Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Anonim Şirkette Organik Bağ

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-12-2009, 10:35   #1
Av. Emine ŞEKER

 
Varsayılan Anonim Şirkette Organik Bağ

Herkese merhaba,
Borçlumuz olan bir şirket isim değiştirmiş ama ikisinde de olan bazı ortaklar var, şirketin merkezi ikisinde de aynı ve bizim aradaki organik bağı ispat etmemiz gerekiyor. bu konuda yargıtay kararına ihtiyacım var? yani; anonim şirketlerde organik bağ hangi hallerde vardır diyebiliriz???

Şimdiden herkese teşekkür ederim...
Old 25-12-2009, 11:12   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pıtılk
Herkese merhaba,
Borçlumuz olan bir şirket isim değiştirmiş ama ikisinde de olan bazı ortaklar var, şirketin merkezi ikisinde de aynı ve bizim aradaki organik bağı ispat etmemiz gerekiyor. bu konuda yargıtay kararına ihtiyacım var? yani; anonim şirketlerde organik bağ hangi hallerde vardır diyebiliriz???

Şimdiden herkese teşekkür ederim...

"Perdenin kaldırılması teorisi" batıda uygulanan ancak bizim ülkemizde pek yer bulmayan bir kavram. Bankacılık Kanununda bir çok hükümde banka anonim şirketinin ortakları ile banka anonim şirketi arasındaki bağa hukuki sonuç bağlanmaktadır. Klasik anonim şirketler için henüz ticaret kanunumuzda bir düzenleme yoktur.

Buna rağmen şirketlerle ilgili olmayan ancak kıyasen uygulanması mümkün olabilecek nitelikteki bir HGK kararında, özellikle koyulaştırdığım bölümde Perdenin Kaldırılması teorisine yer verilmiştir. Aşağıya ekliyorum. Kolay gelsin.

Alıntı:

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/4-360

K. 2004/431

T. 22.9.2004





DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 16.07.2002 gün ve 2001/425 E. 2002/874 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 25.03.2003 gün ve 2002/11549-2003/3538 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, haksız şikayet nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Davacı davalı tarafından verilen şikayet dilekçesinde avukat olduğunun belirtilmemesi nedeniyle bürosunun polisler tarafından aranmak istenmesi ve menfaat amaçlı suç örgütü oluşturarak sahte belgelerle hisseleri gasbetmeye çalışmakta suçlanması ve karakola götürülmek istenmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece şikayetin zayıf ve dolaylıda olsa emareye dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı ve davalı İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapmaktadırlar. Davacı RJ. adlı ABD firmasının vekilidir. Anılan şirket Türkiye'deki P. Menkul Kıymetler A.Ş.'nin % 50 ortağıdır. Şirketin diğer ortakları TC uyruklu H. ve M'nin vekili ise davalıdır. H. ve M., PJ. Yatının Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yönetim kurulu üyeleridir. H. şirketteki hissesini K. Holdinge devretmiş ancak holding tarafından PJ. Yatının Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yönetim kurulunda K. Holding yönetim kurulu üyesi olarak temsile yetkili kılınmıştır. H'nin hisselerini devretmesinden sonra davacının ABD 'de yaşayan müvekkillerinin talimatı ve K'lara ait hisselerin ABD'li hissedarlar tarafından alınma girişimleri sırasında H'nin şirketten ayrılması ile oluşacak yeni yönetim kuruluna ait bir taslak ile M'nin hissesini devretmesi ihtimali düşünülerek oluşacak yönetim kuruluna ait bir taslak hazırlanmıştır. Anılan ve sahte olduğu iddia edilen yeni yönetim kurulu oluşturulmasına ilişkin taslaklar tarih ve sayı taşımadığı gibi davalının müvekkillerinin imzasını taşımadığından geçersiz olup karar defterine de işlenmemiş ve yasal geçerliliği olmayan belgelerdir. Bu kararların davalının müvekkillerine ulaşması üzerine M. davacı ve ABD'li ortaklar ile görüşmüş ve ileride doğabilecek durumlara hazırlıklı olunması ve ABD'de uygulamanın bu yönde olduğu açıklanmıştır. Olayların bu şekilde gelişmesi üzerine davalı müvekkili H. adına Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği şikayet dilekçesinde davacının avukat kimliğini gizleyerek ve dava dışı olan ve şirkette hissedar, görevli olan şahıslarla birlikte davacının menfaat amaçlı suç örgütü kurarak sahte belgelerle hisseleri gaspetmeye çalıştığını iddia etmiş, kaçmasının önlenmesi için yasal tedbirlerin alınmasını istemiştir. Davalı hukukçu kimliği nedeni ile müvekkillerinin işyerine ulaşan yönetim kurulu kararlarının hukuken geçerli belgeler olmadığını bilebilecek durumdadır ve dava dışı şahıslar tarafından davacı ve davalının müvekkilleri aleyhine yürütülen yasal işlemler nedeniyle davacının avukat olduğunun davalının bilgisi dahilinde olduğu dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Buna rağmen şikayet dilekçesinde davacının kimliğini gizlediğinden davacının işyerine polisler giderek büroyu aramak istemişler ve davacıyı ifade vermek için karakola davet etmişlerdir. Davacının bürosunda bulunan müvekkilleri önünde gelişen bu olay üzerine davacı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısını arayarak durumu izah etmiş ve savcının talimatı üzerine de karakola götürülmemiştir. Bu olay nedeniyle davacının davalıyı İstanbul Barosu'na şikayeti üzerine yapılan inceleme sonucu Baro yönetim kurulunca davalı hakkında disiplin soruşturması açılmasına karar verilmiş ve Baro Disiplin Kurulu tarafından uyarı cezası ile cezalandırılmıştır. Davacı hakkında ise Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 1/6/2001 tarihinde soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Olayların yukarıda anlatılan gelişimine göre davacı hakkında yerel mahkeme kararında belirtildiği gibi az da olsa emare olmakla beraber davacının avukat olduğunun bilerek belirtilmemesi nedeniyle işyerine baskın yapılmasına neden olduğundan davalı kusurludur, davacının kişilik haklarına saldırı oluşmuştur. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin ve yukarıda anılan gerekçeyle davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, haksız şikayet nedeni ile uğranılan zararın giderimine ilişkindir. Taraflar avukattır. Davacı, Amerika'daki bir şirketin vekilidir. O şirket, ülkemizdeki bir başka şirketin de ortağı durumundadır. Davacı, ayrıca buradaki şirket yönetim kurulunda olan iki yabancının, davalı da vatandaşımız olan ortaklardan birinin vekilliğini yapmaktadır.
Davacı, dava dilekçesinde; ortaklar arasında bir pay devrinin söz konusu olduğunu, onun için bir taslak metin hazırladığını; davalının, kendisinin ( davacının ) avukat kimliğini gizleyerek bu metin dolayısıyla C.Savcılığı'na ihbarda bulunduğunu, mali şube görevlilerinin avukatlık bürosuna gelerek taslak aslının bulunması için arama yapmaya ve kendisini götürmeye kalkıştıklarını; davranış biçiminin personel yanında onurunun zedelenmesine yol açtığını bildirerek davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı, vekil sıfatıyla yaptığı şikayet nedeni ile kendisine husumet yönetilemeyeceğini; şikayetin, hak arama amacına yönelik olduğunu savunmuştur.
Mahkemece 16.07.2002 günlü kararla davalının, vekil edeni adına ve verilen yetkiye dayanarak şikayette bulunduğu olayda "bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının söz konusu" bulunması nedenleri ile dava reddedilmiş ve bu karar, yüksek özel dairece, giriş bölümünde açıklanmış olan gerekçeyle bozulmuş;
17.03.2004 günlü direnme kararında da mahkeme, önceki gerekçesini yinelemiştir.
İlkin, vekalet, BK'nun 386. maddesi uyarınca yükümlenilen işlerin yönetimi ve o doğrultudaki hizmetleri kapsar. Haksız eylem, asla bu kapsamda olamaz. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken işlemi haksız eylem oluşturduğunda sonucuyla bizzat sorumlu tutulur; vekil edenin katkısı bulunduğunda, vekalet verdiği için değil, haksız eyleme katıldığı için ayrıca sorumluluğuna gidilir. Burada, dilekçeyi veren davalı olduğundan onun eyleminin tazminat gerektirip gerektirmeyeceği irdelenmelidir.
Hak arama özgürlüğü olarak tanımlanan ihbar ve şikayet hakkının kaynağı, Anayasa'dır. Bu hak da, her temel hak ve özgürlük gibi kötüye kullanılamaz. Kötüye kullanım, değer yargısı alt başlıklarından olan hukuka aykırılık ölçütünün olaya uygulanmasıyla belirlenir. Elbette eldeki kanıt ya da en azından emareye dayanan ihbar ve şikayet hukuka aykırı olamaz; bu konuda hiçbir tartışma yoktur. Tartışma, emare yönündedir. Dış çevreye sunulmamış, bir başka söyleyişle sataşma ( muaraza ) konusu olmamış, karalama ( müsvette ), tasarı ve taslaklar, hukukça değer taşımadıklarından şikayete hak veren nesnelerden değildir. Davalının şikayetine temel aldığı taslak, bu kabildendir. Adalet Bakanlığı da durumu bu yolda değerlendirmiş, davacı için kovuşturma izni vermemiştir. Öyleyse yerel mahkeme gerekçesinin bu konuyla ilgili ikinci bölümü de davanın reddi için neden olamaz.
Emare, onun gösterdiği amaca yönelik şikayette, hukuka uygun davranmış olduğu için şikayet edeni sorumluluktan kurtarır. İşaret ettiği konu dışında kalmış olan ithamlar ise hukuka aykırı olur. Şikayetçinin, o bölüm için hakkını kötüye kullandığı kabul edilir. Kişiyi, hakkında belli bir suç işlediği yolundaki hükümlülüğe götürmeyecek düzeyde kanıtlar ya da o doğrultuda emare bulunması, onun ilgisiz başka suçlar işlediği biçimindeki ithamlara da katlanmasını gerektirmez. Bu, kaydı bile gerekmeyen basit kuralın, hukuk alanında mantıksal bir sonucu vardır: Bahane, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz; batı hukuk uygulamalarında yerini bulduğu üzere ( Almanca druglift, İngilizce the lift of weil ) perdenin kaldırılması yöntemiyle gizlenen amaç ve eylem çıkartılıp sergilenerek sorumluluk belirlenmelidir. Somut olayda davalı, taslağı emare sayarak şikayete bahane yapmış ve davacının avukat olduğunu gizleyerek bürosunu, ticari işyeri gibi aratma girişiminde bulunmuş; kolluk kuvvetlerince ifadesinin alınması yolunda onları yönlendirerek avukatın kişilik haklarını zedelemiştir. Bozma kararında da aynı görüşün benimsendiği, ancak "mahkeme kararında belirtildiği gibi az da olsa emare olmakla beraber" denilmek suretiyle, maddi yanılgıya dayalı bir yazım karışıklığı olduğu açıktır. Zira emare, zaten kanıt düzeyine yükselmemiş belirtilerdir. Onun azı çoğu olmaz. Yollama yapılan yerel mahkeme kararındaki anlatım da bu biçimde yer almamaktadır. Vurgulanan, davacının mesleki kimliğinin gizlenmiş olmasıdır. Direnme kararındaki gerekçede, anılan konuda açıklama yoktur. Gerekçe, olayda emare bulunduğuna yoğunlaştırılmıştır. Emare olarak benimsenen taslak ise böyle bir nitelik taşımamaktadır ve fakat zarar verdirilmeye yönelik davranışa bahane edilmiştir. Eğer kolluk güçleri, şikayet üzerine umulmayan bir davranışa girip zarar doğurmuş olsaydı ve zarar, salt o nedenle doğmuş olsaydı, illiyet kesilir ya da zarar tırmandırılmış olsaydı artanla davalı sorumlu olmazdı. Oluşumda böyle durumlar yoktur. Şikayetteki biçimle zarar arasında uygun illiyet bağı vardır. Öyleyse davalı sorumlu tutulmalıdır.
Ulaşılan bu sonucun doğruluk sağlamasının yapılması; oluşabilecek kuşkuların da silinmesi bakımından konumuzla ilgili iki gelişime yer verilmesi gerekli görülmüştür: Bunlardan biri, İsviçre Türk hukuk uygulamasında manevi tazminat koşulları olarak öngörülen, zarar ve kusurdaki ağır olma unsurlarının, önce içtihat ve sonra yasa değişiklikleriyle ortadan kaldırılmış olmasıdır. İkincisi ise gene bu ortak hukukta içtihat yolu anılan tavırdır. Zarar görenin kusuru, zarar vereninkine eşdeğer, giderek ondan ağır bile olsa gene de manevi tazminat gerekir. Böylece, maddi tazminatla arada bulunan anlamsız aykırılığa son verilmiş oldu.
Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi anılan tüm bu ilkelere aykırı olduğundan direnme kararı da bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.09.2004 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 25-12-2009, 11:23   #3
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

THS Şerhinde bulunan şu Yargıtay Kararı tam olarak sizin olaya uygundur: http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=2895

Alıntı:
Yargıtay 13 HD. 2008/56E. 2008/6260K. İçtihat


Üyemizin ÖzetiYeni kurulan şirket ile bir önceki borçlu şirket kayden iki ayrı tüzel kişilik olarak görünse de, bu durum fiili birleşmenin söz konusu olduğu hallerde anlam ifade etmez. Özellikle borçlu şirket ile aynı işyerinde sonradan kurularak faaliyetine farklı bir unvanla devam eden yeni şirketin söz konusu olduğu durumlarda ve borcun tahsilini engellemeye matuf fikri birliktelik arzedecek girişimlerinin gözlemlendiği hallerde, fiili birleşme temelinde TTK.146-152. maddeler ila BK.179. hükmü uygulanarak, farklı unvan taşıyan yeni kurulan şirket de borçtan mesul tutulmalıdır.
(Karar Tarihi : 7.5.2008)

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, eşi Sacide'nin 20.07.1998 tarihinde Özel Batman Ş ... Hastanesi'nde doğum yaptığını, bir süre sonra rahatsızlanarak 02.08.1998 tarihinde öldüğünü, ölüm olayı ile ilgili olarak (Batman Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi)'ne 2005/1331 esaslı, doktor kusuruyla ilgili olarak davalı doktor Ayten ve Özel Ş ... sağlık Hizmetleri A.Ş. (Özel Batman Ş ... Hastanesi) aleyhine açtığı tazminat davasının kısmen kabul edildiğini, mahkeme ilamının Yargıtay denetiminden geçerek 28.02.2007 tarihinde kesinleştiğini, ilamın icrası için başlattığı icra takibinde davalı borçlu Özel Batman Ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin (Özel Batman Ş ... Hastanesi) adresine 29.05.2006 tarihinde hacze gidildiğini, hastane yetkililerinin gösterdiği vergi levhasında Özel Batman Ş ... Hastanesi'nde faaliyet gösteren şirketin davalı S... Sağlık Hizmetleri A.Ş. olduğu, Özel ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin faaliyette bulunmadığı bildirilerek haciz işleminin yapılamadığını, oysa ki ilam borcundan S ... sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin sorumlu olması gerektiğini, Özel Batman Ş ... Hastanesi'nin 25.10.1996 tarihinde kurulduğunu, Ticaret Sicilinde Özel Batman Ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. unvanı ile kaydının 08.11.1996 tarihinde yapıldığını, bu kez tabela ismi ve faaliyet adresi aynı kalmak kaydıyla 03.03.1998 tarihinde S sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin kurulduğunu, kurucu ortaklarının Özel Batman Ş Sağlık A.Ş., B ... Sağlık Tes. ve Tic. A.Ş., .. , vb şirketler olup, Özel Batman Ş sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin faaliyet adresinde aynı isimle çalışmaya başladığını, S ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin kurucu ortaklarından olan ve en büyük hisse sahibi şirketin de Özel Batman Ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. olduğunu, ilama dayalı alacağının Batman İcra Müdürlüğü'nün 2005/1257 takip dosyasında takibi devam ederken bu kez Batman İkinci Noterliği'nce 28.09.2005 tarihinde S ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'deki beş kurucu şirket hisselerini özel şahıslara devrettiğini, bu hisse devirlerinin tamamen icra takibine konu edilen borçtan kurtulma amacıyla yapıldığını, hisse devirlerinin yapıldığı şahısların aynı zamanda kurucu şirketlerin ortakları olduklarını, işlemin muvazaalı olduğunu, kurucu ortakların tamamen Özel Batman Ş... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin kurucu ortakları olduuğunu ileri sürerek, davalı S ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin de Batman Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/1331 esas, 2006/189 sayılı ilam borcundan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı, Özel Batman Ş... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin, ticaret sicilinde kayıtlı olup halen varlığını koruyan aktif ve faal bir şirket olup tamamen farklı bir şirket olduğunu, her iki şirketin ortaklarının ve yetkililerinin bir dönem aynı olmasının sorumluluk doğurmayacağını, hisse devrinden sonra bu şirketle bir ilgilerinin kalmadığını, savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, ilam borçlusu Özel ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'nin faaliyetine devam ettiği, ortaklık payı olarak S ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'den hisse satın aldığı, birleşme ve devir işleminin olmadığı, aynı hastanede faaliyet göstermelerinin borçlu şirketin hak ve yükümlülüklerinin S ... Sağlık Hizmetleri A.Ş.'ye geçtiğini göstermeyeceği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, Batman Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/1331 esas, 2006/189 sayılı ilam alacağının takibi için Özel Ş ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. aleyhine icra takibi başlattığını, 29.05.2006 tarihli haciz aşamasında hastane bünyesinde faaliyet gösteren şirketin davalı S ... sağlık Hizmetleri A.Ş. olması nedeniyle takibinin sonuçsuz kaldığını, takip borçlusu şirket ile davalı şirketin aynı şirketler olduğunu, borçtan kurtulmak amacıyla muvazaalı kurulup hisse devirlerinin gerçekleştiğini ileri sürerek ilam borcundan davalı şirketin de sorumlu olması yönünde karar verilmesi için eldeki davayı açmıştır. İlam borçlusu şirket ile davalı şirketin faaliyet adresleri Ş ... Hastanesi olduğunda bir ihtilaf yoktur. Ş... Hastanesi 1996 tarihinde hizmet vermeye başlamış, ilam borçlusu şirketin 1996 yılında, davalı şirketin ise 03.03.1998 yılında kurulduğu, kurucu ortaklarının ilam borçlusu şirketin kurucu ortakları olduğu, bilahare davalı şirketin kurucu şirketleri hisselerini özel şahıslara devrettiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. TTK 146-151 maddelerinde, şirket hisselerinin devri veya şirketlerin birleşmesi durumlarında önceki şirketin aktif ve pasifleri ile tümünün yeni şirkete geçeceği hükmü düzenlenmiştir. Dava konusu olayda davalı şirketle ilam borçlusu şirketin davacının alacağını almasını engelleme amacıyla fikir ve işbirliği içinde olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar kayden iki ayrı tüzel kişilik devam ediyor görünse de, bu durum fiili birleşme karşısında anlam ifade etmez. Faaliyet adresleri aynı olan şirketler iki ayrı hastanede değil, tek bir hastanede ticari işletmelerini sürdürmektedirler. Ticari işletmelerde devamlılık esas olduğundan, sonraki öncekinin devamı niteliğindedir. İlam borçlusunun borçlarından da TTK 146-152 maddeleri, BK 179 ve devamı maddeleri gereğince külli halefiyet kuralları gereğince davalı şirket sorumdur. Dosya kapsamından, davalı şirketin sırf davacının elde ettiği ilamın infazını engellemeye yönelik olarak ticari işletmeyi mevcut ticari unvanı altında sürdürdüğü de anlaşılmaktadır. Böyle olunca mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 07.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Üye Notu : Karar özeti tarafımdan yazılmıştır.
Old 25-12-2009, 12:32   #4
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pıtılk
Herkese merhaba,
Borçlumuz olan bir şirket isim değiştirmiş ama ikisinde de olan bazı ortaklar var, şirketin merkezi ikisinde de aynı ve bizim aradaki organik bağı ispat etmemiz gerekiyor. bu konuda yargıtay kararına ihtiyacım var? yani; anonim şirketlerde organik bağ hangi hallerde vardır diyebiliriz???

Şimdiden herkese teşekkür ederim...

Merhabalar;

Saim Bey'in görüşlerine tamamiyle katılıyorum.

Bir haciz neticesinde açılan istihkak davasında bu hususu tartışmaya çalışmıştım. Ancak, davaya konu hacizz (başka bir nedenle) düştüğü için dava konusuz kaldı. Tartışmayı neticelendiremedim.

Asliye Ticaret'te de bir iflasın ertelenmesi davasında, farklı (ortaklarından adreslerine birçok benzerlik olmasına rağmen farklı) üç şirket tek bir davada iflas erteleme istemişti. Burada, "organik bağ" nedeniyle üç farklı şirket için tek bir davada iflasın ertelenmesi kararı çıktı.

Saygılarımla...
Old 25-12-2009, 15:54   #5
Av. Emine ŞEKER

 
Varsayılan

Saim Bey ve özgür bey ikinize de teşekkür ederim. Saim Bey sizden perdenin kaldırılması teorisiylr ilgili ayrıntılı bilgi Özgür bey sizden de sözkonusu davanızla ilgili bilgi rica ediyorum. Stajyer olduğum için sonuca gitmek uzun oluyor benim için Tekrar teşekkür ederim, iyi çalışmalar
Old 25-12-2009, 23:38   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pıtılk
Saim Bey ve özgür bey ikinize de teşekkür ederim. Saim Bey sizden perdenin kaldırılması teorisiylr ilgili ayrıntılı bilgi Özgür bey sizden de sözkonusu davanızla ilgili bilgi rica ediyorum. Stajyer olduğum için sonuca gitmek uzun oluyor benim için Tekrar teşekkür ederim, iyi çalışmalar

Çok özet bir şekilde izah etmeye çalışayım:

Bildiğiniz gibi özellikle Limited ve Anonm Şirket gibi sermaye baskın şirketlerde, şirket tüzel kişliği ile şirket ortaklarının kişiliği ayrı ayrı hukuki kişiliklerdir. Bu temelde, şirketin boçlarından dolayı -şirkete sermaye borcu olmadıkça pay sahibi değil-şirket borçludur.

Bu nedenle bazı uyanık şirket ortakları, özllikle az sayıda (en az iki) ortağın yeterli olduğu limited şirketler maifetiyle boçlandıktan sonra, şirketin içini boşaltıp, bir başka şirkete malvarlıklarını aktarmak suretiyle ticaret adı altında dolandırıcılığa devam etmektedirler.

İşte bu mahsuru gidermek için batıda çözümler geliştirilmeye çalışılmış ve "Perdenin kaldırılması (veya aralanması) teorisi" denen yöntem bulunmuştur. Buna göre, borçlu şirket ve ortağı olan kişiler "fikri birliktelik içinde" ve muvazaa yoluyla arka planda aynı oldukları halde, resmi planda şirket tüzel kişiliği ve ortağın şahsi kişiliği olarak ayrı ayrı kişlikler olarak görünüp, hukuku dolanmakta iseler, böyle hallerde şirket tüzel kişliği ile ortağın şahsi kişiliği hukuka karşı aynı kişi olarak değerlendirilir... ve ortak da şahsen borçlu şirket tüzel kişiliği ile birlikte borçtan sormlu tutulur...

Özü budur.
Old 26-12-2009, 00:25   #7
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın Dikici'nin verdiği örneğe ek yapmak gerekirse, işvereniyle rekabet etmeme sözleşmesini bir şirket kurarak (şirketin tüzel kişiliğini kullanarak) dolanmaya çalışan işçinin durumunda işçinin sorumluluğuna gidilebilmesi için bu teoriden yararlanılabilir.Çünkü hukuki işlemlerin yorumlanmasında tarafların "asıl amaçlarına" bakılır (BK 18) Bu teorinin meri hukukta uygulanabilmesi için "Kanuna Karşı Hile", "muvazaa"," Hile(üçüncü şahıslra karşı)", "hakkın kötüye kullanılması yasağı" vb somut hukuki olgular bulunmaktadır.

"Perdenin Kaldırılması Teorisi" ile Rekabet Hukuku'nda da tartışılan "Ekonomik Birlik Teorisi" birbirine paralellik göstermektedir.Rekabet Hukukunda da salt isim ve ünvanlara değil "ekonomik bütünlük gösteren aktörlerin tümüne" bakılarak hukuki işlem yapılması söz konusudur.
Old 26-12-2009, 09:43   #8
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Benzer içerikli bir karar da benden olsun
(THS Şerhinde mevcuttur):

Alıntı:
T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi

Esas: 1994/4957
Karar: 1994/6763
Karar Tarihi: 15.11.1994

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün, temyizen tetkiki davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, müvekkili şirketin vergi dairesine borcu bulunmadığı halde, dava dışı borçlu şirketin borcu nedeniyle davalı bankanın Üsküdar Şubesindeki iki hesabında bulunan 31.104.502 TL. nın haczedilmesi ve çekilmesi nedeniyle istihkak iddiasının kabulü ile bu paranın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı hazine vekili, davacı şirket ile borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, haczedilen paranın gerçekte borçluya ait olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı banka vekili, bankanın olayda hiçbir kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık 3. şahsın istihkak iddiasına ilişkindir. Davalı hazine vekili, davacı şirket ile dava dışı borçlu şirket arasında organik bağ bulunduğunu, her iki şirketin en büyük ortağı ve yönetim kurulu üyesi Z. B.’nun vergilerini ödemediğini ve muvazaalı işlemler yaptığını savunmuş ise de mahkemece bu husus üzerinde durulmaması doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; aralarında unvan benzerliği bulunan davacı şirket ile dava dışı borçlu şirketin sicil kayıtlarının ticaret sicilinden getirtilerek, ortakların araştırılması, her iki şirketin ortakları arasında aynı kişi veya kişilere mevcutsa organik bağ bulunduğu kabul edilerek muvazaalı işlem yapmaları sebebiyle, davalı vergi dairesi yönünden, davalı vergi dairesi 6183 sayılı Kanunun gereği haciz haklarını kullanmış olup bankanın kanuna aykırı bir davranışı söz konusu olmaması nedeniyle davalı banka yönünden davanın reddine karar vermekten ibarettir. Ne var ki dosyada, borçlu şirketin iflasına ilişkin İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.1989/4680- K.1990/2852 sayılı karar mevcuttur. O halde, borçlu hakkındaki iflas kararının kesinleşip kesinleşmediği de araştırılmalı, kesinleşmiş ise istihkak davasının iflas masasına ihbar edilerek İ.İ.K.nun 245. maddesi hükmü gereği işlem yapılmalıdır.

Yukarda açıklanan hususlar göz ardı edilerek eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalı bankaya geri verilmesine, 15.11.1994 gününde oybirliği ile karar verildi.


Old 26-12-2009, 09:45   #9
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Bir tane daha;
(THS Şerhinde mevcuttur)

Alıntı:
T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi

Esas: 1994/6177
Karar: 1994/7611
Karar Tarihi: 19.12.1994

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün, temyizen tetkiki davalı alacaklı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 1- Borçlu Y. Selvi aleyhine yapılan icra takibi sonucu haczedilen malların kendisine ait olduğu iddiası ile üçüncü kişi tarafından istihkak davası davalı alacaklı vekilince de karşı dava olarak iptal davası ikame edilmiş 3. şahsın istihkak davası merciince kabul, alacaklının iptal davası ret edilmiş, karar davalı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık İİK. 96 vd. maddeler gereğince açılan istihkak davasına ilişkindir. Davalı alacaklı tarafından borçlu aleyhine yapılan icra takibi sırasında 13.12.1991 tarihinde borçlunun adresinde haciz yapılmış, 25.5.1992 tarihli muhafaza tutanağı yapıldığı sırada borçlunun babası davalı H. Selvi’nin 200.000.000 TL. için borca kefil olduğu, 31.8.1992 tarihinde mahcuz mallar yeniden muhafaza altına alınmak için gidildiğinde, davalı H. Selvi tarafından mahcuzların satılıp parasının alacaklıya verildiği ve bu yerin artık başka bir şirkete ait olduğunun ifade edildiği, 24.9.1992 tarihinde adı geçen yere tekrar gelinerek T. Doğan isimli kişinin huzurunda yeniden haciz ve muhafaza yapıldığı anlaşılmıştır.

10.8.1992 tarihinde kurulduğu anlaşılan 3. kişi durumundaki K. Halı Möble ve Dayanıklı Tüketim Malları Tic. Ltd. Şti.nin ortaklarından birisinin, borçlunun eski işçisi T. Doğan, birisinin de davalı borçlu ve kefille aynı soyadı taşıyan E. Selvi olduğu borçlu hakkında bu şirketin kuruluşundan çok sonra 26.12.1992 tarihinde borçlu bir takipten ötürü borçlu adına çıkarılan ödeme emrinin, T. Doğan tarafından "birlikte çalışan işçi" sıfatıyla alındığı saptanmıştır.

Davacı şirket ile borçlu verdiği çeklerde "K. Halı" unvanın kullanmışlardır. Tüm bu hususlar borçlu ile davacı 3 şirketin organik bağ içerisinde olduğunu ve davacı şirketin paravan şirket olarak kurulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda mahcuzlar davalı borçluya ait olduğunun kabulüyle istihkak davasının reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2- Davalı karşı davasında tasarrufun iptalini talep etmiş ise de, iptalini istediği davasının konusunu açıklamamıştır. Mahkemece iptali istenen tasarrufun konusu karşı davacıya açıklattırılarak iptali gereken bir tasarruf bulunduğu takdirde bu hususta bir karar verilmesi gerekirken bu yön araştırılmadan sonuca varılması uygun görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarda 1 ve 2. bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı alacaklı yararına BOZULMASINA, istek halinde ödediği temyiz peşin harcının temyiz eden davalı alacaklıya geri verilmesine, 19.12.1994 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 26-12-2009, 09:48   #10
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Bir tane daha;
(Bu da THS Şerhinde mevcuttur)

Alıntı:
T.C. YARGITAY
21.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/10954
Karar: 2004/1663
Karar Tarihi: 26.02.2004

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davalı ( alacaklı ) vekili tarafından duruşmalı olarak istenmiş, mercice, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hacer Pat tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Karar: Uyuşmazlık, 3. kişinin İİK'nın 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davasına ilişkindir.

Borcun kaynağı toplam 2.462.993.222.369 TL. tutarındaki Genel Kredi Sözleşmesidir. Borçlu şirkete ait kredi sözleşme adresi ile ödeme emri tebliğ adresinin 3. kişi davacı şirketin tescil adresi olduğu açıktır.


Haciz, 15.2.2000 tarihinde fabrika müdürü K.B. huzurunda yapılmıştır. K.B., ekli sicil kayıtlarına göre ( Borçlu ) şirketin fabrika müdürü olup B. grubu imzaya da yetkili olduğu ortadadır. Yine ( borçlu ) şirket ortağı ve müdürü olan C.F.Y.'nin 3. kişi şirkette Yönetim Kurulu Başkanı olarak ortak olduğu da sicil kayıtları ile sabittir.


Her iki şirketin tescil adresleri, sorumlu ortakları ve faaliyet konuları aynı olmakla şirketler arasında organik bağın bulunduğu, istihkak davasının alacaklıdan mal kaçırma amacını içerdiği açıktır. Ayrıca, borç doğumundan sonraki tarihe ait ve her zaman düzenlenmesi olanaklı fatura ile alacaklının haklarını etkilemeyen adi nitelikteki kira sözleşmesi de mülkiyeti ispata yeterli belgelerden olmadığı gerçeği karşısında davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Kabule göre de; 22.12.1999 tarihinde T.C. Merkez Bankası Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen S. A.Ş.'nin 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 4491 sayılı Kanunla değişik 14/5-c maddesi hükmü uyarınca harçtan bağışık olduğu gözönünde tutulmaksızın bakiye karar ve ilam harcından sorumlu tutulması da yerinde değildir.

O halde, davalı alacaklının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 26.2.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 26-12-2009, 09:58   #11
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pıtılk
Saim Bey ve özgür bey ikinize de teşekkür ederim. Saim Bey sizden perdenin kaldırılması teorisiylr ilgili ayrıntılı bilgi Özgür bey sizden de sözkonusu davanızla ilgili bilgi rica ediyorum. Stajyer olduğum için sonuca gitmek uzun oluyor benim için Tekrar teşekkür ederim, iyi çalışmalar
Merhabalar;

Şöyle anlatayım:

Her ikisi de A.Ş. olan biri borçlu diğeri 3. kişi konumunda iki şirket mevcut. Borçlu şirket adresinde yapılan bir haciz işlemine 3. kişi konumundaki şirketin istihkak iddiası vardı.

Ticaret Sicil kayıtlarını karşılaştırdığım bir tablo yaptım. Bu tabloda; kurucular, tescil adresleri, pay sahipleri ve pay oranlarını sütunlar halinde gösterdim. İstihkak iddiasında bulunan şirketin kurucuları, adresi ve pay sahipleri borçlu şirketinkine %70-80 oranında uyuyordu.

Yukarıda da belirttiğim gibi haciz düşünce bu konuda bir karar verilemedi. Ancak ilginç olan şu idi:

Yapılan hacizde istihkak iddiasında bulunan şirket ile borçlu şirket bir başka davada tek bir dava ile (grup şirketleri olduklarından bahisle) iflasın ertlenmesini talep etmişlerdi.

Saim Bey'in ve benim eklediğim kararlar doğrultusunda ısrarcı olmak gerekir diyorum.

Saygılarımla...
Old 29-12-2011, 13:22   #12
Av. Emrah GELEŞ

 
Varsayılan

Merhabalar,
konunun üzerinden hayli zaman geçmiş ama yine de hortlatmak istedim. Bu konu ile ilgili olarak 1. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu "Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması" (02.02.2008 Marmara Üniversitesi) düzenlenmiştir. Araştırmalarım neticesinde sempozyumun tüm konuşma metnine ulaşamadım. Bu konu ile ilgili olarak bilgisi olan varsa paylaşmasını rica ederim. Saygılarımla...
Old 15-02-2012, 10:58   #13
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Emrah GELEŞ
Merhabalar,
konunun üzerinden hayli zaman geçmiş ama yine de hortlatmak istedim. Bu konu ile ilgili olarak 1. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu "Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması" (02.02.2008 Marmara Üniversitesi) düzenlenmiştir. Araştırmalarım neticesinde sempozyumun tüm konuşma metnine ulaşamadım. Bu konu ile ilgili olarak bilgisi olan varsa paylaşmasını rica ederim. Saygılarımla...

Önceki tarihlerde TMSF'nin web sayfasında vardı. Şu an halen mevcut mu bilmiyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Anonim şirkette kar pay dağıtımı aynur2075 Meslektaşların Soruları 4 10-06-2009 13:23
Anonim şirkette pay haczi Seher Meslektaşların Soruları 3 04-02-2009 10:34
Anonim Şirkette Denetçi Tayini avukat erdoğan Meslektaşların Soruları 3 01-02-2008 17:15
Anonim Şirkette Ortağın Çıkarılması özlem özdemir Hukuk Soruları Arşivi 4 11-07-2006 15:11


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08154392 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.