Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının birlikte görülmesi,bordro tanığı

Yanıt
Old 01-03-2010, 15:59   #1
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan Hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının birlikte görülmesi,bordro tanığı

Merhabalar sayın THS üyeleri;
Öncelikle soruma cevap verebilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür etmek istiyorum.Hizmet tespiti ve işçilik alacakları konusu ile ilgili forum açıldığını ve cevap verildiğini bu konuyu takip ettiğim için biliyorum.
Hizmet tespiti davası ile işçilik alacakları davalarını ben de birlikte açtım ve Mahkeme bir dosyada ayırma kararı verdi.Sitede yayınlanan 2004/21-266 E.2004/223 K.sayılı HGK kararı ile 2003/21-571E. 2003/575 karar,2003/21-362E ve 2003/360 karar sayılı HGK kararlarında bu davaların birlikte görüleceği belirtiliyor.Yine 2007/21-69 Esas sayılı yine sitede paylaşılan HGK kararında da yine bu tür davaların birlikte görülmesi vurgulanmakta,iş kazasından doğan tazminat davalarının hizmet tespiti davasından ayrılması belirtilmekte fakat sonuç kısmından bu husus işçilik alacakları ile hizmet tesipi davasının da ayrı görülmesi gibi anlaşılabilmektedir.Bu karar ile ilgili konuda forumda da fikir ayrılığı çıktığı gibi sanırım hakimlerimiz de 2007 tarihli kararı,işçilik alacakları ve hizmet tespiti davası ayrı görülür diye yorumlayabilmektedir.Bu konu ile ilgili yeni bir gelişme yaşayan ya da yeni bir HGK Kurulu kararı elinde olan ve paylaşabilecek olan arkadaşım var mı?Tefrik edilmesine karar verilmeyen diğer davaların Usul Ekonomisi açısından ayrı görülmemesi için bu hususta yeni bir bilgiye ihtiyacım var.Teşekkür ederim.
Bunun yanında hizmet tespitini de içeren bu davalarda tanık olarak zaten işçi ile birlikte aynı dönemlerde çalışan işçileri tanık olarak dinlettim.Mahkeme bordro tanıklarının SGK'dan tespiti ile bordro tanıklarının dinlenilmesine karar verdi.Benim gösterdiğim ve dinlenilen tanıklar aynı işyerinde ve davacı işçi ile birlikte çalışan işçiler olduğu için bordro tanığı değil midir? Yargıtay kararlarında belirtilen bordro tanıklarının ayrıca dinlenilmesi gerekir mi?
Yeni kayıt olan bir üye olarak soru ile başlamak istemezdim.Fakat benim de meslektaşlarıma katkım olacağını umarak şimdiden herkese teşekkür ediyorum.
Old 01-03-2010, 18:41   #2
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Meryem Kaya
Merhabalar sayın THS üyeleri;
Öncelikle soruma cevap verebilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür etmek istiyorum.Hizmet tespiti ve işçilik alacakları konusu ile ilgili forum açıldığını ve cevap verildiğini bu konuyu takip ettiğim için biliyorum.
Hizmet tespiti davası ile işçilik alacakları davalarını ben de birlikte açtım ve Mahkeme bir dosyada ayırma kararı verdi.Sitede yayınlanan 2004/21-266 E.2004/223 K.sayılı HGK kararı ile 2003/21-571E. 2003/575 karar,2003/21-362E ve 2003/360 karar sayılı HGK kararlarında bu davaların birlikte görüleceği belirtiliyor.Yine 2007/21-69 Esas sayılı yine sitede paylaşılan HGK kararında da yine bu tür davaların birlikte görülmesi vurgulanmakta,iş kazasından doğan tazminat davalarının hizmet tespiti davasından ayrılması belirtilmekte fakat sonuç kısmından bu husus işçilik alacakları ile hizmet tesipi davasının da ayrı görülmesi gibi anlaşılabilmektedir.Bu karar ile ilgili konuda forumda da fikir ayrılığı çıktığı gibi sanırım hakimlerimiz de 2007 tarihli kararı,işçilik alacakları ve hizmet tespiti davası ayrı görülür diye yorumlayabilmektedir.Bu konu ile ilgili yeni bir gelişme yaşayan ya da yeni bir HGK Kurulu kararı elinde olan ve paylaşabilecek olan arkadaşım var mı?Tefrik edilmesine karar verilmeyen diğer davaların Usul Ekonomisi açısından ayrı görülmemesi için bu hususta yeni bir bilgiye ihtiyacım var.Teşekkür ederim.
Bunun yanında hizmet tespitini de içeren bu davalarda tanık olarak zaten işçi ile birlikte aynı dönemlerde çalışan işçileri tanık olarak dinlettim.Mahkeme bordro tanıklarının SGK'dan tespiti ile bordro tanıklarının dinlenilmesine karar verdi.Benim gösterdiğim ve dinlenilen tanıklar aynı işyerinde ve davacı işçi ile birlikte çalışan işçiler olduğu için bordro tanığı değil midir? Yargıtay kararlarında belirtilen bordro tanıklarının ayrıca dinlenilmesi gerekir mi?
Yeni kayıt olan bir üye olarak soru ile başlamak istemezdim.Fakat benim de meslektaşlarıma katkım olacağını umarak şimdiden herkese teşekkür ediyorum.


Sizin gösterdiğiniz tanıklar işyerinde bordrolu olarak mı çalışmaktadır. Yoksa SGK'sız ve resmi bordroda görünmeyen kişiler midir? Cevabınız ikinci şık ise Yargıtay bu tür tanıklara itibar etmemektedir. Konuyla ilgili kararı aktarıyorum. Öte yandan, iki davanın birlikte açılabileceğine dair yeni bir karar bulabileceğinizi sanmıyorum.

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/2334
K. 2009/1016
T. 29.1.2009
• HİZMET TESPİTİ ( İşe Giriş Bildirgesi Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ ( Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• FİİLİ ÇALIŞMA ( Hizmet Tespiti/İşe Giriş Bildirgesi Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• BORDRO TANIKLARI YA DA KOMŞU İŞYERLERİNDE KAYITLI İŞÇİLER ( Dinlenmeden Eksik İnceleme İle Sonuca Gidilemeyeceği - Hizmet Tespiti )
506/m. 2, 6, 79
ÖZET : Sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesi ile birlikte sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleri ile birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri gibi kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. İşe giriş bildirgesi, kişinin işe başlamış olduğunu gösterse de fiili çalışmanın varlığını kanıtlamaya yetmez. Davacı ile aynı işyerinde çalışmış, resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işyerlerinde kayıtlı işçiler dinlenmeden sonuca gidilmesi isabetsizdir.

DAVA : Davacı, davalılardan işveren yanında 01.03.1983 - 01.06.1983 tarihleri arasında çalışmış olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davalılardan kurum vekillince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M.Ç. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Davacı, 01.03.1983 - 01.06.1983 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen ve kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tesbiti ile sigortalılık başlangıcının 01.03.1983 tarihi olduğunun tespitini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının davalı işyerinde 01.03.1983 tarihinde bir gün sigortalı olarak çalıştığının ve sigortalı başlangıç tarihinin 01.03.1983 olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Gerçekten; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 Sayılı Yasanın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 Sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.09.1999 gün 1999121-510-527, 30.06.1999 gün 1999/21-549-555, 05.02.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 03.11.2004 gün 2004/211480-579 ve 2004121-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 01.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

Somut olaya gelince; mahkemece açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadan, davacının akrabası ve askerlik arkadaşının beyanına göre sonuca gidildiği ortadadır. Gerçekten çalışmanın geçtiği iddia edilen iş yerinde davacının işe başladığına dair işe giriş bildirgesinin süresinde verilmiş· olmasına rağmen, davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına, resmi kayıtlarına geçmiş çalışanları dinlenmeden eksik inceleme ve araştırma ile sonuca varılmıştır.

Yapılacak iş; işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığını tespit etmek, SGK'dan ihtilaf konusu dönemle ilgili dönem bordrolarını getirtmek davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları dinlenmeli, bordro tanığı yok ise ilgili SGK il Müdürlüğü'nden gerekirse zabıta marifetiyle tespit edilecek işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde bildirge tarihinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanlarının; çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak; elde edilecek bilgilere göre gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 Sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.01.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Old 01-03-2010, 23:13   #3
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan

İşveren bünyesinde çalışan tüm işçiler sürekli çalıştıkları halde senede 2-3 ay sigortaları gösterilmemektedir.Tanık olarak dinlettiğim işçiler de , müvekkiller ile aynı işveren bünyesine çalışan SGK'lı ve resmi bordraları olan çalışmış ya da halen çalışan işçilerdir.Eklediğiniz karar davada bu hususların varlığına işaret ettiği için sorunu çözebilecektir.İlginize tekrar teşekkürler.
Old 01-03-2010, 23:49   #4
Av.Y.Selim ÜSTÜN

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım hazır mahkeme davaları ayırmışken müvekkilinizin olurunuda alarak hizmet tespiti davanızı düşürmenizi ve 3 ay geçmekle açılmamış sayılmasına karar verilmesini beklemenizi, bundan sonraki aşamada kıdem ve ihbar tazminatı davanızı nihayetlendirmenizi daha sonra hizmet tespiti davasını açmanızı tavsiye ederim.

Saygılarımla.
Old 02-03-2010, 01:58   #5
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının birlikte görülmesi,bordro tanığı

Sn Kaya;

Öncelikle kısa bir özet yapmak isterim:

Benim avukatlığa başladığım yıllarda bu iki dava birlikte açılıyordu. Daha sonra Yargıtay tarafları ve konuları ayrı olduğu için davaların ayrı açılması doğrultusunda kararlqar verdi. Son durumda sizin de ifade ettiğiniz gibi birlikte açılıp görülebileceği doğrultusundaki görüş egemenlik kazandı.

Bu usul ekonomisinin bir gereğidir. Çünkü dava o iş yarinde çalıştığının tespiti ile çalışma nedeni ile doğan alacağının istenmesidir. Davanın özünde bu vardır. Kanıtlar aynıdır,tanıklar aynıdır v.b.

Burada ortaya çıkan sorunlar şunlar olabilir:
1- Açtiğiniz davada SGK (SSK) hasım göstermedi iseniz hizmet tespit davasının ayrılması veya reddi zorunludur. Çünkü hizmet tespit davalarında SGK zorunlu olarak hasım gösterilmelidir.
2- Hakimin bu davaların birlikte görülebileceği şeklindeki kararları okumamış, eski bilgileri ile idare ediyor olması olabilir. Bu konu size kalmış.
3- Yargıtay'ın hizmet tespiti yapılmadan işçilik alacağına karar verilemeyeceğine ilişkin bir karar duymuştum. Bu formel olarak doğru bir mantıktır ve davaların birlikte görülmesini destekleyen bir mantıktır. Bu nedenle hizmet tespit davasını sonraya bırakmanızı önermiyorum. Demir tavında dövülür. tanıklarıınızı da zamanında dinletin. En kısa zamanda sonuca ulaşın. Sözünü ettiğiniz kararı okumadım veya anımsamıyorum. Siz de eklememişsiniz. Gerekçelerini bilmiyorum.

Bu iki davanın birlikte açılmasını zorunlu kılan bir hüküm olmadığı gibi ayrı açılmasını gerektiren bir hüküm de yoktur. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi birlikte görülmesinin usul ekonomisi açısından yararı açıktır.

Açıkladığım çerçevede davalar ayrı açılabilir (Ülkemizde çok sık görülen bir örnektir: SSK ya karşı hizmet tespit davası açılır, işveren kabul eder, vatandaşl emekli olur, ama hiç bir alacak istemez. Bu nedenle yeniden getirilen düzünleme ile hizmet tespit davalarının süresi de kısaltılmıştır.) Ama Yargıtay kararındaki bu ifade; sizin ifadenizden anladığım kadarı ile ayrı görülmek zorundadır kavramını içermiyorsa verilen karar hukuka aykırıdır. Çünkü ayrı görülebilir kavramı, birlikte de görülebiliri içerir, ama ayrı görülmek zorundadır kavramı birlikte de görülebilirliği içermez.

Saygılar
Old 02-03-2010, 10:36   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/2334
K. 2009/1016
T. 29.1.2009
• HİZMET TESPİTİ ( İşe Giriş Bildirgesi Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ ( Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• FİİLİ ÇALIŞMA ( Hizmet Tespiti/İşe Giriş Bildirgesi Tek Başına Fiili Çalışmanın Varlığını Kanıtlamadığı - Fiili Çalışmanın Varlığı Yöntemince Araştırılarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• BORDRO TANIKLARI YA DA KOMŞU İŞYERLERİNDE KAYITLI İŞÇİLER ( Dinlenmeden Eksik İnceleme İle Sonuca Gidilemeyeceği - Hizmet Tespiti )
506/m. 2, 6, 79
ÖZET : Sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesi ile birlikte sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleri ile birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri gibi kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. İşe giriş bildirgesi, kişinin işe başlamış olduğunu gösterse de fiili çalışmanın varlığını kanıtlamaya yetmez. Davacı ile aynı işyerinde çalışmış, resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işyerlerinde kayıtlı işçiler dinlenmeden sonuca gidilmesi isabetsizdir.

DAVA : Davacı, davalılardan işveren yanında 01.03.1983 - 01.06.1983 tarihleri arasında çalışmış olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davalılardan kurum vekillince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M.Ç. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : Davacı, 01.03.1983 - 01.06.1983 tarihleri arasında davalı işyerinde geçen ve kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tesbiti ile sigortalılık başlangıcının 01.03.1983 tarihi olduğunun tespitini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının davalı işyerinde 01.03.1983 tarihinde bir gün sigortalı olarak çalıştığının ve sigortalı başlangıç tarihinin 01.03.1983 olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Gerçekten; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 Sayılı Yasanın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 Sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.09.1999 gün 1999121-510-527, 30.06.1999 gün 1999/21-549-555, 05.02.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 03.11.2004 gün 2004/211480-579 ve 2004121-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 01.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

Somut olaya gelince; mahkemece açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadan, davacının akrabası ve askerlik arkadaşının beyanına göre sonuca gidildiği ortadadır. Gerçekten çalışmanın geçtiği iddia edilen iş yerinde davacının işe başladığına dair işe giriş bildirgesinin süresinde verilmiş· olmasına rağmen, davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına, resmi kayıtlarına geçmiş çalışanları dinlenmeden eksik inceleme ve araştırma ile sonuca varılmıştır.

Yapılacak iş; işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığını tespit etmek, SGK'dan ihtilaf konusu dönemle ilgili dönem bordrolarını getirtmek davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlarına geçmiş bordro tanıkları dinlenmeli, bordro tanığı yok ise ilgili SGK il Müdürlüğü'nden gerekirse zabıta marifetiyle tespit edilecek işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde bildirge tarihinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanlarının; çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak; elde edilecek bilgilere göre gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 Sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.01.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.



Yargıtay'ın tanık olabilmek için "bordrolu çalışan" sıfatını araması, Hukuk Yargılama Usulündeki "tanık" kavramına açıkça aykırıdır.

Bir kişinin bir işyerinde çalıştığına tanık olmak için o işyerinde bordrolu çalışan olmak neden aransın? Tanık olmak için çalışan olmaya bile gerek yoktur. Yeterki tanıklık yapılan husus ve beyanlar, çalışma olgusunu ispata elverişli olsun!

Bordrolu çalışanın, çalıştığı işyeri aleyhine sonuç doğurabilecek mahiyette bir tanıklığa yanaşmayacağı açık iken ve o kadar ki HUMK.245/4'e göre bu durum tek başına tanıklıktan imtina sebebiyken, bordrolu çalışan aramak hakkın kaybolmasına, işçinin mağdur olmasına yol açabilecek bir yaklaşımdır. Bu görüşe katılmak mümkün değildir.
Old 02-03-2010, 10:56   #7
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2007/21-69
K:2007/55
T:07.02.2007

İŞ KAZASINDAN DOĞAN DAVALAR
TAZMİNAT DAVASI
SİGORTALILIĞIN VE İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVASI
DAVALARIN TEFRİKİ ZORUNLULUĞU

Özet
İş kazasından doğan tazminat davasında, öncelikle zorunlu olan husus Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hak sahiplerine iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması ve eğer gelir bağlanmış ise bildirilen miktarın tazminattan düşülmesidir.
Bu nedenle; tazminat davası ile sigortalılığın (hizmet) tespiti için açılan davanın birlikte yürütülmesi olanaksızdır. Buna göre davaların tefrikine karar verilmeli, tazminat davası için hizmet tespiti davasının sonucu beklenmelidir.

1086 s. Yasa m. 46,77

Taraflar arasındaki "İş Akdinden Doğan Tazminat, İşçilik Alacakları" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 18.10.2005 gün ve 229-672 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 4.7.2006 gün ve 3234-7480 sayılı ilamı ile;
(...Uyuşmazlık, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen murislerinden dolayı hak sahiplerinin açtığı manevi tazminat ve işçilik alacağı istemine ilişkindir.
Zararlandırıcı sigorta olayının gerçekleştiği tarihte, SSK'da kayıtlı olmayan, işçilik alacağına, esas olan hizmetleri de SSK'ya bildirilmemiş olan murisin geçirdiği zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğunun tespiti davasını ve işçilik alacaklarının ilişkin olduğu dönemdeki hizmet tespiti davasını da dolaylı olarak içeren bu dava mahkemece tek dosya üzerinden sonuçlandırılmıştır.
HUMK'un 46. maddesi uyarınca yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için aralarında bağlantı bulunsa bile davaların ayrılmasına, davanın her safhasında karar verilebilir. Yine aynı yasanın 77. maddesinde mahkemenin yargılamayı, mümkün olduğunca hızlı ve bir düzen içerisinde seyretmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.
İş kazası olduğunun tespiti davasının sonucunu bekleyecek olan manevi tazminat davasında, olayın oluş şekli, müterrafik kusur oranları, husule gelen elem ve ızdırabın derecesi, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, özellikle 26.6.1966 gün ve 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının içeriği ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimi, hak ve nesafet kuraları esas alınır.
Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davasının sonucunu bekleyecek olan işçilik alacağı davasına gelince; bu tür davalar 485 7 Sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. İşçilik alacağına esas alınacak hizmet saptandıktan sonra talep edilen işçilik alacağının türüne göre manevi tazminat davasındaki kıstaslardan farklı kıstaslara dayanan ayrı bir hesap yapılması gerekir.
Bu durumda; her iki dava için izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar birbirinden tamamen farklıdır. Her iki davanın tefrik edilmesi yargılamanın sağlıklı yürütülmesi için gereklidir.
Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, ayrı ayrı açılıp görülmeleri gereken birbirinden tamamen farklı iki davayı bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir. O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabut edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti, işçilik alacakları, maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Uyuşmazlık, maddi ve manevi tazminat ile hizmet tespiti ve işçilik alacakları davalarının birlikte görülüp, görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Maddi ve manevi tazminat, hizmet tespiti ve işçilik alacağı istemleri dava dilekçesinde birlikte istenmiş; mahkemece bu istekler değerlendirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine hüküm davacılar vekilince temyize getirilmiştir.

Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp sonuçlandırılabilecekleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.10.2003 t, 2003/21-571 E, 2003/575 K; 28.05.2003 t, 2003/21-362 E, 2003/360 K; 14.04.20041, 2004/21-226 E, 2004/223 K. sayılı kararlarında açıkça vurgulanmıştır.
İşçilik alacakları davasında, temel ilişki olan hizmet akdinin varlığının kanıtlanması öncelikli sorunu oluşturmaktadır. Bunun yanında, ücret ve diğer ödemeler ile çalışılan sürenin belirlenmesi gerekmektedir.
Davacılar murisi ile davalı arasında varlığı iddia edilen hizmet ilişkisi konusunda yapılacak bu yöndeki bir araştırmanın Sosyal Sigortalar Kurumunun hak alanını da ilgilendirmesi nedeniyle, davacılara, Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmeleri için önel verilmeli, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmalıdır.
Somut olayda ise davacılar trafik iş kazası sonucu öldüğünü iddia ettikleri murisleri İbrahim'in hak sahipleri olarak hizmet tespiti ve işçilik alacakları istekleri yanında maddi ve manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır. Bu nedenle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından, hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin belirlenip, destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesi gerektiği Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasıyla benimsenmiştir. Bu yönden, davanın niteliği göz önünde tutularak öncelikle hak sahiplerine Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması, gelir bağlanmış ise, bildirilen miktarın tazminattan düşülmesi zorunludur.
Hakim, HUMK 46. maddesi uyarınca, aralarında bağlantı bulunduğu iddiası ile birlikte açılmış davalarda, yargılamanın daha iyi bir şekilde yürümesini sağlamak için, birlikte açılmış olan davaların, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden ayrılmasına karar verebilir.
Davaya konu istemlerin yasal dayanaklarının ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin farklılığı, temel ilişkinin kanıtlanmasında izlenecek usul, Sosyal Sigortalar Kurumunun bağlaması muhtemel gelirler yönünden peşin değerlerin belirlenebilmesi gibi bir takım farklı olgular nedeniyle, yargılamanın daha iyi ve süratli bir şekilde yürütülebilmesi için davaların ayrılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece, davacıların diğer taleplerinden, maddi ve manevi tazminat istemleri tefrik edilmeli, hak sahipleri davacılara Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmeleri için önel verilmeli, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın geri verilmesine 07.02.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Sözünü ettiğim HGK kararı.Bu kararda sadece iş kazasından doğan tazminat alacakları ile hizmet tespiti davasının birlikte görülemeyeceği belirtiliyor.İçeriğinde işçilik alacakları ile hizmet tespiti davasından da bahsettiği için bu kararın bu davaları da kapsadığı anlaşılabiliyor....
SGK'yı davalı gösterdim.Tanıklarımı da dinlettim.Fakat endişem, davaların ayrılması halinde hizmet tespiti davasının sonucu bekleneceğinden tazminat davasının çok uzun yıllar sürmesi.Yine zaten işçi ile birlikte çalışmış,SGK'lı ve resmi bordrosu bulunan işçilerin tanık olarak bilgisine başvurulduğu halde yeniden bordro tanıklarının dinlenilmesi gerekip gerekmediği.
İlginiz ve tecrübelirinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.
Old 02-03-2010, 18:05   #8
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan

Sn.Dikici,
Belirttiğiniz tanıklık ile ilgili hususlar bu tür davalarda kesinlikle karşılaştığımız ve bu tür davalarda bu tür tanıkların dinlenmesi nedeniyle zorlandığımız hususlar.Aynen söylediğiniz gibi olması bence de gerekir.Fakat Mahkemelerin genelde Yargıtay kararlarına göre yöntemlerini belirlediği hepimizce malumdur..
Size katıldığımı belirtmekle birlikte,araştırma yaparken malesef yine bu hususa(bordro tanıklarının dinlenmesine) ilişkin bir HGK kararı buldum.Onu da paylaşmak isterim.
T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

E. 2009/10-41

K. 2009/93

T. 25.2.2009

HİZMET TESPİTİ DAVASI
DENETİM TUTANAKLARI
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 92]
506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 130]
Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesince ( İş Mahkemesi Sıfatıyla ) davanın reddine dair verilen 21.12.2005 gün ve 2003/132-2005/151 sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.10.2006 gün ve 2006/9382-13034 sayılı ilamı ile;

( ... Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektiricı sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Davacı 01.01.1998 tarihinden beri davalı işverene ait işyerinde çalıştığının tespitini istemiş, mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.

1-506 Sayılı Kanunun 130. maddesi hükmüne göre Kurum müfettişi tarafından usulünce düzenlenmiş tutanaklar, aksi eşdeğerde delillerle kanıtlanıncaya kadar geçerli belgelerdendir. Anılan maddede 25.08.1999 tarih ve 4447 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle de "sigorta müfettişlerinin bu kanunun uygulanması bakımından İş Kanununda belirtilen teftiş, kontrol ve denetleme yetkisini haiz bulundukları" öngörülerek bu yönde 4857 sayılı İş Kanununun 92/son maddesine yollamada bulunulmakla, geçerli biçimde düzenlenen tutanak aksinin eşdeğerde delillerle ispatlanması gereğine ilişkin ilke aynen muhafaza edilmiş olup, eldeki davada, aksi eş değerde delille ispatlanamayan Kurum müfettişinin 24.03.2003 tarihli usulünce düzenlenmiş Yerel Denetim tutanağı esas alınarak, davalı işverene ait işyerinde 01.01.2002-24.03.2003 tarihleri arasında davacının hizmet akdi ile çalıştığının tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2-24.03.2003 tarihinden 18.0.8.2003 dava tarihine kadar olan çalışmanın tespiti istemine gelince;

Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup, bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır.

Bu durumda yapılacak iş; anılan döneme ilişkin olarak -varsa-işveren nezdindeki belgeler getirtilmeli; işbu belgelerden sigortalının imzasını içerenler yönünden imzanın kendisine aidiyeti sigortalı tarafından kabul edilenler ile inkar edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptananlardan yine sigortalıca hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler bakımından, işbu yazılı belgelerin aksi eşdeğerde delillerle kanıtlanmalı; bunun dışında sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu gereğince araştırılmalı; yukarıda öngörülen nitelikte yazılı belge ibraz olunmayan çalışma süreleri yönünden ise, o dönemde sigortalı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu ve benzeri işleri yapan başka işverenler ile bu işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kişiler saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı;yargılama aşamasında dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, işyerinin kapsamı kapasite ve niteliği nazara alınmalı böylece bu konuda yeterli ve gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.


3-Kabule göre; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi gereğince; davanın reddi sebebi ortak olan davalılar lehine tek vekalet ücreti yerine, ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesi isabetsizdir.

Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


Saygılarımla..
Old 02-03-2010, 18:40   #9
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının birlikte görülmesi,bordro tanığı

Aslında sorun SGK nın korunması güdüsünden kaynaklanmaktadır.

Bir dönem insanlar davalar açıp sigortalı olarak çalışmadan emekli oldular. 40-45 yaşlarında emekli olan bir sürü insan var. Çoğu da yeterince prim yatırmadan emekli oldular. Bu nedenle bazı ceza davaları da açıldı ve mahkümiyetler oluştu. Buna tepki olarak hizmet tespit davalarının zamanaşımı süresi kısaltıldı ve zorlaştırıldı.

Yasanın SGK yı haksız saldırılardan korumak için düzenleme yapmasını anlarım. Hak da veririrm. Ama bunun hesabı gerçekten çalışan insanların haklarının engellenmesi düzeyine varmasını anlayamam, hak da veremem. Hele hele hakimlerin aynı dürtü ile davranışları nedeni ile başka insanların haklarının ziyaına neden olmalarını hiç anlayamam

Saygılar
Old 02-03-2010, 19:42   #10
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan

Alıntı:
Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp sonuçlandırılabilecekleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.10.2003 t, 2003/21-571 E, 2003/575 K; 28.05.2003 t, 2003/21-362 E, 2003/360 K; 14.04.20041, 2004/21-226 E, 2004/223 K. sayılı kararlarında açıkça vurgulanmıştır.

Sn Kaya;

Bu alıntı sizin verdiğiniz karardan. Birlikte görülmeyeceği kuşkusuna neden düştünüz?

AYRICA EKLEMEM GEREKEN BİR KONU DAHA VAR:
Hep her eda davası bir tespit hükmünü içerir deriz. İş akti olmadan işçilik alacağına hükmedilemeyeceğine göre mahkeme burada iş aktinin varlığını tespit edip, alacağa karar vermektedir.

Burada karşımıza ayrı bir sorun çıkacaktır. Belli sınırlar üzerindeki hukuki işlemlerin (sözleşmelerin) sadece yazılı delille kanıtlanabileceği hükmü karşısında sürekli çalışmanın bir iş sözleşmesinin varlığına karine olarak kabul edilmesi ve yasa maddesine aykırı olan bu karineneye geçerlik sağlanması mümkün müdür?

Ortalığı karıştırayım biraz.

Saygılar
Old 02-03-2010, 22:15   #11
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan

Sn.Erdoğan,
HGK kararı bazı hukukçular tarafından bu şekilde yorumlanabilmekte veya bu karardan yola çıkarak bu davaların da ayrı görülmesi yorumlanabilmekte diyeyim..
Nitekim benim bir dosyam tefrik kararı verildi.Bu dosya ve diğer dosyalarım için yapacağım taleple ilgili Yeni bir kararı olan ya da yeni bir bilgisi olan var mı diye görüşlerinize başvurmak istedim..
Davalı işverenin tüm işçiler ile her sene yaptığı sözleşme var..Fakat her sene belli aylarda sigortalılıkları gösterilmemiştir..
Saygılarımla..
Old 29-12-2011, 15:30   #12
AV.ŞEYMA

 
Varsayılan

Sayın Meryem Kaya
istediğiniz karar sanırım bu Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı 2004/21-226 E ve 2004/223 K bu karar sigorta tespiti ileişçi alacak davalarının beraber gömrülebilmesi ile ilgili bir karardır. İyi Çalışmalar
Old 18-04-2012, 16:52   #13
Av.Meryem Kaya

 
Varsayılan

Konu ile ilgili sorumu sizlerle paylaştıktan sonra Mahkeme Yargıtay HGK kararları çerçevesinde ara kararından dönerek dosyaların birlikte görülmesine karar vermişti.Fakat Yargıtay 21.H.D.'Si birlikte görülen ve talebimiz gibi sonuçlanan bu davaların ayrı görülmesi gerektiği gerekçesi ile kararı bozdu.Özellikle usul ekonomisi açısından ve bizim davamızın niteliği açısından oldukça mağduriyetimize neden olan bu kararın artık bu şekilde uygulanacağı anlaşılmakta.Belki pek çok meslektaşım bu sıralarda bu karardan haberdardır.Davamın her safhasını paylaşmak üzere değil fakat HGK kararlarına istinaden birlikte dava açmayı düşünen meslektaşlarımıza bilgi niteliğinde olması açısından kararı bilgilerinize sunmak istedim.
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/150
KARAR NO : 2012/2728 Y A R G I T A Y İ L A M I
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde çalıştığının tespitiyle, işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Sigortalılığa ilişkin “hizmet tespiti” davaları, Sosyal Güvenlik hakkına ilişkin olarak ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasanın 6. ve 79/10. (5510 sayılı yasa açısından ise 86/9. ) maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6.madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. Anılan yasanın 79/10. maddesinde ise, sigortalıların, çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan, hizmet tespitine ilişkin davalar sosyal güvenlik hakkı ve kamu düzeni ile ilgili olup, kişi iradesi belirleyici etkiye sahip değildir. İçerisinde bulunduğu yasal statünün belirlediği durum doğrudan dikkate alınır. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapma yetkisine sahiptir. Bu yetki kapsamında, gerektiğinde tanık ve diğer deliller yoluyla doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.
İşçilik haklarına ilişkin davalar ise, 4857 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalar, kişi iradesine önemli rol verilip, taraf anlaşmalarına geçerlilik tanınan, alacak ve tazminat türünde olan davalardır. Taraflar bu tür haklarından her zaman vazgeçebilir. Bu nedenle hakim, kendiliğinden araştırma yapmaz. Tarafların bildirdiği deliller dışında delil toplanması da olanaklı değildir. Kaldı ki, SGK nun bu davalarda davalı sıfatı bulunmamaktadır.
Bu durumda, her iki dava türünün, taraflarının statüsü, hakimin delil araştırma bakımından kendiliğinden hareket etmesi, taraf iradelerine atfedilen rol, dava konusu edilen haktan vazgeçilip vazgeçilememesi gibi yönlerden yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava türünün birlikte görülmesi durumunda; davanın birinde birkısım delillerin kendiliğinden dikkate alınması, diğerinde alınmaması gerekecektir ki, aynı dava dosyasında birbiri ile çelişkili kararlar yer alabilecektir. Kaldı ki, işçilik haklarına ilişkin olarak dairemiz kararları ile işçilik alacaklarına ilişkin davalar yönünden asıl görevli Yargıtay ilgili dairelerinin kararları arasında farklı uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Öte yandan, temyiz aşamasında inceleme mercileri farklı olan bu davaların birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında hukuki istikrar ve kararlara olan güven bakımından da yarar bulunmaktadır. İşçilik haklarına ilişkin olarak kesinleşen hüküm, hizmet tesbiti davasında sadece kuvvetli delil olarak değerlendirilmekte, davada taraf sıfatı bulunmayan SGK yönünden bağlayıcı olmamaktadır.
..../...
...2....
ESAS NO : 2011/150
KARAR NO : 2012/2728
Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı ayrı ayrı başvurma ve nisbi harca tabi olduğunu da gözardı ederek bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılacak iş; her iki davayı ayırmak ve eksik yargı harçlarını tamamlattıktan sonra yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir.
0 halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA , temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden ilgiliye iadesine 29/02/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 18-04-2012, 21:41   #14
Av.Muhammet Aydın

 
Varsayılan

Yagıtay dosya bitirmek adına ucu belirsiz bir karar verdi.Hizmet tespitsiz alacak nasıl sonuçlanacak bekletici mesele yaparsa ayırmaya ne gerek var beklemese eksik güler için haklar ileride zamanaşımına uğrayacak,düşünülmeden alınmış ve en kısa sürede dönülecek bir karar
Old 25-04-2012, 04:34   #15
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Hizmet tespiti davası ile işçilik alacağı davasının birlikte görülmesi,bordro tanığı

Çok ilginç.

Ben Ankara10 İş mahkemesinde bir hizmet tesbit davasını başvuruya bıraktım.Başvuru nedeni ile açılmamamış sayışmasına karar verildi. Ben de temyiz ettim.

Bakalım neolcek?

Karar da çok ilginç; Burada kimse iki davanın aynı dava olduğunu iddia etmiyor. Burada bir alacak davası vardır bir de hizmet tesbit davası.

Alacak davası kişinin hakkına aittir hizmet davası ise kamu hukukuna.

Bizim savunduğumuz usul ekonomisi açısından İKİ DAVANININ birlikte görülmesinin yararlı olacağıdır.

Ben işçilik alacaklarımdan vazgeçersem bunun hizmet tesbit davasına ne etkisiolur?

Burada anlaşılmayan nokta bu. İki ayrı dava var ama deliller aynı plduğu için aynı mahkemede görülmesi usul ekonomisi açısından (yararlıdır/zorunlu değil). Yüksek mahkeme bunun iki dava olduğunu anlamış ama usul ekonomisini unutmuş.

Ben işçilik haklarımdan vazgeçersem hizmet tespit davası SGK tarafından yürütülür. Buna engel bir hüküm yok.

Ya da iki ayrı dava olduğunu anlamamış.

Biz tartışmanın başından beri davaların birlikte görülmesi gerektiğinden sözediyoruz. Tek birdavadan sözetmedik.

O zaman bana birisi açıklasın: Usul ekonomisi nedir, davalar neden birleştirilir, ayrılır, oLAY AYNI,DELİLLER AYNI NEDEN İKİ AYRI MAHKAMADA YARGILAMA ZORUNLUĞU? (büyük harfle için özür dilerim)

Öte yandan bu sayın hukukuçularımız neden git kardeşim sen kendi alacağınla uğraş, bu dava bizim davamozdır; senin davano ayırdık demiyorlarda iki dava aynı mahkemede görülemez diyorlar?

Bu iki dava aynı mahkemede görülür. Olay ve kamıtlar aynıdır.

Daha nediyeyim
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hizmet tespit davası ile işçi alacağı davası birlikte açılabilir mi a.lawyer Meslektaşların Soruları 50 21-09-2016 13:06
Hizmet Tespiti Davası ile Ücret Alacağı Davası Aynı Dilekçe İle Açılabilir Mi? Acİl uysalugurlu Meslektaşların Soruları 4 17-03-2012 13:00
birlikte istenen kıdem tazminatı ve hizmet tespiti __av.zeynep__ Meslektaşların Soruları 9 01-06-2011 16:01
hizmet süresinin tespiti, işçi alacağı ladre Meslektaşların Soruları 3 28-06-2010 13:55
hizmet tespit davası ile birlikte iş kaz doğan tazminat d. birlikte açılabiliği uye9493 Meslektaşların Soruları 5 13-11-2006 11:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09609199 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.