Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay Kararı

Yanıt
Old 03-06-2019, 15:59   #1
av.dilek 35

 
Varsayılan Yargıtay Kararı

Arkadaşlar merhaba.Kendi davamda, hakimi hukukçu bilirkişiye başvurmaktan vazgeçiremedim. İki kez ara karardan rücu istedim.Hakimi,HSYK 'ya,bilirkişiyi Bölge Kuruluna şikayet ettim. Hatta, bilirkişi hakkında gereğe aykırı rapor düzenlemekten suç duyurusunda bulundum. Hakim hala bilirkişiden gelecek ek raporu bekliyor . Dava; Kat malikleri kurulu kararının iptali. Toplantıya çağrı, oy kullanma vs. hiç bir konuda yasaya uyulduğunu gösteren hiç bir belge yok. Yani bu kadarcık şeyi bile incelemekten aciz hakim, dosya hakkında bilirkişinin raporuna göre karar vermeyi kafasına koymuş .Ben on yıl kadar önce emekli olduğum için içtihat programım yok. İnternetten epey aradım ama bulamadım. Rica etsem, Hukukçu bilirkişi yasağı hakkında Yargıtay Kararı olan varsa benimle paylaşabilir mi? Özellikle, HGK 2014/2465 -2017/10 E. K sayılı kararı. Sanırım bu karar hukukçu bilirkişi yasağı ile alakalı ama karar metnini bulamadım bir türlü. Bir de tabi eğer varsa mülkiyet hakkını sınırlayan olağanüstü kat malikleri kurulu kararının oy birliği ile alınması gerektiği ile bir karar paylaşabilirseniz çok sevinirim. İyi çalışmalar dilerim hepinize.
Old 03-06-2019, 23:29   #2
Avukat6210

 
Varsayılan

Merhaba Sayın Meslektaşım
Hukuk Genel Kurulun bahsettiğiniz esas ve karar numaralı ilgili kararını paylaşıyorum umarım işinize yarar, iyi çalışmalar dilerim.

T.C YARGITAY
.Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2014/ 13-2465
Karar: 2017 / 10
Karar Tarihi: 18.01.2017

ÖZET: Davacı kanunlara göre ücrete hak ettiğini olayda haklı azil değil haksız azil olduğunu belirterek tazminat isteminde bulunmuştur. Özel Dairece davanın reddine karar verilmiştir. Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
(2709 S. K. m. 9, 141) (6100 S. K. m. 46, 49, 74, 266) (1136 S. K. m. 164, 174) (1086 S. K. m. 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 13. Hukuk Dairesince;

“1- DAVA DİLEKÇESİ VE TALEP:

Davacı 15.01.2013 tarihli dava dilekçesinde 1964 tarihinden beri avukatlık yaptığını Belde-Pet:3 adı ile Samsun'da 25 yıl süreyle akaryakıt istasyonu kurup çalıştırmış olan müvekkillerinin her türlü idari, hukuki, adli ve icrai işlerini bu süre boyunca devamlı takip ettiğini, yirmiye yakın davalarını ilmi müktesebatıyla takip edip kazandığı halde tamamen kötü niyetle müvekkillerinin vekaletten haksız azlettiklerini, açmış olduğu avukatlık ücret alacağının tazmini davasında; mahalli mahkemenin haksız azli gerekçe göstermeden haklı saymak suretiyle haketmiş olduğu gerçek avukatlık ücretini bilirkişi raporuna rağmen kabul etmemesi, sebebiyle uğradığı maddi ve manevi zararını talep ettiğini; bu bağlamda Samsun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin (bundan sonra “mahkeme” olarak anılacaktır.) 2007/209 esasına kayıtlı dava ile haksız azil nedeniyle avukatlık ücretini tahsil edebilmek için dava ettiğini, her birisi resmi kayıtlara geçmiş olan belgelerini yaptığı hukuki hizmetlerle ilgili delillerini sunduğunu, mahkemenin aslı inkar ve tevil edilemeyecek şekilde muhkem olan azlin haksız olması halinde tarafına ödenmesi gereken avukatlık ücretini ve mahkeme masraflarını avukat bilirkişiye incelettirdiğini, bu bilirkişinin 10/4/2008 tarihli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap yaparak mahkemeye rapor vereceği yerde, Anayasanın 9. maddesini ihlal ederek mahkemeye hukuki görüşler serdettiğini mahkemenin ise bu anayasal ihlale rıza gösterdiğini bir hakimin tümü ile hukuk alanına inhisar eden bir konuda avukattan görüş almasının hakimlik yetki ve sorumluluğunu tartışılır hale getirdiğini Yargıtay'ın birçok dairesinin bu tür sapmalar halinde verdiği sayısız içtihatlarında da hakimin hukuk alanına giren hususlarda bilirkişi raporu alarak hüküm kurması yolundaki kararlarını temelden bozduğunu, bunun için yetkisini kötüye kullanan bilirkişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, mahkemeye de avukat bilirkişiden rapor alınamayacağını beyan ettiğini, buna rağmen mahkeme borçlu çıkararak 17/3/2009 tarih 2007/209 esas ve 2009/106 sayılı kararı verdiğini, içtihatlara temelden aykırı olan bu kararı temyiz ettiğini Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2009/102-13699 karar sayılı ilamı ile mahalli mahkemenin bu hatalı kararını bozduğunu, bilirkişilik konusundaki bu kadar fahiş bir durum orta yerde durduğu halde temyiz dilekçesinde de bu hususu açıkça tebaruz ettirmesine rağmen içtihat mahkemesi durumunda olan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin bu can alıcı anayasal temel prensip üzerinde durmadığını ve bozma kararında da bu hususa hiç değinmediğini, yerel mahkemenin aynı hata üzerinde durarak 13. Hukuk Dairesini de yanına çekmeye çalıştığını, bu bozma kararından sonra davanın aynı mahkemenin 2010/164 esas numarasıyla yargılamasına devam edildiğini, bozmadan sonra yerel mahkeme hakimi “azlin haklı olduğunu ispat külfetinin davalılara terettüp ettiğini davalıların bunu ispat edemediklerini bu sebeplerle haksız azil sebebiyle davanın ilk bilirkişi raporunda hesaplanan meblağın ödenmesi gerektiğine” dair verdiği dilekçesine rağmen resen tayin ettiği eski bilirkişiden yeniden rapor aldığını, bilirkişinin 8/8/2011 tarihli raporuna karşı aynı talebini tekrarlayarak 53.409 TL avukatlık alacağına hükmedilmesini talep etmesine rağmen mahalli mahkeme bilirkişinin vermiş olduğu alternatifli raporuna da itibar etmeyerek azlin neden haklı olduğunu her yönü ile mükemmel bir gerekçe göstermeden kendisinin haklı azledildiği kabul edilerek borçlu çıkarıldığını, bu kez mahkemenin 2010/164 esas ve 2012/28 karar sayılı kararını da temyiz ettiğini Yargıtay 13. Hukuk Dairesi içtihat manasında gerekçe göstermeden bu kararı tashihi karar yolunu da kapatarak onadığını, bu durumda Anayasaya usul kanununa ve adalete aykırı olarak kişisel hakka açık halde ihlal edilmiş olduğu için HMK.'nın 46.maddesine dayanarak iş bu davayı açtığını tüm bu işlemlerle Anayasanın, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini Yargıtay onama ilamında herhangi bir gerekçe göstermeden işlem yapılmasının bariz şekilde adil yargılama esaslarına aykırı olduğunu dairenin sadece onama kelimesini içeren ve tarafların ileri sürdüğü beyan ve itirazları zerrece incelemeden onama yaptığını, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin emsal teşkil eden gerekçe konusundaki abide bir kararı ortada olduğu halde dairenin bu konuda gerekçe ihdas etmemiş olmasının kişisel hakkının zayine sebep olduğunu, kanunlara göre ücrete hakettiğini olayda haklı azil değil haksız azil olduğunu ve mahkemeden kâmil manada adaletin tecellisine ve tesisine katkıda bulunması amacıyla fazlaya ait haklarını saklı tutarak cüz'i meblağ üzerinden davasının kabulüne, davasının haklı görülmesi halinde bu kısmi talebini devletten talep etmeyeceğine ve mahkemenin yargı organının hukuk ve adalet ihdas etmesi ve adil içtihat oluşturması çerçevesinde vereceği karara dayanarak iadeyi muhakeme yolundan gitmek suretiyle asıl borçlulardan hakkını almak ve bu gibi kimselere karşı da bundan böyle kişi haklarının gasp edilemeyeceği ve gerçeğinin er geç tecelli edeceği yolunda ibreti müessire olarak bağlayıcı bir içtihadın oluşmasına zemin hazırlamak gayesiyle hareket ettiğini belirterek karar veren hakimin haksız fiili sebebiyle fazlaya ilişkin hakları mahfuz olmak üzere 10.000 TL maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiş, 19.2.2013 tarihli ek dilekçesinde de Belde Pet 3 akaryakıt istasyonunu birlikte çalıştıran Hüseyin BAŞGÖL ve ...'IN sayısız dava ve işlerini takip ettiğini, yaptığı hukuki işlerden ...'ın yararlandığı gibi Hüseyin Başgöl'ün de yararlandığını, Hüseyin Başgöl'ün Samsun 2. Noterliğince tanzim edilmiş 5/9/1994 25376 vekaletnamede açıkça yazıldığı üzere şahısları adına kendisine vekalet verdiklerini bu vekaletnamede Başocak kollektif şirketinin davalarından bahsedilmemiş, bizzat bu şirketin ortağı olan şirketlerin şahsi davalarının hedef alındığını, bu vekaletnamenin hükümsüz sayılamayacağını, 20 yıl boyunca bu vekaletnameleri mahkemelere sunduğunu bu derece açık bir gerçeğe rağmen mahalli mahkemenin Hüseyin Başgöl'ü davalı olmaktan çıkardığını 13. Hukuk Dairesinin de bu hatalı kararı onadığını, bu hususun duruşmalarda dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek dilekçesine açıklık getirmiştir.

2- CEVAP DİLEKÇESİ:

Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, iddia edilen zararın dayanağının bulunmadığını, zararın mahiyetinin ne olduğunun açıklanmadığını, kararlarda kusur, kasıt, hatanın bulunmadığını, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik yapılmadığını, kararların Anayasanın 141. maddesine uygun biçimde gerekçeli olarak verildiğini, hiçbir gerekçe gösterilmeden kararın onandığı iddiasının asılsız olduğunu, HMK.46. maddesinin koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

3- Dava dilekçesi ve ekleri resen ilk derece mahkemesi hakimi ...'a ihbar olunan sıfatıyla usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.

4- YHGK GÖREVSİZLİK KARARI:

Davacı işbu davasını önce ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda Maliye Hazinesi ve ihbar olunan sıfatıyla Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi ... aleyhine açarken Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılan yargılama sonucu davacının 31.5.2014 tarihli dilekçesinde davanın ilk derece hakimine hasren yürütülmesini daire üyeleri ve tetkik hakimi hakkındaki davasının maddi hataya dayalı olduğunu kanuni değişiklikler nedeniyle yanıldığını ifade etmesi üzerine Yüksek Hukuk Genel Kurulu 2013/2-ilk derece 19 karar sayılı ilamıyla davacının bir kısım Yargıtay üyeleri ve tetkik hakimi aleyhinde açtığı davasının maddi hataya dayalı olduğu kanun değişikliğini tam algılayamadığından sehven açtığı, kabul edilerek bu yüzden ilk derece hakimi hakkında kurullarının görevli olmadığına ilişkin görevsizlik kararı verilmiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, böylece davacının Dairemizin gerekçesiz onama ilamına yönelik iddiaları düşmüş olup ile gerekçesizliğe ilişkin maddi vakıalar incelenmemiştir. Şu halde ilk derece mahkemesi hakiminin hukuki sorumluluğu yönünden maliye hazinesi açısından davaya devam edilmiştir.

5- DELİLLER:

Davacı delil olarak avukatlık sözleşmesinden doğan alacağı için Samsun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava dosyasının safahatına dayanmış olup başkaca bir delil ileri sürmemiştir. Davacı mahkemenin 2007/209 esas sayılı dosyasında; müvekkilleri olduğunu iddia ettiği davalılar ... ve Hüseyin BAŞGÖL aleyhine vekalet ücreti alacağının tahsili isteminde bulunmuştur. Mahkemece yapılan yargılamada davacının vekalet ücretine hakedip etmediği hakedilmiş ise miktarının belirlenmesi için rapor tanzimi amacıyla dosyanın hukukçu bilirkişi avukat Aydın Erusta'ya tevdi edildiği, bilirkişinin 11 sayfadan ibaret raporunda avukatlık ücreti ve masraf talep edilen dosyalarını ayrıntılı olarak incelediği ve bu kapsamda Samsun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/105 değişik iş, Samsun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/344 esas Samsun 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/387, Samsun 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1875 esas, Samsun 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1874 esas, Samsun İdare Mahkemesinin 2006/3132 esas ve 2007/434 esas sayılı davalarında davacı veya davalı vekili olarak yeraldığını bu dosyalarda ayrı ayrı değerlendirme yaparak ödenmesi gereken veya ödenmemesi gereken vekalet ücretlerini belirlediğini, davacının 7 adet dava dosyasında davalılara avukatlık hizmeti verdiğini, davalıların bilgisi dışında masrafını davacının karşılayarak dava açmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalıların isteği üzerine bu davaları açtığının anlaşıldığını, bahsi geçen davalara Hüseyin Başgöl'ün şirketi temsilen vekaletname sunulmuş olsa da mahkemelerce duruşmalara katıldığı vekalet ibrazı için kendisine süre verilmediği esasen Hüseyin Başgöl'ün de kendisinde vekaletinin bulunduğunu Hüseyin Başgöl'ün vekaletini dosyalara sunulmuş olsa da yine de azledileceğinin anlaşılacağı, bu nedenle yapılan azlin haklı olmadığı davacının avukatlık ücretine 3 dosya için hak kazandığı bazı dosyalarda müvekkillerin haberi olmadan davalar açıldığını, dava açılmasına yetki ve muvafakat vermediğini bildirmelerine rağmen bu tarihten sonra davalılar adına açılan davaların duruşmalarına açık rıza olmadan girmiş olmasının yazışmalar yapmış olması nedeniyle avukatlık ücretine hak kazanmayacağı bu davalardan Samsun İdare Mahkemesine açılan dava için müvekkillerin talimat ve yetki aldığına dair bilgi ve belge sunulmadığından avukatlık ücretine hak kazanamayacağını, bu nedenle davacının 2.490 TL avukatlık ücreti alacağı ile 3.598,75 TL masraf alacağı olduğu belirtilmiş bu şekilde düzenlenen rapor mahkemeye ibraz edilmiş itirazlar üzerine bu kez mahkemece dosya Ankara Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş talimat mahkemesince tayin edilen hukukçu bilirkişi M.Sina Güven raporunda bir kısım dosyalarda masraf ve avukatlık ücreti hesaplamış bir kısım dosyalarla ilgili taleplerin yerinde olmadığı mütalaa edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece davacının vekalet ücreti alacağı talebi 1.995 TL üzerinden kabul edilmiş fazlaya ilişkin istemi ve maddi manevi tazminat istemi de reddedilmiş mahkemenin 2009/106 karar sayılı 17/3/2009 tarihli kararının taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 24/11/2009 gün 2009/6102 Esas 2009/13699 Karar sayılı ilamı ile " Davacı, davalılardan Hüseyin BAŞGÖL tarafından verilmiş bir vekaletnamenin varlığını, bu vekaletnameye dayanarak eldeki davaya konu ettiği davaları takip ettiğini ve ilgili kurumlarla yazışmalar yaptığını ispat edememiştir. Adı geçen davalı Hüseyin BAŞGÖL'ün dava dışı Başocak Kolektif şirketi adına ve onu temsilen verdiği vekaletnamelerde davalıdan talep hakkı vermez. Davacının davalılardan Hüseyin BAŞGÖL adına açılan davanın vekalet ilişkisinin ispatlanamaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Davacı, davalılardan ... adına bir kısım davaları takip ederken adıgeçen davalının 24/04/2007 tarihli azilnamesi ile davacıyı azlettiği, azilnamenin de bir kısım dava dosyaları içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu'nun 174/2. Maddesinde "Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücret ödenmesi gerekmez" yazılıdır. Yasanın bu hükmü karşısında öncelikle davacı avukatın haklı olarak mı yoksa haksız olarak mı azledildiği varsa bu konuda tarafların delil ve karşı delilleri toplanmak suretiyle azli gerektiren dava dosyaları yönünden davacı avukatın ücret isteyemeyeceği, bunun dışında kalan ve azil tarihi itibariyle karara bağlanan dava dosyaları yönünden ücret isteyebileceği, azlin haksız olduğunun kabulü halinde de azille birlikte azil gününde vekalet ücreti muaccel hale geleceğinden davacının bu davalıya vekaleten vekaletnamesini sunup, takip ettiği dava dosyaları yönünden ücrete hak kazandığı kabul edilmek suretiyle sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönleri gözardı ederek idare mahkemesine açılan dava dosyaları dahi getirtilmeden ve azlin haklı olup olmadığı üzerinde durup, tartışmaksızın, davacının dava dilekçesinde talebi olmamasına rağmen karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti hesabı yapan yetersiz ve denetime elverişsiz olan 19/12/2008 tarihli bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması aynı zamanda HUMK 74. Maddesine de aykırı olup bozmayı gerektirir. Davacı, bu davasında takip ettiği dava dosyalarının masraflarının tarafınca karşılandığını ileri sürmüş, davalılardan ... da savunmasında davacının bu yöndeki iddiasını kabul etmemiştir. Bu yön mahkemenin de kabulünde olmasına rağmen davalılardan ...'ın yapılan bu masraflardan sorumlu tutulmamış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. " gerekçeleriyle bozulmuştur.” Bu karara karşın davacı karar düzeltme yoluna başvurmuş 24.3.2010/624-3759 sayılı ilamıyla karar düzeltme istemi reddedilmiştir. Bozma üzerine mahkemeye dönen dosya 2010/164 esas sırasına kaydı yapılmış mahkemece 27.1.2012 tarihli 2012/28 karar sayılı gerekçeli kararında “davalıların murisi Sebahattin'in 27.10.2006 tarihinde davacı avukata mektup yazarak haberi olmadan davalar açtığını bildirdiği Sulh hukuk mahkemesi dosyalarıyla idare mahkemesinin 2007/434 esas sayılı dosyası ile yazılan yazının bu tarihten sonra olduğu Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/387 esas sayılı dosyasının ise davacı avukatın kendi ihmali nedeniyle mükerrer olarak açıldığı Sulh hukuk mahkemesi dosyalarında davalıların başka avukatlara vekalet vermiş olduğu” belirtilmiş, “Samsun 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1875 esas sayılı dosyası Samsun 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/1874 İdare Mahkemesinin 2007/434 Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/387 esas sayılı dosyalarının takibi nedeniyle davacı avukatın vekalet ücreti isteyemeyeceği kanaatine varıldığı” bildirildiğinden bu kez Hüseyin Başgöl aleyhine açılan davanın reddine diğer davalılar ... mirasçıları aleyhine açılan vekalet ücreti alacağının kısmen ve masraf alacağının ise aynen kabulü ile 1425 TL vekalet ücreti ile 3598, 75 TL masraf alacağının kabulüne fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği ve bu kararın da 3.12.2012 gün 2012/8565-27623 sayılı 13. Hukuk Dairesinin ilamıyla onanmasına karar verilmiş anılan ilam 28.1.2013 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olduğundan kesinleşmiştir.

6- HUKUKİ VASIFLANDIRMA

Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi tazminat istemine ilişkindir. Öncelikle belirtilmelidir ki; hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, 6100 sayılı HMK:nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Yasa'da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp, sınırlı ve sayılı durumları ifade etmekte olup, Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet adına tazminat davası açılıp bu davanın kabulü için 6100 Sayılı HMK'nın 46 ncı maddesinde yer alan nedenlerden birinin ya da bir kaçının bulunması gerekir.

Davacı somut olayda, mahkemenin 2007/209 esas sayılı dava dosyasında yargılama yapıp karar veren hakimin, avukatlık ücretinin ve masraflarının tespitini ve hesaplanmasının bilirkişi tarafından değil bizzat hakim tarafından incelenip belirlenmesi gerektiğini, bilirkişinin serdettiği hukuki görüşe göre karar verilmesinin, avukatların avukatlık alacağı ile ilgili davalarda bilirkişilik yaparken hukuki görüş belirtmelerinin Anayasanın "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." ilkesine ve kanunların diğer hükümlerine aykırı olduğunu, bu nedenle hakimin vekalet ücreti alacağını eksik tayin edip hüküm altına almasından dolayı zarara uğradığını, yerel mahkemenin bozma üzerine verdiği kararının Dairece gerekçe gösterilmeden onandığını bu konuda gerekçe ihdas etmemiş olmasının kişisel hakkının zayiine sebep olduğunu, kanunlara göre ücrete hak ettiğini, olayda haklı azil değil haksız azil olduğunu ve mahkemeden kâmil manada adaletin tecellisine ve tesisine katkıda bulunması amacıyla fazlaya ait haklarını saklı tutarak cüz'i meblağ üzerinden davasının kabulüne, davasının haklı görülmesi halinde bu kısmi talebini devletten talep etmeyeceğine ve mahkemenin hukuk ve adalet ihdas etmesi ve adil içtihat oluşturması çerçevesinde vereceği karara dayanarak iadeyi muhakeme yolundan gitmek suretiyle asıl borçlulardan hakkını almak ve bu gibi kimselere karşı da bundan böyle kişi haklarının gasp edilemeyeceği gerçeğinin er geç tecelli edeceği yolunda ibreti müessire olacak bağlayıcı bir içtihadın oluşmasına zemin hazırlamak gayesiyle hareket ettiğini belirterek maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

Davacı dilekçesinde hukuki sebebi çok açık belirtmese de davanın hukuki dayanağının 1086 sayılı HUMK’nın 275. (HMK 266) maddesinde yer alan “ hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.” hükmündeki yasağa aykırı hareket ederek avukatlık alacağı ile ilgili davada avukat bilirkişinin verdiği rapora dayanarak karar verilmesinin HMK’nın 46. maddesinin (c) fıkrasında yer alan “farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması” aynı maddenin ‘e’ fıkrasında yer alan hakimin bir hakkı yerine getirmekten kaçınmış olması hükümlerine aykırı olduğu iddiasına dayandırmıştır.

7- DELİLLERİN TARTIŞILMASI, BİLİRKİŞİ DELİLİ İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER

Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakılacak olursa; iş sahipleriyle ilgili davanın görüldüğü tarihte 1086 sayılı HUMK yürürlükte olduğu ve işlemler bu yasaya göre yapıldığından 1086 sayılı Usul Kanununda bilirkişilerle ilgili hükümlere göz atmak gerekir.

1086 sayılı HUMK Madde 275’ göre “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.”

Madde 276’ göre “Ehlivukuf, iki taraf ittifak edemedikleri halde tahkikat hakimi tarafından intihap olunur. Mesaili mahsusa da rey ve mütalaalarını beyan etmek için Hükümet tarafından müntahap ehlivukuf varsa ehlivukufun bunlar arasından intihabı lazımdır. Yalnız bir kişi ehlivukuf intihap edilebilir. Üçten ziyade intihap olunamaz. Hakim lüzum görürse ehlivukufu beyan ettikleri veya edecekleri rey ve mütalaanın bitarafane olduğuna veya olacağına dair tahlif edebilir.”

Madde 277’ göre “Ehlivukuf hakimler için muayyen esbaba binaen reddolunabilir. Ret talebi hakim tarafından hadise şeklinde tetkik olunarak karar verilir. Esbabı retten dolayı yemin teklif olunamaz. Ret talebi ehlivukufun intihap edildiğine ıttıla tarihinden itibaren üç gün zarfında vukubulmak lazımdır.”

Madde 278’ e göre “Malümatına müracaat edilecek hususu bilmeksizin sanatını icra etmesi kabil olmıyan ve alenen icrayı sanat eden kimseler o husus hakkında ehlivukufluğu kabule mecburdurlar. Yalnız şahitler hakkındaki esbaba binaen kabulden imtina edebilirler. Mahkemeye gelmekten veya gelip de ifayı vazifeden imtina eden ehlivukuf hakkında şahadete ilişkin hükümler uygulanır.”

Madde 279’ e göre “Hakim iki tarafın ifadesini istimadan sonra ehlivukufa sorulacak sualleri tayin eder. Ehlivukuf diğer taraf hazır olmaksızın iki taraftan birini isticvap edemez ve bu cihet ehlivukufa evvelemirde ihtar olunur.

Madde 280’ e göre “Tetkikat için keşif icrası veya diğer ihzari bir muamele ifası lazım gelirse iki taraftan her biri bu muamelede hazır bulunabilir.

Madde 281’ e göre “Bilirkişinin beyan ettiği oy ve görüş hemen tutanağa geçirilir. Bilirkişi birden fazla ise aralarında görüşürler. Görüşme sonucu bildirilen oy ve düşünceler tutanağa yazılır. İşin niteliğine göre bilirkişilerin oy ve görüşlerini yazılı olarak bildirmeleri gerekiyorsa, hakim, raporun kaç nüsha olacağını ve verileceği süreyi belli eder. Bu süre işin niteliğine göre üç ayı geçemez. Raporun, tarafların ad ve soyadlarını, bilirkişinin çözümü ile görevlendirildiği hususları, inceleme konusu yapılan maddi vakıaları, gerekçeyi, sonucu, bilirkişiler arasında anlaşmazlık varsa bunun sebebini düzenlendiği günü ve bilirkişilerin imzalarını taşıması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi ayrı bir rapor verebilir.”

Madde 282’ e göre “Ehlivukuf raporunu mahkeme kalemine verir. Verildiği tarihi başkatip rapora işaret eder ve mahkemeden evvel suretlerini iki tarafa tebliğ eder.”

Madde 283’ e göre “Hakim raporda noksan ve müphem gördüğü cihetleri itmam ve izah için ehlivukufa yeni sualler tertip edebilir. İki taraf dahi noksan ve müphem cihetler hakkında ehlivukuftan izahat alınmasını raporun kendilerine tebliği tarihinden bir hafta zarfında hakimden tahriren talep edebilirler. Hakim mütemmim izahat vermeleri zımnında ehlivukufu tayin edeceği celseye davet ile şifahen istima edebilir. Ehlivukufun şifahen verecekleri izahat hulasa veçhile zapta kaydedilerek ziri kendilerine imza ettirilir.”

Madde 284’ e göre “Hakikatın tezahürü için lüzum görürse tahkikat hakimi veya esas davayı rüyet edecek mahkeme evvelki veya yeniden intihap edeceği ehlivukuf vasıtasiyle tekrar tetkikat icra ettirebilir.

Madde 285’ e göre - Ehlivukufun ücreti hakim tarafından takdir olunur.”

Madde 286’ e göre “Ehlivukufun rey ve mütalaaları hakimi takyit etmez. Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunun maddi olgu ve fiili gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli emare ve şüphelerin bulunduğu kanaatine ulaşıldığı takdirde, bu bilirkişiler hakkında diğer kanunlardaki hukuki ve cezai sorumluluklar saklı kalmak şartıyla 19/04/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu hükümleri uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının tasdikli bir örneği yetkili Cumhuriyet savcılığına gönderilir.”

Düzenlemeleri yer almaktadır.

Hukukumuza göre bilirkişi incelemesi takdiri bir delil olup kesin delillerden değildir. HUMK m. 286’da “Ehlivukufun rey ve mütalaaları hakimi takyit etmez.” denilmekle bilirkişi görüşünün takdiri bir delil olduğu kabul edilmiştir. Davanın görüldüğü tarihte yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK’un 275.maddesinde; bilirkişiliğin tanımı yapılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesinde “bilirkişiye başvurulmasını gerektiren haller” şeklinde düzenleme yapılmış ve HUMK’tan farklı olarak “çözümü hukuk dışında” ibaresi getirilmiştir. Yine aynı şekilde maddeye “taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden” ibaresi de getirilmiştir. Bu düzenlemelere göre mahkemeler çözümü teknik veya özel bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi uygulamasına gitmektedirler. Esasen hakim hukuki uyuşmazlıkları çözmede uzman bir kişidir. Bilirkişi ise kendi uzmanlığı ile hakime yardımcı olan süjedir. Mahkemece görevlendirilen bir yardımcıdır. Mahkemenin talimatları doğrultusunda görev yapması esastır. Avukatlık alacağının belirlenmesi azlin haklı olup olmadığına vekilin takip ettiği dava ve takipleri bitirip bitirmediğine bağlıdır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin uygulamasına göre haksız azli halinde avukat biten bitmeyen iş yönünden haklı azil halinde ise azil tarihinde sadece bitirilmiş işler yönünden ücrete hak kazanır. Haklı yada haksız azledilen avukatın gördüğü dava ve takip dosyalarının safahatının ancak bir bilirkişi incelemesi ortaya çıkacağı izahtan varestedir. Bu tür davalarda genellikle hukukçu bir bilirkişi tayin edilmektedir. Çünkü takip edilen işlerin aşaması ve AAÜT’deki oranlara göre belirlenecek alacağın ya da tazminatın hesabı konunun sürekli muhatabı olan uzman hukukçu ya da avukatlar tarafından yapılmaktadır. Azil sebebinin haklılığının tayininde bilirkişiye gitme zorunluluğu yoktur. Avukatlık kanunun yüklediği sorumluluklar doğrultusunda hakim tarafından karar verilir. Neticede azlin haklı olup olmadığına hakim karar vereceğinden bilirkişinin tercihli bir hesap raporu hazırlaması hakimin işini kolaylaştırır. Ne var ki bazen bilirkişilerin kendilerine tevdi edilen dosyalarda hukuki mütalaa verdikleri de görülmektedir. Yukarıda kurallarla yasak edilen husus; “Hakimin bir hukuk kuralının yorumlanmasında maddi meselenin hukuki tavsifi veya vakıaya uygulanacak hukukun tespiti gibi hukuki konularda bilirkişinin oy ve görüşüne başvurmasının yasak olmasıdır.” (Yahya DERYAL, “Türk Hukukunda Bilirkişinin Nitelikleri ve Avukatların Bilirkişilik Yapması” adlı makalesi) Örneğin sözleşmenin kurulup kurulmadığı ve kanuna uygun olup olmadığı; ortada bir karz mı veya vedia mı bulunduğu; haksız rekabetin varolup olmadığı; bir malın haczedilebilir olup olmadığı; öne sürülen zamanaşımının gerçekten geçip geçmediği; bir olayın iş kazası niteliğinde olup olmadığı hukukî sorunlardır ve tüm bu sorunları bizzat hâkim çözmek zorundadır. Kanunlarımızda hükümler böyle yer alsa da Yargıtayın bazen hukuksal sorunlarda bilirkişiye başvurulmasını da bozma konusu yaptığı bilinmektedir. Örneğin olayın iş kazası olup olmadığı, işverenin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğiyle ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareket olup olmadığının tespitinde heyette hukukçu bilirkişinin olması istenmektedir. Bu durumun hemen hemen hergün yapılan kanun kodifikasyonuyla takip imkanının ortadan kalktığı mevzuat değişikliklerinin tam takip edilememesinden kaynaklandığını söylemek zor olmaz. Bu nedenle avukat ile müvekkili arasında meydana gelen vekalet ücreti alacağı özünde hukukilik olması onun hakkında bilirkişi incelemesine başvurulamayacağı anlamına gelmemelidir. Avukatlık ücret sözleşmesine göre alacağın hesaplanması özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden bu tür davalarda hukuki yardıma konu dava ve takiplerin safahatının bir uzman bilirkişi tarafından incelenip, işin bitirilip bitirilmediğine göre alacağın hesaplanması zorunluluk arzetmektedir. Somut olayda ise Avukat bilirkişilerin haklı ve haksız azil durumuna göre tüm işleri inceleyip meblağı farklı olan iki rapor düzenlemelerinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Avukatlık Kanununun 174. maddesine göre avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir ancak, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, yani azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez. Haklı azil nedeniyle (azil avukatın kusur ve ihmalinden meydana gelmişse) avukat Avukatlık Kanunun 174/2 maddesi gereği vekalet ücreti isteyemez. Taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesi olmadığına göre m. 164/4 e göre belirlenecek olan ücret ile m.164/son gereği avukata ait olan ve karşı yana yargılama gideri olarak yükletilen ücretlerin tamamıdır. Davacı, işsahiplerinin 20 yıldır vekilliğini yaptığını ileri sürmüştür. Bu süre içinde görülen işlerin bir bilirkişiye incelettirilmesi gereklidir. Bilirkişi incelemesine göre davacı, iş sahiplerinin taraf olduğu davaları takip etmiş, işsahipleri tarafından 2007 yılında azledilmiştir. Takip edilen davaların bazısı azilden önce bazısı ise azilden sonra kesinleşmiştir. Hakim gereksiz yere de bilirkişiye başvurmamıştır. Davacının dayandığı delilleri de eksiksiz toplamıştır. Şu halde bilirkişi tarafından her bir dosya ve takibin harca esas değeri üzerinden Avukatlık kanunun 164. maddesinde öngörülen %10-%20 si üzerinden meblağ ayrı ayrı hesaplanmalıdır. Hakim toplam meblağdan hangisine karar verecekse takdir hakkını kullanarak bunu kolaylıkla hükme taşıyabilmelidir. Aksi takdirde basit hesap hatalarının temyizi gündeme gelir ki bu da davaları uzatan bir faktör olarak karşımıza çıkar. Diğer yandan davacı dava dosyasında bilirkişinin seçimi konusunda itirazda bulunmadığı gibi tarafsızlığından dolayı reddetmemiştir. Bilirkişiyi sadece hakim denetlememelidir. Taraflarda kanunda bulunan tüm hakları sınırsızca kullanabilmelidir. Davacı rapor alındıktan sonra hukuki görüş belirtti diye itiraz da bulunmuştur. Kaldı ki ikinci kez bilirkişi incelemesi de yine hukukçuya yaptırılmıştır. Mahkemece bilirkişiye neden başvurulduğu ve raporda nelerin açıklığa kavuşturulması gerektiği ara kararında belirgindir. Bu ara kararda hukuki tavsife yönelik bir istek veya soru yoktur. Hakim toplanabilecek tüm delilleri toplamış ve tanıkları dinlemiş azlin haklı olduğu kanaatine vararak bitmiş işler yönünden hesap bilirkişinin raporuna ve bozma ilamındaki kazanılmış haklara göre hüküm kurmuştur. Sonuçta bilirkişi incelemesi yaptırılarak, hüküm oluşturulması, yapılan işlemler ve faaliyetin hakimin yargılama yetkisi içinde kaldığı ve usul ve yasa hükümlerine uygun olduğu, hukuka aykırılık oluşturmadığı, böylelikle ihbar olunan Hakim' in kanunun açık hükmünü ihlal ettiğine dair iddiaların da kanıtlanamadığı konusunda kurulumuzda tam bir vicdani kanaat oluştuğundan davanın reddine karar verilmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- Davanın ESASTAN REDDİNE, Davacının 6100 sayılı HMK 49. maddesi gereğince 600 TL disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına,

2- Davanın reddi nedeniyle alınması gerekli 24.30 TL maktu karar ve ilam harcı ile sehven alınmayan 37,25 TL başvuru harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,

3- Davalı vekille temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 3000,00 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı Hazineye verilmesine

4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,

5- Karar kesinleştiğinde dosya arasındaki Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/209 esas sayılı dosyasının mahalline iadesine,”
Dair oybirliği ile verilen 21.10.2014 gün ve 2014/3 E., 2014/5 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, 1964 tarihinden beri avukatlık yaptığını, Belde-Pet:3 adı ile Samsun'da 25 yıl süreyle akaryakıt istasyonu çalıştırmış olan müvekkillerinin her türlü idari, hukuki, adli ve icrai işlerini bu süre boyunca devamlı takip ettiğini, yirmiye yakın davalarını ilmi müktesebatıyla takip edip kazandığı halde tamamen kötü niyetle müvekkillerinin vekaletten haksız azlettiklerini, Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/209 E. sayıyla açmış olduğu avukatlık ücret alacağının tazmini davasında, her birisi resmi kayıtlara geçmiş olan belgelerini, yaptığı hukuki hizmetlerle ilgili delillerini mahkemeye sunduğunu, yerel mahkemenin tarafına ödenmesi gereken avukatlık ücretini ve mahkeme masraflarını avukat bilirkişiye incelettirdiğini, bilirkişinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap yaparak mahkemeye rapor vereceği yerde, Anayasanın 9. maddesini ihlal ederek mahkemeye hukuki görüşler sunduğunu, mahkemenin bu anayasal ihlale rıza gösterdiğini, bir hakimin tümü ile hukuk alanına inhisar eden bir konuda avukattan görüş almasının hakimlik yetki ve sorumluluğunu tartışılır hale getirdiğini, buna rağmen mahkemenin kendisini borçlu çıkararak 17/3/2009 gün ve 2007/209 E., 2009/106 K. sayılı kararı verdiğini, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2009/102-13699 E.-K. karar sayılı ilamı ile mahalli mahkemenin bu hatalı kararını bozduğunu, bilirkişilik konusundaki bu kadar fahiş bir durum orta yerde durduğu halde Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin bu can alıcı anayasal temel prensip üzerinde durmadığını ve bozma kararında da bu hususa hiç değinmediğini, bozma kararından sonra davanın aynı mahkemenin 2010/164 esas numarasıyla yargılamasına devam edildiğini, resen tayin edilen eski bilirkişiden yeniden rapor alındığını, mahalli mahkemenin bilirkişinin vermiş olduğu alternatifli raporuna da itibar etmeyerek azlin neden haklı olduğunu her yönü ile mükemmel bir gerekçe göstermeden kendisinin haklı azledildiği kabul edilerek borçlu çıkarıldığını, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi içtihat manasında gerekçe göstermeden bu kararı tashihi karar yolunu da kapatarak onadığını, Anayasaya, usul kanununa ve adalete aykırı olarak kişisel hakka açık halde ihlal edilmiş olduğu için HMK.'nın 46.maddesine dayanarak iş bu davayı açtığını, kanunlara göre ücrete hak ettiğini olayda haklı azil değil haksız azil olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, davaya konu edilen kararlar nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların dayanağının olmadığını, kararların mevzuata uygun olduğunu, yapılan işlemlerde kusur, kast ve hatanın bulunmadığını, kararların gerekçeli olduğunu, davada HMK'nın 46. maddesinde belirtilen sebeplerden hangisine dayanıldığının gösterilmediğini, davacının iddialarını ispata yetecek yazılı delil göstermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İhbar olunan cevap dilekçesi sunmamıştır.

Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sizce İcra Müdürü Mahkeme Kararı ile Yargıtay Kararı Arasında Çelişki Var Gerekçesiyle Yargıtay Kararını Uygulamayabilir mi? denipre Meslektaşların Soruları 3 30-01-2013 15:27
İpotekli Taşınmazın satışı sonrası mahkemeden konulan tedbir kararı geçerli mi? Yargıtay kararı? zlm Meslektaşların Soruları 3 19-04-2012 18:27
İpotekli Taşınmazın satışı sonrası mahkemeden konulan tedbir kararı geçerli mi? Yargıtay kararı? zlm Meslektaşların Soruları 2 11-02-2012 21:40
yargıtay kararı arıyorum yargıtay 10.ceza dairesi müebbet Meslektaşların Soruları 4 16-12-2010 14:00
yargıtay kararı 5237 SY TCK 136.maddesi ile igili yargıtay kararı ? zlm Meslektaşların Soruları 1 30-03-2010 12:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04579401 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.