Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

bedelini ödediği taşınmazın muris adına tapuya kaydı halinde diğer mirasçılara karşı talep yolu

Yanıt
Old 02-03-2021, 11:07   #1
av.buğra

 
İnceleme bedelini ödediği taşınmazın muris adına tapuya kaydı halinde diğer mirasçılara karşı talep yolu

mirasçılardan birisi , sağlığında bedelini ödeyerek 3. şahıstan haricen satın aldığı taşınmazı direkt Tapuda annesi adına tescil ettiriyor. Annesinin vefatı ile diğer mirasçılar problem çıkartıyor , bu durumu kabul etmiyorlar , taşınmazı terekedeki bir mal varlığı olarak görüyorlar . temlik tarafı olmadığı için inançlı temlik söz konusu değil , bağışlama söz konusu değil , diğer mirasçılar
bakımından sebepsiz zenginleşme olduğunu değerlendiriyorum...tapunun kazanılması veya bedelinin tahsili
konusunda değerlendirmelerinizi rica ediyorum...benzer yargıtay kararı bulunur ise memnun olurum..selamlar..
Old 02-03-2021, 16:28   #2
Av. Suat

 
Varsayılan

Tüm bu işlemleri yaparken müvekkilinizin gerçek iradesi neydi...
Taşınmazı daha sonra üzerine almayı düşünmeden vermişse bu bağıştır..
Yok belli bir zaman sonra üzerine alacaksa bu halde işlem inançlı işlemdir.
Taşınmazın 3. kişilerden gelmiş olmasının burada önemi yoktur. Aşağıdaki emsal kararlarda da buna benzer örnekler var...
Müvekkiliniz bu aşamada böyle bir taleple ortaya çıktığına göre bu işlem bana göre inançlı işlem olarak adlandırılacaktır.
Dava dilekçenizde davanızı nasıl adlandıracağınızın da bir önemi yoktur. Zira bildiğiniz üzere olayları anlatmak taraflara davayı nitelemek hakime düşmektedir.


T.CYARGITAY1. HUKUK DAİRESİESAS NO :2016/3297KARAR NO :2019/423KARAR TARİHİ :23.01.2019 K A R A R
Dava, tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, 1990 yılında 1401 parseli davalı ile birlikte satın aldıklarını ancak taşınmazın mirasbırakanları … adına tescil edildiğini, davalı kardeşinin mirasbırakanın hastalığından istifade ederek ve mirasbırakanı kandırarak taşınmazı satış suretiyle edindiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile 1/2 payının adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazı satış bedelini ödeyerek temlik aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davacının miras payı oranında davanın kabulüne, kalan pay yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapıp ona en uygun kanun maddesini uygulamak hakime aittir.
Somut olayda her ne kadar mahkemece hukuki dayanak muris muvazaası olarak değerlendirilerek davanın davacının miras payı oranında kabulüne karar verilmişse de; iddianın içeriğinden ve ileriye sürülüş biçiminden (davacı taşınmazın kendi parası ile alındığını ancak mirasbırakan adına tescil edildiğini ileri sürmüştür) davada muris muvazaasına değil inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı açık olup 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu türlü iddiaların yazılı belge ile kanıtlanması zorunludur. İddiasını yazılı belge ile kanıtlayamayan kimsenin 6100 sayılı HMK.’nun 202.maddesi gereğince delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte banka kaydı, ihtar vs. gibi bir delilin varlığı halinde iddiasını her türlü delil ile kanıtlamasının mümkün olacağı tartışmasızdır.
Ne var ki; yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde bakıldığında davacının yazılı bir belgesi bulunmadığı gibi delil başlangıcı sayılacak bir bulgunun da var olmadığı sabittir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.



T.C.YargıtayHukuk Genel KuruluEsas No:2011/515Karar No:2011/605
K. Tarihi:
."İçtihat Metni"
Davacılar vekili, tarafların murisinin bedelini kendisi ödeyerek 504 parsel sayılı taşınmazda dava dışı 3. Kişiden pay satın aldığını ancak kan davalısı olduğundan kendisi ile birlikte yaşayan ve o tarihte reşit olan oğlu davalı C.. K.adına tescil ettirdiğini, mütevefanın taşınmaz üzerine her çocuğuna birer ev yapmayı düşündüğünü, ilk katını bitirdiğini, eşi, çocukları İ. ve C.ile yerleştiğini, ikinci katının inşaatının devam ederken kanser hastalığından vefat ettiğini, davalının asgari ücret ile çalıştığını tarlayı alacak ve evi yapacak durumunun bulunmadığını, davalının mütevefanın arzusu hilafına hareket ederek arazinin ve evin kendisine ait olduğu gerekçesi ile annesini müşterek oturdukları evde barındırmak istemediğini, taşınmazı paylaştırmayı ret ettiğini belirterek dava konusu taşınmazın terekeye iadesi ile denkleştirmeye katılmasına, bu mümkün olmadığı takdirde mahkemece tayin edilecek bilirkişi tarafından saptanacak değer üzerinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000 YTL (TL)’nin terekeye iadesi ile denkleştirmeye katılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki tartışmalar sırasında öncelikle, talebin hukuksal niteliğinin belirlenmesi; bu bağlamda davanın, mirasta iade hükümlerine göre mi, yoksa inançlı işlem hükümlerine göre mi çözümlenmesi gerektiği hususu tartışılmıştır.
Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi açısından yapılan değerlendirmeye gelince:
Davacılar, murislerinin kan davalısı olduğunu ve açılacak tazminat davasının sonuçlarını bertaraf etmek için taşınmazdaki payının davalı adına tescilini sağladığını ileri sürmüşlerdir.
Dinlenen tanık beyanları, dosya kapsamı ve ayrıca murisin bizzat kendisi tarafından bu taşınmaz üzerine ev yapılması, davacıların bu iddialarını daha da destekleyen unsurlar olarak görülmüştür.
Genel Kurulda yapılan görüşmede, iddianın bu ileri sürülüş biçimi ve yukarıda yapılan açıklamalar birlikte değerlendirilmiş ve sonuçta; davaya konu işlemin terekeden mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı; murisin kan davası nedeniyle karşı karşıya olduğu tazminat davasından kurtulması amacıyla yapıldığı; davacıların iddiasının mirasta denkleştirme olmadığı, inançlı işleme (nam-ı müstear) ilişkin bulunduğu, davanın da bu nokta esas alınarak çözümlenmesi gerektiği, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.


İlkin konuya ilişkin hukuksal kavram ve kurumların açıklanmasında yarar vardır:
İnançlı Sözleşmeler; inananın (itimat edenin) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana (mutemede) geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklediği sözleşmeler olarak tanımlanabilir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Kanunu(HUMK)’nun 74. maddesi gereğince hakim taleple bağlı olup; aynı Kanunun 76.maddesi gereğince bir davada dava nedenini yani dayanılan olayları bildirmek taraflara, bunların hukuki nitelemesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak ise Hakime aittir (HUMK.76).
Benzer düzenleme, meri 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda:
“Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26.maddesinde:
“ (1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.”
“Hukukun Uygulanması” başlıklı 33.maddesinde:
“Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.”
Şeklindeki hükümlerde yer almaktadır.
Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi açısından yapılan değerlendirmeye gelince:
Davacılar, murislerinin kan davalısı olduğunu ve açılacak tazminat davasının sonuçlarını bertaraf etmek için taşınmazdaki payının davalı adına tescilini sağladığını ileri sürmüşlerdir.
Dinlenen tanık beyanları, dosya kapsamı ve ayrıca murisin bizzat kendisi tarafından bu taşınmaz üzerine ev yapılması, davacıların bu iddialarını daha da destekleyen unsurlar olarak görülmüştür.
Genel Kurulda yapılan görüşmede, iddianın bu ileri sürülüş biçimi ve yukarıda yapılan açıklamalar birlikte değerlendirilmiş ve sonuçta; davaya konu işlemin terekeden mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı; murisin kan davası nedeniyle karşı karşıya olduğu tazminat davasından kurtulması amacıyla yapıldığı; davacıların iddiasının mirasta denkleştirme olmadığı, inançlı işleme (nam-ı müstear) ilişkin bulunduğu, davanın da bu nokta esas alınarak çözümlenmesi gerektiği, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
Böyle bir kabulden sonra, bu tür bir davanın, miras hukukuna ve mirasçılık hakkına dayalı olarak pay oranına göre açılmasının mümkün bulunmadığı; ancak, halefiyet esasına göre açılabileceğinin kabulü; buna göre de eldeki davanın tüm mirasçılar adına halefiyet esasına göre açıldığının kabulü ile öncelikle, diğer mirasçıların katılımı ile taraf teşkili sağlanması; işin esası incelenmeksizin kararın öncelikle, taraf teşkili noktasından bozulması gerektiği oybirliği ile karara bağlanmıştır.
Ayrıca dava konusu istek inançlı işlem(nam-ı müstear) olmasına göre bu konuda araştırma ve inceleme yapılıp, taraf delillerinin buna göre toplanarak sonuca varılması gereğine de işaret edilmiştir.
Sonuç itibariyle, mahkemece, davanın halefiyet esasına göre tüm mirasçılar adına açıldığının kabulü ile diğer mirasçıların usulünce temsil ya da katılımının sağlanması, taraf teşkili böylece tamamlandıktan sonra, inançlı işlem (nam-ı müstear) hükümlerine göre taraf delilleri toplanarak, uyuşmazlığın esası hakkında yukarıda açıklanan düzenleme ve ilkeler de gözetilmek suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, somut olay yönünden uygulama yeri olmayan mirasta iade hükümlerine göre karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
O halde, usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hibeli taşınmazın kadastro sonrasında tapuya hibe eden adına yazılması yener_ata Meslektaşların Soruları 3 03-04-2019 14:41
Muris adına düzenlenen vergi borcuna konu ödeme emrinin mirasçılara tebliğ edilmesi AV.GÜLCAN ÇANTALI Meslektaşların Soruları 2 25-01-2016 16:30
Muris Adına Tapu Kaydı Oluşturulması Avsibel Meslektaşların Soruları 1 18-01-2016 15:46
tapu iptali davasında taşınmazın bedelini talep etmek? zlm Meslektaşların Soruları 8 18-07-2012 18:42
muris adına zamanında kaydedilmiş taşınmazlar için mirasçılara mülkiyet iddiası ile n kapbana Meslektaşların Soruları 12 08-10-2011 15:50


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03776312 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.