Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İş davasında açılan karşı davayı ayırma

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-05-2011, 14:27   #1
cmuk

 
Varsayılan

Merhabalar. Sayın Meslektaşlarım,
Benim de açmış olduğum iş davasına işveren tarafından süresi içinde karşılık dava açıldı. Karşılık davada işveren müvekkilden alacaklı olduğunu ve takas mahsup talebinde bulunmuş.
Tabiki tarafımızca açılan tazminat davasını bulandırmak için yapılan bir hareket. Burada işverence açılan davanın bir alacak davası olduğu ve İş mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle bir görev itirazında bulunarak davaların ayrılması sağlanabilir mi?Teşekkürler.
Old 27-05-2011, 16:13   #2
üye32062

 
Varsayılan

Karşlılık dava da da iş mahkemesi görevlidir. Davalar arasında irtibat bulunduğundan birleşme kararı verilmesi doğdudur diye düşünüyorum. iyi çalışmalar


Kanun No: 5521
İş Mahkemeleri Kanunu (YÜR. TAR.: 04.08.1950)

Kabul Tarihi: 30.01.1950
R.G. Tarihi: 04.02.1950
R.G. No: 7424

Madde 1 - İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
Old 27-05-2011, 16:34   #3
av.kadirpolat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan cmuk
Merhabalar. Sayın Meslektaşlarım,
Benim de açmış olduğum iş davasına işveren tarafından süresi içinde karşılık dava açıldı. Karşılık davada işveren müvekkilden alacaklı olduğunu ve takas mahsup talebinde bulunmuş.
Tabiki tarafımızca açılan tazminat davasını bulandırmak için yapılan bir hareket. Burada işverence açılan davanın bir alacak davası olduğu ve İş mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle bir görev itirazında bulunarak davaların ayrılması sağlanabilir mi?Teşekkürler.

Eğer işçi ile işveren arasındaki alacağın sebebi iş akdinden kaynaklanıyor ise İş mahkemesinde bu dava görülebilir.

Ama sebebi başka bir şey ise Asliye Hukuk mahk. dava açılmalıdır.

Bu arada sayın CMUK, açmış olduğunuz davanın niteliği belli olmadığından, birlişme hususunda yorum yapamıyorum. Zira örneğin, sizin davanız hizmet tespiti davası ise, karşı tarafın davası da iş hukuku kapsamında olan bir alacak davası ise birleşmesini düşünmek mümkün değil.
Old 27-05-2011, 16:36   #4
cmuk

 
Varsayılan

Bizim açtımız dava işçi alacaklarına ilişkin karşı tarafın karşılık davası ise kira alacağı ve normal alacağa ilişkindir. Dolayısıyla kanaatimce bu dava asliye hukuk mahkemelerinde görülmelidir. Ancak davalı bu alacaklarını karşılık dava yolu ile iş mahkemesinden istiyor.
Old 27-05-2011, 16:38   #5
av.kadirpolat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan cmuk
Bizim açtımız dava işçi alacaklarına ilişkin karşı tarafın karşılık davası ise kira alacağı ve normal alacağa ilişkindir. Dolayısıyla kanaatimce bu dava asliye hukuk mahkemelerinde görülmelidir. Ancak davalı bu alacaklarını karşılık dava yolu ile iş mahkemesinden istiyor.

Aynı mahkemede görülmesi söz konusu dahi olmaz.
Old 27-05-2011, 18:57   #7
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.kadirpolat
.... örneğin, sizin davanız hizmet tespiti davası ise, karşı tarafın davası da iş hukuku kapsamında olan bir alacak davası ise birleşmesini düşünmek mümkün değil.

Hizmet tespit davalarının, işçilik alacakları davaları ile birlikte görülebileceğini bildiğinizi düşünüyorum
Old 28-05-2011, 10:14   #8
av.kadirpolat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yeshilim
Hizmet tespit davalarının, işçilik alacakları davaları ile birlikte görülebileceğini bildiğinizi düşünüyorum

Kusura bakmayın sayın Yeshilim, ben hangi davanın ne ile birlikte açılacağını biliyorum ama sanırım siz HİZMET TESPİTİ DAVASI ile ALACAK DAVASININ aynı anda yürümeyeceğini bilmiyorsunuz.

Bu tür davalar birlikte açılsalar dahi TEFRİK EDİLEREK ayrı esaslarda görülür.
Old 28-05-2011, 10:24   #9
av.kadirpolat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan yeshilim
Hizmet tespit davalarının, işçilik alacakları davaları ile birlikte görülebileceğini bildiğinizi düşünüyorum

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2007/21-69
KARAR NO : 2007/55
TARİH : 07/02/2007

İşçilik alacağına yönelik davalar ile sigortalılığın (hizmet) tespiti için açılan davanın birlikte yürütülmesi olanaksızdır. Buna göre davaların tefrikine karar verilmeli, alacaklar konusunda hizmet tespiti davasının sonucunu beklenmelidir.


sayın Yeshilim, sanırım Yargıtay ve mahkemeler sizin gibi değil benim gibi düşünüyor. Ne dersiniz
Old 28-05-2011, 16:09   #10
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.kadirpolat
Kusura bakmayın sayın Yeshilim, ben hangi davanın ne ile birlikte açılacağını biliyorum ama sanırım siz HİZMET TESPİTİ DAVASI ile ALACAK DAVASININ aynı anda yürümeyeceğini bilmiyorsunuz.

Bu tür davalar birlikte açılsalar dahi TEFRİK EDİLEREK ayrı esaslarda görülür.


Örneğini verdiğiniz karar iş kazasına dayanan maddi ve manevi tazminat ile birlikte açılan hizmet tespit davası olup kararınızın konumuz ile ilgisi yoktur. Kararınızın tam metni aşağıdadır.


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/21-69

K. 2007/55

T. 7.2.2007

• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( İş Kazasından Doğan Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• İŞ KAZASINDAN DOĞAN DAVALAR Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• TAZMİNAT DAVASI ( İş Kazasından Doğan Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• SİGORTALILIĞIN VE İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVALARIN TEFRİKİ ( Zorunlu Olduğu )

1086/m.46,48

ÖZET : İş kazasından doğan tazminat davasında, öncelikle zorunlu olan husus; Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hak sahiplerine iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması ve eğer gelir bağlanmış ise bildirilen miktarın tazminattan düşülmesidir.

Bu nedenle; tazminat davası ile sigortalılığın ( hizmet ) tespiti için açılan davanın birlikte yürütülmesi olanaksızdır. Buna göre davaların tefrikine karar verilmeli, tazminat davası hizmet tespiti davasının sonucunu beklenmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki "İş Akdinden Doğan Tazminat, İşçilik Alacakları" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.10.2005 gün ve 229-672 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 4.7.2006 gün ve 3234- 7480 sayılı ilamı ile;

( ... Uyuşmazlık, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen murislerinden dolayı hak sahiplerinin açtığı manevi tazminat ve işçilik alacağı istemine ilişkindir.

Zararlandırıcı sigorta olayının gerçekleştiği tarihte SSK'da kayıtlı olmayan, işçilik alacağına esas olan hizmetleri de SSK'ya bildirilmemiş olan murisin geçirdiği zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğunun tespiti davasını ve işçilik alacaklarının ilişkin olduğu dönemdeki hizmet tespiti davasını da dolaylı olarak içeren bu dava mahkemece tek dosya üzerinden sonuçlandırılmıştır.

HUMK'un 46. maddesi uyarınca yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için aralarında bağlantı bulunsa bile davaların ayrılmasına, davanın her safhasında karar verilebilir. Yine aynı yasanın 77. maddesinde mahkemenin yargılamayı, mümkün olduğunca hızlı ve bir düzen içerisinde seyretmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.

İş kazası olduğunun tespiti davasının sonucunu bekleyecek olan manevi tazminat davasında, olayın oluş şekli, müterrafik kusur oranları, husule gelen elem ve ızdırabın derecesi, tarafların, sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, özellikle 26.6.1966 gün ve 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının içeriği ve öngördüğü koşulların somut olayda gerçekleşme biçimi, hak ve nesafet kuraları esas alınır.

Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespit" davasının sonucunu bekleyecek olan işçilik alacağı davasına gelince; bu tür davalar 4857 Sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. İşçilik alacağına esas alınacak hizmet saptandıktan sonra talep edilen işçilik alacağının türüne göre manevi tazminat davasındaki kıstaslardan farklı kıstaslara dayanan ayrı bir hesap yapılması gerekir.

Bu durumda; her iki dava için izlenecek yöntem ve esas alınacak kıstaslar birbirinden tamamen farklıdır. Her iki davanın tefrik edilmesi yargılamanın sağlıklı yürütülmesi için gereklidir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, ayrı ayrı açılıp görülmeleri gereken birbirinden tamamen farklı iki davayı bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Yapılacak iş: her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir.

O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, hizmet tespiti, işçilik alacakları, maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.

Uyuşmazlık, maddi ve manevi tazminat ile hizmet tespiti ve işçilik alacakları davalarının birlikte görülüp, görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Maddi ve manevi tazminat, hizmet tespiti ve işçilik alacağı istemleri dava dilekçesinde birlikte istenmiş: mahkemece bu istekler değerlendirilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş:
Yerel mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine hüküm davacılar vekilince temyize getirilmiştir.

Sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik alacaklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu birlikte açılıp sonuçlandırılabilecekleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.10.2003 t. 2003/21-571 E, 2003/575 K, 28.05.2003 t, 2003/21-362 E, 2003/360 K; 14.04.2004 t,2004/21-226 E, 2004/223 K. sayılı kararlarında açıkça vurgulanmıştır.

İşçilik alacakları davasında, temel ilişki olan hizmet akdinin varlığının kanıtlanması öncelikli sorunu oluşturmaktadır. Bunun yanında, ücret ve diğer ödemeler ile çalışılan sürenin belirlenmesi gerekmektedir.

Davacılar murisi ile davalı arasında varlığı iddia edilen hizmet ilişkisi konusunda yapılacak bu yöndeki bir araştırmanın Sosyal Sigortalar Kurumunun hak alanını da ilgilendirmesi nedeniyle, davacılara. Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmeleri için önel verilmeli, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmalıdır.

Somut olayda ise davacılar trafik iş kazası sonucu öldüğünü iddia ettikleri murisleri İbrahim'in hak sahipleri olarak hizmet tespiti ve işçilik alacakları istekleri yanında maddi ve manevi tazminat isteğinde de bulunmuşlardır. Bu nedenle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından, hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin belirlenip, destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesi gerektiği Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasıyla benimsenmiştir. Bu yönden, davanın niteliği göz önünde tutularak öncelikle hak sahiplerine Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması, gelir bağlanmış ise, bildirilen miktarın tazminattan düşülmesi zorunludur.

Hakim. HUMK 46. maddesi uyarınca, aralarında bağlantı bulunduğu iddiası ile birlikte açılmış davalarda, yargılamanın daha iyi bir şekilde yürümesini sağlamak için, birlikte açılmış olan davaların, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden ayrılmasına karar verebilir.

Davaya konu istemlerin yasal dayanaklarının ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin farklılığı, temel ilişkinin kanıtlanmasında izlenecek usul. Sosyal Sigortalar Kurumunun bağlaması muhtemel gelirler yönünden peşin değerlerin belirlenebilmesi gibi bir takım farklı olgular nedeniyle, yargılamanın daha iyi ve süratli bir şekilde yürütülebilmesi için davaların ayrılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Hal böyle olunca mahkemece, davacıların diğer taleplerinden, maddi ve manevi tazminat istemleri tefrik edilmeli, hak sahipleri davacılara Sosyal Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmeleri için önel verilmeli, taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına girilerek bir sonuca varılmalıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK'un 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 07.02.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Davacılar 1.3.1997 tarihinde davalı işverene ait işyerinde çalışmaya başlayan murislerinin 13.10.2000 tarihinde erzak almak için bakkala giderken uğradığı trafik kazası sonucu vefat ettiğini bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradıklarını bazı işçilik alacaklarının da bulunduğunu iddia ederek kıdem tazminatı, fazla mesai, izin ücreti, ikramiye, ücret, maddi ve manevi tazminat isteklerinin tahsilini talep ve dava etmişlerdir.

Davalı vekili davacıların murislerinin işyerlerinde çalışmadığını, şirket sahipleri ile iyi ilişkileri sebebi ile işyerine sık sık geldiğini, hizmet akdi ilişkisi bulunmadığını, yardım ihtiyacı bulunması sebebiyle Bağ-Kur primlerinin şirketçe karşılandığını davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Davacıların murislerinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazası nedeniyle açılan ceza davasının Silivri Ceza Mahkemesindeki yargılaması .sonucu verilen 19.6.2001 gün 2000/655 Esas 2001/745 Karar sayılı ilamda davacıların murisi olayda tam kusurlu bulunmuş ve sanığın beraatine karar verilmiştir.

İş kazası ile ilgili SSK Müfettişi tarafından düzenlenen 4.4.2005 / gün 1228 sayılı raporda olayın iş kazası olmadığı belirlenmiş . kurumun bu saptamasına karşı ayrı bir dava yoluna gidildiği iddia edilmiştir.

Tanıklar dinlenmiş, mahkemece davacıınn murisi ile davalı arasında hizmet akdi ilişkisi bulunmadığı gerekçesi ile dava ret edilmiştir.
Yargılama sırasında davaların birleştirilmesi veya ayrılması hususunda bir karar verilmemiş bu konuda taraflarca bir istekte bulunulmamış, davanın ayrılması gerektiği hususunda temyiz yoluna da başvurulmamıştır. 2 ı. Hukuk Dairesi davacıların yalnız esasa ilişkin hizmet akdinin v.::ı.ı-lığı iddiasıyla yaptıkları temyiz başvurusuna rağmen işin esasına girmeden, temyize konu yapılmayan bir husustan bozma yaparak isteklere göre davaların ayrılması için mahalli mahkeme kararını bozmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki HUMK'un 48/C maddesine göre aynı mahkemede görülen davalar yönünden birleştirme ve ayrılma konusu tek başına bozma sebebi teşkil etmez. Yasanın açık düzenlemesi nazara alındığında Dairenin bozması yasaya aykırıdır.

Mahkemece aynı yasanın 46. maddesi gereği verilmiş bir ayrılma veya birleştirme kararı yoktur. Bu yönde ihtilaf yaratılmamış temyiz yoluna da başvurulmamıştır. Kamu düzeni de söz konusu olmadığından HUMK'un 74-75 maddelerine aykırı şekilde istekle bağlılık ilkesine aykırı şekilde Bozma kararı verilemez.

Dava konusu alacaklar aynı sebepten ( İş sözleşmesinden ) neşet etmektedir. HUMK'un 43. maddesi gereğince birlikte istenebilir. Bu konuda çekişmede yoktur.

Dava konusu isteklerle ilgili davayı görmeye görevli mahkeme iş mahkemesidir. Yargılama aynı usule ( Şifai Usul ) tabidir. Aynı yasanın 77. maddesi gereği Hakim mümkün olduğu derecede sürat, beyhude masrafa meydan vermeden davayı sonuçlandırmakla mükelleftir. Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca benimsenen Daire görüşü bu düzenlemeyi bertaraf eden niteliktedir. Hizmet tespiti, iş kazasından doğan maddi manevi tazminat, iş sözleşmesinden doğan alacak davalarının ayrı ayrı açılması gerektiğini benimsemek aynı şekilde neşet eden itilaflarda, en az üç ayrı dava açma zorunluluğunu doğuracaktır ki bu sonuç tarafların, tanıkların masraf ve emeklerini arttıracak mahkemelerin şikayet edilen yükünü katlayacaktır. Bu davaların ayrı mahkemelerde görülmesi durumunda farklı sonuçlara varılabilecek davalar birbirlerinin sonucu bekleyecek sonuçlanmaları da çok uzayacaktır. Bu sonuç HUMK'un düzenlemesine ve yargılamanın amacına uygun düşmemektedir.

Somut olayda dava 8.4.2002 tarihinde açılmış deliller toplanmış, dava tarihinden bu yana 5 yıla yakın zaman geçmiştir. Bunca uzun yıl sonra yasaya aykırı şekilde davaların ayrılması için kararın bozulması adalet duygularını zedeler niteliktedir.

Dairenin davanın esasını inceleyerek sonuca gitmesi gerekirdi. Zira Mahkeme kararına göre çözümlenecek husus davacıların murisi ile davalı arasında hizmet akdinin mevcut olup olmadığıdır.

HGK'un bozma kararı, Genel Kurulun 28.5.2003 gün ve 2003/21-362 E 360 K. 15.12.2003 gün 21- 571 E 575 K. 14.4.2004 gün 2004/21-226 E - 223 K sayılı kararları ile de çelişkilidir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle HGK'un bozma kararına katılamıyorum.

9. Hukuk Dairesi Başkanı O. Güven Çankaya



Olayımıza ilişkin karar örneği ise aşağıdadır. Ayrıca mesajlarınızdaki kelimeleri biraz daha özenli seçecek olursanız memnun olurum. Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2004/21-226
K: 2004/223
T: 14.4.2004

DAVALARIN AYRILMASI
BAĞLANTILI DAVALARIN BİRLİKTE GÖRÜLMESİ

ÖZET: Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde, davaların arasında bağlantı var sayılır.
Temyiz mercilerinin ayrı olması; davalar için bir ayırma nedeni değildir.
Birbirleriyle bağlantılı olan davaların birlikte açılıp, sonuçlandırılması olanaklı olup salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olması ve ispat şekillerinin farklı olması gerekçeleri ile ayrılmalarına karar verilemez.

(506 s. SSK. m. 6, 79)
(1086 s. HUMK. m. 45, 46)
(2797 s. Yargıtay K. m. 14)

Taraflar arasındaki "çalışma tespiti ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Pazar/Tokat Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.5.2002 gün ve 2000/81 E. 2002/59 K.sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 23.1.2003 gün ve 10164-329 sayılı ilamı ile; (... Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davaları Sosyal Güvenliğe yönelik ortaya çıkan davalardır. Yasal dayanağını 506 sayılı Yasanın 6. ve 79/10. maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6. madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. 79/10. madde de ise sigortalıların çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar Sosyal Güvenlik hakkı ve Kamu düzeni ile ilgilidir. Kamu Hukuku içerisinde yer alan bir hukuk dalında kişi iradesi önemli değildir. Doğrudan yasal statüsü gereği içerisinde bulunduğu durum dikkate alınır. Hakimin doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.

İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu durumda; her iki davanın yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava arasında; birlikte görülmelerini veya birleştirilmelerini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Kaldı ki, birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında da yarar bulunmaktadır. Öte yandan, bu davaların Yargıtay inceleme mercileri de farklıdır; ayrı ayrı açılıp, görülmeleri gerekli bu tür davaların birleştirilmek suretiyle birlikte görülmeleri usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı birlikte bir arada görmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Yapılan iş her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalılar vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının 'süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, hizmet tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili isteğine ilişkindir.

Davacı, davalı Ü... Belediyesinde 25.5.1992 tarihinde mevsimlik işçi olarak işe başladığını, daha sonra daimi işçi olarak görevlendirildiğini, 1946 yılı çalışmasının her nasılsa Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmediğini; 1999 yılında 53 günlük çalışmasının eksik bildirildiğini; Sendikaya üye olduğu için hiçbir ihtar yapılmaksızın 1.11.1999 tarihinde işten çıkartıldığını; Sosyal Sigortalar Kurumuna eksik bildirilen 1996 yılına ait 120 gün, 1999 yılına ait 53 gün çalışmasının tespitine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 246.786.232 TL. ihbar tazminatı; 762.393.150 TL: kıdem tazminatı; 109.910.000 TL. yıllık izin ücreti; 740.358.696 TL. kötüniyet tazminatı ve ödenmeyen zorunlu tasarruf (nemasının) davacının işten çıkartılmasından itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Ü... Belediye Başkanlığı vekili davanın reddini savunmuş, Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, hizmet tespiti davası ile işçilik alacakları davasının birlikte görülüp görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle davacı işçinin birlikte açtığı her iki davanın hukuksal. nitelikleri üzerinde durulmalı ve ardından da bu iki davanın usul hükümleri çerçevesinde birlikte görülme olanağının bulunup bulunmadığı hususu yani uyuşmazlığın kilitlendiği nokta irdelenmelidir.

İlkin sigortalı hizmetin tespiti davalarının hukuksal niteliği ve yargılama yöntemi üzerinde durulmasında yarar vardır.

Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olması gerektiği halde Kurumun bilgisi dışında çalıştırılan büyük bir kitlenin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerini ve giderek de Yargıtay'ın ilgili dairelerini en çok meşgul eden uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.

Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda "sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir". Bu esası göz önüne alan anayasa koyucu "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığı altında sosyal güvenlik hakkını da düzenlemiş ve 60. madde ile "herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu. güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" hükmünü getirmiştir.

Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda Anayasal bir hak tanınırken, devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçte değerlendirilmelidir.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesi genel olarak sosyal güvenliğin sağlanması araçlarından birisidir. Söz konusu düzenlemenin özel amacı ise, kanunun diğer maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha açık biçimde ortaya çıkar. Anılan maddede "yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştırılanların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün ve sayıları nazara alınır" hükmü yer almaktadır.

Yine aynı yasanın 6/1. maddesinde,' "çalıştırılanlar işe alınmakla kendiliğinden sigortalı olurlar" denilmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında "sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemeyeceği" öngörülmüştür.

Gerçekten, işe başlamakla sigortalılık niteliği kazanıdır ve sigorta kollarına tabi olunur. Ne var ki, tek başına sigortalılık bazı sigorta kollarının sağladığı birtakım haklardan yararlanmak için yeterli değildir. Bunun için belli bir süreden beri sigortalı olmak velveya o sigorta kolu için belli bir prim ödeme gün sayısına ulaşmak gerekir. Sigortalı hakkındaki böylesine önemli bilgilerin, bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Kuruma ulaşması gerekir. Bunu sağlamak için de sigortalı çalıştıran işverenlere sosyal sigorta ilişkisi çerçevesinde bazı yükümlülükler getirilmiştir.

İşveren öncelikle işyerini (SSK m.8) ve çalıştırdığı sigortalıları (SSK m.9) Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmek zorundadır. Böylelikle Kurum, işyeri ve sigortalıdan haberdar olur, onları takip edebilir. İşveren ayrıca çalıştırdığı sigortalı sayısı, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamı (SSK m.77), prim ödeme gün sayıları ve sigorta primleri miktarını da Kuruma bildirmelidir. (SSK m.79/1). Bu da örnekleri Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğinde gösterilen "aylık sigorta primleri bildirgesi" (SSİY m.16) ve "dört aylık sigorta primleri bordrosu" (SSIY m.17) düzenleyerek yapılır. İşveren bu yükümlülüklerini yerine getirmez, Sosyal Sigortalar Kurumu da bunu tespit edemezse Kurumun bilgisi dışında, sigortalı çalıştırılması söz konusu olur.

Diğer taraftan, işverenin bildirim yükümlerini yerine getirmemesi çalışanın sadece sigortalılığını değil, buna bağlı tüm haklarını kazanmasını engeller ki bu da Anayasa ve yasalar karşısında kabul edilebilir bir durum değildir. İşte bu noktada SSK m.79/10'daki hükmün amacı, sigortalıların açacakları bir dava ile işverenin Kuruma vermediği belgelerde bulunması gereken hususların tespit edilerek bunun Kurum tarafından nazara alınmasını sağlamaktır. Bu özelliği nedeniyle de çoğu zaman hizmet tespiti istemleri ile işçilik haklarından kaynaklanan istemlerin iç içe girmeleri, aynı davada ileri sürülmeleri söz konusu olmaktadır.

Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10 maddesinde sözü edilen dava, nitelik.itibariyle bir olumlu tespit davasıdır. Ne var ki, bu dava ileride açılacak olan eda davasına esas teşkil edecek bir tespit davası olarak nitelenemez. Kanuni düzenlemeye göre davacı, açacağı davada sigortalı hizmetlerinin tespitini isteyecek; talebi kabul edilirse alacağı ilamı gerekli işlemleri yapması için Kuruma iletecektir. Davacının bu davayı açmaktaki hukuki yararı bizzat kanun koyucu tarafından açıkça öngörülmüştür.

Sigortalı hizmetin tespiti davasında davacı, tespitini istediği süreler bakımından sigortalı niteliğini taşımalıdır. Taraf sıfatına sahip olabilmesi için bu şarttır. Burada sözü edilen sigortalı zorunlu sigortalıdır. Sigortalı hizmetin tespiti davasını açabilecek olan zorunlu sigortalılar ise kanunun lafzından ve yorumundan çıkan şekliyle, iş ilişkisi kural olarak hizmet akdine dayanan, SSK m.3'teki istisnalara girmeyen ve işini işverene ait işyerlerinde yapan kişilerdir. Bu kişilerin İş Kanunu kapsamında Olmaları gerekmez. İş ilişkisi hizmet akdine dayanan kişilerin yanında memuriyet ilişkisine dayanarak çalıştırılan koruma bekçileri (SSK m.2/2) ile istisna akdine dayanarak çalıştırılan sanatçı, düşünür ve yazarlar (SSK Ek m.10) da sigortalı sayılmışlardır. Sigortalı sayılmada önem taşıyan bir diğer husus da işin işverene ait bir işyerinde yapılmasıdır. Kanun işyerini SSK m.2'de belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yer olarak tanımlamış, eklentileri ve araçları da işyerinden saymıştır (SSK m.5). Görüldüğü gibi, işyeri tanımlanırken sigortalı .esas alınmıştır. Diğer taraftan, Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10 maddesinde sigortalı hizmetin tespiti davasının kime karşı açılacağı konusunda bir düzenleme yoktur. Ancak yargı kararları ile davanın işveren ile birlikte.Kuruma karşı da açılması gereği vurgulanmaktadır. Gerçekten, Sosyal' Sigortalar Kurumu tespit ilamını aldığında işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini ister. Aksi halde bunlar Kurumca re'sen düzenlenir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ve faizi ile birlikte Kurum tarafından tahsil olunur. Ayrıca tespit edilen hizmet süresi, prim ödeme ,gün sayısı ve aylık kazanç toplamları Kurum tarafından yapılacak yardımlarda ve bağlanacak aylıklarda dikkate alınır. Bu yüzden Kurumun sonucunda alınacak ilamı infaz edeceği ve hak alanını ilgilendiren bir davada taraf olması doğaldır. Dava sadece işverene veya Kuruma karşı açılmışsa davacıya diğerini de davaya dahil etmesi için süre verilecektir. Kanunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen sosyal sigorta ilişkisinin ve hizmet tespiti davasının özellikleri göz önünde tutularak bu husus kabul edilmiştir.

Bu noktada davalı işveren üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. SSK mad/1 sigortalı çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerin işveren sayılacağını belirtmiştir. Koruma bekçileri koruma ve ihtiyar meclislerince seçilirler, atamaları vali ya da kaymakamca yapılmasına rağmen (Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun m.7/2) bunların işverenleri kendilerini seçen meclistir. Dava tespiti istenen dönemdeki işverene karşı açılır. O tarihler arasında işyeri el değiştirmişse husumetin bu dönemdeki bütün işverenlere yöneltilmesi gerekir. Kendilerine husumet yöneltilmeyen işverenler karşı usulüne uygun olarak dava açılmazsa onların işverenliği dönemi tespite konu olmaz.

Ayrıca, Hukuk düzeni alacakların sahipleri tarafından uzun süre takip edilmeden öylece bırakılmalarına izin vermemiş; bu haldeki alacakların ya tamamen ortadan kalkacaklarını ya da varlıklarını sürdürmekle beraber artık talep edilemeyeceklerini çeşitli düzenlemelerle hükme bağlamıştır. Bu tip bir düzenleme SSK m.79/10'da mevcuttur. Maddede sigortalıların sigortalı hizmetin tespiti davasını " hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde ... "açmaları gerektiği öngörülmektedir.

Davacı hizmet tespiti davasında belli bir dönemdeki çalışmalarının tespitini ister. Bu istek, dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da prime esas kazançlarının ve prim ödeme gün sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkeme ilamı işveren'in Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu nedenle mahkeme de dava sonunda vereceği kararda, tespit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme gün sayıları ile SSK m.77'ye göre hesaplanacak olan "o dönemdeki" bir günlük ücreti belirtecektir. Ücretlerin miktarlarının farklı olduğunun saptanması halinde, tüm devre için aynı günlük Ücret esas alınamaz. Farklı ücret miktarları kararda ayrıntılı olarak gösterilmelidir. Tespit edilen dönemde işveren tarafından yatırılmış primler varsa bunların o dönemdeki toplam prim ödeme gün sayısından indirilerek karar verilmesi gerekir. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında tespit için incelemenin hangi sıraya göre yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre öncelikle SSK m.79/10'da sözü geçen belgelerin işverence verilip/verilmediği veya çalışmanın Kurumca tespit edilip edilmediği araştırılacaktır. Belgeler verilmişse yada çalışma Kurumca tespit edilmişse dava hukuki yarar yokluğundan reddedilecektir.

Sonra tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı (işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı, yapılan işin kanun kapsamına girip girmediği vb.) araştırılmalıdır. Hizmet sigortalı bir hizmet değilse dava taraf sıfatının yokluğundan reddedilmelidir. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilir. İşe giriş bildirgesinin işlevi Kurumu sigortalının çalışmaya başladığından haberdar etmek olduğundan bildirgenin verilmiş olması mutlaka çalışıldığını göstermez. O nedenle çalışma olgusunun ispatı başka delişlere ihtiyaç gösterir. Sigortalı hizmetin tespiti için verilen kararlarda bu davaların özel bir duyarlılığı gerektirdiği ve suiistimallere açık olduğu düşünülmelidir.

Çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Ücret miktarı HUMK m.288'deki sınırları aşıyorsa,hüküm altına alınabilmesi için yazılı delil aranmalıdır. Bu sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir.

Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür (HUMK m.292). SSK m.78/1 de prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK m. 288'dekisınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Çünkü zaten SSK m. 78/2'ye göre, " .... günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır." ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.

Sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağ!ı bir hak olması sonucunda işverenin kabulü ya da davacının feragati tek başına hükme etkili olmaz (HUMK m. 95). Feragat veya kabule rağmen hakim delilleri hep birlikte değerlendirerek bir karara varacaktır. Yine aynı nedenle bu davalarda yemin teklif olunamaz (HUMK m. 346). Buna rağmen hakim taleple bağlıdır (HUMK. m. 74). Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür (HUMK m. 185/2). Kurum sigortalı hizmetin tespiti davası sonucunda mahkemenin verdiği ilamın gereğini yerine getirmek zorundadır. Aksi halde davacı infaz hukuku çerçevesinde ilgili mercilere başvurabilir.

İşçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 sayılı Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu davaların anılan nitellikleri, kendine özgü olmakla birlikte hizmet tespiti davalarından tamamen ayrı, bağlantısız kabul edilemez. Zira her iki dava ayrı açılsalar bile verilecek hükümler diğer dava için kesin delil olarak ele alınabilmektedir. çoğu zaman iç içe ve birbirinin doğal sonucu olarak açılabilmektedirler. Zira işçinin sigortalı hizmetinin tespiti çoğu zaman, işçilik haklarını etkilediği gibi, işçilik haklarının tespit edilmiş olması da sigortalı hizmetin tespiti davalarında kesin delil olarak ele alınmaktadır.

Yeri gelmişken Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ilişkin hükümlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde yarar vardır.

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45. maddesinde; "Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir. Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır. Temyiz mercii ayrı olan davaların bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu halde temyiz incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararları inceleyen Yargıtay dairesince yapılır... ; (Değişik: 26.2.1985-3156/4 md.)." Hükmü yer almaktadır.

Yine aynı Yasanın 46. maddesinde; "Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan bileştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden karar verebilir." 48. maddesinde de;" Birleştirme ve ayırma istekleri, dilekçe ile veya duruşmada sözlü olarak da yapılabilir... . Aynı mahkemede görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki kararlar hakkında ancak hükümle birlikte temyiz yoluna gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına bozma sebebi teşkil etmez." Denilmektedir.

Görüldüğü üzere, yasanın bu açık düzenlemesi karşısında davaların temyiz mercilerinin ayrı olması bir ayırma nedeni olamayacağı gibi, ayırma kararı verilmemiş olması da tek başına bozma nedeni yapılamaz.

Diğer taraftan, her iki davanın birbirine açık etkisi gözetildiğinde "Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır." Hükmü karşısında aralarında bağlantının bulunduğu da açıktır.

Ayrıca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilmesi nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını,' sağlamaktadır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek İş Hukukuna ilişkin davalar süratle sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır. Kanunun aradığı anlamda aralarında bağlantı bulunan davalar birlikte açılmış, görülmüş bitirilmişken sadece temyiz mercilerinin ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulması yukarıda açıklanan hükümler karşısında yasal olarak da mümkün olmadığı gibi, bu hükümlerin getirilmesindeki amaca da uygun düşmeyecektir.

İki davanın birlikte açılması durumu, uygulamada sıklıkla görülmektedir. Örneğin muvazaaya dayalı iptal ve tenkis davaları birlikte kademeli olarak açılabilmektedir. (22.5.1987 tarih 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı; Tenkis-Muvazaaya dayalı iptal; miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçılar; tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanunun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal, tescil davası da açabilirler.)

Yargıtay Kanununun 14. maddesinde dairelerin görevleri belirlenmiştir. Anılan maddeye göre bir davada birkaç Hukuk dairesinin görevine giren uyuşmazlık söz konusu ise, temyiz incelemesi uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait hüküm ve kararları inceleyen dairece yapılır.

Açıklanan durum karşısında sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma nedeni yapılamayacağı Sonucuna varılmış ve direnme kararı açıklanan bu gerekçeyle yerinde görülmüştür.

Ne varki işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelendiğinden gerek hizmet tespiti gerek işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak istemleri yönünden işin esasına yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Özel Dairesince gönderilmesi gerekir.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi , için dosyanın (21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE), 14.4.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 29-05-2011, 10:48   #11
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.kadirpolat
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2007/21-69
KARAR NO : 2007/55
TARİH : 07/02/2007

İşçilik alacağına yönelik davalar ile sigortalılığın (hizmet) tespiti için açılan davanın birlikte yürütülmesi olanaksızdır. Buna göre davaların tefrikine karar verilmeli, alacaklar konusunda hizmet tespiti davasının sonucunu beklenmelidir.


sayın Yeshilim, sanırım Yargıtay ve mahkemeler sizin gibi değil benim gibi düşünüyor. Ne dersiniz


Karardaki kelimeleri cevabınıza göre değiştirerek verdiğinize inanamıyorum!!


T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/21-69

K. 2007/55

T. 7.2.2007

• İŞÇİLİK ALACAKLARI ( İş Kazasından Doğan Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• İŞ KAZASINDAN DOĞAN DAVALAR Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• TAZMİNAT DAVASI ( İş Kazasından Doğan Tazminat Davasında Öncelikle SSK Tarafından Hak Sahiplerine İş Kazası Nedeniyle Gelir Bağlanıp Bağlanmadığının Araştırılması Gereği )

• SİGORTALILIĞIN VE İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVALARIN TEFRİKİ ( Zorunlu Olduğu )

1086/m.46,48

ÖZET : İş kazasından doğan tazminat davasında, öncelikle zorunlu olan husus; Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hak sahiplerine iş kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması ve eğer gelir bağlanmış ise bildirilen miktarın tazminattan düşülmesidir.

Bu nedenle; tazminat davası ile sigortalılığın ( hizmet ) tespiti için açılan davanın birlikte yürütülmesi olanaksızdır. Buna göre davaların tefrikine karar verilmeli, tazminat davası hizmet tespiti davasının sonucunu beklenmelidir.
Old 30-05-2011, 08:29   #12
av.kadirpolat

 
Varsayılan

Olmadı sayın yeshilim,

Söylemleriniz doğru değil.

Ben içtihatın kısa özetini hukuk proğramındaki gibi yolladım.

kaldı ki, içtihat sizin tezinizi çürütüyor.

Söz konusu içtihatta, farklı dava konularının aynı dosyada görülmeyeceğini göstermekte.

Ama sanırım savunduğunuz ile söylediğiniz farklı olmaya devam ediyor.

Siz de kabul edin. Savunmanız kabul edilebilir değil. Hukuka aykırı. mantığa aykırı.

Hele savunmanız, şahsi alacak ile işçi alacaklarını aynı dosyada kabul etmeniz olunca iş biraz daha garip oluyor.
Old 30-05-2011, 09:52   #13
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.kadirpolat
kaldı ki, içtihat sizin tezinizi çürütüyor.

Söz konusu içtihatta, farklı dava konularının aynı dosyada görülmeyeceğini göstermekte.



Genel Kurul kararlarını okumadınız herhalde. Neyi anlamadınız merak ediyorum
Old 30-05-2011, 10:28   #14
M.SERDAR DEMİRTAŞ

 
Varsayılan

Alacak ve tespit davasının usulleri farklı olduğundan ve usül ekonomisi açısından ayrı ayrı açılması gerekir.Bu konuda Kadir bey'e katılmaktayım ; ancak Sayın Meslektaşlarım ; ikinizin de usulüne katılmamaktayım Birbirinize karşı kırıcı olmayın
Old 30-05-2011, 11:41   #15
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan M.SERDAR DEMİRTAŞ
......... ve usül ekonomisi açısından ayrı ayrı açılması gerekir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İşveren adi ortaklığa karşı açılan işe iade davasında husumet sorunu Av. İbrahim YİĞİT Meslektaşların Soruları 5 16-09-2017 21:41
esnaf işletmesine karşı açılan hizmet tespit ve akabinde açılan tazminat davası garani Meslektaşların Soruları 5 25-06-2014 12:16
karşı aracın sigorta şirketine açılan rücu davasında görevli mahkeme neresidir a.lawyer Meslektaşların Soruları 3 10-04-2010 11:23
Özel hastaneye karşı açılan maddi manevi tazminat davasında görev-yetki? Av.Bülent Özkan Meslektaşların Soruları 11 01-03-2010 13:21
Sigorta şirketine karşı açılan destekten yoksun kalma davasında zamanaşımı Av. Yılmaz Meslektaşların Soruları 2 23-12-2008 21:11


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09568691 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.