Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Temyizden sonra dilekçe

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-01-2008, 12:53   #1
Av.H.AtılAyaydın

 
Varsayılan Temyizden sonra dilekçe

Sayın meslektaşlarım, temyizden sonra vekalet alıp Yargıtay'a dilekçe verilebilir mi? Böyle bir usül var mı?
Old 17-01-2008, 12:55   #2
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Temyiz aşamasında da vekaletname alıp,dosyaya sunabilirsiniz.Hatta dava duruşmalı temyiz edilmişse duruşmaya da katılabilirsiniz.
Old 17-01-2008, 12:57   #3
üye19870

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.H.AtılAyaydın
Sayın meslektaşlarım, temyizden sonra vekalet alıp Yargıtay'a dilekçe verilebilir mi? Böyle bir usül var mı?

Yargıtay'a ne zaman dilekçe vermeyi düşünüyorsunuz?
Old 17-01-2008, 13:14   #4
Av.H.AtılAyaydın

 
Varsayılan

Dosyanın Yargıtay'a gideli 1 ay oldu , bu konuda bir süre var mıdır?
Old 17-01-2008, 13:22   #5
miss_lawyer

 
Varsayılan

hemen istek konusuna EK TEMYİZ NEDENLERİ diyerek ve ilişikte vekaletinizi sunarak başvuru yapabilirsiniz (benim böyle bir başvurum oldu)
Old 18-01-2008, 11:12   #6
avfatihemir

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Yargıtay' ın internet sitesinden oradaki dosya numarasını öğrenerek direkt dosyaya yazı gönderebilirsiniz.
Ek beyan veya sonradan elinize geçen davaya ilişkin belge de gönderebilirsiniz.
Süre yok kanımca. Yüksek Mahkemenin, dosya için bir karar verene kadar göndereceğiniz beyan ve belgeleri inceleyeceğini düşünüyorum.
Old 18-01-2008, 11:53   #7
sultanahmet

 
Varsayılan

İstinai hükümler dışında, Yargıtay, dilekçede gösterilen temyiz nedenleriyle bağlı olmadığı için, temyiz incelemesi tamamlanıncaya kadar beyan ve ek temyiz nedenlerini içeren dilekçe verebilirsiniz.
Old 18-01-2008, 12:07   #8
Rahmi Zeybek

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Yargıtaydaki davanın ceza mı yoksa hukuk davası mı.Yanıta göre yapılabilecekler değişir kanısındayım.
Old 18-01-2008, 13:40   #9
Av.H.AtılAyaydın

 
Varsayılan

yanıtlara çok teşekkürler ,sayın Zeybek dava hukuk davası
Old 18-01-2008, 15:20   #10
Rahmi Zeybek

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Bilindiği gibi HUMY.temyize ilişkin hükümlerinden 435.m.1.cümlesi,Yargıtay'ın temyiz nedenler ile bağlı olmadığını ve yasalara açıkça aykırı nedenleri res'en değerlendirebileceğini belirtir.Ancak burada sözü edilen "yasalara açıkça aykırılık" tanımı kanımca pek net olmadığı için temyiz nedenleri ile bağlı olmamasının sınırları da belirli değildir.Bu nedenle temyizden sonra sunacağınız ek dilekçe ile önceki temyiz nedenlerine ek olarak size göre yasaya açık aykırılık anlamına gelecek diğer aykırılıkları belirtebilirsiniz.
Öte yandan temyizde,temyiz eden değil de karşı taraf vekiliyseniz ve onama talebiniz olacak ise karşı tarafın temyiz dilekçesine (daha önce yanıt verilmemişse) yanıt veremezsiniz kanısındayım,zira ayni yasanın 432.madde yollaması ile 426/C maddesi yanıt süresini 15 gün olarak sınırlamaktadır.(istisnaen temyiz dilekçesi açıkça yasaya aykırılıklar ya da eksiklikler içeriyor ise belki yanıt verilebilir,emin değilim.)
Başarılar,selamlar..
Old 18-01-2008, 22:38   #11
Av.Kemal

 
Varsayılan

sayın meslektaşlarım,dava safhasında dosyaya ibraz edilmeyen bir belge veya delil,temyiz dilekçesinde (veya ek temyiz dilekçesinde ) ileri sürülemez, dilekçeye eklense bile Yargıtay'ce dikkate alınmaz. bu konuda elinde Yrg.kararı olan varsa iyi olacaktır diye düşünüyorum.
sevgiler
Old 30-01-2008, 16:00   #12
Av.Kemal

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.İsmail
sayın meslektaşlarım,dava safhasında dosyaya ibraz edilmeyen bir belge veya delil,temyiz dilekçesinde (veya ek temyiz dilekçesinde ) ileri sürülemez, dilekçeye eklense bile Yargıtay'ce dikkate alınmaz. bu konuda elinde Yrg.kararı olan varsa iyi olacaktır diye düşünüyorum.
sevgiler
yukarıdaki yazımın aksine olan içtihat: (bakale.com.'dan )Ekleyen:avfehmi 19.8.2006 14:49

HGK.
E: 2005/9-546 K: 2005/611
26.10.2005
  • DAVANIN İNKARI
  • TEMYİZ AŞAMASINDA BELGE SUNUMU
  • SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞI
HUMK

ÖZET:: YARGILAMADA DAVAYI İNKAR EDEN DAVALININ SAVUNMASI BORCUN BULUNMADIĞI SAVUNMASINI DA KAPSAR. O NEDENLE, DAVALININ BORCUN NE SEBEPLE BULUNMADIĞINI AÇIKLAMA VE İDDİANIN AKSİNE, DELİLLERİNİ İKAME ETME HAKKININ ORTADAN KALKTIĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ. BELİRTİLEN NEDENLERLE, TEMYİZ AŞAMASINDA SUNULAN VE BORCUN SÖNDÜREN BİR BELGENİN VARLIĞI KARŞISINDA SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ YASAĞINDAN SÖZ EDİLEMEYECEĞİNİN KABULÜ ZORUNLUDUR.

DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Osmaniye Birinci Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 10.11.2003 gün ve 2002/558 E. 2003/761 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesinin 11.1.2005 gün ve 2004/5645-2005/468 sayılı ilamı ile;

(...1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalı vekilince verilen temyiz dilekçesi ekinde 31.12.1996 tarihli bir ibraname sunulmuştur. Aynı zamanda işçinin şahsi dosyası içinde davacının 7.2.1997 tarihinde yeniden işyerine girişine dair sigorta giriş bildirgesi bulunmaktadır. Hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğindeki bu savunma karşısında, davacı tarafa belgeye karşı diyeceklerinin sorulması ve konuyla ilgili gerekli inceleme yapılmasından sonra bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden : Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : A- Davacı isteminin özeti : Davacı, davalı şirket bünyesinde 1.11.1990-19.8.2002 tarihleri arasında aralıksız çalışmasına karşın iş akdinin haksız yere feshedildiğini belirterek, bir kısım işçilik alacakları ile ihbar ve kıdem tazminatına karar verilmesini istemektedir.

B- Davalının yanıtının özeti : Davacı işçinin haber vermeden işini terk ettiğini, noter ihtarnamesi ile işe dönmesi bildirildiği halde işine dönmediği belirtilerek, kabul etmedikleri davanın reddinin gerektiği savunulmaktadır.

C- Yerel Mahkemenin Kararının Özeti : Yerel mahkemece, dinlenen tanık beyanları, incelenen şahsi dosya ve sigorta sicil dosyasının, bilirkişi raporunun kanuna ve olaya uygun olduğu belirtilerek istemin kabulüne karar verilmiştir.

D- Temyiz Evresi Bozma ve Direnme : Hüküm, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıya aynen alınan gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkeme bu bozmaya karşı "bozmadan önce yargılama safhasında taraf delilleri toplanarak mevcut delil durumuna göre karar verildiği, davalı vekilinin kararı temyiz ederken, delillerin toplanması aşamasında ileri sürmediği bir delili temyiz aşamasında ileri sürdüğünü, mahkemenin, tarafların bildirdiği deliller kapsamında yargılama yapmak ve sonucuna göre karar vermek zorunda olduğu, karar duruşmasına kadar dahi ileri sürülmeyen bir delile hükümden sonra dayanılamayacağı, davacı tarafın, delillerin toplanmasından ve karar verilmesinden sonra ileri sürülen delili kabul etmediği de" belirtilerek, direnme kararı vermiştir.

E- Gerekçe : Dava, ödenmeyen bir kısım işçilik alacakları ile ihbar ve kıdem tazminatı istemine ilişkin olup, uyuşmazlık; temyiz aşamasında sunulan ibranamenin yargılamada dikkate alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

İbra sözleşmesi, İş Kanunu ve Borçlar Kanununda düzenlenmediği halde özellikle iş hukuku uygulamasında önemli bir yere sahiptir. İbra sözleşmesi, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay uygulamasında borcu sona erdiren hallerden birisi olarak kabul edilmektedir.

İbra, alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldırmaktadır. Tam ibrada borcun tamamı, kısmi ibrada ise borcun ibra edilen kısmı sona ermektedir. Bunun sonucu olarak da, borçlu borcundan kısmen ya da tamamen kurtulmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 188. maddesinde, "Hakimin re'sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar" deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir. Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu da dikkate alınmalıdır. Dava hakkının varlığı ya da düşmüş bulunmasının incelenmesi, doğrudan hakime verilmiş ödevlerden olması karşısında, Yüksek Özel Daire, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının tamam olup olmadığını kendiliğinden gözetebilir.

Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla yargılama aşaması henüz tamamlanmamış böyle bir durumda borcu itfa eden belge değerlendirilmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkar eden davalının savunması borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine, delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcun söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin (HUMK. md. 202) kabulü zorunludur.

Mahkemece hukuki değerlendirmede hataya düşülerek yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. ******
(DERLEME)
Old 04-02-2008, 01:22   #14
İsmail Doğan TUNÇBİLEK

 
Varsayılan Temyİzden Sonra DİlekÇe

Bir çok kez hem hukuk davasında hem ceza davasında Yargıtayın ilgili dairesine ek temyiz dilekçesi mahiyetinde dilekçeler gönderdik.Gönderdiğimiz dilekçeler dosya içine konuldu.Dolayısıyla Yargıtay incelemede dilekçelerimizi nazara aldı.Zaten bu hususu yasaklayan bir hüküm de yok.Olmadığına göre ek temyiz dilekçesi mahiyetinde dilekçenin her zaman gönderilebileceği kanaatindeyiz.Tabiki dosyanın Yargıtayın hangi dairesinde hangi esas nosuna kayıt edildiğini bilmek ve dilekçemizi bu bilgilere göre göndermek şartıyla.
Old 14-08-2008, 15:44   #15
carmen

 
Varsayılan temyiz aşamasında vekalet konulduğu zaman avukatlık üvreti neye göre belirlenecektir?

Alıntı:
Yazan Av.Ergün Vardar
Temyiz aşamasında da vekaletname alıp,dosyaya sunabilirsiniz.Hatta dava duruşmalı temyiz edilmişse duruşmaya da katılabilirsiniz.

Elimizde itirazın kaldırılması konulu bir dava dosyası var ve davalı tarafız.Yerel mahkemedeki aşamada davalı kendisini vekil ile temsil ettirmemiş.Davacı taraf dosyayı temyiz etmiş ve bu dava bize temyize cevap aşamasında gelmiştir.Bu aşamada dosyaya temyize cevap dilekçemizle beraber vekaletimizi koyduk.Yargıtay tarafından duruşmasız olarak yapılan yargılama da karşı tarafın temyiz itirazları rededilmiş ve dava onanmıştır.Ancak yargıtay bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine karar vermiş vekalet ücreti yönünden bir şey belirtilmemiştir.Biz vekalet ücretine hak kazanmış durumdamıyız?eğer kazanılmışsa neye göre belirlenecektir ve miktarı ne olacaktır?
İlgili meslektaşlarımın vereceği her tür yanıt için kendilerine şimdiden teşekkürü borç bilirim
Old 27-07-2011, 10:42   #16
yrg61

 
Varsayılan

Dosya Henüz Yargıtaya gitmedi Asliye Mahkemesine EK TEMYİZ NEDENLERİ diyerek ilave bir dilekçe mi vermeli yoksa dosyanın yargıtaya gitmesini bekleyip direkt dilekçe Yargıtaya mı gönderilmeli
Old 28-07-2011, 11:02   #18
concardia

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yrg61
Dosya Henüz Yargıtaya gitmedi Asliye Mahkemesine EK TEMYİZ NEDENLERİ diyerek ilave bir dilekçe mi vermeli yoksa dosyanın yargıtaya gitmesini bekleyip direkt dilekçe Yargıtaya mı gönderilmeli



Yargıtay'a giden bir dosyanın hemen incelemeye alınması zordur zaten, ek temyiz dilekçesinde önemli olan incelemeye verilmeden dilekçenizin dosyaya konulmasıdır. Çünkü incelemede dosya hakimde bulunur ve hakimlerinin kanaatinin oluşması muhtemeldir.
Old 03-05-2012, 15:06   #19
av.yağmur deniz

 
Varsayılan

davalı vekil olmaksızın davaya devam etmiş.Dava kabul edilmiştir.Şimdi temyiz için tarafıma vekalet verecek henüz ücreti konuşmadık.
1-vekalet ücretini neye göre almalıyım..Bu durumda temyiz aşaması için öngörülen bir bedel var mı?yoksa asliye hukuktarifesinden mi almalıyım?
2-davacının kötüniyetine ve ön alımdan haberdar olduğuna dair, keşif mahallinde tanık dinlenmesine rağmen davacı tahkikat aşamasında olunduğundan bahisle muvafakat etmemiştir.MK 2 deki Kötüniyetin resen incelenmesi olmasına rağmen incelenmesi ve davanın her aşamasında ileri sürülmesi geremez mi?
Old 03-05-2012, 16:23   #20
concardia

 
Varsayılan

Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Ücret Tarifesinde Yargıtay veya Danıştay'da temyiz yolu ile görülen işlere ilişkin duruşmalı ve duruşmasız olmak üzere talep edilebilecek asgari miktarlar mevcuttur. Sadece temyiz işlemlerine ilişkin bir bedel belirlemeniz daha doğru olur diye düşünüyorum.
Old 03-05-2012, 16:31   #21
concardia

 
Varsayılan

Ayrıca aşağıdaki kararın işinize yarayabileceğini düşünüyorum. İyi çalışmalar!

T.C
Y A R G I T A Y
İçtihadı Birleştirme
Büyük Genel Kurulu

E.1990/4
K.1991/3
T.8.11.1991

* TAPU İPTALİ
* KÖTÜ NİYET


ÖZET : Tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmaz malı iktisap eden kimseye karşı Medeni Kanunun 931. maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle açılan tapu iptali davalarında, dava açma iradesinin iktisabın kötü niyete dayalı olduğu iddiasını da taşır. Kaldı ki öyle olmasa bile buradaki kötü niyet iddiasının hukuki mahiyeti itibariyle itiraz niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle de yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan her zaman ileri sürülebilir.
(743 s. MK. m. 2, 931)
Türk Medeni Kanununun 931. maddesinin uygulanmasında kötü niyetin mahkemece re'sen nazara alınıp alınmayacağı konusunda Hukuk Genel Kurulu, Birinci, Yedinci ve Sekizinci Hukuk Daireleri kararları arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesinin istenilmesi üzerine kararlar arasında aykırılık bulunduğu Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nca belirlenerek, konunun İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda görüşülmesine 20.9.1990 gün ve 50 sayı ile karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1.2.1967 gün ve Esas: 1966/1-41, Karar:1967/23 sayılı; 15.3.1967 gün ve Esas: 1966/1-145, Karar: 1967/147 sayılı ve 6.6.1984 gün ve Esas: 1982/14-519, Karar: 1984/662 sayılı kararlarında; Medeni Kanunun 931. maddesi uyarınca tapu sicilindeki kayda iyiniyetle dayanılarak mülkiyet veya diğer bir ayni hak iktisap eden kimsenin kötü niyetli olduğunun davacı tarafça iddia ve ispat edilmesi gerektiği, aksi halde kötü niyetin mahkemece kendiliğinden nazara alınamayacağı görüşü benimsenmiştir. Birinci Hukuk Dairesi'nin 6.5.1955 gün ve 3054-2650 sayılı; 10.11.1962 gün ve 6729-7217 sayılı; 15.6.1963 gün ve 5273-4830 sayılı; 20.3.1975 gün ve 2262-2692 sayılı; 27.10.1975 gün ve 9535-9843 sayılı; Yedinci Hukuk Dairesi'nin 23.10.1979 gün ve 7154-10063 sayılı ve Sekizinci Hukuk Dairesi'nin 19.1.1961 gün ve 6013-278 sayılı ve 19.6.1986 gün ve 7513-8101 sayılı kararlarında da, kötü niyetin davacı tarafça iddia ve ispat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna karşılık, Hukuk Genel Kurulu'nun 11.11.1977 gün ve Esas: 1976/1-3572, Karar: 1977/849 sayılı kararında ise; "üçüncü kişinin iyi niyetli olması hukuki mahiyeti bakımından bir def'i değil itirazdır; mahkemenin bu hususu, ileri sürülmesine gerek olmadan kendiliğinden dikkate alması icabeder" denilmiştir. Birinci Hukuk Dairesi'nin 28.9.1978 gün ve 9400-9658 sayılı ve konuyla ilgili sonraki tüm kararlarında da aynı esas kabul edilmiştir.

8.11.1991 günü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun öngördüğü çoğunluk ile toplanarak raportör üyenin sözlü açıklamalarını dinledikten sonra; Türk Medeni Kanunu'nun 931. maddesinin uygulanmasında kötü niyetin mahkemece re'sen nazara alınıp alınmayacağı konusunda, kararlar arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğuna üçte ikiyi aşan bir çoğunlukla karar vermiştir.

İşin esası ile ilgili görüşmelere geçilmeden önce; 14.2.1951 gün ve Esas: 1949/17, Karar: 1951/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında gündemdeki içtihadı birleştirmenin konusunun kalıp kalmadığı sorunu üzerinde durulması gerekli görülmüştür. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararı ile; sonuç bölümünde belirtildiği üzere, "Vakıa ve karinelerden olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötü niyetinin diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyi ve kötü niyetin bu durumda mahkemece re'sen nazara alınabileceğine" karar verilmiştir. Görüldüğü gibi bu kararın konusu, dosyadaki olay ve karinelerden kendisinden beklenen özeni göstermemesi sebebiyle iyi niyet iddiasında bulunamayacak durum belirmiş, yeni kötü niyetli olduğu anlaşılmış olan kişinin kötü niyetini karşı tarafa ayrıca ispat ettirmek gerekip gerekmeyeceği ve bu özel durumun mahkemece re'sen dikkate alınıp alınmayacağı sorunudur. Ayrıca belirtmek gerekir ki 14.2.1951 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının sevkine amil olan kararlara konu benzer nitelikteki iki davada da davalının kötü niyetli olduğunun ileri sürüldüğü de tartışmasızdır. Aynı nedenlerden dolayıdır ki, sevkine amil olan nedenler ve ayrıca gerekçesi dikkate alındığında sonuç kısmında çelişiklik bulunduğu düşüncesi de akla geldiği vurgulanarak 14.2.1951 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin Yargıtay Birinci Başkanı tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nca, 17.5.1991 gün ve Esas: 1991/1, Karar: 1991/2 sayılı kararla, söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararında herhangi bir değişiklik yapılmasına gerek olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde de, "içtihadı birleştirme kararında tartışılan ve varılan sonuç, olay ve karinelerden kanunen iyi niyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olan kimsenin kötü niyetinin diğer tarafa ispat ettirilmesine gerek ve yer kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyi ve kötü niyetin özel olarak bu durumda mahkemece re'sen (görevden ötürü) nazara alınabileceği doğrultusunda olup başkaca herhangi bir değişiklik ve ilave yapılmasına gerek bulunmamaktadır" biçiminde bir açıklamaya yer verilmiştir. Medeni Kanun'un 931. maddesinin uygulanmasına ilişkin inceleme konusu içtihadı birleştirme ise, tapu siciline dayanılarak bir ayni hak iktisap eden kimseye karşı açılan davada davalının kötü niyetli olduğu açıkça ileri sürülmediği takdirde kötü niyetin mahkemece re'sen nazara alınıp alınmayacağı sorununa ilişkindir.

Açıklanan nedenlerden dolayı her iki içtihadı birleştirmenin konularının farklı olduğuna yapılan oylama sonunda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Medeni Kanun'un "tapu sicilindeki kayda hüsnüniyetle istinat ederek mülkiyet veya diğer bir ayni hak iktisap edenin bu iktisabı muteber olur" biçimindeki 931. maddesi, aynı Kanunun iyi niyete ilişkin ana kuralı içeren 3. maddesi doğrultusunda özel bir düzenlemeyi öngörmektedir. 931. maddeye göre tescil herhangi bir nedenle yolsuz da olsa, yani hak sahibi ya da hakkın konu ve kapsamı bakımından gerçeği yansıtmasa bile, mülkiyet veya başka bir ayni hak iktisap eden üçüncü şahsın, iyi niyetli olması şartıyla bu iktisabı geçerlidir.

Öğreti ve yargısal kararlarda, Medeni Kanun'un "Bir hakkın doğumu için kanunen hüsnüniyet şart kılınan hallerde asıl olan onun vücududur. Ancak icabı hale göre kendisinden beklenen ihtimamı sarfetmeyen kimse hüsnüniyet iddiasında bulunamaz" biçimindeki 3. maddesi gözönünde tutularak iyi niyet, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesi, şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere iyi niyet, kanunda öngörülen hallerde hakkın iktisabı için gerekli bir koşuldur. Medeni Kanun'un 931. maddesi açısından da iyi niyet, aynı etkiye sahiptir; varlığı halinde ayni hak iktisabı geçerli olacak, aksi halde olmayacaktır.
Tescilin yolsuz olmasına karşın, iyi niyetli üçüncü kişinin korunması, tapu siciline güvenilerek yapılan işlemlerde zarara uğranmasını önlemek düşüncesine dayanır ki bu da, doğal olarak gerçek hak sahibinin hakkından yoksun bırakılmasına neden olur. Medeni Kanun'un 932. maddesi de, "Bir ayni hak, tapu siciline yolsuz olarak kaydedilmişse, bunu bilen veya bilmesi lazım gelen üçüncü şahıs bu tescile istinat edemez" kuralı ile, 931. maddede öngörülen iyi niyet koşuluna, bu kez olumsuz biçimde yer vermiştir. Bütün bu hükümler Yasa Koyucunun, iyi niyetli kişi ile asıl hak sahibi arasındaki menfaat çatışmasında tercihini iyi niyetli kişi yararına kullandığını göstermektedir. Devletin sorumluluğu altında ve memurları tarafından tutulan ve aleniyet ilkesi gereği herkes tarafından incelenebilen siciller söz konusu olduğuna göre, bunlara güvenilerek girişimlerde bulunan ve ayni haklar elde eden kişilerin yasal himayeden yararlanmaları kadar doğal bir şey olamaz.

Medeni Kanun'un 931. maddesi ve bu arada tapu sicilinin müspet etkisi ve iyi niyet konuları hakkındaki bu genel açıklamalardan sonra, anılan madde uyarınca mülkiyet ya da diğer bir ayni hak iktisap eden üçüncü kişiye karşı, asıl hak sahibi tarafından açılan tapu iptali davalarında, kötü niyetin mahkemece re'sen nazara alınıp alınmayacağı sorununa gelince: 931. maddenin uygulanması ile ilgili bu tür davalarda davalı taraf tapu kütüğündeki yolsuz kayda dayanarak iktisapta bulunmuş bir üçüncü kişi olduğuna ve iktisabının da iyi niyetli olması koşuluna bağlı bulunduğuna göre; asıl hak sahibi tarafından ona karşı davanın açılması, yani husumetin yöneltilmesi, o kişinin 931. maddeden yararlanamayacağının ve yararlanmanın koşulunu oluşturan iyi niyetinin de bulunmadığının ileri sürüldüğü anlamını taşıdığı kuşkusuzdur. Böyle bir iddia bu tür davaların bünyesinde kural olarak mündemiçtir. Taşınmaz mal üzerindeki mülkiyet ya da diğer bir ayni hakkın yolsuz tecile rağmen sonraki satış ve işlemlerle bir ya da daha çok el değiştirmesine karşın, davanın tapuda hak sahibi gözüken kimseye karşı açılmasına başka bir anlam vermek olanağı yoktur. Bunun aksi bir yorum, hayatın olağan akışına uygun düşmez. Gerçekten asıl hak sahibi, tescilin hukuki bir sebebe dayanmadığını veya dayandığı hukuki sebebin geçerli olmadığını, yani ortada yolsuz bir tescilin bulunduğunu ve bu yolsuzluğun hakkın iktisabı anında bilindiğini ya da bilinmesi gerektiğini, başka bir anlatımla kötü niyetin mevcut olduğunu düşündüğü içindir ki, tapuda hak sahibi olarak adı yazılı üçüncü kişiye karşı davasını açmakla, bu yoldaki iradesini de açıklamış olmaktadır. Aksi halde, hem dava açmış ve hem de karşı tarafın kötü niyetli olduğunu düşünmemiş olacak ki, böyle bir varsayımın gerçekleşmesi olanağı yoktur. Bir dava özel bir yasa kuralına dayanılarak açılmış ve o kural uyarınca isteklerde bulunulmuş ise, o kuraldan hasım tarafın hukuki bir sonuç çıkarması için gerekli koşulun da gerçekleşmediğini dava dilekçesi ile ileri sürüldüğünün kabulü gerekir. Bir başka anlatımla dava açma iradesiyle kötü niyetin de iddia edildiği varsayılmalıdır.

Bir an için dava açma iradesinin ayni hak iktisap eden üçüncü kişinin kötü niyetli olduğu iddiasını taşımadığı kabul edilse dahi iyi niyet, Medeni Kanun'un 931. maddesi uyarınca mülkiyet veya diğer bir ayni hakkın iktisabında kurucu bir unsur olduğu ve dolayısıyle iyi niyetin karşıtı kötü niyet de hakkın iktisabına engel teşkil eden bir itiraz niteliğinde bulunduğu için, yargılamanın her safhasında ileri sürülebilir.

S o n u ç : Tapuda kayıtlı bulunan bir taşınmaz malı iktisap eden kimseye karşı Medeni Kanun'un 931. maddesinde öngörülen iyi niyet kurallarına aykırılık nedeniyle açılan tapu iptali davalarında, dava açma iradesinin iktisabın kötü niyete dayalı olduğu iddiasını da taşıdığına; kaldı ki öyle
olmasabile buradaki kötü niyet iddiasının hukuki mahiyeti itibariyle itiraz niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle de yargılama sona erinceye kadar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan her zaman ileri sürülebileceğine, 8.11.1991 gününde yapılan ilk toplantıda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

* Gerek bir hakkın doğumuna engel olan, gerekse bir hakkı sona erdiren itirazların mahkemece re'sen nazarı itibara alınabilmeleri, ancak dilekçede ileri sürülen vakıalardan ve dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmış olmaları koşuluna bağlıdır. Dava şartlarının aksine yukardaki anlamda belirtilen itirazlar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 75. maddesinde saklı tutulan hakimin re'sen nazarı dikkate alacağı istisnalardan değildir.

Hakim, dava dosyasından anlaşılamıyan bir itiraz sebebinin mevcut olup olmadığı hakkında araştırma yapamaz ve o itiraz sebebini kendiliğinden nazara alamaz.

HUMK.nun 75. maddesinden de anlaşılacağı gibi, Usul Hukukunda taraflarca hazırlama ilkesi hakimdir. Kendiliğinden (re'sen) araştırma ilkesi ise bunun istisnasını oluşturur. Diğer deyişle, yasada öngörülen ayrık haller hariç davanın ve savunmanın dayanağı olan vakıaların ve bunların delillerinin (dava malzemesinin) taraflarca mahkemeye bildirilmesi gerekir (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, s. 1322, Ank. 1980).

Yukarda da belirtildiği gibi, çekişmeli yargıda kendiliğinden araştırma ilkesi bir istisnadır ve bu istisnanın uygulanabilmesi için kanunda açık hüküm bulunması gerekir (HUMK. m. 75. c. 1). Örneğin, dava şartları, nüfus kayıt davaları, evlenmenin butlanı (MK. m. 128), babalık davası (MK. m. 295 vd.) ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 30. maddesi bu istisnalara örnek olarak gösterilebilir.

Aksinin kabulü yasaların yukarda anılan maddelerine, özenle korunması gereken hakimin tarafsızlığı ve objektifliği ilkesine ters düşer.

Yukarıdaki nedenlerle, Türk Medeni Kanununun 931. maddesine dayanılarak tapuda kayıtlı bir taşınmaz malı iktisap eden üçüncü kişiye karşı açılan her tapu iptali davasının, kötü niyeti de içerdiği varsayımına katılmak mümkün olamamıştır. 13.11.1991.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
Başkanı
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
temyizden feragat olusa harç iade olurmu.. seyitsonmez Meslektaşların Soruları 13 10-01-2013 14:26
temyizden feragat imkansız mı Hasan Coşkun Meslektaşların Soruları 2 21-08-2007 22:08
temyizden feragat avpınar Meslektaşların Soruları 2 23-05-2007 15:47
dava açıldıktan 15 ay sonra dilekçe ret? fikirbay Hukuk Sohbetleri 2 07-05-2006 22:36
Temyizden ( Şartlı ? ) Feragat mustafa memişoğlu Meslektaşların Soruları 2 01-05-2005 14:23


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07192898 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.