Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

İki Balığın Hikayesi

Yanıt
Old 02-03-2009, 17:07   #31
Gülümse

 
Varsayılan

Uzakdogu'da bir budist tapinagi, bilgeligin gizlerini aramak icin gelenleri kabul ediyordu.

Burada gecerli olan incelik; anlatmak istediklerini konusmadan aciklayabilmekti.
Bir gun tapinagin kapisina bir yabanci geldi. Yabanci kapida oylece durdu ve bekledi.

Burada sezgisel bulusmaya inaniliyordu, o yuzden kapida herhangi bir tokmak, can veya zil yoktu.

Bir sure sonra kapi acildi, icerdeki budist, kapida duran yabanciya bakti. Bir selamlasmadan sonra sozsuz konusmalari basladi. Gelen yabanci, tapinaga girmek ve burada kalmak istiyordu.

Budist bir sure kayboldu, sonra elinde agzina kadar suyla dolu bir kapla dondu ve bu kabi yabanciya uzatti. Bu, yeni bir arayiciyi kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.

Yabanci tapinagin bahcesine dondu, aldigi bir gul yapragini kabin icindeki suyun ustune birakti. Gul yapragi suyun ustunde yuzuyordu ve su tasmamisti.

Icerideki budist saygiyla egildi ve kapiyi acarak yabanciyi iceriye aldi. Suyu tasirmayan bir gul yapragina her zaman yer vardi...
Old 16-03-2009, 13:02   #32
supernatural

 
Neşeli

Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir
bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İslerin bir an önce bitmesini
sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O
zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için
dayanamaz ve zalim krala:
- Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın
üzümlerinden yapılacak şarabi hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki!
Deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler
yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını
emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan
bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde
bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış.
Şarap bardağını eline alarak:

- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman
içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin? diye sormuş. Köle söyle
cevap vermiş:

- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü
dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler
gelebileceğini de bilemem! Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri
kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini
ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş.

Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış.
Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş.Kral ve domuz arasında
öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi
azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş.
Kral bostanda, bardak masada kalmış..

Su söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor:
'Nasip ise gelir Hint'ten Yemen'den, Nasip değil ise ne gelir elden?'
Sevgiyle kalın...

Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın.
Sıkıca asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü
onlarsız hayat da anlamsızdır.Hayatınızı asla aşka kapatmayın.
Aşkı bulmanın en kısa yolu, 'aşık olmaktır', korunmanın en iyi yolu ise
aşka kanat takmak... Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi
ve nereye gittiğinizi unutmayın.

Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken
güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Dün tarih oldu... Yarın bir sır... Bugünün kıymetini bilin.

Can DÜNDAR
Old 16-03-2009, 13:13   #33
Gülümse

 
Varsayılan

Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır.
Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı
yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kum üzerine şu sözleri yazar

'BUGÜN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI.'
Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler.Tokadı yiyen yıkanırken bir batağa saplanır, boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulmak üzere olan arkadaş tam kurtulduktan sonra bir kaya parçası üzerine şu sözleri kazır:

'BUGÜN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI.'
Tokadı vuran ve sonra arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der; senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazın ama şimdi kayaya kazıyorsun.NEDEN?
Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir:'Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize İYİ bir şey
yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin.'
Old 16-03-2009, 13:28   #34
supernatural

 
Yeni Fikir Karadut

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı.
Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı.
İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri bura da buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi
Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus' tan önce varmıştı.
Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi.
Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü.
O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı.
Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe'nin esarpını parçalıyordu.
O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe'siz yaşayamazdı.

Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı.
Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü.
Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti.
Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti.
Piremus'un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe'nin dü şürdüğü eşarbını tutuyordu.
İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı.
Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmisti.


Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü.
Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı.

Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı.
Birden vücudu Piremus'un bedeninin üstüne yığıldı.
O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar.

Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine,
Tispe'nin göz yaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler.
O günden beri kara dut ağacının meyvesinin
çıkmayan lekesini, (Piremus' un kan lekesini),

dut ağacının yaprakları,
(Tispenin gözyasları)
temizler..
Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz.

Fakat elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz...
Old 24-03-2009, 21:30   #35
Gülümse

 
Varsayılan İmparator seçimi...

Bir zamanlar, Uzak Dogu'da, artik yaslandigini ve yerine gececek birini secmesi gerektigini dusunen bir imparator varmis.

Yardimcilarindan ya da cocuklarindan birini secmek yerine; kendi yerine gececek kisiyi degisIk bir yolla secmeye karar vermis.

Bir gun, ulkesindeki tum gencleri cagirmis ve:

-"Artik tahttan inip yeni bir imparator secme vakti geldi. Sizlerden birini secmeye karar verdim." demis.

Gencler sasirmislar, ancak o surdurmus:

- "Bugun hepinize birer tohum verecegim. Bir tek tohum... Ama bu cok ozel bir tohum. Evlerinize gidip onu ekmenizi, sulayip buyutmenizi istiyorum. Tam bir yil sonra buyuttugunuz o tohumla buraya geleceksiniz. Sizi, yetistirdiginiz o tohuma gore degerlendirip, birinizi imparator sececegim."

Genclerin arasinda Ling adinda biri varmis. O da digerleri gibi tohumunu almis.. Eve gidip heyecanla olayi annesine anlatmis.

Annesi bir saksi ve biraz toprak bulup, onun tohumu ekmesine yardim etmis.

Sonra birlikte dikkatlice sulamislar. Her gun sulayip buyumesini bekliyorlarmis .

YaklasIk uc hafta sonra diger gencler tohumlarinin ne kadar buyudugunu anlatirken, Ling hayretle kendi tohumunda hicbir degisIklik olmadigini goruyormus.

Uc hafta, dort hafta,bes hafta gecmis... Hala hicbir sey yokmus.

Digerleri yetisen bitkilerinden soz ederken Ling cok uzuluyormus. Imparatorun onu beceriksiz sanmasindan cok endiseleniyormus. Ancak, arkadaslarina hic bir sey demiyor sabirla bekliyormus.

Sonunda bir yil bitmis ve tum gencler bitkilerini imparatorun huzuruna getirmisler.

Ling, annesine bos saksiyi goturemeyecegini soyleyince, annesi ona cesaret verip; saksisini goturup durust bir sekilde olanlari imparatora anlatmasini istemis.

Ling,annesinin sozunu tutmus ve bos saksiyla saraya gitmis.

Saraya varinca; gordugu bitkilerin guzellikleri karsisinda sasirmis.

Sonra imparator gelmis ve tum gencleri selamlamis. Ling,arkalarda bir yerlere saklanmaya calisiyormus.

- "Ne buyuk bitkiler, cicekler ve agaclar yetistirmissiniz. Bugun biriniz imparator olacak." demis imparator.

Aniden arkada elinde bos saksisiyla Ling'i fark etmis. Hemen muhafizlarina onu one getirmelerini emretmis. Ling cok korkmus.

- "Sanirim beceriksizligimden dolayi beni oldurtecek."

Ling one geldiginde imparator adini sormus.

- "Adim Ling." demis.

Tum gencler gulusup onunla alay etmeye baslamislar.

Imparator onlari susturmus. Ling'e bakip kalabaliga dogru donmus.

- “Yeni imparatorunuzu selamlayin. Adi Ling!" demis.

Ling inanamamis. Cunku tohumunu bile yetistirememis, nasil imparator olurmus?...

Imparator devam etmis:

- "Bir yil once burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayip bir yil sonra getirecektiniz. Ama hepinize kaynamis tohum vermistim. Asla buyumeyecek olan... Ancak Ling'in disinda herkes agaclar, bitkiler ve cicekler getirdi; cunku
tohumun buyumedigini fark edince hepiniz onu bir baska tohumla degistirdiniz. Oysa sadece Ling icinde benim verdigim tohum olan bos saksiyi getirme cesaret ve durustlugunu gosterdi. Onun icin yeni imparatorunuz o olacak!!!"

En sade dogrular mi? En renkli yalanlar mi ?
Old 07-04-2009, 08:41   #36
supernatural

 
Neşeli özgürlüğün resmi




Babası İspanya`nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.

Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.

Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız. Babasına söyledi bunu, o da "üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.

Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.
Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?"

Küçük kız babasına eğilerek, sessizce şöyle dedi :

"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri...
Old 10-04-2009, 01:08   #37
Gülümse

 
Varsayılan Önyargı

Bir zamanlar 4 Oğlu olan bir adam varmış. Çocuklarının önyarıgılı olmamaları için eğitmek istemiş. Oğullarını sırayla uzak bir yerde olan bir ağacın yanına gidip ona bakmalarını istemiş.

İlk oğlan Kışın gitmiş, İkincisi İlkbahar, üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda. Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış ve ne görüklerini sormuş.

İlk Oğlan Ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söyledi.

İkinci oğlan Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı dedi.

Üçüncü oğlan başka fikirdeydi .Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.

Sonuncu Oğlan hepsinin haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat dolu olduğunu belirtti.


Yaşlı Adam Oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmişti. Onlara bir Ağacı veya bir İnsanı kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Ya da neye sahip olup olmadıklarını ......

Gerçekleri ancak sonunda 4 mevsimi gördükten sonra görürsünüz .

Eğer kışın vazgeçersen, İlkbaharın nimetinden olursun, Yazın Güzelliğinden ve Sonbaharın bütünlüğünden de...

Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalaması! na izin vermeyin.
Old 28-04-2009, 22:09   #38
Gülümse

 
Soru Ya Bardak olacaksın ya da Nehir...

YA BARDAK OLACAKSIN YADA NEHİR...


Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaati değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu.

Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup baslattı.Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.

Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı.
Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından yakınıyordu.

Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya calışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.

Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi.
çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi.

Usta, şimdi o tuzu suyun içine at' dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı.

Sonra usta 'Şimdi o suyu iç dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta 'Nasıldı tadı' diye sordu. Çırak nefretle, 'çok acı' dedi.

Usta çocuğa 'Tuzu yanına al gel, gidiyoruz' dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki nehirin kıyısına geldiler.

Usta çırağa 'Bütün tuzu nehire dök' dedi. Çırak söyleneni yaptı.

Usta 'Şimdi nehirin suyundan iç' dedi. Çırak içti.
'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta. Çırak, 'çok güzeldi' dedi.

'Peki tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de.

Çırak 'hayır' dedi.

Usta çırağı karşısına oturtup anlattı:

'Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütuün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki nehir gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz nehirin suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senindir :

Ya bardak olacaksın ya da NEHİR.......'
Old 28-04-2009, 22:27   #40
supernatural

 
Neşeli

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Ya şu iki balığın ikisini de yiyelim mi?

yemeyelim
Greenpeace üyesi olacağım sayenizde
Doğadaki canlıları katletmeyin(bu da sloganım nasıl ama)
Old 05-09-2009, 16:06   #41
supernatural

 
Varsayılan Günebakan ve Güneş

Bir bahçede yaşayan günebakan,güneşe aşıkmış.Her gün sabahı sabah eder, sevdiğinin yüzünü görmek için büyük özlem duyarmış.Güneş de ona aşıkmış.Ama uzaktan uzağaymış sevgileri,birbirlerine açılamadan,bakışmalarla duygularını ifade ediyorlarmış.Bu bile yetiyormuş onlara.
Güneş her sabah sevdiğini görmek için en mutlu,en parlak,en sıcak ışıklarını saçarmış.Günebakanın da sevgisi o kadar güçlüymüş ki,güneş ne tarafa gitse yüzünü o yöne çevirir,akşam güneş gittiğinde ise,büyük bir kederle başını öne eğer,tekrar sabahın olmasını beklermiş.
Tüm sevda hikayelerinde bir arabozan olur ya?Aynı bahçede yaşayan sarmaşık da günebakana aşık olmuş.İçten içe onu seviyormuş,sevgisi o kadar büyükmüş ki,günebakanın başka bir yere bile bakmasına dayanamıyormuş.onun güneşe olan tutkusu çıldırtıyor, kıskançlıktan çatlıyormuş.Onu kendime nasıl çevirebilirim düşüncesindeymiş.Sonunda onu sürekli kendime çevirebilirsem belki bana aşık olur,benden başkasını gözü görmez,güneşi göremezse onu unutur diyerek, her şeyi göze almış ve günebakanın vücuduna sımsıkı sarılmış.
Günebakan güneşe bakmak için çabaladıkça sarmaşık sımsıkı kollarıyla onu kendine çevirmiş.Zavallı günebakan ne yaparsa yapsın boşunaymış.Sarmaşık onu çok sıkıyormuş, derdini bir türlü anlatamamış,aslında güneşe aşık olduğunu,sarmaşığı sevmediğini söyleyememiş.Güneş de kahroluyormuş,ama o kadar uzaktaymış ki bir türlü sevdiğine yardım edemiyormuş.
Sarmaşık karşılıksız da olsa günebakana yakın olmanın,ona sarılabilmenin mutluluğunu yaşıyormuş.Ama onu ne kadar incittiğinin,ne kadar kederlere ittiğinin,ne kadar zayıflattığının farkında bile değilmiş.”Olsun,zamanla beni sever”diyormuş.Bir sabah güneş doğmuş yine,ama günebakanın başı yere eğikmiş,saatler geçmiş,hala günebakan hareketsiz başı önündeymiş.Sarmaşık güçlü kollarıyla sarsmış onu,ama günebakan hareket etmiyormuş. Günlerdir sarmaşığın sımsıkı sarılı kolları, onu nefessiz bırakmış,bir şey yapamamanın çaresizliği,onun yaşama olan bağlılığını koparmış,hayattan zevk alamaz olmanın haliyle günebakan ölmüş.
Sarmaşık o zaman anlamış yaptığı yanlışlığı,onu çok sıktığını,aslında buna hiç hakkı olmadığını anlamış anlamasına ama iş işten geçmiş.Onu ebediyen kaybetmiş...
Old 10-09-2009, 17:20   #42
minee.mine

 
Varsayılan

Alıntı:
sarmaşığın sımsıkı sarılı kolları, onu nefessiz bırakmış,bir şey yapamamanın çaresizliği,onun yaşama olan bağlılığını koparmış,hayattan zevk alamaz olmanın haliyle günebakan ölmüş.
Allah hepimizi sarmaşıklardan korusun...
Old 11-09-2009, 07:07   #43
supernatural

 
Neşeli

Alıntı:
Yazan minee.mine
Allah hepimizi sarmaşıklardan korusun...

amin
Old 11-09-2009, 08:28   #44
Atahun

 
Varsayılan

Sarmaşık ayıp etmiş. Mutlaka birileri ona zorla güzelliğin olamayacağını anlatmıştır ama, arsız bitki n'olacak... Bir kulağından girip, ötekinden çıkmıştır.
Old 26-09-2009, 16:41   #45
Gülümse

 
Olumlu İki kuş

Bilgenin biri yolda, kendi türleri ile uçmayı red eden iki ayrı cins kuş ile karşılaşır. Biri karga biri leylek...

O kadar farklıdır ki kuşlar, bilge birbirlerini sevdiklerine bir türlü ihtimal vermez. Öyle ya kargalar kargalarla, leylekler leyleklerle yaşamalıdır.

Yakından inceleyince ikisininde topal olduğunu fark eder.

O zaman anlar ki, birlikte yaşamaları beklenilenlerin yanında tutunamayanlar, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıyla birbirlerine yakındırlar.

Ve bilge der; En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulandır.
Old 27-09-2009, 07:31   #46
minee.mine

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gülümse
Ve bilge der; En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulandır.

Ya da ortak paylaşımlar. En gerçekçi dostluklar birbirini en iyi anlayanlar, empati kurabilenler, artılar ve eksilerle duyguları paylaşabilenler değilmidir aslında...
Old 28-09-2009, 17:05   #47
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Kafamızdaki tilkileri ne yapacağız?

Ben bir ine sokup, dumana boğuyorum, kaçışıp gidiyorlar...
Old 30-09-2009, 22:08   #48
Gülümse

 
Mutlu Hoca ve öğrencisi...

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin
seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:

"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, ama hiç kimseye satmadan sadece ne kadara satın alacaklarını sor, sonra gel bana anlat" demiş.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.

İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve
"Şunu kaça alırsınız?" diye sorar .

Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır, evirir çevirir, sonra dudak bükerek;
"Bizim çocuk oynasın diye, bir tek lira veririm." der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Ardından semerci dükkanına girer. Semerci nesneye şöyle bir bakar hoşlanır;

"Bu benim semerlere iyi süs olur. Buna bir on lira veririm." der

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin
elindekini görünce yerinden fırlar.

"Bu kadar değerli mücevheri nereden buldun?" diye hayretle
bağırır ve "Buna kaç lira istiyorsun?" der.

Öğrenci sorar:
"Siz ne veriyorsunuz?"

Kuyumcu;
"Ne istiyorsan veririm."

Öğrenci, "Kusura bakmayın veremem."

Ama kuyumcu taşı almak için yalvarmaya başlar.
"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarım vereyim."

Kafası karışan öğrenci, hocasına gidip olan biteni anlatır.

Bilge güler ve:
"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun kıymeti ancak değerini bilenlerin yanında belli olur".

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadir...
Old 07-10-2009, 08:16   #49
supernatural

 
Yeni Fikir

YANMAK
Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:

--Bu ateş aydınlatıcı bir şey!, demiş..

İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş; Demiş ki:

--Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!

Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, Biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş; Şöyle demiş:

--Ve bu ateş yakıcı bir şey!

Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş.

ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek "poff !" diye ortadan kayboluvermiş...

Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş;
Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş!...


Old 07-10-2009, 09:22   #50
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Gülümse
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin
seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:

"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, ama hiç kimseye satmadan sadece ne kadara satın alacaklarını sor, sonra gel bana anlat" demiş.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.

İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve
"Şunu kaça alırsınız?" diye sorar .

Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır, evirir çevirir, sonra dudak bükerek;
"Bizim çocuk oynasın diye, bir tek lira veririm." der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Ardından semerci dükkanına girer. Semerci nesneye şöyle bir bakar hoşlanır;

"Bu benim semerlere iyi süs olur. Buna bir on lira veririm." der

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin
elindekini görünce yerinden fırlar.

"Bu kadar değerli mücevheri nereden buldun?" diye hayretle
bağırır ve "Buna kaç lira istiyorsun?" der.

Öğrenci sorar:
"Siz ne veriyorsunuz?"

Kuyumcu;
"Ne istiyorsan veririm."

Öğrenci, "Kusura bakmayın veremem."

Ama kuyumcu taşı almak için yalvarmaya başlar.
"Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarım vereyim."

Kafası karışan öğrenci, hocasına gidip olan biteni anlatır.

Bilge güler ve:
"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun kıymeti ancak değerini bilenlerin yanında belli olur".

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadir...

Kıssadan hisse: Kuyumcular iyi kazanır, evi, arsaları olabilir. Avukat olacağına kuyumcu olsaydın kirada oturmazdın.
Old 07-10-2009, 09:27   #51
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan supernatural
YANMAK
Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:

--Bu ateş aydınlatıcı bir şey!, demiş..

İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş; Demiş ki:

--Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!

Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, Biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş; Şöyle demiş:

--Ve bu ateş yakıcı bir şey!

Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş.

ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek "poff !" diye ortadan kayboluvermiş...

Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş;
Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş!...



Kıssadan hisse: Ateşin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, ona dokunacağına buradaki hikayeyi oku.
Old 07-10-2009, 09:37   #52
supernatural

 
Neşeli

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Kıssadan hisse: Ateşin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan, ona dokunacağına buradaki hikayeyi oku.


Ama ne demiş atalarımız bir musibet bin nasihatten iyidir.
Old 25-11-2009, 14:31   #53
Gülümse

 
Mutlu Yedi Anahtar.

Yedi Anahtar

Epiktetos yirmi asır önce demiştir ki: "Kader eninde sonunda şöyle veya böyle günahlarımızın bedelini önümüze koyar. Görünen ya da görünmeyen zaman içinde herkes günahlarının bedelini öder. Ektiğini biçer.

Bunu bilen kişi kimseye hiddetlenmez, gücenmez, kimseyi aşağılamaz, kimseyi itham etmez, kimseden nefret etmez, kimseye kin tutmaz. Bunu bilen kişi karşılaştığı aksiliklere şaşmaz. Önüne çıkan maddi-manevi engellerin kendi günahlarından başka bir şey olmadığını bilir."

Düşmanlarınızı düşünmek için ayıracağınız bir dakika bile düşmanlarınızdan daha değerlidir. Nefret ve intikam hissi size büyük zararlar verir.

Aristo şöyle der : "İdeal insan iyilik yapmaktan zevk alır. Kendisine iyilik yapılırsa mahcubiyet duyar. Çünkü iyilik yapmak üstünlük işareti, bir iyiliğe muhtaç duruma düşmek zaaf işaretidir."

Karşılaşacağınız nankörlüklere üzülmemek için hazırlıklı olun.
Karşılık beklemeden iyilik yapın.

Mutluluk minnet beklemekte değil, minnet gösterilmesinden rahatsızlık duyulacak olgunluğa erişmektir.

İşte yedi anahtar :

1) Dinlemek...... Gerçekten dinleyin. Kesmeden, hayal kurmadan, vereceğiniz cevabı düşünmeden... Can kulağıyla dinleyin.

2) Sevmek..... Kucaklamalar, öpücükler, sırt sıvazlamalar ve el tutmalar konusunda cömert olun. Bu ufak hareketler, aileniz ve dostlarınıza olan sevginizi daha açık göstermenizi sağlayabilir.

3) Neşeli olmak..... Fıkra anlatın, neşeli hikâyeleri paylaşın. Bu armağanınız "seninle birlikte gülmeyi seviyorum" anlamına gelir.

4) Yazmak..…. Basit bir "Yardımın için teşekkürler" notu, ya da belki bir siir... Kısa, elle yazılmış bir not bazen ömür boyu hatırlanir.

5) İltifat etmek... Basit, içtenlikle söylenen bir söz ("Bu renk sana ne çok yakışmış", "Harika bir iş çıkardın", "Yemek nefis olmuş" gibi) karşınızdakinin içini aydınlatır.

6) İyilik etmek..... Her gün, rutinin dışına çıkıp birisine hoş, nazik bir şey yapın.

7) Yalnız kalmak..... Bazen tek istedigimiz yalnız kalmaktır. Bu anlara duyarıi olun ve ihtiyaci olana yalnız kalma armağanını verin.
Old 10-12-2009, 16:54   #55
supernatural

 
Yeni Fikir

''Bir seyin imkânsiz olduguna inanirsaniz, akliniz bunun neden imkânsiz
oldugunu size ispatlamak üzere çalismaya baslar.
Ama bir seyi yapabileceginize inandiginizda, gerçekten inandiginizda,
akliniz yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardim etmek için
çalismaya baslar"
Dr. David J. Schwartz

Bilim adamlari pirelerin farkli yükseklikte ziplayabildiklerini görürler.
Birkaçini toplayip 30 cm yüksekligindeki bir cam fanusun içine koyarlar.

Metal zemin isitilir. Sicaktan rahatsiz olan pireler ziplayarak kaçmaya çalisirlar ama baslarini tavandaki cama çarparak düserler. Zemin de sicak oldugu için tekrar ziplarlar, tekrar baslarini cama vururlar. Pireler camin ne oldugunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engelledigini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarini cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zipla(ya)mamayi ögrenirler. Artik hepsinin 30 cm zipladigi görülünce deneyin ikinci asamasina geçilir ve tavandaki cam kaldirilir. Zemin tekrar isitilir. Tüm pireler esit yükseklikte, 30 cm ziplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yüksege ziplama imkânlari vardir ama buna hiç cesaret edemezler.

Kafalarini cama vura vura ögrendikleri bu sinirlayici 'hayat dersi' ne sadik halde yasarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânlari vardir ama kaçamazlar. Çünkü engel artik zihinlerindedir. Onlari sinirlayan dis engel (cam) kalkmistir ama kafalarindaki iç engel (burada 30cm'den fazla ziplanamaz inanci) varligini sürdürmektedir. Bu deney canlilarin neyi basaramayacaklarini nasil ögrendiklerini göstermektedir.

Bu pirelerin yasadiklarina 'cam tavan sendromu' denir. Bir insanin gelebilecegine inandigi en üst nokta, onun cam tavanidir. Cam tavaniniz hayallerinizin tavan yüksekligini gösterir.
Insan inandigina denktir.
Yapabilecegini düsündügü kadardir
Old 27-03-2010, 16:00   #56
Gülümse

 
İyi Güzel Yuva Arayan Güvercin...

Bir güvercin devamlı yuva değiştiriyormuş. Bir türlü kendisine uygun yuva kuramıyormuş. Sonunda akıllı, yaşlı ve deneyimli bir güvercinin kapısına gidip sorununu anlatmış...

"Gidip kendime güzel bir yuva buluyorum, orayı güzelce hazırlıyor, temizliyorum... Ama belli bir süre sonra yuvam kokmaya başlıyor, sonunda kokuya dayanamıyor kendime yeni yuva aramak zorunda kalıyorum" demiş.

Yaşlı bilge onu dinledikten sonra gülümsemiş...
“Her yuva değiştirdiğinde aslında hiçbir şey değiştirmiş olmuyorsun. Seni rahatsız eden koku yuvadan değil senden geliyor. Kendini değiştirmelisin”
Old 21-04-2010, 14:09   #57
Gülümse

 
Varsayılan Lider kime denir ?

Bir Bedeviye 'Sence lider kimdir?' diye sormuşlar...

Bedeviyse Liderin kim olduğunu anlatmak için bir hikaye anlatmyı tercih etmiş;

'Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki.

Deneyimli Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Develerin kum fırtınasına dayanıklığı olduğunu bildiği için devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar.

Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır.

Deveyse kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı da dile gelir:
'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?' der.

Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi deveye acır, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Peki, başını çadıra sokabilirsin.' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.

Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır;
'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Peki' der Bedevi.

Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır;
'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir;
'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan'

'Lider kimdir?' demiştiniz; bu hikayeyi dayanara alarak cevap vereyim;
'Lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır'
Old 26-12-2011, 08:05   #58
Gülümse

 
Varsayılan Sever mi ?

Üstada sormuşlar;
"Kırılan kalp sever mi ?"

Üstat da;
"Evet" demiş.

Adam;
"Peki üstadım, siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?"

Üstat da cevap vermiş;
"Peki sen hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi ?"
Old 27-12-2011, 10:51   #59
üye19891

 
Varsayılan

bu nasıl sevgi ya olmaz olsun böylesi...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bir kişilik hikayesi Veysel Site Lokali 103 31-12-2010 13:02
3 Adamın Hikayesi NİLGÜN SEYMEN Site Lokali 2 12-04-2006 11:24
Bir Aşk ,Bir Onur ,Bir"YOK"luk Hikayesi..... Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 1 08-03-2003 20:22
Admin'in Hikayesi.. Admin Site Haberleri 0 23-03-2002 13:04
Bir Tayin Hikayesi Admin Hukuk Haberleri 0 03-12-2000 23:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09909892 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.