Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Boşanma sonucu hükmedilen Manevi Tazminat Miktarı Nasıl Belirlenmeli?

Yanıt
Old 20-11-2014, 19:16   #1
Adalet Bakanı

 
Varsayılan Boşanma sonucu hükmedilen Manevi Tazminat Miktarı Nasıl Belirlenmeli?

Bir boşanma davası sonucunda davası kabul edilen davacı vekilinin temyiz dilekçesinden manevi tazminata ilişkin itirazlarını paylaşmak istedim.

.... Evlilik birliği boyunca evin, müvekkilin ve en önemlisi müşterek çocuğun hiçbir ihtiyacını karşılamayan, Türk Medeni Kanunun 186. Maddesinin ”Eşler oturacakları konutu birlikte seçer, birliği beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve varlıklarıyla katılırlar.” hükmüne aykırı davranışlar sergileyen davalı, müvekkili çocuğu ile evden kovarak evsiz, eşyasız, ortak konutları için çekmiş olduğu kredi borcu ile baş başa bırakmış ve müvekkil ile aynı zamanda kendi çocuğu da olan müşterek çocuğun maddi açıdan zor duruma düşmesine sebebiyet vermiştir.

...

Diğer taraftan mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarı ise, özellikle boşanmaya sebep olan olayların davalının ağır kusurlu davranışları neticesinde meydana gelmesi ve öğretmen olan müvekkilin çocuğu önünde darp edilmiş, evinden kovulmuş olması nazara alınarak, manevi tazminat miktarının daha fazla bir miktara hükmedilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Müvekkil, hiç hak etmediği halde hakaretlere maruz kalmış, hiçbir kadının hak etmeyeceği şekilde eşi tarafından başkalarının önünde dövülmüş ve 3 yaşındaki kızıyla bir anda çaresiz ve kimsesiz bırakılmıştır. Müvekkil için yeniden başka biriyle hayat kurması çok zor olduğu gibi, kendisinin sebep olmadığı bir nedenden dolayı boşanmış olmasına rağmen yaşadığı çevre itibarıyla “dul” bir kadın olarak yaşamanın zorlukları ile yaşamaya da mecbur bırakılmıştır.

Manevi tazminat miktarı belirlenirken salt miktarın zenginleştirmeye vesile olmamasına dikkat edilmesi, mağduriyetleri de beraberinde getirmektedir. Kaldı ki müvekkilin 15.000,00 lira ile zenginleşmeyeceği çok açıktır. Müvekkil, öğretmenlik eğitimi almış, bununla yetinmeyip yüksek lisans yapmış, öğretmenlik yaptığı okulda öğrencileri ve mesai arkadaşları tarafından sevilen ve taktir edilen biridir. Müvekkil, ailesinin ve yakın arkadaşlarının, dostlarının davalı ile evlenmemesi yönündeki telkinlerine rağmen, davalıya duyduğu aşk ve muhabbetten dolayı bu telkinlere kulaklarını tıkamış ve mutlu olabilme, sevdiği ile birlikte yaşayabilme hayali ile davalı ile evlenmiştir.

Gelinen noktada ise müvekkil güvenmiş olmanın burukluğuna, kurmuş olduğu hayale erişememenin verdiği hüzne, duyduğu heyecanın tükenmişliğine, anne baba sevgisiyle büyüyeceğini düşündüğü çocuğunun baba sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalması nedeniyle duyduğu eksiklik ve çocuğuna yetememe duygusuna, ilerde çocuğunun soracağı sorulara karşı vereceği cevapları tek başına vermek zorunda kalmış olmanın ve şu anda dahi çocuğunun hastalandığı zamanlarda yaşadığı çaresizliğine, üzüldüğü, kırıldığı, sıkıldığı zaman başını dayayabilecek olan bir omzun yokluğuna, eşinin kolları arasında ağlayabilmenin güven ve rahatlığından mahrum kalışına, kusuru olmamasına rağmen katlanmak zorunda kalmıştır.

Adaletin sadece görünen gerçeğe ve maddi olaylara göre sağlanmaya çalışılması, tadı tuzu olmayan bir yemekle karın doyurmaya benzer. Temyize konu davada amaç karın doyurmaksa, bu maksat hasıl olmuştur, ancak lezzetten mahrum kalınmıştır.

Toplumumuzda tek ünü, sesi veya oyunculuğu olan ama evlilik hayatına, aile kavramına, annelik ve babalık misyonuna dair hiçbir şeyde bilgisi ve ilgisi olmayan, boşanmanın kırkı çıkmadan başkasını bulup evlenen, çocuklarına dadı bulup eviyle ve çocuklarıyla ilgilenmeyen ama yine de ünlü diye tabir edilen insanların boşanma davalarında belirlenen yüksek miktarlı tazminat ve nafaka miktarları bir tarafta dururken, ulusal bazda bir üne kavuşmamış, ancak sevmeyi, saygı duymayı, anne olabilmeyi, eş olabilmeyi, yokluk karşısında fedakarca davranabilmeyi, birlikte borç ödemeyi, sabır gösterebilmeyi, tahammül edebilmeyi özümsemiş ve bir yanda tek başına “dul” olmanın zorlukları, diğer yanda ise hem anne hem de baba olabilmenin güçlükleri ile boğuşan müvekkilim için uygun görülen miktar ise 15.000,00 TL’dir.

Bu miktarın belirlenmesinin yegâne sebebi Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımı olduğundan, yerel mahkemelerce de iki tarafın ekonomik ve sosyal durumları nazara alınarak düşük bedelli tazminatlara hükmedilmektedir.

Ancak, yukarda da bahsedildiği üzere sadece ekonomik koşulların nazara alınması ve yaşanılan manevi ıstırabın göz ardı edilmesi adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu duruma bir yerde son verilmeli ve aile gibi kutsal bir kurumun dağılmasına kendi kusurlu davranışları ile neden olan, çocuğun anne ve babasıyla birlikte sağlıklı bir birey olarak yetişmesine engel olarak, kim bilir belki ilerde, toplumdan uzak, insanlara güvenemeyen, hırçın, asosyal ve suça meyilli bir bireyin yetişmesine neden olan eş aleyhine daha yüksek miktarlarda manevi tazminatlara hükmedilmesi gerekmektedir.

Suça sürüklenmiş çocukların aileleriyle olan ilişkilerine bakıldığında, dağılmış, boşanmış ailelerin çocuklarının sayıca fazla olduğu hemen göze çarpmaktadır. Sağlıklı yürümeyen ailelerin çocuklarının sadece kendilerine değil, ailenin diğer fertlerine ve topluma karşı zararlarının olabildiği düşünüldüğünde bu duruma az ya da çok sebep olan bir eşin bu durumun sorumluluğuna da en azından maddi olarak katlanması gerekmektedir. Manevi tazminatın cezalandırma gibi bir işlevi olmadığı muhakkaktır ancak şu da bir gerçektir ki boşanmada kusuru olmayan velayet sahibi eşin manevi ıstırabı sadece boşanmak değil, geçen zaman içerisinde sahip olamadıklarının, bir çocuğun muhtemel kardeş sevgisinden mahrum kalmasının, onun çocuklarının muhtemel amca-dayı, hala-teyze olgusundan mahrum kalmasıdır.

Hem din, hem de pozitif hukuk aile kavramına son derece önem vermiş ve bunun sonucu olarak, gerek ailelerin korunması, gerekse kadın ve çocuklar için birçok pozitif ayrımcılık içeren düzenlemeler yapılmıştır. Bir yandan ailelerin maddi ve manevi sıkıntılar yaşamasının önüne geçmek için kefil olunması için diğer eşin rızası aranarak, aileye verilen önem ortaya konulurken, diğer yandan kutsal saydığımız ailenin dağılmasına neden olan eşe karşı fazla iyimser davranılması hak ve adalet duygusuyla bağdaşmamaktadır.

Bu nedenle, boşanma davası sonucunda verilecek manevi tazminata bir sözle ihlal edilen kişisel bir hakkın ihlali sonucunda verilen tazminatlar gibi bakılmamalı, boşanan bir ailenin neden olduğu toplumsal sorunlar da dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla müvekkil bakımından hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olması bozmayı gerekmektedir.
Old 02-12-2014, 23:52   #2
av.medine

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Adalet Bakanı
Bir boşanma davası sonucunda davası kabul edilen davacı vekilinin temyiz dilekçesinden manevi tazminata ilişkin itirazlarını paylaşmak istedim.

.... Evlilik birliği boyunca evin, müvekkilin ve en önemlisi müşterek çocuğun hiçbir ihtiyacını karşılamayan, Türk Medeni Kanunun 186. Maddesinin ”Eşler oturacakları konutu birlikte seçer, birliği beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve varlıklarıyla katılırlar.” hükmüne aykırı davranışlar sergileyen davalı, müvekkili çocuğu ile evden kovarak evsiz, eşyasız, ortak konutları için çekmiş olduğu kredi borcu ile baş başa bırakmış ve müvekkil ile aynı zamanda kendi çocuğu da olan müşterek çocuğun maddi açıdan zor duruma düşmesine sebebiyet vermiştir.

...

Diğer taraftan mahkemece belirlenen manevi tazminat miktarı ise, özellikle boşanmaya sebep olan olayların davalının ağır kusurlu davranışları neticesinde meydana gelmesi ve öğretmen olan müvekkilin çocuğu önünde darp edilmiş, evinden kovulmuş olması nazara alınarak, manevi tazminat miktarının daha fazla bir miktara hükmedilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Müvekkil, hiç hak etmediği halde hakaretlere maruz kalmış, hiçbir kadının hak etmeyeceği şekilde eşi tarafından başkalarının önünde dövülmüş ve 3 yaşındaki kızıyla bir anda çaresiz ve kimsesiz bırakılmıştır. Müvekkil için yeniden başka biriyle hayat kurması çok zor olduğu gibi, kendisinin sebep olmadığı bir nedenden dolayı boşanmış olmasına rağmen yaşadığı çevre itibarıyla “dul” bir kadın olarak yaşamanın zorlukları ile yaşamaya da mecbur bırakılmıştır.

Manevi tazminat miktarı belirlenirken salt miktarın zenginleştirmeye vesile olmamasına dikkat edilmesi, mağduriyetleri de beraberinde getirmektedir. Kaldı ki müvekkilin 15.000,00 lira ile zenginleşmeyeceği çok açıktır. Müvekkil, öğretmenlik eğitimi almış, bununla yetinmeyip yüksek lisans yapmış, öğretmenlik yaptığı okulda öğrencileri ve mesai arkadaşları tarafından sevilen ve taktir edilen biridir. Müvekkil, ailesinin ve yakın arkadaşlarının, dostlarının davalı ile evlenmemesi yönündeki telkinlerine rağmen, davalıya duyduğu aşk ve muhabbetten dolayı bu telkinlere kulaklarını tıkamış ve mutlu olabilme, sevdiği ile birlikte yaşayabilme hayali ile davalı ile evlenmiştir.

Gelinen noktada ise müvekkil güvenmiş olmanın burukluğuna, kurmuş olduğu hayale erişememenin verdiği hüzne, duyduğu heyecanın tükenmişliğine, anne baba sevgisiyle büyüyeceğini düşündüğü çocuğunun baba sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalması nedeniyle duyduğu eksiklik ve çocuğuna yetememe duygusuna, ilerde çocuğunun soracağı sorulara karşı vereceği cevapları tek başına vermek zorunda kalmış olmanın ve şu anda dahi çocuğunun hastalandığı zamanlarda yaşadığı çaresizliğine, üzüldüğü, kırıldığı, sıkıldığı zaman başını dayayabilecek olan bir omzun yokluğuna, eşinin kolları arasında ağlayabilmenin güven ve rahatlığından mahrum kalışına, kusuru olmamasına rağmen katlanmak zorunda kalmıştır.

Adaletin sadece görünen gerçeğe ve maddi olaylara göre sağlanmaya çalışılması, tadı tuzu olmayan bir yemekle karın doyurmaya benzer. Temyize konu davada amaç karın doyurmaksa, bu maksat hasıl olmuştur, ancak lezzetten mahrum kalınmıştır.

Toplumumuzda tek ünü, sesi veya oyunculuğu olan ama evlilik hayatına, aile kavramına, annelik ve babalık misyonuna dair hiçbir şeyde bilgisi ve ilgisi olmayan, boşanmanın kırkı çıkmadan başkasını bulup evlenen, çocuklarına dadı bulup eviyle ve çocuklarıyla ilgilenmeyen ama yine de ünlü diye tabir edilen insanların boşanma davalarında belirlenen yüksek miktarlı tazminat ve nafaka miktarları bir tarafta dururken, ulusal bazda bir üne kavuşmamış, ancak sevmeyi, saygı duymayı, anne olabilmeyi, eş olabilmeyi, yokluk karşısında fedakarca davranabilmeyi, birlikte borç ödemeyi, sabır gösterebilmeyi, tahammül edebilmeyi özümsemiş ve bir yanda tek başına “dul” olmanın zorlukları, diğer yanda ise hem anne hem de baba olabilmenin güçlükleri ile boğuşan müvekkilim için uygun görülen miktar ise 15.000,00 TL’dir.

Bu miktarın belirlenmesinin yegâne sebebi Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımı olduğundan, yerel mahkemelerce de iki tarafın ekonomik ve sosyal durumları nazara alınarak düşük bedelli tazminatlara hükmedilmektedir.

Ancak, yukarda da bahsedildiği üzere sadece ekonomik koşulların nazara alınması ve yaşanılan manevi ıstırabın göz ardı edilmesi adalet duygusunun zedelenmesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu duruma bir yerde son verilmeli ve aile gibi kutsal bir kurumun dağılmasına kendi kusurlu davranışları ile neden olan, çocuğun anne ve babasıyla birlikte sağlıklı bir birey olarak yetişmesine engel olarak, kim bilir belki ilerde, toplumdan uzak, insanlara güvenemeyen, hırçın, asosyal ve suça meyilli bir bireyin yetişmesine neden olan eş aleyhine daha yüksek miktarlarda manevi tazminatlara hükmedilmesi gerekmektedir.

Suça sürüklenmiş çocukların aileleriyle olan ilişkilerine bakıldığında, dağılmış, boşanmış ailelerin çocuklarının sayıca fazla olduğu hemen göze çarpmaktadır. Sağlıklı yürümeyen ailelerin çocuklarının sadece kendilerine değil, ailenin diğer fertlerine ve topluma karşı zararlarının olabildiği düşünüldüğünde bu duruma az ya da çok sebep olan bir eşin bu durumun sorumluluğuna da en azından maddi olarak katlanması gerekmektedir. Manevi tazminatın cezalandırma gibi bir işlevi olmadığı muhakkaktır ancak şu da bir gerçektir ki boşanmada kusuru olmayan velayet sahibi eşin manevi ıstırabı sadece boşanmak değil, geçen zaman içerisinde sahip olamadıklarının, bir çocuğun muhtemel kardeş sevgisinden mahrum kalmasının, onun çocuklarının muhtemel amca-dayı, hala-teyze olgusundan mahrum kalmasıdır.

Hem din, hem de pozitif hukuk aile kavramına son derece önem vermiş ve bunun sonucu olarak, gerek ailelerin korunması, gerekse kadın ve çocuklar için birçok pozitif ayrımcılık içeren düzenlemeler yapılmıştır. Bir yandan ailelerin maddi ve manevi sıkıntılar yaşamasının önüne geçmek için kefil olunması için diğer eşin rızası aranarak, aileye verilen önem ortaya konulurken, diğer yandan kutsal saydığımız ailenin dağılmasına neden olan eşe karşı fazla iyimser davranılması hak ve adalet duygusuyla bağdaşmamaktadır.

Bu nedenle, boşanma davası sonucunda verilecek manevi tazminata bir sözle ihlal edilen kişisel bir hakkın ihlali sonucunda verilen tazminatlar gibi bakılmamalı, boşanan bir ailenin neden olduğu toplumsal sorunlar da dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla müvekkil bakımından hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olması bozmayı gerekmektedir.
Sayın meslektaşım boşanma sonucu mahkemelerin verdiği tazminatlar miktar açısından büyük sorunlar teşkil etmektedir . Fakat bu meramı en hukuki ve sosyal ifade eden başkaca bir dilekçe okumadım. Tebrikler .inşallah Yargıtay üyesi yargıçlar da sabırla olurlar
Old 03-12-2014, 10:31   #3
Adalet Bakanı

 
Varsayılan

Okumadılar sayın meslektaşım. Veya haklı bulmadılar bilemem ancak mahkeme kararı onandı.

Birinin bir diğerine sinkaflı bir küfürde bulunması ile birinin çocuğunun annesini dövmesi, bir çok kez ağır hakaretler etmesi ve dul olmasına, yalnız olmasına, çocuğuna yetmeye çalışmak zorunda bırakılması arasında miktar itibariyle 6 aylık bir asgari ücret kadar fark bulunmamaktadır.

Biri maruz kaldığı küfürü bir kaç gün ya da ay sonra unutur, diğeri ve en çok da müşterek çocuk bu boşanmanın her sonucu ömrünün sonuna kadar Yaşar...

Biz de buna adalet deriz...

Maksat karın doyurmaksa bu hasıl olmuştur ama lezzetten mahrum kalınmıştır... Zira adil olmayan kararlar; tadı, tuzu olmayan bir yemeğe benzer...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
temyiz harç oranı, süre tutum dilekçesi ve temyiz süresi... burakkoca Meslektaşların Soruları 11 02-10-2014 16:30
temyiz etmekten feragat dilekçesi verip sonra temyiz etmek? Av.Selin AKSU Meslektaşların Soruları 4 17-07-2012 15:42
Süre Tutum Dilekçesi, Ek Temyiz Av.Levent Meslektaşların Soruları 21 24-08-2006 15:30


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04551697 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.