Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

avukatın senet üzerinde değişiklik yapması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-09-2008, 15:37   #1
namutenahi

 
Varsayılan avukatın senet üzerinde değişiklik yapması

merhaba,

bir müvekkilimin, benim vekil olmadığım bir icra dosyası mevcut. bu dosyada vekil olan meslektaşım 1997 tanzim tarihli olan ancak senet metninde tanzim tarihi yazılı bulunmayan senedi 2003 tanzim tarihli olarak düzenlemiş, senet mark üzerinden düzenlendiği için borçlu tarafından açılan menfi tespit davası müvekkil aleyhine sonuçlanmıştır. (bkz. http://getir.net/y3i adresindeki ilmekte incelenen duruma paralel.)

müvekkil haklı durumda olduğu alacağı için bu usulsüzlük nedeniyle alacağı olan 60.000 küsür ytl'den olduğu gibi %40 da icra tazminatına mahkum edilmiştir.

usulsüzlük yapılmadan önce müvekkil durum hakkında bilgilendirilmemiş, menfi tespit davası sonucundan haberdar olmuştur.

şimdi meslektaşıma karşı dava açmak istemekte. baroya bildirim gibi meslek kuralları ve meslektaşlar arası nezaket dışında, hukuki açıdan böyle bir davanın kazanılması konusunda ne düşünürsünüz?

senet üzerindeki tarihin yazı incelemesiyle avukata ait olduğu tespit edilebilir mi? avukatın nasıl bir sorumluluğu doğabilir?
Old 11-09-2008, 15:44   #2
miss_lawyer

 
Varsayılan

senet üzerindeki yazıların avukat tarafından doldurulup doldurulmadığı yazı ve rakam örneği incelemesi ile anlaşılabilir. Ayrıca hangi husuların tarihsel olarak daha sonra yazıldığı da yine adli tıp tarafından tespit edilebilir. Bu durum ispatlanısa senette sonradan değişiklik yapan kişi evrakta sahtecilik suçu ile yargılanır diye düşünüyorum.
Old 11-09-2008, 15:48   #3
korayoz

 
Varsayılan

imzası olan bir senet üzerinde değişiklik yapılabilir. eğer bu değişikliklerin aksini ispat etmek istiyorsanız sizinde yazılı delil sunmanız gerekir. olayınızda tarihi boş olarak bir senet verilmesi bu senetin tarihinin doldurulması hususunda karşı tarafa zımmi bir hak verildiğinin göstergesidir. son tarihli yargıtay kararlarında hukuk davaları yanında ceza davaları içinde bu görüş benimsenmiş durumda.
Old 11-09-2008, 16:42   #4
namutenahi

 
Varsayılan

@korayoz;

sayın meslektaşım,

bu minvalde karar örneği almam mümkün müdür?
Old 11-09-2008, 17:49   #5
korayoz

 
Varsayılan

Açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen senetler anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu kanıtlanmadıkça geçerlidir. Senedin hüküm ve gücünü ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler HUMK' nun 290. maddesi hükmünce şahitle kanıtlanamaz ancak yemin teklifinin hatırlatılması gerekir. (19. hd. 17.12.1993, 11886/8720)
not: içtihat programım olmadığı için tamamını aktaramıyorum.
Old 11-09-2008, 23:14   #6
Tractatus

 
Varsayılan

Eğer tahrifatın, avukat tarafından yapıldığı mahkeme kararı ile sabit olursa, meslektaşımız özel evrakta sahtecilik suçu işlemiş olacağından ve bu suç yüz kızartıcı bir suç olduğundan meslekten çıkarılacaktır.
Old 12-09-2008, 12:47   #7
Songül Yıldız Aksarı

 
Varsayılan

Senedin tanzim tarihi boş ve müvekkilinizin daha önceki avukatı senedi 2003 olarak doldurmuş. Peki siz müvekkilinize gerçekten bu kadar güveniyor musunuz? Ya bu avukata 2003 tarihini yazmasını isteyen sizin müvekkiliniz ise. 1997 tarihli bir senedi en az 6 yıl sonra icraya koydurmak isteyen biri var. Bu kişi şimdi kendi meslektaşınızın canını yakmak istiyor ve sizi de buna alet edecekse ne yapacaksınız? En az 6 yıl sonrası için senet düzenleyen kaç kişi vardır? (Avukatın 2003 yılında veya sonrasında icraya koymuş olduğu açık) Bence çok dikkatli olmanız lazım.
Old 12-09-2008, 15:14   #8
namutenahi

 
Varsayılan

sayın aksarı,

uyarınız ve önerileriniz için teşekkür eder, bu konudaki hassasiyetime güvenmenizi isterim. gerekli güven bende oluşmadan zaten böyle bir işe asla kalkışmam. şu aşamada merak ettiğim, işin hukuki boyutu.
Old 12-09-2008, 16:16   #9
v. Aynur

 
Varsayılan

KAVRAMLAR
GENEL OLARAK
EMTİA SENETLERİ
KIYMETLİ EVRAK
İSPAT KÜLFETİ
KAMBİYO SENEDİNDEKİ BOŞLUKLARIN SONRADAN DOLDURULMASI
SENEDİN AKDE AYKIRI DOLDURULDUĞU İDDİASI
BONONUN AKDE AYKIRI DOLDURULDUĞU İDDİASI


ÖZET
TEDAVÜLE ÇIKARILIRKEN KEŞİDECİ TARAFINDAN TAMAMEN DOLDURULMAMIŞ BİR KAMBİYO BELGESİNİN MUTLAK OLARAK GEÇERSİZ OLDUĞU İLERİ SÜRÜLEMEZ. BU BELGENİN ANLAŞMAYA AYKIRI DOLDURULDUĞU İDDİASI, YAZILI DELİLLE İSPATLANABİLİR.


DAVA : ( H.T. ) adına avukat ( F.Ç. ) ile 1 ) ( S.S. ) adın avukat ( S.Ç. ), 2 ) ( A.A. ) arasındaki dava hakkında Burdur Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 22.9.1980 gün ve 288 sayılı hükmün dairenin 23.1.1981 gün ve 960/14454- 437 sayılı kararı ile onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalı ( S.S. ) avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği konuşuldu:

KARAR : Mahkeme ( ... dosya münderecatına göre, dava konusu 26.9.1978 vadeli 50.000 liralık bono karşılığının ( H.T. ) tarafından borçlu ( A.A. )'a ödendiğini, bilahare bu bononun 3. kişi ( S.S. )'ın eline geçip onun tarafından tahsile verilmiş olduğunun sübuta erdiğini... ) kabul ile dava konusu bononun ödendiğinin tesbitine karar vermiş bulunmaktadır.

Dava konusu bono incelendikte; ( ödeme tarihi ) ile lehtar ( S.S. ) adına değişik ve ayrı renkteki kalemle yazıldığı, bunun dışında kalan diğer bütün unsurların aynı kalem ve aynı el yazısı ile düzenlenmiş bulunduğu görülmektedir. Ödeme tarihi olarak sonradan değişik kalemle yazıldığı, bunun dışında kalan diğer bütün unsurların aynı kalem ve aynı el yazısı ile düzenlenmiş bulunduğu görülmektedir. Ödeme tarihi olarak sonradan değişik kalemle yazıldığı anlaşılan 28.8.1978 tarihinin sonuca etkili olmadığı açıktır. Çünkü, bu tarih bononun metninde de mevcuttur. O halde öncelikle lehdar olarak gösterilen ( S.S. ) adının değişik kalemle yazılmasının belgeyi etkileyip etkilemiyeceği yönünden konunun incelenmesinde zorunluluk vardır. TTK.'nun 592. maddesinde de açıklandığı veçhile, tedavüle çıkarılırken keşideci tarafından tamamen doldurulmamış bulunan bir kambiyo belgesinin mutlak olarak geçersiz olduğu ileri sürülemez. Ancak borçlu senet lehdarına ve kötüniyetli hamile karşı, bu belgenin aradaki anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğunu iddia ve ispat hakkkına sahiptir. Bu ispat konusunun HUMK.'nunun 290. maddesi hükmüne uygun bir şekilde yapılması, yani bu iddianın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Diğer bir ifade ile imzası ve miktarı ile düzenlenme ve ödeme tarihi inkar edilmeyen emre muharrer senede lehtar isminin sonradan yazılmış olması hali, o senedin sıhhatine hiçbir şekilde halel getirmeyeceği gibi, bir senedin borçlunun arzusuna uygun bir şeklide doldurulduğu "karinesi" esas olduğundan, bunun aksini Usulün 290. maddesinde öngörülen delille ispat etmek yükümlülüğü senede imza atan borçlu davacıya aittir. Davacı bu karinenin aksini ve özellikle de belgenin aradaki ilişki dışıdaki bir sebeple davalının eline geçtiğini geçerli delille ispatlayamadığına göre, bu belge davacı borçluyu bağlıyacaktır.

Bu yön böylece belirtildikten sonra konuya dosyaya ibraz edilen ve mahkemenin ret gerekçesinin dayanağını teşkil eden ve ( protokol ) olarak tanımlanan 29.8.1978 günlü belgeye göre bakıldıkta, şu sonuca varılması gerekir. 50.000 liralık bononun borçlusu ( A.A. ) ve kefili de ( H.T. ) adlı kişilerdir. Şu halde adları anılan her iki kişi bononun lehtarı olan davalı ( S.S. )'a karşı ödeme yükümü altındadır. Mahkemenin red kararının dayanağını teşkil eden protokol ise borçlu ( A.A. ) ile kefil ( H.T. ) arasında yapılmıştır. Bu belgeye göre borçlu ( A.A. ) senet karşılğı 50.000 lirayı kefil ( H.T. )'den almıştır ve senedi kaybettiğini bildiren ( A.A. ) bundan doğacak sorumluluğu tek başına yükümlendiğini kefil ( H.T. )'e karşı taahhüt etmiştir. Şu kısa izahattan da anlaşılacağı veçhile; bu belge, senet borçlusu ile senetteki kefil arasındaki iç ilişkiyi düzenlemektedir. Bu anlaşmanının, anlaşmada taraf olmayan alacaklı ( S.S. )'ı bağlaması düşünülemez. O itibarla hukuki niteliği kısaca açıklanan protokola dayanarak alacaklı ( Lehtar ) ( S. ) aleyhine açılan tesbit davasının kabulüne karar verilmesi mümkün değildir.

Olaya borçlu ( A.A. ) tarafından ibraz edilen belgeye dayanılarak bakıldığında durum yine değişmiyecektir. Çünkü, davalı ( S.S. )'ın imzasını taşıyan ve el yazısı ile yazılmış olup davalı borçlu ( A. ) tarafından ibraz edilen bu belgenin tarihinde ve tarihin ay ile gösteilen rakamında bir tahrifat mevcuttur. Davalı Lehtar ( S. )'in de savunduğu gibi, ay rakkamı 6 olarak düzeltilmiştir. Bir an için bu tarih üzerinde oynandığı bir yana tarih 24.6.1978 olarak kabul edilse dahi, bononun tanzim tarihi 4.7.1978 olduğuna göre, adi belgede yapıldığı beyan edilen ödemenin daha sonra düzenlenen 4.7.1978 tanzim tarihli bono ile ilgili olduğundan bahsetmek mümkün değildir. O halde her yönden de tesbit davasının reddine karar vermek gerekirken, istek doğrultusunda karar verilmiş olması bozmayı gerektirir. Ancak karar her nasılsa onandığından davalı ( S. )'in karar düzeltme isteği yazılı nedenlerle kabul edilmeli onama kararı kaldırılmalı ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : ( S.S. )'ın karar düzeltme dileğinin Usulün 440. ve 442. maddeleri hükümlerince kabulüne, onama kararının kaldırılmasına ve hükmün gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 8.6.1981 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 12-09-2008, 16:46   #10
Songül Yıldız Aksarı

 
Varsayılan

Avukatın tanzim tarihini kendisinin doldurduğu konusunu ispat ederek uğanılan zararın tazminini isteyebilirsiniz. Bunu bir tazminat davası ile ispat etmenizi tavsiye ederim. Senedin boş kısımlarının sonradan doldurulması ve bu nedenle takibin iptali hususu senet alacaklısı ve borçlusu arasında bir konudur. Baroya ve savcılığa şikayet etmek size kalmış.
Old 12-09-2008, 18:07   #11
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Av.Songül Yıldız Aksarı ya katıldığımı belirtmek isterim. Saygılar
Old 12-09-2008, 21:38   #12
Av.Bektaş Salim Topbaş

 
Varsayılan Bir yorum

yukardaki benzer yargıtay kararlarından da anlaşıldığı üzere senede karşı senetle ispat zorunluluğu vardır.senet metninin aynı kalemle aynı zaman diliminde ve aynı kişi tarafından doldurulacağı yönünde bir kural yoktur.galiba olayınızda bono 2003 yılında mark yürürlükte olmadığı için yani yürürlükte olmayan bir para birimiyle doldurulduğu için bono vasfını kaybetmiş.fakat menfi tesbit davasında tesbit edilen husus nedir.bu mudur yoksa borçlunun borçlu olmadığı mıdır.bence bono geçersiz olsa bile markın şu anki kura göre hesap edilebilirliği dikkate alındığında ortada geçerli bir borç ilişkisi vardır.eğer böyleyse menfi tesbit davası temyiz edilebilir.
tarih kısmının avukat tarafından doldurulduğu ihtimalini düşünürsek;bunun ispatı nasıl olacaktır.belki de başka birisi tarafından doldurulmuştur.avukat tarafından doldurulduğu ispat edildi diyelim bunu resmi veya özel senette sahtecilik şeklinde niteleyebilirmiyiz.yani sonradan yapılan tarih ilavesi sonuca etkili olmamıştır.ortaya geçerli bir bono çıkmamıştır.1997 tarihini yazmış olsaydı da kambiyo niteliği kalmayacaktı.yani burada işlenen bir suç yok gibi görünüyor.Ayrıca senedi avukatın doldurmadığı ortaya çıkarsa manevi tazminat durumu da sözkonusu olabilir.
Old 13-09-2008, 20:06   #13
sailor1981

 
Varsayılan

Benim hatırladığım bir yargıtay kararında senetteki tanzim tarihinin gerçek tanzim tarihini göstermesinin şart olmadığı şeklindeydi. Bana göre Senedin vade tarihi zamanşımına uğranmamış ise tanzim tarihinin sonradan doldurulduğunun ispatı neredeyse imkansızdır..
Old 13-09-2008, 20:27   #14
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Kambiyo senedi niteliğini taşımayan senedi, kambiyo senet vasfı kazandırmak suretiyle doldurulması ve takibe konulması resmi evrakta sahtecilik suçunu olşturur.
Old 13-09-2008, 20:29   #15
sailor1981

 
Varsayılan

Alacaklı açık senedi ikmal edip doldurursa bu suç olur mu..?(imza dışındaki unsurları)
Old 13-09-2008, 20:34   #16
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Kambiyo senedi düzenlenirken taraflar arasında, yasada belirtilen şekil şartlarına düzenlenme anında uyulması gerekir,( Ör. tanzim, vade tarihleri, Tutuarı, borçlu ve imzası )diğer hususların eksik bırakılmsı ve sonradan doldurulması husususunun yazılı belge ile kanıtlanmaması halinde aynı suç oluşur.
ssaygılar
Old 13-09-2008, 20:38   #17
sailor1981

 
Varsayılan

Yani siz şunu diyorsunuz senet tanzim edilirken tanzim tarihi konulmamışsa senede sonradan gerçek dışı tanzim tarihi eklemek suçtur.
Bu cümle sizce kendi içinde çelişmedi mi ?
Size katılmayacağım bu forumda defalarca bu konu tartışıldı ancak kimse bu dediğinizle örtüşen bir karar ibraz etmedi.
Bana göre senet üzerindeki tanzim tarihiş gerçeğe uygun olmak zorunda değildir.? ve sonradan eklenebilir..
Old 13-09-2008, 20:42   #18
sailor1981

 
Varsayılan

Sonradan derken kastım tedavülden öncedir yada icra takibine konu edilemedn önce...
Old 13-09-2008, 21:03   #19
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Bononun gerek tedavüle çıkarıldığı ve gerekse takibe konu edildiği tarihler ile, düzenlenme tarihleri baz alıarak yapılacak bilirkişi incelemeleri sonucunda, düzenlenme tarihleri ile, tedavül veya takip tarihleri arasında zaman geçmiş ise, bu kanıtlanabiliyor ise, düzenlendiği tarihte kambiyo senedi vasfını haiz olmadığı bilinmekle birlikte daha sonra kambiyo senedi vasfı kazandırılarak tedavüle çıkarılması veya takibe konu edilmesi arasında bir fark bulunmamakta, dolayısıya her iki şekilde de sahtecilik suçu oluşmuş olacaktır. ( açığa atılan imza niteliğinde olanlar bakımından HUMK 288,290 ve 293 Md. karşısındki durumları tartışılır )
Old 13-09-2008, 21:21   #20
korayoz

 
Varsayılan

bir kambiyo senedinde sadece imzanın bulunması yeterlidir geri kalan kısımlar keyfi doldurulabilir. bu husus ticaret kanununda açık poliçeyi düzenleyen hükümlerde yer almaktadır ve bunun aksinin yalnızca senet veya diğer kesin delillerle kanıtlanabileceği yargıtay içtihatlarıyla belirlenmiştir.

Açık poliçe

592. Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez; meğerki, hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında kendisine ağır bir kusur isnadı mümkün bulunmuş olsun
Old 13-09-2008, 21:33   #21
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Kambiyo senedinde sadece imzanın bulunması açığa imza olarak kabul edilir ve açığa imza atılan belge ya da bonoya hukuki içlerlik kazandırmak suretiyle boçluyu zarara uğratma kastı evrakta sahtecilik cürümünü oluşturur. konuya daha açıklık kazandırmak açısından aşağıdaki kararı aktarmakta yarar var sanırım.

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2001/6-70
K. 2001/77
T. 1.5.2001
• ÖZEL EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU ( Ele Geçirdiği Açığa İmzalı Senedi Doldurarak Bono Haline Getirip Kullanan Sanık )
• EVRAKTA SAHTECİLİK ( Ele Geçirdiği Açığa İmzalı Senedi Doldurarak Bono Haline Getirip Kullanan Sanık )
• AÇIĞA İMZALI SENEDİ DOLDURARAK BONO HALİNE GETİRİP KULLANAN SANIK ( Özel Evrakta Sahtecilik Suçu ) • İMZALI BOŞ SENEDİ DOLDURARAK KULLANAN SANIK ( Özel Evrakta Sahtekarlık Suçu )
765/m.509/1-2,342/1
6762/m.692,693
ÖZET : 1. TCY.sının 509. maddesinin 2. fıkrasında düzenletimiş olan suç, Yasanın altıncı babının üç ve dördüncü fasıllarının bütününe yollamada bulunulmuş olduğundan niteliği itibariyle belgeye duyulan güveni korumaya yönelik bir sahtecilik suçudur.

2. TCY.sının 522, 523 ve 524. maddelerinin bu suç failleri hakkında uygulanma olanağı yoktur.

DAVA : Sahtecilik suçu sanıkları Nusret, Cengiz ve Zekeriya'nın değişen suç vasfına göre TCK.nun 64. maddesi delaletiyle 509/1 ve 522. maddeleri uyarınca 1'er yıl 6'şar ay hapis ve 3.078.000'er lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin ( Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 2.6.2000 gün ve 275/151 sayılı hüküm sanıklar vekilleri ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay Altıncı Ceza Dairesince 27.2.2001 gün ve 1708/1847 sayı ile;

"Oluşa, dosya içeriğine ve mevcut delillere göre, sanıkların eylemlerinin TCK.nun 509/2 yolu ile aynı Yasanın 342/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozutmuştur.

Bu karara karşı Yargıtay C. Başsavcılığl 10.4.2001 gün ve 120764 sayılı itiraznamesi ile;

"1- Müdahillerin murisi tarafından ticari işlerinde kullanılmak üzere sanık Nusret'den aldığı paralara karşılık teminat olarak adı, soyadı ile imzasını kapsayan senedin borçların ev satışı ile kapatılması sonucu alacak-borç ilişkisi bitmesine rağmen bedelsiz kaldığı halde bulunmaması nedeniyle iade edilmediği daha sonra senedin sanık Nusret tarafından sanık Cengiz'e verildiği bu sanığın boş yerleri kendi el yazısı ile tamamlayarak diğer sanık Zekeriya'ya ciro ettiği, bu sanık tarafından icra yoluna başvurulduğu iddia, tanık anlatımları ve bilirkişi raporu, sanıkların kaçamaklı savunmaları ile anlaşılmış olmasına göre;

Sanıkların eyleminin "elinde bedelsiz olarak kalmış bir senedin istimali" olduğu ve TCK.nun 509/1. maddesinde yazılı suçu oluşturduğu, takip tarihine nazaran 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi hükmü uyarınca davanın ertelenmesi hususunun değerlendirilmesi lüzumu,

2- Suça konu senedin sanık Nusret'e, İsmet tarafından aralarındaki borç ilişkisi nedeniyle teminat olarak rıza sonucu teslim edildigi, böylece, TCK.nun 509/2. maddesi anlamında rıza dışı ( bertakrip ) ele geçirmenin sözkonusu bulunmadığı ve eylemin TCK.nun 509/1. maddesine girdiğinin gözetilmemesi itiraz nedenlerimizi kapsamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere sanıkların eylemlerinin TCK. nun 509/1. maddesindeki suçu oluşturduğu, takip tarihine nazaran 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi hükmü uyarınca davanın ertelenmesi hususunun değerlendirilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurduğu gibi, 13.4.2001 gün ve 120764 sayılı ek itiraznamesi ile de;

"1- Müdahillerin murisi tarafından ticari işlerinde kullanılmak üzere sanık Nusret'den aldığı paralara karşılıkteminat.olarak adı, soyadı ile imzasını kapsayan senedin borçların ev satışı ile kapatılması sonucu alacak-borç ilişkisi bitmesine rağmen bedelsiz kaldığı halde bulunmaması nedeniyle iade edilmediği daha sonra senedin sanık Nusret tarafından sanık Cengiz'e verildiği bu sanığın boş yerleri kendi el yazısı ile tamamlayarak diğer sanık Zekeriya'ya ciro ettiği, bu sanık tarafından icra yoluna başvurulduğu iddia, tanık anlatımları ve bilirkişi raporu, sanıkların kaçamaklı savunmaları ile anlaşılmış olmasına göre; Sanıkların eyleminin elinde bedelsiz olarak kalmış bir senedin istimali" olduğu ve TCK.nun 509/1. maddesinde yazılı suçu oluşturduğu takip tarihine nazaran 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi hükmü uyarınca davanın ertelenmesi hususunun değerlendirilmesi lüzumu,

2- Yüksek Dairece kabul edildiği biçimde sanık Nusret teminat olarak teslim edilen suça konu imzalı boş senedin sanık Cengiz taranndan rıza dışı ( bertakrip ) ele geçirilerek unsurlarının tamamlanması ve ciro yoluyla işleme konularak işlenen sahtecilik suçuna sanık Nusret'in katıldığı konusunda dosya içerisinde delil bulunmadığı ve bu durumda sanık Nusret'in bu suçtan beraati gerekeceğinin gözetilmemesi; itiraz nedenlerimizi kapsamaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere sanıkların eylemlerinin TCK.nun 509/1. maddesindeki suçu oluşturduğu, takip tarihine nazaran 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesı hükmü uyarınca davanın ertelenmesi hususunun değerlendirilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldınlarak, Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay'C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık;

a ) Sanık Nusret'e atılı suçun sabit olup olmadığı;

b ) Sanıklar Cengiz ile Zekeriya'nın suçlarının niteliği hususlarında toplanmaktadır. Somut olayda Yerel Mahkeme; İsmet'in boş olarak imzalayıp borcu mukabilinde Nusret'e verdiği ve borç ödenmekle bedelsiz kalıp iadesi gereken senedin ismet'in ölümünden sonra sanık Nusret tarafından, fikir ve eylem birliği içinde olduğu diğer sanıklardan Cengiz'e verildiğini, boş yerleri bu sanık tarafından doldurulan ve bedel kısmına "153.000.000.000" lira yazılan senedin diğer sanık Zekeriya'ya ciro edildiğini, sanık Zekeriya'nın da senedi icraya koyduğunu belirterek, tüm sanıkların TCY.nın 64. maddesi delaletiyle 509/1 ve 522. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar vermiş, sanıklar ve katılan vekillerince temyiz edilen hüküm Özel Dairece, sanıkların eylemlerinin TCY.nın 509/2. maddesi yollamasıyla 342/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmuş, Yargıtay C. Başsavcılığı ise sanık Nusret'e atılı suç sabit olmadığından bu sanığın beraati gerektiği, diğer sanıklara atılı eylemlerin ise Yerel Mahkeme kararında hükmedildiği üzere TCY.nın 509/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu, bu suça ilişkin davaların ise 4616 sayılı Yasanın 1/4. maddesi uyarınca kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi hususunun mahallinde değerlendirilmesi lüzumu nedeniyle bozulması gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle toplanan kanıt ve belgelerin irdelenerek sanıkların somut olaydaki konumlarının değerlendirilmesi gereklidir. sanıklardan Zekeriyanın borçlusu İsmet, alacaklısı Cengiz olan, 26.6.1997 düzenleme, 15.6.1998 ödeme tarihi ve 153.000.000.000 lira bedelli senetle ilgili olarak 24.3.1999 tarihinde ihtiyati haciz yoluyla İsmet mirasçıları olan katılanlar Özlem ve Latife ile senedi kendisine ciro eden sanık Cengiz haklarında icratakibine geçmesı üzerine katılanların da avukatları aracılığıyla 8.4.1999 tarihli dilekçe ile Ankara C. Başsavcılığına başvuruda bulunarak; senedi tahsile koyan Zekeriya ile ona ciro eden ve senedin alacaklısı gözüken Cengiz'i tanımadıklarını, daha önceden konkordato talebi Mahkemece kabul edilen babaları İsmet'in tüm alacaklılarının başvuruda bulunup alacaklarını kaydettirdıkleri halde bu şahısların başvuruda bulunmadığını, sağlığında Nusret ve Veysi isimli şahıslardan faizle borç para alan babalarının daha sonra Ankara'da dört, İstanbul'da bir apartman dairesi ile Alanya'da bir yazlığın tapularını borcu mukabilinde bu şahıslarla devrederek borcunu ödediği halde, borcuna teminat olarak verdiği boş senedin bu şahıslar tarafından kaybolduğu söylenerek iade edilmediğini, Veysi ve Nusret isimli şahısların yedlerindeki sözkonusu teminat senedini iş ilişkileri bulunan Cengiz ve Zekeriya ile birlikte tahrif ederek takibe konu senedin oluşturulduğunu bildirerek şikayetçı olmaları üzerine hazırlık soruşturmasına başlanılmıştır.

Sanık Nusret bu şikayet nedeniyle kollukta verdiği 29.4.1999 günlü ilk ifadesinde; İsmet'in sıkışık olduğunu, dairelerini satmak istediğini söylemesi üzerine Ankara'daki dört, İstanbul'daki bir dairesini ve Alanya'daki yazlığını peşin para vererek satın aldıklarını, İstanbul'da ticaretle uğraşan ve K... Otelini işleten Cengiz'in otelinde ziyarete gittiğinde İsmet'in oraya geldiğini, aralarında alacak-verecek hususlarında ve İsmet'in Ankara'daki otelınin işletmesinin Cengiz'e verilmesi konusunda konuştuklarını, Cengiz'in bir miktar para verdiğini söyleyerek karşılığında senet istemesi üzerine İsmet'in de bir yıl sonra 1998 yılında ödenmek üzere bir senet verdiğini, imza sırasında senedin alacaklı ve miktar kısımlarının boş olup olmadığını görmediğini belirtmiş sanık Cengiz'in yakalanması üzerine yeniden gözaltına alındığında kollukta verdiği 14.5.1999 günlü ikinci ifadesinde ise; İsmet'le pek çok ticari ilişkileri olduğunu, bazı gayrimenkullerini satmak istemesi üzerine pazarlıkla bu gayrimenkulleri satın aldıklarını, tapuların devrinden önce parayı verdiklerini, karşılığında da tapular devredilinceye kadar teminat olmak ve tapuların devrinden sonra iade edilmek üzere kendisinden imzalı boş senet aldığını, tapuların devrinden ve karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklarının kalmasından sonra iade ederim dediğini, kendilerinden devamlı araba alıp satan Cengiz'in bır ara işyerine geldiğini, bir arabanın devir belgelerini ararken yanında çalışanlardan birisinin getirdiği dosyaların arasından Ismet'in imzaladığı boş senedın çıktığını, Cengiz'in senedi görerek kime ait olduğunu sorduğunu, kendisinin de ismet'in sağlığında iken istediği senet olup, hayret edilecek şey, adamın ölümünden sonra ortaya çıktı diye cevap verdiğini, geride İsmet'in yakını kalıp kalmadığını ve malı mülkü olup olmadığını soran Cengiz'e geride kızları var, şirketi yürütemeyip devrettiler dediğini, onun da işlerinin bozuk olduğunu söyleyip senedi bana ver kredi için kullanayım diye teklifte bulunduğunu, kendisinin ise senette alacağı kalmadığını, mirasçılarına iade edeceğini söyleyerek sümenin altına koyduğunu, daha sonra Cengiz ile galerideki araçlara bakmaya gittiklerini ve büroya çok girip çıkan olduğunu, ertesi günü imzalı boş senedi sümenin altında bulamadığını, yanlış anlaşılmaktan korktuğu için İsmet'in yakınlarına haber veremediğini, hatta katılan Özlem'in yanında avukatları ile birlikte gelerek murisin borcu olup olmadığını ve senedin ne olduğunu sorduğunda murisin borcunun olmadığını söylediğini, murisin ayrıldığı eşi Gülay'ın telefonla kardeşi Veysi'yi arayarak Cengiz'i tanıyıp tanımadıklarını ve kendilerine kalan senedin ne olduğunu sorduğunu, Veysi'nin de töhmet altında kalmamak için kendilerinde senet olmadığını bildirdiğini, bu konuşmaların kardeşi Veysi tarafından kendisine aktarılması üzerine sümen altındaki senedin sanık Cengiz tarafından alındığını anlayarak telefonla Cengiz'i aradığını, Cengiz'in bir fırsatını bulup senedi sümen altından aldığını, günlerce düşündükten sonra durumu Zekeriya isimli arkadaşına açtığını, onun da birileri ile görüştükten sonra senedi kendin doldur, eski tarihler at ve bana ciro et dediğini, mali sıkıntı içinde olduğundan bu şekilde hareket etmek zorunda kaldığını, bu durumu karşı tarafa bildirmeleri halinde senedi Nusret verdi diye söyleyeceğini bildirerek kendisini tehdit ettiğini, bu nedenle bir süre suskun kaldığını belirtmiş, duruşmada da aynı doğrultuda savunma yapmıştır.

Sanık Cengiz kollukta; 1993 yılında Ankara'da Veysi ve Nusret ile tanıştığını, galericilik yapan bu şahıslardan döviz üzerinden vadeli araba alıp İstanbul'da peşin para ile sattığını, yine 1993 yılından bu yana tanıdığı sanık Zekeriya'dan da zaman zaman senet karşılığı faizsiz borç alıp sonradan ödediğini, son olarak 1996 yılı son aylarında sanık Zekeriya'dan toplam 210.000 Dolar borç aldığını, 1997 yılının 5. ve 6. aylarında ödemesi gereken bu parayı ödeyemeyince Ankara'ya Nusret ve Veysi'nin yanına geldiğini, vadeli oto alıp peşin satarak borcunu ödemek istediğini, sohbet sırasında maddi durumunun bozuk olduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunu söyleyince sanık Nusret'in daha önceki bir alışveriş nedeniyle İsmet'den bir adet imzalı boş senet aldığını anlattığını, Nusret'e bu senedi bana ver, doldurayım, İsmet'den tahsil edeyim durumumu kurtarayım diye söylediğini, Nusret'in iik etapta teklifi kabul etmediğini, ısrar edince biraz düşüneyim diye cevap verdiğini, İstanbul'a dönmesinden 20-25 gün sonra oteline misafir olarak gelen Nusret'in İsmet'e ait imzalı boş senedi getirdiğini söyleyip kendini kurtaracak bir meblağı yazıp tahsil edersin diyerek verdiğini, Nusret'ten senedi 1997 yılı içinde ve henüz İsmet'in sağlığında aldığını, senedin borçlusu kısmında İsmet'in isim ve adresi ile açığa ve pulun üzerine atılmış imzası bulunduğunu, senedin diğer kısımlarını el yazısıyla kendisinin doldurduğunu miktar hanesine 153.000.000.000 lira yazıp vadesini de bir sene sonrası için 15.6.1998 olarak yazıp 1997 yılının son aylarında borçlarına karşılık sanık Zekeriya'ya ciro ederek verdiğini, İsmet'den alacağı olmadığını Zekeriya'nın da bildiğini, ancak alacağını kurtarmak için kabul ettiğini, Zekeriya'ya olan borcunu hesaplayıp senet bedelinden düştüklerinı kalan kısmı da sanık Zekeriya'dan parça parça aldığını, sanık Zekeriya'nın senet vadesi dolmadan İsmet'in ölümünü duyunca kendisini arayıp İsmet'in öldüğünü, çocuklarının mirası reddettiğini, parasını tahsil edemediğini söylediğini, bunun üzerine yaptığı araştırmada sağlığında çok borçlu olan İsmet'in konkordato ilan ettiğini, mirasın borçları karşılamayacağını düşünen çocuklarının önce mirası reddettiklerini, ancak sonradan yaptıkları araştırma sonucu mirasın borçlardan fazla olduğunu öğrendiklerini tespit ederek konuyu Zekeriya'ya ilettiğini, onun da Avukatı aracılığıyla senet bedelini kendisinden ve İsmet mirasçılarından tahsil etmek için icra takibi başlattığını, savcılığa vaki şikayet sonrası Veysi ve Nusret'in gözaltına alınıp bırakıldıklarını, bundan sonra Nusret'in kendisini telefonla arayarak "Emniyet bu işi araştırıyor, bilgin olsun, yakalandığında da sakın bizi ele verme, biz bu işte yokuz" diye tembihte bulunduğunu, kendisini ele vermeyeceğini ancak paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine Nusret'in de akrabası İsmet ile para göndereceğini, Ankara'ya geldiğinde İsmet'in evine telefon etmesini söylediğini, bunun üzerıne Ankara'ya geldiğinde Ismet ile telefonla konuşarak parayı Ankara Adliyesine getirmesini bildirdiğini, Adliye önünde buluştukları İsmet ......'dan 2000 Mark parayı aldıktan sonra yakalandığını belirtmiş, C. Savcısına verdiği ifade de ise kolluk anlatımlarını doğrulayarak benzer savunma yaprrus, sanık Nusret'in dilekçesi ekinde sunulan ve Ankara Noterliğinde 27.5.1999 tarihli tutanak ile tespit edilen açıklamasında; sanık Nusretin yazıhanesindeki sümenin altından ondan habersiz imzalı boş senedi alarak İstanbul'a gittiğini belirtilmiş .Buna karşın Yerel Mahkemeye verdiği 1.2.2000 tarihli dilekçesinde ;Noterdeki açıklamanın sanık Nusret'in vekili tarafından kendisine yazılı olarak verildiğini bu şekilde beyanda bulunması halinde Nusret'e olan borçlarına karşılık verdiği 65.000 Mark ve 130.000.000.000 lira bedelli iki senedinin işleme konmayacağının söylendiğini, ancak daha sonra senetleri iade etmediklerini ve noter açıklanmasının doğru olmadığını bildirmiş, duruşmadaki sorgusunda ise; İsmet'in otelinin işletmesinin kendisine devri mukabilinde bu şahsa toplam 153.000.000.000 lira ödediğini, ancak otelin üzerindeki haciz kalkmayıp işletme devri de gerçekleşmediğinden kendisi tarafından suça konu senedin alacağına karşılık düzenlendiğini ve İsmet tarafından imzalandığını savunmuştur.

Sanık Zekeriya kollukta; sanık Cengiz'in 1997 yılında 3-5 ay içinde ödeyeceğini söyleyerek kendisinden birkaç kez borç aldığını, kayıt tutmadığı için borç miktarını bilemediğini, karşılığında senet almadığı gibi faizde talep etmediğini, bir ara işyerine geldiğinde birlikte borcu hesapladıklarını ve 153.000.000.000 alacâklı olduğunu tespit ettiğini, söz verdiği tarihte ödemeyince defalarca arayıp Cengiz'den parasını istediğini, 1998 yılı başlarında görüştüklerinde sanık Cengiz'in 26.6.1997 düzenleme tarihli, 15.6.1998 ödeme tarihli, borçlu kısmında İsmet yazılı olan senedi göstererek borcu karşılığında senedi vereceğini söylediğini, senedin kimin olduğunu sorduğunda da, senet sahibi İsmet'in Ankara'da müteahhitlik yaptığını, alacağına karşılık bu senedi aldığını, bu şahsın çok zengin biri olup senedi kolaylıkla ödeyebileceğini söyleyerek senedi kendisine ciro ettiğini, vadesi dolduğunda ise bizzat İsmet'den bedelini alıp getireceğini ve senedi alacağını söylediğini, on ay kadar beklemesine karşın para ödenmeyince ve sanık Cengiz'le görüşemeyince Avukatına senedi icraya koyması hususunda talimat erdiğini, sonraki işlemleri ise takip etmediğini, İsmet'in senedin vadesi dolmadan öldüğü hususunda bilgisi olmadığını, İsmet'in ölümünden avukatı aracılığı ile sonradan haberdar olduğunu belirtmiş, Savcılık ifadesi ile duruşmadaki sorgusunda kolluk ifadesini doğrulayarak benzer savunma yapmıştır.

Hakkındaki beraat kararı kesinleşen sanık Veysi kolluktaki 29.4.1999 günlü ilk ifadesinde; maddi durumunun bozuk olması nedeniyle evini satmak istediğini söyleyen İsmet'den 1994 yılında Ankara Gaziosmanpaşa'da önce bir daire satın alıp parasını ödediklerini, daha sonra Gaziosmanpaşa'da üç daire ile Alanya'daki bir yazlığını yine parasını ödeyerek aldıklarını, ölümünden bır ay kadar önce de Istanbul'daki bjr dairesini bedelini peşin ödeyip satın aldıklarını, karşılıklı olarak alacak ve borçlarının bulunmadığını, ölümünden sonra mirasçılarına İsmet'in kendilerine borcu bulunmadığını söylediğini, bir süre sonra İsmet'in eşi Gülay'ın arayarak Cengiz'i tanıyıp tanımadığını sorduğunu, İstanbul'da. ticaretle uğraştığını ve tanımadığını söylediğini, bu kez Gülay'ın alacaklısı Cengiz olan 153.000.000.000 lira bedelli bir senet nedeniyle evlerine icra geldiğini belirterek senetle ilişkileri olup olmadığını sorduğunda Cengiz'i tanıdığını, ancak senetle ilgilerinin olmadığını söylediğini belirtmiş, sanık Cengiz'in yakalanmasından sonra kollukta verdiği 15.5.1999 günlü ikinci ifadesinde; Ismet'in karısı ile olan konuşmayı abisi Nusret'e anlattığını, onun da Cengiz'i telefonla aradığını, konferans halindeki görüşmeyi kendisinin de dinlediğini, Cengiz'in bu görüşme sırasında, sümenin altındaki senedi aldığını, bir süre düşündükten sonra durum bir arkadaşına anlattığını, onun da senedi doldurup kendisine ciro etmesini söylemesi üzerine zor durumda olduğu için bu şekilde davrandığını, karşı tarafa bildirmemiz halinde senedi kendisine Nusret'in vereceğini söyleyerek tehdit ettiğini, töhmet altında kalmamak için durumu kimseye anlatamadıklarını ifade etmiş, duruşmada ise; benzer savunmada bulunarak ilaveten," dairelerin tapusunu devrettikten sonra Ismet'in bir gün abisi Nusret'teki teminat senedinin akıbetini sorduğunu belirtmiştir. Katılan Latife Banu ile Özlem aşamalarda şikayet dilekçeleri doğrultusunda beyanda bulunmuşlar, tanık Gülay'da; boşandığı eşi İsmet'in senette belirtilen bir borcunun olmadığını, İsmet'in Veysi ve Nusret'den faizle borç alarak karşılığında teminat senedi verdiğini İsmet'in kendisinden duyduğunu, daha sonrada dairelerini bu şahıslara devretmesine ve borcunun kalmamasına karşın teminat senedinin iade edilmediğini belirtmiştir.

Tanık Naci ise; 1999 yılı Şubat ayında sanık Cengiz'in otelinde müdür olarak çalıştığı ve beyaz eşya ticaretinde ortaklık yaptığı önceki tarihlere ilişkin borcunu ödemesini istemesi üzerine Cengiz'in cebinden bir senet çıkardığını, senetteki pul üzerinde ve açığa atılmış imzaların bulunduğunu, borçlu kısmında İsmet'in adı ve adresinin yazılı olduğunu, senette bunların dışında başka bir yazı bulunmadığını, Cengiz'in kendisine İsmet'in çok zengin bir adam olup 9-10 ay önce öldüğünü, esasen bu şahıstan alacagı olmadığını, bu senedi Ankara'da kendilerinden araba alıp sattığı Nusret ve Veysi isimli şahısların galerilerinden aldığını, senedi doldurup tahsil edebildiği takdirde bütün borçlarını ödeyeceğini söyleyerek bu senedi doldurup kendisineciro etmek istediğini, karşılığında da elli milyar lira vermeyi vaad ettiğini, ancak tekliti reddettiğini, daha sonradan polislerin işyerine gelerek Cengiz ve Zekeriya'yı sorduklarını, birkaç gün sonra Cengız'e Zekeriya'yı nereden tanıdığını sorduğunda, İsmet'in boş senedi Zekeriya ile birlikte doldurduklarını, senedi Zekeriya'ya ciro edilmiş gibi gösterdiğini, onun da icraya koyduğunu, esasen Zekeriya'ya borcu olmadığını, paranın tahsil edilmesi halinde bedelin yarısını Zekeriya'ya ödemeyi taahhüt ettiğini söylediğini belirtmiştir.

Tanıklar Ünsal, Casim, aşamalarda benzer biçimde; İsmet'in aldığı borçlar karşılığında Veysi ve Nusret'e teminat senedi verdiğini, Tanık Ali aşamalarda; İsmet'in Nusret'in yazıhanesinde iken teminat senedini sorduğunu, dolabın ve kasanın içini arayan Nusret'in senedi bulamadığını, evi de arayacağını söylediğini, Tanık Arsal kolluk, savcılık ve duruşmada benzer şekilde; 1994 yılında İsmet'ten aldığı vekaletle Ankara ve Alanya'daki mülklerinin satışını tapuda Nusret ve Veysi isimli şahıslar adına yaptığını, 1998 yılında İsmet'in kendisine, bu şahıslardan faizle para aldığını, karşılığında daireleri teminat olarak verdiğini, ayrıca kendisinden onbeş milyarlık bir senedi zorla aldıklarını, bu nedenle iyi geçinmeleri gerektiğini söylediğini, 1996 yılı Eylül ayında şirketin adresinin değiştiğini ve Portakal Çiçeği Sok. No: 35/5 adresine taşındığını, suça konu senette yazılan düzenleme tarihinde de şirketin adresi burası olduğu halde, senette daha önceki adresin yazılı olduğunu, Tanık Egemen Savcılık ve duruşmada benzer biçimde; İsmet'in ölümünden bir hafta önce Nusret'e 1994 yıllarında sizden para aldığımda ve her elinize düştüğümde beni sömürdünüz, size teminat senedi vermiştim, o zaman ki borcumu da ödemiştim ama size boş olarak verdiğim senedi iade etmediniz dediğini, Nusret'in de senedi kasada bulamadık, ama onun hükmü yok, veririz diye cevap verdiğini, İsmet'in, iade edilmeyen teminat senedi için ölümünden kısa süre önce, dava açarız diye söylediğinı ifade etmiştir.

Suça konu senedin 26.6.1997 düzenleme, 15.6.1998 ödeme tarihli borçlusu İsmet alacaklısı Cengiz olan 153.000.000.000 lira bedelli senet olduğu, senedin arkasında Cengiz ismi ile imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Senet üzerinde Polis Kriminal Laboratuvarında görevli uzmanlardan oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 6.5.1999 günlü raporda senedin ön yüzündeki pul üzerine ve açığa atılmış imzanın İsmet'e ait olduğu, senedin üzerindeki borçlu kısmında yer alan "İsmet, Ataç Sok. No: 11 Ankara" yazılarının aynı el ürünü, bunun dışındaki diğer tüm yazıların ise ikinci bir el ürünü olduğu ve farklı mürekkepli bir kalemle yazıldığı, aynı bilirkişi heyetince düzenlenen 13.5.1996 günlü ek raporda; senetteki imzaların İsmet'in 1995 yılından önceki imzaları ile tam uyumluluk gösterdiği, bu tarihten sonra imza içine dahil edilen harf karakterlerinin tetkike konu imzalarda bulunmadığı, bu nedenle senetteki imzaların İsmet tarafından 1995 yılından önce atılmasının kuvvetle muhtemel olduğu ifade edilmiş, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarının 10.5.1999 günlü Ekspertiz Raporunda ise; senedin ön yüzündeki alacaklı, düzenleme ve vade tarihleri, bedel, selahiyetli mahkeme gibi kısımlarında yer alıp rakam ve yazı ıle yazılmış olan "Cengiz, 26.6.1997, 15.6.1998, 153.000.000.000, yüzelliüçmilyar, nakten ve İstanbul" yazıları ile senedin arka yüzünde yer alan "Cengiz" yazılarının sânıklardan Cengiz'in eli mahsulü olduğu belirtilmiştir. Sanık Nusret'in açık ikrarından anlaşıldığı üzere, katılanların babası olan

İsmet'in 1994 yılı içinde kısa aralıklarla Ankara Gaziosmanpaşa'daki dört apartman dairesi ile Alanya'daki yazlığını sanık Nusret ile onun kardeşi olup hakkındaki beraat hükmü kesinleşen Veysi'ye haricen satarak bedelini aldığı buna mukabil adı-soyadı ve şirketinin o tarihteki adresini yazıp imzaladığı, diğer tüm kısımlarını ıse boş bıraktığı bir senedi gayrimenkullerin tapuda devrine ilişkin resmi işlemler gerçekleşinceye kadar teminat olmak üzere sanık Nusret'e tevdi ve teslim ettiği, bilahare gayrimenkullerin resmi satış işleminin tapuda gerçekleştirilmesine, karşılıklı borç ve alacak mevcut olmamasına ve İsmet tarafından müteaddit kereler geri verilmesi istenmesine karşın sözkonusu teminat senedinin bulunamadığı gerekçesiyle İsmet'in vefat ettiği 24.3.1998 tarihine kadar kendisine ve bu tarihten sonra da mirasçılarına iade edilmediği, Yine aldırılan ekspertiz raporları ve bilirkişi raporlarına göre; İsmet'in açığa attığı imzasını taşıyan bu boş teminat senedinin bilahare sanık Cengiz tarafından bedel, alacaklı, tanzim ve düzenleme tarihleri ile selahiyetli mahkeme gibi kısımlarının el yazısı ile doldurularak TTK.nun 693. maddesinde belirtilen unsurları ihtiva edecek şekilde bono olarak düzenlediği ve arkasının da ciro edildiği kuşkusuzdur.

Bu aşamada, açığa imzayı taşıyan teminat senedinin sanık Nusret'in elinden diğer sanık Cengiz'in eline ne şekilde geçtiği hususu sanık Nusret'in olaydaki konumu ve hukuki durumunun tespiti açısından belirleyici olacaktır. Sanık Nusret, İsmet'in vefatından sonra kendisiyle görüşmeye gelen mirasçılarına kendisinde teminat senedi olmadığını söyleyerek bu hususu inkar etmiş olduğu gibi, hazırlık soruşturmasının başlangıcında kolluk tarafından alınan ilk ifadesinde de, takibe konulan senedi borcu mukabilinde Ismet'in imzalayıp sanık Cengiz'e verdiğini söyleyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmuş, ta ki sanık Cengiz'in yakalanıp suça konu imzalı kağıdı kendini kurtaracak bir meblağ yazıp tahsil edersin diyerek Nusret'in verdiğini açıklamasından sonra, kolluk tarafından yeniden gözaltına alındığında verdiği ikinci ifadesinde; suça konu senedin İsmet'e ait teminat senedi olup, habersizce sümeninin altından sanık Cengiz tarafından alındığını tevil yollu ikrar etmiştir.

Aşamalardaki savunmaları çelişkili olan sanık Nusret'in polis tarafından aranan sanık Cengiz'e kendisinLbu işin dışında tutmasını tembihlemesi, aynı dönemde bir yakını aracılığıyla sanık Cengiz'e 2000 Mark para göndermesi, yine sanık Cengiz'in 1.2.2000 tarihli dilekçesinde belirttiği üzere 65.000 Mark ve 130.000.000.000 lira bedelli senetlerinin işleme konmayıp kendisine yolundaki. vaatler karşılığında son soruşturma aşamasında sanık Cengiz'in beyanlarını kendi savunması doğrultusunda değiştirmeye yönelik çaba içine girmesi nedeniyle, sanık Nusret'in kendini suçtan kurtarma amacına yönelik olduğu kabul edilen savunmaları inandırıcı bulunmamış, sanık Cengiz'in, tanık anlatımları ve maddi kanıtlarla doğrulanan ifadeleri karşısında sanık Nusret'in savunmasının aksi.kanıtlanmış, imzalı yazısız kağıdı imza sahibinin rızası dışında, istediği miktarı yazarak doldurup kullanması için bizzat diğer sanık Cengiz'e verdiği anlaşılmıştır.

Öte yandan, sanık Zekeriya'nın 153.000.000.000 lira gibi önemli bir meblağı taşıyan senedi vade tarihinden yaklaşık bir yıl sonra takibe koyması, bu süre içinde ihtarname, ibraz gibi bir işleme yönelmemesi, senedi avukatı aracılığıyla takibe koyduktan sonra takibin aşamaları ile ilgilinmemesi gibi hususlar ve sanıklar Cengiz ile Nusret ve tanık Naci'nin anlatımları gözönüne alındığında; sanık Cengiz'in imzalı boş kağıdı imza sahibinin rızası dışında ele geçirdiği hususunu sanık Zekeriya'nın önceden bildiği, imzalı boş kağıdın doldurularak resmi evraktan sayılan bono haline getirilmesi konusunda sanık Cengiz ile tikir ve eylem birliği içinde hareket ederek kendisine ciro edilen senedi icraya koyduğu duraksamaya yer bırakmayacak surette açıklığa kavuşmuştur.

Sanıkların eylemlerini yasadaki suç tiplerinden hangisine uyduğunun belirlenebilmesi bakımından, Ceza Kanunumuzun 509. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında yazılı suçların unsurlarının incelenmesi, güveni kötüye kullanmak suçları ve sahtecilik suçları ile ilişkilendirilmesi, buna göre hangi nitelikte olduklarının yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması yararlı olacaktır. Türk Ceza Kanununun 3038 sayılı Kanun ile değişik 509. maddesinde; "Bir kimse iade veya muayyen bir suretle istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse mutazarrır olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkûm olur.

Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisıne tevdı ve teslim olunmayıp da bertakrib ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkâma göre ceza verilir." hükmü yer almaktadır.

Görüleceği üzere maddede üç suç yer almış bulunmaktadır. Bunlardan birincisi "açığa atılan imzanın suıstimali", ikincisi "bedelsiz kalmış senedin kullanılması", üçüncüsü ise "ele geçirilen, açığa atılmış bir imzanın kullanılması"dır.

Konumuzu ilgilendiren suçlardan 509. maddenin 1. fıkrasında ver alan "açığa atılmış imzanın suistimali" suçunun oluşması için gerekli iki ön koşul bulunmaktadır.

Ön koşullardan ilki: açığa atılmış bir imzanın varlığıdır.

Açığa imzayı taşıyan kağıdın yazısız bulunması şart olmayıp, Kanunumuzda belirtilen "yazısız" kavramını, belge oluşturmayan, tamamlanmış bir hukukî işlemi ifade etmeyen manasında anlamak gerekir. Buna göre, imzalı kağıt üzerinde hukukî muamelenin yazılabilmesini sağlayacak derecede bir açıklık bırakılmış olması ve yazılmış bulunan yazıların hukukî bir hüküm ifade etmemesi yeterli ve gereklidir.

İkinci ön koşul ise: kağıdın, açığa imzayı atan tarafından, önceden ve iradî ( rızaî ) olarak faile teslim edilmiş olmasıdır.

Teslimin iradî olması koşulu, Ceza Kanunumuzun 509. maddesinin 1. fıkrasında yazılı suçu güveni kötüye kullanmak cürmüyle benzer kılan husustur. İradeyi fesada uğratan hallerin vukuu sonucu, örneğin; açığa imzayı taşıyan kağıdın cebir ve şiddet kullanarak alınması halinde teslimin serbest Açığa imza atan teslimi bizzat yapabileceği gibi, kendisinin uygun göreceği yöntemler, araçlar ve kişiler aracılığı ile de gerçekleştirilebilir. Ancak fıkrada yer alan ".... kendisine tevdi olunan ........." tanımı doğrultusunda, açığa imzayı taşıyan kağıdın her halde imzayı atan tarafından faile verilmiş olması, failin bu suretle zilyet kılınması gereklidir.

Yine bu suçun oluşumu için imzalı yazısız kağıdın geri verilmek veya kararlaştırılan bir hukukî muameleyi tasvip ettirmek amacıyla verilmesi gerekir. Nitekim Kanunumuz "....... iade veya muayyen suretle istimal etmek üzere .......... kendisine tevdi olunan" demekle, sadece tevdi ve teslimi yeterli görmemiş bunun ayrıca inançlı bir muameleye ( fiduciaire ) dayanması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu muamelenin yazılı veya sözlü olmasının suçun oluşumuna etkisi yoktur.

Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun oluşabilmesi için gerekli iki ön kuşulu böylece özetledikten sonra, suçun maddi ve manevi unsurlarının neden ibaret olduğuna da değınecek olursak;

Suçun maddi unsuru: açığa imzayı taşıyan kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazılmasıdır. Hukukça hükmü haiz muameleden kastolunan, bununla bir borç ihdas edilmesi veya ortadan kaldırılmasıdır. Bu suç Ceza Kanunumuzda mala karşı işlenen cürümler arasında düzenlenmiş olduğundan, failin bu suçun maddi unsurunu oluşturacak olan hareketi, mağdurun malvarlığında bir noksanlık meydana getirmeye yahut zarar vermeye yönelik olmalıdır. Yazılan muamele kararlaştırılan sınırlar içinde kalmışsa, açığa atılan imza kötüye kullanılmış olmadığından, bu durumda eylemin de suç teşkil etmeyeceği kuşkusuzdur. Fıkrada "......... yazar veya yazdırır..........." denildiğine göre, imzalayan tarafından kendisine teslim edilerek yazısız kağıda zilyet kılınmış olan failin, hukukça hükmü haiz işlemi kendisinin yazması halinde suçun maddi unsuru gerçekleşeceği gibi, zilyetliğinden vazgeçmemesi koşulu ıle başkasına yazdırması durumunda da bu suçun maddi unsuru gerçekleşmiş olacaktır.

Aksi söz konusu olduğunda, başka bir ifade ile imza sahibinin tevdi ettiği kişinin kağıdın zilyetliğinden vazgeçerek bunu yazdırması halinde ise, kağıdın yeni zilyedi açısından maddenin 2. fıkrasında yazılı "esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayan kağıdı bertakrib ele geçirme" keyfiyeti gerçekleşmiş olacağından, bu durumda açığa imza atandan aldığı kağıdı faıfe Suçun manevi unsuru ise : failin bilerek ve isteyerek ımzayı suistimal tmesidir. Kanun koyucu bu suçta özel kast aramamıştır. Failin, imza edenle nlaştığından farklı bı'r taahhüdü bilerek imza üzerine geçirdiği ve bunun mağduru zarara sûkabileceğini bildiği hallerde, suçun kast öğesini taşıdığını kabul etmek gerekir.

TCK.nun 509. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve unsurları ile koşulları açıklanan açığa imzanın suistimali suçu, bu özellikleri gereği güveni kötüye kullanmak suçunun özel bir türüdür. Nitekim bu suç failleri hakkında, koşulları bulunması halinde Ceza Kanunumuzun ikinci kitabının "Mal Aleyhinde Cürümler" başlığını taşıyan onuncu babının dokuzuncu faslında yer alan ve önceki fasıllar arasında ortak hükümleri düzenleyen 522, 523 ve 524. maddelerinin uygulanması gerektiği de çeşitli yargısal kararlarda belırtilmiştir.

Konumuzu ilgilendiren suçlardan 509. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen "ele geçirilen. imzalı yazısız kağıdı kullanmak" suçunu inceleyecek olursak: Ceza Genel Kurulumuzun 2.11.1999 gün ve 259/252 sayılı kararında vurgulandığı üzere, bu fıkranın uygulanabilmesi için, geri verilmek veya üzerine kararlaştırılan bir hukuki işlemi yazmak üzere ilgilisine teslim edilen ve önceden imzalanmış bulunan boş kağıdın, imza sahibinin istek ve iradesi dışında fırsatını bularak ele geçiren sanık tarafından hukukça geçerli bir hale getirilmesi ve hukuki bir sonuç doğurması gerekir. Diğer bir anlatımla, ele geçirilen imzalı fakat yazısız kağıt sanık tarafından doldurulmalı, hukukî sonuç yaratacak bir duruma getirilmelidir.

Bu suçun faili, imza sahibi tarafından kendisine tevdi edilmemiş olan imzalı ve yazısız bir kağıda, imza sahibinin rıza ve muvaffakati dışıda herhangi bir suretle zilyet olarak hukukça hükmü haiz işlem yazan veya yazdıran kişidir. 509. maddenin 2. fıkrasına göre, bu suç failleri hakkında altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında açıklanan hükümlere göre ceza verilir Kanunumuzun altıncı babının üçüncü faslında "Evrakta sahtekârlık", dördüncü faslında ise "Hüviyet cüzdanı ve Nüfus Tezkeresi, Pasaport, Ruhsatname, İlmuhaber, Şahadetname ve Beyannamelerde Sahtekârlık" suçları düzenlenmiştir.

Açığa imzayı taşıyan kağıt, imza eden tarafından teslim edilmeyip de herhangi bir bahane ile, fırsatını bularak ( bertakrib ) ele geçirildikten sonra buna hukuken geçerli bir işlem yazıldığı takdirde evrakta sahteciliğin bir türü mü yoksa güveni kötüye kullanmanın bir çeşidinin mi gerçekleşeceği gerek yargı kararlarında gerekse doktrinde tartışılmış, yerleşik biçimde yargısal kararlarda ve hemen tüm yazarlar tarafından ise öğretide, bu halde oluşan suçun sahtecilik cürmü olduğu konusunda görüş birliğı oluşmuştur.

Nitekim Ceza Genel Kurulumuz 6.3.1989 gün ve 88/285 sayılı kararında, TCK.nun 342. maddesine muhalefet onuncu babda sayılan suçlardan olmadığı için, 509/2. madde delaletiyle 342. maddenin uygulandığı hallerde, 522. maddenin uygulanamayacağını belirtmekle, TCK.nun 509/2. maddesinde öngörülen, kendisine tevdi olunmayan imzalı yazısız kağıdı rıza dışı fırsatını bularak ele geçirip hukukça geçerli bir belge haline getirme eyleminin sahtecilik suçu niteliğinde olduğunu kabul etmiştir.

Öğretide Sulhi Dönmezer; "..... tercih ettiğimiz görüş, bu hükümle sadece cezaya değil ve fakat aynı zamanda 342. maddenin bütününe yollama yapılmış bulunduğudur. Kanun koyucu için sadece cezaya atıf yapmak için 509. maddeye atıf yapılmasına gerek yoktu; kanun koyucu kulağı tersten gösterecek yerde 342. maddedeki cezayı buraya nakledebılirdi. 0 halde atıf bir tür uyarı niteliğindedir, bu gibi hallerde emniyeti suistimal değil sahteciliğin söz konusu olduğuna işaret edilmek ve böylece tereddütler kaldırılmak istenmiştir. Kaldı ki, burada söz konusu olan suçun yapısı emniyeti suistimalden çok farklıdır; enmiyeti suistimal suçunun ön şartı, şeyin, asıl malik ya da zilyedi tarafından suçluya önceden tevdi olunmasıdır. Burada ise herhangi bir tevdi yoktur; imzalı boş kağıt, imza sahibinin iradesi hilafına ele geçirilmektedir." ( Sulhi Dönmezer, Kişilereve Mala Karşı Cürümler, 11. bası, sy. 453 )

Sahir Erman ; "Açığa imzayı taşıyan kağıt faile verilmiş olmalıdır. Bu itibarla fail, başkasına verilmiş olan böyle bir kağıdı dolduracak olsa, sözkonusu suçu değil tamamen veya kısmen sahte resmi veya özel evrak tanzim etmek cürmünü işlemiş olur.

Bu ön şarttan anlaşılmıştır ki, böyle bir "verme"nin bulunmadığı bütün hallerde, açığa imzayı taşıyan kağıt failin eline geçmişse, bu ele geçme "bertakrib" vuku bulmuş sayılır ve fail hakkında, 509. maddenin 2. fıkrası uyarınca evrakta sahtekârlığa ilişkin hükümler uygulanır." ( Sahir Erman, Sahtekârlık Suçları, İstanbul-1987, sy. 570 )

Ayhan Önder; "509. maddenin 2. fıkrasında......... fail hakkında belgenin niteliğine göre resmi veya özel evrakta sahtekârlık suçunun cezasının verileceği gösterilmiştir. Belirtelim ki, emniyeti suistimal cürümlerinin düzenlediği fasıl ıçınae Kanunumuzun tespit ettiği bu suç tipine yer veren herhangi bir yabancı kanuna rastlamadık. Failin, imzalı boş kağıdı zarar görenin iradesi -boş kağıt itimat ilişkisi dışında failin elinde olsa dahi- dışında hukukça hükmü haiz bir senet haline getirmesi evrakta sahtekârlıktır." ( Ayhan Önder, Şahıslara ve Mala Karşı Cürümler, sy. 431 )

Faruk Erem ise; "Açığa imzalı kağıt, faile, imza sahibi tarafından değil, üçüncü bir şahıs tarafından imza sahibinin muvaffakatı olmasızın "tevdi" edilmişse suç sahtekârlıktır." ( Faruk Erem, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, 3. bası, Ankara 1985, sy. 730 ) diyerek, TCK.nun 509/2. maddesinde yazılı suçun "sahtecilik" suçu olduğu yolunda benzer görüşler ileri sürmüşlerdir.

Gerek açıklanan yargısal kararlarda vurgulanan gerekse yukarıdaki alıntılarda belirtilen ve öğretide geniş katılım bulan görüş doğrultusunda, TCK.nun 509/2. maddesinde yazılı suç, niteliği itibariyle bir sahtecilik suçu olup, koruduğu hukuki yarar belgeye duyulan güvendir. Sahtecilik suçu olmasının doğal sonucu olarak da, mala karşı suçlarda ortak hükümler olan TCK.nun 522, 523 ve 524. maddelerinin bu suç failleri hakkında uygulanması olanağı bulunmamaktadır.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirecek olursak;

Sanık Nusret'in İsmet'e ait bir kısım gayrımenkulleri 1994 yılında haricen satın aldığı ve bedelini ödediği, İsmet'in de adı ve soyadını yazarak pul üzerine ve açığa imza attığı, diğer kısımlarını ise boş bıraktığı matbu bono kağıdını tapuda resmi satış işlemi yapılıncaya kadar geçerli ve ödenen bedele teminat olmak üzere Nusret'e verdiği, bilahare tapuda resmi satış gerçekleştirilmesine, karşılıklı alacak ve borçları kalmamasına ve İsmet tarafından iadesi istenmesine karşın sanık Nusret'in imzalı boş kağıdı İsmet'e ve onun 24.3.1998 tarihinde vefat etmesinden sonra da mirasçılarına iade etmediği, İsmet'in ölümünden sonra imzalı boş bono kağıdının varlığından haberdar olarak doldurup kullanmak üzere kendisine vermesini isteyen sanık Cengiz'in arzusu doğrultusunda, ihtiyaç duyduğu bedeli yazarak doldurması ve tahsil etmesini söyleyerek sanık Cengiz'e verdiği, Cengiz'in de durumdan bilgi sahibi olduğu belirlenen diğer sanık Zekeriya'yla anlaşıp miktar kısmına 153.000.000.000 lira bedel, alacaklı kısmına ise kendi adını yazıp, boş olan diğer kısımları da doldurarak TTK.nun 692 ve 693. maddelerinde yazılı koşulları taşıyan bir bono haline getirmek suretiyle sanık Zekeriya'ya ciro ettiği, bu sanığın da suça konu bonoyu takibe koyduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, açığa imza sahibi tarafından kendisine tevdi olunmayan imzalı yazısız kağıda imza sahibinin rızası dışında zilyet olup, resmi belgeden sayılan bono biçiminde düzenleyen sanık Cengiz'in, kendisine tevdi olunan imzalı boş kağıdı; zilyetliğinden vazgeçerek, hukukça hükmü haiz olacak biçimde doldurup kullanması için sanık Cengiz'e veren sanık Nusret'in ve bertakrib ele geçirildiğini bildiği imzalı boş kağıda hukukça hükmü haiz muamele yazılmasına fikren ve eylem olarak iştirak ederek bu belgeyi kullanan sanık Zekeriya'nın eylemleri TCK.nun 509/2. maddesi delaletiyle 342/1. maddesinde yazılı sahtecilik cürmünü oluşturmaktadır. Yargıtay C. Başsavcılığının, sanık Nusret'in suçunun sabit olmadığına, Sanıklar Cengiz ile Zekeriya'nın eylemlerinin ise TCK.nun 509/1. maddesinde yazılı suçu oluşturduğuna ilişen itirazı bu yönüyle isabetli bulunmadığından reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ( REDDlNE ), dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 1.5.2001 günü oybirliği ile karar verildi.

yarx
Old 14-09-2008, 09:05   #22
sailor1981

 
Varsayılan

Sayın Ararat ısrarla şunu söyliyorsunuz...senet düzenlendiği anda tüm zorunlu şartları ihtiva etmiyorsa ( kambiyo vasfında değilse) ve senedin lehtarı bunu tanzim edildiği tarihten sonra tamamlayıp tedavüle koyarsa sahteceilik suçu oluşur....
Bu cümle bence tartışmaya açık bir cümledir....Kanun bu imkanı zaten senet lehtarına vermıyor mu? Bana göre "Tanzim tarihi tanzim gününden sonra doldurulabilir hatta gerçek tanzim tarihi olması da gerekmez."..
Old 14-09-2008, 09:43   #23
korayoz

 
Varsayılan

AÇIK POLİÇE İLE AÇIĞA İMZALI ADİ SENETLERİN KARŞILAŞTIRMASI VE BİR SONUÇ

Y.Doç.Dr. Ahmet BATTAL
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilimdalı Öğretim Üyesi.
(Yargıtay Dergisi 1994/S.1-2/s.93-107)
TKK. 592.Maddenin Uygulaması Sahası

Borçlanma amacı dışında, tamamen başka bir maksatla atılmış imzayı içeren boş bir kağıdın poliçe ya da bono haline getirilmesi durumunda, kambiyo taahhüdüne girme ve açık poliçe (bono) verme iradesi bulunmadığından bu senet imzayı atanı bağlamaz. Ancak bu durumu kendisi yazılı delil ile ispatlamalıdır (2).

Hata, hile ya da ikrah yolu ile açığa atılan imza da atanı bağlamaz. Bu durumda, borçlu olduğu iddia edilen kişi, iradesini fesada uğratan halin varlığını her türlü delille isbat ederek kurtulabilir (3).

Adi senet olarak tamamlanmak üzere açığa atılan sonradan poliçe olarak tamamlanması halinde de, imza sahibinin kambiyo taahhüdüne girme iradesi bulunmadığından, geçerli bir poliçenin varlığından söz edilemez.

Açık poliçe (bono) keşide etme iradesi olmaksızın, bilgisizlik veya unutkanlık sonucu, gerekli unsurlardan birini veya birkaçını eksiz bırakan poliçe keşidesinin, lehdar ile doldurma anlaşması yaptığı düşünülemez. Zira, tam bir poliçe (bono) keşide ettiğine zannetmektedir. Bu durumda eksikleri giderilirse dahi bu durum bir anlaşmadan kaynaklanmadığından geçerli bir poliçe söz konusu değildir.

Yukarıda incelenen hallerin dördünde de, borçlunun açık senet imzalama iradesi söz konusu olmadığına göre, alacaklı ile yaptığı bir doldurma anlaşması da yok demektir. O halde böyle bir poliçeye, anlaşmaya aykırılık nedeniyle 592. madde değil, irade ve şekil noksanlığı nedeniyle 584/1 madde uygulanmalıdır(4).

Kısaca tekrarlarsak, açığa imza atan; imzayı borçlanma iradesiyle atmadığını, kambiyo taahhüdüne girmek iradesi bulunmadığını ya da açık poliçe düzenlemek amacıyla imza atmadığını, bir mutlak def’ i olarak iyi niyetli olup olmadıklarına bakılmaksızın kendisine başvuran herkese karşı ileri sürülebilir. Zira kendisi yönünden, kendisinden kaynaklanan bir hükümsüzlük sebebi vardır(5). Ancak iddiasını isbat külfeti de kendisine aittir(6).

Şekil şartları tamam olan ve senet metninden herhangi bir hükümsüzlük sebebi anlaşılamayan bir poliçeyi iyi niyetle devralmış olan hamil her dört halde de; anlaşmaya veya kendisine duyulan güvene aykırı hareket ederek imza sahibinin sorumlu olmadığı bir poliçe meydana getirip devreden lehdara rücu edebileceği gibi, kendi cirantasına da müracaat edebilir.(7). Zira, poliçenin kendisine devrine seebep olan alt ilişkiyi her zaman canlandırmak hakkına sahiptir. Ancak iyi niyetli hamilin, varsa kendi cirantasından daha önce senede imza koyan hamil ciranta ya da diğer sorumlulara da rücu edip edemeyeceği tartışılabilir. Kanaatimizce şekil şartlarına uygun ve görünüşte geçerli bir poliçeyi ciro devralan iyi niyetli hamil, TKK. 589. maddedeki imzaların istiklali prensibi gereği, hükümsüzlük sebebi kendi şahsından kaynaklandığı için mutlak def’i sahibi olan keşideci (ilk imzalayan) dışındaki diğer imza sahipleri başvurabilmelidir (8).

Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bütün bu hallerde beyaz poliçe söz konusu değildir. Bu nedenle 592. madde bu ihtimallere uygulanmayacaktır.

(2)CANPOLAT, s. 42, 43, 44’ deki Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 17.3.1966 t. Ve 3624/3397 sayılı ve 16.1.1978 t. Ve E. 1977/3549, K.1978/327 sayılı Kararları

(3)CANPOLAT ,s42’DEKİ Y.4.HD’ nin 15.4.1960 t. Ve 2443/3766 sayılı K. ile s.243’ deki 14.7.1966 t.ve 7671/7667 s. Kararı.

(4)GÜRBÜZ, s. 300; CANPOLAT,s. 31,32’ deki Y.Tic.D.nin 23.1.1968 t. ve E.1967/4831 K.1968/427 s.Kararı.

(5)GÜRBÜZ,s305

(6)DOĞANAY İsmail, Türk Ticaret Kanununu Şerhi,C.II,Ankara-1990,s.1626.

(7)POROY,s. 139, CANPOLAT,s.28.

(8)ERMAN, Eyüp Sabri,Açık Poliçe- Açık Bono,Adalet Dergisi, 1972/1, s.139; CANPOLAT,s.28.

makaledende anlaşıldığı üzere sorun haklı olmak değil haklılığını ispatlamakta. yargıtay haklılığı ispatlama yollarını içtihatlarıyla kısıtlamış durumda bu sebeble mahkemeler bu tür iddiaların tanıkla ispatlanması yolunu kabul etmiyorlar.
Old 14-09-2008, 10:16   #24
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan barbhax
merhaba,

bir müvekkilimin, benim vekil olmadığım bir icra dosyası mevcut. bu dosyada vekil olan meslektaşım 1997 tanzim tarihli olan ancak senet metninde tanzim tarihi yazılı bulunmayan senedi 2003 tanzim tarihli olarak düzenlemiş, senet mark üzerinden düzenlendiği için borçlu tarafından açılan menfi tespit davası müvekkil aleyhine sonuçlanmıştır. (bkz. http://getir.net/y3i adresindeki ilmekte incelenen duruma paralel.)

müvekkil haklı durumda olduğu alacağı için bu usulsüzlük nedeniyle alacağı olan 60.000 küsür ytl'den olduğu gibi %40 da icra tazminatına mahkum edilmiştir.

usulsüzlük yapılmadan önce müvekkil durum hakkında bilgilendirilmemiş, menfi tespit davası sonucundan haberdar olmuştur.

şimdi meslektaşıma karşı dava açmak istemekte. baroya bildirim gibi meslek kuralları ve meslektaşlar arası nezaket dışında, hukuki açıdan böyle bir davanın kazanılması konusunda ne düşünürsünüz?

senet üzerindeki tarihin yazı incelemesiyle avukata ait olduğu tespit edilebilir mi? avukatın nasıl bir sorumluluğu doğabilir?

Alıntı:
...1997 tanzim tarihli olan ancak senet metninde tanzim tarihi yazılı bulunmayan senedi...
Senedin hem "1997 tanzim tarihli" olması ve hem de "senet metninde tanzim tarihi bulunmaması" çelişkili gözükmekte olup ek açıklama gerektirmektedir.

Alıntı:
...2003 tanzim tarihli olarak düzenlemiş...
Yine, hem "1997 tanzim tarihli" olan hem de "senet metninde tanzim tarihi bulunmayan" kambiyo senedinin BİR DE ÜSTELİK 2003 TANZİM TARİHLİ olarak düzenlenmesi çelişkili gözükmekte olup ek açıklama gerektirmektedir.

Bu çelişkiler giderildikten sonra iddia ortaya çıkmış olacaktır ki, ancak bundan sonra kanıtlama sorunu ve kanıt kuralları düşünülebilmelidir.

Alıntı:
...menfi tespit davası müvekkil aleyhine sonuçlanmıştır.
Bu davanın temelleri ve gerekçesiyle birlikte hüküm fıkrasının bilinmesinde de yarar olabilir.

Saygılarımla.

Ömer KAVİLİ 15638

" Hak, huk, HUKUK; gak, guk, GUGUK!!! "
Old 14-09-2008, 12:17   #25
namutenahi

 
Varsayılan

sayın kavili,

"tanzim tarihi" kavramını açıklama yapmaksızın kullanmışım, çelişki buradan doğmakta.

senet 1997 yılında düzenlenmiştir, ancak icra aşamasında 2003 tarihi tanzim tarihi olarak senede yazılmıştır. bir başka deyişle, senedin 1997 tarihli olduğu bilgisi senet üzerinde mevcut değildir.

menfi tespit davasının müvekkil aleyhine sonuçlanmasının sebebi, ilk mesajda da dile getirdiğim ve atıf yaptığım ilmekte olduğu gibi, alman markı'nın yürürlükten kalkmış olduğu dönemde mark üzerinden düzenlenmiş olmasıdır.
Old 14-09-2008, 12:39   #26
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın barbhax,

Senedin 1997 yılında düzenlendiğini, ancak senet üzerine tanzim tarihi yazılmaksızın müvekkilinize teslim edildiğini kabul ediyorsunuz.

Tahrifatı ister müvekkiliniz, ister vekil yapmış olsun, eylem suçtur, adi senedi kambiyo senedine dönüştürme gayreti, yani özel evrakta sahteciliktir.

Tanzim tarihi tahrifatı, yani üzerinde tanzim tarihi olmayan senede sonradan tanzim tarihi yazılması, bir senet üzerinde sonradan doldurmak suretiyle işlenebilecek neredeyse yegane suçtur (Bunun dışında işlenebilecekler, mevcutları tahrif etmek vb. gibi)

Açığa imzalı senedin anlaşmaya (Yazılı ya da şifahi) aykırı doldurulduğu ispat edilmedikçe tüm unsurların sonradan doldurulması mümkün ve yasaldır, ancak düzenleme/tanzim tarihi HARİÇ.

Önceki vekile yönelik yakınmanız başka türlü olsa idi haklı olabilirdiniz (Ancak bu yakınmaları saymayacağım çünkü müvekkiliniz niye o tarih değil de bu tarihi yazıp beni zarara uğrattı demiş, oysa söylemi farklı olmalıydı, haklı olsa idi). Bu aşamada müvekkilinizin korunmaya, savunmaya değer bir hakkı olmadığı inancındayım.

Saygılarımla...
Old 14-09-2008, 23:24   #27
sailor1981

 
Varsayılan

Sayın DEMİREL tanzim tarihinin sonradan tamamlanamayacağı noktasında size katılmıyorum ve hem konu ile alakalı hemde yukarıda ki iddiamı destekler bir karar ibraz ediyorum...saygılar.
Özet: Tanzim tarihinin gerçeğe uygun olmasının gerekmediği, bu tarihin senedin düzenlendiği tarihten önce veya sonra olmasının, senedin geçerliliğine etkili olmayacağı (Bonoda «tanzim tarihi» olarak yazılı olan tarihte, keşidecinin ölmüş olmasının, bononun geçerliliğinin etkilemeyeceği)— I- Bono keşidecisi Mehmet Metin’in mirasçıları olan borçlular hakkında 30.08.2005 vade tarihli 18.500.000.000 TL’lık bonoya dayalı takip yapılmış, örnek 10 nolu ödeme emrinin tebliğ edilmesinden sonra borçlular vekili, «bononun tanzim tarihinin 30.07.2005 iken tahrifatla 30.03.2005 tarihi yapıldığını, keşideci murisin ise 01.06.2005 tarihinde ölmesi nedeniyle 30.03.2005 tanzim tarihli senedi düzenlemesinin mümkün bulunmadığını, bu nedenle senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ve imzanın da murise ait olamayacağını» ileri sürerek takibe itiraz etmiştir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde, «imzanın muris Mehmet Metin’e ait olduğu ve 30.07.2005 iken tahrifatla 30.03.2005 tarihi yapıldığı tespit edildiği, bononun tanzim tarihinde tahrifat yapıldığı» nedeniyle itirazın kabul edilerek takibin iptal edildiği görülmektedir. TTK’nun 688. maddesi hükmüne göre, bonoda «tanzim tarihi»nin bulunması zorunludur. Ancak bu tarihin gerçeğe uygun olması gerekmez (Prof. Dr. Hayri Domaniç TTK. Şerhi - Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, Sayfa 473) Tanzim edildiği tarihten önce veya sonraki bir tarihi taşıyan bonoda geçerlidir. TTK’nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür. Alacaklı bonoyu tedavüle çıkarırken tanzim tarihini doldurabilir. Borçlunun bononun anlaşmaya aykırı doldurduğu iddiasını bir belge ile kanıtlaması gerekir. Somut olayda, bononun tanzim tarihinin 30.07.2005 olması ve o tarihte keşidecinin ölü olması, yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında; bononun niteliğine etkili olmayıp, kambiyo senetlerine özgü yolla takip yapılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. O halde mahkemece borçluların sair itirazları incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile itirazın kabulü isabetsizdir. 12. HD. 27.2.2007 T. E: 648, K: 3350 []
Old 27-06-2009, 21:18   #28
ksezen

 
Varsayılan içt

T.C.

YARGITAY

İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU

E. 1988/1

K. 1989/2

T. 24.3.1989

• İMZALI VE YAZISIZ KAĞIDI SAHİBİ ZARARINA DOLDURMAK ( Tanıkla İsbat Edilememesi - TCK.m.509'a Dayanılarak Dava Açılması )

• TANIKLA İSBAT EDİLEMEME ( İmzalı ve Yazısız Kağıdı Sahibi Zararına Doldurmak - TCK.m.509'a Dayanılarak Dava Açılması )

• TÜRK CEZA KANUNU M.509'A DAYANILARAK ŞİKAYET ÜZERİNE AÇILAN DAVA ( İmzalı ve Yazısız Kağıdı Sahibi Zararına Doldurmak - Tanıkla İsbat Edilememesi )

SENEDE KARŞI İDDİANIN SENETLE İSBATI ( Hukuk Usulünde İstisnalar Dışında )

• SERBEST DELİL İLKESİ ( Ceza Usulünde Uygulanabileceği )

• CEZA MAHKEMESİNİN YARGILAMAYA ARA VEREREK HUKUK DAVASI AÇILMASI İÇİN SÜRE VERMESİ

• MAHKEMESİ KARARININ CEZA MAHKEMESİNİ BAĞLAMASI ( Anlaşmaya Aykırı Doldurulan Senet - Tanıkla İsbat Edilememesi )

• GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMAK ( İmzalı ve Yazısız Kağıdı Sahibi Zararına Doldurmak - TCK.m.509'a Dayanılarak Dava Açılması )

765/m.509

1086/m.287, 288

1412/m.218

ÖZET : CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir.
Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır.
İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylem, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla isbat edilemez.
DAVA : Ordu Asliye Ceza Mahkemesi'nin 25.12.1987 gün ve 467/679 sayılı yazısında, "Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.3.1986 gün ve 1985/9-464 esas ve 1986/126 sayılı kararı ile Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 24.9.1985 gün ve 1985/3520-3982; 10.4.1986 gün ve 1986/240-2335 ve yine aynı Dairenin 6.10.1986 gün ve 1986/3224-4942 sayılı, Yargıtay Altıncı Ceza Dairesi'nin 8.10.1987 gün ve 6037/8399 sayılı kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek başvurulması üzerine Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca: "İmzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin tanıkla isbat edilip edilemeyeceği" konusunda sözü edilen kararlar arasında aykırılık bulunduğu belirtilerek, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 14. maddeleri uyarınca konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda görüşülmesine,25.2.1988 gün ve 15 sayı ile karar verilmiştir.
11.11.1988 gününde toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda, önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuş ve aynı konuda daha önce yapılan bir başvuru da evrakla birleştirilerek 24.2.1989 günlü toplantıda sözü geçen kararlar arasında yukarıda belirtilen konuda içtihat aykırılığının bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra esasın görüşülmesine geçilmiştir.
KARAR : Esasın incelenmesinde önce konu ile doğrudan doğruya ilgili yasa maddelerini gözden geçirmekle yarar bulunmaktadır. Bu maddeler şöyle sıralanabilir :
"Türk Ceza Kanunu madde 509- Bir kimse iade veya muayyen bir suretle istimal etmek üzere kendisine tevdi olunan imzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazar veya yazdırır, yahut elinde bedelsiz olarak kalmış olan bir senedi istimal ederse, mutazarır olan kimsenin şikayeti üzerine üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzelli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasına mahkum olur.
Bu imzalı ve yazısız kağıt esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayıp da bertakrip ele geçirerek birinci fıkradaki cürmü işlemiş ise, altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında beyan olunan ahkama göre ceza verilir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 255- Bir fiilin suç olup olmaması, adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleyi dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer'i kaidelere göre karar verir.
Bununla beraber mahkeme, muhakemeye ara ve hukuk davası açılması için alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk Mahkemesinden bu bapta bir hüküm çıkmasını da bekleyebilir.
Ceza Mahkemelerinde son tahkikat esnasında suçtan zarar görevlerle sanıkların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanunundaki usule göre icrası ceza mahkemesine aittir. Bu bapta verilecek karar esas hükümle birlikte temyiz olunabilir.
Türk Ticaret Kanunu madde 592- Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde doldurulursa bu anlaşmalara riayet edilmemiş olması keyfiyeti hamile karşı ileri sürülemez; meğer ki hamil poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya iktisap sırasında kendisine ağır bir kusurun isnadı mümkün bulunmuş olsun.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 288- Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve iflası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri beşbin lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma ( ibra ) gibi herhangi bir sebeple beşbin liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 290- Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler beşbin liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 314- Resmi ve gayri resmi her nev'i senedatın sahteliğini iddia eden kimse asıl davayı rüyet eden mahkemede bu iddiasını gerek davayı asliye gerek davayı hadise suretiyle ikame edebilir. Usulüne tevkifan icra kılınan. tetkikat neticesinde senedin sahte olmadığına dair mahkemeden sadır olan karar kesbi katiyet ettikten sonra işbu senet hakkında mehakimi cezaiyede dahi sahtelik iddiası mesmu olmaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 315- Mahkemece sahtelik sebebiyle iptal edilen senet hakkında ciheti cezaiyece ademi mesuliyet ve beraate dair verilecek karar hukuk mahkemesince senedin iptali hakkında karara haizi tesir değildir.
Borçlar Kanunu madde 53- Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimi takyit etmez."
CMUK.nun 255. maddesine göre, bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu ceza işlerinde uygulanan serbest delil ilkesi çevresinde çözümler. Bununla beraber ceza mahkemesi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilir ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar çıkmasını da bekleyebilir. Ceza mahkemesi, ilgililere süre vererek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkmasını beklediği takdirde, hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan istisnalar dışında senede karşı ancak senetle iddiaların ispat edilebileceği ilkesi uyarınca bir karar tesis etmek zorundadır. Bunun sonucu olarak hukuk mahkemesinin senet hakkında verdiği kararın ceza mahkemesini bağlayacağının tartışmasız olması gerekmektedir. Bu konuda aksi yönde ileri sürülen görüşlerin kabulü mümkün değildir. Çünkü ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanıdıkları sonra bu mahkemeden verilen ve kesinleşen kararı aynen uygulamaması açık bir çelişki olur. İşte bu nedenledir ki, ceza mahkemesi adi hukuka ilişkin bir sorunu ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadan bu sorunun hukuk mahkemesinde, çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen kararla bağlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Biraz önce değinilen adi hukuka ilişkin sorunu ceza mahkemesi kendisi karara bağlamak istediği takdirde, yine aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması icap eder. Aksi halin kabulünde çelişkili kararların tesisi olasılığı nedeniyle hak ve nısfet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, bu da yargıya olan güveni sarsar. Her ne kadar CMUK.nun 255. maddesinde bir fiilin suç olup olmaması adi hukuka ilişkin bir sorunun çözümüne bağlı olduğu takdirde, ceza mahkemesi bu sorunu dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için geçerli kurallara göre karar verir biçiminde ise de, bu somut uyuşmazlıkta ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senet düzenlenmesi halinin suç olup olmamasını karara bağlamaktadır. Başka bir deyişle, sanık tarafından yapılan hukuki işlemin ve özellikle anlaşmaya aykırı düzenlendiği ileri sürülen senede ilişkin hukuki işlemin suç olup olmadığı incelenmektedir. Bu nedenle ceza hakimi, imzalı boş kağıdın aradaki anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasının sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır. Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı usul kurallarının uygulanmasının kabulünde farklı sonuçların çıkacağı açıktır. CMUK.nun 255. maddesinin alındığı Alman Usulünde bu farklılık yoktur. Çünkü bu ülkede gerek ceza ve gerek hukuk usulünde serbest delil sistemi uygulanmaktadır. Öte yandan, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde serbest delil usulü ve hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya çıkmasının kabulü adalet ve hakkaniyete aykırı düşer. Bu itibarla, imzalı boş kağıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasına ilişkin adi hukuka ait sorunun çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen kararların farklı sonuçlarının uygulamada doğuracağı sakıncaların önlenmesi bakımından, tanıkla ispat konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını uygulaması gerekir.
Biraz önce açıklanan görüş, yalan yere yemin suçundan ceza mahkemelerinde tanık dinlenip dinlenmeyeceğine ilişkin içtihat uyuşmazlığını çözen 2.4.1941 gün ve 19/12 sayılı İçtihat Birleştirme Kararında da benimsenmiştir.
Diğer taraftan, Borçlar Kanununun 53. maddesi hükmünce "Hakim kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun mes'uliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, Ceza mahkemesinden verilen beraet kararıyle de mukayyet değildir." Bu hükümlerle hukuk hakimine kuşkusuz ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin kuralları karşısında geniş bir serbestlik tanınmaktadır. BK.nun 53. maddesinde benimsenen esaslara göre, ceza mahkemesince delil yetersizliğinden dolayı verilen bir beraet kararının hukuk hakimini bağlamayacağı; ancak ceza hakimi failin yasayı ihlal ettiğini tespit etmesi halinde hukuk hakiminin bu kararla bağlı olduğu ve artık işlenen fiilin hukuka aykırı olmadığına karar veremeyeceği yerleşmiş Yargıtay uygulamaları gereğidir.
İmzalı ,boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının cezada sabit görülerek verilen mahkumiyet kararının aksine olarak hukuk mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın gerçek bulunduğu sabit olduğu takdirde, alacaklı ceza kararı sonucu mahkum olacak ve fakat aynı alacaklı hukuk mahkemesi kararı sonucu alacağını icrada tahsil edecektir. Böylesine çelişkili durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının cevaz vermeyeceği doğaldır. Bu sonucu benimsemek Borçlar Kanununun az önce açıklanan 53. maddesindeki hukuki esaslarla da bağdaştırılamaz. Aksinin kabulü halinde senet borçlusu hiç bir zaman ne İcra Tetkik Mercii Hakimliğine, ne de Ticaret Mahkemesine başvurma yoluna gitmeyecek, şahit temin ederek C.Savcılığına başvurarak dava açılmasını, kamu davasına da katılarak şahsi hakkının hüküm altına alınmasını ve asıl önemli olan TCK"nun 36. maddesine dayanarak davaya konu belgenin zoralımına karar verilmesini sağlayabilecektir. Hal böyle olunca ve bu yol açılınca HUMK. ve İİK. hükümleriyle getirilen sınırlamaların uygulama olanağı da eylemli olarak kalkacaktır.
Kaldı ki, cebinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinden de öteye TCK.nun 509. maddesinde gösterilen sonucu bakımından çok ağır bir cezanın tehdidi altında bulundurulması, hatta HUMK. ile İİK., Ticaret Kanunu hükümlerine güvenerek alacağını sağlam gördüğü için, şahit temini,yolunu hiç aklına getirmediğinden, kolayca mahkum edilebilme yolu açılacaktır. Böyle bir yolun açılması, topluma güveni sarsacak, ekonomik hayatı alt-üst edecek sonuçlar doğuracaktır.
Bu nedenlerle içtihat aykırılığının imzalı boş senedin, sanıkla mağdur arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın bu eyleminin HUMK.nun cevaz verdiği istisnalar dışında tanıkla ispat edilemeyeceği doğrultusunda giderilmesi uygun bulunmuştur.
SONUÇ : İmzalı ve yazısız bir kağıda sahibinin zararına olarak hukukça hükmü haiz bir muamele yazıldığı veya yazdırıldığı iddiasıyla Türk Ceza Kanununun 509. maddesine dayanılarak şikayet üzerine açılan ceza davasında sanığa yüklenen bu eylemin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceğine ilk iki toplantıda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından 24.3.1989 günlü üçüncü toplantıda salt çoğunlukla karar verildi.



karşı oy yazılar içb bkz.
senede karşı senetle ispat kuralı vardır. yukarıdaki ibk. bunu açıkça düzenlemiştir. ve hukukumuzda açık bono (unsurları tam olmadan tedavüle çıkarılan) vardır. dolayısıyla aksii ancak ve ancak yazılı delil ile ispatlanır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatın başka bir avukatla ücret sözleşmesi yapması... sailor1981 Meslektaşların Soruları 3 09-09-2014 20:13
senet üzerinde hata Av.nurhan Meslektaşların Soruları 1 16-07-2008 14:48
İcra Takibine itiraz ve ödeme emri üzerinde yapılan değişiklik sethvalor Meslektaşların Soruları 2 03-04-2008 16:26
sıra senet - vadesi gelmemiş senet av.naim Meslektaşların Soruları 1 22-11-2007 18:21
Müdafinin yapması gerekenler Mare Nostrum Hukuk Soruları Arşivi 3 14-03-2007 21:04


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09986401 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.