Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın ve TCK

Yanıt
Old 30-10-2002, 14:52   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar Kadın Ve Tck Süreci

Fuhuş yaptığı iddiasıyla ablalarını öldüren iki kardeşe" töre hükmü" yerine ceza indirimini engelleyen akraba cinayetinden dava açıldı.
AB nin Türkiye hakkındaki İlerleme Raporundnda "namus cinayetlerine indirimli cezlar veriliyor" cümlesi yer alırken bu raporun açıklanmasından iki gün önce Z.A.Elazığda öldürüldü.
Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı sanık kardeşlerin TCK 449. maddesine göre müebbet ağır hapis cezasına mahkum edilmelerini istedi.İddianemede sanığın sadece yaşının küçüklüğü gözönünde bulunduruldu.Başsavcı Behiç Şahin kararın gerekçesini" biz burada öldürülen kadının başkaları ile birlikte olmasını gözönünde bulundurmadık.Bize göre olay öncelikle akraba cinayetiydi" şeklinde özetledi.Başsavcılığın bu yorumu AB İlerleme Raporundaki eleştirilere bir yanıt niteliği taşıdı.
Bilindiği gibi Türkiyedeki "töre" cinayetlerinin en somut örneği İsveç'te yaşandı,Geçen Ocak ayında Fadime Şahindal babası Rahmi Şahindal tarafından öldürülmüş, sanık İsveç Mahmemeleri tarafından Müebbet hapis cezasına mahkum edilmişti.
Diğer pek bilinen örnek geçen yıl istanbul da yaşanmıştı.Ağrı'da çocuk yaşta evlendirilen N.S.Evden kaçınca kardeşleri onun izini İstanbul 'da bularak öldürmüşler ve İstanbul 3.Ağır Ceza Mahkemesi N.nin evden kaçıp fuhuş yapmasını ağır tahrik sebebi sayarak sanık kardeşlere verdiği cezada indirim yapmıştı..
Old 11-11-2002, 00:20   #2
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Tüm grup üyelerine selamlarımı sunarak başlamak istiyorum,

Habibe Hanım'ın göndermiş olduğu haberin ilginçliğini anlayabilmek için öncelikle mer'i ceza kanununun olaya ilişkin maddesini aşağıya aktarıyorum.

TCK 462. madde şöyledir : ( Zina Halinde yakalanma: Özel Ağır-Tahrik) Yukarıda iki fasılda geçen fiiller ( insan öldürme fiilinden bahsediliyor) zinayı icra halinde veya gayri meşru cinsi münasebette bulunmak üzere yahut henüz zina yapılmış veya gayrimeşru cinsi münasebette bulunmak üzere yahut henüz zina yapmış veya gayrimeşru cinsi münasebette bulunmuş olduğunda zevahire göre şüphe edilmeyecek surette görünen bir koca veya karı yahut kız kardeş veya fürudan biri yahut bunların müşterek faili veya her ikisi aleyhinde karı veya koca yahut usulden biri veya erkek veya kız kardeş tarafından işlenmiş olursa failin muayen olan cezası sekizde bire indirilir ve ağır hapis cezası hapis cezası olunur.
Müebbet ağır hapis cezası yerine dört seneden sekiz seneye ve idam cezası yerine de beş seneden on seneye kadır hapis cezası verilir.

Diyelim ki bir kadın ve onun bir erkek arkadaşı var. Bu kadının usulünden biri (hukukçu olmayan üyeler için üst soyu ), kadının kocası, kadının erkek veya kız kardeşi onu zina yaparken ya da gayri meşru cinsi münasebette bulunurken yakalarsa( burada gayri meşru cinsi münasebeti tanımlamak gerekiyor tabii ki, kime ve neye göre gayrimeşru!), ya da böyle bir münasebette bulunmuş olduğu şüphe götürmeyecek derecede açıksa onu ve birlikte olduğu kişiyi rahatça öldürebilir. Çünkü yasa onlara cezada büyük bir tenzilat yapmış adeta ödüllendirmiş durumdadır. Müebbet ağır hapis cezası 4-8 yıl olurken idam cezası yerine 5-10 yıl arasında ceza verilir.

Oysa 449. madde Adam (İnsan) öldürme fiili için bakın ne ceza öngörmüş :
Adam (insan) öldürme fiili:
1. Karı, koca, kardeş, babalık, analık, evlatlık, üvey ana, üvey baba, üvey evlat, kayıbaba, kaynana, damatk ve gelinler hakkında işlenirse,
2...
fail, müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur.

Aradaki farka gelince böyle bir durumda fail müebbet hapis cezası alacakken 4-8 yıl ceza alıp, kurtulmaktadır. İnfaz yasasına göre 2/5'sini iyi halle geçirirse yaklaşık 20 ay ila 40 aylık bir süre yatıp kurtulur.

Böylece kanun koyucu ailenin namusunu(!) kurtaran kişiye açık çek vererek toplumun namusunu kurtarır.

Türkiye'de son dönemde yaşanan namus cinayetleri dikkate alındığında, devletin gerekli önlemleri almak, kadınların yaşama hakkını, özgürlüklerini kullanmak yerine faili teşvik edici düzenlemeleri hala yasada muhafaza etmesi yasal değişikliğe gitmemesi ne kadar da tüyler ürpertici öyle değil mi?

Türkiye 1981 yılında Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılık Sözleşmesi'ni imzalamış ve namus cinayetlerinin önüne geçmek için gerekli önlemleri alma ve yasalarda mevcut olan ayırımcı maddeleri değiştirmek tahhüdünde bulunmuştur.

Sözleşmenin kabulünün üzerinden Yaklaşık 21 yıl geçmiş ve kimbilir kaç kadın namus(!)- töre cinayeti nedeniyle öldürülmüş ve failleri 2 seneden az cezaevinde yatıp çıkmıştır.

Daha kaç kadının öldürülmesi gerekmektedir bu maddenin değişmesi için. Devlet vatandaşlarının (kadın-erkek) yaşama hakkını güvence altına almak zorundadır. Eğer bunu yapmıyorsa, bu yasalarla failleri teşvik ediyorsa bunun bedelini de ödemelidir.

Bu arada unutmamak gerekir ki bir çok kadın bırakın zina halinde olmayı, sinemaya gitti diye, erkek arkadaşıyla elele oldu diye ya da mektuplaştı diye namus-töre gerekçesiyle öldürülmektedir.

Ataerkil toplumlarda kadının bedeni toplumun, ailenin, babanın, kocanın, erkek kardeşin üzerinde hak sahibi olduğu bir alan olarak görülmektedir. Böyle bir kadının özgürlüğünü kullanması bir diğer erkeğin onu öldürmesine neden olabiliyor.


Türk Ceza Yasası 2000 yılı tasarısında şu an yürürlükte olan 462. madde bulunmamaktadır. Bu sevindiricidir ancak ağır tahrik hallerine girmesi durumunda failin yine indirimden yararlanması nedeniyle yetersizdir.

Tasarının ne zaman meclise gelip yasalaşacağı belli değil tabii ki.
Bu arada AKP'nin bu maddeyi yeniden tasarıya yani 462. maddeyi yeniden tasarıya koyma gibi bir ihtimal de var.

TCK 462. madde derhal TCK'dan çıkarılmalıdır.

Herkese selamlar, saygılar.

Av. Ayten Ağırdemir
İstanbul Barosu
Old 12-05-2003, 22:10   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar Kadın ve TCK

Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu-TCK Tasarısı Değişiklik Talepleri Raporu


''TCK Kadın Çalışma Grubu'' adı altında birleşen 9 kadın kuruluşunun ortak çalışmasıyla oluşturulan ''Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu-TCK Tasarısı Değişiklik Talepleri Raporu'' kamuoyuna sunuldu. Kadınların, Bakanlar Kurulu'nda imzalanan ve TBMM'ye sevk edilen Türk Ceza Yasası tasarısında yapılmasını istedikleri değişiklikleri dile getirdikleri raporda, cinsel suçların ''edep törelerine karşı işlenen suçlar'' başlığı altında değil, kişiye karşı işlenen suç olarak düzenlenmesi ''önemle rica'' edildi.

Bir kadının ''Bana tecavüz edildi'' demesini, devletin ''Hayır, edep törelerine saldırıldı'' diye yanıtlamaktan vazgeçmesi gerektiğinin belirtildiği raporda, tasarı üzerinde pek çok değişiklik yapılması isteniyor. TCY'de ilk kez düzenlenecek olan ''ayrımcılık'' suçuna cinsel tercihin de eklenmesi gerekliliğine değinilen raporda, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği yerine getirmesi gereken yükümlülükler anımsatıldı. TCY tasarısının hazırlanması aşamasında da kadın kuruluşlarının görüşünün alınmadığının vurgulandığı raporda kadınlar, ''kendilerinden istenmemiş olmasına karşın, sundukları raporla isteklerini dile getirdiklerini'' söylediler.

Raporda yer alan ve yapılması istenen bazı değişiklikler şöyle:

* Cinsel suçlar kişiye yönelik suçlar başlığı altında düzenlensin.

* Namus cinayetlerinin önüne geçilsin.

* Soyut bir tanım olan ''ırz'' kavramı tasarıdan çıkarılsın.

* Evlilik içi tecavüz, açıkça suç olarak kabul edilsin.

* Tecavüz suçlarında ''bekâretin kaybı'' ağırlaştırıcı sebep olmaktan çıkarılmalı, bu suçta evli ve bekâr kadınlar arasında ayrımcılık yapan hükümler tasarıdan çıkarılmalı.

* Çocuklara karşı işlenen suçlarda, ''Suç eğer karşı tarafın rızasıyla işlenmişse'' hükmü kaldırılmalı.

* İşyerinde cinsel taciz suç olarak tanımlanmalı. Cinsel taciz gözaltında olursa ağırlaştırıcı neden olmalı.

* Zorla bekâret kontrolü açıkça suç olarak tanımlanmalıdır.


ÖZGÜR ERBAŞ

12.05.2003 Cumhuriyet Gazetesi
Old 22-05-2003, 16:00   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar Kadın ve TCK

'Maço' Yasaya Hayır

--------------------------------------------------------------------------------

Aysel Çelikel, Adalet Bakanlığı döneminde kadın haklarını korumak amacıyla TCK Tasarısı'na eklettiği 'tecavüz maddelerinin' Bakan Cemil Çiçek tarafından makaslanmasına isyan etti

Meclis'e sevk edilen yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı'na ilişkin tartışmalar, 'kadınların cinsel suçlarda haklarını koruyan' maddelerin taslaktan çıkarılmasıyla yeniden alevlendi. Adalet Bakanlığı döneminde hazırladığı düzenlemelerin çöpe atılmasına isyan eden Prof. Dr. Aysel Çelikel, hükümeti halka şikayet etme kararı aldı.

Aysel Çelikel, bakanlığı döneminde sivil toplum örgütlerinden gelen eleştirileri dikkate alarak, TCK taslağına kadın haklarını koruyan önemli maddeler eklenmesini sağladı. Bu maddeler, Prof. Dr. Nur Centel ve Prof. Dr. Köksal Bayraktar'ın da aralarında bulunduğu 8 kişilik bir komisyon tarafından üzerinde tek tek tartışılarak düzenlendi.

10 madde iptal edildi

Ancak Çelikel'den görevi devralan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in kadınlarla ilgili önemli düzenlemeler içeren 10'un üzerindeki maddeyi taslaktan çıkardı. Çöpe atılan maddelerden bazıları şöyle:



Psikolojik baskı kullanarak cinsel ilişki kurulması tecavüz suçunu oluşturur. (Söz konusu düzenleme tasarıdan çıkarıldığı için psikolojik baskı uygulayarak cinsel ilişki kuran kişiler hakkında dava açılamayacak)


Tecavüz eylemi kolluk kuvvetleri tarafından gözaltı sürecinde işlenirse, verilecek ceza yarı oranında artırılır. (Bu hüküm tasarıdan çıkarıldığı için kolluk kuvvetleri gözaltı sürecinde tecavüz eylemini gerçekleştirirse, ceza artırımına gidilmeyecek ve diğer tecavüz eylemlerinde olduğu gibi 8 yıla kadar hapis cezası verilecek)


Evlilikte zorla cinsel ilişki tecavüz suçunu oluşturur. (Tasarıdan bu hüküm de çıkartıldığı için, eşiyle zorla cinsel ilişki kuran kişiler, 'aile bireylerine kötü muameleden' yargılanacak)


Tecavüz eyleminde cezanın evlilik yoluyla ertelenmesi, mağdurun hakim huzurunda iradesiyle evliliği kabul etmesi şartına bağlıdır. Hakim huzurunda beyanda bulunmadan yapılacak evliliklerde sanık hakkındaki ceza ertelenmez. (Bu hüküm de değiştirildi. Mağdur, hakim huzurunda beyanda bulunmadan evlilik yaparsa, sanık cezadan kurtulabilecek)


Tecavüz suçunu işleyenler hakkında, şikayet şartı aranmaksızın işlem yapılır. (Yeni düzenlemeye göre, mağdur şikayetçi olmazsa, sanık hakkında işlem yapılamayacak)


Cinsel uzva herhangi bir nesnenin sokulması da tecavüz suçunu oluşturur. (Bu hüküm tasarıdan tamamen çıkarıldı)


Psikolojik baskı kullanarak cinsel tacizde bulunulması ırza tasaddi suçunu oluşturur. (Bu hüküm de tasarıdan çıkartıldığı için psikolojik baskı uygulayarak taciz eylemini gerçekleştirenler suç işlememiş sayılacaklar)


Cebir, şiddet, tehdit, hile veya şehvet hissi veya evlenme maksadıyla ergin bir kimseyi kaçıran veya bir yerde alıkoyan kimseye dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. (Bu hüküm, tasarıda değiştirilerek, kaçırılan kişinin bekar olması halinde sanık hakkında altı yıla kadar hapis, kaçırılan kişinin evli olması halinde sanık hakkında yedi yıla kadar hapis cezası verilecek şekilde yeniden düzenlendi)



--------------------------------------------------------------------------------



'Kadınların bedeni topluma ait değil'

TCK Tasarısı'nda yapılan son düzenlemeler, Türkiye'nin dört bir yanındaki kadın örgütlerini de ayağa kaldırdı. Kadınlar, Meclis'e sevk edilen tasarıyı sert bir dille eleştirdi. İzmir Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi, İzmir Barosu Kadın Komisyonu, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi, Diyarbakır Barosu Kadın Komisyonu, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler, Cumhuriyet Kadınları Derneği, İstanbul Valiliği İnsan Hakları Masası ve İstanbul Valiliği Kadının Satüsü Birimi'nden oluşan TCK Kadın Çalışma Grubu, yarın Taksim Hill Otel'de bir basın toplantısı yapma kararı aldı. Kadın dernek ve kuruluşlarından oluşan grup, tepkilerini şöyle dile getirdi:

'Cinsel suçlar 'topluma karşı' değil, 'kişilere karşı' işlenen suçlardır. Kadınların bedenleri topluma değil, kendilerine aittir. Tasarıda yer alan 'edep töreleri' kavramının evrensel hukukta yeri yoktur. Tasarıda 'ayrımcılık' maddesi tüm alanlarda ayrımcılığı önlemeye yönelik düzenlenmeli ve kişilere 'cinsel yönelim' sebebiyle ayrımcılık uygulanması açıkça suç olarak düzenlenmelidir. Bekaret kontrolleri suç olarak düzenlenmelidir.'



--------------------------------------------------------------------------------



'Bu işin peşini bırakmayacağım'

Adalet eski Bakanı Aysel Çelikel, tasarının bu haliyle yürürlükteki yasanın bile gerisinde kaldığını savundu. Düzenlemelerin yeniden tasarıya eklenmesi için elinden geleni yapacağını açıklayan Prof. Dr. Çelikel, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'Türk kadınına çağdaş ölçülerde koruma sağlayan düzenlemelerin metinden çıkarılmasını anlamak mümkün değil. Tasarıyı kapsamlı bir şekilde inceliyorum. Bu işin peşini asla bırakmayacağım. Çalışmalarımı tamamladıktan sonra basın toplantıları düzenleyip, hükümeti millete şikayet edeceğim. Tasarı'nın Meclis Adalet Komisyonu ve Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi sırasında da milletvekilleriyle bağlantı kurup, çıkarılan düzenlemelerin yeniden tasarıya eklenmesi için uğraş vereceğim.'

Çelikel'in bakanlığı döneminde oluşturduğu komisyonda görev alan Prof. Dr. Nur Centel de Meclis'e sevk edilen metinde yapılan değişiklikleri, 'bir Türk kadını ve hukukçu olarak' üzüntüyle izlediğini söyledi. Prof. Centel, 'Yanında çalışan bir kişiye psikolojik baskı uygulayarak cinsel ilişki kuran bir işveren, Meclis'e sevk edilen tasarıya göre suç işlememiş sayılacak.
Böyle bir mantığı anlamak mümkün değil' dedi.



--------------------------------------------------------------------------------



'Tasarı herkesi memnun edemez'

Eleştirileri yanıtlayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Meclis'e sevk edilen yeni TCK Tasarısı'nın herkesi memnun etmesinin düşünülemeyeceğini söyledi. Bireylerin farklı görüşleri savunabileceğini ifade eden Bakan Çiçek, şu görüşleri bildirdi:

'Önemli olan ortalamayı bulmaktır. TCK Tasarısı da ortalamayı yakalamış bir düzenlemedir. Tasarı'daki maddeler Adalet Komisyonu ve Meclis Genel Kurulu'nda uzun uzun tartışılacak. Bu aşamada insanların fikirlerini beyan etmelerinden rahatsızlık değil, aksine memnuniyet duyarım.'



22.05.2003 Akşam Gazetesi
Old 23-05-2003, 23:59   #5
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Merhaba,

Adalet Bakanının ÖNEMLİ OLAN ORTALAMAYI BULMAK vecizesindeki, ORTALAMA KELİMESİNİN MANASINI çok merak ediyorum doğrusu. Tacizin tecavüzün ortalaması mı olur?Taciz tacizdir. Tecavüz de tecavüz. İster evlilik içi ister evlilik dışı. İster evli kadına, ister bekar kadına olsun bu işin ortalaması olmaz.
Ayrıca ortalama değil düpedüz GERİ BİR TASARI bu...
Meclisteki kadın milletvekillerine selam olsun...
Ayten
Old 24-05-2003, 11:22   #6
Av.H.Sancar KARACA

 
Rahatsiz

Mecliste kadın milletvekili var mı? Mecliste hukukçu milletvekili var mı? Meclistekiler milletin vekili mi? Meclistekiler tüm milletin mi vekili , bir kısmının mı vekili ? Meclistekiler kimin vekili?
TCK tasarısını okuyan vekil var mı?
Pardon; tasarı öncelikle insan haklarına mı aykırı, yoksa "maço" luğu mu dikkate ve tepkiye değer ? Salt "maço " sayıldığı için mi kötü? Tümüyle hilkat garibesi mi? Ne bu alla'sen.Tasarı mı,dayatma mı? Benden de tüm hukukçu milletvekillerine selam olsun.Güzel tasarılarda buluşmak ümidiyle.
Old 26-05-2003, 01:26   #7
Admin

 
Varsayılan Türk Ceza Kanunu Tasarısı Üzerine

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Sn. Av. Nazan Moroğlu'nun siteye email ile gönderdiği mesajı aktarıyorum:


Alıntı:

Av. Nazan Moroğlu
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı

TÜRK CEZA KANUNU TASARISI ÜZERİNE

Türk Ceza Kanunu Tasarısı, 1997 yılında Öntasarı olarak yayınlandığında kadınla ilgili maddeleri hakkında Kadın Kuruluşları Birliği olarak görüşlerimizi bildirmiş ve cinsiyete dayalı ayrımcılık içeren hükümlerin hala yer almakta olduğuna dikkat çekerek değiştirilmesini önemle vurgulamıştık.
Öntasarı hem bilimsel çevrelerde hem de Baroların Kadın Hukuku Komisyonlarında ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve değiştirilmesi istenen maddeler Raporlar halinde Adalet Bakanlığına gönderilmişti.
Ancak, ne yazıkki bu Raporların hiç dikkate alınmamış ve TBMM’ye sevkedilen Ceza Kanunu Tasarısında kadınlarla ilgili maddelerde olumlu bir değişiklik yapılmamış olduğu görülmektedir.
Tasarıda cinsiyete dayalı ayrımcılık içeren hükümlerin hala yer almakta olması, demokratik hukuk devletinin temel özelliği olan “kişiler arası eşitlik ve ayrımlık yasağı ilkelerine aykırı düşmektedir. Kadına karşı işlenen suçlar (ırza geçme, ırza tasaddi vs.) yürürlükteki Ceza kanununda olduğu gibi Tasarıda da yer almakta, kadının kimliği ve kişiliği önemsenmeyerek suç topluma karşı işlenmiş sayılmaktadır. Bu durum, başta Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olmak üzere ülkemizin onayladığı Uluslar arası sözleşmelere aykırıdır.

Görüldüğü gibi, Ceza Kanunu Tasarısının gözden geçirilmiş son şeklinde de hala “töre” cinayetlerine indirimli ceza verilmesi anlayışı devam ediyor.
Ülkemizde namus kavramı genellikle kadın bedeni ile sınırlandırılmakta ve kadının yaşam hakkına yönelen “namus cinayetlerinin işlenmesine” haklı neden sayılmaktadır. Çoğu kez “aile meclisinin” verdiği ceza ergin olmayan çocuk tarafından infaz ettirilmekte ! ve o da küçük olması (yaş) nedeniyle genel ceza indiriminden yararlanmaktadır.
Töre cinayeti olarak da adlandırılan diğer bir durum ise “yeni doğmuş çocuğun anası tarafından şerefini kurtarma saikiyle öldürülmesidir” Ceza Kanunu 453. md.sinde bu filli işleyen özel ceza indiriminden yararlanmaktadır.
Yeni Tasarının 139. md.sinde “öldürme fiili evlilik dışında yeni doğmuş bulunan çocuğa karşı anası tarafından işlenmişse, faile 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilir” denilmek suretiyle “töre baskısı” sadece kamufle edilmiş, “şerefini kurtarma” kavramına yer verilmemiş ama zihniyette bir değişiklik olmamıştır, yine özel bir ceza indirimi öngörülmüştür. Bu nedenle, bu maddenin Tasarıdan tamamen çıkarılması doğru olacaktır. Ayrıca, maddede evlilik dışı çocukların korunması gerekmediği gibi bir anlayışa yer veren ifade ise, hem Anayasanın 10. maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ilkesine hem de Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Bu durum hem çocuklar arasında “evlilik dışı” ve “evlilik içi” gibi ayrımcılığa yol açmakta hem de “töre cinayetlerine” adeta haklı neden oluşturmaktadır. 139.md Tasarıdan çıkarılmalıdır.

CK Tasarısının 2. Kitabının 3. kısmında “TOPLUMA KARŞI Suçlar” başlığı altındaki, “Cinsel Bütünlüğe ve Edep Törelerine Karşı Suçlar” bölümünün (6.Bölümün) 1. Kısımdaki “KİŞİLERE KARŞI Suçlar” bölümüne alınması gerekir, çünkü 6. bölümde yer alan suçlar “kadına” karşı işlenen suçlardır.

Yeni Tasarıda, önceki Tasarıya nazaran bazı olumlu düzeltmeler yapılmışsa da yeterli değildir. Mutlaka eleştiriler dikkate alınarak yeniden gözden geçirilmelidir.
Tasarının yeni şeklinde “ZİNA” suçuna yer yerilmemiştir. Bilindiği gibi, Tasarının ilk şeklinde “Aileye Karşı İşlenmiş Suçlar” başlığı altında 329. maddede “zina” suçu düzenlenmiş ve suç unsurları ile verilecek ceza açısından kadın erkek eşitliğine dayandırılmıştı.
Öntasarıda 315. md.de yer verilmiş olan “Evlenme vaadiyle kızlık bozma suçu”na da yeni Tasarıda yer verilmemiştir.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak bizler, demokratikleşme yolunda yeni çıkarılan yasalarda kadınlara karşı ayrımcılığın sürmemesi gerektiğini önemle vurguluyor, Çocuklara karşı ilenen suçlarda “suç eğer karşı tarafın rızasıyla işlenmişse” ifadesinin ilgili madde hükmünden kaldırılmasını istiyoruz.
Old 04-06-2003, 17:33   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Evlilikte zorla ilişkinin tecavüz suçu sayılmasını
isteyen kadın kuruluşlarına Adalet Komisyonu Başkanı
Köksal Toptan'dan destek:
Haklısınız, eşe tecavüz suçu getirilmeli

Meclis Adalet Komisyonu, 'kadınlara yönelik bazı
maddeleri' nedeniyle tepki toplayan Türk Ceza Kanunu
(TCK) Tasarısı'nı tartışmaya açtı. Cinsel suçlarda
haklarını koruyan maddelerin taslağa girmesini isteyen
kadınlara en büyük destek Komisyon Başkanı Köksal
Toptan'dan geldi.

Kamuoyunu ayağa kaldıran tartışma, Aysel Çelikel'in
Adalet Bakanlığı döneminde kadın haklarını korumak
amacıyla tasarıya eklettiği 'evlilikte tecavüzün suç
sayılmasına ilişkin maddelerin' Bakan Cemil Çiçek
tarafından 'makaslanmasıyla' başladı. Bu durum, başta
Çelikel olmak üzere kadın kuruluşlarını ayağa
kaldırdı. Kadınlar, 'evlilikte tecavüzün suç
sayılmamasına' ilişkin düzenleme konusundaki
isteklerini siyasilere iletti. Bu çağrıya ilk destek
Adalet Komisyonu Başkanı Toptan'dan geldi. Kadınların
haklı olduğunu bildiren Köksal Toptan, sözlerini şöyle
sürdürdü:

'Tecavüzün suç olması isteniyor. Kadınlar 'biz erkeğin
malı değiliz' diye itiraz ediyor. Gerçekten de
evlilikte erkeğin tecavüzü bu yasada suç olarak yer
almalıydı. Başka itirazlar da var. Bir alt komisyon
kurulacak ve 15- 20 gün bu komisyon bir kampa girecek.
Değiştirilmesi gereken hükümleri belirleyecek.'

Komisyonun görüşmelere davet ettiği kadın örgütleri,
tasarının Meclis'teki görüşmeleri sırasında itiraz
ettikleri noktaların değiştirilmesi için çalışacak.
Komisyonun girişimiyle kadınlar, muhalefet ettikleri
maddeleri Meclis gündeme getirecek. Sivil toplum
örgütleri, tasarının Meclis'teki görüşmeleri sırasında
itiraz ettikleri noktaların değiştirilmesi için
çalışacak. Adalet Komisyonu dönemin Adalet Bakanı
Aysel Çeliker'e de tasarıyı gönderdi.

Görüşleri alınacak

Meclis Komisyonu'nun AKP'li Üyesi Semiha Öyüş, olayın
sadece ceza yönünden değerlendirilmemesini istedi.
Öyüş, 'Yatak odalarına dedektif koyamazsınız.
Hakikaten kadın hırpalanmışsa, bu eğitimle giderilecek
bir şey, ceza ile değil' dedi. Türkiye Kadınlar
Birliği Genel Başkanı Avukat Sema Kendirci ise yasanın
istedikleri gibi olması için ellerinden geleni
yapacaklarını bildirdi.
Old 18-06-2003, 22:04   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan TCK Tasarısı Tartışmaları-Yeni Doğan Çocuğu Öldürme!!!

TCK Tasarısı

Üçüncü Bölüm

Hayata Karşı Suçlar

Madde 133: Bir insanı öldürene yirmi yıldan yirmibeşyıla kadar hapis cezası verilir

Madde 135: Öldürme fiili eşe veya kardeşe,onsekizyaşını bitirmmiş bir çocuk veya küçüğe......işlenirse faile müebbet hapis cezası verilir

Madde 136/1-Üstsoy veya altsoydan birisine karşı...işlenirse faile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.


MADDE 139:ÖLDÜRME FİİLİ ,EVLİLİK DIŞINDA YENİ DOĞMUŞ BULUNAN ÇOCUĞA KARŞI ANASI TARAFINDAN İŞLENİR İSE FAİLE ---- dört yıldan on yıla KADAR HAPİS CEZASI VERİLİR.!!!!
Old 13-07-2003, 11:05   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın ve TCK

Sn.Katılımcılar,

Bilindiği gibi Ensest konusunda Yeni TCK tasarısında ,yürürlükteki yasada olduğu gibi her hangi bir düzenleme yapılmamıştır.



Bu alanda ensest ceza yasasında yer almalı mı, eğer yer alacaksa "Nasıl "sorusunu tartışmaya açmak istiyorum.Benzer ve farklı yöndeki düşünce ve önerileriniz için şimdiden teşekkürler.

Saygılar.
Old 15-07-2003, 14:06   #11
remzioto

 
Rahatsiz Ensestin TCK da yer almaması büyük eksiklik

Bilindiği gibi ensest , bizim kültürümüzde ve hemen bütün kültürlerde yasaklanmış, ayıplanmış ve kurbanına (çoğu zaman küçük kız ya da erkek çocuk) üstesinden gelinemeyecek bir travma yaşatan bir olgudur.

Özellikle baba kızı ya da oğlu ya da kardeşler arasında cinsel bir yaşantının olmasıdır ve bu her zaman güçlü olanın diğerini zorlaması ile oluşmaktadır. Burada baba yerine amca,dayı ya da ailede çok yakın akraba olarak bilinen kişiyi de yerleştirebilirsiniz.

Burada bir zorlamanın olması, tehdidin/ tecavüzün/ tacizin sürekli olması ve çocuk/ küçüğün istismarı söz konusu olmakta ve bu durum hukuksal olarak bir yaptırım (ceza hukuku açısından) görememektedir ya da ben göremediği yanlış bilgisine sahibim.
Bu konu psikolojik, sosyal ve hukuksal olarak oldukça önemli bir sorun, yaşam boyu izleri sürmekte ve aile içindeki kurban, yaptırım olmadığı için toplum tarafından da kurban edilmektedir.
Sorunu tartışmaya açtığınız için kutlarım sizi...
Old 15-07-2003, 14:41   #12
hukukbilgisi

 
Varsayılan

Merhaba,

Bilimsel bir yazıda ensestin yasaklanmasının tarihinin çok eskilere gittiğini okumuştum. Aile içindeki erkek rekabetini ve bunun doğuracağı şiddetli sonuçları önlemek için zaman içinde yasaklanmış...

Tecavüzlü, tacizli, kandırmacaya dayalı ensest konusunun tartışılır bir yanını göremiyorum... Ancak, yetişkinler arasında ve rızayla oluyorsa durum ne olacak, galiba bu kısım tartışılmalı...

Saygılarımla
Old 15-07-2003, 22:29   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar AİLE İÇİNDE ÇOÇUĞUN CİNSEL TACİZİ: ENSEST

AİLE İÇİNDE ÇOÇUĞUN CİNSEL TACİZİ: ENSEST

Ensestin Tanıtımı

Literatüre baktığımızda ensestin tek ve kesin bir tanıtımını bulmak mümkün değildir. Tanım, disiplinlere göre farklılık gösterir. Hukukun tanımıyla psikolojinin tanımı birbirinden farklıdır.

Gottlieb (1979), sosyal içerikli bir yaklaşımla ensesti, aile üyeleri arasında kanunlar ve normlar ile yasaklanan cinsel ilişki olarak tanımlamaktadır. Claude Levi-Straus, ensest yasaklarını şu şekilde betimlemektedir. "Ensest yasakları toplumsal bir kural oluşturduğundan sosyal ve kültürel bir olgudur. Ancak aynı zamanda iki yönden doğa kanunu olarak da karşımıza çıkar. Birincisi, ensest yasakları evrenseldir. Yani her kültürde ensesti yasaklayan bir kural bulunur. İkincisi, ensest yasakları insanın doğaya ait bir yönüne, yani cinsel yaşamına bir kalıp getirirler. Amerikan Sağlık Eğitim ve Koruma Bölümü'nün 1980'deki tanımına göre, "Aile içi yaşamında ana-baba figürüne, gücüne ve otoritesine sahip kişilerin, çocuğu cinsel anlamda taciz etmesi" olarak kabul edilmiştir. Son çalışmalarda üzerinde ortak kararın oluştuğu ensest tanımında her türlü erotik hareket (sözlü, sözsüz, fiziksel, görsel) veya aile üyeleri arasındaki evli olanlardan başka üyelerin bu şekilde davranışlarına ensest denir.

Cinsel tacizlerin büyük bir çoğunluğu bildirilmeyip gizli kaldığı için, kesin bir oran bildirmek mümkün değildir. (Finkelhor, Hotaling, Lewis&Smith 1990). Russel'a (1984) göre ulusal rapor sistemlerinin olmaması da kesin sayıların bilinmesini engellemektedir. Hem bu sebepten, hem de Türkiye'de yapılan cinsel taciz çalışmaları çok sınırlı sayıda olduğu için ne oranda ensestle karşılaştığımızı kesin olarak söylemek mümkün olamamaktadır.

Mor Çatı'ya telefonla ya da gelerek başvuran 1259 kişinin 538'inden yeterli bilgi alınmış. 538 kişiden 185'i yani %35'i cinsel şiddete uğradığını bildirmiş. Klinik çalışmalarımızdan elde ettiğimiz bilgilere göre çoçukluk çağı cinsel istismarı, büyük oranda aile içinde ya da çocuğun tanıdığı kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Cinsel şidette uğrayan 185 kişiden 48'i aile içi cinsel şidette maruz kalmış, yani cinsel şiddete uğrayanların %26'sı ensest mağduru olduklarını bildirmişlerdir. Russel ve Wyatt'ın (1985) araştırmasında, 18 yaşına kadar %35-45 oranında mağduriyetin olduğu, temasın olmadığı durumlarda ise %54-62 oranında mağduriyetin olduğu bildiriliyor.

Cinsel taciz yaşayanlardan Mor Çatı kadın sığınağına başvuranların yaşlarına bakıldığında, (kadınların 37'si 14 yaşının üzerinde) 14 yaşın altında 7 kişi, anneleri tarafından getirilmişlerdi; bu çoçuklardan 2'si erkekti. 14 yaşın üstündekilerin yaş ortalaması 23'dür.

Mağdurların Eğitim Düzeyi

Mor Çatı Kadın Sığınağı'na başvuran ensest mağdurlarının;

%4'ü okuma yazma biliyor,
%29'u ilkokul mezunu,
%15'i ortaokul mezunu,
%17'si lise mezunu,
%35'inin öğrenim durumu bilinmiyor.

Mağdurların İşi

%45'i çalışıyor,
%29'u çalışmıyor,
%22'si öğrenci.


Mağdurların Medeni Durumu

Mor Çatı'ya başvuran ensest mağdurlarının

%75'i hiç evlenmemişti,
%21'i ise nikahlı yaşıyordu,

bu kadınların yalnızca
%2'si boşanmıştı.

Klinikte izlediğimiz ensest mağdurlarında büyük çoğunluğun bekar olması Mor Çatı'ya başvuran ensest mağdurlarıyla paralellik göstermektedir. Evlenme yaşının oldukça düşük olduğu Türkiye'de mağdurların bekar kalma oranlarının yüksekliği dikkat çekicidir. Evli olan ensest mağdurların çocukluklarında yaşadıkları cinsel taciz yüzünden, kocaları tarafından aşağılanıyor, hatta şidette uğruyorlardı. Bu mağdurlar Mor Çatı'ya yaptıkları başvuruda, geçmişte yaşadıkları ensest yüzünden kocalarından baskı gördüklerini bu yüzden boşanmak ve hukuki destek istediklerini belirtmişlerdi.

Cinsel Taciz Yapan

Genel bir çalışmada tacizler, ebeveyn figürünü oluşturan kişiler olarak bulunmuştur (baba, dede, amca, ağabey, dayı) (Finkelhor ve Ark 1990, Saundersi Kilpatrich, Resnick, Hanson&Lipovsky, 1992). Aile içinde meydana gelen tacizin %60'ı öz babalar tarafından gerçekleştiriliyor.

Mor Çatı ensest olgularında cinsel saldırıların;

%58'i baba
%17'si öz ağabey
%8'i amca-dayı
%6'sı üvey baba
%6'sı kuzen
%4'ü üvey ağabey

tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu sonuçlar Mor Çatı dışındaki başvurular ve hatta dünya literatürüyle de benzerlik göstermektedir. Cinsel tacizin yaşandığı evlerde çoğunlukla fiziksel şiddet ve zorbalık görülmektedir. Tacizci, neredeyse bütün ev halkını, sıklıkla eşini döver, çocukların buna şahit olup ürkmelerini sağlar. Evdeki bu şiddetten çocuklar da paylarını alırlar. Ayrıca cinsel taciz sırasında veya dirençle karşılaşıldığında da sıklıkla fiziksel şiddet, tehdit uyguladıkları bilinmektedir. Tacizler cinsel şiddet uygulayacakları mağduru zorbalıklarıyla sindirir, korkutur, ölümle veya cezayla tehdit ederek iyice savunmasız hale getirirler, bunların hiçbiri olmazsa duygusal olarak baskı uygularlar.

Mor Çatı ensest mağdurlarına cinsel şiddeti uygulayan kişiler, mağdura aynı zamanda fiziksel şiddet de uygulanmışlar.

babaların %49'u
ağabeylerin %9'u

ve diğer tacizler de fiziksel şiddet uyguluyorlarmış. Bu kişiler fiziksel şiddeti uygularken, genellikle ellerini, yumruklarını ve tekmelerini kullanıyorlar, küçük bir bölümü de, sopa, hortum gibi aletler kullanıyorlarmış. Ancak uygulanan fiziksel şiddet sonucunda;

%25'i vücutlarında şiddeti belgeleyecek iz olmayacak şekilde,
%13'u ameliyat gerektirecek derin kesikler, yüzeysel kesik ve çürükler,
%62'sinden de bilgi alınamamıştır.

Tacizlerin Yaşı

Cinsel taciz yapanların %40'ını adolesanlar, %60'ını ise yetişkinler oluşturuyor. Bizim klinik çalışmalarımızda ve Mor Çatı başvurularında ise bu oranlar farklılık göstermektedir. Türkiye'deki çalışmalarda adolesanlar yetişkinlere göre çok daha küçük oranda görülmektedir. Aşağıda Mor Çatı olgularının yaşları bilinenlerinden sadece %4'ünü adolesanlar oluştururken, %36'sını yetişkinler oluşturmaktaydı.

%4'ü 18 yaşından küçük,
%4'ü 19-39 yaşları arasında,
%32'si 40-69 yaşlarındaydı,
%60'ı bilinmiyor.

Tacizlerin Eğitimi

%2'i okur yazar,
%23'ü ilkokul mezunu,
%4'ü ortaokul mezunu,
%4'ü lise mezunu,
%4'ü ise yüksek okul veya üniversite mezunuydu,
%63'ünün eğitimi ise bilinmiyordu.

Tacizcinin İşi

Tacizler düşünülenin aksine işsiz, boş gezen kişiler değildir. Tacizcilerin büyük çoğunluğu para kazanacakları bir işe sahiptirler, ancak bizim popülasyonumuzda bu kişilerin çoğu dar gelirli, asgari ücretle çalışan, veya sabit gelirli olamayan kişilerdi. Tacizlerin sadece %11'i işsiz, diğerleri para kazanabilecek bir işe sahiptiler.

Tacizlerin Alışkanlıkları

Tacizlerin,

%19'u alkol,
%13'ü madde, ilaç kullanıyor,
%4'ü herhangi bir madde-ilaç, alkol kullanmıyor,
%64'ünün ise herhangi bir alışkanlığı olup olmadığı bilinmemektedir.

Cinsel Tacizin Süresi

Cinsel tacizin süresi Mor Çatı olgularında bir kezden 17 yıla kadar değişiyordu. En kısa süre olan 1 kez %2 oranında, 10-17 yıl süren ise %10.5 oranında idi. Diğer grup ise 1 ile 10 yıl arasında yer alıyordu. Aile içinde yaşanan cinsel tacizin aile dışında yaşanan cinsel tacize göre önemli farkı aile dışında yaşanan bir ker yaşanıp sonlanabiliyorken aile içinde yaşanan çoğuz zaman bu şansı yoktur. Aile içinde taciz bir kez yaşanmaya başladıysa uzun yıllar devam edebilmektedir. Ensestin sarsıcı bir diğer yanı ise çocuğun ya da gencin kendisini dışarıya göre en güvende hissettiği yer olan evinde cereyan etmesidir. Karşılaştığı veya karşılaşacağı zorluklardan korunmak için evine sığınan çocuk, evinde daha da büyük bir zorlukla karşılaşır. Artık yatak odasında bile güvende değildir, sığınacak kaçacak bir yeri kalmamış tam bir tuzağa yakalanmıştır. Çocuk, ya yaşatılanlara boyun eğip yaşamını sürdürmeye çalışacak, ya da güvenliği evden kaçarak bir başka yerde arayacaktır. Kendisini korumasız, güçsüz, yalnız ve çaresiz hissedip bu durumuyla yaşamayı öğrenecektir. Bu yaşananlar yetişkinlik yıllarında da onun peşini bırakmayıp bir sürü zorlukla karşılaşmasına sebep olacaktır.

Mağdurların %13'ü Mor Çatı'dan hukuk danışmanlığı aldı, %52'sine ise psikolojik danışmanlık verildi.


Kaynak

A.Ufuk SEZGİN
GELECEĞİM ELİMDE
MOR ÇATI YAYINLARI
Old 04-09-2003, 09:48   #14
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Soru Kadın,Tecavüz Suçunun Sanığı Olabilr Mi?

KADINLARA DA TECAVÜZ SUÇU GELİYOR

Yeni ceza kanunu tasarısına göre kadın da tecavüzden yargılanacak. Ama bunun, mağduru sanık durumuna düşürebileceğini savunan da var. Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) yapılması planlanan ve üzerinde 16 yıl çalışılan bir değişiklikle kadınlar da artık "ırza geçme" suçunun faili olacak. (milliyet)
--------------------------------------------------------------------------------
TBMM Adalet Alt Komisyonu'nda görüşülmekte olan tasarı kabul edilirse, "Irza geçme fiilini; cebir, şiddet veya tehdit kullanarak kendisine karşı yapılmasını sağlayan kimseye de aynı ceza verilir" ibaresiyle kadınlar da tecavüz suçundan yargılanacak.

Ceza süresi artırılıyor
Ayrıca tasarıyla, cezaların süresi artırılırken, ırza geçme şikâyetinden de vazgeçilemeyecek. Şu anda yasa kadını ırza geçmenin faili saymıyor. Bu suçu erkeğin işleyeceğini öngörüyor. Irza geçme suçu işleyen kadınlar, direkt ırza geçmeden değil başka suçlamalardan ceza alıyor.
Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, "Halen yürürlükte bulunan ceza kanununun metnine göre, kadın cinsi ilişkiyi yapan olamaz ancak azmettiricisi, yardım eden konumda. Yeni ceza kanunu tasarısına göre ise kadın tecavüz eden olarak da cezalandırılacak. Kadın da tecavüz etmiş sayılmalı. 30-40 yaşındaki bir kadın 11-15 yaşında bir çocuğu kendisiyle cinsel ilişki kurmaya zorlar ve mecbur kılarsa ne olacak? İşte bu durumda kendisine ırza tecavüz ettirme suçunu yaptıran olarak cezalandırılacak" dedi.

Mağdur, sanık olabilir
Tasarının sakıncalı bir yönünün olduğunu savunan İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Dönem Sözcüsü Av. Ayten Ağırdemir de, "Tasarıyla tecavüze uğrayan kadın, suça sebebiyet vermekten veya tahrik etmekten sanık durumuna düşebilir. Bu nedenle, 'kendisine karşı yapılmasını sağlayan kimseye de aynı ceza verilir' cümlesinde 'de' bağlacının kaldırılması gerekir" dedi.


86 kadın cezaevinde
Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün istatistiklerine göre, TCK'nın "Cebren ırza geçen, küçükleri baştan çıkaran ve iffete taarruz edenler" hakkında düzenlenen yasa maddesinden cezaevinde olan 4 bin 112 tutuklu ve hükümlünün 86'sı kadın. TCK 414 - 418. maddeleri gereği cezaevine giren bu 86 kadının 30'nun cezası kesinleşmiş, 8'inin davası Yargıtay'da, 48'i tutuklu. (Milliyet)
Old 10-09-2003, 23:02   #15
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Soru Andrea Yates Örneği /Leyla Pervizat

Andrea Yates Örneği

Amerika Birleşik Devletlerinin Teksas Eyaletinin Houston kentinde yaşayan 37 yaşındaki Andrea Yates 20 Haziran'da 5 çocuğunu da banyo küvetinde boğduktan sonra polise telefon etti. Polis Yates'in evine geldiğinde 7 yaşındaki Noah'ın cesedi banyo da boğulmuş bir halde yüzüyordu. Yaşları 6 aylık ile 5 yaş arasında değişen diğer 4 çocuğun cesetleri pijamaları ile ebeveynlerinin yatağında üzerleri battaniye ile örtülmüş bir şekilde bulundu.
Yates 1999 yılında iki kez intihara teşebbüs etti. Birinde eşi ve çocuklarının önünde bıçakla kendi boğazını kesmeye kalktı. Hekimler tarafından dördüncü çocuğundan sonra başka çocuk yapmaması için de uyarılmasına rağmen beşinci çocuğunu doğurdu. Uzun süredir kullandığı ilaçları da cinayetten 15 gün önce bırakmıştı. Çocuklarını neden öldürdüğü sorulduğunda ise doğru bir şekilde büyümüyorlardı cevabını verdi.
Uzmanlar Andrea Yates'in çocuklarının doğumundan sonra kadınlar arasında yaygın olan psikolojik rahatsızlıktan etkilendiğini belirtiyorlar. Kadınların %70'i doğumdan hemen sonra girdikleri olağandışı psikolojik durumdan iki hafta gibi bir süre sonra çıkıyorlar. Ancak, bazı ABD'li uzmanlar bu durumun kadınların %20'sine yakın bir bölümünde doğum sonrası depresyonlara (postpartum depresyonlara) dönüştüğünü belirtiyor. Bu psikolojik bozukluk daha ağır bir durum olan doğum sonrası psikozuna (postpartum psikoz) dönüşebiliyor. New York Üniversitesi Tıp Okulunun iddiasına göre ise 500 doğumdan 1'in de kadınlar bu tür psikoz altına giriyorlar.
Feministler kadınların yaşadıkları doğum sonrası depresyona ve bu sürecin getirdiği sorunlara kamuoyunun uzunca bir süredir dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Andrea Yates'in de içine düştüğü iddia edilen bu durum önemsiz gibi görülmekte ve küçümsenmekte. Ya da her aile içi sorunda yaşandığı gibi bir tabu olarak algılanıp konuşulmamakta. Doğal olarak, Yates'in bu trajik durumu medya da gereken fırsatı yaratmış oluyor. Kadın hakları savunucuları açısından stratejik olarak bu durum asla kaçırılmayacak bir fırsat. Bütün bu trajedinin arasında Amerikan Psikiyatri Derneğinin ve diğer bilimsel kurumların bu konudaki araştırmaları şimdiye kadar hiç olmadığı bir şekilde okuyucu buluyor.
Öte yandan, bu stratejik olarak akıllıca gibi görünen yöntemin feministlere getirisi kadar kaybı da var. Olumsuz tarafı şu: doğum sonrası depresyon geçiren anneler bu kadar trajik noktalara gelmiyorlar. Çoğu annenin kendini içinde bulduğu durum bu kadar vahşi bir örnek ile karşılaştırıldığında önemini kaybetmiş ve de sanki daha hafifmiş gibi görünmekte. Bu kadar ürpertici istisna bir örneğe odaklanarak, durumun gerçek boyutlarından uzaklaşmış oluyoruz. Yani, yine gündelik hayatını tüm zorluklar ile sürdürmeye çalışan herhangi bir annenin bu kadar vahim olmayan durumu böylesine bir örnekle karşılaştırıldığında göz ardı edile biliniyor.
Bazıları Yates'in doğum sonrası psikozu hastası değil de şimdiye kadar tanısı koyulamamış şizofren hastası olduğunu söylüyorlar. Diğerleri de, kamuoyunun şimdiye kadar doğum sonrası depresyona ve psikoza yeterli önemi ve yeri vermediğini bu yüzden de sağlıklı bilgilerin ve bakış açısının eksikliğinden dem vuruyorlar. Bazı hukukçular da doğum sonrası psikozu savunmasının' çok yeni olduğundan mahkemede değerlendirilmesinin güçlüğünden söz ediyorlar. Kanımca bütün bu eleştiriler doğum sonrası depresyonun acilen irdelenmesi gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla stratejik düşünen biri olarak NOW'ın (Ulusal Kadın Örgütü/ National Organization of Women) bu hamlesini yerinde bulmamak elde değil.
Annenin yeni doğan bebeğini öldürmesi konusunda Birleşik Krallık, Kanada, İtalya, ve Avustralya da dahil olmak üzere en az 29 ülkede bu konuda kanunlar bulunmakta. Bu ülkelerde anneye 1 yaşın altındaki bebeğini öldürmesi durumunda hapis cezası da verilmiyor. Eğer anne kendisinin ağır stres altında olduğunu kanıtlayabilirse, bu hafifletici sebep sayılıyor. Hapse göndermek yerine anneye uyarı verilip psikolojik yardıma yönlendiriliyor.
Türkiye'de ise annenin doğum sonrası geçirdiği ağır bunalım nedeniyle bebeğini öldürmesi kanun da yok. Ancak, Madde 453 'Öldürme fiili, anası tarafından şerefini kurtarmak saikiyle yeni doğmuş bulunan çocuğa karşı işlenmiş ise faile dört yıldan sekiz yıla kadar ağır hapis' cezası verilebileceğini belirtiyor. Görüldüğü gibi bu madde Türkiye'nin ve bir sürü diğer ülkenin gerçeği olan "namus cinayetlerine" işaret ediyor.
Jules Henry psikopatolojinin kültürdeki bozuklukların sonucu olduğunu söyler. Feministlerde kültürün kadınların pahasına korunduğuna dikkat çekerler. İçinde bulunduğumuz bu psikopatolojik durumu korumaktan vazgeçip, değiştirmeye çalışmanın vakti gelmedi mi?

Leyla Pervizat

Kazete' den alıntıdır.
Old 03-11-2003, 19:52   #16
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Basın Açıklaması-Türk Ceza Kanununda Kadının İnsan Hakları İhlalleri

TÜRK CEZA KANUNUNDA KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ


BASIN AÇIKLAMASI

“Şimdi Türkiye’de bir kız tecavüze uğradığında değeri nedir? Toplum onu hor görüyor. Bu kıza kimse talip olmaz.”

Adalet Bakanlığı Danışmanı Prof. Dr. Doğan Soyaslan, Milliyet, 25.10.2003

“Tecavüz eden kişi ile evlenmek Türkiye’nin bir gerçeğidir. Hiç kimse bakire olmayan bir kadınla evlenmek istemez. Aksini savunan sahtekardır.”

Adalet Bakanlığı Danışmanı Prof. Dr. Doğan Soyaslan, Sabah, 23.10.2003

“TCK Tasarısı’nda hedefimiz kadınları yüzde yüz tatmin edecek yasalar çıkartmak değil...

Hem kadın ikinci sınıf muamele görmesin ama ayakları da yere bassın.”

Devlet Bakanı Güldal Akşit, Radikal, 22.10.2003

AKP Hükümeti’nin T.B.M.M.’ne sunduğu Türk Ceza Kanunu Yasa Tasarısı 20 Ekim 2003 tarihinde T.B.M.M. Adalet Komisyonu TCK Tasarısı Alt Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Kadın örgütlerinin yoğun kampanyasına, kadınların taleplerine ve Tasarı’nın hazırlık sürecinde Adalet Komisyonu ve diğer ilgili mercilere sunulan somut değişiklik önerilerine rağmen, TCK Yasa Tasarısı evrensel insan haklarına ve eşitlik ilkesine ters düşen, kadının insan hakları ihlallerini yasa eliyle meşrulaştıran düzenlemelerde hiçbir değişiklik yapılmadan komisyona geldi.


Kadının İnsan Hakları – YENİ ÇÖZÜMLER Vakfı olarak 2002 yılı başından beri Türk Ceza Kanunu’nun kadınların insan haklarını ihlal eden maddelerden arındırılması ve yeni TCK’nun çağdaş, uluslararası hukuk normlarına ve cinsiyet eşitliğine uygun bir şekilde çıkması için çalışıyoruz. Koordinasyonunu yürüttüğümüz TCK Kadın Çalışma Gurubu olarak, Tasarı’nın tümünü inceleyerek, görüşlerimizi ve Tasarı’da yapılması gereken değişikliklerle ilgili somut taleplerimizi belirledik. Hazırladığımız Kadın Bakış Açısından
Türk Ceza Kanunu başlıklı kitapçığı hükümet yetkililerine, milletvekillerine, ilgili sivil toplum kuruluşlarına ve basın mensuplarına gönderdik. Taleplerimizin bir kısmı, Sn. Aysel Çelikel’in Adalet Bakanlığı döneminde kurulan bir komisyon tarafından kabul edilerek Tasarı’ya alınmıştı. Ancak, AKP Hükümeti, kabul gören bu değişiklikleri Tasarı’dan çıkardı. Adalet Bakanı Sn. Cemil Çiçek, ne yazık ki bugüne kadar görüşme taleplerimize olumlu bir yanıt vermedi. Komisyonda geçen tartışmalardan da gördüğümüz gibi, hükümet ve temsilcileri, taleplerimizi göz ardı ederek, TCK Yasa Tasarısı’nda yer alan çağdışı maddeleri savunmaya devam etmekteler.


Devletin, tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerini eşit şekilde koruma görevini hiçe sayan, töreleri yasalardan üstün tutan ve kadınların insan hakları ihlallerini meşru gören bu bakış açısı, yalnız kadınların değil, Türkiye’de yaşayan herkesin hak ve özgürlüklerini tehdit etmekte ve çağdaş, demokratik hukuk devleti tanımıyla çelişmektedir.


TCK Yasa Tasarısı’nın Adalet Komisyonu’nda görüşüldüğü bu günler Türk Ceza Kanunu reformu açısından belirleyici nitelikte. Örneğin, bu hafta içerisinde görüşülmesini beklediğimiz ve şimdiki haliyle “namus” saiki ile işlenen cinayetlerde failin cezasında dörte üçe varan indirim öngören Ağır Tahrik Maddesi (Madde 31) değiştirilmediği takdirde, TCK Tasarısı en temel insan haklarından biri olan yaşama hakkını korumaktan aciz kalmaya ve Türkiye’nin her yerinde, toplumun her kesiminden kadınların -ve bize göre, aslında cinayet işlemeye zorlanan erkeklerin de- kurban gittikleri “namus” cinayeti faillerine yasa eliyle “açık çek” vermeye devam edecektir. AKP hükümeti, AB 6. Uyum Paketiyle namus suçlarında indirim öngören yürürlükteki TCK 462. Madde’yi iptal etti. Oysa, şimdiki Tasarı’da korunan Madde 31’in içeriği, halen namus suçlarında indirim öngörerek, suçluları korumaya devam etmektedir. Bu çelişkili durum, namus suçlarını önleyecek çalışmalar yapacağını ilan eden AKP Hükümeti’nin, bu konuda dahi samimi olmadığının ve yalnız göstermelik düzenlemeler yaptığının bir göstergesidir.


Tasarı, bunun gibi kadınların yaşama haklarını, cinsel ve bedensel bütünlüklerini hiçe sayan suçların devam etmesine yol açacak bir çok düzenleme içermekte ve kadına karşı açıkça ayrımcılık yapan bir bakış açısı taşımaktadır. Evlilik içi tecavüzü, namus cinayetlerini, insan kaçırmayı, kadınlara karşı özel ve kamusal alanda ayrımcılığı meşrulaştıran TCK Tasarısı, kadın bedenini ve cinselliğini kadının kendisine değil; erkeğe, aileye, topluma mal eden tutumunu korumaktadır. Tasarı’nın bu haliyle
yasalaşması durumunda, töreler ve gelenekler yasaların üzerinde tutulmaya ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın eşitlik ilkesi ihlal edilmeye devam edecektir.


Hükümet’ten ve Meclis’ten, bir an önce TCK Yasa Tasarısı’nı kadının insan hakları ihlallerini meşrulaştıran çağdışı düzenlemelerden arındırmalarını bekliyoruz. Hükümetin ve tüm milletvekillerinin, temsil ettikleri nüfusun yarısını oluşturan kadınların taleplerini göz önünde bulundurarak, yeni Tasarı’nın, kadınların yaşam hakkına ve bedensel bütünlüklerine, uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan insan haklarına ve Anayasamız’da yer alan cinsiyet eşitliği ilkesine saygılı bir şekilde düzenlenip yasalaşması için gerekli adımları atmalarını talep ediyoruz.




KADININ İNSAN HAKLARI –YENİ ÇÖZÜMLER VAKFI
Old 03-11-2003, 19:58   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Prof. Dr.Yakın Ertürkün TCK Tasarısına İlişkin Görüşleri

KADININ İNSAN HAKLARI - YENİ ÇÖZÜMLER VAKFI

tarafından düzenlenen

TÜRK CEZA KANUNUNDA KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ TOPLANTISINDA


BM İNSAN HAKLARI KOMİSYONU KADINA KARŞI ŞİDDET ÖZEL RAPORTÖRÜ PROF. DR. YAKIN ERTÜRKÜN KONUŞMASI


3 Kasım 2003, İstanbul



Küreselleşen bir dünyada ve Avrupa Birliği ile entegrasyonun bir devlet politikası olduğu bir Türkiyede ulusal meselelerimizin uluslararası süreç ve standartlardan soyut düşünülmesi artık söz konusu olamaz. Dolayısıyla, bugün Türkiye;nin en önemli gündem maddesi olan Türk Ceza Kanunu reformu tartışmalarının uluslararası hukuk çerçevesinde ele alınması büyük önem taşımaktadır. Kaldı ki, uluslararası eşitlik politikalarının ve insan hakları norm ve standartlarının oluştuğu platformlarda Türkiye, gerek resmi heyetleri, gerekse sivil toplum temsilcileri ile, hep etkili bir katılım göstermiş ve kadın erkek eşitliği, kadının insan hakları ve her türlü şiddetin ortadan kaldırılması ilkelerinin, ilgili platformlara ilişkin sonuç belgelerinde etkili bir dille yer almalarında önemli rol oynamış bir ülkedir. Bu açıdan düşünüldüğünde, uluslararası insan hakları standartları zaten dünya insanlarının ortak mirasıdır. TCK Yasa Tasarısı’nı temellendiren zihniyet, bu standartlar açısından irdelendiğinde, ne yazık ki çağdışı kalmakta ve yeni Medeni Kanun’da yakalanmış olan eşitlikci anlayışla çelişki arz etmektedir. Tasarı, mevcut ataerkil içeriğinden arındırılmaksızın yasallaşırsa büyük bir tarihi fırsat kaçırılmış olur.


Kültürel görecelilik, gelenek ve görenek gibi değerler, çoğu kez kadınlara yönelik ayrımcı ve insan hakları normlarına uymayan yasa ve uygulamaları meşru kılmada başvurulan sığınak olarak kullanılagelmektedir. Bu zihniyetin, taslak ceza yasası üzerindeki müzakerelerde, özellikle kadının beden bütünlüğü ve cinselliği konuları söz konusu olduğunda, açıkca dile getirildiğine tanık oluyoruz. “Her erkeğin evlendiği kızın bakire olamasını istemesi” yönünde gösterilen duyarlılılığın, Cumhuriyet’in 80. yılında, hâlâ kadınların ne istiyebileceği yönünde bir engel teşkil ediyor olması kaygı verici. Ancak, uluslararası kaynaklara (E/CN.4/2002/83, para 115) kadın hakları açısından iyi örnek olarak giren Türk Medeni Kanunu reformunda galip gelen sağduyu, TCK reformu açısından bir ümit kaynağıdır. Aynı anlayışla TCK Tasarısı’ndaki cinsiyete dayalı ayrımcı ifade ve maddelerin kaldırılarak, Türkiye’deki kadınların ve tüm insan hakları savunucularının beklentilerine yanıt verebilecek bir yasanın parlementoda kabul edilerek bir an önce yürürlüğe girmesi gerekmektedir. Bu Türkiye’nin uluslararası saygınlığı açısından da gerekmektedir. Zira, yukarıda da belirtildiği gibi, Türkiye uluslararası insan hakları ve eşitlik rejimlerinin çoğuna taraf olan bir ülkedir. Dolayısıyla, uluslararası topluluk önünde, kendi insanları için ciddi taahhütleri bulunmaktadır.


Kadın hak ve eşitliği bağlamında uluslararası hukuk açısından özellikle şu kaynaklar temel çerçeveyi oluşturmaktadır: 1979’da yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve 2000 İhtiyari Protokolu, 1993 Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Deklerasyonu, 1995 Pekin Eylem Platformu ve 2000 Pekin + 5 Sonuç Belgesi. Türkiye’de çeşitli hükümetler döneminde taraf olunan ve kabul edilen bu belgelerdeki ilkeler çeşitli hükümet programlarında da öncelikli hedefler olarak yer almıştır. Örneğin, şu andaki 59. hükümet programında kadın aleyhine ayrımcı hükümlerin mevzuattan ayıklanacağı vaad edilmektedir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile getirilen ilkelerin uygulanmasının sağlanacağı ve kadına yönelik şiddetin, ayrıca cinsel ve ekonomik istismarın önlenmesinin, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin öncelikli politikaları arasında yer alacağı ifade edilmektedir (sayfa 27).


İşte tam da bu noktada, TCK reformu kadının insan hakları ve eşitliği yönündeki vaadlerin gerçeğe dönüştürülmesinde somut bir vesile teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin uluslararası vaadlerini temellendiren ilkeleri, bir kaç örneğine bakarak, hatırlamakta yarar var.


Kadınların uluslararası hukuku olarak da bilinen CEDAW, kadın ve erkeğin kanun karşısında eşitliğini öngörür ve taraf devletleri hukuk sistemlerinde eşitliği sağlama yönünde düzenlemeler yapmakla yükümlü kılar. CEDAW’un denetim mekanizması olan Komite, Türkiye’nin 1997’de sunduğu 2. ve 3.birleştirilmiş raporuna ilişkin tavsiyesinde kadınların yasa karşısında erkekle eşit bir biçimde korunmasını sağlamak amacıyla ceza kanununun revize edilmesini önermiştir. Yine önerileri arasında Komite, hükümeti kadınların yaşama hakkını ve güvenliğini tehdit eden namus adına işlenen suçlara yönelik yasal önlemler almaya davet etmiştir. Yedi yıl sonra Türkiye Komite’ye 4. ve 5. birleştirilmiş raporunu göndermiş bulunmaktadır. Bu raporda, TCK reformunun hızlı bir biçimde sürmekte olduğunu belirtilmektedir. Komite, önümüzdeki oturumlarından birinde Türkiye raporunu gündemine alacaktır. Bu kapsamda, Türk heyetinin Komite ile gireceği diyalog, hiç kuşkusuz, TCK reformu üzerinde yoğunlaşacaktır. Ayrıca, şu andaki CEDAW Komitesi’nin başkanının Türkiyeli bir kadın olması, rapor üzerindeki görüşmelere ilave bir boyut katarak dikkatleri daha da fazla Türkiye üzeine çekececektir.


1993 Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Deklerasyonu kadına yönelik şiddetin en temel insan hakkı ihlali olduğu görüşünden hareketle hükümetleri bu yönde sorumluluklarını yerine getirmeye ve kadınların insan haklarını teminat altına alacak yasal ve diğer düzenlemeleri yapmaya çağırır. Benden önceki BM Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü, özellikle namus kavramına değinerek, erkeğin namusunu kadının davranışı ile tanımlayan anlayışın özünde şiddeti körükleyen ve kadını marjinalleştiren bir anlayış olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle, Raportör, raporlarınca ve ülke ziyaretlerinde kadına yönelik hiç bir şiddet biçiminin kültürel faktörlere göre meşrulaştırılamıyacağında dikkat çekmiştir.


Kadın erkek eşitliği politikalarının temelini oluşturan ve bu yönde uluslararası topluluğun bir mutabakat metni haline gelmiş bulunan Pekin Eylem Platformu’na (1995) göre, “İnsan hakları ve temel özgürlükler insanın doğuş hakkıdır; bunların korunması ve teşviki Hükümetlerin ana sorumluluklarıdır” (para 210). Bu bağlamda, hükümetler kadın erkek eşitliği ilkesini hukuk sistemlerinin temel niteliği haline getirmekle ve yasal düzenleme ve diğer uygun yollarla bu ilkenin yaşam pratiğine dönüşmelerini sağlamakla yükümlüdürler (para 232c). Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Pekin + 5 Özel Oturumu Sonuç Belgesi (2000) aynı çağrıyı bir kez daha yapmakta ve hükümetleri, kadın ve kız çocuklarını her türlü fiziki, psikolojik ve cinsel şiddete karşı koruyacak, aile içinde yaşanan her türlü şiddeti, evlilik içi tecavüzü, cinsel taciz ve istismarı denetliyecek ve bu yönde işlenmiş olan suçların faillerini cezalandıracak yasal reformları öncelikli olarak gerçekleştirmeye davet etmektedir (para 69 a.b.c).


Sonuç olarak, kadının beden bütünlüğünün tanınmaması, kadınları hukuk nezdinde kız, bakire, evli, dul gibi kategorilere bölerek farklı muameleye tabi tutmak ayrımcılık yapmanın ötesinde, kadınları devlet eliyle şiddet ve istismar tehditi altında yaşamaya mahkum etmektir. Oysa, hukuk devleti Anayasal bir ilke olan kadın erkek eşitliğini teminat altına almakla yükümlüdür.


Türkiye dinamik bir değişim sürecinin içine girmiş bulunmaktadır. İnsanca yaşama özlemi, toplumun her kesiminde açıkca talep edilen bir hedef haline gelmiştir. TCK reformu, bu taleplere yanıt verici, uluslararası hukuk ile uyumlu ve insan hak ve özgürlüklerini kucaklayıcı çağdaş bir yasal düzenlemeye kavuşmak açısından Türkiye için iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Türkiye’de insanlar aşınmış ve köhneleşmiş zihniyetleri aşma düzeyine çoktan ulaşmış bulunmaktadırlar. Şimdi gerekli olan bu yöndeki siyasi iradenin tecelli etmesidir.





Kadinin Insan Haklari (KIH) - NEW WAYS
Old 03-11-2003, 20:07   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Doç.Dr. Adem Sözüer Ve TCK

KADININ İNSAN HAKLARI – YENİ ÇÖZÜMLER VAKFI

tarafından düzenlenen

TÜRK CEZA KANUNU’NDA KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ TOPLANTISI’NDA


İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ ve

TCK TASARISI ADALET ALT KOMİSYONU BİLİM DANIŞMANI DOÇ. DR. ADEM SÖZÜER’İN KONUŞMASI




Adalet, Eşitlik ve Özgürlük Meşalesi Kadınların Elinde

Türk Ceza Kanunu Tasarısı 1985 yılından itibaren bir çok kez TBMM gündemine gelmiş ancak yapılan eleştiriler nedeniyle kanunlaşmadan geri çekilmiştir. Aynı tasarı bazı değişikliklerle bugün de TBMM Adalet Alt Komisyonu’nda tartışılmaktadır. Bütün bu süreç içinde özellikle kadın kuruluşları sürekli tasarıya itiraz etmektedir. Bu haklı itirazları ise toplumda geniş yankı bulmuş ve tasarının çağdaş suç politikası ilkeleri doğrultusunda değişmesine en ciddi katkıyı sağlamaya başlamıştır. Yapılan bu eleştirilerin anlamına tam olarak kavranabilmesi için bir ceza kanunu tasarısının hangi ölçütlere ve yönteme göre analiz edilmesi gerektiğinin ortaya konması gerekir. Geçmişten günümüze her ceza yasası yürürlükte olduğu ülkede nasıl bir rejimin egemen olduğunu, orada insana verilen değerin ne olduğunun temel göstergelerinden bir olmuştur. Bir ülkedeki ceza kanununa bakarak o ülkedeki rejimin demokratik mi ya da otoriter mi olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Yine bir ülkedeki ceza kanunun esas aldığı temel değerler o ülkede insanın bir amaç mı yoksa bir araç olarak mı görüldüğünü ortaya koyar. İşte bundan dolayıdır ki, bir ceza kanunu tasarısını irdelerken öncelikle, o tasarıya nasıl felsefenin hakim olduğunu ve nasıl bir suç politikası izlenmek istendiğini belirlemek gerekir. Bu nedenle sorunu, tasarıda cinsiyet ayrımcılığına yol açan bazı maddelerinin değiştirilmesi olarak görmemeliyiz. Esas sorun tasarının sadece kadına, erkeğe veya çocuğa nasıl baktığı değil genel olarak nasıl bir insan modelini esas aldığıdır. Bu açıdan bakıldığında, gündemdeki ceza tasarısının bireyi değil, bürokratik kurumları koruma ve güçlendirmeye yönelik bir felsefeyle hazırlandığını görmekteyiz. Kişinin özgür tercihlerine göre maddi-manevi varlığını geliştirme hakkını önemsiz sayan anlayışın doğal bir sonucu olarak cinsel suçlar tasarıda, bireyin değerlerine karşı değil “edep töreleri” değerlerine karşı işlenmiş suçlar olarak düzenlenmiştir. Bu zihniyet, tecavüze uğrayan kadını ayıplı bir mal gibi görmekte ve bu ayıbın suç failiyle evlenmeyle giderileceğini söylemektedir. Böylece failin değil saldırıya uğrayan mağdurun cezalandırılması uygulaması tasarıda da kabul görmüştür. Bu örnekte mevcut tasarının insan onurunu temel değer almayan, insanı bir obje konuma düşüren bir düşüncenin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. Tasarıdaki bir çok madde ile insanların tek başına veya örgütlü biçimde düşüncelerini ifade etmesi geniş biçimde sınırlandırılmakta, şiddet içermeyen muhalif siyasal faaliyetler tehlikeli sayılmaktadır. Çünkü tasarıya hakim otoriter felsefe, seçilmiş iktidarlara kuşkuyla bakmakta, seçimleri yönetenlerin değil yönetilenlerin belirlendiği bir oylama olarak görmektedir. İşte böyle bir anlayışın kanunlaşmasını önleyen en önemli etkinlik kadınlar tarafından yapılmıştır. Nitekim TCK Tasarısı’nın TBMM gündemine gelmesinden sonra, gerek iktidara gerek muhalefete mensup kadın milletvekilleri, kadın gazeteciler ve kadın kuruluşları eleştiri ve önerilerini ısrarlı biçimde ortaya koymuşlardır. Diğer bir deyişle adalet, özgürlük ve eşitlik meşalesi kadınların elinde, tasarının otoriter felsefesinin değişiminde temel faktör olmuştur. Öyle ki, tasarıyı görüşmeye başlayan Adalet Alt Komisyonu’nun milletvekili üyeleri ve bilim danışmanları, çalışmalarına başlar başlamaz, tasarının temel değerini insan onuru ve kişi hak ve özgürlükleri yapan devrim niteliğinde maddeleri tasarının en başına koymuşlardır. Kişi hak ve özgürlüklerini korumak ve suç işlenmesinin önlenmesi temel amaç olarak tasarının birinci maddesi olarak kabul Alt Komisyonca kabul edilmiştir. Adalet ve eşitlik ilkesinin de tasarıda yer almasıyla, ceza kanunun uygulanmasında her tür ayırımcılığa yol açabilecek düzenleme ve uygulamalara son verilmesinin ilk adımı atılmıştır. Tasarının bu şekilde hukuk devleti ve insan haklarına uygun bir eksene oturtulmasında, gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinden büyük destek verilmektedir. Atılan bu adımların devamının gelebilmesi ve ülkemizin gelecek yüzyılına damgasını vuracak çağdaş bir ceza kanununun yapılması için toplumun tüm kesimlerinin destek ve çabalarını sürdürmeleri gerekir.


Saygılarımla.




Alt Komisyon’un Tasarı’da yaptığı değişiklikler


*Kanunun temel amacının, kişi hak ve özgürlüklerini korumak ve suçların önlenmesi olduğu,

*Adalet ve eşitlik ilkesi gereği cezanın suçun ağırlığıyla orantılı olacağı, dil din, ırk, cinsiyet ayırımcılığı yapılamayacağı,

*Ceza kanunlarının yorumunda kıyas yapılamayacağı,

*İdarenin suç ve ceza koyamayacağı bu yetkinin sadece TBMM’de olduğu,

tasarıya temel ilkeler olarak konuldu.


*Türkiyede yapılacak yargılamalarda yabancılara ayrıcalık tanıyan hüküm çıkarıldı, yabancı ve Türk vatandaşı eşit hale getirildi.Türk hakimine yabancı ülke kanunun bilme ve uygulama zorunluluğu getiren madde çıkarıldı, hakim sadece Türk hukukunu uygulayacak.

*Kadın kız ayırımı yapan düzenleme çıkarıldı.

*Tasarıda sadece hakim ve savcılar yargısal faaliyet gören sayılıyordu bunlara avukatlar da ilave edildi.

*Üç kişinin bir araya gelip konuşmasını dahi örgüt sayabilecek tanım tasarıdan çıkarıldı.

*Özellikle trafik kazalarıyla ve yerleşim yerlerinde ateş ederek ölüme neden olanlara uygulanabilecek, olası kast düzenlemesi tasarıya girdi.

*Kişiyi gerçekleştirmeyi kastetmeği neticeden sorumlu tutan ortaçağ düzenlemesi tasarıdan çıkartıldı.


Alt Komisyon’a İletilen Öneriler

*Tasarıda Anayasa’ya aykırı biçimde tüzel kişiler için ceza sorumluluğu getiren düzenlemenin değiştirilmesi ve tüzel kişilerin vasıta kılınarak suç işlenmesi durumunda uygulanacak yaptırım tür ve koşullarının Anayasa’ya uygun biçimde düzenlenmesi,

*Suç işleyerek kazanç elde etmeyi caydırıcı yaptırımlar,

*Kabahatlerin ceza kanunundan çıkarılması,

*Gün para cezası sistemine geçiş,

*Çocuk suçluluğunun önlenmesi ve suç mağdurunun korunmasına yönelik tedbirler,

*İfade Özgürlüğünü sınırlayan hükümlerin değişmesi,

*Cinsel suçların bireye yönelik suçlar biçiminde düzenlenmesi ve ayrımcılığa yol hükümlerin değiştirilmesi, çocuklara yönelik cinsel istismarın etkili biçimde yaptırıma bağlanması, tecavüze uğrayan kadının bu suçu işleyenle evlenmesine zorlayan hükmün tasarıdan çıkarılması,

*Öldürme ve yaralama suçlarının cezalarının etkinleşmesi,

*Tasarıda şiddete başvurmayan sivil ve siyasal girişimleri, seçilmiş iktidar ve muhalefeti anayasal düzeni değiştirme suçuyla mahkumiyetini sonuçlayacak antidemokratik tanımın değiştirilmesi ve bu suçun mutlaka cebir şiddet yöntemleriyle işlenebileceğinin öngörülmesi,

*Ceza kanunundan tasarıya aynen aktarılan ve uyuşturucu madde kullanımının yaygınlaşmasına yol açan düzenlemelerin değiştirilmesi. Uyuşturucu madde ticareti, karapara aklama suçlarına karşı etkili ceza ve tedbirlere ilişkin düzenlemeler,

*Hırsızlık, kapkaç ve gasp gibi suçların örgütlü olarak işlenmesi durumunda etkin ceza ve tedbirlerin getirilmesi.
Old 03-11-2003, 20:10   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Av. Şenal Sarıhan Ve TCK

KADININ İNSAN HAKLARI – YENİ ÇÖZÜMLER VAKFI

tarafından düzenlenen

TÜRK CEZA KANUNU’NDA KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ TOPLANTISI’NDA


T.C. BAŞBAKANLIK İNSAN HAKLARI DANIŞMA KURULU BAŞKAN YARDIMCISI/ TCK KADIN PLATFORMU KURUCU ÜYESİ AV. ŞENAL SARIHAN’IN KONUŞMASI


İçinde bulunduğumuz bu günlerde TCY Tasarısı TBMM Adalet Komisyonunca oluşturulmuş bulunan TCK Tasarısı alt komisyonunda görüşülmeye başlanmış bulunuyor. Bu durumun, bizim için en önemli yanı, üzerinde tartışabileceğimiz son tasarının ortaya çıkmış bulunmasıdır. 2002 yılı başından beri, iki yıldır, “TCK Kadın Çalışma Grubu” olarak, yenilenen iktidar ve hükümetlere göre değişime uğrayan birden çok tasarı üzerinde çalışmak zorunda kaldık. Bu yoğun çalışmaya rağmen, seçim döneminin geçici Adalet Bakanı olan Sayın Çelikel dönemi dışında, istemlerimizin kısmi bir kabulle de olsa tasarıya yansıması mümkün olmadı.


Bugün ulaştığımız noktada, yazılı metinler haline getirdiğimiz istemlerimiz, TBMM Adalet Komisyonu Üyeleri, ilgili milletvekilleri ve tüm basına ulaşmış bulunuyor. Önerilerimize ilişkin olarak, yine basına yansıyan düşüncelerden anlayabildiğimiz kadarıyla, önümüzde çetin bir süreç, bizi beklemektedir. Ancak, bu mücadelede önemli destekleri de kazandığımızı söylemeliyim. Örneğin, başkan yardımcısı bulunduğum ve Türkiye’de şu anda insan hakları konusunda en üst düzeyde ve en yaygın yapılanma niteliği taşıyan, içinde kamusal ve sivil alandan üyeler barındıran, T.C. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Genel Kurul’una bu öneriler sunulmuş ve onay almıştır.


Önerilerimizi yazılı ve somut olarak size iletmiş bulunduğumuzdan, bugün burada yalnızca yürürlükteki yasamız ve tasarıya hakim olan bakış açısını özetle sunacağım:


1) Yürürlükteki yasamız ve tasarı, insan haklarının korunmasını merkez alan ve esas olarak bireyi koruyan bir kavrayışı yansıtmaktan uzaktır.


2) TCY ve Tasarı koruduğu değerler sıralamasında önceliği bireye değil, erkeğe ve mülkiyete vermektedir.


3) Yasada ve Tasarıda evrensel, devredilmez ve bölünmez olarak nitelenen insan hakları toplumun gelenek ve göreneklerine dayalı genel değer yargılarına feda edilmiştir.


4) Yasa ve Tasarıya erkek egemen bakış açısı hakimdir. Bu bakışla kadın, mülkiyetin sıradan bir parçasıdır ve erkek mülkünü korur gibi kadını korumalıdır. Bu nedenle kadının beden bütünlüğüne ilişkin hakların korunması, hukuk sistemine değil, eş, baba, erkek kardeş gibi “erkek”lere terkedilmiştir.


5) Yasa ve Tasarı, genel ahlak ve adab gibi tanımı belirsiz ve değişken değerleri koruma adına, kadının yaşama hakkı, vücut bütünlüğünü koruma ve geliştirme hakkı gibi temel insan haklarını ihlal etmektedir.


6) Bu nedenledir ki, kadının temel haklarına saldırı, yaşı ve medeni haliyle sınırlı bir korumanın konusu yapılmış, erkek kadına uyguladığı cinsel şiddeti, onunla evlenerek telafi eden “bağışlayıcı ve onur kurtarıcısı” olarak nitelendirilmiştir.


7) Yasa ve Tasarı, kadını cinsel şiddetin mağduru değil, adeta eylemcisi gibi görmekte ve saldırganı korumaktadır.


Yukarıda sıraladığımız saptamalar, içinde bulunduğumuz çağ ve gelişkinlik düzeyi ile örtüşmesi mümkün olmayan olgulardır. Yasalarımızda, bu bakış açısını sürdüren maddelerin varlığı, öncelikle insanlık onurumuzu zedeleyen, bizi birey ve toplum olarak aşağılayan bir sonuç yaratmaktadır. Bu sorunu çözmek, yalnızca kadınları, yasa yoluyla mahkum edildikleri ateş çemberinden kurtarmak olmayacaktır. Bu çember, kadın ve erkek tüm yurttaşları kendi ateşi içine almakta ve hepimize ortak acı vermektedir. Küçük birkaç örnekle bu durumu açıklmak istiyorum:

Şemse Kaynak, 15 Şubat 1998’de Bakışlar Köyünde evlenmeden önce hamile kaldığı için traktörün altına atılarak öldürüldü.

Rabia Oğuz, benzer nedenlerle, Kısas Köyü meydanında canlı canlı traktörün altında ezildi.

Özlem, Umut, Safiye benzer nedenlerle , Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da öldürüldüler. Pek çok genç kız ya da kadın, aynı gerekçelerle intihara zorlandılar. Evlilik öncesi ya da evlilik dışı doğan çocuklar, şerefleri için anneleri ya da akrabaları tarafından öldürüldüler. Kimileri, şerefleri için namuslarını bozan erkeği öldürdüler. Kimileri, sadece masum bir duygusal ilişkinin ya da sevdikleri için radyodan şarkı istemenin kurbanı oldular. Yasa, tümü için koruyucu gibi davrandı. Adeta bu öldürümleri teşvik etti.

Cinsel saldırıya maruz kalan kızlar, kendilerine tecavüz edenle evlenerek, şiddetin mağduru olmaya devam ettiler.


Küçücük kız çocukları, daha bedenlerini tanıyamadan cinsel şiddetin kurbanı oldular. Çoğu için “rızaları var” denildi. Eylemciler, ya evlenerek kurtuldular, ya da az ceza aldılar.

Şiddet mağdurları, medeni hallerine göre ayrı ayrı korundular. Kız ya da kadının birey olarak hakkı gözardı edildi.

Adli Tıp Kurumu’nca yapılan araştırmalara göre, şiddet mağdurlarının % 40’ını kadınlar, % 50’ sini çocuklar, % 5’ini erişkin erkekler oluşturuyor. Kadınlara yönelik saldırıların % 75’i, çocuklara yönelik saldırıların ise % 90’ı tanıdıklar tarafından gerçekleştiriliyor. Saldırıların % 60’ı mağdurun evinde, % 20’si bir başka evde gerçekleşiyor. Görüldüğü gibi şiddet evimizin içindedir.

Şimdi dönüp soralım. Hakları ihlal edilenler, yalnızca kadınlar mıdır? Onlar, şiddetle karşılaştıklarında, toplum içinde yapayalnız mıdırlar? Onların anneleri, babaları, kız ve erkek çocukları, komşuları, dostları yok mudur? Acı, sadece vurduğu yeri mi kavurmaktadır? Sizi yanınızda düşen birey olarak sizi hiç mi ilgilendirmemektedir?

Unutulmamalıdır ki, sorun hepimizin sorunudur. Bu sorunu çözmek, sorunu yaratan gerici gelenek ve görenekleri savunarak mümkün olamaz. En geri olana, en ileri olan tutumumuzla örnek olmalıyız.

Bugün Çalışma Grubumuzun önerileri karşısında “ayakları yere bassın” diyenlerin, kendi ayaklarının yere basması gerekmektedir. Bugün hem Türkiye Cumhuriyet yurttaşları, hem de bütün dünya kadının insan hakları sorununun bir insan hakkı sorunu olduğu bilinciyle hareket etmektedirler. Bu konuda bağıtlanmış çok sayıda sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşmelerden biri olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 3. Maddesinde şu hüküm yer almaktadır:



“Taraf devletler, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel sahalarda olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla, kadının tam gelişmesini ve ilerlemesini sağlmak için yasal düzenleme dahil bütün uygun önlemleri alacaklardır.”

TBMM’nin de yapması gereken, insan haklarına dayalı hukukun inşası için, toplumsal cinsiyet bakış açısını, tüm politika alanlarına yerleştirmektir. Bugün tüm ulusal mekanizmalar, toplumsal cinsiyet eşitliğini amaçlayan politikalar üretmeli, bu politikaları uygulamalı ve savunmalıdır. Anılan politikaların en önemli ayağını da yasal reformlar oluşturmaktadır TCY Tasarısı, bu anlamda bir olanaktır. Bu amaçla, Ceza Yasamızdaki tüm ayrımcı düzenlemeler ayıklanmalı, yeni düzenlemeler de eşitlikçi bir bakış açısı ile yapılandırılmalıdır.


Çalışma Grubu olarak bugün, yalnız olmadığımızın ve arkamızda güçlü bir kadın mücadelesinin bulunduğunun bilincindeyiz. 1913 yılında yayımlanan “Kadınlar Dünyası” Dergisi’nde Mükerrem Belkıs’ın söylediği şu cümleyi unutmuyoruz:



“Hakkı ihsaniyelerinden vazgeçen ya da bir kısmı verilmiyor diye hepsini bırakanlar varmış. Ben ise vazife-i ihsaniyemi kemal-i ifa edeceğim. Hiç kimse istemesin, yalnız başıma ben isteyeceğim. Onu istememek, insanlığıma bence hiyanettir.”


Kadınlar ve yurttaşlar olarak görevimizi yapacağız. Ama bu görev kadın-erkek hepimizindir ve bir insan hakları görevidir.



Şenal Sarıhan
Old 04-11-2003, 21:50   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Cinsel Taciz Ve Tck

MEVCUT TCK'NDA CİNSEL TACİZ

Mevcut TCK'nda 'cinsel taciz' teknik anlamda düzenlenmiş değildir.Ancak TCK'nda cinsel taciz kavramına dahil edilebilecek bazı suçlar ve kabahatler mevcuttur. Mevcut TCK'ndaki düzenlemelerden ''Adabı Umumiye ve Nizamı Aile Aleyhinde Cürümler'' Bab'ında düzenlenen söz atma,sarkıntılık, ırza tasaddi, ırza geçme, alenen hayasızca vaz'u hareket, hayasızca hareketlerin neşir vasıtasıyla, sözle veya diğer şeylerle işlenmesi, ''Şahıslara Karşı Cürümler'' Bab'ında düzenlenen hakaret ve sövme, ''Ammenin Nizamına Müteallik Kabahatler'' Bab'ında düzenlenen çirkin
ve ayıp hareketlerle halkı rahatsız etme ve ''Ahlakı Umumiyeye Müteallik Kabahatler'' Bab'ında düzenlenen edebe muhalif hareketler cinsel taciz kavramına dahil edilebilir.

AB, ABD ve UÇÖ MEVZUATINDA CİNSEL TACİZ

'Cinsel taciz'e Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda yer verilmiş olmakla beraber Taslak'taki bu düzenlemeler konuya ilişkin teorik bilgi yetersizliği nedeniyle eksiktir ve bu haliyle yasalaşması halinde AB normlarına aykırı olacaktır.

Cinsel taciz olayları, farklı biçimler ve derecelerde gerçekleşebildiğinden, hem öğreti hem de hukuksal metinler tarafından genel kabul gören ortak bir tanımının yapılması güçtür. Ancak cinsel tacizin tanımı, mağdurların olayı teşhisi açısından önemli olduğu kadar, çalışanların ve toplumun bu konuda eğitilmesi ve bilinçlenmesi,
konuya duyarlılığın sağlanması ve bu tanıma hukuksal sonuçlar bağlanması açısından oldukça önemlidir . AB'nce kabul edilmiş olan İşyerinde Kadın ve Erkeğin Onurunun Korunması Hakkında Karar'da ve AB düzeyinde görüşülmekte olan işyerinde cinsel tacize ilişkin bir yönergede , Amerika Birleşik Devletleri ve Uluslararası Çalışma Örgütü mevzuatında ''işyerinde cinsel taciz''in, hukuksal olarak iki biçim aldığı kabul edilmektedir:

Birincisi, cinsel rüşvet/gözdağı tacizidir ki, cinsel taleplere boyun eğmeye razı olmanın veya boyun eğmeye razı olma tekliflerinin bir çalışma/iş olanağına karşılık olmasıdır.

İkincisi ise cinsel tacizin tekrar eden bir çalışma/iş koşulu haline gelmesidir. Bu düşmanca ortam yaratan tacizdir.''

Cinsel rüşvet/gözdağı tacizi, ''işveren veya amir konumundaki bir kişinin yetkisini kullanarak ast konumundaki bir işçinin, işini veya işiyle ilgili bazı kazanımları elde etmesini veya elde tutmasını, cinsel talepleri kabul etmesi koşuluna bağlaması veya bu taleplere boyun eğmeyen işçinin bir zarara uğratılması'' olarak tanımlanmaktadır. Bu 'ya (cinsel ilişkiyi) kabul et ya da (işyerini) terk et' pazarlığıdır.

Düşmanca ortam yaratan cinsel tacizde, pazarlık sözkonusu değildir. Bu tür tacizde, işçinin işvereni, amiri, çalışma arkadaşları veya diğer üçüncü kişiler, işçinin cinsiyetinden ötürü hoşuna gitmeyen davranışlara girerek, düşmanca
veya rahatsız edici bir ortam yaratırlar ve çalışma ortamını kirletirler.

Cinsel rüşvet/gözdagi tacizi işveren veya amirler tarafindan yapilan eylemleri içerirken, düşmanca ortam genellikle
meslektaşlarin veya işçi olmayanlarin eylemlerinin sonucudur" .

-TCK TASARISI'NDA CİNSEL TACİZ-

TCK Tasarısı'nda, cinsel tacizin hukuksal biçimlerinden haberdar olunmadığı için hiyerarşik olarak üst konumunda olan kişi tarafından tacizin ve yetkinin kötüye kullanılmasının kapsamı dar tutulmuştur.

TASLAK'TA YALNIZCA HEM CINSEL RÜŞVET/GÖZDAGI TACIZI HEM DÜŞMANCA ORTAM YARATAN TACIZ BIÇIMINI ALABILEN SARKINTILIK VE SÖZ ATMA EYLEMLERI CINSEL TACIZ OLARAK
ADLANDIRILMIŞTIR. BU SUÇLARIN VE BUNLAR YANINDA IRZA GEÇME VE IRZA TASADDININ HİYERARŞİK OLARAK ÜST KONUMUNDA OLAN KİŞİLER
TARAFINDAN IŞLENMESI YETKININ KÖTÜYE
KULLANILMASI OLARAK KABUL EDILMIŞ VE DAHA AGIR BIR YAPTIRIMA BAGLANMIŞTIR.

FAKAT CINSEL TACIZE DAHIL OLAN VE GENELLIKLE DÜŞMANCA ORTAM TACIZ BIÇIMINI
ALAN DIGER SUÇ TIPLERININ (ÖRNEGIN HAKARET VE SÖVMENIN) HİYERARŞİK OLARAK ÜST KONUMUNDA OLAN KİŞİLER
TARAFINDAN IŞLENMESI YETKİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI OLARAK KABUL EDİLMEMİŞ VE BÖYLE BIR AGIRLAŞTIRILMIŞ YAPTIRIMA BAGLANMAMIŞTIR.

OYSA KANIMCA HİYERARŞİK OLARAK ÜST KONUMUNDA OLAN KİŞİLER
TARAFINDAN YÖNELTILEN HEM CINSEL RÜŞVET/GÖZDAGI TACIZI, HEM DÜŞMANCA ORTAM YARATAN TACIZ BIÇIMINI ALAN EYLEMLER, YETKININ KÖTÜYE KULLANILMASINI OLUŞTURMAKTADIR.

ARADAKI TEK FARK, CINSEL RÜŞVET/GÖZDAGI TACIZININ "CINSEL ÇIKAR SAGLAMAK" AMACIYLA YETKININ KÖTÜYE KULLANILMASINI OLUŞTURMASIDIR.

OLMASI GEREKEN:

CINSEL TACIZE ILIŞKIN OLARAK AŞAGIDAKI BIR ÇÖZÜMÜN BENIMSENMESI DAHA YERINDE OLACAKTIR:

TCK'NDA CİNSEL TACİZ OLUŞTURAN SUÇLAR SAYIM YOLUYLA BELİRTİLMELİ VE BUNLARIN HİYERARŞİK OLARAK ÜST KONUMUNDA OLAN KİŞİLERİN,
HANGI SUÇ TIPINI OLUŞTURURSA OLSUN YETKILERINI KÖTÜYE KULLANMALARI DAHA AGIR BIR YAPTIRIMA BAGLANMALIDIR.

AKSI HALDE Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı TCK Tasarısı'ndaki düzenlemelerin bu haliyle yasalaşması hem AB normlarına aykırılık oluşturacak, hem de adaletsizliklere yol açacaktır.

ÖNERİLEN MADDE:

Madde 317

Cinsel taciz

Kanun'da düzenlenmiş olan söz atma, sarkıntılık, ırza tasaddi, ırza geçme, alenen hayasızca vaz'u hareket, hayasızca hareketlerin neşir vasıtasıyla, sözle veya diğer şeylerle işlenmesi, hakaret, sövme, çirkin ve ayıp hareketlerle halkı rahatsız etme ve edebe muhalif hareketler, cinsel veya cinsiyet veya cinsel tercih temelli ise cinsel taciz oluşturur ve ilgili maddelerdeki yaptırımlar uygulanır.

Bu fiillerin, failce failin hüküm ve nüfuzu altında bulunan kimseye karşı işlenmesi halinde verilecek ceza ....kadar artırılır.

GEREKÇE:

Avrupa Birliği İşyerinde Kadın ve Erkeğin Onurunun Korunması Hakkında Karar'da ve Amerika Birleşik Devletleri ve Uluslararası Çalışma Örgütü mevzuatında ''cinsel taciz''in, "cinsel rüşvet/gözdağı tacizi" ve "düşmanca ortam yaratan taciz" olmak üzere iki hukuksal biçim aldığı kabul edilmektedir. Bu ayrım, ABD hukukunda hiyerarşik ilişkilerin mevcut olduğu, işyeri içinde veya dışında gerçekleşen, bütün tacizlerde uygulama alanı bulmaktadır. Hem ABD hem AB mevzuatında, failin, hüküm ve nüfuzu altında bulunan kimseyi tacizi yetkinin kötüye kullanılması olarak kabul edilmektedir. Öte yandan AB mevzuatına göre bir davranışın cinsel taciz olarak adlandırılması için, mutlaka cinsel nitelikli olması gerekmemekte, cinsel tercih veya cinsiyete dayalı tacizler de cinsel nitelikli olmasalar bile cinsel taciz olarak kabul edilmektedir. AB'ne tam üyelik sürecinde TCK'nda da AB normlarına uyumun sağlanması gerektiğinden, cinsel tacizle ilgili madde AB Uygulama Kodu'na paralel olarak düzenlenmiştir.


Yard.Doç.Dr.Kadriye Bakırcı
İTÜ İşletme Fakültesi
Hukuk Anabilim Dalı
80680 Maçka, İstanbul
Old 11-11-2003, 22:01   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Karar K.J.P. yi Dinleyin. Ne Söylüyor Olabilir?

"""Güney Koreli Üniversite öğrencisi K.J.P.nin tatil için geldiği Trabzon'da kimliği belirlenemeyen bir kişinin tecavüze uğraması ülkesinde şok etkisi yarattı."""Hürriyet Gazetesi 11 Kasım 2003


Doğrusu hem habere ve olayın oluş şekli konusundaki bilgilere daha fazla devam etmek istemiyorum ...

Sadece şu soruları soruyorum:

Tecavüze uğrayan bu bayan için "tecavüzcüsü ile evlendirme" ve böylece sanığı cezadan kurtarma programı geçerlimidir?

Acaba K.J.P.nin annesi ve babası da bunu ister mi?

Acaba K.J.P. nin bakire olup olmadığı bu suçun soruşturulmasında
önemli sayılır mı G.Kore de.?

Acaba K.J.P.evli ise sanığa daha fazla mı ceza vermeli?

Sanık evli ise peki? Tecavüzcüsü ile evlendirme programı nasıl hayatiyet kazanacak?

Acaba komisyon tecavüzcüsü ile evlenip mutlu olan kadınların beyanlarını ne zaman alacak?

Acaba K.J.P.ben tecavüze uğradım,kimse benimle evlenmez mi der?Kimseyle evlenememe ihtimali ,tecavüzcüsü ile ömür boyu beraber kalmakta ihtimalinden daha katlanılmaz bir ihtimalmidir?


Susuyorum.

K.J.P. yi dinleyin. Ne söylüyor olabilir?


Saygılar
Old 21-11-2003, 19:23   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Soru Kadın ve TCK

ORD.PROF. DÖNMEZER: ''EVLİLİKTE IRZA GEÇME SUÇ SAYILAMAZ''...
ORDİNARYUS HUKUÇU, BU DURUMDA İFTİRALARIN ÖNÜNE GEÇİLEMEYECEĞİNİ SÖYLEDİ

Ord. Prof. Dönmezer, evlilikte ırza geçmenin suç sayılması halinde kadınların
mahkemelere koşacağını iddia ederek, "Bu sorunlar ailede halledilmeli. Yoksa
iftiraların önünü alınmaz" dedi

Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, hazırlanmasına başkanlık ettiği Türk Ceza Kanunu
(TCK) tasarısında eleştirilen "namus indirimi", "bekâretin ağırlaştırıcı neden
sayılması" ve "evlilikte tecavüz" maddelerini savundu.
Prof. Dönmezer, Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki konferansta, evlilik içinde cinsel
ilişki konusuna ceza kanununun müdahale etmemesi gerektiğini belirtti. Dönmezer,
şöyle konuştu:
"Bu sorunlar aile içinde halledilmeli. Özgürlükçüyüz diye evlilik içinde zorla
ırza geçmeyi suç sayarsanız iftiraların önü alınamaz. Bu suç sayılırsa karısı
uyurken, cinsel şehvetini karısının üzerinde gideren bir erkek de tecavüzcü
sayılır. Kadın kalktığında, 'benim rızamı almamıştı' diye mahkemeye koşabilir."

'Hâkimin takdiri'
Dönmezer, töre cinayetlerinde tahrik unsurunun kaldırılmamasıyla ilgili
eleştirileri şöyle yanıtladı:
"Genel tahrik bütün suçları kapsar ve hâkimin takdirine bağlıdır. Tasarıda, ağır
ve adi tahrik ayrımını kaldırdık, hepsini genel tahrike sokarak hâkimin
takdirine bıraktık. Şimdi milletvekilleri 'karımı başka erkekle görsem tokat
atarım, yok boşarım' falan diyor. Ben söyleyeyim, Türk erkeği onlar gibi
davranmaz, başka türlü davranır. Böyle bir durum karşısında toplum o erkeğe
'Boynuzlu' der val-lahi. Bu da ağır tahriktir. Bu hale gelen bir adam için
tahrik ûnsurunu kaldıralım mı şimdi. Bekaret Türk örf ve âdetlerinde vardır.
Hukuk da buna saygı duymak zorundadır. Kız bekâretini evlenene kadar korumaya
niyetlenmiş ama biri tarafından zorla bozulmuşsa bu tabii ağırlaştırıcı bir
nedendir."



'Tecavüzcüyle evlenme fuhuşu önler'
IrzIna geçilen kız, toplum içinde dışlanmakla karşı karşıya kalıyor ve
damgalanıyor. Bu büyük şehirlerde de böyle. Ailesi tarafından da evden atılan bu
kızların birçoğu fuhuş tacirlerinin eline düşmekte, hayatlarını genelevlerde
geçirmektedirler. Bu maddenin korunması, Türk toplumu açısından bu nedenle
önemlidir."


Habertürk - 20.11.2003
Old 21-11-2003, 20:37   #23
Gemici

 
Varsayılan

Erkek bakis acisi degil bence, erkekoglu erkek bakis acisi (ERKEKOGLU ERKEK DIGERLERINDEN BIRAZ DAHA ERKEKTIR), isterseniz Osmanli Bakis Acisi da diyebilirsiniz.

Cogumuza hocalik etmis bir Ordinaryusumuz böyle düsünürse, sokaktaki vatandas daha baska ne düsünebilirki?

Allaha sükredelimki bütün erkekler Ord. Prof. Dönmezer gibi düsünmüyor. Eger öyle olmus olsa idi, Dönmezer Hocamizin ve daha baska bir cok kisinin bize ögrettikleri INSAN HAKLARINI unutmamiz gerekirdi.

Orada burada patlayan bombalari duyunca ve Ordinaryus umuzun söylediklerini okuyunca, `ben de "ne zaman Insan oluruz" demekten kendimi alamiyorum.

Saygilarimla
Old 21-11-2003, 21:38   #24
Gemici

 
Varsayılan

Dozunu biraz kacirdimsa, özür dilerim. "Osmanli Bakis Acisi" deyimini de, bir genelleme oldugu icin, geri aliyorum.

Saygilarimla
Old 22-11-2003, 13:15   #25
Admin

 
Varsayılan

Tüm medeni dünyanın tepkisini üstüme çekeceğini ve hangi sıfatlarla suçlanacağımı bile bile itiraf ediyorum:

Bence evlilik içi "tecavüz" istisnai haller dışında cezai değil, -gerekiyorsa- hukuki yaptırımlara tabi olmalıdır. Bu anlamda Ord. Prof. Dönmezer bazı yorumlarına katılıyorum.

Herkes "yanıtla" tuşuna koşmadan önce ilk aklıma gelen istisnai halleri de sayayım: (aklıma gelmeyenler ancak katılacaklarım olabilir)
* Şiddet kullanımı ve fiziksel zarar verme
* Mağdurda ağır manevi yıkıma yol açacak hem eşler arasında hem toplumda alışagelmişin dışında kabul edilen tarzda cinsel ilişkiye zorla girmek.
* Evliliğin kağıt üzerinde devam ediyor olsa bile fiilen bitmiş olması (ve örneğin eylemin "intikam" amaçlı işlenmesi)

Ancak bu unsurlar yoksa eşlerin girdikleri her ilişkiye Amerikan Hukukunun Tecavüz veya Cinsel taciz kriterlerini uygularsak vay halimize! Detaylara girmek istemiyorum ama herkesin tepki göstereceğini bildiğim için sanırım ilerde girmek zorunda kalacağım, onun da farkındayım..

Ayrıca not: Niçin herkes tecavüzü bir "erkek" eylemi kabul eder bilmiyorum, sanırım kanunun bence hatalı düzenlemesinin bunda bir rolü olabilir. Ancak mesajımı lütfen cinsiyet ayrımcılığı yapmadan okuyunuz, zira benim yorumum "eş" diyor, bazı arkadaşlarımızın okumayı istediği/beklediği gibi "erkek" demiyor.
Old 22-11-2003, 15:53   #26
aytenagirdemir

 
Varsayılan

Merhaba herkes,

Sulhi Dönmezer hem de bir ordinaryus prof. " evlilik içi tecavüzün suç olması halinde kadınların mahkemelere koşacağını söyleyerek, bu sorunlar ailede çözümlenmeli aksi halde iftiraların önüne geçilemez" demişş.
Yani ne demek istemiş. Satır aralarını okuyorum(benim okuyamadıklarımı okuyup yazanlar olursa ayrıca sevineceğim.) Kadınların mahkemeye koşacağını söylemiş. Yani Türkiye'de evlilik içi tecavüz vak'ası o kadar çok ki, - kadınların çok büyük bir çoğunluk evlilik içinde cinsel şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalıyor- bu kadınlara şikayet hakkı verirsek gidip kocalarını şikayet ederler. Bu tecavüzcü kocaları nasıl koruyacağız, zavallı kocalar.
Dikkat etmek gerekirse mağdur korunmuyor, evlilik kurumunu korumak amacıyla şiddet uygulayan erkek korunuyor. Yabancı şahısların dahi tecavüzünü kamu makamlarına bildiremeyen bir kadınının kocasını kolay kolay şikayet edemeyeceğini düşünüyorum. Ayrıca ordinaryus prof. söylediğine göre bırakın kadın gerçek bir olayı söylemeyi, zavallı kocalarına bir de iftira atacaklar.

Yasalar birbiri ile uyumlu olmak zorunda. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına dair yasa ile, aynı çatı altında yaşayan aile bireylerinin birbirine şiddet uygulamasını engellemek amacıyla koruyucu tedbir kararı verilebiliyor. Şiddet ne yazık ki fiziksel eylemle sınırlı değildir. Psikolojik, ekonomik, duygusal ve cinsel şekillerde de şiddet uygulanabilir. Cinsel şiddetin en ağır biçimi tecavüzdür. Kadın evlenmekle bütün özgürlüklerini eşine devretmez. Zaten kimse özgürlüğünden önceden feragat etmez. Yani evlilik akdinin imzalanması ile birlikte kadının mülkiyeti kocaya geçmez, kadın attığı imza ile bedeni, fikirleri, cinselliği üzerindeki özgürlüklerini kocaya devretmez. Öyle ise tecavüz ister evlilik içinde olsun ister evlilik dışında olsun TECAVÜZDÜR. 4320 sayılı yasaya göre tecavüz eden kocanın evden uzaklaştırılması gerekir. Bizim yasalarımıza göre koca, evlilik içi tecavüzde fail olabilir ancak Yargıtayın çok yanlış bir kararı ile kocalar bu suçtan eşlerine karşı muaf kılındı. Bir suç bir yargıtay kararıyla ortadan kaldırıldı!!!

Yine ordinaryusun vermiş olduğu örnek gerçekten ürpertici. Öyleyse, geceleyin bir sanığın evine girdiği kadına tecavüz etmesi halinde kadının iradesi alınamayacağına göre, ya da kadını eterle bayıltıktan sonra, ya da kişinin herhangi bir şekilde bilincinin kapalı olduğu durumlardaki tecavüz tecavüz olmayacak.

Tecavüz edilen bir kadının, insan olduğu bu adamlara hatırlatılmalı. Kadın zardan ibaret, ambalajı bozulmadan erkeğe babadan devredilecek bir mal değildir. Kadının bekareti gitti diye cezada 1/2 oranında arttırım yaptırırlar, kadının tecavüz nedeniyle bekareti izale olmadan hamile kalması halinde, faile verilecek ceza kadının doğumuna kadar ertelenir. Kadın sezeryanla doğum yaparsa bekareti bozulmayacağından ceza arttırılmaz, kadın normal doğum yaparsa bekareti izale olacağından ceza 1/2 oranında arttırılır. İşte, namusu zardan ibaret sayan anlayışın matematiksel sonuçları!!! Bekareti bozulmamış bu kadını babası rahatça birini kandırarak sunabilir!!!
Bu arada zardan arttırım uygulanırken, kadının psikolojisinde meydana gelen büyük eksilme ise kesinlikle dikkate alınmaz. KAdın yaşadığı travma neticesinde belki yıllarca psikolojik tedavi görür, ilaç kullanır, evlenemez, ilişkiye giremez, işinde, sosyal hayatında geri çekilme olur ama bunların hiçbiri önemli değildir. Niye travma geçirir ki kadın o da anlaşılmaz! Nasıl olsa kadın alışır! (Bakınız Prof. Dr. Doğan Soyaslanın görüşleri.) Eski kocasının tecavüzünü karakola bildiren kadına polisler sırıtarak " ne var yani o kadar sene birlikte olmuşsun bir kere daha olsan ne olur" der. Ve böyle iğrençlikler, hayatımızın katlanılması gereken gerçekleri kabul edilir. Hep kadın aleyhine işleyen gerçekler... Töreler, gelenekler... vs.vs.

Irzına geçilen kadının toplumda dışlandığı, bu nedenle tecavüzcüsüyle evlenmesi savunuluyor en otorite ağızlarca. Bu kadınları toplum dışına atan, zorla evlendirilmelerine neden olan, para karşılığı alınıp satılmalarını sağlayan, tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda bırakan, namus töre gibi çeşitli kisvelerle katledilmelerini sağlayan ataerkil düzen ne tartışılıyor ne de değiştirilmesi için bir şey yapılıyor. Aşiret reislerini meclise taşıyan ve onlardan zerre kadar farklı düşünmeyen münevver meclisimizden başka bir şey beklemek herhalde hayal olur.
Madem tecavüze uğrayan kadının yaşadığı zorluklar biliniyor öyleyse Türkiye'nin Avrupa Konseyinde taahhüt ettiği her 10,000 kadın için bir sığınak açılsın.Tecavüzcüsüyle evlendirerek kadın fuhuştan kurtuluyormuşşş!!! Kadın tecavüzcüsüyle evlenince kendini, bedenini, hayallerini, geleceğini satmıyor mu? Devlet aracı olunca fuhuş olmuyor mu? Tecavüzcüsüyle evlendirilen bir müvekkilem, kocasının üzerine kaynar su dökmesi ve bıçakla saldırması sonucu kendisini camdan atarak, beli kırılmış ve adam onu yerde öyle bırakarak kaçmıştır. Tecavüzcüsüyle evlenen ya da evlilik içi tecavüze uğrayan kadınla erkek eşit olabilir mi? Zayıfı güçlünün eline teslim ediyoruz. Oysa hukuk zayıfın yanında olmalı. Güçlünün yanında değil. Hukuk zayıf lehine pozitif ayrımcılık yaparsa ancak eşitlik olur. Eşit olmayanlar arasında düz bir mantıkla, matematiksel olarak hukuk kurallarının uygulanması açık bir eşitsizlik nedeni olacaktır.
Ayrıca Admin'in tecavüzün sadece şiddet kullanımı fiziksel şiddetle olabileceği yönündeki dar tanımlamasına katılmadığımı belirtmek istiyorum. Tecavüz kavramının içinde zaten zor vardır. Ancak bu zor kavramı önemli. Tecavüz fiili kişinin herhangi bir şekilde "iradesine karşı" kendisinin cinsel birleşmeye zorlanmasıdır. Kadının hayır dediği noktada olay bitmiştir. Ya da mağdurun hayır anlamına gelen, mağduru hayır diyemeyecek durumdayken cinsel eyleme zorlamak da tecavüzdür. Ya da mağdurla fail arasında bir iktidar ilişkisi olabilir. Örneğin ensest vak'alarında mağdur açıkça hayır demiyordur belki, ama aradaki iktidar ilişkisi ortada açık bir HAYIR olduğunu ortaya koyar. Ancak bir Yargıtay Kararında bir genç kızın 16 yaşından itibaren babasının tecavüzüne ses çıkarmamasını rıza kabul etmiştir. Üç yıl içinde neden şikayette bulunmamıştır diyerek fail lehine hüküm kurmuştur. Öğretmen-öğrenci, usta-çırak, mağdurun yaşının küçüklüğü halleri de buna girer.
Sayın Admin, aklınıza gelen veya gelmeyen hiçbir istisnayı kabul etmiyorum. Zayıftan yana açıkça tavrımı koyuyorum.
Ayrıca sürekli cinsiyet ayrımcılığı yapılmasın açıklamaları sadece yapılna cinsiyet ayırımcılığının üstünü örtmeye yaramaktadır. Türkiye ve Dünyadaki tecavüz mağdurlarının kim olduğunu herkes gibi biliyorum. Ben cinsiyet ayırımcılığı yapıyorum. Tavrımı tecavüze uğrayan, kadından yana hatta eşcinsellerden yana koyuyorum. Onlar lehine pozitif ayrımcılık yapıyorum.
Old 22-11-2003, 18:46   #27
Admin

 
Varsayılan

Alıntı:
Satır aralarını okuyorum(benim okuyamadıklarımı okuyup yazanlar olursa ayrıca sevineceğim.) Kadınların mahkemeye koşacağını söylemiş. Yani Türkiye'de evlilik içi tecavüz vak'ası o kadar çok ki, - kadınların çok büyük bir çoğunluk evlilik içinde cinsel şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalıyor- bu kadınlara şikayet hakkı verirsek gidip kocalarını şikayet ederler.

Hayır kastedilenin bu olduğunu düşünmüyorum. Kastedilen bence artık Amerika'da olmaya başlayandır:
"Parmağı omzuma çarptı" = cinsel taciz, milyon dolar tazminat
"Evet ben de seks yapmayı kabul etmiştim ama 14. dakikada birden canım sıkıldı, vazgeçtim" = tecavüz.

Şahit yok, delil yok, ispatı mümkün değil, taraflardan birinin beyanını doğru kabul edin, verin mahkumiyet kararlarını, nasıl olsa "erkektir, yapmıştır!". İşte cinsiyet ayrımcılığı benim gözümde budur ve bunun gittiği nokta da aynen şu anda bulunduğumuz nokta kadar tehlikelidir, zira kadının seksi şantaj aracı olarak kullanmasına yok açar.

Alıntı:
Ayrıca Admin'in tecavüzün sadece şiddet kullanımı fiziksel şiddetle olabileceği yönündeki dar tanımlamasına katılmadığımı belirtmek istiyorum.

Böyle bir tanımlama yapmadım. Bu yorumu sadece evlilik içi tecavüz olarak adlandırdığınız eylemler için yapmıştım.

Evlilik içinde seks bu ilişkinin normal bir parçasıdır ve her iki partner'ın da zaman zaman isteksizce sadece karşı taraf istediği için bu ilişkiye girmesi söz konusu olabilir. O nedenle evlilik içi seks ilişkisinde taraflardan birinin şehvet duygusunun yokluğu her zaman bu ilişkiyi tecavüz yapmaz. Ne zaman "tecavüz" yaptığını yukarıda açıkladım.

Alıntı:
Ben cinsiyet ayırımcılığı yapıyorum. Tavrımı tecavüze uğrayan, kadından yana hatta eşcinsellerden yana koyuyorum. Onlar lehine pozitif ayrımcılık yapıyorum.

Taraflardan biri için ayrımcılık yaptığınızda diğer tarafı mağdur ediyorsunuz demektir. O nedenle duygusal yaklaşımınızın objektif olmadığını söylemeye gerek yok. Hukuksa bence her zaman objektif olmayı gerektirir

Ayrıca bir iki noktanın tekrar altını çizmek isterim:
1- Ord. Prof. Dönmezer yukarıda pekçok değişik noktada pek çok yorumu var ki, her biri üzerine kitap yazılır. Ben sadece "evlilik için tecavüz" konusu ile ilgili yorum yapıyorum, diğer konulara girmedim (ki bu onlara katıldığım anlamına da gelmiyor)
2- Tecavüzü veya cinsel tacizi erkek eylemi kabul etmeyi şiddetle reddediyorum. Failin çoğunlukla erkek olması da bu tavrımı değiştirmiyor. Amerikada da mahkumların büyük oranı siyahtır ama siyahlar suç işler yorumu yapmak ırkçılıktır. Aynen cinsel suçlarla ilgili hukuki düzenlemeleri "fail erkek, mağdur kadın olur" mantığı ile yapmanın olduğu gibi.
3- Bir erkeğin bir kadına tecavüzü ne kadar ciddi bir eylemse, bir kadının kendi rızasıyla girdiği bir cinsel ilişkiden sonra bunu bir sebepten şantaj/intikam aracı olarak kullanıp erkeği tecavüzle suçlaması da aynı derece ciddi bir eylemdir. Hukuki düzenlemeler her ikisi de engelleyecek biçimde yapılmalıdır ve bir eylemi engelleyeceğiz derken diğeri teşvik edilmemelidir.

Saygılarımla,
Old 22-11-2003, 21:09   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Evlilik İçi Tecavüzün Tecavüz Olduğu Çok Geç Kabul Gördü

Evlilik İçi Tecavüzün Tecavüz Olduğu Çok Geç Kabul Gördü

Tecavüzün ,bir insanlık suçu sayıldığı evrensel hukuka göre tanımında mağdurun durumu,yaşı ve edep töreleri kesinlikle yer almıyor.Tecavüz,kaba kuvvete veya tehdide başvurmak yoluyla veya mağdurun bilincinin yerinde olmadığı ve zihinsel nedenlerle rıza gösterecek durumda olmadığı hallerde cebren birleşmede bulunmak.Hepsi bu.

Ancak bu tanım çok yakın geçmişe kadar birçok batılı ülkede bile evlilik içi tecavüzü kapsamıyordu.

ABD nin 50 eyaletinde evlilik içi tecavüz 10 yıldan beri suç sayılıyor.Tecavüzlerin % 25 i kocalardan kaynaklanıyor.Ve sanıldığının aksine kocanın tecavüzü,bir yabancının tecavüzüne göre daha katlanılabilir bir durum değil.Araştırmacılara göre evlilik içi tecavüz kadınların ruhlarında kalıcı izler bırakıyor.

AB.ülkelerine gelince;Evlilik içi tecavüz bazı ülkelerde halen suç sayılmıyor.Bu ülkelerden biri de Yunanistan.

İngiltere ve İrlanda da 18.yy dan kalma kanun hükmü ancak 1990 yılında değiştirilebildi.Başyargıç Sir Matthew Hale nin 250 yıl önce hazırladığı Medeni Kanun a göre kadın evlenme sözleşmesi yaparken bedeninin kullanım haklarını kocaya devrediyordu.Bu nedenle de kocanın eşe tecavüzü mümkün değildi.Bu eylemin suç sayılması için verilen mücadele 12 yıl sürdü ve sonunda yasalaştı.Feminist hareketin de katkılarıyla bu alanda cinsiyet ayrımcılığı kesin şekilde sona erdi.

Fransada Yüksek Mahkeme 1990 yılında mevcut yasa hükmünü iptal ederek evlilik içi tecavüzün mümkün olduğunu kabul etti ve hemen 1 yıl sonra tecavüzcü bir kocaya sekiz yıl hapis cezası verildi.

Almanyada da 25 yıllık bir tartışmadan sonra 1995 yılında evlilik içi tecavüz suç sayıldı.

AB.Ülkelerinden Belçika,Danimarka,İsveç te de suç sayılıyor.

Bu suçun yasaya girdiği diğer ülkeler şöyle:
Avusturalya
Kanada
Çin
Kosta Rika
İsrail
Japonya
Norveç
Güney Afrika
Yeni Zelanda
Rusya
Polonya
Çek Cumhuriyeti

Türkiye dahil bir çok ülkede ise İngiliz Yargıç Sir Matthew Hale nin 250 yıllık zihniyeti yaşamaya devam ediyor.

1.Kasım 2003 Hürriyet Gazetesi -Ayşe Özer Karasu
Old 23-11-2003, 03:43   #29
Gemici

 
Varsayılan

Tecavüzün en belirgin unsuru, tecavüz edenin magduru zor kullanarak istemedigi bir iliskiye zorlamasidir. Bir kimseyi zor kullanarak, iradesi disinda bir iliskiye zorlamak, ister evlilik disi ister evlilik ici olsun suctur bence. Bu fiili gerceklestirenin erkek veya kadin olmasi olaydaki suc unsurunu degistirmez. Yalniz Türkiyenin gercegi su ki, bu isi yapanlar ekseriyetle erkekler. Isin önemli yani tecavüzü gercekten suc olarak kabul edip etmeyisimiz. Eger tecavüzü suc olarak kabul ediyorsak, onun cezalandirilmasini istmekte kacinilmaz olur.

Evlilik ici tecavüzü suc olarak kabul etmemek icin gösterilen gerekce; sikayet hakkinin kötüye kullanilacagi. Bütün haklarin kötüye kullanilmasi ihtimali oldugu icin, kanun bir hakkin kötüye kullanilmasini zaten korumuyor. Bütün haklarin kötüye kullanilmasi ihtimali olunca da, evlilik ici tecavüzü suc olarak görmek istemeyen mantikla, diger haklari da korumamak gerekir, cünkü bu haklarin da kötüye kullanilmasi ihtimali var. Görüldügü gibi gösterilen gerekce ile evlilik ici tecavüzü suc olmaktan cikarmanin sonucu diger haklari da korumamaya kadar gidiyor.

Isin en acikli YANl kadininin insani haklarini, örf ve adetlerimiz böyle buyuruyor, gerekcesi ile önlemeye calismak. Kisacasi HUKUK örf ve adetlere teslim ediliyor. Örf ve adetler mutlaka kötüdür, sökülüp atilmasi gerekir diye düsünmüyorum. Ama eger o örf ve adetler veya töreler adil degilse, insanlari en dogal haklarindan mahrum ediyorsa ve zora bas egmek zorunda birakiyorsa söküp atmak gerekir. Bunuda belirli fiilleri cezalndirmak ve bilincli bir toplum yaratmak yolu ile basarabiliriz. Yalniz sunu da bilmemiz gerekir; belirli fiilleri sadece cezalandirarak onlari önleyemeyiz. Toplumun bilinclenmesi ve kültür seviyesinin yükselmesi gerekir. Toplumun degisik kesimlerinden Ceza Kaunun Tasarisina karsi gösterilen tepkiler, belirli seylere karsi bir kipirdanmanin oldugunu gösteriyor.

Saygilarimla
Old 23-11-2003, 12:15   #30
Admin

 
Varsayılan

Sayın Gemici,

Ben sizin mesajınızdaki görüşlerin pek çoğuna katılıyorum ve evlilik içinde her türlü cinsel ilişki caizdir gibi bir yorum da asla yapmadım.

Ancak burada tartışma konusunun -en azından benim açımdan- evlilik içi cinsel ilişkilerin hangilerinin tecavüz olarak değerlendirilmesi gerektiği olduğunu lütfen dikkate alınız.

Ben sadece eşler arası cinsel ilişkileri "sıradan tecavüzlerden" farklı değerlediriyorum zira eşler arası seksi bu ilişkinin normal bir parçası olarak görüyorum. Bu nedenle neyin tecavüz olduğunun değerlendirilmesinin de dikkatli yapılması gerektiğini ve diğer tecavüzlerde kullandığınız "bir ara hayır demiş olabilirim" söylemine evlilik içi seks söz konu olduğunda anında tecavüz damgası yapıştıramayacağımızı söylüyorum.

Ben söylediğim zannedilen veya zannedilmek istenen pek çoğu şeyi söylemiyorum. Mesela:
"Evlilik içi tecavüz olmaz" demiyorum.
"Evlilik içi zor kullanılarak girilen cinsel ilişkiler cezalandırılmasın" da demiyorum.
"Erkeğin kadın bedeni üstüne zilyetlik hakkı vardır" da demiyorum (veya cümlenin nesnesi ile öznesini yer değiştirebilirsiniz).
"Tecavüze ağır ceza verilmesin" de demiyorum hatta bana sorarsanız bu eyleme vereceğim ceza burada tecavüze karşı en sert tavrı koyan arkadaşlardan daha ağır olurdu.
"Kanunları örf adetlerle göre belirleyeyim" de demiyorum üstelik burada sizin yaptığınız yorumun da daha sertini yapabilirim: bana göre "örf adetler kötüdür, hukukda yeri yoktur, söküp atılmalıdır".

Lütfen benim vermeye çalıştığım mesajı ne demeye çalışmış olabileceğimi düşünerek yorumlamayınız sadece ne dediğime göre yorumlayınız. Benim evlilik içi tecavüze topyekün karşı olan sizin "erkekoğlu erkek bakış açısı" olarak nitelediğiniz bakış açısı ile ilgim yok. Ancak bu benim evlilik içi tecavüzü onlardan olduğu kadar sizlerden farklı değerlendirmemi de engellemiyor.

Hangi suç için olursa olsun suçu engelleyeceğiz derken suçsuzların iftira ile canının yakılmasına karşıyım ve buna "tecavüz" de (evlilik için/evlilik dışı) dahil. Ben Türkiye'deki mevcut sisteme karşıyım, ancak Amerikadaki sisteme de karşıyım. Her ikisinde de kalabalık bir grubun canının haksız yere yandığını düşünüyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Niye "Adam Gibi Adam" Ya Da "Kadın Gibi Kadın" Bulamıyoruz? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 76 04-09-2011 13:30
Kadın Sığınmaevleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 21-09-2009 22:39
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? iustinianus Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 24-04-2008 14:28
Kadın:-))) Ayfer Gökçen Site Lokali 1 12-04-2008 14:27
Kadın ve Siyaset... Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 20 05-08-2007 18:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09768605 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.