Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın ve TCK

Yanıt
Old 23-09-2004, 19:15   #61
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TCK, "Kopenhag Kriterleri"nin Kanıtı!
"Kopenhag Kriterleri'nin altındaki en önemli konu temel hak ve özgürlükler"
diyen Acuner, TCK'nın özgürlükleri koruma altına alan en önemli yasa olduğunu
belirtiyor. AB Genişleme Uzmanı Aktar TCK'nın AB ilkeleri çerçevesinde
düzenlenmesini istiyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
21/09/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Selma Acuner ve Avrupa Birliği (AB) Genişleme
Uzmanı Cengiz Aktar,Başbakan Erdoğan'ın "Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) Türkiye'nin
iç işi sayılacağı" ve "AB'nin Türkiye'nin içişlerine karışamayacağı" şeklindeki
sözlerine karşı çıkıyor.

Acuner, "AB'nin Kopenhag Kriterleri'nin altındaki en önemli konu, temel hak ve
özgürlükler. TCK da, özgürlükleri koruma altına alan en önemli yasa.
Dolayısıyla, TCK Kopenhag Kriterleri kapsamındadır" diyor.

Her ülkenin AB'ye giriş sürecinde benzer sorunlar yaşandığını hatırlatan Acuner,
TCK tartışmalarının "zina" ile sınırlanmasını da, zina tartışmalarında "kürtajın
yasak olduğu" İrlanda'nın örnek gösterilmesini de eleştiriyor.

Aktar da, "Kopenhag Siyasi Kriteri'nde 'TCK'nın yeniden düzenlenmesi' gibi bir
şart yok. Ancak, hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları ilkeleri var" diyor
ve ekliyor:

"Bu üç temel ilkeye uymayan her kanunun değiştirilmesi, yeniden yazılması ya da
yepyeni bir kanun çıkarılması gerekiyor. Avrupa, bireyi ve bireyin haklarını
gözetip hukuk devleti çerçevesinde koruyan bir yapı istiyor".

Acuner ve Aktar'ın TCK, zina ve Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin görüşleri
şöyle:

Acuner: Düzenlemelerin tamamı İlerleme Raporu'nda yer almalı

* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TCK'yı "bizim iç işimiz" olarak nitelendiremez;
TCK'nın düzenledikleri, temel hak ve özgürlüklerle, hukukun özgürlüğü ile ilgili
kurallardır.

* Zinayı gündeme getiren kişinin sırtında, tarihi bir yükümlülük var; hem
Türkiye'yi hem de hükümeti çıkmaza soktu.

* TCK konusunda önemli bir kavram kargaşası yaşanıyor. TCK'nın sadece iki
maddesi, yani yürütme ve yürürlük maddeleri geri çekildi, diğer maddeleri ise
Genel Kurul'dan geçti.

* TCK'da, özellikle kadınlara ilişkin konularda çok önemli ve olumlu
değişiklikler yapıldı; kadını birey olan bir TCK hazırlandı. Ancak kadın
derneklerinin son derece net talep ve önerilerine rağmen beş maddeye ilişkin
olumsuzluklar sürüyor.

* TCK'da geçen maddelerin üzerinde durmak gerekiyordu. Ancak zina ortalığı
karıştırdığı için, tartışılması gereken noktalar arka planda kaldı. Bize hiç
zarar vermemesi gereken bir konu nedeniyle sıkıştık kaldık.

* Adalet Komisyonu ve Alt Komisyonlarla TCK kadın platformunun görüşmeleri
konusunda evlilik içi tecavüzün suç olması, kadının bedenine yönelen suçların
topluma karşı işlenmiş olmaktan çıkması gibi aileyi koruyan bir çok madde kabul
edildi.

* Erdoğan'ın "zina"yı aileyi koruma adına yasaya sokmak istemesi, yasalarda
zaten aileyi koruduğu kabul edilen hükümlerin görmezden gelinmesi anlamına
geliyor.

* İlerleme Raporunda, bekaret kontrollerinin yasaklanmaması, gençler arası
rızaya dayalı ilişkini suç olması gibi konular ele alınmalı, TCK bu konuda
değişiklikler de yapılarak bir an önce kabul edilmelidir.

* Her ülkenin AB'ye giriş sürecinde benzer sorunlar yaşandı; ancak Türkiye'nin
şanssızlığı zina gibi bir yapay gündemle çalkalanması. Zina, Medeni Kanun'da
düzenlenmiş bir konuydu; anlamsız bir "kendi kendimizi zora sokmak maddesi"ne
dönüştü. Ancak zaman içinde aşılması çok mümkün.

* İrlanda, Kopenhag Kriterlerinin açıklanmasından yani 1993'ten önce AB'ye üye
olduğu için kürtaj konusunda kriter olarak görülmemiş olabilir. Ancak AB
komisyonunda zinanın bu kadar çok gündeme getirilmesi TCK'da kadının insan
haklarına yönelik maddelerin yeteri kadar incelenmediğini akla getiriyor.

* Hükümetin özellikle kadının insan hakları konusunda TCK'da yaptığı olumlu
değişiklikler de ilerleme raporunda değerlendirilmeli ve zina konusu geri plana
atılmalıdır.

* Kadınlar AB'ye girmek istiyorlar ve zinanın suç sayılarak buna engel olması
talihsizlik olur.

Aktar: Türkiye üzerine düşeni çoktan yerine getirdi

* Kopenhag Siyasi Kriteri, doğrudan doğruya TCK'nın değiştirilmesini öngörmüyor;
ancak üyelik sürecindeki her devlet, yasalarını, Kopenhag Siyasi Kriteri'nin
felsefesi doğrultusunda değiştirmeye mecbur.

* Kopenhag Siyasi Kriteri'nde "TCK'nın yeniden düzenlenmesi" gibi bir şart yok.
Ancak, "hukuk devleti", "demokrasi" ve "insan hakları" ilkeleri var.

* Bu üç temel ilkeye uymayan her kanunun değiştirilmesi, yeniden yazılması ya da
yepyeni bir kanun çıkarılması gerekiyor. Avrupa, bireyi ve bireyin haklarını
gözetip hukuk devleti çerçevesinde koruyan bir yapı istiyor.

* TCK da bu anlamda, Kopenhag Siyasi Kriteri'ne uymuyor. Türkiye'nin, hukuk ve
toplum felsefesi anlamında, teamüller doğrultusunda bir asgariyi tutturması
gerekiyor; yürürlükteki TCK, Avrupa'nın ortak değerlerine uygun değil.

* Sözcüklerle oynamayı bırakıp Türkiye toplumunun hak ettiği yasaları bir an
önce yasalaştırıp uygulamaya koymak gerekiyor.

* Diğer yandan, Türkiye'nin müzakerelere başlaması, TCK'nın yasalaşıp
yasalaşmamasıyla ilişkilendirilemez. TCK'nın kabul edilmesi, Kopenhag Siyasi
Kriterleri çerçevesindedir; ancak Türkiye'nin bütün eksikliklere rağmen
müzakerelere başlaması da gerekir. Çünkü Türkiye, üzerinde düşenleri yeterince
yerine getirdi. (BB/EÜ)
Old 24-09-2004, 14:27   #62
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TCK KADIN PLATFORMU’NDAN BİLDİRİ



ZİNA GİTTİ, YERİNE TECAVÜZDE İNDİRİM GELDİ!


Zina’yı suç kapsamına almaktan vazgeçtiğini açıklayan AKP yönetimi, şimdi de tecavüz suçu için öngörülen cezayı indirmeye çalışıyor.


Meclis’te 26 Eylül Pazar günü görüşülerek kabul edilecek olan TCK tasarısında tecavüz suçunu düzenleyen Madde 102, paragraf 2’de tecavüzcüye 7 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülmektedir. Kadın kuruluşları ve diğer pek çok sivil toplum örgütünün talepleri doğrultusunda ve uluslararası normlara uygun olarak düzenlenmiş ve çoktan Meclis tarafından onaylanmış olan bu maddeyi, AKP bir kez daha gerekçesi belli olmayan bir şekilde gündeme getirmeye çalışıyor. Aynı zina konusunda olduğu gibi.


Dünyanın pek çok ülkesinde tecavüz suçu giderek ağırlaştırılan cezalara tabi tutulan önemli bir suç adledilirken, AKP’nin uluslararası trendlerin tersine giderek tecavüzcüye verilen cezayı indirgemesi kabul edilebilecek bir durum değildir.


Son derece çağdaş ve ilerici değişiklikler yaptığını ileri süren ve yıl sonunda AB’den tam üyelik için tarih bekleyen Hükümet, eğer bu ifadelerinde samimiyse, KOPENHAG KRİTERLERİNE GÖRE, KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNİ TAM OLARAK SAĞLAMAK DURUMUNDADIR. Tecavüzcülerin cezalandırılmadığı bir ülkede ise kadın-erkek eşitliği yoktur. Sivil toplum kuruluşlarının ve kadınların talepleri doğrultusunda ve uluslararası çağdaş hukuk normlarına göre düzenlenmiş olan tecavüz suçu ile ilgili maddeyi geriye götürücü değişiklikler yapmak yerine; Hükümetin, 26 Eylül’de görüşülecek olan TCK’da yapması gereken asıl değişiklikler şunlardır:


Bekaret testleri tamamen yasaklanmalıdır.


15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine getirilen yaptırımlar kaldırılmalıdır.


“Müstehcenlik” maddesindeki ifade hürriyetini kısıtlayıcı ifadeler çıkartılmalıdır.


“Ayırımcılık” maddesine “cinsel yönelim” ifadesi tekrar eklenmelidir.


“Nitelikli İnsan Öldürme” maddesine alınan “töre saiki” ifadesi “namus saiki” olarak değiştirilmelidir.


TCK KADIN PLATFORMU
Old 01-10-2004, 20:31   #64
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Kadınlar, Birey Olarak Kabul Ediliyor"


Cinsel suçlar, "kişilere karşı suçlar" bölümünde düzenlendi; "ırz" kavramı TCK'dan çıkartıldı; evlilik içi tecavüz cezalandırıldı; evlilik içi şiddet işkence olarak tanımlandı; kadınların tecavüzcüleriyle evlendirilmelerine ilişkin madde kaldırıldı



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
27/09/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı.

Üç yıl önce oluşturulan TCK Kadın Platformu'nun Meclis'e sunduğu 35 maddelik "TCK Tasarısı Değişiklik Talepleri"nden 30'u, kadınların önerileri doğrultusunda kabul edildi.

Kadınlar, yeni TCK'nın en önemli kazanımını, kadınlara karşı işlenen cinsel suçların "topluma" ya da "aileye karşı işlenen suçlar" değil, "bireye karşı işlenen suçlar" kapsamında değerlendirilmesi olarak görüyor.

Evlilik içi şiddetin "işkence" sayılması, evlilik içi tecavüzün "suç" kapsamına alınması, "ırz" kavramının TCK'dan çıkartılması, namus cinayetlerinin "töre saikiyle" şeklinde de ifade edilse, "nitelikli insan öldürme" maddesine dahil edilmesi yasanın kadınlara sağladığı önemli kazanımlardan...

Kanunda yer alan düzenlemeler şöyle:

Kazanımlar

* Cinsel suçların, "kişilere karşı suçlar" bölümünde düzenlenmesi;

* Cinsel tecavüz ve cinsel bütünlüğe tasaddi suçlarının açıkça adlandırılarak "ırz" kavramının TCK'dan çıkartılması;

* Cinsel tecavüzün vajinal, oral ya da anal nitelikte olabileceği veya herhangi bir alet aracılığıyla gerçekleştirilebileceğinin açıkça belirtilmesi;

* Evlilik içi tecavüzün cezalandırılması;

* Süreklilik kazandığı hallerde, evlilik içi şiddetin işkence olarak tanımlanması;

* Evli ve bekar kadınlar, bakire olan ve olmayan kadınlar arasında ayrımcılık yapan düzenlemelerin TCK'dan çıkartılması;

* Kadınların tecavüzcüleri ya da kendilerini kaçıranlarla zorla evlendirilmelerine ilişkin düzenlemenin kaldırılması;

* Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda, çocukların rızasının olduğu savıyla indirim getirilmesi uygulamasından vazgeçilmesi;

* "İşyerinde cinsel taciz"in suç kapsamına alınması.

"Haksız tahrik"te uygulamaya dikkat

TCK'nın "haksız tahrik"e ilişkin 29. maddesinde, "haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle suç işleyen kimseye" indirim öngörülüyor.

Buna göre, ceza indirimi için kişiye karşı "haksız bir fiilin gerçekleşmiş olması" şartı aranacak. Bir kadın, tecavüze uğradığı ya da cinsel özgürlüğünü kullandığı için öldürüldüğünde, bu haksız tahrik gerekçesi sayılamayacak.

Hükümetin "kadınların onurunu korumak" gerekçesiyle gündeme getirdiği "zina" suç kapsamına alınsaydı, TCK'da düzenlenmiş bir haksız fiil sayılacaktı. Zina yapanı öldüren kişi de haksız tahrik indiriminde faydalanabilecekti. Zinanın TCK kapsamına alınmamış olması, bu açıdan çok önemli.

Ancak, "haksız tahrik" maddesinin gerekçelerinde "namus cinayeti failleri, haksız fiil hükmünden yararlanamaz" şeklinde bir ifadeye açıkça yer verilmediğinden, kadın örgütlerinin uygulamayı izlemesi çok önemli.

Töre cinayetleri, namus cinayetleridir

Namus cinayetleri, "töre saikiyle" ifadesiyle de olsa, "nitelikli insan öldürme" kapsamında değerlendirildi ve ağırlaştırılış hapis cezasıyla cezalandırıldı.

Kadın örgütleri, "töre cinayeti" kavramına karşı çıktılar ve "nitelikli insan öldürme" maddesine alınan "töre saiki" ifadesinin "namus saiki" olarak değiştirilmesini istediler.

Ancak, haksız tahrik indirimine ilişkin maddede, "töre-namus cinayeti" ifadesi yer aldı. Bu, törenin namus anlamında da kullanıldığına dair bir düzenleme. Yasa, içtihatlarla doğru biçimlenebilecek.

Kabul edilmeyen talepler

Bekaret kontrolleri:

* Yeni TCK, bekaret testlerini yetkili hakim ya da savcının kararına bağlarken, tasarıya eklenen "Reşit Olmayanla Cinsel İlişki" maddesi, yeni bekaret kontrollerine zemin hazırlıyor.

* Bu yeni madde sayesinde, bekaret testi için hakim ya da savcı kararı çıkartmak kolaylaşıyor.

* Madde, bekaret kontrolü için mağdurun onayını gerekli görmüyor ve bekaret testini uygulayan sağlık personeline hiçbir yaptırım getirmiyor.

* Kadın örgütleri TCK'daki "Genital Muayene" maddesinin bekaret kontrollerini açıkça yasaklayacak şekilde açıkça düzenlenmesini istiyordu.

Reşit olmayanla cinsel ilişki:

* Bu yeni madde, 15-18 yaş arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri ilişkilere hapis cezası getiriyor.

* Bu uygulama, Türkiye'nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'yle de çelişiyor.

Kadın örgütleri, maddenin TCK'dan çıkartılmasını istiyordu.

Ayrımcılık:

Ayrımcılık maddesi, kişilerin bazı ekonomik haklarını korurken, eşcinsellere yönelik ayrımcılığa yaptırım getirmiyor.

Kadın örgütleri, bu maddeye "cinsel yönelim" maddesinin eklenmesini; maddenin kişilerin "siyasi, ekonomik ve sosyal" haklarını kapsayacak şekilde düzeltilmesini istiyordu.

Müstehcenlik:

Kadın örgütleri, "müstehcenlik" maddesine, "hiçbir tanımı olmayan, belirsiz ifadeler içerdiği" gerekçesiyle karşı çıkıyor.

TCK Kadın Platformu, bu belirsizlik nedeniyle, örneğin, aile içi cinsel taciz konusundaki yayınlara ya da cinsel eğitim amacıyla kullanılan kitapçıklara bile yasak getirilebileceğine dikkat çekiyor.

Platformun talebi, "İfade, yayın, eğitim ve basın özgürlüğünün keyfi olarak engellenmesine zemin hazırlayan bu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde, yeniden düzenlenmesi". (BB/EÜ)
.....
.....
Old 01-10-2004, 20:32   #65
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Yasa Çıktı, Sıra Doğru Uygulamada"

Cumhuriyet Kadınları Derneği'nden Saruhan, TKB'den Kendirci, KA.DER'den Dicleli ve avukat Ağırdemir; TCK'yı "kadınların zaferi" olarak değerlendiriyor; yasanın uygulamaya geçirilebilmesi için kadın örgütlerinin sorumluluğuna dikkat çekiyorlar.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
27/09/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Saruhan, Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'nden avukat Ayten Ağırdemir ve Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER) Genel Başkanı Ayşe Bilge Dicleli, yeni Türk Ceza Kanunu'nu (TCK) "kadınların zaferi" olarak nitelendirdi.

Saruhan, Kendirci, Ağırdemir ve Dicleli'nin ortak görüşü, TCK'nın uygulanması aşamasında kadın örgütlerine önemli görevler düştüğü yönünde . "TCK'daki yoruma açık bazı maddelerin doğru uygulanabilmesi için mücadele yeni başlıyor" diyorlar ve ekliyorlar; "Kadınların hakları, kanun uygulayıcıların da yeni düzenlemeler konusunda bilgilendirilmeleri de çok önemli".

"TCK kadınlar için bir başarı belgesidir"

Saruhan, "Tasarıda ifade edilen talepler, kadınların onlarca yıllık mücadelesi ile belirlenmişti. Tasarı Adalet Komisyonu'na geldiği aşamada, 35 ayrı maddede düzenleme talebimiz oldu ve bu istemlerin 5'i dışındakiler, tam olarak karşılandı" dedi ve ekledi; "TCK, kadınlar için bir başarı belgesidir".

Kendirci, ise, yasanın uygulamaya geçirilmesi aşamasında yaşanabilecek sorunlara ve sivil toplum kuruluşlarının sorumluluklarına dikkat çekti; "İçtihatlar oluşurken çok dikkatli olmalıyız. Kadınların hakları konusunda bilgilenmesi çok önemli" dedi.

"Türkiye tarihinde yeni bir sayfa"

Kadınların bazı taleplerinin kabul edilmemesini eleştiren Ağırdemir, "Bu, sadece kadınların taleplerinin yerine getirilmemesi değil, Türkiye'nin uluslar arası platformlarda verdiği sözlerin de tutulmaması demektir" diye konuştu.

Dicleli ise, TCK'nın kabul edilmiş olmasını "sadece kadınların hayatında değil, Türkiye tarihinde yeni bir sayfa açılıyor" diye değerlendirdi; TCK'daki en önemli değişimi, "kadının birey olarak kabul edilmesi, kadının beden bütünlüğünün kabul edilmesi" olarak nitelendirdi.

Saruhan, Kendirci, Ağırdemir ve Dicleli, bianet'e şunları söyledi:

Saruhan: Sivil toplum örgütleri, katılımcı olmadı

* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, zinayla ilgili önermede Avrupa Birliği'nin (AB) etkisiyle tutum değiştirdi. Fakat TCK tasarısında, kadınlarla ilgili bölüme damga vuran Kopenhag Kriterleri ya da AB değil, kadın mücadelesiydi.

* TCK tasarısına, kadınların dışında demokratik kitle örgütleri yeterli müdahaleyi yapmadı. Yasa, her yönüyle insan haklarına uygun bir yapıda yürürlüğe girebilirdi. Ama bu konuda demokratik kitle örgütleri eksik kaldı, yeterli katılım çabası göstermedi. Bu da, yeni TCK'yı özgürlükler açısından kolsuz, kanatsız bıraktı.

* TCK'nın kadınlara ilişkin en belirgin özelliği, kadın bedenine yönelik suçların "genel ahlak ve adaba aykırı suçlar" ve "topluma yönelik suçlar" başlığı altından alınıp "bireye ve bireyin beden bütünlüğüne yönelik saldırılar" başlığı altında değerlendirilmesi.

* Taşıdığı eksiklere rağmen, yeni düzenlemenin "namus cinayetleri"nin önlenmesinde etkili olacağı inancındayım.

* Bize düşen, yeni yasanın kadınları ilgilendiren maddelerini bütün kadınlara anlatmak, kadınların düzenlemeleri içselleştirmelerini sağlamak ve haklarını savunmak konusunda özendirmektir.

* Çünkü, bir yasanın mükemmel olması yetmez, mükemmel biçimde de ifade edilse, hakların ihlali söz konusu olduğunda, ihlalin giderilmesi için yargının müdahalesi gerekir.

Kendirci: Sistemin doğru kurulması için işimiz çok

* TCK'nın kazanımları bizim için çok önemli; ancak halen bazı sorunlu maddeler varlığını sürdürüyor.

* Bekaret kontrollerine, 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine, müstehcenlik ve ayrımcılık maddelerine ilişkin eleştirilerimizde ısrarcıyız. Ayrıca, "nitelikli insan öldürme" maddesine alınan "töre saiki" ifadesinin "namus saiki" olarak değiştirilmesi yönündeki talebimiz de sürüyor.

* TCK, 1 Nisan 2005'te yürürlüğe girecek ve yasanın uygulamaya geçirilmesi aşamasında bazı sorunlar yaşanabilir. Yeni bir sistem kurulması gerekiyor ve bu sistemin doğru kurulabilmesi için bizlere çok iş düşüyor.

* İçtihatlar oluşurken çok dikkatli olmamız, herkesi haklarla ilgili bilinçlendirmemiz gerekiyor. Başka bir deyişle, mücadele bitmedi, şimdi yeni bir aşama başlıyor.

* Kanunda yer alan düzenlemelerin uygulamaya olumlu geçirilebilmesi için, yorumlarıyla ilgili ilk içtihatların sağlıklı çıkabilmesi çok önemli. Bunun temeli de eğitim. Kadınların, kazanılmış hakları konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor.

Ağırdemir: Zina tartışmaları olumsuz etkiledi

* TCK tasarısında çok eleştirdiğimiz beş madde, zina tartışmaları nedeniyle yeterince gündeme getirilemedi. Kamuoyunda yeterince tartışma imkanımız olsaydı, sorunlu beş maddeyi de Meclis'ten taleplerimiz doğrultusunda geçirebilirdik.

* Kadınlar üç senedir mücadele etti, biraraya geldi, öneriler sundu, her platformda taleplerini dillendirdi, kamuoyunu bilgilendirdi. Bu açıdan, TCK'nın kazanımları çok önemli.

* Evlilik içi tecavüzün, tecavüze uğrayanın şikayetine bağlı olarak suç sayılması; evlilikte kadını mülk olarak gören anlayışın değişmesi anlamına da geliyor.

* "Tecavüz birçok şekilde gerçekleşebilir" maddesi çok önemliydi; kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesine ilişkin maddenin kaldırılması çok önemliydi.

* Ancak, "evlilik içi şiddetin süreklilik göstermesi halinde işkence olarak tanımlanmasına", kişisel bir eleştirim var. İşkencenin tanımı, uluslar arası platformda yapılmıştır ve kamu gücünü kullanan kişiler tarafından bir suçu söyletmek, ortaya çıkarmak için kullanılan şiddeti içerir.

* Şiddet bireyden bireye uygulandığında, adı işkence olmamalıydı. Bunun ağırlaştırılmış bir hal olduğu belirlenip yine ağırlaştırılmış cezalar verilmeliydi. Bunun adına işkence denmesi, teknik olarak asıl işkence suçunu hafifletir ve Birleşmiş Milletler (BM) İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi'ne de aykırıdır.

* Cinsel suçlara ilişkin kazanımlar tek başına yeterli sayılamaz. Sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yanı sıra, mağduru koruyucu düzenlemelerin de yapılması gerekir. Örneğin, CMUK'da gerekli düzenlemelerin yapılması, çok önemli.

Dicleli: TCK felsefesi değişti

* TCK'nın kabulü ile yalnızca kadınların hayatında değil, Türkiye tarihinde de yeni bir sayfa açılıyor. Zinanın suç kapsamına alınması girişimleri olmasaydı, TCK yaklaşık 10 gün önce yasalaşmış olacaktı.
* TCK'daki en önemli değişim, kadının birey olarak kabul edilmesi, kadının bedeninin bütünlüğünün kabul edilmesi. TCK felsefesi değişti; ki bence önemli olan da budur. Önceki TCK'da, kadın toplumun malı olarak görülüyordu. Esasında, bütün diğer düzenlemeler, kadının birey olduğu felsefesi üzerine bina oluyor. Ben de bunu çok önemsiyorum.

* Bir kanun çıktıktan sonra yaygın olarak tanıtılması, anlatılması gerekir. Pek çok sivil toplum kuruluşu, hakimlere, avukatlara, kadınlara ve erkeklere TCK'nın kazanımlarını anlatmalı. Televizyon programları, çok yönlü bir tanıtım faaliyetine girişmeli. (BB)
Old 11-12-2004, 18:00   #66
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Sığınakları Kurultayı Sona Erdi

Kadın Sığınakları Kurultayı Sona Erdi

Kurultayda 4320 sayılı yasanın devlet politikası haline getirilmesi için kampanyalar düzenlenmesi, sığınak tanımının kullanılması konusunda ortaklık sağlandı. Kadınlar CMUK'un 8 maddesinin değiştirilmesi için milletvekillerine mektup gönderdiler.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
06/12/2004 Özlem ÖZMEN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Çanakkale) - 3 - 4 - 5 Aralık tarihlerinde, Kadın Sığınakları ve Danışma / Dayanışma Merkezleri 7. Kurultayı için 70'e yakın kadın örgütü biraraya geldi.

"25 Kasım Uluslar arası Kadına Yönelik Şiddete Son Günü" etkinliği kapsamında ilki 1998 yılında gerçekleşen Kadın Sığınakları ve Danışma / Dayanışma Merkezleri Kurultayı, her yıl başka bir ilde toplanıyor. Kurultayın bu yılki ev sahipliğini ise, Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Vakfı üstlendi.

Cuma günü başlayan 7. Kurultayın ilk gününde, sığınaklar ile ilgili sunum ve söyleşiler yapıldı, bilgi ve deneyimler paylaşıldı. Kadınların sığınak taleplerinin, şiddete karşı örgütlü mücadelesinin uzun bir yol olduğu vurgulandı. Avrupa Birliği (AB) sürecİ nedeniyle yapılan yasal düzenlemelere rağmen, erkek egemen zihniyetin devam ettiği ve kadınların bir arada mücadeleye devam etmesinin gerekliliği gündeme getirildi.

Kurultaya bu yıl katılan kadın örgütlerinin kendilerini tanıtması ve Çanakkale Belediyesi'nin verdiği kokteylle, ilk gün sona erdi.

Beş atölye ve sonuçları

İkinci günde, kadınlar 5 atölye belirlediler:

1. Atölye, Danışma ve Dayanışma Merkezleri ve Sığınaklar.

2. Atölye, yeni yasal reformlar, değişiklikler ve bunların yaygınlaştırılması, etkisi, sonuçları.

3. Atölye, kadın örgütleri yapı ve bağımsızlık sorunları ve feminist etik.

4. Atölye, töre ve namus cinayetleri, cinsel şiddet ve cinsel özgürlüğümüz.

5. Atölye, medyada kadına yönelik şiddet ve mücadele yöntemlerimiz.

Atöyeler sonucunda, 4320 sayılı yasanın devlet politikası haline getirilmesi için kampanyalar düzenlenmesi, sığınma evi ya da konuk evi yerine sığınak tanımının kullanılması, yasaların uygulamaya geçirilmesi için mücadele edilmesi, nüfusu 50 binden fazla olan yerlerde sığınak açılması gerekliliğinin uygulanması, "sığınağımı istiyorum" yazılı kartların milletvekillerine gönderilmesi, sığınaklarda çalışanların kadın olması gibi konularda ortaklık sağlandı.

Milletvekillerine dilekçe gönderildi

Ayrıca, Kurultay'a katılan kadın örgütleri, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan sekiz maddenin değişmesi için milletvekillerine dilekçe gönderdi.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Çalışma Grubu üyelerinin ortak imzasıyla, "yalnızca AB sürecinin değil, bu alanda yıllardır mücadele eden kadın örgütlerinin taleplerinin değişikliklerde etkili olmasını umut eden" öneri milletvekillerine iletildi.
Old 31-05-2005, 20:03   #67
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

BASIN AÇIKLAMASI

TCK KADIN PLATFORMU

TCK Kadın Platformu üç yıl boyunca kararlılıkla sürdürdüğü "Kadın
Bakış Açısından TCK Reformu" kampanyası sonucunda 1Haziran 2005'te
yürürlüğe girecek olan yeni Türk Ceza Yasası'nda Türkiyeli kadınların
cinsel ve bedensel haklarının güvenceye alınmasını ve yasada kadın
erkek ayrımcılığının ortadan kaldırılmasını sağladı. Biz kadınlar,
bugün kazanımlarımızı kutlarken, hem yeni TCK'nın kağıt üstündeki
eşitlikçi ve özgürlükçü bakış açısı ile uygulanmasının takipçisi
olduğumuzu yineliyoruz, hem de namus cinayetleri, bekaret kontrolleri
ve cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için
gerekli düzenlemelerin yapılmasını, ve gençlerin rızaya dayalı cinsel
ilişkilerini cezalandıran maddenin kaldırılmasını talep ediyoruz.

Kadın hareketi Türkiye'deki sivil toplum örgütlenmesinin en köklü ve
güçlü gruplarından biri olduğunu bir kez daha gözler önüne sererek,
TCK reform sürecinin başından beri, Türkiye'nin her yanından
kadınların taleplerini dile getiren uzun soluklu ve başarılı bir
kampanya yürüttü. TCK Kadın Platformu'nun üç yılı bulan kampanyası
sonucunda, TCK'da yaklaşık 30 maddenin yanı sıra, kanunun dili ve
felsefesi de değiştirilerek, tam cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve
kadın ve kız çocuklarının cinsel ve bedensel haklarına yönelik
ihlallerin önlenmesi doğrultusunda devrim niteliğinde bir adım
atılmış oldu.

"Kadın Bakış Açısından TCK Reformu" Kampanyası sonucunda artık:

Cinsel saldırı suçları "topluma" , "aileye", "edep törelerine" karşı
suçlar olarak değil, "kişilere karşı suçlar" olarak tanımlanıyor;
Cinsel saldırı suçları "ırza geçme", "ırza tasaddi" gibi suçun
tanımını yapmayan ve cinsel saldırıları erkeklerin ve
toplumun "namusu" üzerinden tanımlayan ifadeler yerine, "cinsel
dokunulmazlığa karşı suçlar" adı altında kişinin "vücut
dokunulmazlığına karşı suçlar" olarak tanımlanıyor;
Cinsel tecavüz, cinsel saldırı ve cinsel taciz tanımları, cinsel
saldırının gerçekleşebileceği bütün şekilleri kapsayabilecek şekilde
genişletildi ve bu suçlara daha ağır cezalar öngörülüyor; işkence
sırasında cinsel saldırı ve cinsel saldırının mağdurun beden veya ruh
sağlığına zarar vermesi ağırlaştırıcı neden kabul ediliyor;
Evlilik içi tecavüz ve cinsel saldırı açıkça suç olarak tanımlanıyor
ve diğer cinsel saldırılara öngörülen cezaya tabi tutuluyor;
İşyerinde cinsel taciz açıkça suç kabul ediliyor ve cezalandırılıyor;
Yetkili savcı ve hakim kararı olmaksızın genital muayene yapan ve
yaptırana ceza öngürülüyor.

Eski TCK'da "toplumun haya duygularını zedeleyebilecek hareketler"
gibi muğlak bir şekilde tanımlanan "hayasızca hareketler" maddesi
teşhircilikle sınırlanıyor;
Aile içi şiddet, işkencenin bir alt türü olan "eziyet" kapsamına
alınarak ağır cezalar öngörülüyor.
Çocukların cinsel istismarı ayrı bir suç olarak tanımlanıyor ve daha
ağır cezalara tabii tutuluyor;
Çocukların cinsel istismarında veya cinsel saldırılarda "rıza"nın
varolabileceğini varsayan tanımlamalar kaldırıldı;
Eski TCK'da tecavüzcüyle evlendirmede cezanın ertelenmesini öngören
madde kaldırıldı;
Eski TCK'da evlenmek amacıyla kaçırma ve alıkoyma suçlarında cezanın
iptalini öngören madde kaldırıldı;
Töre cinayetleri nitelikli insan öldürme kapsamına alındı;
Irz, haya, edep gibi zamana göre değişen, göreceli ve kadınların hak
özgürlüklerini kısıtlamak için yorumlanan ve çağdaş hukukta yeri
olmayan kavramlar kaldırıldı;
Evli-bekar, bakire-bakire olmayan kadınlar arasında ayırımcılık yapan
düzenlemeler kaldırıldı;
Evlilik dışı yeni doğmuş çocuğunu öldüren anneye ceza indirimi
öngören madde kaldırıldı.

Yürürlüğe girecek olan yasa, bir başlangıçtır. Yeni TCK Türkiye'de
kadının insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılması ve cinsiyet
eşitliğinin sağlanması yolunda atılacak adımlara kanuni dayanak
sağlamakta ve daha da önemlisi, kadın bedeni ve cinselliği üzerindeki
tasarruf yetkisini toplumdan, aileden ya da erkekten alarak, kadının
kendisine vermektedir. Kadınlar, yasanın yazılması sürecinde
gösterdikleri kararlığı, uygulamanın takipçisi olarak da göstermekle
kalmayacak, Türkiye'de kadın-erkek eşitliğinin hayata geçirilmesi ve
kadınların insan hakları ihlallerinin tamamen ortadan kaldırılması
için gerekli her türlü düzenleme ve uygulama değişikliğini talep
etmeye devam edeceklerdir.

Yeni TCK'nın amacı ilk maddede "kişilerin hak ve özgürlüklerini
korumak" olarak ifade edilmiştir. Eğer yeni TCK bu amaca ulaşacak,
kadınların, erkeklerin, gençlerin haklarını ve özgürlüklerini eşit
olarak koruyacaksa, talep ettiğimiz diğer değişikliklerin de
yapılması gerekmektedir:

* Bekaret kontrolleri açıkça her koşulda yasaklanmalı ve kadının
rızası olmadan genital muayne cezaya tabi olmalıdır;

* Cinsel yönelime dayalı ayırımcılık açıkça suç olarak tanımlanmalı
ve yasada dil, din, ırk, cinsiyet vb.ye dayalı ayırımcılığa
öngörüldüğü gibi cezalandırılmalıdır;

* 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkisini
cezalandıran düzenleme kaldırılmalıdır;

* Yasal kürtaj süresi 12 haftaya çıkartılmalıdır;

* Namus cinayetleri nitelikli insan öldürme kapsamına alınmalı
ve "töre saiki" ifadesi "namus saiki" ile değiştirilerek her tür
namus cinayetinde ceza indirimi verilmesi önlenmelidir.

TCK Tasarısı'nın Alt Komisyon'da, Adalet Komisyon'unda ve Genel
Kurul'da görüşüldüğü 3 yıl boyunca TCK Kadın Platformu, yoğun
lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerinin yanı sıra, sokak eylemleri
ve faks kampanyaları düzenleyerek, basınla ve ülkedeki diğer kadın
platformlarıyla işbirliği içinde çalışarak, yoğun bir kampanya
yürüttü.

Ancak, kadınların ısrarlı taleplerine rağmen, yeni ceza yasası töre
cinayetlerine ağırlaştırılmış hapis cezası verirken, namus
cinayetlerine haksız tahrik indirimi kapısını açık bırakmıştır.
Bekaret testlerini açıkça adlandırmadan, gential muayneyi hakim ya da
savcı kararına bağlarken, kadının rızasını bir ön koşul olarak
saymamıştır. 15-18 yaş arasındaki gençlerin kendi istekleriyle
girdikleri cinsel ilişkiye hapis cezası öngörmüş, eşcinsellere
yapılan ayrımcılığı suç kapsamına almamıştır. Tanımı olmayan bir
müstehcenlik maddesiyle ifade özgürlüğüne darbe vurmuş ve kürtajı
Dünya Sağlık Örgütü standardı olan 12 haftanın altında tutmuştur.
Kadınlar TCK reformunun başarısını gölgeleyen bu düzenlemelerin
değiştirilmesi ve TCK reformunun hayata geçirilmesi için, yerel,
ulusal ve uluslararası platformlarda kararlı ve ısrarlı çalışmalarına
devam edeceklerdir.


TCK KADIN PLATFORMU

· Amargi

· Ankara Kadın Dayanışma Vakfı

· Ankaralı Feministler

· Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği

· CEDAW STK Hazırlık Grubu

· Cumhuriyet Kadınları Derneği

· Çanakkale ELDER- Kadın Dayanışma Merkezi

· Diyarbakır Barosu Kadın Komisyonu

· Edirne Kadının İnsan Hakları ve El Ürünleri Girişimi

· Filmmor Kadın Kooperatifi

· İris Eşitlik Gözlem Grubu

· İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi

· İstanbul Valiliği İnsan Hakları Masası

· İstanbul Valiliği Kadının Statüsü Birimi

· İzmir Kadın Dayanışma Derneği

· İzmir Barosu Kadın Komisyonu

· Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER )

· Kadın Yurttaş Ağı (KAYA)

· Kadının İnsan Hakları- Yeni Çözümler Vakfı

· Kadınlarla Dayanışma Vakfı ( KADAV )

· Kaos GL

· Karşıyaka Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi

· KATAGİ

· Kibele Kadın Kooperatifi

· Küçükkuyu Kadın Dayanışma Grubu

· Lambdaistanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi

· Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı

· Okmeydanı Atölye Morkağıt

· Recme Karşı Uluslararası Komite Türkiye Temsilciliği

· Sincan Toplum Merkezi'ni Koruma ve Geliştirme Derneği

· TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Kadın Komisyonu

· Toplumsal Gelişme için Kadın, Gençlik, Kültür ve Çevre
Derneği

· Türk Kadınlar Birliği

· Uçan Süpürge

· Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

· Van Kadın Derneği

· Van Yasam Kadin Cevre Kültür ve İşletme Kooperatifi (YAKA-
KOOP)
Old 01-01-2006, 13:40   #68
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Küçüklerle Cinsel İlişkiye Ceza Artırımı İptal Edildi.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2005/103
Karar Sayısı : 2005/89
Karar Günü : 23.11.2005

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME :

1- Akdağmadeni Sulh Ceza Mahkemesi ( Esas : 2005/103)
2- Çorlu Sulh Ceza Mahkemesi ( Esas : 2005/117)
3- Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesi ( Esas : 2005/140)

İTİRAZLARIN KONUSU: 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I - OLAY
Aralarında beş yaştan fazla fark bulunan onbeş yaşını bitirmiş çocukla rızasıyla cinsel ilişkide bulunmak suçundan açılan kamu davalarında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme’ler iptali için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuran Mahkeme’ler gerekçelerinde, itiraz konusu madde ile failin mağdurdan beş yaştan daha büyük olmasının cezayı artırım nedeni kabul edilerek şikayet koşulu aranmayacağının öngörülmesinin, aynı suçu işleyen kişiler arasında farklı ceza uygulanmasına yol açtığını, yasa önünde eşitlik ilkesinin amacının, hukuksal durumları aynı olanların yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını önlemek olduğunu, suçun mağdurunun irade serbestisine sahip olup olmadığının tespiti için yaş unsurunun büyük önem taşıdığını, özellikle çocuğun her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı korunmasına yönelik düşüncenin hayata geçirilmesi için mağdurun yaşının esas alınmasının toplumsal, bilimsel, ahlaki ve hukuki bir gereksinimden kaynaklandığını, onsekiz yaşından büyük sanığın yaşının, suçun cezasının miktarını ve kovuşturulma şartlarını belirlemede hangi haklı gerekçeye dayandırıldığının anlaşılamadığını, aynı suçu işleyen faillerin mağdur ile aralarındaki yaş farkından ötürü farklı cezalar almalarını düzenleyen kuralın eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığını, Anayasa’nın 41. maddesinde, aile toplumun temeli kabul edilerek aile bireylerinden ana ve çocuğun korunması ve ailenin huzurunun sağlanması ile devletin yükümlü tutulduğunu, Medeni Kanunun 124. maddesine göre, onyedi yaşını dolduran erkek ve kadının yasal temsilcilerinin izni ile onaltı yaşını dolduran kişilerin ise hakim kararıyla evlenmelerinin olanaklı kılındığını, onbeş yaşını tamamlamış olan bir kadınla aralarında beş yaştan fazla fark olan bir erkeğin rızayla ilişkide bulunmaları, hatta çocuklarının olması halinde, sanığın mağdur taraf şikayet etmese de itiraz konusu hüküm nedeniyle cezalandırılacağını, böylece, Medeni Kanun yönünden sakıncası olmayan bir birlikteliğin, Ceza Yasası ile soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olmayan bir suç kabul edilmesinin, eşin cezaevine girmesine, anne ve çocuğun korunmadan yoksun kalmasına ve belki de ailenin parçalanmasına yol açacağını belirterek kuralın, Anayasa’nın 41. maddesine de aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir.

III - YASA METİNLERİ

A - İtiraz Konusu Yasa Kuralı

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun itiraz konusu fıkrayı da içeren 104. maddesi şöyledir :

“MADDE 104.-(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikayet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.”

B - İlgili Yasa Kuralı

Türk Ceza Kanunu’nun ilgili görülen 6. maddesi şöyledir:

“MADDE 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
...

b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,
...

Anlaşılır.”

IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince değişik tarihlerde yapılan ilk inceleme toplantılarında, dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

V - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A - Birleştirme Kararı

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 104. maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan hükmün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurularına ilişkin Esas:2005/117 ve Esas:2005/140 sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2005/103 Esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin 2005/103 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 10.10.2005 ve 23.11.2005 tarihlerinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

B - İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kişilerin cinsel dokunulmazlığını ihlal eden eylemler, 765 sayılı Yasa’nın aksine genel ahlakı ve aile nizamını ilgilendiren ihlaller olarak değil, kişisel değerlere yönelik tecavüzler olarak nitelendirilerek özel hükümlere ayrılan İkinci Kitabın, “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde, “Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiştir.

Yasa’nın “Reşit olmayanla cinsel ilişki” başlıklı 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişinin, şikayet üzerine cezalandırılacağı, itiraz konusu (2) numaralı fıkrada ise failin, mağdurdan beş yaştan daha büyük olması halinde, şikayet koşulu aranmaksızın cezanın iki kat artırılacağı belirtilmiştir. Buna göre, suçu işleyen kişi, mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikayet olmasa da suç re’sen kovuşturularak kamu davası açılacak, suçun sübutu halinde de faile, maddenin (1) numaralı fıkrasında yazılı ceza iki kat artırılarak verilecektir.

5237 sayılı Yasa’nın 6. maddesinde, henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi “çocuk” olarak tanımlandığından 104. maddede düzenlenen suç, onbeş yaşını bitirip onsekiz yaşını doldurmamış çocukla rızasıyla cinsel ilişkide bulunmaktır.

Madde’de sanık ve mağdur yönünden cinsiyet ayrımı yapılmamıştır. Suçun oluşması için aranan ön koşul, mağdurun onbeş yaşını bitirmiş, onsekiz yaşını doldurmamış olmasıdır. Suçun maddi unsuru, çocuk sayılan kişi ile cinsel ilişkide bulunmak, manevi unsuru ise failin eylemi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesidir.

C - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın, aynı suçu işleyenler arasında farklı ceza uygulamalarına yol açtığı, yasa önünde eşitlik ilkesinin amacının, hukuksal durumları aynı olan kişilerin, yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu, aynı suçu işleyen failler için mağdur ile aralarındaki yaş farkı nedeniyle ayrı cezalar öngörülmesinin, eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, tarafların evlenmeleri durumunda da eşin cezaevine girmesinin engellenememesinin ailenin parçalanmasına yol açacağı belirtilerek Kural’ın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Başvuran Mahkeme tarafından, Anayasa’nın 2. maddesi yönünden aykırılık savında bulunulmamış ise de, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir. Anayasa Mahkemesi taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir. Bu nedenle, itiraz konusu kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.

5237 sayılı Yasa’nın 104. maddesi uyarınca, suç tarihinde onbeş yaşını bitirmiş çocukla rızayla cinsel ilişki kuran faille ilişki kurduğu çocuk arasında beş yaştan az fark varsa, yakınma olmadığı ya da hükmün kesinleşmesinden önce vazgeçildiği takdirde, ilgili hakkında kovuşturma yapılmayacak ya da dava düşürülerek ceza verilmeyecek, aynı yaştaki mağdurla ilişkiye giren fail arasındaki yaş farkı beşten fazla ise, şikayet olup olmadığına bakılmaksızın fail hakkında kovuşturma açılarak suçun sübutu halinde temel ceza iki kat artırılacaktır. Bu durumda, onbeş yaşını bitirip onsekiz yaşını doldurmamış çocuğun, rızasıyla cinsel ilişkiye girdiği kişiyle arasında beş yaştan az fark olması halinde eylemin sonuçlarını kavrayacak bir sorumluluk duygusuna eriştiği kabul edilerek, suçun takibi şikayete bağlı tutulmasına karşın, aynı yaştaki çocuğun rızasıyla cinsel ilişkiye girdiği kişiyle arasında beş yaştan fazla fark olması halinde, eylemin sonuçlarını kavrayacak bir sorumluluk duygusuna erişmediği kabul edilerek, suçun takibi şikayete bağlı tutulmamaktadır.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyet’in nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin de öncelikle eşitlik ve adaleti esas alan bir yapılanmayı öngördüğü kuşkusuzdur. Hukuk devletinin bu temel niteliklerini yaşama geçirmekle yükümlü olan yasa koyucunun, Anayasa’nın ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı, suç ve suçluların özelliklerini de gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunlara verilecek cezanın türünü, miktarını, artırım ve indirim nedenlerini, bunların oranları ile suçun takibine ilişkin yöntemleri belirleme konusunda takdir yetkisi bulunmakta ise de bu yetki kullanılırken suç ile ceza arasındaki adil dengenin korunması ve öngörülen cezanın, cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gibi hususların da dikkate alınması zorunludur.

Ceza hukukunda yasa önünde eşitlik ilkesinin uygulanması da kuşkusuz, aynı suçu işleyen tüm suçluların kimi özellikleri gözardı edilerek her yönden aynı kurallara bağlı tutulmalarını gerektirmemektedir. Mağdurun veya failin durumlarındaki farklılıklar bunlara değişik kurallar uygulanması sonucunu doğurabilir. Ancak, suçun takip şekli veya failin cezalandırılmasında esas alınan özellikleri, kuralla korunmak istenen hukuki yarar bakımından sonuca etkili değilse, bu durumda faillerin farklı durumda oldukları kabul edilerek aralarında ayrım yapılması eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur.

İtiraz konusu kuralla faillerin, mağdurdan beş yaştan daha büyük olmaları halinde yakınma olup olmadığına bakılmaksızın iki kat fazla ceza ile cezalandırılmaları öngörülmüştür. Böylece, aynı yaştaki mağdurlarla cinsel ilişkide bulunan failler arasında sadece yaş farkına dayanan bir ayırım yapıldığı gibi, faille aralarındaki yaş farkının beşten az olması halinde suçun şikayete bağlı olarak takip edilip edilmemesi hususunda mağdurun iradesi esas alınıp, failin beş yaştan büyük olması durumunda ise, bu irade gözetilmeyerek mağdurlar yönünden de farklılık yaratılmıştır. Aynı yaşta olup, aynı eylemin tarafı olan mağdurlar arasında yapılan bu ayırım ile aynı yaştaki kişilere karşı aynı eylemi gerçekleştiren failler arasında sadece yaş farkına dayanılarak yapılan ayırımın, Kural’ın belli yaştaki çocukların cinsel dokunulmazlıklarını koruma amacını gerçekleştirmeye elverişli bulunmadığı ve adalet ilkeleriyle de bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Mehmet ERTEN Anayasa’nın 10. maddesi yönünden bu gerekçeye katılmamıştır.

Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı görülerek iptal edilen kuralın, Anayasa’nın 41. maddesi yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

VI - SONUÇ

26.9.2004 günlü, 5237 sayılı “Türk Ceza Kanunu”nun 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 23.11.2005 gününde karar verildi.

Başkan
Tülay TUĞCU Başkanvekili
Haşim KILIÇ Üye
Sacit ADALI

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU Üye
Ahmet AKYALÇIN Üye
Mehmet ERTEN

Üye
A. Necmi ÖZLER Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR Üye
Şevket APALAK

Üye
Serruh KALELİ Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Old 27-02-2006, 00:25   #69
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

EK GEREKÇE

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırılığının, Anayasa’nın 10. maddesi yönünden incelenmesi;

Yasa koyucunun, ceza siyasetinin gereği olarak Anayasa’nın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla suç ve suçluların özelliklerini, cezalandırmada güdülen amacı dikkate alarak, hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunlara verilecek cezanın tür ve miktarı ile artırım ve indirim nedenlerini, uygulanacak oranları ve suçun takibine ilişkin yöntemleri takdir yetkisini kullanarak belirleyebileceği hususunda duraksama bulunmamaktadır.

104. madde ile belli yaş grubu içindeki çocukların cinsel dokunulmazlıkları korunmak istenmektedir. Bunun için de cinsel dokunulmazlığı korunmak istenen çocukla fail arasındaki yaş farkına göre değişik kovuşturma usulü uygulanmakta ve farklı cezalar öngörülmektedir.

Yasa önünde eşitlik ilkesi, aynı suçu işleyen faillerin kimi özellikleri göz ardı edilerek her yönden ayrı kurallara bağlı tutulmalarını gerektirmez. Mağdur veya failin durumlarındaki farklılıklar bunlara değişik kurallar uygulanması sonucunu gerekli kılabilir. Nitekim, aykırılığı ileri sürülen kuralın da yer aldığı 104. maddede, cinsel dokunulmazlığı korunmak istenen çocukla fail arasındaki yaş farkı esas alınarak değişik kurallar uygulanması, hukuki yarar bakımından bir gereklilik olarak yasa koyucu tarafından öngörülmüştür. Buna göre, kural ile elde edilmek istenen hukuki yarar yaş farkına dayandırılmıştır. Artık, failler ile cinsel dokunulmazlıkları korunmak istenen çocuklar arasında yaş farkına dayanan eşitlik karşılaştırılması yapılamaz ve kural eşitlik ilkesi ile de ilişkilendirilemez.

Ancak; 104. madenin (1) ve (2) numaralı fıkralarında yer alan kuralların her ikisinin de cinsel dokunulmazlıkların koruması için getirildiği gözetildiğinde, itiraz konusu kuralda suç ile ceza arasında bulunması gereken adil dengenin diğer kurala göre korunamadığı ve bu yönüyle adalet duygularını zedeleyen düzenlemenin demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu açıktır.

Bu nedenle Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olan kuralın, Anayasa’nın ilgisini kurumadığım 10. maddesine de aykırı olduğu yönündeki karar gerekçesine katılmadım.



Üye
Mehmet ERTEN
Old 27-02-2006, 00:26   #70
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

KARŞIOY YAZISI

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, Anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istenmiştir. Konu, aşağıda, Anayasanın gerek bu maddeleri, gerek diğer maddeleri açısından incelenmiştir.

I. İptali istenen yasa kuralının anlamı ve kapsamı:

Ceza hukukumuzda bir reform gerçekleştirmek amacıyla kabul edilerek yürürlüğe konan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, cinsiyet ayrımına dayanan hükümlere yer vermemiş ve cinsellikle ilgili suçları, yasanın Altıncı Bölümünde “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında, kişi özgürlüklerine saygılı bir yaklaşımla düzenlemiştir. Bölüm başlığından da anlaşılacağı üzere bu bölümde ceza yaptırımına bağlanan eylemler, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın, her şeyden evvel kişinin dokunulmazlığını ihlal eden eylemler olarak görülmüş, zaruri olmadıkça kişinin cinsel özgürlüklerine müdahale edilmezken, bir yandan da, vatandaşlarının tüm özgürlükleri ve dokunulmazlıkları gibi cinsel özgürlük ve dokunulmazlıklarını da korumayı asli görev bilen hukuk devletinin gereği olarak, bu suçların takibi bazı istisnalar dışında, resen takibe tabi tutulmuştur.

Bu kapsamda T.C.K.’nun 102. maddesinde yeralan cinsel saldırı suçu, aynı maddenin (1) fıkrasındaki eylemden ibaret kaldığı durumlarda verilecek ceza, şikayet üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis olduğu halde, aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında unsurları belirtilen suça verilecek temel ceza, şikayet aranmaksızın, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, mezkur (2) fıkranın son cümlesinde, “Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır” kuralı konularak, kısmen aile mahremiyetinin yani özel hayatın gizliliğinin korunması, kısmen de zorla girişilen ve eşlerden birinin cinsel dokunulmazlığını ihlal eden bir suçun varlığına rağmen faille mağdur arasındaki evlilik ilişkisinin devamına bir şans daha verilmesi amaçlanmıştır.

T.C.K.’nun 103. ve 104. maddelerinde ise, çocuklara yönelik cinsel suçlar, diğer bir deyişle çocukların cinsel dokunulmazlığına karşı suçlar düzenlenmiştir. Bilindiği gibi, çağdaş dünya standartları, 18 yaşını doldurmayan herkesi çocuk kabul etmektedir. Ceza Kanunumuzun 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine göre “Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi” anlaşılır. Bu doğrultuda, “Çocukların cinsel istismarı” başlıklı 103. maddede, onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel eylemlerin niteliklerine ve doğurdukları neticelerin ya da faille mağdur arasındaki ilişkilerin derecesine göre, yedi değişik ceza sınırı öngörülmüş olup, bunlar üç yıl hapis ile onbeş yıl hapis arasında değişmektedir. Burada, suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, hükmolunacak hapis cezasının onbeş yıldan az olamayacağı; suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacağı da öngörülmüştür. Dikkat edileceği üzere yeni Ceza Kanunu, onbeş yaşının altındaki çocuklarla girişilecek cinsel eylemi “ilişki” olarak dahi adlandırmamış; bunu tam bir istismar olarak görmüştür.

Onbeş yaşını bitirmiş, ancak onsekiz yaşını bitirmemiş çocuklarla girişilecek cinsel ilişki suçu ise, iptal istemine konu ikinci fıkrayı da içeren 104. maddede düzenlenmiştir. Bu madde, reşit olmayanla cinsel ilişkinin, cebir, tehdit ve hile olmaksızın gerçekleştirilmesini yine suç saymakla birlikte, hem cebir, tehdit ve hilenin yokluğu nedeniyle diğer suçlara oranla daha az ceza öngörmüş, hem de belirli bir şartın yani faille mağdur arasında yaş olarak yakınlığın mevcudiyeti halinde, gerek cezayı daha da azaltmak, gerek suçu şikayete bağlı hale getirmek suretiyle bu yaş grubundaki gençlerin özel hayatına ve cinsel özgürlüklerine daha hoşgörülü bir yaklaşım getirmiştir.

Ceza yasalarında, bilindiği gibi, suç sayılan bir eylem belirlendikten sonra, bu eylemin daha ağır cezayı gerektiren şiddet sebepli halleri ve cezayı azaltan veya takibini, şikayet gibi koşullara bağlayan, tahfif sebepli halleri ayrı fıkra veya bentler halinde düzenlenir. T.C.K.’nun 104. maddesinin anlamını incelerken ilk göz önünde tutulacak husus, bu maddede ceza yaptırımına bağlanan asıl suçun (2) numaralı fıkrada, indirim sebepli halinin ise (1) numaralı fıkrada düzenlenmiş olduğudur.

Maddenin kanun metninde yazılı hali şu şekildedir:

(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikayet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılır.

Maddenin daha açık, ancak bütün unsurları ve sonuçları aynı olacak şekilde şöyle yazılması da mümkündür:

(1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, birbuçuk yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Şu kadar ki, fail mağdurdan beş yaştan daha büyük değilse, takibat şikayete bağlı olur ve cezanın üçte ikisi indirilir.

Bu iki yazım tarzı arasında, suçun unsurları ve cezası bakımından hiçbir fark yoktur. Ancak yasadaki yazım şekli, ilk bakışta sanki reşit olmayan kişiyle cinsel ilişkide bulunmak suçu şikayete bağlı ve cezası hafif bir suç imiş; failin beş yaştan büyük olması halinde ise birdenbire cezası ölçüsüz biçimde ağırlaşıveren ve resen takibi yapılan bir suç imiş gibi bir izlenim verebilmektedir. İptale ilişkin itirazlar da özellikle bu noktada toplanmıştır. Ancak, maddeyi bu şekilde anlamaya olanak yoktur. Zira, o takdirde, temel suçu sadece 20-23 yaşları arasındaki kişiler (15-18 yaşları arasındaki mağdurla 5 yaş fark) işleyebilecek; her yaştaki diğer kişiler ise suçun ancak ağırlaştırılmış şeklini işleyebilecektir. Yasa koyucunun sadece 20-23 yaş arasındaki kişiler için bir suç ihdas ettiği, diğer herkes için de bunun ağırlaştırılmış şeklini öngördüğü tarzında bir anlayış, hukuk mantığına aykırıdır. Bu nedenle, “Reşit olmayanla cinsel ilişki” suçunun, aslında, T.C.K.’nun 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında değil, (2) numaralı fıkrasında düzenlenmiş olduğu açıktır. Yasa metninin farklı bir teknikle yazılmış olması bu gerçeği değiştirmez. İkinci fıkranın iptali, yasa koyucunun ceza siyasetinin gereği olarak kendi takdiri içinde aşamalı ve oranlı olarak düzenleyip uygun yaptırıma bağladığı eylemlerden birini suç olmaktan çıkartıp, bunun yerine aynı suçun özel nedenlerle öngörülmüş indirim sebepli haline verilebilecek cezanın, asıl suçun yaptırımı haline getirilmesi sonucunu doğurmuştur. İptal kararı, bu nedenle, Anayasanın 153. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Anayasa Mahkemesi, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” ilkesi açısından da sorgulanabilir. İptal edilen yasa kuralının karşılığı olan suç eski ceza kanununda “Cebren ırza geçen, küçükleri baştan çıkaran ve iffete taarruz edenler” başlıklı Sekizinci Bap 416. maddede düzenlenmiş ve faile, şikayet aranmaksızın, altı aydan üç seneye kadar hapis cezası verilmesi öngörülmüştü. Yeni ceza kanununda da, mağdurla yaş farkı beş yıldan az olanlar hariç, benzer bir düzenleme yapılmışken, iptal kararı sonucu bu düzenleme tersine çevrilmiş ve yeni bir uygulama yaratılmış olmaktadır.

İptal edilen ceza yasası kuralının herhangi bir yönden Anayasaya aykırı olup olmadığının incelenmesine geçilmeden önce, bu kuralın sosyal hukuk devletindeki işlevinin ne olduğu kadar, kuralın ortadan kaldırılmasının toplumsal, ahlaki ve hukuki sonuçlarının da göz önünde bulundurulması uygun olacaktır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, reşit olmayan kişiyle cinsel ilişki, sadece mağdurun (veya kanuni temsilcilerinin) rızasına bırakılamayacak bir konudur. Hukuk devleti, vatandaşı olan çocuğu, gerektiğinde ana-babasına karşı da koruyan devlettir. Bu nedenle, liberal yaşam tarzını özümsemiş, ana-babanın çocukları üzerindeki denetiminin asgariye inmiş ve ahlaki konuların cinsellikle değil, kişinin toplumuna karşı, başta yasalara saygı gelmek üzere, hukuki ödevlerinin yerine getirilmesiyle ölçülmesinin temel ahlaki standart haline gelmiş olduğu Batılı çağdaş toplumlarda dahi, reşit olmayanlarla cinsel ilişki suçu kamu adına takip edilerek, çoğu kez ağır yaptırımlara bağlanabilmekte, faillere on yıllara varan cezalar verilebilmektedir. Çağdaş laik ahlaktan henüz nasibini alamamış, kadın-erkek eşitliğinden uzak, kız çocuklarının okutulmadığı, feodal değer ve törelerin geçerli olduğu toplumlarda ise, çağdaş hukuka göre çocuk sayılan kızların, törelere göre gerçekleştirilen ve daha ziyade bir alım-satım niteliği taşıyan evlendirmeler sonucunda, kişiliğini geliştirme, eğitim, bilim ve hatta siyasi haklarını kullanmaktan fiilen mahrum bırakılarak, ikinci sınıf bireyler haline getirilmeleri maalesef bir türlü önü alınamayan bir olgudur. Ekonomik sorunların ağır bastığı, fakirlik, örgütlü suçlar ve kural tanımazlık gibi olumsuzlukların hakim olduğu kimi toplumlarda ise, suç örgütlerinin de devreye girmesiyle, çocuk yaşta pek çok kızların fuhşa sürüklendiklerini, üstelik bu olgunun görüldüğü ülkelere sırf bu amaçla seks turlarının düzenlendiğini, uluslar arası yazılı ve görsel basında kimi zaman izlemekteyiz. Öte yandan, gerek gelişmiş, gerek sosyo-ekonomik bakımdan geri kalmış durumdaki toplumların hepsinde, çocuk yaştaki kişilerin istenmeyen gebelikler sonucu dünyaya getirdikleri ve kendilerinin bakamamaları nedeniyle topluma ve devlete bir sorun olarak devrettikleri çocuklar, bu gibi bilinçsiz cinsel eylemlerin sonucudur.

Toplumumuzun kısmen dahi olsa bu gibi olumsuzluklara maruz kalmaması için, Anayasamızın 5.maddesinde sayılan Devletin temel amaç ve görevleri arasındaki “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak” görevini yerine getirirken çocukları, ister töreden, ister ekonomik koşullardan kaynaklansın her türlü istismardan koruması mutlak bir zorunluluktur. Anayasamızın 41. ve 58. maddeleri de bunu doğrulamaktadır. Bu nedenle, reşit olmayanlarla cinsel ilişkiye devletçe müdahalenin sadece cebir, tehdit ve hilenin saptanması ya da şikayet yapılması koşullarında mümkün olabilmesi, Devleti, bu görevlerini yerine getirmekte güçlüklerle karşı karşıya bırakır. Ana-babasının yeterince ilgilenmediği, dahası, kötü niyetli olduğu veya aile geçimsizlikleri nedeniyle evini terk etmiş bir çocuğun şikayet hakkını kullanması ne derece geçerli olabilir? Kaldı ki failin çeşitli yollarla şikayeti geri aldırtması ve bu nedenle, T.C.K.’nun 73. maddesi gereğince, faile ceza verilememesi güçlü bir olasılıktır. Bu nedenlerle, Devlet şayet 15-18 yaş grubundaki bu gençleri korumak istiyorsa, ilke olarak suçun takibi şikayete bağlı olmamalıdır. T.C.K.’nun 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptali, geriye kalacak (1) fıkranın yukarıda açıklanan amaçların yerine getirilmesi açısından yetersiz kalacak olması nedeniyle, kamu yararına aykırı sonuçlar doğuracaktır.

Hukuk devleti ve sosyal devlet kavramları adına bu genel hususlara zorunlu olarak değinildikten sonra, iptali istenen kurala yapılan, Anayasanın eşitlik ilkesine, aile kurma hakkına, aile hayatının ve özel hayatın gizliliğine aykırılık ya da ölçüsüzlük gibi itirazları ayrı ayrı ele almak uygun olacaktır.

II. Eşitlik ilkesine aykırılık iddiası açısından:

Anayasamızın 10. maddesinde yer alan “Kanun önünde eşitlik” ilkesinin anlamı, Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında açıklanmış ve uzun yıllar zarfında aynı şekilde anlaşılarak, tam bir istikrar kazanmıştır. Buna göre eşitlik, kişiler arasında eylemli eşitlik olmayıp, aynı hukuki konumda bulunan kişilerin arasında gözetilmesi gereken eşitliktir. Haklı nedenlerle ve sınırları açıkça belirlenerek yapılan farklı hukuki düzenlemelere tabi kişilerin farklı hukuki sonuçlarla karşılaşmalarının Anayasaya aykırılığından söz edilemez.

İptal davasına konu edilen T.C.K.’nun 104. maddesi bakımından da eşitliğin, onsekiz yaşını bitirmemiş çocukla cinsel ilişkiye giren kişilerden, mağdurla arasında beş yaştan az fark bulunan sanıklar arasındaki eşitlik; beş yaştan fazla fark bulunan sanıkların da kendi aralarında eşitlik bulunması dışında anlaşılması mümkün değildir. Sanıklar, yaşlarına göre farklı hukuki konumlarda bulunmaktadır.

Burada, incelenmesi gereken iki soru bulunmaktadır.

Birincisi, sanıklar, mağdurla aralarındaki yaş farkı ölçütüne göre farklı hukuki konumda mütalaa edilebilir mi?

İkincisi de, yaş kıstası, belli bir yılla (21, 23, 24 vb) olarak değil de, mağdurun yaşına oranlı (5 yaştan küçük) biçimde belirlenebilir mi?

Birinci soruya cevaben, öncelikle, neredeyse tüm ceza hukukunun, sanıkla mağdur arasındaki ilişkinin özelliğini göz önünde tutan düzenlemelerle dolu olduğunu ve ceza adaletinin de esasen başka türlü sağlanamayacağını hatırda tutmak gerekir. Cebir, tehdit ve hile olmadan işlenen bir cinsel suçta, yani mağdurun rızasına dayalı olarak işlenebilen bir suçta, sanıkla mağdur arasındaki yaş yakınlığı, diğer bir deyişle “yaşıtlık” bulunması, cezayı azaltıcı ve takibini şikayete bağlı hale getirici haklı bir neden olamaz mı? Aynı şekilde, açıkça mevcut olan yaş büyüklüğü, suçun şikayet koşuluna bağlı olmaksızın takibi ve daha ağır ceza verilmesi için haklı bir neden oluşturmaz mı? Kuşkusuz evet. Zira, hayatın deneyimleri ve psikoloji biliminin verilerinin de tartışılmaz biçimde gösterdiği gibi, “gençlik” denen bir çağ ve bu çağdaki kişilerin gerek çocuklardan, gerek yetişkinlerden farklı özellikleri vardır. “Genç” ve “gençlik” aynı zamanda hukuki ve Anayasal kavramlar olup, Anayasamızın “Gençliğin korunması” başlıklı 58. maddesi, Devletin “gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri” almasını öngörmüştür. Onbeş yaşlarından itibaren fizyolojik bakımdan yetişkinlerden pek farklı olmasa da gençlerin, yirmili yaşlarının ortalarına kadar, bu konularda tam anlamıyla bilinçli ve sağlıklı seçimler yapamayacakları gerçeğinden hareketle, ceza kanunu, rıza ile cinsel ilişkide yaş esasına dayalı bir farklılaşmaya gitmiştir. Normal şartlarda, onbeş –yirmiiki yaşlar arasındaki gençlerin sosyal çevreleri, beğeni ve istekleri, hayata bakışları benzerlik gösterir; yaş farkı büyüdükçe gençlerle yetişkinler arasında benzerlikler, ortak noktalar azalır. Bu durum, kentsel yaşamda olduğu kadar kırsal kesimlerde de böyledir. Bu nedenle T.C:K.’nun 104. maddesinde, sözü edilen yaşıt gruptaki gençlerin birbirlerini tanıyacakları, duygusal ilişkiler kurabilecekleri, dolayısıyla cinsel ilişki halinde de istence dayalı bir eylemin varlığının karine olarak kabul edilebileceği öngörülmüştür. Bilindiği gibi, her rıza gösterme, istekli olma değildir. Rıza, olacak veya gerçekleşmekte olan bir olaya karşı koymamak, gerçekleşmesine onay vermektir. İstek ise, olayın gerçekleşmesini beklemeyi, hatta eylemli olarak kolaylaştırmayı ifade eder. Yaş farkı açıldıkça, yasa önünde çocuk sayılan bu gençlerin yetişkinlerle sosyal çevreleri farklılaşır, ortak noktaları azalır. Dolayısıyla, ilişkide isteklilik karinesi geçerliğini kaybeder. Kurulan ilişki, toplumca da, daha az hoşgörüyle karşılanır. Fail açısından, yaş büyüdükçe, çocuk yaştaki kişiyle ilişki kurması toplum nazarında yakışıksız, hatta açıkça anormal görülür. Her ikisi de öğrenci olan, sözgelimi 16 ve 19 yaşlarında iki gencin arasındaki ilişki ile, birisi 15, diğeri 40 yaşındaki iki kişinin arasındaki ilişki aynı değildir; dolayısıyla faillerin hukuki konumları da aynı olamaz. Zira, bu durumda artık tam bir yetişkin olan, ekonomik ve maddi güç, toplum içindeki konum ve yaşam deneyimleri bakımından çocuk sayılan kişi ile ortak yanları bulunmayan fail, cinsel partner olarak kendisine daha uygun bir kişiyi seçme imkanına sahiptir. Sonuç olarak, bu kişinin mağdura yaşça yakın olan diğer bir faille arasında eşitlikten bahsedilemez.

Bu noktada, gençlere tanınan bu hoşgörünün neden diğer cinsel suçların (102. maddedeki cinsel saldırı, 105. maddedeki cinsel taciz) faillerine de gösterilmediği sorusu akla gelebilirse de, bunun yanıtı gayet açıktır. Diğer suçlar, mağdurun rızası olmaksızın gerçekleştirilen eylemlerdir; bunların yanlışlığını her yaştaki kişi, mağdurla arasındaki yaş farkı ne olursa olsun, aynı derecede bilebilecek konumdadır.

Cezada ve suçun takip şeklinde ölçütün, failin belli bir yaşta olmasına değil, mağdurun yaşına oranla kaç yaş büyük olduğuna bakılarak belirlenmesinde Anayasaya aykırılık olup olmadığına gelince, bu konuda da öncelikle ölçütün herkes için geçerli, bilinebilir ve nesnel olup olmadığına, yani “kanunsuz suç olmaz” kuralına uyup uymadığına bakmak gerekir. Suç, cebir, tehdit ve hile olmadan çocukla cinsel ilişkiye girmektir. Diğer bir deyişle, mağdur ve fail eylem öncesinde birbirini tanımaktadır. Bu durumda, yaşça büyük olan taraf, eylemin sonuçlarını öngörmek ve ilişkiye gireceği kişiyle arasında beş yaştan fazla fark varsa, cezasının ağırlaşacağını göz önüne alarak, eylemden kaçınmak imkanına sahiptir. Bu nedenle, anlaşılabilir ve haklı dayanakları olan “beş yaş” ölçütünde ceza hukukunun temel ilkelerine ve Anayasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Old 27-02-2006, 00:27   #71
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

III. Ailenin korunması ilkesine aykırılık iddiası açısından:

İtiraz yoluyla iptal davası açılırken, iptali istenen kuralın, Anayasanın 41. maddesine aykırılığı savı da ortaya konmuştur. Anayasanın 41. maddesi şöyledir:

“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”
Yukarıda belirtilen Anayasa maddesiyle ilgili olarak, T.C.K.’nun 104. maddesinin, küçük yaştaki kişiyle ancak ana-babasının rızasıyla veya mahkeme kararıyla evlenebilecek olan beş yaştan büyük kişinin, “evlenmek amacıyla da olsa evlenmeden önce ilişki kurması halinde suç işlemiş sayılmasının” adil olmadığı; kendisinin ya da ebeveyninin isteği ile “aralarında beş yaştan fazla fark olan kişilerin ilişkiye girmeleri veya evli gibi birlikte yaşamaları halinde suçtan haberdar olan yetkili makamların, şikayet olmasa bile, küçükle ilişkiye giren kişi hakkında kovuşturma yaparak dava açabilmesinin haklı sayılamayacağı” gibi hukukilikten uzak gerekçeler ileri sürülerek, ceza kanununun iptali istenen maddesinin “ailenin huzurunu bozacağı” şeklinde tuhaf bir sonuca varılmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, evlenmeden önce kurulan ilişkinin evlenme amacıyla dahi olsa suç sayılmasının yadırganacak hiçbir yönü olamaz. Böyle bir olayda, evlenmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği önceden bilinemeyeceği ve gerçekleşmemesi durumunda küçüğün mağduriyeti daha da artacağı gibi, gerçekleşmesi halinde dahi evlenmenin, küçüğün menfaatlerine gerçekten uygun olup olmadığı da tartışılabilir. Anayasamız, herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını (madde 17), eğitim ve öğrenim hakkını (madde42), bilim ve sanatı öğrenme hakkını (madde 27) ve çalışma hürriyetini (madde 48) güvence altına almıştır. Acaba, cebir, tehdit ve hileye başvurulmaksızın, ancak aile baskı, telkin ve yönlendirmesiyle veya bir şekilde rızası elde edilerek, kendisinden on-onbeş yaş büyük bir kişiyle medeni nikah dışında birlikte yaşamaya zorlanan bir kız çocuğunun yukarıda sayılan Anayasal hakları ne olmaktadır?

Anayasamız evliliği, hukuk kuralları içinde ve bilinçli kişilerin serbest istençleriyle gerçekleştirilmiş bir kurum olarak görmekte ve bu niteliğiyle himaye etmektedir. Bu nedenle, iptali istenen kuralın Anayasanın 41. maddesine aykırılığından sözetmek mümkün değildir. Öteyandan, suçun işlenmesinden sonra evlenmenin gerçekleşmesi, buna rağmen daha sonraki bir tarihte kamu davası açılabilmesi de, kuralın Anayasaya aykırılığına gerekçe olamaz. Zira, böyle bir durumda, T.C.K.’nun 61. maddesi gereğince ceza belirlenir ve bireyselleştirilirken, “failin güttüğü amaç ve saik” mahkemece gözönde bulundurulacak ve doğal olarak ceza, aşağı hadden verilecektir. Bu durumda da bir buçuk yıl hapis cezasına hükmolunacaktır. Ayrıca, T.C.K.’nun 62. maddesine göre, failin “fiilden sonraki davranışları” dikkate alınarak cezanın beşte birine kadarı indirilecektir. Bu şekilde üç buçuk aydan fazla bir indirim daha mümkün olmaktadır ki, toplam ceza herhalde iki yılın altında olacağından, T.C.K.’nun 51. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, ertelenebilecektir. Bu itibarla, iptal istemlerine gerekçe yapılan “aradan yıllar geçtikten ve birliktelikten çocuklar dünyaya geldikten sonra bile dava açılabileceği, kocanın hapislere atılabileceği“ gibi abartılı ve dramatik beyanlar her türlü hukuki temelden yoksundur. Kaldı ki, acaba bu evlilik, gerçekten mağdurun yararına olmuş mudur ve belki de ileride, onsekiz yaşını doldurduktan sonra, daha bilinçli bir şeçimle yapacağı daha iyi bir evliliğin, ya da meslek ve sanat alanında belki de gerçekleştirebileceği bir başarının yolunun kapatmamış mıdır; tartışılabilir. Dolayısıyla, gerçekleştiği sırada suç olan eylem, faraziyelere ve daha sonraki olayların gelişmesine göre suç olmaktan çıkamaz.

Özetle, iptali istenen kural, Anayasanın 41. maddesinde “Türk toplumunun temeli” olduğu ve “eşler arasında eşitliğe” dayandığı belirtilen aile kurumuna herhangi bir yönden aykırı olmadığı gibi, bilinçsiz, hukuk kuralları dışında gerçekleşen, özgür bir istence ve karara dayandığı kuşkulu olan birtakım ilişkileri, tek veya çok eşli birliktelikleri ve aileye alternatif diğer yaşam tarzlarını caydırıcı niteliğiyle, aslında aile kurumunu destekleyen bir hükümdür.

Tüm bu nedenlerle, 104. maddenin (2) numaralı fıkrasının Anayasanın 41. maddesine aykırılığından söz edilemez.

IV. Mağdurun özel hayatının gizliliği ve özgürlüklerinin korunması açısından:

T.C.K.’nun 104. maddesinin getirdiği “beş yaş” ölçütü nedeniyle suçun takip şeklinin değişmesi, yani beş yaştan büyük sanığın eyleminin, mağdurun şikayetine bakılmaksızın takip edilmesinin, mağdurun özel hayatının gizliliği ve korunması açısından Anayasaya herhangi bir aykırılık doğurup doğurmadığını incelerken, Anayasanın ilgili 20. maddesine bakmakta yarar vardır. Anayasanın 20. maddesine göre:

“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. …”

Anayasanın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasının koşullarını belirleyen 13. maddesine göre, temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu madde ışığında, suç işlenmesi ve genel ahlakın korunması sebepleriyle, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine istisnalar getirilebileceği tartışmasızdır.

Bu nedenle, beş yaş kuralına göre farklı hukuki konumda bulunan ve dolayısıyla hakkında farklı şekilde takibat yapılan failin cezalandırılması amacıyla mağdurun şikayeti olmasa bile savcılığa veya mahkemeye çağrılarak beyanının alınması ve diğer yargılama işlemlerine dahil edilmesi, mağdurun özel hayatının gizliliğini ihlal olarak görülemez. Kaldı ki, Ceza Muhakemesi Kanununda, mağdurun özel yaşamına saygı gösterilmesi için başvurulabilecek kurallar da bulunmaktadır. Özel yaşamın gizliliği kuralını başka şekilde anlamak, tüm ceza sistemini alt üst eder; bazı ilkel töreler dolayısıyla, “yeter ki duyulmasın” diye, kanuni yollara başvurmak yerine tecavüz mağduru kendi öz kızlarını öldüren kişilerin zihniyetine haklılık kazandırmak olur.

Tüm bu gerçeklere karşın, yine de “Mağdur (çocuk), ilişkiye gireceği kişiyi seçme hakkına sahiptir. Ancak, seçeceği partnerin beş yaştan büyük olması halinde bunun kanuni sonuçlarının daha ağır olması, bu seçim özgürlüğünü zedelemektedir” diye bir iddia ileri sürülebilir. Bunun yanıtı ise gayet açıktır. Öncelikle, ortada bir suç vardır ve mağdurun, maruz kalacağı suçun failini seçme hakkı gibi bir garabetten bahsedilemez. Ayrıca, ortada bir çocuk vardır ve çocuğun bu konudaki kararını geçerli saymaya, hukuk sistemi cevaz veremez. Evlenmek için onsekiz yaşını doldurması gereken, onyedi yaşında evlenebilmek için ebeveyninin rızasına; önemli sebeplerin mevcudiyeti halinde de, onaltı yaşında evlenebilmek için mahkeme kararına ihtiyacı bulunan, Medeni Kanuna göre de fiil ehliyeti ve evlenme hakkı olmayan kişinin cinsel partner seçme özgürlüğünden, dolayısıyla, korunması gereken özel hayatın gizliliğinden söz edilemez.

Sonuç olarak, iptali istenen kuralda, özel hayatın gizliliği ilkesi açısından da Anayasaya aykırılık bulunmamaktadır.

V. Cezada ölçülülük ve hukuk devleti açısından:

Hukuk devleti, Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında tarif edilmiştir. Ceza hukuku bakımından hukuk devleti, çağdaş ceza adaletini gözeten, intikam değil ıslah anlayışıyla ceza veren, gereksiz yere ağır ve eylemle oransız cezalara mevzuatında yer vermeyen, cezaları bireyselleştiren, cezaların yasayla belirlenen alt ve üst sınırları içinde bağımsız yargıya geniş takdir hakkı veren devlettir. Yasalarda öngörülen belli bir yaptırımı beğenmeyen, böyle bir yaptırım bulunması işine gelmeyen herkes, bu yaptırımın Anayasanın hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ileri sürebilir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi, bir kuralın Anayasaya uygun olup olmadığının denetimini yaparken, hukuk devletine aykırılığı saptaması halinde bunu açık, nesnel ve hukuk sistemi içindeki diğer kurallarla mukayeseli biçimde ortaya koymak durumundadır.

T.C.K.’nun 104. maddesinde iki fıkra halinde düzenlenen kuralların uygulanması sonucu verilebilecek cezaların, failin yaşı ile mağdurun yaşı da dikkate alınarak, altı ay ile altı yıl arasında değişebileceğini yukarıda açıklamıştık. Bu çerçevede, örneğin sadece cinsel bir merak güdüsüyle veya bir duygusallık yaşayarak ilişkiye girebilecek 16 ve 19 yaşlarındaki iki kişiden fail konumunda olana, şikayet halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilebilecek ve bu da ertelenebilecek ya da bir yılı geçmiyorsa, T.C.K.’nun 50. maddesine göre seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilecekken, örneğin 40-50 yaşlarındaki bir kişinin 15-16 yaşındaki çocuklarla (hatta aynı cinsle) çirkin ve toplumda infial uyandıracak tarzda ilişkiler kurmasının, resen takip edilerek, cezanın üst sınırı olan 6 yılla cezalandırılmasının son derece doğal olacağına kuşku yoktur.

Alt ve üst sınırları ve şiddet-tahfif nedenli halleri göz önüne alındığında, Ceza Kanunundaki pek çok suçların en az ve en çok cezaları, on-onbeş katına kadar farklılık gösterebilmektedir (Örneğin, kasten yaralama bir yıldan onaltı yıla kadar; işkence üç yıldan yirmidört yıla kadar; cinsel saldırı iki yıldan yirmi yıla; çocukların cinsel istismarı üç yıldan yirmi yıla kadar; cinsel taciz üç aydan üç yıla kadar; tehdit altı aydan beş yıla kadar; mala zarar verme dört aydan onsekiz yıla kadar). Acaba bütün bu cezalarda da ölçüsüzlük olduğundan söz edilebilir mi?

Reşit olmayanla cinsel ilişkiyi cezalandıran 104. maddenin temel cezasının alt sınırı bir buçuk yıl, indirimli halinin cezasının üst sınırı ise iki yıldır. Diğer bir deyişle, “anlaşılmaz bir nedenle” konduğu iddia edilen beş yaş kuralı uygulandığında ceza birdenbire ölçüsüz bir şekilde artmadığı gibi, aksine, suçun her iki halindeki cezalar arasında örtüşme ve uyum bulunmaktadır. T.C.K.’nun 104. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre verilebilecek cezalar aynı şekilde ertelenebileceği gibi, suçun ikinci fıkraya göre verilecek cezası, yerine göre, birinci fıkraya göre verilen cezadan daha az olabilmektedir. Bu durumda ikinci fıkradaki cezanın ölçüsüzlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?

Ölçülülük bahsinde son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, bu suçun mülga Türk Ceza Kanununda karşılığı olan 416. maddeye göre de, cezanın alt ve üst sınırları 6 ay ile 3 yıl arasıdır. Takibi ise şikayete bağlı değildir. Uzun yıllar boyunca uygulanan ve içtihatlarla istikrar kazanan eski ceza yasası kuralı bugüne kadar Anayasaya aykırı bulunmamıştır. Bu kurala, yeni yasa ile haklı nedenlere dayalı, sınırları açık bir biçimde belirtilmiş, gençlere yönelik özel bir indirim getiren, ancak kuralın esaslı unsurlarını koruyan yasa koyucu, yeni yasa ile üst sınırda bir kat artırım yapmıştır ki, yasamanın takdir hakkına giren bu artırımın hukuk devletine aykırılığı ileri sürülemez. Dolayısıyla, iptal kararının, Anayasanın 2. maddesine dayandırılması da mümkün değildir.

Sonuç

Anayasanın herhangi bir hükmüne aykırılık içermeyen T.C.K. 104. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptalinin yol açacağı yaptırım boşluğunun, toplumun sosyal dokusunu tahrip edeceğinden, çocuk fuhşunu artıracağından, medeni nikah ve aile kurumuna zarar vereceğinden, gençlerde ve özellikle kız çocuklarında mağduriyete neden olacağından kaygı duymamak mümkün değildir. Yasama organının bu konuyu tekrar ele alarak yeni bir düzenleme yapması temenni olunur.

Üye
Osman Ali Feyyaz PAKSÜT
Old 27-05-2006, 21:26   #72
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Aile içi şiddete ceza indirimi yok



Ceza mevzuatındaki değişikliğe uyum amacıyla 170 yasada daha değişikliğe gidiliyor. TBMM Adalet Alt Komisyonu, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerindeki çalışmasını tamamladı. Komisyon, 170 yasada değişiklik öngören tasarıyı, bazı değişikliklerle benimsedi.


Buna göre kamuoyunda, “aile içi şiddete verilen cezayı düşürdüğü” gerekçesiyle tartışma konusu olan, kasten yaralama suçunun üstsoy, altsoy, eş veya kardeşe, beden bakımından kendini savunamayacak durumda olan kişiye, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip olduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek cezanın üçte birinden yarısına kadar artırılmasına; bunlardan birden fazla nitelikli unsurun birlikte gerçekleşmesi halinde, cezanın yarısı oranında artırılmasına ilişkin hüküm ise tasarıdan çıkarıldı.

Bu değişiklikte; kadın örgütlerinin eleştirisi kadar, cezanın indirilmesi nedeniyle Yargıtay'da dosyaların yeniden ele alınması zorunluluğunun da etkili olduğu bildirdi.

Tasarının, Haziran ayında Adalet Komisyonunda görüşülmesi bekleniyor


Diğer değişiklikler için:
http://www.hurriyet.com.tr/english/4...asp?m=1&gid=69
Old 17-10-2008, 11:43   #73
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Adalet Bakanlığı'nda, evlenme yaşını 14'e indiren, tecavüzcüyle evlenme durumunda cezanın ortadan kalkmasını sağlayan ve tecavüzde şikayet yaşını 14'e indiren yasa değişiklikleri için hazırlık yapıldığı ortaya çıktı. Bu düzenlemelerin yasalaşması halinde, aralarında Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez'in de bulunduğu, 15 yaşın altındaki çocuklara cinsel tacizde bulunmaktan yargılanan çok sayıda sanık "işledikleri suç şikayete bağlı hale getirileceği" için hapis cezasından kurtulabilecek.

Adalet Bakanlığı'nda 9 - 10 Ekim'de yapılan toplantılara katılan Ankara Barosu temsilcisi Türkay Asma, değişiklik önerilerine karşı çıkarken, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman da değişikliklere direneceklerini söyledi. Toplantıda, Arıtman'ın bebeklere tecavüz edenlere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngören teklifinin görüşülmesi beklenirken ilginç teklifler geldi. Adalet Bakanlığı Kanunlar Kararlar Dairesi temsilcisi, Yargıtay 5. Ceza Dairesi temsilcileri, Ankara Çocuk Savcılığı ve Asma'nın bulunduğu toplantıda önce TCK'nın 104. maddesi görüşüldü. "Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmü tartışıldı.

Kim şikayet edecek?

Yargıtay hâkimleri, bu maddenin uygulamasında, bazı mahkemelerin çocuğun, bazılarının da ailenin şikayetini kabul ettiğini, bu nedenle karışıklıklar yaşandığını söyledi. Hâkimler, maddenin cinsel ilişki yaşının düşmesine de neden olduğunu belirterek, çocukların doğru seçimler yapamayacağı dikkate alınarak, şikayet hakkının anne - babaya verilmesini istedi. Asma bu öneriye karşı çıktı.

Gerekçe: Toplumun gerçeği

Daha sonra toplantıda Yargıtay hâkimlerinden, "Medeni Kanun ve TCK'daki evlenme yaşının 14'e indirilmesi, tecavüzcünün tecavüz ettiği kişiyle evlenmesi durumunda cezadan kurtulması hükmünün yeniden getirilmesi, TCK'nın 104. maddesindeki cinsel tacizin suç sayılması için şikayet koşulunun 15 yaşından 14 yaşına çekilmesi ve eşin tecavüzünde 7 yıla kadar olan cezanın 1 yıla kadar şeklinde değiştirilmesi" önerileri geldi.
Asma, tecavüzcüyle ona yardım ve yataklık yapan ailenin değil, çocuğun haklarının korunması gerektiğini, bu değişikliklerin de "çocuk ve kadın haklarından geri adım" anlamına geldiğini belirtti.

Feministler bastığı için...

Hâkimlerse, mahkemelerde hâkimlerin karşısına 14 yaşında kucağında çocuklu kadınlar çıktığını, ailelerin perişan olduğunu, toplumun gerçekleri gerektirdiği için eski düzenlemelere dönülmesini şart olduğunu anlattı. Ayrıca hâkimler, AKP'lilerin "feministler Adalet Komisyonu'nu bastığı için maddeleri değiştirmek zorunda kaldıkları" yönündeki sözlerini de toplantıda aktardı.

Milliyet'e bilgi veren Asma, mevcut düzenlemede 16 yaş altındaki çocuklar için evlenme yasağı olduğunu, 15 yaşın altındaki çocukla cinsel ilişkinin şikayete bağlı olmaksızın suç sayıldığını, baro olarak bunlardan geri adım atılmasına karşı çıkacaklarını bildirdi.

http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/S...=17.10.2008&b=
Old 17-10-2008, 17:44   #74
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C
ADALET BAKANLIĞI
BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
Sayı: 19 17.10.2008


BASIN AÇIKLAMASI

Bazı gazetelerin 17 Ekim 2008 tarihli baskısında yayımlanan haberlerde, Türk Ceza Kanununun “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” Bölümüyle ilgili Bakanlığımızda yürütülmekte olan çalışmalar hakkında yanlış ve eksik bilgilere yer verilmiştir.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili sorunların değerlendirilmesi kapsamında oluşturulan çalışma gurubunda, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” Bölümüyle ilgili sorunlar ve öneriler ele alınmıştır.

Haberlerde iddia edildiği şekilde evlilik yaşının indirilmesi ya da herhangi bir kişi ve olayla ilgili düzenleme yapılması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.

Bakanlığımızda bu konuyla ilgili hazırlanmış herhangi bir kanun tasarısı taslağı da bulunmamaktadır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.


http://www.basin.adalet.gov.tr/acikl...ama171008.html
Old 19-10-2008, 18:12   #75
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

"Tecavüzcünle evlen"e bakan tepkisi 19 Ekim 2008


A.A



Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türk Ceza Kanunu'nun cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar bölümüyle ilgili çalışmalara ilişkin, “Bu konular görüşülürken Yargıtayın ilgili dairesinden gelen bir üye arkadaşımız, bir düşüncesini ortaya koymuş. Bu düşünceyi de baro temsilcisi bayan, sanki Adalet Bakanlığı böyle düşünüyormuş gibi dışarıya servis yapınca maalesef bu tür talihsiz haberler olmuş” dedi.

Adalet Bakanı Şahin, partisinin ilçe kongresi için geldiği Manavgat'ta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakan Şahin, Türk Ceza Kanunu'nun “Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar” bölümüyle ilgili çalışma hakkında basında çıkan haberlerin sorulması üzerine, kendilerinin medyada yer alan biçimde bir çalışmalarının olmadığını, çalışmanın, bazı muhalefet partisi temsilcilerinin teklifi üzerine yapıldığını kaydetti. Şahin, şöyle konuştu:
“Bazı muhalefet partilerine mensup milletvekillerince cinsel suçlarla ilgili ceza kanunun ilgili maddelerinde değişiklik öngören bir teklif Meclis başkanlığına verilmiş. Meclis Başkanlığı da bu konuyla ilgili Bakanlığımızın görüşünü sormuş. Bakanlığımız da bu konuda görüş oluştururken bir komisyon kurar. Bu komisyona Adalet Bakanlığının ilgilileri katıldığı gibi, barolar birliğinden temsilci çağrılır. Yargıtaydan ilgili daireden temsilci katılır. Burada bunlar değerlendirilir. Aldığım bilgiye göre, burada bu konular görüşülürken, Yargıtayın ilgili dairesinden gelen bir üye arkadaşımız, bir düşüncesini ortaya koymuş. Bu düşünceyi de baro temsilcisi bayan sanki Adalet Bakanlığı böyle düşünüyormuş gibi dışarıya servis yapınca maalesef bu tür talihsiz haberler oluşmuş.”

Bakanlık olarak böyle bir çalışmalarının olmadığını belirten Şahin, kamuoyundaki haberlerin yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını düşündüğünü ifade etti.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10...id=229&sz=5789
Old 19-10-2008, 20:12   #76
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Feminist kadınlar, Medeni Kanun ve TCK'da kadınlar aleyhine yapılmak istenen değişiklikleri bugün Taksim Tramvay Durağı'nda yaptıkları eylemle protesto etti.

http://www.atilim.org/haberler/2008/...igine_son.html

Feminist kadınların '14' isyanı 19 Ekim 2008 18:10
Taksim'de toplanan feminist kadınlar, evlilik yaşının 14'e indirilecek olmasını protesto etti.

http://www.haber7.com/haber/20081019...-14-isyani.php
Old 20-10-2008, 11:56   #77
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Yargitay 5. Ceza Dairesinin Adalet Bakanligi Komisyonuna sundugu “cezanin cözüm olmadigi, kadinin tecavüzcüyle evlenmesi halinde cezanin kalkmasi gerektigine” iliskin görüsleri 2004 degisen Türk Ceza Kanunundaki genel perspektifin neden yargi kararlarina yansimadigini, aile ici tecavüzü dahi suc sayan bir ceza yasasi varken, “kadin bagirmadigina göre cinsel saldiri sucuna rizasinin varliginin kabulü gerekir” tarzi kararlarin nasil verilebildigini göstermektedir.



Yargitay üyeleri gercekte yasada yapilan degisiklikleri hatali tabiri caizse large buldugunu ifade etmektedir. Yargitay bu bakis acisina sahip oldugundan takdir yetkisini yasayi olabildigince dar yorumlamak üzere kullanmaktadir. Halbuki yasalar topluma yön vermek icin cikartilirlar. Ceza yasasinda kadinlara iliskin yapilan degisiklerin ana amaci da, kadinin korunmasidir. Evlilik yasinin 14 indirilmesi kadinin tecavüzcüsüyle evlenmesi durumunda cezanin indirilmesi, 15 yasindaki cocuklarin degil 14 yasinda cocuklarin beraberligi durumunda cezanin agirlastirilmasi teklif dahi edilmesi utanc verici bir durumdur.



Cinsel saldiri sucunu isleyen kisinin evlilik halinde cezasinin indirilmesi, kadini evlenmeye zorlamak üzere kacirilmasina sebebiyet verecektir. Özellikle kirsal kesimlerde yeterli maddi imkana sahip olmayan ailelerin cocuklarini evlenmeye zorlamalari ile sonuclanacaktir. Bu durum, cinsel saldiri sucunu isleyen kisinin cezalandirilmasi degil ödüllendirilmesi ve konunun muhatabi kadinin ayni muameleye evlilik boyunca maruz birakilmasidir. Ayni sekilde Türkiye’de genel evlilik yasi yükselmisken evlilik yasinin 14 indirilmek istenmesi, 14 yasindaki cocuklarin cinsel beraberligi durumunda muhataba ceza verilmemesi kabul edilemez.



Yüksek yargi organlarinca yapilan degisiklik teklifleri, derhal ceza yasasinin genel perspektifin yargiclara benimsetilebilmesi icin gerekli calismalar yapilmasi gerektigini, sorunun yasalarda degil yargiclarin zihni yapisinda oldugunu ortaya koymustur.



Av Fatma Benli

Yazanın izni ile yayınlanmıştır.
Old 20-10-2008, 19:18   #78
Themis99

 
Varsayılan

Alıntı:
Yüksek yargi organlarinca yapilan degisiklik teklifleri, derhal ceza yasasinin genel perspektifin yargiclara benimsetilebilmesi icin gerekli calismalar yapilmasi gerektigini, sorunun yasalarda degil yargiclarin zihni yapisinda oldugunu ortaya koymustur.

Doğru söze ne denir ki ...?

Saygılar.
Old 26-10-2008, 09:26   #79
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TÜRKİYE RUH SAĞLIĞI PLATFORMU’NDAN
TÜM MİLLETVEKİLLERİNE ÇAĞRI:
CİNSEL İSTİSMAR VE TECAVÜZ İNSAN HAKLARI İHLALİDİR
SUÇLULARIN KORUNMASINA İZİN VERMEYİNİZ !

Son günlerde, Adalet Bakanlığı’nda yapılan bir toplantıda, Medeni Kanun’da ‘evlenme yaşının 14’e indirilmesi’, Türk Ceza Kanunu’nda ‘reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun cezalandırılması için gereken şikayet koşulunun 15 yaştan 14’e çekilmesi’ ve ‘tecavüz edenin, mağdurla evlenmesi durumunda cezadan kurtulması’ ve ‘eşe tecavüzde 7 yıla kadar olan cezanın 1 yıla indirilmesi’ gibi yasa değişikliği önerilerinin tartışıldığı basına yansımıştır.
Bu yasa değişiklikleri ile oluşacak hukuk ortamının ülkemiz insanının ruh sağlığı yönünden ciddi sakıncaları bulunmaktyadır.
Cinsel istismar ve tecavüz, mağdurlarının yalnızca bedenini, yalnızca namusunu değil ruhsal yapısını da zedeler. Üstelik beden iyileşir, ama cinsel istismarın ruhsal yapı üzerindeki etkisi ciddiye alınıp tedavi edilmezse yaşam boyu sürecek bir yara açılmış ve kişi bu yarayla kendi haline bırakılmış demektir. Cinsel istismarın tecavüz boyutuna varması, daha derin, çok daha derin bir yara açıldığı anlamına gelir Tecavüzcünün tecavüz edilenle evlendirilmesi ise namusun temizlenmesi değil, mağdurun saldırganıyla bir yaşam geçirmesi, bu ruhsal travmayı yaşam boyu çekmesi demektir.
Türkiye Ruh Sağlığı Platformu olarak, cinsel istismar ve cinsel tecavüzün çok boyutlu değerlendirilmesi gerekliliğine dikkat çekmek istiyoruz:
Cinsel istismara uğramış kişi, bedeni zarara uğratılmış, aynı zamanda ruhsal yönden kalıcı olarak yaralanmıştır. Yaşı ve medeni hali ne olursa olsun, kendi istemi dışında cinsel eyleme zorlanmış kişilerin, temel bir insan hakkı olan “bedensel ve ruhsal bütünlüğü üzerinde karar verme hakkı” elinden alınmış demektir..
Cinsel istismar cinsellik kapsamında sıradan bir eylem değil, kaba güç ya da para, mevki vb. güçlerin cinsellik alanındaki insan haklarına karşı kötüye kullanılmasıdır. Kaba gücün para/mal gaspı için kullanılması durumunda en ağır cezayı veren sistemin, cinsellik alanındaki gaspın cezasına hafifletici yollar aramasında makul ve hukuki bir gerekçe bulmakta zorlanıyoruz. Böyle bir değişiklik paranın/malın insan hakkından üstün sayıldığı anlamına gelmektedir. Yalnızca bu yaklaşım bile ruhsal yönden zedeleyicidir.
Cinsel istismar kurbanlarının yalnızca “namus yönünden” değerlendirilmesi, ne yazık ki mağdurların ruhsal sorunlarına değil, daha çok ailenin ve toplumsal çevrenin “gurur sistemi”ne yardımcı çözümler getirme çabasına yol açmaktadır. “Tecavüzcünün mağduruyla evlenmesi”, “reşit olmayana tecavüzün cezalandırılması için mağdurun şikayette bulunması koşulu” ya da “tecavüzün evlilikte hafif bir suç teşkil etmesi” gibi uygulama önerileri, orta çağ “gurur sistemi”ne uygun çözümler olup çağdaş ruh bilimleri ve hukuk sistemlerinde yeri bulunmamaktadır.
Sonuç olarak:
Cinsel istismar ve tecavüzün, kişinin bedenine ve kimliğine yönelik, bireyde ağır ruhsal yaralara yol açan, güçlüden zayıfa yapılmış bir saldırı olduğu, aynı zamanda mağdur bireyin aile ve yakınlarını da ruhsal yönden zedelediği unutulmamalıdır..
Cinsel istismar ve tecavüz çağımızda, herhangi bir toplumun özelliklerine ya da geçmiş çağların kurallarına bağlı olmaksızın evrensel bir insanlık suçudur.
Cinsel istismar ve tecavüz saldırganlarının cezasını hafifletmeye dönük her yöntem arayışı, her yasa önerisi suçun mağdurlarına ve mağdur adaylarına yani toplumun bütününe dönük tehdit ve şantaj ama aynı zamanda cinsel istismar ve tecavüz saldırganlarına ödül niteliğindedir.
Türkiye Ruh Sağlığı Platformu olarak ülkemizi yönetme yetkisini üstlenmiş kişileri, bu yetkiyi sorumlu biçimde kullanmaya, saldırganları değil mağdurları, zedeleyenleri değil insan haklarını koruyacak önlem almaya çağırıyoruz.


Ruh Sağlığı Platformu-Türkiye Yürütme Kurulu adına:

Dr. Şeref Özer Dr. Peykan Gökalp
Türkiye Psikiyatri Derneği Türk Nörosikiyatri Derneği Başkanı
Genel Başkanı

Ruh Sağlığı Platformu-Türkiye üyeleri:

• Türkiye Psikiyatri Derneği
• Türk Nöropsikiyatri Derneği
• Türk Psikologlar Derneği
• Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği
• Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Derneği
• Psikiyatri Hemşireleri Derneği
• Türk Tabipleri Birliği
• Türkiye Şizofreni Dernekleri Federasyonu
• İstanbul Tabip Odası
• Cinsel Eğitim Tedavi Araştırma Derneği
• Halk Sağlığı Uzmanları Derneği
• Pratisyen Hekimlik derneği
• Şizofreni Dostları Derneği-İstanbul
• İstanbul Dünya Şizofreni Derneği
• İstanbul Şizofreni Gönüllüleri Dayanışma Derneği
• İzmir Şizofreni Dayanışma Derneği
• Şizofreni Hastaları ve Yakınları Derneği – Ankara
• Manisa Şizofreniyle Yaşam Derneği
• Konya Toplum Sagligi Arastirma ve Gelistirme Merkezi
• Konya Şizofreni Gönüllüleri Derneği
Old 12-11-2008, 20:23   #80
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Alıntı:
Ankara'da bir mahkeme çocuğa cinsel istismar suçunda 'mağdurun ruh ve beden sağlığının bozulması' halinde cezanın arttırılacağını ve en az 15 yıl olacağını düzenleyen TCK 103/6 maddesini anaysaya aykırı buldu ve iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.Ayrıca TCK'nın büyüklere yönelik 'cinsel saldırı' suçunda da aynı gerekçeyle ceza arttırımı getiren 102/5. fıkrasının da iptalini istedi.


http://www.radikal.com.tr/Default.as...&CategoryID=77
Old 05-02-2009, 12:50   #81
BaharB

 
Varsayılan

Alıntı:
Zonguldak’ta sözünü dinlemediği için 29 yaşındaki kızına tokat atan babaya 3 bin TL adli para cezası verildi. Kararı temyiz etmek isteyen baba, “Müslüman Türk milletinin bir ailesi olarak gerektiği zaman bu benim kutsal hakkımdır” dedi.
http://www.ntvmsnbc.com/news/474478.asp
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Niye "Adam Gibi Adam" Ya Da "Kadın Gibi Kadın" Bulamıyoruz? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 76 04-09-2011 13:30
Kadın Sığınmaevleri Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 28 21-09-2009 22:39
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? iustinianus Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 24-04-2008 14:28
Kadın:-))) Ayfer Gökçen Site Lokali 1 12-04-2008 14:27
Kadın ve Siyaset... Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 20 05-08-2007 18:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10017109 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.