Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Hangİ BaŞaridan Alirdiniz?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-01-2008, 17:28   #1
Durdu GÜNEŞ

 
Varsayılan Hangİ BaŞaridan Alirdiniz?




HANGİ BAŞARIDAN ALIRDINIZ?




Durdu GÜNEŞ



Başarılı olmak, önemli olmak ve mutlu olmakla özdeşleştirilir. Başarı kutsanan bir hedef gibi sanki. Çünkü başarılı olmuş insanların hayatı hep önümüze model olarak konur. Başarılı olmamız öğütlenir.
Beynimize emirler yağar. “Düşün ve başar.” “Çalış ve başar.” “Azmet ve başar.” İradeli ol ve başar.” “Sabırlı ol ve başar.” “Israrlı ol ve başar”
Son günlerde moda olan kişisel gelişim kitapları bize başarılı insan olmanın sihirli formüllerini açıklıyor hep. Bize aklımızı, zamanımızı, duygularımızı verimli kullanarak başarı merdivenlerini nasıl süratle çıkacağımızı anlatıyor.
Başarı denince genellikle servet, şöhret, makam gibi konularda herkesin varmak istediği hedefler gösterilir. Ve bunlara sahip olunca mutlu olacağımız, sevileceğimiz önemli olacağımız zannedilir.
Oysa başarı sadece bunlardan ibaret değildir. Başarının birde içsel tarafı vardır. Özgüven, özsaygı, erdem, iç barış, sevgi gibi iç zenginlikler. Bizi insan olarak bilge yapan, hayatımıza anlam katan ve var oluşumuzun mutluluğunu hissettiren bu içsel değerlerdir.
İçsel ve dışsal değerlerin toplamından oluşacak başarı, ideal başarıdır. Ama günlük hayatta bunlar tahtırevalli gibi biri aşağı indikçe diğeri yukarı çıkıyor ikisini bir dengede görmek pek mümkün olmuyor.
Toplumun sadece dış başarılara, yani servet, şöhret, makam, diploma gibi somut değerlere önem vermesi ve mutluluğu onda aramasının getirdiği büyük trajediler vardır. Toplum iç başarıyı fark edemeyip, değer yargılarını ona göre oluşturmazsa hortumcu yöneticiler, hayali ihracatçı iş adamları, ahlaksız sanatçılar ve rüşvetçi hakimlerin olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Toplum olarak en büyük hatalarımızın bir tanesi sebepleri bırakıp sonuçları yargılamak ve lanetlemektir. İç başarıyı önemsemeyip, dış başarıyı kutsal hedef gösterirseniz sonucun iyi olması mümkün değildir.
İç başarının algılanması; kültürel bir derinlik, aklın kullanılması, soyut düşüncenin gelişmesi, eğitimin içselleşmesi ve erdemin bir hayat felsefesi olarak değerlendirilmesini gerektirdiğinden hem zahmetli, hem de kişiye sorumluluk yükleyen bir durumdur. Bu bakımdan daha kolay olan ve bize içsel bir sorumluluk yüklemeyen, gözle görülecek basitlikte olan dış başarıyı alkışlamaya daha eğilimliyizdir.
Diğer yandan dış başarıya sahip olanın aynı zamanda iç başarıya da sahip olduğu yanılsamamızda söz konusudur. Yani makam sahibi birinin ya da servet sahibi birinin insani değerler bakımından da makamıyla yada servetiyle eş düzeyde olduğunu sanırız. Oysaki bir kişi çobanlık mesleğini yürütmekle birlikte, insani değerler bakımından iç başarı yönünden yüksek düzeyde olabilir. Bir kişi devlet başkanı olduğu halde insani değerler bakımından çok alçak düzeyde olabilir. Makam, servet, şöhret düzeyinin iç başarılarla paralel olması zorunluluğu yoktur. Tamamen bağımsız ayrı ayrı değerlerdir.
Büyük İskender muhteşem ordusuyla giderken fıçıda yaşayan ve o esnada güneşlenen bir adam görür. Kim olduğunu sorar. “Diyojen” derler. Büyük İskender orduyu durdurur. Atından iner, kendini tanıtır ve sorar. “Ey fıçıda güneşlenen adam, dile benden ne dilersin.” Diyojen başını kaldırır ve konuşur. “Gölge etme başka ihsan istemem.”sonra devam eder, Yanındakiler sorarlar. “Diyojen’i nasıl buldunuz?” İskender büyük bir saygıyla “Muhteşem bir insan” der. “Eğer İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim.”
Diyojen iç başarıyı ulaşmış, mutlu ve bilge bir insan. Onun maddi bakımdan yoksulluğuna bakıp, “Krala biraz yakınlık gösterseydin, bu kuru yerde yatıp kuru ekmek yemezdin” sözüne karşılık, “Sizde kuru yerde yatıp, kuru ekmek yemeyi göze alsaydınız alçak insanlara yalakalık yapmak zorunda kalmazdınız” diye cevap verir. Hem de halinden memnun şekilde.
İç başarı ile dış başarının farkına varmak, hem bireysel hem de toplumsal mutluluğumuzun olgunluğa ulaşmasında rol alacağını düşünüyorum. Bu nedenle iç başarı ve dış başarıyı tanımlayıcı farklılıkları irdelemek istedim.
İç başarı insana mutluluk verir, dış başarı ise zevk verir. Mutluluk herhangi bir organla hissetmediğimiz ama ruhumuzla duyumsadığımız, süresi zamana bağlı olmayan hazlardır. Örneğin sevgi öyle bir duygudur. Zevk ise herhangi bir organla hissettiğimiz, süresi sınırlı hazlardır. Örneğin cinsel ilişki. Bizler zevkler konusunda hayvana yakınız, ama mutluluk konusunda onlardan ayrılır daha fazla insan oluruz.
İç başarı insanı sevecen ve özverili yapar. Dış başarıda insanın daha bencil olması muhtemeldir. Çünkü iç başarının ürünlerini dağıtmak insanı zenginleştirir. Sevgiyi erdemi, bilgeliği yansıtmak, dağıtmak onu çoğaltmak demektir. Serveti, şöhreti, makamı dağıtmak onu azaltmak demektir. Onun için daha bencil yapabilir insanı. Konfüçyüs’ün çok beğendiğim bir sözünü burada hatırlatmak isterim. “Bende bir yumurta var. Sende de bir yumurta var. Eğer sen bana bir yumurta verirsen, ben sana bir yumurta verirsem, yine sende bir yumurta bende bir yumurta olur. Sende bir bilgi var, bende de bir bilgi var. Şayet, sen bana bir bilgi verirsen, ben sana bir bilgi verirsem, sende iki bilgi, bende de iki bilgi olur.” Sadi’nin Bostan Gülistan’ında Mağripli bir dilencinin Halep’in kumaşçılar çarşısında şöyle bağırdığını yazar. “Ey servet sahipleri, eğer sizde insaf, bizde kanaat olsaydı, dünyadan dilenme âdeti kalkardı.” Yani iki tarafta da iç başarı olsa sorun çözülürdü diyor.
İç başarı insan nefes aldığı müddetçe devam eder. Dış başarı ise her zaman insandan ayrılabilir. Bu durumu çok güzel izah eden bir atasözümüz var. “Zenginim deme bir kıvılcım yeter, güzelim deme bir sivilce yeter.” Günlük hayatta da bir espriye kurban giden şöhretleri, yeni bir siyasal iktidarla tarumar olan makamları görüyoruz. Eğer içsel başarı yoksa dış başarının yok olması kişinin değer olarak sıfırlanması söz konusudur. Onun için intiharlar ruh hastalıkları dış başarıyla yan yana durabilirler.
İç başarı sahibi bu başarısını kaybetme duygusu yaşamaz. Özgüven sahibidir. Değerini kendi içinde taşır. Onun için kaygılı bir hayat değil, huzura dayalı bir hayat yaşar. İç başarısı olup, dış başarısı olmayan mutlu olabilir. Bunun tersi söz konusu değildir. Dış başarısı olan onu kaybetme korkusu ve kaygısı taşır. Hayat bu belirsizliğin getirdiği kaygıyla sürekli huzursuzluğa gebedir. Dış başarılı insanların bu kaygıyı unutmak için, içkiye sığınmaları ya da bir çeşit uyuşturucu olan şehevi zevklere eğilim duymaları muhtemeldir. Ama bu süreç onlara daha kötü sonuçlara sürükler.
İç başarısı olanın gerçek dostları olur. Çiçero “Dostluklar erdem üzerine kurulur.” diyor. Dostluk muhabbeti gerektiriyor. Muhabbet iç derinliğini. Bütün bunlar iç başarıyla ilintilidir. Dostlarla yürek sıcaklığını paylaşma, sohbet iç başarının diğer tezahürleridir. Dış başarı da gerçek dostlardan ziyade yalakalar, yalamalar, yağdanlıklar, yağcılar, dalkavuklar etrafı sarar. Yürekten gelmeyen sözler vardır hep. Çünkü dış başarıdan koparılacak maddi menfaatlerdir. Bu ise sevgi merkezli bir yaklaşımla değil çıkarcı bir yaklaşımla olur. Burada gösterilen sevgi ve saygı menfaatin maskeleridir. Dış başarı ortadan kalkıncaya kadar bu sahteliğinin anlaşılması da zordur.
İç başarısı olan anın keyfini çıkarır. Hayatı duyumsayarak özümseyerek yaşar. Dış başarısı olanın zamanla yarışı vardır. Telaş içindedir. O kadar hız içindedir ki düşünmeye vakti yoktur. Bir çiçeğe sükûnetle ve hayretle bakmaya zamanı yoktur. Gökteki yıldızları içi ürpererek seyretmeyi akıl edemez. Daha fazla mesafe almak için daha hızlı koşmak zorunda, daha hızlı koştukça düşünceden uzaklaşmak zorundadır. Daha fazla kazanmak için hız yaparak hazdan uzaklaşır. Bu süreç yaşamadan yaşlanmayı doğurur. Oysa iç başarısı olan şunu iyi bilir. Hayat yaşanmak içindir.
Burada bir balıkçı öyküsü durumu çok güzel anlatmaktadır.
Amerikalı bir iş adamının Meksika sahil kasabasına yolu düşer. Orda balık avlayan bir balıkçıyla konuşur. Kayığın içinde henüz tutulmuş bir kaç balık bulunmaktadır. Amerikalı iş adamı, bu güzel ve iri balıkları ne kadar zamanda yakaladığını sorar.
Balıkçı, “Fazla zaman almıyor, senyör” der.
Amerikalı hayret ve merakla : “ Öyleyse neden daha fazla zaman harcayıp daha çok balık tutmadın?” der.
“Bana ve ailene bu kadarı yetiyor senyör”
“Peki “ der Amerikalı iş adamı “Geri kalan zamanını nasıl dolduruyorsun?”
“Sabahları geç kalkıyorum, senyör. Sonra bir miktar balık tutuyorum. Sonra çocuklarımla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Sonra kalkıp sevdiğim kitaplardan okuyorum. Akşam kasabaya inip dostlarımla sohbet edip, gitar çalıyorum. Yani mutlu ve dolu bir hayatım var, senyör.”
Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece verimsiz bulur. “Ben Harvard mezunuyum, sana yardım etmek isterim,” der “ Her şeyden önce daha fazla zaman harcayıp, daha fazla balık tutmalısın.” Balıkçı hayret ve şaşkınlıkla sorar. “Niçin senyör?” “Artan balıkları satar daha fazla kazanırsın” “sonra “ Zamanla daha büyük tekne alırsın, daha çok balık tutarsın. Bir filo kurarsın. Akabinde balıkları işlemek için bir konserve tesisi açarsın. Buralar sana dar gelir. Los Angeles veya Newyork’a yerleşirsin. Çok zengin olursun milyonlarca doların olur.”
“Peki sonra ne olur” “Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Bir sahil kasabasına yerleşir, geç saatlere kadar uyur, biraz balık tutar, çocuklarla oynarsın. Akşama da dostlarınla sohbet eder, gitarını çalarsın.”
Balıkçı Amerikalı’ya garip garip bakar. “Ben zaten şimdi o durumdayım.” der.
Kaldı ki dış başarı merkezli hayat tarzıyla daha fazla kazanma aşkı ölüm gelmeden sonlanmaz. Robin Sharme’nin yazdığı “Ferrasini Satan Bilge” isimli roman bu tür hayat tarzını tersine çevirme ütopyasının bir ürünüdür. Dış başarıyı iç başarıya dönüştürerek hayatı yaşanır kılmak insanlığın özlemi olsa gerek.
İç başarısı olan kendi kendiyle baş başa kalmaktan hoşlanır. Kendini dinlemeyi sever. Kendi hayatını yaşar. Çünkü kendisi bir değerdir. Ve dünyada kalıcı değerlere imza atar. Örnek bir hayat bile en önemli eserdir bilen insanlara. Dış başarısı olan insanlar ise sürekli yağdanlıklarıyla olmak ister. Kendi kendisiyle baş başa kalmaktan huzursuzluk duyar. Çünkü kendi değerini içinde taşımaz. Başkalarının onayına ihtiyaç duyar. Kendi hayatını yaşamaktan ziyade başkalarının ona yüklediği hayatı yaşamaya çalışır. Başkalarının gözlüğüyle kendi hayatına bakar. Yalnızlık onlar için korkunç bir durumdur. Makamdan, servetten şöhretten ayrıldığında yalnız kalacağını düşünerek onlara can havliyle sarılır. Ama “Padişah olsan da taht senin değil” der atalarımız. “Mal sahibi, mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi /Mal da yalan mülk de yalan/ Var sende biraz oyalan.” der Yunus Emre. Bunların hayatımızda geçici olduğu gün gibi açık iken, dış başarı sahiplerinin bala yapışan sinekler gibi onlara tutunup değer bulmaya çalışması trajiktir.
İç başarılı olan başını yastığa koyarken huzur içindedir. Vicdani hesaplaşmaları olmaz. “Temiz bir vicdan kadar yumuşak yastık yoktur.” derler. Dış başarılı olan kişi ise yoğun ve yorgunluk içinde koyar başını yastığa. Uyanmak yeni bir telaşın başlangıcıdır.
Öte yandan İç başarısı olanın hayatı huzur içinde sonlanır. Düşünün hayat kulvarını iyi bir insan olarak tamamlamış erdemli, sevgi dolu, iç dengeleri oturmuş, hayata anlam katmış biri veda ederken ne pişmanlık duyacak ki. Ama geride sadece şöhretini, makamını, servetini bırakan eğer iç başarıdan yoksunsa aynı gönül huzurunu duyacak mı? Ne mümkün.
İç başarı kendi içinde kendi tohumunu üretir. Dış başarı ise kendi içinde kendi tohumunu. Tıpkı iyilik ve kötülük gibi. Önemli olan bunu fark edip, hayatı yaşanır kılan bir başarıyı elde etmektir.
Uzaya roket fırlatıp, aya çıkarken, komşumuzun açlığına kayıtsız kalmamız insanlığın ne büyük çelişkisidir. Radara yakalanmayan bomba uçakları icat ederek, gidip masum çocukları öldürmek hangi başarı anlayışının ürünüdür. Uzaya uydular göndererek iletişimde akıl almaz medya araçlarıyla, insanlığın renkleri olan kültürleri yok etmek başarı mıdır?
Ey başarının tutsak kulları. Size soruyorum. Hangi başarıdan alırdınız?









Old 27-03-2008, 17:16   #2
ulkenm

 
Varsayılan

üniversite yıllarında bir ara sokakta -"stand" dedikleri türden- ikinci el kitap satarak geçinmeye çalışıyordum.
bir gün yaşlı bir kadın geldi ve -şimdi adını hatırlamadığım- bir kitabın adını söyleyerek "var mı?" diye sordu. "evet, var..." dedim ve uzattım. "hayır bu değil kapağı yeşil olanını istiyorum", dedi.
(genelde yaptığım gibi) merakla sordum: "neden yeşil kapaklı olanı istiyorsunuz bu da aynısı"
verdiği cevap ilk sözü kadar ilginçti: "ne bileyim yeşil güzel geliyor bana."
sorunuza yanıt mahiyetinde "yeşil olanından verir misiniz?"
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Zİraat Odasi Seçiminin İptalİi için Hangİ Mahkemeye Dava açılması Gerekir Av.Denizhan Aktoprak Meslektaşların Soruları 3 28-05-2007 17:35


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05698705 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.