Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadınlara şiddet uygulayan erkek hasta mıdır?

Yanıt
Old 05-12-2006, 13:31   #1
av.semire nergiz

 
Varsayılan Kadınlara şiddet uygulayan erkek hasta mıdır?

Son günlerde takip ettiğim kadarıyla 4320 sayılı ailenin korunmasına dair yasada yapılacak bir değişiklikle aile bireylerinden birine karşı şiddet uygulayan erkeğin tedavi ve terapiye tabi tutulması gibi bir değişiklik öngörülüyor.Kanımca böyle bir değişiklik yapılması uygun değildir.Zira böyle bir değişiklik şiddeti uygulayanın hasta olduğu şeklindeki kabulü getiriyor.ve bu itibarla böyle bir değişiklik bu şahısların indirim sebeplerinden yararlanmasına ve hatta cezasız kalmasına bile yolaçabilecek sonuçlar doğurabilecektir.Kadın hakları konusunda çalışan meslektaşlarımızın çoğunun yakinen bildiği gibi şiddet uygulayıcısı erkek çoğunlukla fiziken ve ruhsal açıdan tıbben sağlıklı,İŞYERLERİNDE AMİRLERİNİN TÜM TAZYİK VE BASKISINA RAĞMEN KENDİLERİNİ KONTROL EDEBİLEN DEYİM YERİNDE İSE YUMRUK HAVADA GEZMEYEN ,İŞ ARKADAŞLARIYLA UYUM İÇİNDE ÇALIŞAN KİŞİLERDİR.Aile bireylerine karşı şiddet uygulayan erkek sadece aile bireylerine karşı mı hasta ve kendini kontrol edemez oluyor.?Hepimiz öncelikle kabul edelim ki şiddet uygulayan erkek istisnalar hariç olmak üzere gayet sağlıklı kişilerdir ve bu kişilerin tedavi ve terapiye değil 4320 sayılı yasa gereği haklarında verilen mahkeme kararıyla beraber 'toplumsal cinsiyet rolleri' konusunda zorunlu eğitime tabi tutulmaya ihtiyaçları vardır.Yasada bu yönde yapılacak bir değişikliğin faydalı olabileceğini düşünüyorum.Aksi takdirde şiddet mağdurunu değil faili koruma yoluna gitmiş oluruz ki bunu hiç birimiz istemeyiz.
Old 05-12-2006, 14:26   #2
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.semire nergiz toz
sON GÜNLERDE


Hayır değildir. Kadını meta, kendisi için yaratılmış, üzerinde her tür deneyi uygulayacak bir yaratık olarak gördüğü için şiddet uygulamaktan kaçınmayan biridir.
Old 05-12-2006, 15:29   #3
asiyeöngü

 
Varsayılan

Şiddet kullanan insan hastadır. Karşıdaki muhatap ister kadın, ister erkek , ister çocuk istersede hayvan olsun bence sorunları şiddetle çözmeye çalışmak yada zevk için bu yönteme başvurmak normal değil. Bu tarz kişiler çoğu zaman kendilerindeki kompleksleri yenmek, kendilerini güçlü hissetmek için saldırıp zarar verme ihtiyacı içindeler. Buda onların normal olmadığını gösterir.
Old 05-12-2006, 16:03   #4
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sayın Öngü yine bir itirazım olacak:

Şiddeti yalnızca "fiziksel şiddet" olarak algıladığınızı düşünüyorum.

Kadın eş, ister çalışan, ister emeği yok sayılan ev kadını olsun, erkek eşin ekonomik kısıtlamasını yaşıyorsa bu şiddettir.

Giysisini "seni seviyorum, seni koruyorum" mazeretleriyle kısıtlıyorsa, bu şiddettir.

Eşli oynanan konken masasında, kadın eşin yanlış kâğıt atması üzerine, erkek eşin kaşlarını çatması şiddettir.

Yalnızca bu kadarını yazdığım "şiddet türlerini" uygulayan erkek akıl sağlığı yerinde birisidir. Farkında veya değil şiddeti uygular. Nedeni de bir önceki mesajımda yazılıdır. Saygılar.
Old 05-12-2006, 16:50   #5
asiyeöngü

 
Varsayılan

Sayın Kanat
Yazımda dayak, dövme, vurma gibi ibarelere yer vermedim. Sanırım siz satır aralarımı görerek cevap vermişsiniz (mağdurlar kısmına hayvanlarıda dahil ettiğim için) oysa benim kast ettiğim şiddet hem söz hemde eylemle yapılandır.
Ayrıca, insanlar komplekslerini yenmek için her zaman dayağı kullanmaz. Buradaki en etkili saldırı şekli çoğu zaman dille olandır.
Ve tekrar söylüyorumki saldırı saldırıdır. Sözle, yumrukla veya yasaklarla yapılması karşıdaki kişiyi mağdur ettiği kendisininde hasta olduğu gerçeğini değiştirmez.
Old 12-12-2006, 15:00   #6
av.semire nergiz

 
Varsayılan

BM.KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ BİLDİRGESİNİN 1.MADDESİ;Şiddet,ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin kadınlara fiziksel,cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme,zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakmadır.Demek suretiyle şiddetin en güzel tanımını yapmıştır.Bu tanıma daha sonra 'kurbanı ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak' da eklenmiştir.
Old 12-12-2006, 15:45   #7
Veysel

 
Varsayılan

Merhaba ; Evet, bence kadına şiddet uygulayan erkek "hasta" dır. Şiddet uygulayan erkeğin kişiliği siliktir ve uyguladığı şiddet ile kendi varlığını bir şekilde hissettirebilme çabasında olan insandır.
Tez tedavi edilmelidir.
Old 12-12-2006, 22:51   #8
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Veysel
Merhaba ; Evet, bence kadına şiddet uygulayan erkek "hasta" dır. Şiddet uygulayan erkeğin kişiliği siliktir ve uyguladığı şiddet ile kendi varlığını bir şekilde hissettirebilme çabasında olan insandır.
Tez tedavi edilmelidir.

"Kişiliği silik " olabilir ama hasta olduğu yolundaki fikre katılmıyorum.

Hastanın tedavi edilmesi gerekir. Vergilerimle bunun yapılmasına karşıyım. Onun için harcanacak her kuruşun, kadın ve çocukların rehabilitesine harcanmalı diye düşünüyorum. Saygılar
Old 12-12-2006, 23:49   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Şiddet ve hastalık ve öncelik:

Dünya Sğlık Örgütü WHO ya göre ;Sağlık: bedenen,ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir

Tersine okursak hastalık:Bedenen,ruhen ve sosyal yönden dengenin ,istikrarın olmaması halidir.

Burada konuya dönersek :şiddet uygulayan kişiden daha öte şiddet mağduru ve toplum için dengenin bozulmuş olduğundan bahsetmek daha doğru olacaktır.Yine tersine okuma ile bu durumda bozulan denge yeniden yerine getirilmelidir.

Şiddet durumunda ilk amaç dengeyi bozan şiddeti durdurmaktır.

Diğer önlemler ve yardımlar sırasıyla:

Şiddetten etkilenen kadın ve çocukların korunmak,

Kamuoyu ve toplumu korumak

Şiddet uygulayan kişiyi davranışlardan ve bu davranışı sona erdirmekten sorumlu tutmak

Mağdurun yeniden kendisini toparlamasını sağlamak

Topluma aile içi şiddete ve aile içi istismara göz yumulmayacağını anlatmaktır.

Nihayet saldırgan ya da şiddet uygulayanı tedavi ettirmektirABD Hukuku Açısından Koruma Emri -Benice Bouı Donald-Yargıç Kadına Yönelik Cinsel Şiddete Karşılaştırmalı Hukukun Yaklaşımı -İstanbul Barosu-KHUM yayını s.102)
görüldüğü gibi şiddet uygulayan kişinin tedavi edilmesi 8.sıraya yerleştirilmiştir.

Kadına karşı şiddetin önlenmesinde güçlü bir destek ağı kurulmadan şiddetin bütün diğer özellikleri gözardı edilerek sadece faile yönelmek pek de yararlı olmayacaktır.

Yani kısacası öncelikleri doğru belirlemek gerekmektedir.

Diğer yandan şiddet uygulayanları hasta olarak kabul etmek kusur değerlendirilmesinde,failin sorumluluk alması ve cezalandırmasını engelleyici olarak da değerlendirlme riski taşımaktadır.

Devam edelim.

Saygılar
Old 13-12-2006, 01:47   #10
GLocher

 
Varsayılan

Siddet uygulayan kisi ruhsal rahatsizliklari olan birisi olabilir elbette. Ama ayni zamanda da bir egitim sorunudur bu. Siddet uygulayan kisinin insan, insan iliskileri ve iletisim teknikleri konusunda bilgi eksiklikleri vardir. Yasamsal önemi olan sosyal konularda yeterli ve dogru egitim alamamis kisi insan iliskilerinde ve iletisim tekniklerinde elbette basarili olamayacaktir ve basarisizligindan ötürü öfkeye kapilarak (aslinda bu öfke kendi caresizliginedir)cesitli patlamalar gösterecektir. Bu nedenle siddetin en önemli nedeni egitimsizlikten ya da yanlis egitimden kaynaklanmaktadir. Elbette ki ruhsal nedenlerden kaynaklanan siddet egilimi de, cok önemli bir cogunlugun sorunudur. Ama aslinda pek cok hastaligin yayginlasmasi da cehaletten kaynaklanmaz mi?
Old 13-12-2006, 11:28   #11
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan GLocher
Siddet uygulayan kisi ruhsal rahatsizliklari olan birisi olabilir elbette. Ama ayni zamanda da bir egitim sorunudur bu. Siddet uygulayan kisinin insan, insan iliskileri ve iletisim teknikleri konusunda bilgi eksiklikleri vardir. Yasamsal önemi olan sosyal konularda yeterli ve dogru egitim alamamis kisi insan iliskilerinde ve iletisim tekniklerinde elbette basarili olamayacaktir ve basarisizligindan ötürü öfkeye kapilarak (aslinda bu öfke kendi caresizliginedir)cesitli patlamalar gösterecektir. Bu nedenle siddetin en önemli nedeni egitimsizlikten ya da yanlis egitimden kaynaklanmaktadir. Elbette ki ruhsal nedenlerden kaynaklanan siddet egilimi de, cok önemli bir cogunlugun sorunudur. Ama aslinda pek cok hastaligin yayginlasmasi da cehaletten kaynaklanmaz mi?

Size katılmıyorum. Böyle bir bakış açısı bizi yanlışa götürmekten başka bir işe yaramaz.

Yapılan araştırmalar, şiddet uygulayanlar sıralamasını şöyle yapar:

1) Doktorlar,

2) Polis ve askerler,

3) Eğitimciler,

4) Hukukçular.

Eğitimsizler, listenin sonlarındadır.

Ve sormak isterim: Öfke patlamasını kişiler neden kendilerinde dindirmez de kadın ve çocuklara yönelirler?

Saygılar
Old 13-12-2006, 14:18   #12
Veysel

 
Varsayılan

Merhaba ;
Erkeklerde var olan şiddet eğilimini ;
a.) ülkemizdeki açlık, yoksulluk, işsizlik, yarına güvenle bakamama, sosyal adaletsizlik, haksızlıklar ve benzer durumlar "ateşliyor" olabilir mi? "Bu ateşi kendisinde söndürsün" diyebilecekler için, acaba siz/biz ne kadar becerebiliriz ?

b.) Kişinin kendisini kontrol edememesi ve bu ateşi kendisinde söndürememesi sonucu ortaya çıkan bu tabloda kişiye nasıl bir tedavi ve terapi uygulanabilir ? Bunu kim ve nasıl yapacak.?

Eğer (a) şıkkına cevabınız "evet" ise Sayın kanat' ın sıralamasında hata var, veya araştırma sağlıklı verilere dayanmıyor diye düşünüyorum.

Sayın Kanat ; belittiğiniz meslek gruplarında da şiddet uygulayanlar mutlaka vardır. Ancak genel itibariyle böyle bir sıralamamanın gerçekçi olamayacağı kanısındayım. Eğer öyleyse vay halimize ...

Sayın Kayar ; hastalık tespitini yaparken " istikrarın olmaması" derken ne anlatmak istediniz ?

Saygılarımla.
Old 13-12-2006, 19:30   #13
minee.mine

 
Varsayılan

Sanırım şiddetten kurtulmanın ilk yolu, aile içinde sevgi ve saygıya dayalı bir ilişki . Sağlıklı bir iletişimle bu sorunun çözülebileceği kanaatindeyim.
Ailede sevgi ve saygıyı, sorunların konuşularak hal yoluna gidildiğini gören, kendisine değer verildiğini hisseden çocuk bu aile modelini kendisine örnek alacak. Kendiside sorunlarla karşılaştığı zaman ailesiyle paylaşacak, sorunları bastırmak yerine çözüm arama yoluna gidecektir.
Oysa ailede dayak yiyerek büyüyen, annesinin sürekli dövüldüğünü, aşağılandığını gören çocukda bu aileyi kendisine model alacaktır. Sürekli baskı, şiddet ve sevgisiz bir ortamda büyüyen çocuklarda doğal olarak psikolojik olarak bir takım travmalar oluşacaktır.
Bu çocukları çevrelerine, hayvanlara, arkadaşlarına zarar veren sürekli kavga eden yada tam tersi kendisini çevreden izole ederek çevrelerine kapatarak bütün stresini gerginliğini ailesine boşaltan kişiler olarak görüyoruz. Fakat bu onların eğitim hayatlarını dışarıda başarı sahibi olmalarını engellemiyor.Çünkü bu çocuklar için genel olarak şiddetin asıl yeri aile, iş hayatında başarılı olmaları ailelerine karşı şiddet uygulamalarını engellemiyor.
Bizler buzdağının sadece dışarıda kalan kısmını görüyoruz; oysa göremediğimiz dışarıya yansımayan, duvarlar arasında neler yaşanıyor...
Hastalık kısmana gelince bu insanların psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum, fakat onlar bu rahatsızlıklarının farkında bile değiller.
Aileleriyle mutlu olmayı , iletişim kurmayı bilemedikleri için mutsuzlar. Bunun üzerine birde çevresel faktörler eklenince işsizlik, ekonomik sorunlar gibi işte o zaman her şey çığırından çıkıyor aile içi şiddetin boyutları olabildiğine genişliyor.



Saygılar
Old 13-12-2006, 22:29   #14
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Kadınlara şiddet uygulayan erkek hasta mıdır?


Başlığı her görüşte kendi kendime soracağıma, sitedeki diğer katılımcılara sorayım:
- Neden sadece kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin hasta olup olmadıkları soruluyor?
- Neden 'şiddeti' sadece kadınlara yönelik yönü ile tartışıyoruz?
- Neden şiddet uygulayan kişiler, (kadın mı erkek mi olduğu önemli değil ama şiddete genelde erkekler başvurduğundan, erkekler diyelim)hasta mıdır diye sormuyoruz?
- Yoksa sadece kadına şiddet uygulayan, kadın görünce canavarlaşan ve genelde kuzudan daha yumuşak başlı ve munis bir erkek tipi mi var?

Saygılarımla
Old 14-12-2006, 16:34   #15
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Veysel
Merhaba ;
Erkeklerde var olan şiddet eğilimini ;
a.) ülkemizdeki açlık, yoksulluk, işsizlik, yarına güvenle bakamama, sosyal adaletsizlik, haksızlıklar ve benzer durumlar "ateşliyor" olabilir mi? "Bu ateşi kendisinde söndürsün" diyebilecekler için, acaba siz/biz ne kadar becerebiliriz ?

b.) Kişinin kendisini kontrol edememesi ve bu ateşi kendisinde söndürememesi sonucu ortaya çıkan bu tabloda kişiye nasıl bir tedavi ve terapi uygulanabilir ? Bunu kim ve nasıl yapacak.?

Eğer (a) şıkkına cevabınız "evet" ise Sayın kanat' ın sıralamasında hata var, veya araştırma sağlıklı verilere dayanmıyor diye düşünüyorum.

Sayın Kanat ; belittiğiniz meslek gruplarında da şiddet uygulayanlar mutlaka vardır. Ancak genel itibariyle böyle bir sıralamamanın gerçekçi olamayacağı kanısındayım. Eğer öyleyse vay halimize ...

Sayın Kayar ; hastalık tespitini yaparken " istikrarın olmaması" derken ne anlatmak istediniz ?

Saygılarımla.
Sayın veysel bey 1.sıraladığınız olumsuz yaşam koşullarının müsebbibi kadın mıdır ki erkek kadına yöneliyor.2.Aynı olumsuz koşullarda olan erkekle beraber yaşayan kadın da aynı koşulları paylaşmıyor mu 3.Aynı olumsuz koşulları erkekle beraber yaşayan kadın niye erkeğe şiddet uygulama eğilimine girmiyor?Şiddet uygulayan erkeğin tek sorunu toplumsal cinsiyet rollerini benimsemiş olmasından başka bir şey değildir.Erkek olması herşeyden önce toplumda her şeyi yapma hakkı veriyor kendisine.Döver de sever de diye düşünülüyor malesef
Old 15-12-2006, 02:41   #16
GLocher

 
Varsayılan

Egitimsiz kimse yoktur, yanlis egitilmis kimse vardir. Egitim ailede baslar, cocuk ilk sosyal iliskilerine basladigindaysa egitiminin tatbikatina gecer: ana okullarinda, ilkokulda, orta ögrenimde ve nihayet mesleki beceri ve uzmanlik ögrenimine basladigi yüksek ögrenim kurumlarinda egitimi devam eder. Her mesleki egitimin bir etik yönü vardir.
Insanda siddet egiliminin, ya da diger davranis bozukluklarinin, ruhsal dengesizliklerin temeli ailede atilir. Bu görüs hemen hemen tüm psikoloji dalinda uzmanlasmis kisilerce paylasilir. Amerikali davraniscilardan Watson ve Skinner gibi pek coklari insan dogasinin tamamen bicimlendirilebilir oldugunu öne sürerler. Hatta bunlardan Watson daha da ileri giderek, "bana bir düzine saglikli bebek verin ve onlari yetistirmem icin gerekli olanaklari saglayin, size garanti ederim ki bu bebeklerin cinsiyeti, irki, ana ve babalarinin meslekleri, yetenekleri ne olursa olsun bu bebekleri doktor, mühendis, avukat, sanatci, hatta dilenci, hirsiz yetistiririm" diyerek, insanin bebekliginden itibaren dis sartlar tarafindan sekillendigini vurgulamaktadir.

Her türlü toplumsal carpiliklarda temel olarak aile egitimi sorun olarak karsimiza cikmaktadir ve cikmaya devam edecektir. Bir insanin doktor, avukat ya da herhangi bir yüksek okul cikisli meslek sahibi olmasi ya da hic bir okul egitimi almamis olmasi insani davranis bozukluklarindan koruyamiyor. Özelllikle siddet konusu en cok arastirilan konulardan biri. Evinde siddeti bizzat yasamis ya da görmüs bir cocuk gelecegin siddet uygulayicisi olarak yetisiyor genellikle. Cogunlukla da kadinlar ve cocuklar erkekler tarafindan siddete maruz kaliyorlar kalmasina, ama siddet gören erkekler de var: kadinlardan, kadinlarin ailelerinden, hemcinslerinden...

Ayrica degerli arkadasim, bazi diger yazilarinizda siddet uygulayanlarin hasta olmadiklarini,tedavilerini vergilerinizle finanse etmeye karsi oldugunuzu söylüyorsunuz. Bu paralarin siddete ugrayanlarin tedavilerinde kullanilmasina taraf oldugunuzu büyük bir inancla söylüyorsunuz.

Evet... Haklisiniz, magdurlara hepimiz aciyoruz, icimiz paralaniyor. Yakin cevremizde siddeti yasamis olabiliriz, hatta kendimiz bile maruz kalmis olabiliriz... Ama bu nedenle sadece duygularimizla karar verip konusmamiz bizi cok daha yanlis bir yola götürürür. Söyle bir örnek vereyim: karni ac, issiz, yoksul birinin karnini doyurmak anlik bir yardimdir asla önlem degildir. Yoksula gercekten yardim etmek O'nun bir daha bu duruma düsmesini önleyerek mümkün olabilir ancak. Bir örnek daha: Eski sömürgeci gelismis ülkelerin yillardan beri ac Afrika ülkelerine sürekli yiyecek, giyecek yardimi götürmelerinin hicbir yarari olmadi, eger birilerine yarari olduysa bile bu yine bu gelismis ülkelerdeki yardim kuruluslarinda aktif olan birtakim humanistlere(!) olmustur, bu ülkelere prestij katkisi yapmistir. (Tabi ki olaylara yüzeysel bakanlari, düsünmeye üsenenleri ya da düsünerek huzurunu kacirmak istemeyeneleri etkileyebilirler.) Oysa gercek amaclari bu fakir ülke insanlarina yardim etmek olsa, bu ülkelere sanayi götürürler, okullar insa ederler, üniversiteler acarlar.

Siddet sorunu da aynen böyle. Sadece mor catilarla, doktor yardimlariyla, cocuk bakim olanaklariyla, her firsatta ellerine bayrak alip sokaga firlayan, feminizmi dillerinden düsürmeyen, aslinda da feminizmi amacindan saptiran, fanatik, can sikintisindan bosluk doldurmak, ya da birseyler yapiyor gibi görünmek icin, kimlik bunalimindaki birkac kücük burjuva kadininin toplanarak kurduklari kadin dernek ve kuruluslari vs. ile siddetin önlenecegini sanmak naifliktir. Tam tersine siddet daha da siddetlenmekte, kadin ve erkegin arasi iyice acilmaktadir. Dayakci kocalardan, öfkeli nisanlilardan, acimasiz pezevenklerden, töreci katillerden kacan ve günün birinde sokak ortalarinda yakalanarak kursunlanan, bicaklanan kadinlar daha da cogalmaktadir.

Siddet sorunu sicacik evlerimizde, bilgisayarlarimizdan siddet gösteren -erkeklere diyelim-, bas bas bagirip hakaret ve lanet yagdirmakla cözülmez.

Evet... Yalnizca siddete ugrayan degil siddet uygulayan da bir kurbandir, yardima ihtiyaci vardir. Yardim edilmelidir, tedavi edilmelidir, cocugun ilk ve en kalici egitimini aldigi aileler egitilmelidir,gerekirse denetlenmelidir. . Sorun ancak temeline inerek cözülür. Söylenecek ve yapilacak cok sey var cookk... Ise önce kafalardan baslamak gerek.

Saygilar herkese...
Old 15-12-2006, 09:29   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Yorumsuz....

Alıntı:
Siddet sorunu da aynen böyle. Sadece mor catilarla, doktor yardimlariyla, cocuk bakim olanaklariyla, her firsatta ellerine bayrak alip sokaga firlayan, feminizmi dillerinden düsürmeyen, aslinda da feminizmi amacindan saptiran, fanatik, can sikintisindan bosluk doldurmak, ya da birseyler yapiyor gibi görünmek icin, kimlik bunalimindaki birkac kücük burjuva kadininin toplanarak kurduklari kadin dernek ve kuruluslari vs. ile siddetin önlenecegini sanmak naifliktir
Old 15-12-2006, 11:48   #18
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Habibe Yılmaz Kayar
Yorumsuz....
Sevgili Habibe Hanım;Alıntı yapılan muhteşem fikirler kime ait çok merak ettim doğrusu.Bu şahsın Şiddetin nasıl önlenebileceği konusundaki fikirlerini de çok merak ediyorum doğrusu. Ne muhteşem tespitler yapılmış,bravo doğrusu.???
Old 15-12-2006, 12:36   #19
GLocher

 
Varsayılan

Alıntı:
„Sevgili Habibe Hanım;
Alıntı yapılan muhteşem fikirler kime ait çok merak ettim doğrusu.Bu şahsın Şiddetin nasıl önlenebileceği konusundaki fikirlerini de çok merak ediyorum doğrusu. Ne muhteşem tespitler yapılmış,bravo doğrusu.???“

….demissiniz, Sayin Av.Semire Nergiz Toz…

J Av.Habibe Hanim tarafindan yazisindan alinti yapilan muhtesem düsüncelerin sahibi olarak benimle de muhatap olmanizda sakinca yoktur bence. Sizin deyisinizle yaptigim muhtesem tespitler insana özgü gözlem, deneyimlerden yararlanabilmek, düsünce ve en önemlisi zeka-duygu birlikteliginin ürünleridir. Yani bu muhtesem düsünceler gercek yasamdan üretilmistir.
Esasinda, Avukat Hanim, genel olarak insan muhtesemdir... Tüm bu dogal yetilerine sahip olan her insan bu gerceklerin farkina varacaktir. Elbette ki ilgilenilen konularin uzmanlarinin görüsleri ve tespitleri de incelenmelidir. Uzman görüsleri teknik ve bilimsel oldugundan düsüncelerimizi temellendirmek acisindan önemlidir.

Ayrica, Sayin Hukukcu Hanimefendi, bilimsel cevrelerde düsünce üretip devinirken, bu teorisyen-bilimsel cevreye yasamdan bir düsünce katildiginda bu firsat da kacirilmamalidir.
Ne de olsa sosyal bilimcilerin en önemli calisma ve teori üretme alani, deneyimlerin yasandigi gercek yasam sahneleridir. Zamanimin kisitli olmasi acisindan sorulariniza nacizane yanitimi biraz geciktirecegim, görüsmek üzere… Size muhtesem güzel bir gün diliyorum...

JSevgiler… saygilar…
Old 15-12-2006, 12:54   #20
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Toz ; İlgilinin kimliği için "üye kimliği" ne bakabilirsiniz.

Bence siz , sorunu en az sizin kadar özümseyen ve önemseyen (- ki ben soruna salt kadın , çocuklar açısından değil, erkeğin kendisi açısından da bakıyorum.Çünkü evde şiddet uygulayan insanın dışarıda da şiddet eğiliminde olması toplum açısında da tehlike arz etmektedir.) erkeklere sahip çıkın. Dört elle değil, hatta ayaklarınızla da sarılın. Beterin beteri var.

1. Sorunuza gelince ; Tabi ki olayların müsebbibi kadın değildir. Ancak, bu tip insanlar sadece kadına şiddet uygulamıyor ki ... Çocuklar ve çevresi de risk altında.
2. Sorunuz, Kadınlar da şiddet uyguluyor. Belki erkeğe karşı uygulayamıyor ama, çocuklara uyguluyor.

Toplumun erkeği hemen her konuda koruma altına aldığını ben de kabul ediyorum.

Ayrıca, "Şiddet uygulayan erkek hasta mıdır?" şeklindeki soruya verdiğim yanıta bir ilave ve ek bir açıklama gereği duyuyorum. "Hasta" derken, eylemleri gözle görülebilir ve ileri boyutta, hasatalığı kronikleşmiş bir erkek tipini kastettim. Yoksa sizin alıntı yaptığınız gibi genel anlamda herkesi "hasta" olarak kabul edersek allahmuhafaza ortada erkek kalmaz, bizi kabul edecek hastane de ...
Cinsel şiddet ise, zaten aile içinde kapalı bir kutu. Kimi zaman kadın sineye çekiyor, kimi zaman tepkisini farklı bir şekilde açığa vuruyor. Bence doğru olan, bu durumun aile içinde karşılıklı konuşularak bir şekil terapi ile çözümlenmesi. Dışarıdan yapılacak bir müdahalenin olumsuz etki yapacağını düşünüyorum. İnsanımız , kör-topal da olsa bu anlayış içerisinde ve bu şekilde devam ettiriyor.

Bence her kişi, kurum, kuruluş, inisiyatif elini bu taşın altına koymalı.

Saygılarımla.
Old 15-12-2006, 13:10   #21
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Kendisine mukavemet etme şansı olmayan, kendinden yapı olarak daha zayıf olana saldırmak, kişilik bozukluğu veya uzmanların bilebileceği tanımı başka bir psikolojik bozukluktur kanımca.

Bu kadına şiddet uygulayan bir erkek, kocasına şiddet uygulayan bir kadın veya çocuğuna şiddet uygulayan bir anne veya baba da olabilir. Bakımını üstlendiği hayvana eziyet eden herhangi bir çocuk ya da ebeveyn de olabilir. Örnekler çoğaltılabilir.

Şiddet gösteren taraf, genellikle geçmişte şiddet mağduru olan taraftır. Bilmediğiniz, öğrenmediğiniz, reddetseniz de öte yandan sindirmediğiniz bir şiddeti, uygulayamazsınız.

Saygılarımla...
Old 15-12-2006, 18:48   #22
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Mesaj Sahibi:Glocher
Alıntı:
Zamanimin kisitli olmasi acisindan sorulariniza nacizane yanitimi biraz geciktirecegim, görüsmek üzere…


Sayın GLocher,

Alıntı yaptığım cümleniz nedeniyle ben sorularıma başlamak istiyorum.

Alıntı:
Egitimsiz kimse yoktur, yanlis egitilmis kimse vardir. Egitim ailede baslar, cocuk ilk sosyal iliskilerine basladigindaysa egitiminin tatbikatina gecer: ana okullarinda, ilkokulda, orta ögrenimde ve nihayet mesleki beceri ve uzmanlik ögrenimine basladigi yüksek ögrenim kurumlarinda egitimi devam eder. Her mesleki egitimin bir etik yönü vardir.
Insanda siddet egiliminin, ya da diger davranis bozukluklarinin, ruhsal dengesizliklerin temeli ailede atilir.

Evet kesinlikle haklısınız, eğitim ailede başlamakta, okulda devam etmektedir.Aileyi kim eğitmektedir? Onların ailesi(Büyükbaba, büyükanne)değil mi? Benim babam ilkokul mezunu, annem ise ilkokula hiç gitmemiş...Neden annem okula dahi gitmemiş biliyor musunuz? Çünkü annemden 4 yaş büyük ablası ölünce, kendisini nüfusa yazdırmamışlar. Nüfus yaşı 7 olduğunda okula götürmüşler, kayıt yapılmamış; çünkü biyolojik yaşı henüz 3 imiş. Biyolojik yaşı 7 olduğunda ise, okul müdürü nüfusta 11 görünüyor, almam demiş...Sonra anneannem "okuyup da oğlanlara mektup mu yazacaksın, boşver" demiş...Sizce suçlu kim? Annem mi? Anneannem mi? Bundan 70 yıl önce, okumanın erdemini onlara kim öğretmeliydi? Onları kim eğitmeliydi?

Eğitim okulda devam etmektedir diyorsunuz. O da çok doğru bir söz...Ancak devamında
Alıntı:
nihayet mesleki beceri ve uzmanlik ögrenimine basladigi yüksek ögrenim kurumlarinda
diyerek çok güzel bir ütopyadan sözetmektesiniz. Hangi üniversitede mesleki beceri ve uzmanlık öğrenimi verilmektedir? Almanya'da böyle mi acaba? Ama en azından THS'deki bazı forumları takip ederseniz kimseye mesleki formasyon verilmediğini göreceksiniz. Hukuk Fakültesini bitirinceye kadar; bırakın duruşmaya girmeyi, tebligat zarfını dahi görmemiş olanlar bulunmaktadır.

Okullarda eğitim ve öğretimi kim verecek Sayın GLocher? Bugün Sayın Admin posta kutusuna gelen bir e-maili yayınladı.İlkokul 7 inci sınıf öğrencisinin yazdığı mektubu okuyun lütfen...Okullarımızdaki eğitim sistemi hakkında bir parça fikir sahibi olabilirsiniz. Mesajınızda sözünü ettiğiniz bilimadamı Watson, ülkemizdeki eğitim sisteminde nasıl, avukat ,doktor vs yetiştireceğinin garantisini verecektir. Çok iyi toto oynuyor olmalı...Mesajım çok uzun olacağı için elimden geldiğince kısa kısa değiniyorum. Çünkü tartışılacak çok şey yazmışsınız. Cevap verirseniz, detaylara gireriz.

Alıntı:
Oysa gercek amaclari bu fakir ülke insanlarina yardim etmek olsa, bu ülkelere sanayi götürürler, okullar insa ederler, üniversiteler acarlar.

Sayın GLocher keşke şöyle deseydiniz... O insanlara balık vermeyelim, balık tutmasını öğretelim. Ama siz sömürgeci(Haklı olarak)dediğiniz ülkelere neyi öneriyorsunuz farkında mısınız? Gelin yoksul ülkelerin yeraltı-yerüstü kaynaklarını sömürün. Doğal hayatını tahrip edin. Evet biraz da istihdam yaratmış olursunuz ama çil çil dolarları yanınızda götürmüş olursunuz diyorsunuz. Sizin akıl vermenize gerek yok, onlar zaten bunları yapmaktadır. Anti-sömürgecilik anlayışınızı sevmedim.

Sayın GLocher,

Bir yandan
Alıntı:
Siddet sorunu sicacik evlerimizde, bilgisayarlarimizdan siddet gösteren -erkeklere diyelim-, bas bas bagirip hakaret ve lanet yagdirmakla cözülmez.
diyorsunuz; bir yandan da eylem yapan insanları suçluyorsunuz.Ve diyorsunuz ki;
Alıntı:
Sadece mor catilarla, doktor yardimlariyla, cocuk bakim olanaklariyla, her firsatta ellerine bayrak alip sokaga firlayan, feminizmi dillerinden düsürmeyen, aslinda da feminizmi amacindan saptiran, fanatik, can sikintisindan bosluk doldurmak

Açıkçası kafam karıştı...Şu ana dek sizin alıntılarınızla benim yazdıklarımı alt alta getirince şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır.

1- Çocuğun eğitiminde ailenin yeri çok önemlidir. Ancak öncelikle aile eğitilmelidir. Ama bunu devlet yap(a)mamaktadır.

2- Çocuğun eğitiminde daha sonra okul gelmektedir. Ancak eğitim sistemimiz ortadadır. Bu bakımdan herkes başının çaresine bakmalıdır.

3- Evimizde sıcak ortamda oturup, bu tartışmalara katılmamalıyız.(Burada bir eylemlilik önerisi sezerken)Ama yine size göre mor çatı vs gibi derneklerde çalışmamalıyız, elimizde bayraklarla sokağa dökülmemeliyiz. Karar verin lütfen, kadınlar evde mi otursun, sokağa mı çıksınlar.

Sonuç olarak;
Alıntı:
Ise önce kafalardan baslamak gerek.

sözünüzü sonuna kadar destekliyorum. Evet önce kafalardan başlamak gerek? Ama;

Ne yapmalı? Nasıl Yapmalı?

Saygılarımla
Old 15-12-2006, 22:36   #23
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Biraz uzun bir yazı, sabırla okumanızı diliyorum. Burada tartıştığımız konuda ortaya çıkan bir çok soruyu yanıtlıyor. Saygılar


Pınar Selek (29.10.2006) www.acikgazete.com


Hep yaşıyoruz. Nefes almadan yaşıyoruz. Şiddet soluyor, şiddet içiyoruz. Şiddet herkese bulaşıyor, herkes suç ortaklığında birleşiyor. Daha güçlü ya da daha güçsüz…

Kadınlar ve erkekler, şiddetin üretiminde, çeşitli roller üstleniyorlar. Bu roller, her dönem farklılaşıyor ama kadın ve erkek, hep birbirini tamamlıyor. Biri hamuru açıyor, öbürü fırına veriyor ve şiddet pişiyor…

Bilindiği gibi, cinsiyetçilik, sadece kadınlarla erkeklerin, kendi aralarında yaşadıkları bir problem değildir. Suni bir biçimde yoğrulmuş olan kadınlık-erkeklik durumları, insanlık tarihinin ilk evrelerinden beri, toplumsal şiddetin beslendiği kökler olmuştur. Özellikle de savaşların. Erkeklik şiddetle güçlenmiş, savaşa kendi rengini vermiştir. Ya kadınlar?
Antik Roma döneminde, askerlerin yanında savaşa giden kadınların arkeolojik kazılarda bulunan sandaletlerini hatırlayalım. Bin yıllar sonra, Japon ordusuyla birlikte yol alan “teselli kadınlarını” aklımızdan geçirelim. Kadın gazileri, Bosna’daki ve dünyanın her yerindeki cinsel taciz ve tecavüz mağduru kadınları, askeri genelevleri düşünelim. Hepsini unutalım, sadece erkekleri düşünelim. Onların dilini, savaşırken yaptıkları benzetmeleri, savaş yöntemlerini…

Savaşlar, toplumsal ilişkilerde kökleşmiş kadınlık ve erkeklik durumlarına dayanır. Savaşan hep erkek olmasına rağmen, kadınlık, tüm savaşlarda en az erkekler kadar rol oynamıştır. Tabii bu, kadınların, savaşın öznesi olabildikleri anlamına gelmez. Kadınlar, ailede de, işte de, savaşta da nesnedir. Ama gayet işlevli bir nesne. Savaş, bu nesneyi yutarak büyür…

HEP NESNE OLMAK…

Kadınlar, binyıllardır, kendi hayatlarının öznesi olma koşullarını yitirmişlerdir. Nasıl giyinecekleri, nasıl gülecekleri, hangi kelimelerle konuşacakları, hangi rolleri oynayacakları, erkek egemen dünya tarafından belirlenir… Kadının en temel sorunu, varlık olarak anlamını yitirmesi ve araçsallaşmasıdır. Şiddete uğraması da, yaşadığı eşitsizlikler de hep bu nesneleşme durumuyla bağlantılıdır.

Erkek semboldür. Cesaretin, atılganlığın, savaşın, paranın, devletin, gücün, iktidarın, aklın sembolü… Kadın da semboldür. Korkunun, duygunun, doğanın, cinselliğin, edilgenliğin, güzelliğin, korunması gereken her şeyin…

Nesne olan, hem korunur, hem saklanır, hem de vitrinde sergilenir. Kadın, erkeklik tezgâhında sergilenir. Başörtüsüyle ya da boyalı saçlarıyla… Din adına ya da özgürlük adına yürütülen savaşların sembolü olur.

KADINI KORUMAK MI?

Erkek, binlerce yıldır, sözde kadınları “koruduğundan” olacak, koruma adı altında yürütülen egemenlik savaşları “erkeklik” değerleri üzerinden yürütülür. Korunması gereken vatan, anayla, yarla, eşle özdeşleştirilir.

Ev, kadınla bütünleşen bir alan olarak algılanır. Ev, erkeğindir. Genel olanı tüm erkeklere hizmet ederken, özel olanı tek bir kadının çeşitli erkeklere çok yönlü hizmet ettiği bir mekandır. Cinsellik, temizlik, beslenme ve bütün geri hizmetleri, bu alanda kadın üstlenir. Binyıllardır, cinselliğin amacı, erkeğin tatminidir. Kadın bu ilişkide, “kullanılır” Cinsellik, kadının yıpranması pahasına, erkeğin yüceldiği, güçlendiği bir ilişkiye dönüşür.
“Özel hayat” diye kapalı kapılar ardına sıkıştırılan cenderede, kadının varlığı, büyük kutsallıklar adına teslim alınır. Bir yandan aile kurumu kutsallaşırken, bu uğurda namus adına cinayetler işlenip bunlar üzerinden vatan-millet-din gibi çeşitli kutsallıklar şekillenirken, bu kutsallık abidesinin bir parçası, hatta koruyucusu olan erkekler, bir yandan da, fuhuş kurumunun da iştirakçisi olurlar. Aynı erkekler büyük kutsallıkla büyük laneti birlikte yaşarken, bu iki kurumu da kadınla özdeşleştirip kendilerini bunların dışında tanımlarlar. İşgal edilmiş toprak, fahişe ile eşdeğer tutulurken, kurtarılması gereken vatan, aileyle özdeşleşir. İkisi de kadınlık konumlarına dayanır. Erkek, bu konumun dışındadır. Oysa işgal eden ya da kadını fahişeleştiren de, kadını ya da vatanı koruması gereken de erkektir.

Savaşlar ve namus cinayetleri binlerce yıldır erkeklerin fiilidir. Ama kadın olmasa, bu fiillerin anlamı var mıdır? Kadın olacak ki erkek tecavüz edecek, işgal edecek, kurtaracak, bağrına basacak, sevecek ve öldürecek…

SAVAŞIN CİNSEL ATEŞİ…

Erkeklerin yürüttüğü savaş, gücünü cinsellikten alır. Savaşta sıkça kullanılan söylemlere bir göz attığımızda, cinsel ateşin savaş bombardımanında nasıl yandığını rahatlıkla görürüz.
Savaş bir iktidar mücadelesidir. Bu mücadele, toplumda en yaygın iktidar alanı olan erkeklik sembolleriyle yürütülür. Hücum eden ordu, ereksiyon halindeki erkeklik organıdır ve savaşçı erkekler, bu organın “sağlam” taşıyıcısıdırlar. Bu “erkekliği” taşıyamayan, hemen “kadın” ilan edilir ve aşağılanır.

(SİTE KURALLARINA UYMASI İÇİN İKİ PARAGRAFI SİLMEK ZORUNDA KALDIM. ÖZÜR DİLERİM.)

TECAVÜZLE KAZANMAK…

Bilindiği gibi, erkekler, her an tahrik olmaya hazırdır. Dinler, erkeklere “tahrik olmayın” diye buyurmaz, kadınlara kapanmalarını emreder. Sosyal yaşamda, kadınların, kendini yeterince saklamamaları nedeniyle sürekli tahrik olan bu erkekler, düşmanın her hareketinden tahrik olmaya hazırdırlar. Tahrikin ardından haklı saldırı gelir. Yani öldürürler, kıyarlar, işgal ve tecavüz ederler…

En büyük saldırı tecavüzdür. Yani penisin zaferi… Erkek, istedi mi taciz ederek, tecavüz ederek alır. Neyi alır? Kişiliğini, kimliğini, aidiyetini, ruhunu, varlığını alır.

Erkeklerin kadınlar üzerinden kabul ettirip kutsallaştırdıkları bu iktidar, tüm iktidar mücadelelerinin aracı haline gelir. Bu nedenle, savaşla dolu olan haberlerde, taciz ateşi, taciz uçuşları gibi tanımları duyarız. Gündelik hayatımızda, çok aşina olduğumuz bu sözcükler, askeri alanda da çok sık kullanılır. Savaşlar, bir taciz ve tecavüz yarışıdır. Kim kazanırsa, o erkektir..

Kaybeden ise kadındır. Kirletilmiş, ellenmiş kadın. “Asılacak” kadın..

SAVAŞIN ANNELERİ…

Savaşlar, ailede üretilen söylem ve değerlerle de güçlenirler. Bir yandan devlet baba, savaşı yönetir. Bir yandan aileyle bütünleşen annelik savaşın koruyucusu ya da bakıcısı olur.
Annelik yüce bir konumdur. Annelik fedakârlıktır. Evin, ailenin ve çocukların bakımı için anne, sonsuz fedakârlık göstermelidir.

Savaş gücü, toplum için böyle değerli, böyle kutsallaşmış, böyle sevgi kaynağı anneyi kendi sembolü haline getirir. “Milletin anaları” baş tacı edilir. Kadınlar, kabullenilmek için, anneliklerini vatanın, savaşın hizmetine sunmak durumunda bırakılırlar. Vatan, din, uygarlık gibi çeşitli kutsallıklar adına kendi evlatlarını feda ederler, oğullarını savaşa gönderdikleri günü “hayatlarının en mutlu günü” ilan ederler, birisi ölünce, “geride birisi daha var” derler ve akan gözyaşlarıyla vatanın ya da savaşın annesi olurlar.

KADINLAR KURTULDU MU?

20 yüzyıl aynı zamanda, kadınların kendi özgürlükleri için mücadele verdikleri ve kendi yaşamlarını değiştirdikleri bir yüzyıldır. Özellikle son 50 sene içinde, kadınlar, daha önce hayal bile edemedikleri kazanımlar elde ettiler.

Kadınlarda uyanan cins bilinci, bir süre sonra tüm toplumsal güçleri etkiledi ve siyasal güçler, toplum projelerinin vitrinine, kendi kadın modellerini yerleştirdiler. Kadın güçlendikçe, ondan daha güçlü olan erkek egemen sistem, kadına yeni kalıplar üretti. Daha çarpıcı, daha tatmin veren, daha eğlenceli roller…

Pekiyi bu roller kadınları kurtardı mı? Kadınlar artık daha mı özgür? Savaşa kesmiş bir dünyada, kadınlar daha mı ferah? Erkeklikle bezenmiş yeni savaş politikaları karşısında kadınlar daha mı özne?

Gerçekten de, çağımızda, her türlü siyasal çıkışın, kadınlara ilişkin bir politikası ya da en azından bir girişimi var. Ekonomik, hukuki ve siyasal sistem kurma iddiasındaki ideolojiler, mutlaka kadınlara yönelik politikalar üretiyor, kendi kadın modelini, oluşturduğu sistemin simgesi haline getiriyor. Özelikle de son yıllarda, tüm siyasal yapılar “kadın alanına” el atmakta, “kadın sorunu” herkesi ilgilendirmekte, “kadın adına” herkes konuşmakta.
Bu konuda, sayfalarca yazmak mümkün. Piyasaların kadına nasıl yatırım yaptığı nice örneklerle karşımızda. Biz savaşlara bir göz atalım. İçinde bulunduğumuz çağda, kazandıkları onca hakka rağmen, kadınlar, hala araç olarak kullanılıyor. Evet, kadınlar güçleniyor ama artık daha güçlü bir nesneler.

Kadınlar hala savaşın sembolü olmaktan kurtulamadılar. Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de, Bosna’da, Çeçenistan’da, Lübnan’da savaş, her iki cephede de kadın üzerinden yürütülüyor. Kimi kadınları kurtaracağını iddia ediyor, kimi kadınları koruma adına savaşıyor.

Bir de işgal güçlerinin kadınları var. Ellerinde silahlarla, özgürlük naraları atan kadınlar. Sarışın kadınlar, esmer kadınlar, makyajlı kadınlar, süslü kadınlar. Bunlar, tüm erkeklere caka satıyor, “hadi erkekliğinizi ortaya koyun…” diyor.

Karşılarında bombaları bedeninde patlatan kadınlar var. Vatanın işgal edilmesi, onların tecavüze uğraması demek olduğu için, onlar da erkeklere “namus”larını hatırlatıyorlar. Bu namus adına ölünmesi gerektiğini söylüyorlar.

Ve savaşlar dünyayı sarıyor. Yeni güçler kazanmış kadınları da kendi hizmetine alarak… Savaşçının silahı yine kadın. Ama artık daha güçlü… Daha iyi vuruyor…

Kadınlar ise, ezilmişlikten kurtulma telaşı içinde çeşitli taktiklere başvuruyorlar. Kimi zaman kendilerinden daha aşağı statüde olan kadınları aşağılıyorlar. Bilinçli ya da bilinçsiz, kendilerine verilen zehri içiyorlar.

Savaş, kadınlar arası bu rekabetten de beslenerek vitrinini beziyor…

DÜNYA KADIN KONFERANSLARI

Dünya Kadın Konferansları İşgal Konferanslarına Dönüştü

Özellikle BM gibi resmi ve yarı resmi kuruluşların sponsorluğunda, koruyuculuğunda düzenlenen toplantılar işgalleri kadın perdesi altına gizlemenin alanları haline geldi.
Kadın haklarının ve özellikle kadına yönelik şiddetin masaya yatırıldığı
toplantılardan, genellikle Amerikan politikalarına destek mesajları çıkıyor. Ortadoğu’da kadına yönelik şiddet, tüm uluslar arası yardım kuruluşlarının birinci gündeminde. Amerika Afgan kadınını burkadan kurtardığı için alkışlanıyor. Yıkılmış şehirlerde, kadınların lehine bir iki kanun maddesi için açıklamalar yapılıyor. Yıldız Ramazanoğlu bu durumu “ Çamurlu su içen, sevdikleri öldürülmüş kadınlara oje dağıtmak gibi. Samimiyetten uzak ve haince..” diye tanımlıyor.

Irak işgalinin ardından yapılan Dünya Kadın Konferansında, kadınların ne kadar aşağılandığı, haklarından mahrum olduğu çokça gündemleşti. İşgalden hiç bahsetmeyen uzman feministler raporlar sundular. Ve ortaya şöyle bir sonuç çıktı: İşgal, Irak’ta da kadınlara yaradı. İşgal kuvvetleri, Irak’lı kadınların kocalarını ve oğullarını öldürerek onları özgürleştirmiş oldu. Ama asıl acı olanı, bu toplantılara katılan onlarca kadın kuruluşundan net bir savaş karşıtı duruşun ortaya çıkmamasıydı. Kimsenin, Irak’ın CEDAW ı imzalayan ilk ülkelerden biri olduğunu hatırlatmamasıydı. Ambargodan önce %85’lere varan kadınların okuma yazma oranının şimdi %40 larda olduğunu söylememesiydi. Sözde feministlerin, gündemini, yeni anayasaya kadın haklarını gözeten maddeler koydurabilmekle sınırlı tutmasıydı. Irak’lı ve Afgan konuşmacılar sadece seçimlerdeki ve yeni anayasanın hazırlanmasındaki başarıyı konuşmasıydı. Herkesin kadın adına, işgalcilere şükran sunmasıydı.

Ve bu sözlerin, Bush ve Blair’in sözlerinden daha etkili olmasıydı.

FEMİNİZM KURTULUŞTUR…

Kadın hareketi, ilk şekillendiği zamanlardan beri, reel politika arenasındaki iktidar kapışmasında hep bir alan olarak görülmüş, çeşitli müdahalelere uğramış ve kendi bağımsız duruşunu koruma mücadelesi içinde olmuştur. Bin yıllardır nesneleştirilen, sembolleştirilen, sahiplenilen, araçsallaştırılan kadının kurtuluş girişiminin de, müdahale altında olması şaşırtıcı değil tabii ki…

Feminizmle birlikte kadınların kendi yolu açıldı... Feminizm, ‘kadın kurtuluşunun’ bu kuşatılmışlığı içinde bağımsızlığı yaratmak için çetin bir mücadele verdi. Feminist kuram, reel siyaset tarihini yeniden yorumladı ve erkekliğin bu alanda nasıl temel bir rol oynadığını, bu mekanizmaların, cins kimliklerinin üretilmesinde belirleyici rolünü ortaya koydu; militarizmin, milliyetçiliğin toplumsal cinsiyet kimliklerine nasıl dayandığını, cinsiyetçi söylemi ve değerleri nasıl yeniden ürettiğini gösterdi.

Felsefeye, bilgi kuramlarına yönelik eleştirileriyle, kendi analizini ve yöntemini kurdu. Akademik ve politik alanlarda ciddi tartışmalar yarattı. Fırtınalı ve sıkıntılı tarihinde, çetin bir mücadeleyle, en çok da muhalefet içinde, hâkim kurtuluş söylemin kutsallığıyla boğuşarak kendini tüm kuramlardan ayıran feminizm, genel muhalefetin paradigmasına, gündemine ve söylemine de oldukça etkide bulundu.

Feminizm, salt kadın hakları ve kadın ihtiyaçları savunusu değildir. Bu nedenle kadınların mağduriyetlerini önlenmesinin yanında, cinsiyetçiliğin dayandığı bütün iktidar sistemlerini masaya yatırır, çeşitli iktidar mekanizmalarıyla bütünleşerek kurumsallaşan ataerkiye karşı mücadele eder.

Savaşlar da, erkekliğin son derece güçlü örgütlendiği bir iktidar sistemidir. Bu nedenle, son yirmi yıldır, feminist kuram, erkekliğin üretim mekanizmalarına karşı bütünlüklü bir kurtuluş perspektifi geliştirmiştir.

Bu nedenle, feminizme herkesin ihtiyacı var. Daha derin bakabilmek için. Kadınların ve erkeklerin savaşlarda kullanılmasını engellemek için…
Old 15-12-2006, 22:51   #24
hükümsüz1621

 
Varsayılan ......

şiddet sadece kadınlara uygulanmıyor ya da kadına şiddeti uygulayan sadece erkekler değil..kadınlar da hemcinslerine şiddet uyguluyor.şiddetin her türlüsünü ve ne amaçla uygulanıyor olursa uygulansın kınamak lazım...asla boyun eğip susmamak gerekiyor...çünkü insanlara bazı şeyleri yaptırabilmenin ya da belli fikirleri kabul ettirmenin yolu bedensel acı vermekten geçmez...mesela bir çocuk onaylanmayan bir şeyi yaptığında ceza olarak şiddet uygulanırdı ve canı yanan çocuk o davranışı bir daha tekrarlamaktan çekinirdi...bunun doğru bir yöntem olduğu inancı yerleşmiş toplumda...ceza verebilme yetkisini kendilerinde görenler bu eyleme yöneliyorlar..oysa ki hiç kimsenin böyle bir yetkisi yok,olamaz..insan ki dünyadaki en akıllı ve en şerefli varlık olduğu halde bunları yapabiliyor...diğer canlıların iç güdüleriyle hareket ettiklerini ve insanların da mantıklarıyla davrandıklarını söylüyoruz...ama şiddeti uygulamanın mantığı ne?
kadınların şiddete maruz kalışları daha sık yaşanan bir olay ve daha zayıf varlıklar oldukları için kadınları koruma hedefi oluşmuştur.bu yüzden bu başlıkta kadına şiddet ele alınmış...ama dediğim gibi kime,hangi cinsiyete,hangi amaçla olursa olsun asla onaylanabilecek bir şey değil...ki böyle şeylerin olmaması da temennimizdir.
Old 17-01-2010, 17:34   #25
nostaljielif

 
Varsayılan

şiddeti bilmeyen insanlar şiddet uygulayan erkeğin hasta ve mutlak tedavi olması kannatindedir.fakat eşini döven erkeğin saygı gördüğü kültürlerde vardır.babasının annesini dövdüğünü gören bir erkek çocuğu ileride mutlak eşine şiddet uygular.
Old 17-03-2010, 13:07   #27
Sarişeker

 
Varsayılan

Şiddet Uygulayanlar Nasıl Erkekler

Şiddet uygulayan erkeklerin, yalnızca, "hasta ruhlu ve alkolik" olduğunu düşünenler büyük hata yapmış olurlar. Hepsi normal, bildik, tanıdık biçimde davranan erkekler. Çoğunlukla kadınlar şiddet uygulayan kocalarını "dışarıda melek" olarak tanımlıyorlar. Hatta bazıları, bu nedenle ailesine ve dostlarına, şiddete uğradığını söyleyemediğini, kendisine inanmayacaklarından emin olduğunu ifade ederler.

Alkol kullanımı şiddeti iki yönlü etkiliyor. Alkollü olduklarında erkekler, daha "rahat ve fütursuzca" şiddet uygulayabiliyorlar ve şiddeti alkolün arkasına sığınarak açıklayabiliyorlar. Ancak, alkol şiddetin kaynağı değil erkeklerin kullandığı bir araçtır.

Şiddet uygulayan erkeklerin yaşları, 16-78 arasında değişiyor.

Bu tarz erkeklerin büyük bölümünün gelir getiren bir işi var. Gelir getiren faaliyetleri olanların büyük bir grup oluşturması, toplumun şiddet uygulayanların "işşiz, bir baltaya sap olamamış" erkekler olduğuna dair ön yargısını geçersiz kılıyor.
Kaynak: Evdeki Terör -Kadına Yönelik Şiddet (MOR ÇATI KADIN SIĞINAĞI VAKFI)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İcra Müdür ve Müdür Yardımcılığı Sınavı Av.H.Sancar KARACA Adliye Duvarı 12 21-04-2009 13:27
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? iustinianus Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 24-04-2008 14:28
Töre Ve Namus Cinayetleri Ile Kadınlara Yönelik Şiddet Olayları - İstanbul Valiliği Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 27-11-2006 18:42
Kadınlara Yönelik Şiddet,Töre Ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Genelge Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 6 05-10-2006 22:35
Cinsel Şiddet Uygulayan Erkeklerin Ortak Özellikleri: Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 15 10-09-2006 15:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05427909 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.