Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

Prof. Dr. Adem Sözüer'in Yeni TCK Hakkındaki Değerlendirmeleri

Yanıt
Old 15-07-2010, 17:28   #1
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan Prof. Dr. Adem Sözüer'in Yeni TCK Hakkındaki Değerlendirmeleri

Yakın tarihin en önemli reformlarından yeni TCK’nın mimarlarından Prof. Dr. Adem Sözüer, yeni Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci yaşını dünyaya, müthiş bir kongre düzenleyerek duyurdu.

Türkiye’de düzenlenen tam 37 ülkeden, 70 akademisyenin katıldığı,’ Dünyada ve Türkiye’de Ceza Hukuku Reformları’ konulu kongresinde tartışmalar gösterdi ki; Türkiye yeni kanunlarıyla bayrağı kapmış, ABD ve Avrupa’nın önünde koşuyor, hatta onlara çalım atacak kadar iyi forvet oyuncusu olmuştu.

Öyle ki; bir dönem en çok eleştirildiği ‘Özel Hayat’, ‘Kişilik Hakları’ hatta ‘işkence’ konusunda artık Avrupa'ya ders verecek düzeyde özgürlükçü ve modern yasaları olduğunu bu kongrede bir kere daha deklare etti. İşte Prof.Dr. Sözüer’den ‘Yeni TCK’nın toplumda uygulanma başarısını, artılarını, eksilerini, eksik kalan diğer düzenlemelere ilişkin tartışma yaratacak röportaj:

TCK 5’İNCİ YAŞINI DÜNYA ÜLKELERİYLE KUTLADI!

Yeni Ceza Kanunlarının yürürlüğe girişinin 5. Yıldönümünde ‘Dünyada ve Türkiye’de Ceza Hukuku Reformları’ konulu kongreyi düzenleme fikri nasıl oluştu?

Türk Ceza Hukuku reformundan önce, yurtdışındaki etkinliklerde Türk Ceza Hukukçuları, “ülkenizde sistematik işkence yapılıyor” diye adeta sorgulanırdı. Türkiye’nin 'işkenceci ülke” kategorisinde görülmesi, milli gururumuzu zedeleyen bir durumdu. Bu nedenle, ülkemizdeki işkence uygulamalarının önüne geçmek, Türk Ceza Hukuku Reformunun en temel amaçlarından biri olmuştur. Kongre; işte bu sorunun cevabını tartışmak için düzenlendi. Etkinliğimizin diğer bir amacı, Türkiye’nin tüm caza hukukçularının buluşma yerlerinden biri olması ve özgürlükçü ceza hukukunun ülkemizde kökleşmesidir.

37 ÜLKEDEN 70 AKADEMİSYEN KATILDI

Kongreye 37 ülkeden 70 Akademisyen katılmış. Bu kadar geniş bir uluslar arası katılımı istemenizin sebebi neydi?

80li yıllardan itibaren Dünyada önemli siyasi değişiklikler sonucu Polonya, Slovenya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Rusya, İspanya, Şili, gibi bir çok ülkede ceza hukuku reformları gerçekleştirildi. Almanya, Fransa gibi bazı ülkeler ise, yaşlı ceza kanunlarını ihtiyaçlara cevap vermemesi nedeniyle “emekliye” sevk etti. Türkiye’deki reformun başarısını ve sorunlarını doğru bir şekilde değerlendirmek için, diğer ülkelerdeki reformlarla bir karşilaştırma yapmak gerekiyordu. Bu nedenle kongremizin söylemlerinden biri “Türkiye reformunu dünyayla konuşuyor, paylaşıyor” olmuştur.

“DÜNYA HUKUKÇULARIYLA BEYİN FIRTINASI YAPTIK”

Üç farklı üniversitede, iki farklı ilde, 10 gün boyunca sürenin bu kongrenin, Türkiye’nin kendi başına düzenlediği en büyük ceza hukuku etkinliği olduğu söyleniyor. ?

Diğer ülkelerden gelen katılımcılar, “Türkiye sadece ceza hukuku alanında en kapsamlı yenilikleri yapan değil, uluslararası düzeyde en büyük kongrelerden birinide yapan ülke oldu” diyerek bizleri tebrik ettiler. Asistanlarımızla, aylarca hazırlandık. Dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen 250 katılımcının, seyahatleri, transferleri, konaklamaları, ikramları, sosyal programları organize edildi. On gün boyunca, her gün saat 08.30 -18.00 arası konuşuldu tartışıldı. Her dilde simultane tercüme yapıldı, akşamları boğazdaki gemi gezileri ve Türk mutfağı herkese günün yorgunluğunu unutturdu. Sadece ceza hukuku reformumuzu değil, tarihimizi ve kültürümüzüde tanıttık. Türk Müziği konserleri verildi. Ebru ve hat sanatımızdan ürünler konuklara hediye edildi. İstanbul’un önemli tarihi eser ve müzeleri ile Anıtkabiri ziyaret ettik.

İŞTE ORGANİZASYONA DESTEK VERENLER

Böylesine kapsamlı bir organizasyonda nasıl başarıldı ve kimlerden destek aldınız?

İstanbul Üniversitesinin yanı sıra, Gazi Üniversitesi, İstanbul Kültür Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi destek verdiler. Türk Tanıtma Fonu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul İl Kültür Müdürlüğü, DAAD, Ciner Medya Grubu, Hukukçular Derneği sponsor oldular. Konukseverliğimiz, organizasyonumuz sürekli övgü aldı. Bir konuk “ceza hukuku olimpiyatları olmalı ve sürekli Türkiye’de yapılmalı” dedi. Kongre adına katkı sunan tüm kişi ve kuruluşlara kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

“KONGREDE BARIŞ RÜZGARLARI ESTİ”

Yaz Olimpiyatlarını İstanbul’da yapamadık ama Ceza Hukuku alanındakini her açıdan başardık diyebiliriz. Olimpiyat ruhunun estiği kongrede ortam nasıldı?

Kongrede İsrail’den gelenlerle İran’dan gelenler aynı oturumda konuştu. Marmara Gemisinde insanlar öldürüldügü günlerde Beyazıt’ta gösteriler vardı. Biz o sıralarda İstanbul Üniversitesi Beyazıt merkez Binasında bulunuyorduk..İki İsrailli profesör konuğumuz, kendilerinin bakışlarla dahi rahatsızlık verilmediğini söylediler. Hemen hemen dünyanın birçok ükesi ve tüm Avrupa ülkelerinden katılımcılar, gündüzleri tartıştı akşamları söyleşti. Başlangıçta el sıkışarak tanışanlar, bir birinden kucaklaşarak veda ettiler. Ülkesine dönen bir konuğumuzu uğurlarken bana şiirsel bir ifadeyle şunu söyledi: “Kongre boyunca İstanbul boğazından tüm dünyaya dostluk ve barış esti”. Ceza hukukunun amacı barışı sağlamaktır. Etkinliğimizde her yönüyle bu amaca uygun geçti.

İŞKENCEYE VE ÖLÜM CEZASINA’ KARŞI OLDUĞUMUZU İLAN ETTİK”
Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’deki reformunun başarı hanesindeki en önemli konular nedir?

Özellikle 11 Eylülden sonra bazı ülkelerde işkenceyle sorgulama yönteminin kabul edilmesi başta ABD’den katılan konuğumuz tarafından ağır biçimde eleştirildi. Hangi nedenle olursa olsun işkenceye müsamaha edilmemesi gerektiği vurgulandı. Bu olumsuz gelişmelere karşilık, Türkiye’nin “İşkenceye sıfır telorans” konusunda hem yasal planda hem uygulamada çok büyük bir ilerleme gösterdiği ifade edildi.

“ÖLÜM CEZASI CAYDIRICI DEĞİLDİR”

Bir çok ülkede halen ölüm ve bedeni cezalar var. Türkiye ise terör saldırılarına uğrayan bir ülke olmasına rağmen, ölüm cezasını kaldırdı. Ölüm cezasının, caydırıcılık etkisi olmadığı bilimsel araştırmalarla ortaya kondu. Üstelik adli hatalar sonucu masum insanlar ölüm cezasına mahkum edilip yaşamlarını kaybediyorlar.Yani bu cezanın “pardonu” yok. Bu ceza faydalı değil, insani değil. Kongrede, Türk Ceza Hukuku Reformunun bu bakımdanda ileri bir aşama gösterdiği ifade edildi.

“TÜRKİYE HUKUKA AYKIRI DELİLLERİ KABUL ETMEYEN TEK ÜLKE”

Adil yargılanma hakkıyla ilgili yapılan düzenlemlerde Türk Ceza Hukuku Reformu neler getirdiği konusunda da ana başlıklarıyla bir karşılaştırma yapabilrmisiniz?

Bir çok ülkede, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerle suçun ispatlanabileceğine ilişkin istisnalar kabul edilmiş. Türkiye, istisna kabul etmeyen tek ülke. . Bazı konuklar ,“giderken sadece Türk Lokumu değil bu düzenlemeyi de ülkemize götüreceğiz” diye espri yaptılar.

“KONUTTA TEKNİK TAKİP BİZDE SUÇ DİĞER ÜLKELERDE DEĞİL”

Hemen her ülkede konutta teknik araçla izleme, ses ve görüntü kaydına kanunen izin veriliyor. CMK ise konutta dinlemeyi,izlemeyi yasaklamış. Bu yasağa aykırı uygulamalar suçtur. Kişinin özel yaşamına, özel haberleşmesine, konutuna yönelik haksız müdahaleler, Yeni Ceza Kanunda cezalandırılan fiiller olarak öngörülmüs.

“HARWARD, YENİ TCK’NIN İÇERİĞİNİ BEĞENMİŞ ANCAK UYGULAMADA…”

Soruşturma ve yargılamada ücretsiz olarak avukat yardımından yararlanması. Yeterli delil olmadan dava açılmaması için, iddianamenin iadesi kurumunun kabul edilmesi. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde kişilerin suçlu olarak damgalanmasını önleyici düzenlemeler. Sadece sanıkları değil suç mağdurunu koruyucu çok sayıda yeni düzenleme yapıldı. Kongrede bir hocamız anlattı: ABD Harvard Üniversitesi çesitli ülkeleri kapsayan bir araştırma yapmışlar. Türkiye’deki Yeni Ceza Kanunlarının mağduru koruyucu en iyi hükümleri içerdiğini tespit etmişler. Ancak daha sonra Türkiye’ye gelip inceleme yaptıklarında kanunların yeterince uygulanmadığını söylemişler.

“ESKİ DOSYALAR YARGITAY’IN İŞ YÜKÜNÜ ARTTIRIYOR’

Yabancılar dahi “uygulamada sorun var” demişler. Bu sorunların nedeni ne?

Bu kadar kapsamlı bir reforma sormasında uygulamada bazı sorunların çikmasi doğal. Ceza hukuku reformu yapan ülkelerde de benzer sorunlar. Yüzlerce yeniliği içeren kanunların bir anda sorunsuz olarak uygulanması beklenemez. Bu kadar büyük yeniliğe rağmen sistem eskisine oranla daha iyi işliyor. Yeni kanunların lehe hükümleri geçmişe etkili olarak uygulanır. Bu nedenle, eski kanun döneminde görülmüş dava dosyaları yeniden ele alındı. Bu da hem yerel mahkemelerin hem de Yargıtayın iş yükünü nerdeyse iki kat artırdı. Sorunların kaynağını oluşturan nedenlerden biri bu.


“HAKİMLER, CEZA REFORMUNI BAŞARIYLA UYGULUYOR”

Bu sorunun önüne geçilemez miydi?

Bunun tek yolu eski kanun döneminde işlenen suçlar için af çikarilmasiydi. Türkiye o tarihte yeni bir affı kaldıracak durumda değildi. Ancak şu an eski kanun dönemindeki suçlarla ilgili dava dosyalarının önemli bir bölümü bitti. Bence büyük iş yüküne rağmen Türkiye’deki uygulamacılar, ceza hukuku reformunu esas itibarıyla başarıyla uygulamışlardır.

“GECE YARISI GÖZALTI UYGULAMASINDAN VAZGEÇİREMEDİK”

Başarılı olunamayan konular var mı?
Elbette var. Geçmişten gelen alışkanlıklar dolayısıyla bir çok yenilik doğru biçimde uygulamaya geçemiyor. Örnegin, istisnai haller dışında dışında kişinin gece yarısı evine gidip göz altına almak kanunen doğru değil. Ancak geçmişte şikayet ettiğimiz bu “gece baskını” uygulamasına maalesef hala devam edildiğini görüyoruz. Kural, kişiyi nedenini bildirerek davet etmek. Gelmezse zorla götürüleceğini bildireceksiniz. Eğer kişi davete rağmen gelmezse o zaman bu yetki kullanılacak.

‘BÜROKRASİYİ DEĞİL VATANDAŞI ADAM YERİNE KOYMAK’ REFORMUDUR

Eskiden insanlara “karakolda bir evrakınız var diye” haber bırakılırdı. Sebebi açıklanmadığı için, “benim karakolda ne işim var” diye insanların, uykusu kaçar endişeye kapılırdı. Belki basit bir tebligat işlemi olsa bile durum böyleydi. Şimdi ise vatandaşa nereye ve niye çagirdigini açıkça bildirmek ve haklarını hatırlatmak gerekiyor. Vatandaşlara, temyiz kudreti olmayan bir varlık gibi muamele yapılması alışkanlığından vazgeçmek lazım. Yeni ceza kanunları “bürokrasiyi değil vatandaşi adam yerine koymak” reformudur.

İŞTE, REFORMUN HAYATIMIZA KAZANDIRDIKLARI

Yeni Ceza Kanunlarının, kişi hak ve özgürlüklerini koruyucu temel bir felsefeye sahip olduğu ve bireyi ön planda tuttuğu, kadın hakları ve ifade özgürlügü konusunda çok olumlu adımlar atıldığı söyleniyor. Buna somut birkaç örnek verebilir misiniz?

Türk Ceza Kanununda korunan hukuki değerlerden bazıları şöyle: “Vücut dokunulmazlığı”, “Özel Hayatın Dokunulmazlığı” Cinsel Dokunulmazlık”. Bunun anlamı ne peki? Esas olan bürokrasinin değil vatandaşların dokunulmazlığıdır. Ancak bu anlayış değişikliğinin, bütünüyle hayata geçmesi için daha yapacak çok şey var. Örnegin, yeni kanun, “sanıktan delile değil delilden sanığa giden” bir sistem kabul edilmiş. Bu nedenle, iletişimin dinlenmesi, DNA incelemesi gibi teknik delil elde etme yöntemleri kanunen düzenlendi.

“ESKİDEN KİMİN KİMİ DİNLENDİĞİ BELLİ DEĞİLDİ”

Eskiden kimin kimi ve hangi nedenle dinlediği belli değildi. Telefon dinlemlerle ilgili kanuni bir düzenleme olmadığı dönemlerde dinleme yapılıyor, ancak bunlar dosyalara dahi girmiyordu. Kişilerin hiç bir şeyden haberi olmuyordu. Şimdi, CMK’ya göre ancak belli koşullarda ve sadece belli suçlarda dinleme mümkün.

“AVRUPA VE ABD ‘DİNLEME’ KONUSUNDA DAHA SERT”
Ancak kongreye katılan yabancı akademisyenler kendi ülkelerindede aynı sorunun bulunduğunu söylediler. ABDden gelen katılımcı bir telefon dinleme kanuna göre mahkemelere yapılan taleplerin sadece iki tanesinin reddedildiğini söyledi. Almanya, gibi çok ülkede bir baz istasyonu üzerinden yapılan tüm iletişimin dinlenmesi mümkün. Yani sadece şüphelinin değil o istasyon üzerinden yapılan herkesin görüşmesi, dinleniyor. Daha sonra bunlar ayıklanıyor. Buna trol ağı metodu diyorlar. Balık yakalamak için, trol ağını atıyorsunuz, büyük, küçük, yavru yumurta demeden hepsini topluyorsunuz. Avlamada bu nasıl sakıncalıysa, delil toplamada da bu yöntem sakıncalı dedik. O nedenle bizim kanununuzda bu yöntem öngörülmedi.

“DİNLEME KAYITLARININ İFŞASI İTALYA’DA TARTIŞMA KONUSU”
İtalya’da dinleme sayısı olarak 110 bin rakamı verilmişti…?

Evet bu rakamlar verildi.İtalya’da dinleme kayıtları basında yayınlanıyor diye şikayetlerin olduğu söylendi._ Bunu önlemek için geçen hafta İtalyada yayın yasağı öngören bir kanun çikarildi. Buna karşi basın ve yargı haber verme hakkı sınırlanıyor, yolsuzlukların üstü örtünecek diye ayağa kalktı.

“TÜRKİYE’DE GEÇEN YIL 70 BİN DİNLEM EYAPILMIŞ”

Kongrede sunum yapan Türkiye İletişim başkanı Fethi Şimşek,TBMM Komisyonu'na verdiği bilgide, Türkiye'deki dinleme sayısının 70 bin olduğunu söyledi Eskiden devlet sırrıdır diye TBMMye bir çok konuda hiç bilgi verilmezdi. Bunlar çok ileri adımlar. CMKdaki iletişimin denetlenmesine ilişkin düzenlemeler, kişi özgürlükleri bakımından Avrupadaki en güvencelilerden biri olduğunu, yerli yabancı herkes fark etti. Ve dile getirdi. Türkiye’de herkes dinleniyor paranoyosını haklı kılacak bir durum yok. Ancak iki temel sorunumuz bulunmakta: Kanuni koşullar yeterince incelenmeden dinleme kararları veriliyor ve bazen soruşturma konusuyla ilgisiz konuşmalarda kaydedilip aleniyete intikal ediyor. Bir de ülkemizde kanun dışı yapılan ve medyaya sızdırılan dinlemeler sorunu var. Bunlar suç. Failleri tespit edilip yakalandığında cezalandırılırlar.

“YENİ KANUNLARLA DURUŞMA SALONLARINDA TEŞHİR SON BULDU”
Yargı ve medya konusu kongrenin tartışma konularından biriydi. Bu konuda neler konuşuldu?

Anayasada masumiyet karinesi öngörülmüs. Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadıkça kimse suçlu sayılamaz. Bu nedenlerle soruşturmanın gizliliğini ihlal, kişilerin suçlu olarak damgalanması, yargılamayı etkileme, hemen her ülkede olduğu gibi biz de suç haline getirildi. Eskiden gözaltına alınan kişiler, medyada teşhir edilirdi. Mahkeme salonlarından naklen yayın yapılırdı. Yeni kanunlarla bunlar önlendi. Ancak yeni kanunlara rağmen yargı-medya konusunda hala ciddi sorunlar var.

“MASUMİYET İLE HABER VERME HAKKI DENGELENEMEDİ”
İddianameler mahkemeye intikal etmeden, yayınlanıyor. Soruşturma dosyasındaki ifadeler ve diğer bilgiler medyaya sızdırılıyor. Bunun kabahatini hemen basına yüklemek doğru değil. Resmi makamların alması gereken tedbirler var. Örnegin, basına tek bir elden ve eşit biçimde bilgi veren bir basın sözcülüğü oluşturmak gibi. Konu çok hassas bir dengeyi kurmayı zorunlu kılıyor. Bir yandan kişilerin lekelenmeme ve masumiyet haklarını diğer yanda basının haber verme hakkını korumak gerekiyor. Bu denge kanunlarda var ancak, uygulamada henüz tam olarak sağlanamadı.

“GEREKSİZ TUTUKLAMA UYGULAMASINDA BAŞARISIZ”
Başka denge sağlanamayan alanlar var mı?

Var. Gereksiz tutuklama olmasın diye tutuklama konusunda yapılan düzenlemeler uygulamaya tam olarak geçmedi. Asayişi tutuklama ile sağlama alışkanlığı maalesef hala devam ediyor. Reformdan önceki dönemden kalan çözümlenemeyen en önemli sorun bu. Asıl olan tutuksuz yargılamadır. Kaçma ve delilleri karartma şüphesi varsa tutuklama yapılabilir. Bu koşullara verilen tutuklama kararı mutlaka somut olgulara dayalı olarak ayrıntılı biçimde gerekçelendirilmelidir. CMK çalışmaları sırasında akademisyenler, tutuklama sürelerinin kısa tutulmasını ve en çok üç yıl olmasını önerdi. Ama bazı hakim ve savcılar buna karşı çıkıp “on yıldır tutuklu ağır suçlular var bunlar serbest kalır” deyip siyasetçileri ikna ettiler.

“ÖZEL YETKİLİ AĞIR CEZA MAHKEMELERİN KALDIRILMALIYDI”
Uygulamadaki kişilerin, yani hakim, savcı ve avukatların Kanununların yapılışında belirleyici oldukları başka konular oldu mu?

Oldu tabii ki. Zaten Yeni ceza kanunlarının çıkarılış sürecinde ilgili tüm resmi-sivil kişi ve kuruluşların görüşlerine başvurulmuştur. Üstelik bunlardan bazıları reformun ruhuna aykırı olmasına rağmen, TBMM’de kabul görmüştür. Örnegin, Adalet Komisyonundaki akademisyenler ve Yargıtay temsilcisi sayın Keskin Kaylan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin olmaması gerektiği düşüncesindeydik. Bize göre örgütlü suçlar için, mevcut Ağır Ceza Mahkemeleri arasında bir iş bölümü yapılıp, uzmanlaşma sağlanabilirdi.

“BAZI ETKİLİ KİŞİLER ENGELLEDİ”
AK Partili ile CHP'li milletvekillerinin çoğunluğun görüşü de bu yöndeydi. Ancak, Kanun TBBM Genel Kurulunda görüşülürken, son anda devreye, “uygulamadaki bazı etkili kişiler” girdi. CHP milletvekilleri 'biz istiyoruz ama yukarısı istemiyor' dediler. Ben bu yukarısının sayın “Deniz Baykal” olduğunu düşünmüyorum. Kendisi, Türk Ceza Hukuku Reformunda daima çok olumlu bir rol oynamış ve uzlaşmaya açık olmuştur. Sonuç olarak özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldı. Ancak, yetki alanları sınırlandırıldı.

“CHP DİRETSEYDİ ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER OLMAZDI”
Bugün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerini kaldıracağız” diyor.Oysa ki, bu mahkemelerin kaldırılmasını onlar engellememiş miydi?

Hayır. Onlar engelledi diyemeyiz. Çünkü bu kanunların tümü uzlaşmayla çıkmıştır. Ancak o zaman CHP diretseydi, bu mahkemeler olmazdı diyebiliriz. Üstelik bugünkü Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerine ilişkin düzenlemeler hukuki güvencelerden bakımından eski DGM lere göre çok daha iyidir. Fakat başlangıçta, özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde görev yapan hakim ve savcılar yıllardır DGM uygulamasının içindeydi.

“ESKİ DGM’Cİ YENİ DGM’Cİ TARTIŞMASI GEREKSİZ….”

Uygulamadaki tabirle onlar “DGM’ciydi”. Kanunlar değişince, DGM’lerdeki alışkanlıklar birden değişmedi. O nedenle halen “DGM’ler kalkmadı sadece tabela değişti” deniyor. Ancak aslında yeni CMK, bu konuda çok şeyi değiştirdi. Bu değişiklikler doğru uygulansa, bugünkü şikayetler bu ölçüde olmaz. Biz uygulamadaki alışkanlıkların, adli kültürün kolay değişmeyeceğini bildiğimiz için, özel yetkili mahkemeler olmasın dedik.

SAVCI VE HAKİMİN AYNI KÜRSÜDE OTURMASI YANLIŞ
Uygulamada kanunla değiştirmek istenen önemli başka olumsuz alışkanlıklar var mıydı?

Vardı. Bence en önemlisi, savcıyla hakimin aynı kürsüde oturması doğru değil. Bu “marangoz hatasının” düzeltilmesi için büyük çaba sarfedildi. TBMM Adalet Komisyonundaki iktidar ve muhalefetin tüm üyeleri aynı fikirdeydi. Tasarı görüşülürken, Antalya’da başsavcılar toplanmış ve böyle bir değişikliği karşi olduklarını açıklamışlardı. Ancak komisyondaki, milletvekilleri değişiklikte çok ısrarlıydı. Uzun süren tartışma sürecinde, Bakanlık milletvekillerini ikna etmeye çalisti. Bu da tam olarak etkili olmadı.



“CHP GERİ ADIM ADINCA MARANGOZ HATASINI DÜZELTEMEDİK”
Ancak son oylamadan önce CHP sözcüsü “ben dün gece düşündüm savcılar cumhuriyetin temsilcisi kişilerdir, onları kürsüden indirmek şu an doğru olmaz” gibi bir konuşma yaptı. Muhalafet geri adım atınca, bu değişiklik maalesef gerçekleşmedi.

“HAKİM SAVCILARIN DA BU KONUDA YENİLİKÇİ OLMASI GEREKİR”

Yani savcılar muhtıra mı verip muhalefet geri adım atınca “marangoz hatasına” devam dendi?

Muhtıra demek doğru değil. Savcılarında kendileriyle ilgili konularda görüş açıklamaları doğal. Ancak, savcılık kurumunu çok güçlendiren bir reform yapıldı. Gönül isterdi ki savcılarımız, hakimle aynı kürsüde oturmak konusunda tutucu değil, yenilikçi bir tavır alsınlar. Aslında savcıların nerede oturacağıyla ilgili kanuni bir düzenleme yapılmasına gerek yok. Ceza muhakemesinin doğası gereği, savcı suçtan zarar görenle, avukatta savunduğu kişiyle yan yana oturacak. Bir taraf iddia edecek diğer taraf savunacak, karşilıklı soru sorulacak. Hakimde bu süreci yönetip karar verecek. Bu sürecin, etkin ve sağlıklı biçimde işlemesi için, iddia ve savunmanın aynı hizada, hakimin yukarıda oturması lazım. Böyle bir oturma düzenini tarafsızlık, silahların eşitliği açısından da önemli bir anlam taşir.

“HAKİM VE SAVCILAR İÇİÇE YAŞAYIINCA….”
Nasıl bir anlam?

Hakimin iddia ve savunmaya her bakımdan eşit uzaklıkta olması lazım. Gerçi hepsi yargı fonksiyonun bir süjesi, bir unsuru durumunda. Ancak yetkileri ve yaptıkları iş farklı. Ülkemizde hükmü veren hakim ile iddia makamı çok iç içe. Birlikte staj yapıyor, aynı lojmanda oturuyor. Aynı mekanları birlikte kullanıyorlar. Savcı hakimle dilediği zaman görülen dava hakkında konuşabilir. Bu örnekleri çogaltabiliriz.

“YÖNETİMİN BAŞSAVCIDA OLMASI SORUNLU GÖRÜNTÜ VERİYOR”

Adliyelerinin yönetimi de başsavcıların elinde. Hakimlerle ilgili bir çok iş ve işlemi onlar yapıyor. Halbuki, savunma makamındaki avukat ne hakime ne de savcıya bu kadar yakın olabilir. Yargılamayı yapanla, iddia makamı bu derece yakın olunca; örrneğin, savcının hazırladığı iddianamenin reddi, tutuklama talebi gib italep ve işlemlerle ilgili karar veren hakimin savcının etkisinde kalabileceği ileri sürülüyor. Mevcut durum en azından hakimin tarafsızlığı açısından çok sorunlu bir görüntü veriyor. Hakim bağımsızlığının sadece yürütme ve yasama organlarına karşı değil,yargı organlarına karşıda güvence altına alınması gerekir.

“YARGITAY YEREL MAHKEMELERERİN ÜSTÜ DEĞİLDİR”

Hakimin yargı organına karşı bağımsızlığı noktasında, Yargıtayın yerel mahkemelerde görev yapan hakimler için not vermesinin bağımsızlıkla uyuşmadığı söyleniyor?

Hakimlerin atama, yükselme ve denetimlerinde objektif ölçülerin olması şart. Yargıtayın not sistemi,gelişmiş hiçbir hukuk devletinde yok. Yargıtay, yerel mahkemelerin kararlarını temyiz makamı olarak inceler. Ancak Yargıtay yerel mahkemelerin hiyerarşik üstü değildir. Aralarında altlık-üstlük ilişkisi yoktur.

“HAKİM VE SAVCILARIN MÜLAKATLA ALINMALARI KALDIRILMALI”

Ama sorun sadece Yargıtayın yerel mahkemelerin hakim ve savcılarına not vermesinde değil. Mesleğe alınmadaki mülakat kaldırılmalı. Teftiş sistemi hakim bağımsızlığına uygun bir şekle getirilmeli. Hakim ve savcıların atama, yükselme ve denetimi birbirinden ayrılmalı.

“UZLAŞMA ORTAMI DEVAM ETMİYOR…”

Türk Ceza Hukuku reformu kapsamında bunlar neden yapılamadı?

Reform bir süreçtir. Türk Ceza Hukuku Reformundaki siyasal-toplumsal uzlaşma ortamı maalesef devam etmediği için, yargı reformu alanından yeni adımlar atılamadı. Ancak ümitsiz olmamak gerekir. Türkiye’de her kesim yargı reformu istiyor. Sadece bunun içeriğinde mutakabat henüz sağlanamadı. Bunun için gerek yurtiçi gerek uluslar arası etkinliklerimiz devam ediyor. Diğer ülkelerin tecrübelerini daima göz önünde tutmamız gerekir.

“AYNI KONGREYİ, BEŞ YIL SONRA DA YAPMAYI PLANLIYORUZ”

Uluslararası ceza hukuk reformları kongresi devam edecek mi?

Evet beş yıl sonra aynı kongreyi yine Türkiyede yapmayı planladık. Sadece hukukçularla değil tüm toplum kesimleriyle. Bunun yanı sıra önümüzdeki yıl ülkemizde, Türkiye- Japonya, Türkiye- Güney Kore, Türkiye-ispanya ceza hukuku günleri yapılacak. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak Avrupa'daki hemen her ülkedeki hukuk fakültesiyle anlaşmalarımız var. ABDdeki Harvard, Georgetown, Berkeley, üniversiteleriyle ön görüşmeler olumlu sonuçlandı. Tüm bu etkinlik ve faaliyetlerimizin temel amaçlarından biri , Türkiye’deki hukuk reformunu ve dolayısıyla hukuk devletini güçlendirmek.

“REFORMUN BAŞARISINI 5 YILDAKİ AİHM KARARLARIYLA ÖLÇECEĞİZ”

Bir reformun başarısını ölçmek için diğer ülkelerle karşılaştırma yapmak zorunludur. Türk Ceza Hukuku Reformunun başarısını değerlendirmek için önümüzdeki beş yıldaki AİHM kararlarınada beklemek lazım. Yeni ceza kanunlarının uygulanmasıyla AİHM’de davalar ve mahkumiyetler artmış mı azalmış mı diye.

Sürekli bir reform düşünceniz var. Reformcu, yenilikçi olmak sizce doğuştan kazanılmış bir yetenek midir?

Her insanın doğuştan gelen bazı özellikleri var. Ancak bunların kişinin reformcu veya yenilikçilikçi olması hususunda ne ölçüde etkili oluyor, bunu bilmiyorum. Yurttaşlarımızın kendilerini hukukun güvencesi altında hissettikleri bir ülke olması için gayret gösteriyoruz. Hukukun üstünlüğünü sadece kendi insanlarımız için değil, tüm insanlar içinde gerçekleşmesini arzuluyoruz. Bu nedenle hem ülkemizin hem diğer ülkelerin kişi ve kuruluşlarıyla konuşuyoruz, paylaşıyoruz. Be nedenle, reformcu veya yenilikçi olmak kadar “paylaşmacı” olmak da önemli.

“NEFSİMİ YENEREK PAYLAŞMAYA UĞRAŞIYORUM”

Yeterince paylaşıyor musunuz?
Dünya Kongresininin kapanışında tüm katılımcılarla, Aşık Veyselin “Uzun İnce Bir Yoldayım” türküsünü söyledik. Paylaşmacılık, onun dizelerinde belirttiği gibi uzun ince bir yoldur, bu yolun sonu yok. Bu yolun neresindeyim? Bunu bilmem ve değerlendirmem olanaksız. Ama, “nefsimi” yenerek, yürümeye ve paylaşmaya uğraşıyorum.

PROF.DR. ADEM SÖZÜER KİMDİR?

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, 1983 yılında mezun oldu.2008 Yılında Profesör unvanını aldı. Çesitli Tarihlerde Fakülte Yönetim Kurulu ve Fakülte Kurulu üyeligine seçildi. 2008 yılından beri Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı, 2 Mart 2009 tarihinden itibaren ise İ.Ü Hukuk Fakültesi Dekanlığı görevlerini yürütüyor. 2003-2005 yılları arasında TBMM Adalet Komisyonunda, Yeni Ceza Kanunlarının hazırlık çalısmalarinda görev yaptı. Yeni Ceza Kanunlarının tanıtımı için 2004 yılından itibaren yurt içi ve yurt dışında bini aşan etkinlikte konuşmalar yapmış, bu etkinliklerin bölümünü bizzat düzenlemiştir.Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak, kitap, makale, yazılı ve sözlü tebliğ şeklinde 150 civarında bilimsel eseri vardır. Psikriyatrist Prof. Dr.Zeynep Bengi Semerci ile evli olup biri kız diğeri erkek iki çocuklari var.

Kaynak : www.haberturk.com
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Prof.Dr.Hüseyin Hatemi ile Röportaj-Yeni Borçlar Yasa Tasarısının Değerlendirilmesi Av. Şehper Ferda DEMİREL Site Haberleri 2 08-02-2008 17:18
adem _NALAN_ Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 5 29-11-2007 15:42
Konu Değerlendirmeleri Ve Mesajlardaki Yıldızlar Admin Site Haberleri 3 05-05-2002 22:41
Prof.Bulent Tanor cakmak_ilyas Turkish Law 0 18-03-2002 01:51
Ceza ve Hukuk Mahkemelerinin Değerlendirmeleri Mesut Demirbilek Hukuk Soruları Arşivi 1 11-02-2002 02:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04604602 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.