Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

"Zamanaşımı"olmalı mı ? olmamalı mı?

Yanıt
Old 03-11-2006, 11:28   #1
Viyola

 
Varsayılan "Zamanaşımı"olmalı mı ? olmamalı mı?

Üzülmeyin, her şey yolunda

BİZİM ikide bir "sistem işlemiyor" diye yakınıp durmamıza aldırmayın. Öteki açıdan bakınca anlıyorsunuz ki sistem Türkiye’de tıkır tıkır işliyor... Nitekim dolandırıyorsunuz, sahtekárlık yapıyorsunuz, devlete sahte belge veriyorsunuz...

Sonra birileri görevini yapmak gayretiyle harekete geçiyor.


Savcı soruşturma yapıyor. Hatta gerek görürse dava da açıyor...

Siz tam "Sistem daha nasıl işlesin?" deyip huzur duyduktan bir süre sonra öğreniyorsunuz ki sizin dediğiniz sistem değil, öteki işlemiş... Ve yargılananların davası "zamanaşımı" nedeniyle düşmüş.

Bu konuya zaman zaman değindiğimizi bu sütunu izleyenler bilirler. "Zamanaşımı"nın yargıya olan güveni sarstığını, "gizli bir af" niteliği kazandığını bilmiyoruz kaç kere dile getirmişizdir.

Nitekim bu aksaklığı düzeltecek önlemleri alması gereken şimdiki Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek de 5 Mart 2006 tarihli Vatan Gazetesi’nde yayınlanan demecinde "zamanaşımı"ndan yakınmış, "1 Haziran 2005’ten sonra işlenen suçlar bakımından zamanaşımı süresinin uzatıldığını" söylemişti.

Şimdi öğreniyoruz ki, halen firarda olan işadamı (!) Hayyam Garipoğlu ile ilgili davalarda da zamanaşımı kendine düşen görevi yapmış:

Biliyorsunuz Garipoğlu,sahibi olduğu Sümerbank’ın içini boşaltmak dahil, birçok yasadışı eyleme bulaşması nedeniyle yargılanmıştı. Mahkeme Garipoğlu’nu 27 yıl 3 ay 15 gün hapis, 128 trilyon 602 milyar 617 milyon lira ağır para cezası ve bankanın 42 trilyon 867 milyar 539 milyon lira zararını ödemeye" mahkûm etmiş, o da yurtdışına kaçmıştı.

İşte o davada Garipoğlu ile birlikte yargılanan banka yetkililerinden 41’ü hakkında, bu eylemi "örgüt kurmak ve örgüte üye olmak" suretiyle yaptıklarına ilişkin suçlama yersiz bulunmuş ve beraatlerine (aklanmalarına) karar verilmişti. Şimdi gelen bilgilere göre aklanmasalar da zaten "zamanaşımı" imdatlarına yetişecekmiş. Nitekim Yargıtay, dosyanın "zamanaşımı" gerekçesiyle kapanmasını uygun görmüş.

Hoş Garipoğlu geçen yıl da bu "zamanaşımı" yolundan yararlanmıştı. Nitekim "Türkbank ihalesine fesat karıştırmak" suçundan 1 yıl 7 ay hapse mahkûm edilmiş olmasına rağmen, öteki suç ortakları Korkmaz Yiğit ve Mehmet Kocabaş’la birlikte "dava zamanaşımına uğradığı" için kurtulmuştu.

Sanmayın ki Garipoğlu kendi türü içinde "tek"tir. Yurtbank’ın eski sahibi Ali Balkaner hakkında "tahsis edilmemesi gereken kredinin tahsisi suretiyle dolandırıcılık suçu işlediği" için verilen 3 yıl 7 ay 22 gün hapis ve 260 bin 400 YTL adli para cezası da yakınlarda "zamanaşımına" uğradı.

Cavit Çağlar’ın sahibi olduğu Nergis Holding’in "sahte faturalarla devletten 445 milyar lira tutarında haksız KDV tahsil ettiği" iddiasıyla açılan dava; malum ve meşhur değerlerimizden (!) Yahya Demirel aleyhine açılan "hayali ihracat" davası zamanaşımı ile ortadan kalktı.

Anımsayacaksınız, 1994 yılında batan üç bankanın sahip ve yöneticileri de devleti 1 milyar 700 milyon dolar zarara uğratmalarına rağmen zamanaşımı sayesinde şimdi utanmadan ortalıkta muteber işadamı havası atıyorlar.
Sistemin tıkır tıkır işlediğini anlatmaya bunlar yetmez mi?
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/....asp?yazarid=1
Old 03-11-2006, 13:36   #2
kum

 
Varsayılan Değerli Hukukçular;

Zamanaşımı için geriye dönük bir kanun çıkarılamaz mı?Hatırlarsanız son bankacılık kanunu banka suçları için geriye dönük 20 yıl gibi bir ifade getirmişti.
Saygılar
Old 03-11-2006, 21:09   #3
Av. Levent Kıray

 
Varsayılan

Ceza Hukukunda zamanaşımının kesin olarak kaldırılması gerektiği kanısındayım. Suçların cezasız kalmaması ve dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalmaması için bu gereklidir.
Milletvekilliği süresince Anayasa uyarınca zamanaşımı işlemiyor ama, bakanlar için işletiliyor maalesef. Ve yaptıkları onca usulsüzlüklerden, çirkinliklerden sıyrılmış oluyorlar.
İyi çalışmalar dilerim.
Old 04-11-2006, 08:45   #4
ibrahimkovanci

 
Varsayılan

özel hukuk kısmıda tartışmalı olmakla beraber ceza hukukunda kesinlikle zamanaşımı olması taraftarıyım yani ceza hukukunda zamanaşımı kaldırılamaz tabi bu benim düşüncem. zaten ceza zaman aşımından anlaşılan zamanaşımı sonucu cezannın ortadan kalkması değil cezanın infazının ortadan kalkmasıdır.ceza hukukunda zamanaşımının varlığının sebebini sorarsanız: ceza yargılaması sonunda ceza verme yetkisini elinde bulunduran devlet suçalrı zamanında takip etmeli ve cezayı da belirli bir zaman içinde vermelidir. devlet bunu yapmazsa sorumsuzluğunun bedeli olarak ortaya müeyyidelere katlanır. zaten toplumdada belli bir süre sonra o sucun özlülüğünü yitirdiği görülür nede olsa geç gelen adalet adalet değildir.birde fail açısındn bakarsak o kişi kaçaklık döneminde heran yakalnma korkusuyla yasadığı için bir ceza cekmiştir diye düşünlür bizde bu adamı sonsuza kadar anı sekilde yasamaya mahkum edemeyiz. yani uzun lafın kısası ceza hukuknda zamanaşımı tüm cagdas hukuk modellerinde olduğu gibi bizim hukukumuzunda vazgeçilmezidir.
Old 04-11-2006, 12:46   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan Belki üzerine tazminat bile öderiz

Olayın şöyle bir boyutu da olabiliyor üstelik:

AİHM 'den bir karar örneği:



AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARI - 47116/99 30.11.2004

GÜMÜŞTEN v. TÜRKİYE

(Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4. Daire Kararı

Başkan; Nicolas Bratza, Üyeler; M. Pellonpää, R. Türmen, J. Casadevall, R. Maruste, S. Pavlovschi, L. Garlicki, M. O'Boyle

Başvuru No: 47116/99

Karar Tarihi: 30 Kasım 2004

(Kararı İngilizce aslından özetleyerek çeviren: Murat ŞEN, Komiser Yardımcısı, Polis Akademisi Başkanlığı.)

Dava, Türk Hükümeti aleyhine Türk vatandaşı, Şemsettin Gümüşten tarafından, hakkında yürütülen soruşturmanın makul sürede bitirilmemesinin Sözleşmenin 6/1. maddesini ihlal ettiği iddiası ile ilgilidir. Hükümet, davanın karmaşıklığının ve 624 sanık hakkında yürütülmesinin davanın uzamasına sebep olduğunu belirtmiştir.

Neticede Mahkeme oybirliğiyle;

1. Soruşturmanın uzunluğu ile ilgili şikayetle ilgili olarak Sözleşmenin 6/1. maddesi ihlal edildiğine;
2.
(a) Sorumlu Hükümetin, başvuru sahibine, Sözleşmenin 44/2. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinde sonra üç ay içinde, aşağıda belirtilen miktarın Türk Parasına çevrilerek ödenmesine;
(i) manevi tazminat olarak 12,000 Euro
(ii) masraflar ve harcamalar için 2,000 Euro
(b) Yukarda belirtilen üç ayın geçmesinden itibaren faiz olarak, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
3. Başvuru sahibinin diğer iddiaların reddine karar vermiştir.
KARARDA ATIF YAPILAN DİĞER DAVALAR

1. Şahiner v. Türkiye, no. 29279/95.
2. Cankoçak v. Türkiye, no. 25182/94 ve 26956/95, 20 Şubat 2001.

PROSEDÜR
1-7. Dava, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (Sözleşme) eski 25. maddesi uyarınca, Türk Hükümeti aleyhine Türk vatandaşı, Şemsettin Gümüşten (“başvuru sahibi”) tarafından 19 Kasım 1998 tarihinde açılmıştır. Başvuru sahibi, kendisi aleyhine yürütülen adli soruşturmanın “makul sürede” tamamlanamadığı ve bunun da Sözleşmenin 6/1. maddesine aykırılık oluşturduğu iddiası ile dava açmıştır.OLAYLAR
I. DAVANIN ÖZEL ŞARTLARI
8-10. Başvuru sahibi, 1952’de doğmuş ve Mardin’de yaşamaktadır. 22 Aralık 1980 tarihinde, başvuru sahibi, yasadışı bir örgütün üyesi olmak şüphesiyle polis tarafından yakalanmış ve gözaltına alınmıştır. 10 Mart 1981 tarihinde, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi, başvuru sahibinin tutuklanmasını emretmiştir.
11. 14 Eylül 1981 tarihinde, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, başvuru sahibinin yasadışı bir örgütün üyesi olmak suçlamasıyla bir iddianame hazırlamıştır. Cumhuriyet savcısı, başvuru sahibi hakkında Türk Ceza Kanununun 168/1. maddesi gereğince mahkûm edilmesini talep etmiştir.
12-13. 19 Şubat 1985 tarihinde, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi, başvuru sahibini hakkındaki iddialar kapsamında suçlu bulmuş ve yirmi dört yıl hapse mahkum etmiştir. Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, başvuru sahibi ile birlikte 624 aynı suç sanığı yargılanmıştır. Başvuru sahibinin temyiz talebi sonrasında, dava Askeri Yargıtay’a gönderilmiştir.
14-15. 10 Nisan 1990 tarihinde Askeri Yargıtay, ihtilaflı suçlama hususunda iç hukukun yanlış yorumlandığı temelinde, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesinin kararını bozmuştur. 29 Temmuz 1990 tarihinde başvuru sahibi serbest bırakılmıştır.
16-18. Sıkıyönetim Mahkemelerinin yargı yetkisini kaldıran 27 Aralık 1993 tarih 3953 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, başvuru sahibinin davasında yargılama yetkisi Ağır Ceza Mahkemesine bırakılmıştır. 13 Temmuz 1998 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, suçlamanın Türk Ceza Kanunun 168/2. maddesi kapsamında olduğuna ve bu nedenle Türk Ceza Kanunun 102 ve 104. maddesine göre zamanaşımı süresinin geçtiğine karar vermiştir. Bu yüzden, başvuru sahibi aleyhine yürütülen adli soruşturmaya son vermiştir. 10 Eylül 1998 tarihinde, başvuru sahibi hakkında soruşturma sona ermiştir.II. İLGİLİ İÇ HUKUK KURALLARI
19. İç hukuk kurallarının tam tanımlanması, Şahiner v. Türkiye, no. 29279/95, ECHR 2001-IX kararında bulunabilir.

HUKUKİ BOYUT
I. SÖZLEŞMENİN 6. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
20. Başvuru sahibi, kendi aleyhine yürütülen adli soruşturmanın Sözleşmenin 6/1. maddesinin gerektirdiği makul sürede tamamlanmadığını iddia etmiştir. Sözleşmenin 6/1. maddesi şu şekildedir;

“Herkes, …gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde …..”

21. Hükümet, başvuru sahibinin iddialarını reddetmiştir. Başvuru sahibi aleyhine yürütülen soruşturmanın uzunluğunun, binlerce dosyanın incelenmesindeki zorluklar nedeniyle, makul olmayan bir süre olarak düşünülemeyeceğini belirtilmiştir. Hükümet, ayrıca, başvuru sahibi hakkındaki suçlamaların niteliği ve davanın karmaşıklığına dikkat çekmiştir. Hükümet, mahkemelerin, faaliyetlerinin ve sanıklar arasındaki bağlantının kanıtlanması gereken, başvuru sahibinin de aralarında olduğu 624 sanığın bulunduğu bir yargılamanın üstesinden gelmek zorunda olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlamda, Hükümet, 19 Şubat 1985 tarihli Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesinin kararının 1.977 sayfa olduğuna ve bu dava ile ilgili arşivlerde doksan kovuşturma dosyasının bulunduğuna dikkat çekmiştir. Bununla birlikte, ilk karar ve başvuru sahibinin mahkumiyet kararı bozulurken, başvuru sahibinin de aralarında bulunduğu 188 şüpheli aleyhine yürütülen soruşturmalar Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde tekrar başlatılmıştır. Sonrakinde, şüphelilerin ve tanıkların ifadesi tekrar alınması gerekmiştir. Hükümet, etkenlerin, soruşturmanın uzunluğunu ve yargı otoritelerince herhangi bir ihmal veya gecikme olamayacağını açıkladığını iddia etmiştir.

A. İncelemeye Alınma Süreci
22. Mahkeme, soruşturmanın, başvuru sahibinin gözaltına alındığı 22 Aralık 1980’de başladığını ve Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin son kararını verdiği 10 Eylül 1998 tarihinde bittiğini belirtmiştir. Buna göre, on yıl sekiz ay ve yirmi yedi gün sürmüştür.
23. . Mahkemenin yetkisi, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkını kabul ettiğine dair beyan tarihi olan 28 Ocak 1987’den sonra on bir yıl yedi ay ve yirmi iki günden daha uzun bir sürecin incelenmesine izin vermektedir. Ancak yukarda belirtilen beyanın güvencesi verildiğinde Hükümetin soruşturmaları hesaba katılması gerektiği belirtilmiştir (bkz., yukarda belirtilen Şahiner kararı, § 22, ve Cankoçak v. Türkiye, no. 25182/94 ve 26956/95, §§ 25-26, 20 Şubat 2001). Bu kritik tarihler hesaba katılınca, soruşturmalar altı yıldan daha fazla sürmüştür.

B. Soruşturmaların Süresinin Makullüğü
24-26. Mahkeme, ilk derece mahkemesinin yargılaması ile temyiz yargılamasının her ikisinde de önemli gecikmeye uğradığını belirtmiştir. Başvuru sahibine ve çok sayıdaki sanığa karşı açılan davanın karmaşıklığı kabul edilmiştir. Ancak bu durum, tahkikatın on yedi yıl sekiz ay yirmi iki gün sürmesini açıklayamamaktadır. Sürecin uzunluğu aşırıdır ve sadece davanın karmaşıklığı ile haklı kılınamaz niteliktedir. Mahkemeye göre soruşturmanın uzunluğu ancak yerel mahkemenin davayı bitirmek için gayretle çalışmaması ile açıklanabilir (bkz., bu bağlamda yukarda belirtilen Cankoçak ve Şahiner kararları). Mahkeme mevcut tüm delilleri göz önünde bulundurarak tahkikatın süresinin “makul süre” kavramının gereklerini yerine getiremediğine karar vermiştir. Bu nedenle Sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.

II. SÖZLEŞMENİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
27. Sözleşmenin 41. maddesi şu şekildedir;

“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tazminine hükmeder.”

A. Maddi, Manevi Zarar
28-30. Başvuru sahibi, , hapiste kaldığı sürece katlandığı kazanç kaybı, ailesinin kendisi ziyaret için yaptığı masraflar ve iç soruşturmada kendisini temsil için yaptığı harcamaları kapsayan maddi zararları için 33,463 Amerikan Doları (27,470 Euro) talep etmiştir. Ayrıca manevi zararları için 2,000,000 Fransız Frankı (304,898 Euro) talep etmiştir. Hükümet, maddi zararlar için başvuru sahibinin yeterli delil sunmadığını belirtmiştir. Bu bağlamda, iddialar için Mahkemeye herhangi bir makbuz ya da belge sunulmadığına dikkat çekmiştir. Manevi zarar talebi için, Hükümet, Mahkemenin ihlal bulunduğuna dair bir karar vermesi durumunda bunun yeterli bir tatmin oluşturacağını belirtmiştir. Mahkeme, adli soruşturmanın makul bir sürede bitirilmemesinden dolayı bir ihlalin tespit edildiği durumlarda maddi karşılık verileceğini yinelemiştir. Başvuru sahibinin uzun süren bir soruşturma sürecinde üzüntü ve endişe duyacağı ve bunun da tatmin edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Adalet temelinde usul hukuku çizgisinde karar veren Mahkeme, 12,000 Euro tazminatı kabul etmiştir.

B. Masraflar ve Harcamalar
31-33. Başvuru sahibi, herhangi bir makbuz ve belge olmadan, Mahkeme belirleyeceği uygun bir meblağın masraf ve harcamalar için ödenmesini talep etmiştir. Hükümet bununla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Mevcut bir avukat tarafından temsil edilen başvuru sahibinin yasal yardımdan yararlanmadığını belirtmiştir. Bu şartlar altında, Mahkeme, başvuru sahibine 2,000 Euro ödenmesine karar vermiştir

C. Gecikme Faizi
34. Mahkeme, gecikme faizleri oranın, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasının uygun olacağına karar vermiştir.

BU GEREKÇELERLE MAHKEME OYBİRLİĞİ İLE,
1. Soruşturmanın uzunluğu ile ilgili şikayetle ilgili olarak Sözleşmenin 6/1. maddesi ihlal edildiğine;
2.
(a) Sorumlu Hükümetin, başvuru sahibine, Sözleşmenin 44/2. maddesi gereğince kararın kesinleşmesinde sonra üç ay içinde, aşağıda belirtilen miktarın Türk Parasına çevrilerek ödenmesine;
(i) manevi tazminat olarak 12,000 Euro
(ii) masraflar ve harcamalar için 2,000 Euro
(b) Yukarda belirtilen üç ayın geçmesinden itibaren faiz olarak, Avrupa Merkez Bankası tarafından marjinal ödünç kolaylığına uygulanan faiz oranın %3 oranında artırılarak uygulanmasına;
3. Başvuru sahibinin diğer iddialarının reddine karar vermiştir.
Old 04-11-2006, 13:00   #6
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Zamanaşımı olmalı mı, olmamalı mı konusuna gelince...

Zamanaşımı OLMALIDIR.

Çünkü ceza hukukunda zamanaşımı kavramının varlığının en önemli nedeni, kişilerin geçmişlerindeki bir yanlışlarından dolayı, ömürlerinin sonuna dek yargılanma tehdidi altında yaşamalarının birey açısından doğurabileceği olumsuzluklar, dolayısıyla yargılama ve cezalandırma sürecinin belli bir sürenin sonunda sona ermesi gerekliliğidir.

Pek çok olumlu yönü de sayılabilir. Ama şüphe yok ki ceza zamanaşımları, normal şartlar altında, gerek dava, gerek ceza zamanaımları yönünden ayrı ayrı ve gerçekte makul denebilecek uzun süreleri içerir.

Burada önemli olan, gerek kovuşturma ve gerek yargılama sisteminin , ayrı ayrı özenle çalışmaları gerekliliğidir. Çözülmesi gereken gerçek sorun budur.

Son olarak , yine benzer bir zamanaşımı problemi nedeniyle, babası öldürülen ve katilinin kim olduğu tespit edilemeyen ve sonuçsuz, nihayetinde de zamanaşımına takılıp, artık faili bulunsa bile katilinin cezalandırılmayacağı bir olay nedeniyle, TC aleyhine açılmış bir tazminat davasını kazanan bir kız evladın davasını anımsıyorum.

Kararı bulursam, ekleyeceğim.

Saygılarımla...
Old 06-11-2006, 15:27   #7
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Zamanaşımı İşkenceciyi De Kurtarıyor

05/11/2006

Zaman aşımı işkenceciyi kurtarıyor

İNAN GEDİK ANKARA

YİMPAŞ davasıyla birlikte davaların zaman aşımından dolayı düşmesi tekrar tartışılırken bu kez de bir işkence davası zaman aşımına girdi. İskenderun'da iki genç kıza işkence yapıldığı iddiasıyla 4 polis hakkında açılan davanın zaman aşımı süresinin dolması, bu tür davaların akıbeti hakkında tipik bir örnek oluşturdu. 6 Mart 1999'da İskenderun'da gözaltına alınan 19 yaşındaki Fatma Deniz Polattaş ve 16 yaşındaki Nazime Ceren Salmanoğlu, örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle haklarında dava açıldı. Polattaş ve Salmanoğlu, Adana DGM'ye çıkarıldıarında, İskenderun Yenişehir Emniyet Müdürlüğü'nde coplu tecavüze uğradıklarını ve işkence gördüklerini anlattılar. İddialar hakkındaki suç duyurusu hakkında İskenderun Savcısı İhsan Baştürk, takipsizlik verdi.

İşkence mağdurlarının avukatları Hatay Ağır Ceza Mahkemesi'nde başvurarak savcılığın bu kararına itiraz ettiler ve biri kadın dört polis hakkında TCK'nın 243. maddesi uyarınca işkence yapmak suçundan dava açıldı.

AYNI SAVCI YİNE SAHNEDE

Davada ilginç bir tesadüf de yaşandı. Davada savcılık makamını, suç duyurusunda işkence iddiasını kabul etmeyen Baştürk temsil etti. İşkence davası devam ederken, 2002 yılında Adana DGM'de işkence altında verdiklerini iddia ettikleri ifadelerle Salmanoğlu 12, Polattaş 18 yıl hapse mahkûm edildi.

İşkence davasında ise Adli Tıp Kurumu'nun 4. İhtisas Dairesi ve İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi, muayene ettikleri iki genç kızın için "işkence sonrası görülen travma sonrası stres bozukluğu" yaşadıkları raporu verildi. Mahkeme bu raporu yerinde görmedi ve Adli Tıp Genel Kurulu'nun da mağdu-reler hakkında rapor vermesini istedi.

Dosya bu defa Adli Tıp Genel Kurulu'nun önüne geldi. Kurul üyesi 15 kişi "makata cop sokulması suretiyle tecavüze uğradıkları" iddia edilen kızlardan Polattaş'ın, "bekaret ve cinsel kontrolünü" reddetmesini, "travmatik bulguların tespitinin önüne geçilmesi" olarak değerlendirdi ve 15 üye bu yüzden kızların işkence ve tecavüz gördüğüne dair bir emare olmadığını savundular.

Bu rapora 23 adli tıp üyesi hekim ise karşı çıktı. Ancak gerekçeler farklı olması nedeniyle 15 üyenin görüşü "çoğunluk görüşü" olarak mahkemeye gönderildi.

Muhalif üyelerden 8'i genç kızlardaki işkenceye dayalı stres bozukluğunun kabulünün gerektiğini, 14'ü bu yorumu mahkemenin yapmasının uygun olacağını, biri ise ise mevcut delil durumuna göre yorum yapılamayacağını kaydetti. Mahkeme de bu rapora dayanarak polislerin beraatine karar verdi.

1 YILDA HAZIRLANAN TEBLİĞNAME

Beraat kararının ardından mağdurelerin avukatı dosyayı temyiz etti. Yargıtay Başsavcılığı ise 22 Nisan 2005'de gelen dosyaya ilişkin tebliğnamesini tam bir yılda hazırlayabildi. Yargıtay Savcısı Ayhan Köksal'ın 13 Nisan 2006 tarihini taşıyan tebliğnamesinde mahkemenin beraat kararının onanması istendi.

Tebliğnamenin hazırlanmasından bu yana 7 ay geçmesine karşın Yargıtay 8. Ceza Dairesi de halen dosyayı görüşmedi. Böylece işkence sanıkları hakkında açılan dosyanın zaman aşımı süresi dolmuş oldu.

COP SOKMAK TECAVÜZ DEĞİL

Zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle Yargıtay'ın dava hakkında "düşme" kararı vermesi beklniyor. Davada, "makata cop sokma" suçu tecavüz kapsamında değerlendirilmesi durumunda, tecavüz suçuna öngörülen cezanın üst sınırı 24 yıl olacağı için, zamanaşımı süresi 22.5 yıla çıkacak, bu durumda da zamanaşımı süresi dolmayacaktı.

» 600 bin sanık cezasız kaldı

CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin verdiği bilgilere göre, Türkiye'de ceza mahkemelerinde 2000-2005 arasında 600 binin üzerinde sanık davalarının düşmesi nedeniyle cezasız kaldı. 2005'in de dahil edilmesiyle bu sayının 700 binden fazla olacağını tahmin ediliyor. Yargıtay ceza dairelerince, zamanaşımı nedeniyle 2000'de 10 bin 728, 2001'de 6 bin 852, 2002'de 3 bin 556, 2003'te 4 bin 808, 2004'te 7 bin 772 olmak üzere, toplam 33 bin 316 düşme kararı verildi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise, zamanaşımı nedeniyle 2000'de 7, 2001'de 10, 2002'de 17, 2003'te 9 ve 2004'te 4 düşme kararı verdi. HSYK, zamanaşımında kusurlu olmaları nedeniyle 2004 ve 2005 yıllarında, bir hakim hakkında uyarma, iki hakim ve bir Cumhuriyet savcısı hakkında kınama cezası uyguladı.

» Sendikacı Yeter'in ölümü

İŞKENCE davalarında zaman aşımından sanıklar hakkındaki davaların düşmesi Türkiye'de sık sık tartışılmıştı. Yargılamanın uzaması nedeniyle onlarca işkence davasının zaman aşımından düştüğü Türkiye'de Sendikacı Süleyman Yeter'in davasının zaman aşımından düşmesi uluslararası insan hakları derneklerinin raporlarına da konu olmuştu. Sendikacı Süleyman Yeter 1997 yılında gözaltında alındığı sırada işkence gördüğü iddiasıyla mahkemeye başvurmuş, bu olaydan iki yıl sonra yeniden gözaltına alınmış ve iki gün sonra cenazesi ailesine teslim edilmişti. Yeter ve başka 15 kişiye işkence yaptıkları iddiasıyla dört emniyet görevlisi hakkında 11 ay 20'şer gün hapis cezası verilmişti. Yargıtay sanıklar hakkındaki cezayı bozmuş ve yargılama yeniden başlamıştı. Yeniden yargılama devam ederken, davanın zaman aşımı süresi dolmuş ve sanıklar da kurtulmuştu.

http://www.birgun.net/index.php?sayf...584#haber_basi
Old 12-11-2006, 13:59   #8
Mustafa O.

 
Varsayılan Kanunun geçmişe etkisi.

Alıntı:
Yazan kum
Zamanaşımı için geriye dönük bir kanun çıkarılamaz mı?Hatırlarsanız son bankacılık kanunu banka suçları için geriye dönük 20 yıl gibi bir ifade getirmişti.
Saygılar

Usul Hukuk bakımından bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Zira usul hukukunda ilke geçerli olan kanunun son kanun olduğu ilkesidir. Buradan hareketle usul kanunlarındaki zamanaşımı süresi kaldırılırsa, bu kanundan önceki olayın, suçun esası baklımından esasa ilişkin süre geçmemişse yargılama yapılabilecektir. Diğer arkadaşlar ne düşünüyorlar, bilmek isterim. Esen kalınız.
Old 12-11-2006, 21:31   #9
avien

 
Varsayılan

"ceza hukukunda zamanaşımının varlığının sebebini sorarsanız: ceza yargılaması sonunda ceza verme yetkisini elinde bulunduran devlet suçalrı zamanında takip etmeli ve cezayı da belirli bir zaman içinde vermelidir. devlet bunu yapmazsa sorumsuzluğunun bedeli olarak ortaya müeyyidelere katlanır. zaten toplumdada belli bir süre sonra o sucun özlülüğünü yitirdiği görülür nede olsa geç gelen adalet adalet değildir.birde fail açısındn bakarsak o kişi kaçaklık döneminde heran yakalnma korkusuyla yasadığı için bir ceza cekmiştir diye düşünlür bizde bu adamı sonsuza kadar anı sekilde yasamaya mahkum edemeyiz. yani uzun lafın kısası ceza hukuknda zamanaşımı tüm cagdas hukuk modellerinde olduğu gibi bizim hukukumuzunda vazgeçilmezidir."
...denmiş..
evet devlet sorumsuzluğunun bedelini ödemelidir.
evet fail yakalanma korkusu duymuş ve cezasını çekmiştir.
peki ya mağdur...

hukuk devletlerinde aslolan, bireyin hak ve hürriyetlerini güvence altına almaksa yukarda yapılan akıl yürütmede hak kaybına uğrayan kişi adaletten kendine düşen hangi payı almıştır?

senaryo 1: ya evet babam gözaltına alındı.iki gün sonra da bize cenazesi verildi.ve bunun sorumluları zamanaşımından dolayı ceza almadı.ama devlet suçları takip etmiyor.bu da onun sorumsuzluğunun bedeli.fail de bu süre zarfında yakalanacağım korkusuyla yaşadı.dolayısıyla o da cezasını çekti.ohhh.şimdi rahat bir uyku uyuyabilirim..sen de mezarında rahat uyu babacım.adalet yerini buldu...

senaryo2:kardeşim kapkaççıların saldırısına uğradı..çantasını kaptırmamak için direndi.kapkaççı cebindeki bıçağı çekti ve onu öldürdü..ama zamanaşımından dolayı ceza almadı..sen rahat uyu kardeşim.sana bunu yapanların cezasını ben kendi ellerimle vereceğim.rahat uyu sen..

senaryo3: ..........................
Old 12-11-2006, 22:16   #10
Av. Levent Kıray

 
Varsayılan

Son derece haklısınız Sn. Avien. Ben de Ceza Hukukunda zamanaşımının kesin olarak kaldırılması gerektiğini 3 No'lu iletide belirtmiştim.
Ceza ve dava zamanaşımı, mağdurun haklarını gaspediyor.
Old 26-02-2008, 18:13   #11
aydın5610

 
Varsayılan

zamanaşımı ceza hukuknda kaldırılmalı mı diye düşünüyorum ama bence hukukta kesinlikle zamanaşımı olmalı çünkü aksi olursa keyfilik başlar ve adalet gecikir subjektif fikrim selamlar
Old 26-02-2008, 22:32   #12
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Levent Kıray
Ceza Hukukunda zamanaşımının kesin olarak kaldırılması gerektiği kanısındayım. Suçların cezasız kalmaması ve dokunulmazlık zırhına bürünmüşlerin yaptıklarının yanlarına kâr kalmaması için bu gereklidir.

Tartışma bende 'Bu yorgan çok kirli, kirli olduğu için de bitlerle pirelerle dolmuş, yorganı yakalım da bu bitlerden ve pirelerden kurtulalım' türünden bir yakınma havası uyandırıyor. Benim düşünceme göre asıl problem, Türkiye'de 'gizli bir af' olarak nitelendirilen 'zamanaşımı müessesesi' değildir. Asıl problem toplumsal huzurun ve hukuka güvenin sağlanmasına katkıda bulunabilecek zamanaşımının asıl amacından saptırılmış olmasıdır.

Ceza hukukunda zamanaşımının kaldırıldığını varsayalım; gençliğinde komşunun tavuğunu çalan veya bir dükkandan cüzi değerde eşya çalan bir kimse onbeş yirmi sene sonra mahkeme önüne mi çıkarılsın?

Zamanaşımı yorganını yakacağımıza, iyi bir deterjan veya sabunla temizleyip kullanılır hale getirelim en iyisi.

Saygılarımla
Old 26-02-2008, 23:46   #13
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Türk Hukuk Sitesi Forum Alanları > Hukuk Forumları > Hukuk Sohbetleri > "Zamanaşımı"o

Merhaba.

Bir ek de ben yapayım.

Şikayete bağlı bir suç ve zamanaşımı yok.

Düşünün 30 yıl sonra vatandaşın karşısına çıkılıyor ve sen şu tarihte benim bahçemden erik çalmıştın, bana bir tokat atmıştın, bana küfretmiştin, şimdi dava açayım mı deniliyor.

Özel hukuk açısından da aynı şekilde. Bir hak var ve sonsuza kadar bu hakkın kullanılmayarak insanın mağdur edilmesi savunulabilir mi?

Bir laf vardır. Vurma. Vuracakmış gibi yap korkut daha iyi.

Benzer bir durum. Bir hak var. ileri sürülmüyor. Bir tehdit unsuru olarak kullanılıyor.

Bence zamanaşımı bazen haksızlıklara neden olsa da bir hakkın kötüye kullanılmasına da engel oluyor. Ya da bir insanın sürekli korku içinde yaşamasına.

Saygılar
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
"İçtihat Uyuşmazlığı" Varsa Gidermenin Yolu Nasıl Olmalı VARTO'LU İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Çalışma Grubu 11 30-12-2015 16:43
Savcının görevi "suç isnat etmek" mi, yoksa "suç ispat etmek" mi olmalı? sibelniko Hukuk Sohbetleri 21 30-09-2013 08:43
Stj. Av. ne "ofisboy"dur, ne de adliyedeki caycinin "ciragi..." metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 26 28-07-2007 20:47
FSEK anlamında"eser"; "Mezdeke"oryantal grup adı ve oluşturdukları karakter eser mi? Aslı Hukuk Soruları Arşivi 6 27-12-2006 01:32
Gelin, Şu "ilk Adımı" Atalım Artık;"stajyer Avukatların Sosyal Güvenlik Sorunları&quo metin karadag Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 0 05-03-2003 15:18


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07889891 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.