği belirtilmiştir. Davalılardan, B. ve H. bu madde kapsamında değildir. Adı geçenler yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesi de bozmayı gerektirmiştir. Sonuç : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle davalılar yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 28.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
24-04-2007, 16:04 | #11 |
|
-Husumet ve zamanaşımı konusunda Sayın Yücel Kocabaş'ın yazdıklarına eklenecek birşey yok. Basın Kanunu'nun yeni düzenlemesinde sorumlu müdürün hukuki sorumluluğu olmadığına da yine Yücel Kocabaş dikkat çekmiş.
Somutlamak bakımından şu yapılabilir. Gazetenin künyesinin olduğu sayfayı açarız. En tepede yayın sahibinin adı yazar. Bu kişi ilk davalınız. İleride tazminata hak kazanırsanız bu kişiden tahsil edeceksiniz. İkinci olarak yönetim kurulu başkanını davalı gösteriniz. Bu kişinin ismini künyede yazmaz bazen. Ticaret sicilden bulabilirsiniz. Üçüncü olarak yayın sahibi tüzel kişi temsilcisini davalı gösteriniz. Bu kişinin ismi de künyede yazar. Son olarak eser sahibini davalı gösteriniz. Eser sahibi haberin altında ismi(imzası) yer alan kişidir. Bunlara dava açmanız yeterli. -Zamanaşımı konusunda ekleyecek birşey yok. -Esasa ilişkin olarak da uygulamanın nasıl işlediği hakkında birkaç şey söyleyebilirim. Bu tarz taleplerle bazen karşılaştık. Ama tamamına yakınında hakimler bu kısmı suskun geçti. Haber hukuka aykırı ise manevi tazminat verildi ama resmin kullanımından hiç söz edilmedi. Belki de FSEK kapsamında olduğunundan asliye hukuk hakimleri suskun kaldı. Bir davada şu oldu. Bir bayan hastaneye gidiyor. Hastaneden çıkarken fotoğrafı çekiliyor. Doğrudan onun fotoğrafı değil ama çekilen karenin içinde o da var. Fotoğraf hastanenin kataloğunda kullanılıyor. Hastanenin reklamına yer verilirken katalogun o sayfası alınıyor ve gazeteye basılıyor. Haberde de sırt ağrılarına çözüm için bu hastaneye gidilmesi tavsiye ediliyor. Kadın fotosunu görünce dava açıyor. Diyor ki izin alınmadan yayınlandı, herkes beni arıyor bir sorunun mu var diye sorup duruyor. Mahkeme izinsiz resim kullanımından tazminata hükmetmişti. Ancak fotoğraf haberle ilgili ise diyelim ki çete haberi var ve çete üyelerinin resmi yayınlanmış. Haberle fotoğraf arasında bağlantı var ve hukuka uygun bir anlatım mevcut. Bu durumda izinsiz resim kullanımının hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılabilir. Saygılarımla |
24-04-2007, 17:06 | #12 |
|
Merhaba ,müvekkil ile gazete arasında ceza davası yok.Zamanaşımı nedir?Saygılarımla
|
24-04-2007, 17:38 | #13 |
|
Burada suç teşkil eden bir eylem var mı önce ona bakmak gerekir. Ben göremedim. Ceza hukukçularının bakmasında fayda var.
Genel olarak ise ceza zamanaşımı süresinin uygulaması bildiğim kadarıyla şöyle. Hukuk hakimi soruşturma ya da koğuşturma bulunmasa bile eylemin suç teşkil edip etmediğini takdir ederek ceza zamanaşımı süresini işletebilir. Ceza hakimi eylemin suç teşkil ettiğine karar vermiş ve bu karar kesinleşmişse hukuk hakimi bu kararla bağlıdır. Aynı şekilde beraat kararıyla da bağlıdır. Delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiş ise hukuk hakimi yine eylemin suç teşkil edip etmediğini inceleyebilecektir. Burada şunu tartışmak istiyorum. Ceza zamanaşımı süresi dava açma süresi olarak ele alınıyor. Basın Kanunu'nda ise dava açma süresi iki/dört ay. Bu halde ceza zamanaşımına ilişkin hüküm basın organları yönünden işlemez hale geliyor denebilir. Bu birinci bakış açısı. Bir de şu açıdan bakılabilir. Basın Kanunu'ndaki dava açma süresi gazetecinin ceza tehdidi altında kalmasını engellemek maksadıyla getirilmiştir. Ceza tehdidi olmaksızın özgürce faaliyetini yürütsün istenmiştir. Hukuk davalarında ise böyle bir esas benimsenmemiş. Bu halde her ne kadar Basın Kanunu'nda dava açma süresi iki/dört ay olsa da haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında Ceza Kanunundaki zamanaşımı süresi uygulanmalıdır denebilir. |
24-04-2007, 20:46 | #14 | |||||||||||||||||||
|
Sayın Kocabaş,
İkazınız için teşekkür ederim. Evet ,sorumlu müdür yeni yasada düzenlenmiş ama yalnızca cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Sevgili Engin, Basın Yasası sonraki tarihli özel yasa da olsa, kanımca tazminat davalarında yer bulan ceza zamanaşımının uygulanması açısından BK'nın ilgili maddesini değiştirmemiştir.Zira, hakimin ceza zamanaşımını uygulayabilmesi için cezai bir kovuşturmanın/veya soruşturmanın bulunması gerekli değildir. Hakim yalnızca, maddi olguları tesbit eden beraat kararıyla bağlıdır. Bu nedenle hukuk hakiminin eylemin suç oluşturup oluşturmadığını kendisinin takdir etmesi gerekir. Eğer açılmış bir ceza takibatı/davası varsa ve davacı taraf ceza zamanaşımından faydalanmak istiyorsa, bu durumda hukuk hakimi genellikle ceza dosyasını beklemektedir.(zorunlu olmasa da)
Saygılar, |
24-04-2007, 20:55 | #15 |
|
Bülent Abi
Söylediklerinde hemfikiriz. Borçlar Kanunu'ndaki düzenleme de açık. Diyor ki ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Buradaki atıf doğrudan TCK'ya değil ki. İlgili tüm kanunlara yapılan bir atıf olduğu görüşü hakim. Yani bilmem kaç sayılı bir yasada suç ve ceza zamanaşımı süresi düzenlenmişse buraya da atıf yapılmış sayılır deniyor. Diyelim ki eylem hakaret suçunu oluşturuyor. Günlük süreli yayında yazar olan gazeteci bu yazıyı yazmış. Ceza davası açma süresi Basın Yasası'na göre iki ay. Buraya kadar sorun yok. Ancak haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında Basın Yasası'ndaki süre mi dikkate alınacak yoksa Ceza Kanunu'ndaki süre mi noktasında bir tereddüt doğabilir. Bunu ne şekilde aşmak mantıklı olur? |
24-04-2007, 21:15 | #16 | |||||||||||||||||||
|
Bir hatırlatma
Borçlar Kanunu 60/2 hükmü; "Ceza zamanaşımı süresi daha uzun bir süre ise, bu süre dikkate alınır" şeklindedir. Daha az bir süre ise ceza kanunu dikkate alınmayacaktır. Dolayısıyla, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı hakaret (sövme) ve iftira gibi bir suçu da bünyesinde barındırıyorsa bu suçlar için cari ceza zamanaşımına bakmak icap eder düşüncesindeyim. Saygı ve sevgiler. Basın Kanunundaki 2 aylık süre ile ilgili bir eleştiri: Bahsedilen süre, bildiğim kadarıyla yayın tarihinden itibaren başlıyor ve ceza davasının açılması için gerekli (savcılık) incelemelerini de kapsayacak şekilde 2 ayla sınırlandırılıyor. Bunun Türkiye'deki yargılama süreci ile ilgili gerçeklere aykırı bulunduğu ve adil olmadığı kanaatindeyim. |
24-04-2007, 21:37 | #17 | |||||||||||||||||||
|
Engin,
Ceza mesuliyeti özel kanundaki zamanaşımı (kovuşturma şartı) geçtiği için düşmüş olsa da, hukuki mesuliyet devam etmektedir. Burada uzamış zamanaşımının fail haricindeki kişiler (imtiyaz sahibi, temsilci vb) açısından geçerli olup olmadığı tartışılabilir. Burada yasadan doğan bir eksik teselsül sözkonudur. Fail ve haricinde malen sorumlu olanlar bulunmaktadır. Malen sorumlu olanlar hakkında uzamış zamanaşımını kural olarak sözkonusu değildir.Eski Ceza yasasının 465. maddesinde sınırlı olarak buna imkan tanınmıştı. Bu nedenle uzamış zamanışımın bu kişiler açısından geçerli olmayacağı kanısına varılabilir. Tam tersi bir düşünüşle, Basın Yasası'nın "sui generis" bir sorumluluk yapısı oluşturduğu da iddia edilerek ceza zamanaşımının tüm sorumlular hakkında geçerli olduğu da söylenebilir.Sorunla ilgili eski tarihli bir içtihat bulabildim.Ama yeni yasalar bağlamında çıkmış bir karara da rastlayamadım.(Gerçi bir iönceki mesajımda vermiş olduğum kararda ("davalılar") dan sonra son kısımda sadece "failden " bahsetmiş olması zımnen uzamış zamanaşımının sadece onun hakkında uygulanacağı intibaını da yaratıyor) (Karar mülga Basın Yasası zamanında verilmiş, dikkat!)
|
25-06-2009, 16:48 | #18 |
|
arkadaşlar özür dilerim ama basın yasasındaki 2/4 aylık süreler nedir?bana bu konuda bilgi verirseniz sevinirim
|
26-06-2009, 09:41 | #19 |
|
DAVA SÜRELERİ
Madde 26 - Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu Kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının günlük süreli yayınlar yönünden iki ay, diğer basılmış eserler yönünden dört ay içinde açılması zorunludur. Bu süreler basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği tarihten başlar. Basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmemesi halinde yukarıdaki sürelerin başlama tarihi, suçu oluşturan fiilin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından öğrenildiği tarihtir. Ancak bu süreler, Türk Ceza Kanununun dava zamanaşımına ilişkin maddesinde öngörülen süreleri aşamaz. Sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlatıldığı iddia edilen eserden dolayı yayımlatan aleyhine açılacak dava yönünden süre, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilecek beraat kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Sorumlu müdürün yayımlanan eserin sahibini bildirmesi durumunda, eser sahibi aleyhine açılacak davada süre, bildirim tarihinden itibaren başlar. Kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda dava açma süreleri, suç için kanunun öngördüğü dava zamanaşımı süresini aşmamak şartıyla, suçun işlendiğinin öğrenildiği tarihten başlar. Kamu davasının açılması izin veya karar alınmasına bağlı olan suçlarda, izin veya karar için gerekli başvurunun yapılmasıyla dava açma süresi durur. Durma süresi iki ayı geçemez. |
26-06-2009, 12:27 | #20 |
|
teşekkürler,
verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim,
|
07-11-2009, 14:20 | #21 |
|
Değerli Arkadaşlar, Forumda basın ile ilgili suçlarda genellikle yazılı basın ile ilgili görüşler ubulnamta.benim sorun görsel basınla ililgi
Bundan 9 ay kadar önce müvekkilimin cep telefonu bir ulusal kanalın teletek yayınınıda mesaj olarak yayınlanır. Bu yayındada "Numaramı arayın tüm erkekler teldeyim" şeklindedir.Müvekkilin beyanına göre bu yayından sonra 500 kadar mesaj ve pornografik görüntüler telefona gelir. Kanala yazı ile başvurduk Yanlışlıkla yayınlanmış olduğunu bildirdiler. Ceza için suç duyurusunda bulunmadık. Tazminat için tv yayınlarında zanaaşımı nedir Manevi tazminatlarda genellikle yazılı basın için kararlar var Televivzon-Teleteks yayınlarında manevi tazminatlarla ililgi bir yargıtay kararı varmı Şimdiden teşekkürler. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
basın yoluyla kişlik haklarına saldırıda pasif husumet ehliyeti | Av.Çağlar Şener | Meslektaşların Soruları | 6 | 06-12-2012 14:24 |
Bir kişilik hikayesi | Veysel | Site Lokali | 103 | 31-12-2010 13:02 |
2 Kişilik Ltd. şirketlerde Üyelikten Çıkarma | m.cenik | Meslektaşların Soruları | 5 | 05-02-2008 23:07 |
Telif Haklarına Dikkat! Mesajlarınız Silinmesin | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Site Lokali | 1 | 19-04-2007 21:56 |
Yabancı Basında Kişilik Haklarının İhlali | dilara | Meslektaşların Soruları | 2 | 06-03-2007 16:29 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |