Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Alacak davası mı tapu iptal davası mı açmalıyım?

Yanıt
Old 03-05-2012, 21:23   #1
zehra aydın

 
Varsayılan Alacak davası mı tapu iptal davası mı açmalıyım?

İyi günler sayın meslekdaşlar.
Adli yardım bürosundan gelen bir dosya için fikirlerinize ihtiyacım var.
Arsa nitelikli taşınmazın sahibi olan muris 10 yıl önce ölüyor. Geriye eşi,3 kızı ve 3 oğlu mirasçı olarak kalıyor.Yaklaşık 6 yıl önce 2 erkek kardeş müvekkilimden ilgili taşınmazla ilgili olarak vekaletname alıyorlar ve maddi açıdan sıkıntı yaşayan müvekkilime vekaletname vermesi karşılığı para vereceklerini söylüyorlar. Ancak müvekkilim vekaletname verdikten sonra kardeşlerinden para alamıyor. Müvekkiim daha sonra annesinin ve diğer kız kardeşlerinin de erkek kardeşlerine vekalet verdiğini öğreniyor.Müvekkilim tapuya gittiğinde annesine ve kız kardeşlerine ait tüm hisselerin aynı tarihte, eşit oranda 3 erkek kardeşin üzerine tesis edildiğini görüyor.
vekaletname verilmesinin üzerinden 6 yıl geçmiş.Tapu iptal davası zamanaşımından reddedilebilir diye düşünüyorum. Sizce ne yapmalıyım? Bir de ispat külfeti konusunda ne düşünüyorsunuz
Old 04-05-2012, 08:30   #2
lethe

 
Varsayılan

Tapu iptal davasını neye dayanarak açacaktınız. Müvekkil kendi iradesi ile gidip vekalet vermiş. Vekaletin sonuçları noterde kendisine anlatılmış olması gerekir.

Satış için kendisine vekalet verilen şahsa vekaleten taşınmazı devratmesine rağmen vekil edene işlem gereği herhangi bir ödeme yapılmadığına dayanırsınız.
Old 04-05-2012, 09:51   #3
av m bayraktar

 
Varsayılan

Burada Kanimca Gabİn HÜkÜmlerİne BaŞvurabİlİrsİnİz Muzayaka Durumu Vardir Bu Noktada Bİr AraŞtirma Yapmanizda Fayda Var.öncelikle tapudaki şatış bedeli olarak ne gösterilmiş buna bakın zira genelde belediye rayiç degeri gösterilmektedir mahkemece yapılan keşif anında bu satış bedeli ile çıkan deger ararsında aşırı oaran farkı işinize yarar sağlayacaktır ancak bundan başka tanıklarla satın alanın anne ve kız kardeşi aldattığınıda ispat etmelisiniz ama süre açısından bi bakın bu engel olabilir
Old 04-05-2012, 10:00   #4
av m bayraktar

 
Varsayılan işinize yaracak içtihadlar

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2004/10529
Karar No.
2004/13816
Tarihi
14.12.2004


İLGİLİ MEVZUAT
818-BORÇLAR KANUNU/21
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/705


KAVRAMLAR
TAPU İPTALİ VE TESCİL
GABİN
OBJEKTİF VE SUBJEKTİF UNSUR


ÖZET
GABİN DAVASINDA ÖNCELİKLE EDİMLER ARASINDAKİ, AŞIRI ORANSIZLIK ÜZERİNDE DURULMALI, OBJEKTİF UNSUR İSPATLANDIĞI TAKDİRDE MUTAZARRIRIN KİŞİLİĞİ, YAŞI, SAĞLIK DURUMU, TOPLUMDAKİ YERİ, EKONOMİK GÜCÜ PİSİKOLOJİK YAPISI GİBİ MADDİ, MANEVİ YÖNLER YANİ SUBJEKTİF UNSUR DERİNLİĞİNE ARAŞTIRILIP İNCELENMELİDİR


Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, davalının kardeşi olan Sami'den borç para alıp ödeyemediğini; bunun üzerine Sami'nin kendisini ailesinin başına çok kötü şeyler gelebileceği" şeklinde tehdit ettiğini; bu tehditlerden korkup çok zor durumda kaldığını ve bu halde iken davaya konu taşınmazını değerinin çok altında davalıya sattığını ileri sürerek gabin hukuksal nedenine dayalı olarak taşınmaz tapusunun iptaline ve adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.12.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Besim Yücel geldi davetiye teblige rağmen temyiz edilen vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi N.Semra Soydaş'ın tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden kayden davacıya ait bulunan 1 parseldeki 1 nolu bağımsız bölüm vasıflı taşınmazın 3.12.1999 tarihli akitle, 2.500.000.000.TL.bedelle davalıya satış yolu ile temlik edildiği görülmektedir.

Davacı bu temlikin zorda kalması nedeniyle yapıldığını ve gabin ile illetli olduğunu ileri sürmüştür.

Bilindiği üzere;sözleşmenin gabin nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki nisbetsizliğin, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek, istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmağa, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış Borçlar Kanunun 21. maddesi ile aynen"bir akitte ivazlar arasında açık bir nisbetsizlik bulunduğu takdirde eğer gabin mutazarrırın muzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise mutazarrır bir sene zarfında akti feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir" hükmü getirilmiştir.

O halde, gabin den söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı nisbetsizlik yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik ( hafiflik ) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene ( sömürülene ), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı verir.

Hemen belirtmek gerekirki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü pisikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

Somut olaya gelince; öncelikle dava dilekçesindeki anlatımdan, davacının çekişmeli taşınmazı 3.500.000.000. TL. bedelle davalıya sattığını, bunun 1.500.000.000.TL.sının davalının kardeşinden aldığı borca sayıldığını; kalanının da dava dışı Sami ve Mehmet'e borç olarak verildiğini ileri sürdüğü görülmektedir.

Bir başka kişiye borç para verme olanağına sahip olan birinin muzayaka halinde bulunduğu söylenemez.

Öte yandan, davacı yargılama safahatında dava dışı kişilerin kendisinden zorla çek aldıklarını; bunların ödenmesi bakımından darda kaldığını ileri sürmüşse de, böyle bir ilişkinin varlığı kanıtlanmış değildir.

Hal böyle olunca, taraflar arasındaki satış aktinde gabinin subjektif unsurunun bulunmadığı kabul edilmek suretiyle davanın reddi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.NUN 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400.000.0000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2004/10529
Karar No.
2004/13816
Tarihi
14.12.2004


İLGİLİ MEVZUAT
818-BORÇLAR KANUNU/21
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/705


KAVRAMLAR
TAPU İPTALİ VE TESCİL
GABİN
OBJEKTİF VE SUBJEKTİF UNSUR


ÖZET
GABİN DAVASINDA ÖNCELİKLE EDİMLER ARASINDAKİ, AŞIRI ORANSIZLIK ÜZERİNDE DURULMALI, OBJEKTİF UNSUR İSPATLANDIĞI TAKDİRDE MUTAZARRIRIN KİŞİLİĞİ, YAŞI, SAĞLIK DURUMU, TOPLUMDAKİ YERİ, EKONOMİK GÜCÜ PİSİKOLOJİK YAPISI GİBİ MADDİ, MANEVİ YÖNLER YANİ SUBJEKTİF UNSUR DERİNLİĞİNE ARAŞTIRILIP İNCELENMELİDİR


Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, davalının kardeşi olan Sami'den borç para alıp ödeyemediğini; bunun üzerine Sami'nin kendisini ailesinin başına çok kötü şeyler gelebileceği" şeklinde tehdit ettiğini; bu tehditlerden korkup çok zor durumda kaldığını ve bu halde iken davaya konu taşınmazını değerinin çok altında davalıya sattığını ileri sürerek gabin hukuksal nedenine dayalı olarak taşınmaz tapusunun iptaline ve adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.12.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat Besim Yücel geldi davetiye teblige rağmen temyiz edilen vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi N.Semra Soydaş'ın tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden kayden davacıya ait bulunan 1 parseldeki 1 nolu bağımsız bölüm vasıflı taşınmazın 3.12.1999 tarihli akitle, 2.500.000.000.TL.bedelle davalıya satış yolu ile temlik edildiği görülmektedir.

Davacı bu temlikin zorda kalması nedeniyle yapıldığını ve gabin ile illetli olduğunu ileri sürmüştür.

Bilindiği üzere;sözleşmenin gabin nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki nisbetsizliğin, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek, istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmağa, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış Borçlar Kanunun 21. maddesi ile aynen"bir akitte ivazlar arasında açık bir nisbetsizlik bulunduğu takdirde eğer gabin mutazarrırın muzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise mutazarrır bir sene zarfında akti feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir" hükmü getirilmiştir.

O halde, gabin den söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı nisbetsizlik yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik ( hafiflik ) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene ( sömürülene ), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı verir.

Hemen belirtmek gerekirki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü pisikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani subjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

Somut olaya gelince; öncelikle dava dilekçesindeki anlatımdan, davacının çekişmeli taşınmazı 3.500.000.000. TL. bedelle davalıya sattığını, bunun 1.500.000.000.TL.sının davalının kardeşinden aldığı borca sayıldığını; kalanının da dava dışı Sami ve Mehmet'e borç olarak verildiğini ileri sürdüğü görülmektedir.

Bir başka kişiye borç para verme olanağına sahip olan birinin muzayaka halinde bulunduğu söylenemez.

Öte yandan, davacı yargılama safahatında dava dışı kişilerin kendisinden zorla çek aldıklarını; bunların ödenmesi bakımından darda kaldığını ileri sürmüşse de, böyle bir ilişkinin varlığı kanıtlanmış değildir.

Hal böyle olunca, taraflar arasındaki satış aktinde gabinin subjektif unsurunun bulunmadığı kabul edilmek suretiyle davanın reddi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.NUN 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400.000.0000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
1979/3824
Karar No.
1979/5938
Tarihi
03.05.1979


İLGİLİ MEVZUAT
818-BORÇLAR KANUNU/21


KAVRAMLAR
SÖZLEŞME
FESİH GABİNDE
GABİN
MÜZAYAKA
TAPU İPTALİ


ÖZET
DAVACI SATIŞ SÖZLEŞMESİYLE DAVA KONUSU TAŞINMAZLARI DAVALI TARAFA TEMLİK ETMİŞ VE GABİN NEDENİNE DAYANARAK SATIŞIN İPTALİ İSTEĞİNİ KAPSAYAN BU DAVAYI AÇMIŞTIR.


DAVA VE KARAR : Mahkemece gabinin subjektif unsurlarının varlığı saptanamadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

İptali istenilen satış işlemi 9.5.1975 gününde yapılmış ve dava 22.10.1975 tarihinde açılmış bulunduğuna göre hak düşüren süre dolmamıştır.

Davada gabin nedenine dayanıldığına kuşku yoktur. Uyuşmazlığa sağlıklı bir çözüm getirilebilmesi için olayda gabini oluşturan Yasal ögelerin var olup olmadığının saptanması gereklidir. Bu gibi konularda doğru bir tesbit ve teşhis yapılabilmesi için özellikle davacının durumu üzerinde titizlik ve duyarlıkla durulması, insancıl kriterlerden yararlanılması zorunludur.

Uzaktan yapılan "kaba bir yoklama" ile olayın derinliklerine nüfuz edilmesi ve sıhhatli bir neticeye ulaşılması mümkün değildir.

Davacı 1312 doğumlu olup temlik işleminin yapıldığı sırada ( 80 ) yaşlarındadır. Duruşma sırasında vefat eden davacının "ileri yaşta" olduğu açıktır. Ayrıca tanıkların sözlerine göre:

Saf bir köylü kadını olan davacının gözlerinin iyi görmediği, ara sıra yatağını bile pislediği, çeşitli değerdeki; paraları fark edemediği, bazan yakını olan kimseleri bile tanımakta zorluk çektiği anlaşılmaktadır. Aksi ileri sürülmeyen ve kanıtlanamayan bu bulgulara göre davacı yaşı ve fizyolojik durumu itibariyle nerede ise yeteneksizlik sınırlarına dayanmış bir kişidir.

Davacının "yaşlı" olduğu kadar "yalnız" olduğu da sezilmektedir.

Yaşlılık, insan hayatında, bir çok kişilerin en önemli sorunudur. Yaşlı ve yalnız olan bir kişi, bazı hallerde çaresizlik ve acz içinde kıvranma durumundadır. Yukarıda yazılı nedenlerle günün 24 saati çaresizlik ve acz içinde bulunan bir kimsenin sıkıntı - muzakaya - içinde olmadığı söylenemez.

Müzayaka geniş kapsamlı ve çok yönlü bir öğedir. Maddi ve manevi müzayaka sayılabilecek çeşitli haller vardır.

Olaya insancıl ve gerçekci bir açıdan bakıldığında yukarıda açıklanan koşullar altında ömrünün son günlerini geçiren davacının kırılmaz bir muzayaka çenberi içinde olduğunu kabul etmek gerekir. Kısaca olayda ve benzeri durumlarda yaşlılık ve yalnızlık kıskacına alınmış kimselerin muzayaka içinde bulunduklarını kabul etmekten başka çare yoktur.

Bir kimsenin yaşlı olması her konuda tecrübe sahibi olduğunu gösteremez. Davacının ileri yaşa ulaşmasına rağmen gayrimenkul satışı konusunda görgü ve tecrübesi, taşınmazlarının değeri hakkında yeterli bilgisi olmadığı açıktır. Halk deyimi ile "son çocukluk" döneminde bulunan davacının bir çocuk kadar saf olduğu bellidir.

Olayda muzayaka ve tecrübesizlik hallerinin var olduğu gerçekleşmiştir. Davacının yakını olan davalıların bildikleri bu durumdan yararlanmak suretiyle dava konusu taşınmazların kendilerine çok düşük bir bedel karşılığında intikalini adeta aldatarak sağladıkları açıktır.

Davacı içinde bulunduğu koşullar nedeniyle aldatılmış ve sömürülmüş bir kimsedir. Davacının uzun bir ömür boyu elinde tuttuğu taşınmazlarını son demlerinde davalılara devretmesini başka türlü izah etmek imkanı yoktur.

İvazlar arasında aşırıdan öte açık ve fahiş bir nisbetsizlik vardır. Temlik tarihinde ( 100 ) bin liraya yakın değer taşıyan taşınmazları davalılar ( 2500 ) liraya satın almışlardır. Bu derece dengesiz bir satışın akıl ve insaf açısından geçerli sayılması mümkün değildir. BK.nun 21.maddesi bu tür münasebetsizlikleri ortadan kaldırmak için kabul edilmiş yasal bir önlemdir.

Açıklanan bu nedenlerle davanın kabulü gerekli iken reddine karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Hükmün yazılı sebeplerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/23
K. 2003/755
T. 22.1.2003
• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Hile, Gabin, Taraf Muvazaası Hukuksal Nedenlerine Dayalı Olarak Tapu İptali ve Tescil İstemi)
• SIFAT YOKLUĞU (Hukuki Yarar Bulunan Hallerde Sıfat Yokluğundan Bahsedilememesi)
• İPTAL İSTEKLİ DAVA (İptal İstekli Davalarda Davacının Hukuki Yararının Bulunduğunun Kabulünün Gerekmesi)
• HUKUKİ YARAR (Hukuki Yarar Bulunan Hallerde Sıfat Yokluğundan Bahsedilememesi)
1086/m.38
ÖZET : Dava, hile, gabin, taraf muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. Dosya kapsamından ihtilaf konusu taşınmazlarda davacının kayden malik iken dava dışı kişilere, onlardan da satış suretiyle davalıya intikal ettiği anlaşılmaktadır. Davacı, bu intikallerin yolsuz olduğunu iddia etmiştir. Bu durumda, iptal istekli davalarda, davacının hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir. Hukuki yarar bulunan hallerde sıfat yokluğundan bahsedilemez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, davalının kendisini kandırmak suretiyle gerçekte yüz milyar lira değerinde olan çekişmeli 16578 parselde 8 ve 9 nolu bağımsız bölümlerle, 7989-7990 parsel sayılı taşınmazları sekiz milyar bedelle satın aldığını ileri sürmüş, daha sonra da temlikin inanç sözleşmesine dayalı olduğunu belirterek tapu iptali ve tescil istemiştir.

Davalı, çekişmeli taşınmazları davacıdan satın almadığını savunarak davanın husumet yönünden reddini talep etmiştir.

Mahkemece, davalının bayii olmayan davacının davalıya karşı dava açmakta aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hâkiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı hile, gabin, taraf muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Davalı, dava konusu taşınmazları davacıdan satın almadığını savunmuş, mahkemece de davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. İddianın ileri sürülüş biçimi ile dosya içeriğinden ve toplanan delillerden çekişmeye konu taşınmazların, kayden davacının mülkiyetinde iken dava dışı kişilere, onlardan da davalıya satış yoluyla intikal ettiği anlaşılmaktadır. Davacı bu intikallerin yolsuzluğunu ileri sürmüştür. Öyle ise iptal istekli davada hukuki yararı bulunduğu kuşkusuzdur. Hukuki yarar bulunan hallerde sıfat yokluğundan söz edilemez.

Hal böyle olunca, iddia ve savunma çerçevesinde delillerin toplanması, bu arada kayıt maliki olan davalı ile davacı arasında düzenlenen "protokol" başlıklı belgenin de değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 22.1.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

yarx

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11866
K. 2005/13324
T. 14.12.2005
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Vesayet Altına Alınan Davacıya Atanan Vasi Yönünden Husumete İzin Belgesi İbraz Edilmeden Davaya Devam Edilemeyeceği - Ehliyetsizlik Hata Hile Gabin İddiası )
• VESAYET ALTINA ALINAN KİŞİ ( Davacıya Atanan Vasi Yönünden Husumete İzin Belgesi İbraz Edilmeden Davaya Devam Edilemeyeceği - Ehliyetsizlik Hata Hile Gabin İddiası/Tapu İptali ve Tescil )
• HUSUMETE İZİN BELGESİ ( Vesayet Altına Alınan Davacıya Atanan Vasi Yönünden Husumete İzin Belgesi İbraz Edilmeden Davaya Devam Edilemeyeceği - Tapu İptali ve Tescil )
4721/m. 462
1086/m. 38, 42
ÖZET : Davacılar, annelerinin ihtilaf konusu taşınmazını davalıya sattığını, ancak satış işleminin ehliyetsizlik, hata, hile ve gabin nedeniyle geçersiz olduğunu iddia ederek tapu kaydının iptali ile anneleri adına tesciline karar verilmesini talep etmişlerdir. Yargılama sırasında davacılardan biri annesine vasi olarak atandığına dair mahkeme kararını ibraz etmiştir. Bu durumda davanın ehliyetsiz adına açıldığı kabul edilmelidir. Ancak vasi husumete izin belgesi almadan davaya devam edemez.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, anneleri Nurdane'nin 523 parsel sayılı taşınmazını davalıya 750.000.000.-TL bedelle sattığını öğrendiklerini, ancak anılan işlemin ehliyetsizlik, hata, hile ve gabin hukuksal nedenleriyle geçersiz olduğunu ileri sürüp; tapu iptali ve Nurdane adına tescil istemişler, bilahare davacılardan Fatma'nın annesine vasi olarak atandığına dair vasi tayini kararını sunmuşlardır.

Davalı, iddiaların doğru olmadığını ve dava konusu taşınmazı ondört milyar Liraya satın aldığını belirtip; davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacı Cuma yönünden sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine, davacı Fatma'nın ise Nurdane'ye vasi olarak atanması sebebiyle anılan davacı yönünden davaya devam edilerek gabin hukuksal nedeninin unsurlarının oluştuğu gerekçesiyle; davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.T.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden ve dava dilekçesindeki iddianın ileri sürülüş biçiminden; davacıların anneleri Nurdane'nin ehliyetsizliği de dahil olmak üzere birden çok hukuki sebepler ileri sürmek suretiyle maliki bulunduğu taşınmazı davalıya temlikinin yolsuz tescile dayalı olduğunu belirterek eldeki davayı açtıkları görülmektedir.

Gerçekten de, yargılama aşamasında kayıt maliki Nurdane'nin vesayet altına alındığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın ehliyetsiz adına açıldığı kabul edilmelidir. Ne var ki ehliyetsize tayin edilen vasi bakımından vesayet makamından Türk Medeni Kanunu'nun 462/8. maddesi gereğince husumete izin olmaksızın yargılamaya devam edilmesine olanak yoktur. Bu durumda öncelikle sözü edilen yasa hükmü gereğince husumete izin belgesinin alınması, dava vekil sıfatıyla takip edilecekse vasiden vekaletname ibrazının sağlanması, ondan sonra yargılamaya devam edilmesi zorunludur.

Taraf teşkiline ilişkin bu eksiklikler giderildikten sonra, dosyada dayanılan hukuki sebepler yönünden birbirine uygun düştüğü ölçüde herbir sebebin dikkate alınarak araştırma yapılması gereklidir. Bu bakımdan öncelikle ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması, bu iddia kanıtlanamadığı takdirde diğer sebepler bakımından gerekli araştırma yapılması gerekirken, öncelikli olmayan gabin hukuki nedeni dikkate alınmak suretiyle karar verilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

yarx
Old 04-05-2012, 10:54   #5
zehra aydın

 
Varsayılan

Yanıtlarınız için teşekkürler. ancak tapuda satış bedeli gösterilmemiş.tapu kütüğündeki edinme sebebi-satış bedeli bölümünde bedel yok ve satış-hisse tesisi yazmakta.
Old 04-05-2012, 11:13   #6
av m bayraktar

 
Varsayılan

çok iyi bedelsiz olduğu anlamına gelir işinize daha çok yarar
Old 04-05-2012, 12:41   #7
Av. Feyza Altun

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan zehra aydın
İyi günler sayın meslekdaşlar.
Adli yardım bürosundan gelen bir dosya için fikirlerinize ihtiyacım var.
Arsa nitelikli taşınmazın sahibi olan muris 10 yıl önce ölüyor. Geriye eşi,3 kızı ve 3 oğlu mirasçı olarak kalıyor.Yaklaşık 6 yıl önce 2 erkek kardeş müvekkilimden ilgili taşınmazla ilgili olarak vekaletname alıyorlar ve maddi açıdan sıkıntı yaşayan müvekkilime vekaletname vermesi karşılığı para vereceklerini söylüyorlar. Ancak müvekkilim vekaletname verdikten sonra kardeşlerinden para alamıyor. Müvekkiim daha sonra annesinin ve diğer kız kardeşlerinin de erkek kardeşlerine vekalet verdiğini öğreniyor.Müvekkilim tapuya gittiğinde annesine ve kız kardeşlerine ait tüm hisselerin aynı tarihte, eşit oranda 3 erkek kardeşin üzerine tesis edildiğini görüyor.
vekaletname verilmesinin üzerinden 6 yıl geçmiş.Tapu iptal davası zamanaşımından reddedilebilir diye düşünüyorum. Sizce ne yapmalıyım? Bir de ispat külfeti konusunda ne düşünüyorsunuz

Muvazaa nedeniyle tapu iptal davalarında zamanaşımı yoktur. Muvazaa öğrenildiği vakit dava açılabilir. Fakat burada Tapu İptal davası değil müvekkiliniz ve mümkünse diğer kız kardeşleri ve annesi adına hile ile ellerinden çıkan hisse bedellerinin ve değer artışlarının müvekkilinize verilmesini talep edebilirsiniz.
Old 04-05-2012, 13:37   #8
Av. Kübra İSLAMOĞLU BAYER

 
Varsayılan

Burada gabin yahut muvazaa söz konusu değildir. Hile söz konusudur.
Hile söz konusu ise ve işlemi yapan kötüniyetli ise yani olayınızdaki gibi ise zamanaşımı söz konusu olmaz.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 1983/434
K. 1984/112
T. 19.1.1984
• HİLELİ İŞLEM ( Zamanaşımına Tabi Olmadığı )
• ZAMANAŞIMINA TABİ OLMAMA ( Hileli İşlem )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hileli Satışta )
• HATA VE HİLE ( Hak Düşürücü Sürenin Başlangıcı ve Zamanaşımına Tabi Olup Olmadığı )
• HATANIN ANLAŞILMASI ( Zamanaşımı )
• HİLENİN ANLAŞILMASI ( Zamanaşımı )
• AKDE İCAZET ( Hak düşürücü sürenin başlaması )
818/m.31,60,125

ÖZET : Davacıların hata ve hileyi öğrenme tarihi belirlenerek, davanın B.K.`nun 31. maddede öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının araştırılması gerekir. Hileli işlem yapan kişi kötüniyetli olması nedeniyle BK'nın 125. ve 60. maddelerindeki zamanaşımı sürelerinden yararlanamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davada; davacılar, ortak miras bırakanları H.`nin hasta, yaşlı olmasından yararlanarak davalının hile ve desise ile 71 sayılı parseldeki murise ait 1/6 payı adına temlik ve tescil ettirdiğini ileri sürerek iptal isteğinde bulunmuşlardır. Davalı, iddianın doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu hüküm yasal süre içerisinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ile tescil isteğine ilişkindir. Hata ve hile nedenine dayanan davaların her türlü delillerle ispatının mümkün bulunduğu devamlılık kazanmış yargısal kararlar gereğidir. Olayda sağlıklı ve hukuksal bir çözüme ulaşılabilmesi için tartışmasız olan bir kısım maddi olguların vurgulanmasında yarar vardır.

Davacıların, ortak mirasbırakanı 1309 doğumlu H., yaşlı bir kimsedir. Dava konusu taşınmazdaki 1/6 payını 24.2.1969 tarihinde 3000 lira bedel üzerinden satış suretiyle davalıya temlik etmiştir. Temyize konu dava ise 10.3.1980 tarihinde açılmıştır. Akit tablosuna göre, satış tarihi ile dava tarihi arasında on yıldan fazla bir süre geçmiştir. Mahkemece, davacıların iddiası doğrultusunda gösterdiği deliller toplanılmadan, tanıkların tamamı dinlenmeden, salt akit ve dava tarihleri arasında BK. nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık süreaşımının gerçekleştiği görüş ve düşüncesi ile dava reddedilmiştir.

Bu durumda olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, BK.nun 31. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin on yıllık zamanaşımı ile sınırlandırılmasının mümkün olup olmadığı, diğer anlatımla BK. nun 31. maddesi hükmünün uygulanması gereken hallerde BK. nun 125 ve 60. maddelerinden yararlanıp yararlanılamayacağıdır. Bu itibarla hileli işlem sonunda, mülkiyetin karşı tarafa geçmesi düşünülemez. Özelikle hileli işlem yapan kişinin kötü niyetli olması nedeniyle 125. maddede öngörülen zamanaşımından yararlanması mümkün olamayacağı gibi BK. nun 60. maddesinden de yararlanamayacağının kabulü gerekir. Nitekim bu konuda doktrinde de görüş birliği mevcuttur.

Hal böyle olunca, mahkemece öncelikle davacıların hata ve hileye ıttıla tarihi belirlenerek, davanın BK. nun 31. maddede öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içerisinde açıldığının saptanması halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri delillerin toplanması ve bundan sonra delillerin tümü birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Bu yönde yeterli inceleme ve soruşturma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.1.1984 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1988/1-767

K. 1988/987

T. 7.12.1988

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Hata ve Hile Hukuksal Nedeniyle )

• HATA VE HİLEYE DÜŞÜLMESİ ( Tapu İptali ve Tescil )

• KÖTÜNİYETLİ KİŞİ ( Zamanaşımı Sürelerinden Yararlanamaması )

• ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesinden İtibaren Başlaması )

• BİR YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ ( Hata veya Hilenin Öğrenilmesi )

818/m.125,23,28,31

ÖZET : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle b.k.nun 125 maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulamaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyon Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.5.1987 gün ve 1986/594 E. 1987/217 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.11.1987 gün ve 1987/8733- 10941 sayılı ilamı: ( .. Dava, hata ve hile hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Bu nedene dayanan davaların her türlü delille isbatının mümkün bulunduğu devamlılık kazanmış yargısal kararlar gereğidir. Davacı içerisinde oturup yaşamını sürdürdüğü evini tapuda hibe suretiyle davalılara 3.9.1974 tarihinde temlik etmiştir. Temyize konu dava ise 14.11.1986 tarihinde açılmıştır. Akit tablosuna göre bağış tarihi dava tarihi arasında on yıldan fazla bir süre geçmiştir. Mahkemece davacının iddiası doğrultusunda gösterdiği deliller toplanmadan salt on yıllık zamanaşımının gerçekleştiği görüş ve düşüncesiyle dava reddedilmiştir.
Bu durumda olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun B.K.nun 31. maddesindeki hak düşürücü sürenin on yıllık zamanaşımı ile sınırlandırmanın mümkün olup olmadığı B.K.nun 31. maddesinin uygulanması gereken hallerde B.K.nun 125 ve 60. maddelerinden yararlanıp yararlanılmayacağıdır. Hemen belirtmek gerekir ki 31. maddede yenilik doğuran bir hak söz konusudur. Bu itibarla, hileli işlem sonunda mülkiyetin karşı tarafa geçmesi düşünülemez. Özellikle hileli işlemi yapan kişinin kötü niyetli olması halinde 125. maddede öngörülen zamanaşımından yararlanması mümkün olamayacağı gibi, B.K.nun 60. maddesinden de yararlanamayacağının kabulü gerekir. Hal böyle olunca, öncelikle davacının hata ve hileye ıttıla tarihi belirlenerek davanın B.K.nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının araştırılması, bu süre içinde açıldığının saptanması halinde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde gösterecekleri delillerin toplanması ve bundan sonra delillerin tümü birlikte değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu yönden hiçbir inceleme ve soruşturma yapılmaksızın yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava temelde hata ve hile iddiasına dayanmaktadır. Hile iddiasının gerçekleşmesi halinde temlikin geçerli bir hukuki sebebe dayandığından söz edilemez. Dava bu mahiyeti itibariyle Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık süreye de tabi tutulmaz. Ancak davanın hata ve hilenin öğrenilmesinden itibaren B.K.nun 31. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde de açılmış bulunması zorunludur. Mahkemece bu yön üzerinde durularak gereken araştırma ve inceleme yapılmak ve dolayısiyle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak icabederken tapudaki işlem tarihinden itibaren 10 yıldan fazla sürenin geçtiği düşüncesiyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 7.12.1988 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/837

K. 2005/1805

T. 23.2.2005

• TAPU İPTAL VE TESCİLİ ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi - Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı )

• VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Vekaletin Hile ile Alındığı İddiasının Aynı Zamanda Vekaletin Kötüye Kullanıldığı İddiasını da İçerdiğinin Kabul Edilmesi/Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• ZAMANAŞIMI ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Davalarının Zamanaşımı yada Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmadığı - Tapu İptal ve Tescili )

• VEKALET AKDİ ( Vekilin Vekil Edenin Yararına ve İradesine Uygun Hareket Etme/Onu Zararlandırıcı Davranışlardan Kaçınma Yükümlülüğü Altında Oluşu - Tapu İptal ve Tescili )

4721/m.2,3

818/m.31,390/2

ÖZET : Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar; çaplı taşınmazlardaki intikal işlemleri ve davacı Nefiye'nin paylarının davacı Mustafa'ya satışı konusunda davalı Mehmet'e vekaletname verdiklerini, ancak, anılan davalının bu vekaletnamelere dayalı olarak taşınmazları başkalarına sattığını, tüm davalıların ortak hareket ettiklerini ileri sürerek; 3172 parsel sayılı taşınmazdaki 384/1152 payın iptali ile tescil, olmazsa tazminat isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı İlhan; dava konusu taşınmazdaki çekişmeli payı dava dışı kişiden,tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle satın aldığını,diğer davalılar ve olaylarla ilgisinin bulunmadığını belirterek;davanın reddini savunmuştur.

Davalı İsmail; davaya yanıt vermemiştir. Diğer davalılar;davacı Mustafa ile davalı Mehmet arasında düzenlenen sözleşme gereği çekişmeli taşınmazın iş karşılığı davalı vekil Mehmet'e bırakıldığını, hata ve hilenin sözkonusu olmadığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini öteki, davalıların da sıfatlarının bulunmadığını bildirerek; davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; davacıların davasının BK.'nun 31 maddesindeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar,davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi,gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Mahkemece; hak düşürücü süre geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinin içeriğinden ve dilekçede ileri sürülen vakıalardan; davacıların kendilerinden hile ile alınan vekaletin kötüye kullanılması suretiyle dava konusu taşınmazın temlikinin sağlandığını bildirdikleri görülmektedir.

Vekaletin hile ile alındığı iddiasının, aynı zamanda vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği kabul edilmelidir. Davada temel olarak dayanılan hukuki neden, vekalet görevinin kötüye kullanılmasıdır. Bu tür davalar zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.

Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden ( resen )göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

SONUÇ : Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.2.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tapu iptal ve tescil davası mı? düzeltme davası mı? Hak düşürücü Süre Sorunu? parezger Meslektaşların Soruları 6 14-10-2020 16:51
Alacak davası mı açmalıyım sebepsiz zenginleşme davası mı? ncoban Meslektaşların Soruları 1 18-11-2009 13:28
Sizce İlamsız Takip mi Yapmalıyım Yoksa Alacak Davası mı Açmalıyım? Av.Ayşegül Çoban Meslektaşların Soruları 2 11-11-2009 21:49
Hile, gabin tapu iptal ve alacak davası zamanaşımı üye21665 Meslektaşların Soruları 1 13-10-2009 20:18
tapu iptali tescil davası mı açmalıyım sarissa Meslektaşların Soruları 4 18-08-2007 12:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06297803 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.