Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Markanın hükümsüzlüğü davasında süre

Yanıt
Old 30-03-2010, 17:25   #1
av.bg

 
Varsayılan Markanın hükümsüzlüğü davasında süre

Bu konu ile ilgili daha önce açılmış konuları da inceledim ancak kafam karıştı. Yargıtay Hukuk Kurulu'nun aşağıda yer alan kararına göre daha sonra tescili yapılmış markanın hükümsüzlüğü için dava açılmasında markanın tanınmış olmaması halinde de 5 yıllık hak düşürücü sürenin kıyasen uygulanması gerektiği belirtilmiş.

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası:
2007/11-499
Karar Numarası:
2007/450
Karar Tarihi:
04.07.2007

MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
DAVA AÇMA SÜRESİ
MARKAYA TECAVÜZ
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
PARİS KONVANSİYONU
Taraflar arasındaki “markanın hükümsüzlüğü-marka tecavüzünün önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İ. 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın asıl davanın kabulü, karşı davanın reddine dair verilen 18.5.2004 gün ve 2003/1105 E. 2004/284 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.05.2004 gün ve 2003/1105 E. 2004/284 K. sayılı ilamı ile;
(... Davacı-karşı davalı vekili, davalı-karşı davacı vekilinin çektiği 02.06.1998 tarihli ihtar ile kendi adlarına tescilli olduğunu belirttiği M. C. adlı markalı ürünlerin kullanılmamasını isteğini, ancak araştırmada davalının markasının tescil edilmemesi gereken kimyasal bir madde ismi olduğunun belirlendiğini, müvekkilinin ise M. K. adı altında tescilsiz fakat ruhsatlı olarak tıbbi müstahzar ürettiğini, davalı-karşı davacının markası adı altında ürettiği tıbbi müstahzar ile müvekkilinin ürettiği tıbbi müstahzarın içerik olarak birbirinden farklı olduğunu, müvekkilinin taklit üretim yapmadığını, davalının markasının her nasılsa tescil edilmiş olduğunu, zira, bir kimyasal maddenin adının marka olarak tescil edilemeyeceğini ileri sürerek, müvekkili tarafından üretilen M. K. isimli tıbbi müstahzar üretim fiillerinin davalının M. C. isimli marka hakkına tecavüzün olmadığının tesbiti ile davalının M. C. markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini, kararın ilanı talep etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili, müvekkilinin markasının ürün adı olmadığını, zira M. C. kimyasal bileşim olarak adının “magnezyum oksit” olduğunu, oysa müvekkilinin ürettiği ürünün “magnezyum Hidroksid” olduğunu, markanın 1993 tarihinde tescil edilmesine rağmen 1964 tarihinden beri Türkiye'de ilaç piyasasında satıldığını, ilaç piyasasında ayırt edici niteliği kazandığını, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca hükümsüzlüğünün istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiş, karşı dava olarak ise, davalının müvekkilinin tescilli markasının okunuş şeklini kendi üretimine koymak suretiyle müvekkilinin marka hakkına tecavüz ettiği gibi haksız rekabet yaptığını ileri sürerek, davalının müvekkili markasına tecavüz ettiğinin ve müvekkili şirketle haksız rekabette bulunduğunun tesbitine ile menine, kararın ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından asıl davanın kabulü ile davalı adına tescilli M. C. ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicil kaydından terkinine, kararın ilanına, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı-karşı davacı C. San, ve Tic. A.Ş. vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacı-karşı davalıya ait M.K. adı altında tescilsiz fakat ruhsatlı olarak üretilen tıbbi müstahzar üretim fiillerinin davalı-karşı davacıya ait M. C. isimli markasına tecavüz etmediğinin tesbiti ile davalı-karşı davacının M. C. markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemi ile karşı dava olarak açılan markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tesbiti ve men'i istemine ilişkindir.
551 sayılı Markalar Kanunu'nun 15/2 nci maddesi hükmü gereğince tescilli marka sahibine karşı, aynı marka üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin açacakları marka terkini davaları için 6 ay ve 3 yıllık hak düşürücü süreler getirilmiş iken, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de, marka tescil başvuruları değerlendirilirken, ilgililere, itiraz olanağı ile birlikte sonradan marka tescilinin hükümsüz sayılması için dava açma olanağı da tanınmasına rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı hususunda bir düzenleme getirilmemiş ise de, yine anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 42 nci maddesinde Paris Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açması gerekeceği belirtilmiş dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı gözetilerek bu yasal boşluğun yukarıda sözü edilen tanınmış sayılan markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun görülmüştür. Nitekim, Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın 189 uncu maddesi uyarınca kabul edilen 89/104 sayılı Yönerge'de tanınmış markalar için de, 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür.
Dava konusu somut olayda, davalı marka tescilinin 25.02.1993 tarihinde olması, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin önceki yasada (551 sayılı Markalar Kanunu md. 15) benimsenen 3 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından önce Kararname'nin 22.06.1995 tarihinde yürürlüğe girmesi ve işbu davanın da 11.06.1998 tarihinde açıldığı göz önüne alınmak suretiyle markanın hükümsüzlüğü için açılan davanın, mahkemece öncelikle dava açma süresi yönünden değerlendirilmesi gerekirken, hükümsüzlük davalarının süreye tabi bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı-karşı davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇavalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.07.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.


Ancak kararda da yer aldığı üzere, kanunda bir süre düzenlemesi yok. Ne düşünüyorsunuz?
Old 31-03-2010, 20:05   #2
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

Kanunda belirttiğiniz hususta herhangi bir süre düzenlemesi olmadığı doğrudur.
Pek çok Yargıtay kararı da yukarıda gönderdiğiniz karara paraleldir. Yani 5 yıllık sürenin mevcudiyeti konusunda yerleşik bir Yargıtay görüşü vardır.

Bu görüşe göre tanınmış markalar için belirlenen 5 yıllık süre tanınmışlık vasfı olmayan markalar için de uygulanmaktadır. Buradaki mantık şu şekildedir;
Marka sicili alenidir, dolayısıyla herkesçe bilinebilir. Bir markanın varlığına yıllarca ses çıkarmayan birinin tutup da bu marka belli bir yere gelmişken, belli yatırımlar yapılmışken hükümsüzlük davası açması iyi niyetli karşılanamaz. TMK m.2'de yer alan düzenleme de bu kararların şekillenmesinde büyük ölçüde etkili olmuştur. Zira hükümsüzlük istemi tescilden çok uzun yıllar sonra ileri sürülürse, bu istemin pek de iyi niyetli olacağı söylenemez. Yani bu şekildeki hükümsüzlük istemlerinde bir nev'i sessiz kalma nedeni ile hakkın yitirilmesi durumu söz konusu olmaktadır.

Bir İSTİSNASI: Kötü niyetin varlığı halinde hükümsüzlük davaları da süreye tabii olmamaktadır. Bunun dayanağını da yine Uluslararası sözleşmeler (özellikle Paris Sözleşmesi) ve TMK m.2 oluşturuyor.

Örnek olarak "Dolce Vita" kararı verilir.

Alıntı:
T.C.YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

E. 1998/1734 K. 1998/5146 T. 6.7.1998

Diğer taraftan dairemizin kararlılık gösteren uygulamasına ve bilirkişi raporunda doğru olarak benimsendiğine göre Türkiye'nin katıldığı Paris Sözleşmesi'nin 6. mükerrer maddesine göre üye ülkeler kötü niyetle tescil edilmiş olan markanın terkinini talep için süre koyamazlar ve akit memleketler, tescilin yapıldığı memleketin selahiyattar makamı tarafından daha evvel ittihada dahil memleketlerden birinin tebasına ait olduğu ve aynı veya mümasil nevi mahsuller için kullanıldığı aşikar bir surette malum bulunan bir markanın aynı veya karışıklığa meydan verecek derecede taklidi olan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini, gerek memleket kanunları müsait ise re'sen, gerek alakadarın müracaatı üzerine red veya iptal eylemeyi taahhüt eder, hüküm uyarınca birçok yabancı ülkede tescilli bulunan hele somut olayda Fikri Mülkiyet Bürosu'na tescilli davacı markasının korunmasının gerekmesine, davalı, parfüm konusunda uzman bir kuruluş olup dünyadaki parfüm buluşlarını, gelişmelerini ve bununla ilgili marka tescillerini takip etmek zorundadır. Bu basiretli bir tacir olmanın zaruri sonucudur. O halde aynı sahada çalışan davalının 22 ülkede tescilli bu markayı bilmediğini ve o nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini ileri sürmesi MK'nin 2. maddesine göre mümkün görülmemiştir. Şu halde Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 6. maddesi 3. bendi anlamında suiniyetli bir tescil vardır ve bu tescilin terkini talep edilebilir. Bu durumda davacının marka terkini hakkındaki davasının kabulü gerekirken, reddi doğru olmamıştır.
Ayrıca kabule göre de davacının haksız rekabet istemi konusunda olumlu ve olumsuz bir karar verilmemesi de bozmayı gerektirmiştir.

Bu durumda benim kişisel önerim, şayet siz 5 yılı geçirdi iseniz ve karşı yanınız kötü niyetli değilse ya da siz kötü niyeti ispatlayabilecek kanıtlara sahip değilseniz böyle bir dava açmayınız.

Saygılarımla,
Old 01-04-2010, 10:53   #3
av.bg

 
Varsayılan

Teşekkür ederim Duygu Hanım.
Söylediklerinizi düşündüğümde kötüniyeti ispatlama imkanım pek gözükmüyor.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
şufa davasında hak düşürücü süre çeçen Meslektaşların Soruları 3 23-12-2011 18:34
Markanın hükümsüzlüğü davası ile YİDK kararının iptali davasında yetkili Mahkeme Av.Bilgin Elial Meslektaşların Soruları 6 27-05-2011 14:21
Markanın korunması,markanın hükümsüzlüğü davası özfn_34 Meslektaşların Soruları 14 24-08-2009 13:47
Kadastro Davasında Süre Av. Salim Meslektaşların Soruları 4 17-05-2008 23:33
Markanın Hükümsüzlüğü salimengin Meslektaşların Soruları 2 02-06-2007 23:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04601407 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.