Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

"Çeviri Dizi Türkçe"si

Yanıt
Old 23-03-2007, 11:50   #1
Hekimbaşı

 
Varsayılan "Çeviri Dizi Türkçe"si

Sn.Katılımcılar,

Edebi değer taşıyan yazıların çevirimi ayrı bir sanattır; herkes yapamaz. Mantıksal olarak sıralarsak; yapacak kişinin

1. çevrilen yazarla aynı duygulanımı paylaşabilmesi
2. çevrilen eser türünden en iyisinden en kötüsüne her düzeyden yüzlerce eser okumuş olması
3. çevrilen eserin yazıldığı dönemde eseri yazanın ülkesindeki güncel dili izlemiş olması
4. her iki dilde çok sağlam bir dil eğitimi almış olması
5. çevrilen eser türünde kendisinin de çalışmaları veya en azından denemeleri bulunması
6. yüksek empati becerisi, hayal gücü bulunması
7. çevirdiği dildeki okurları cezbedecek bir anlatımı olması
8. terimler, deyimler, özdeyişler, atasözleri konusunda geniş bilgisi olması

gerekir. Kısacası; çevirmenin çevirdiği dilde iyi bir yazar olmanın ötesinde çevrilen eserin dilinde de çok iyi bir okur olması gerektiği söylenebilir.

Ne yazık ki, ülkemizde konuşur sayısı bu kadar fazlayken yazar sayısı yerlerde sürünmektedir. Doğaldır ki, iyi çevirmen sayısı daha da az olacaktır. Bu koşullar altında, bizlerin de bilinçsiz yapılmış, niteliksiz çevirilerle başbaşa kalmamızda şaşılacak bir durum yoktur. Özellikle evlerimizin içine davetsiz olarak üşüşen yabancı dizilerin çevirilerinde işin daha kötüye gitmesi kaçınılmazdır; çünkü onların bir de kısıtlı sürede yapılma zorunluğu vardır. İşte böylece karşımıza ÇEVİRİ DİZİ TÜRKÇESİ (ÇDT) diye bir dil çıkmaktadır. ÇDT leri çevrildikleri dile bağlı olarak çeşitlendirmek mümkündür. Ama en yaygını, hiç kuşkusuz Amerikan dizilerinden yapılan çevirilerdir. Şimdilik hedefimizi bunlarla kısıtlamak bence yeterli olacaktır.

Amacımız, ÇDT örneklerini ele alarak, onlara karşı birbirimizi uyandırmak, günlük yaşamımıza girmelerine bilinçli olarak engel olmaktır. Türkçe' mizin seçkin ve eşsiz örgüsü içerisinde aynı konuşmaların nasıl gerçekleşmesi gerektiğini inceleyip, neden öyle değil de karşımıza getirildikleri biçimde çevirildiklerini çözümlemek de bu bilinci arttıracaktır. Yeterince ilgi olur ve herkes karşılaştığı gariplikleri bu başlığa katarsa, aynı zamanda sorunun ne boyutta olduğunu da belgelemiş oluruz diye düşünüyorum.

Bir etkinlikte yer alan Hırvatça bir filmde bize ait bir özdeyişin geri çevrildiğinde aldığı hali duyduğumda az kalsın küçük dilimi yutacaktım. Ne yazık ki bir yere yazmadım; filmi de unuttum. Ama bu bile mümkün, bilesiniz.

Türkçe' ye gönül vermiş herkesi beklerim.

Saygılarımla,
Old 23-03-2007, 11:53   #2
Hekimbaşı

 
Varsayılan ... adına üzülmek/sevinmek

Sn.Katılımcılar,

Başlığı attıktan sonra bir açılış maddesi koymak gerekir. Ben de bir yazımda tiye aldığım '... adına üzülmek', '... adına sevinmek' kalıplarıyla başlayayım diyorum. Türkçe' de biri adına bir eylem gerçekleştirmek mümkündür elbette. Ama nerde, nasıl? Örneğin; vekiller müvekkilleri adına işlem yaparlar. Bu durumda, birisi adına üzülmek demek, onun yerine üzüntüyü çekmek demek olur. Böyle birşey olabilir mi?

Türkçe' de biri adına üzülünmez. Üzülmek bir duygulanımdır ve bireyin kendi içinde gerçekleşir. Dolayısıyla ya üzülürsünüz, ya da üzülmez. Üzüntünüzün nedenini belirtmenin yolları ise gayet açıktır; nedenlik ilişkisi kurulur. '-den', '-den dolayı/ötürü', 'için' ilgeçleriyle bu işi yaparsınız.

Yani; 'Senin adına üzüldüm.' denmez, 'Senin için üzüldüm.' denir. Sevinmek de aynı nitelikte bir eylemdir, 'Senin için sevindim.' dersiniz. Fakat, karşılıklı konuşmada biz böyle bir kalıp kullanmayız; çünkü gereksizdir. Sadece 'Üzüldüm.' veya 'Sevindim.' dememiz yeterli olur.

Eğer daha değişik vurgular kazandırmak isterseniz, 'Ne kötü!', 'Ne güzel!', 'Çok iyi olmuş.', 'Ne yazık!', 'Çok sevindim!', 'Tüh, tüh tüh!' gibi anlatımları da seçebilirsiniz. İlle de üzülmek veya sevinmek sözcüklerini kullanmak zorunda değilsinizdir. Eylem kendi içinizde gerçekleştiğinden dolayı karşınızdaki onu bilmemektedir; nasıl dışa vurmak isterseniz, nasıl daha uygun veya etkileyici olacağını düşünüyorsanız, öyle ifade edersiniz. Karşınızdaki de bu tepkinizden sizin üzüldüğünüz veya sevindiğinizi algılayacaktır. Bir başkasına anlatırken sizin anlatımınızı aktarmak yerine 'O da çok üzüldü/sevindi.' diyecektir.

'... için üzüldüm/sevindim.' tümcesinde bir bireyi değil, üzüntü veya sevince yol açan olayı da belirtmek mümkündür. Hatta, yazı dilinde bu yolu yeğlememiz gerekir. 'Küçük kardeşim hastalandığı için üzüldüm.' de olduğu gibi. Bunun 'Hastalanan küçük kardeşim adına üzüldüm.' çevirisiyle uzaktan yakından benzerliği yoktur, kıyaslanamaz.

Başkalarından konuşurken de aynı koşullar geçerlidir. 'Onun adına üzüldüm/sevindim.' hilkat garibesi bir ifadedir. Her duyduğumda tüylerim diken diken olur ve açıkçası bütün içtenliğin sıyrılıp gittiğini, hakaret edildiğini düşünürüm. İfadeyi icadeden; diğer bireyin içindeki üzüntüyü paylaştığını, üzüntüyü onun içinde duyduğu yoğunlukta duyduğunu ifade etmenin en iyi yolu budur gibi düşünüyor aklı sıra. Bilmediğiniz birşeyi paylaşamazsınız. Biz Türkler dürüstlük ve içtenliğe önem verir, duygularımızı da pek dışa vurmaz, söze dökmeyi sevmeyiz. Bilmediğimiz birşeyi paylaştığımızı ima etmek; karşımızdakinin iç dünyasına bilmiş havalarda tecavüz etmek, bizim de onun kadar duygulanabildiğimizi iddia etmek, dolayısıyla duygularını, yani üzüntüsü veya sevincini, küçümsemek anlamına gelir. Hiç hoş karşılanamaz.

Saygılarımla,
Old 23-03-2007, 14:01   #3
Hekimbaşı

 
Varsayılan Seni seviyorum

Sn.Katılımcılar,

Kuyuya bir taş daha atayım dedim.

Elbette bir dilin sadece kurallarına dayanarak çeviri yapılması mümkün değildir. Neyi çeviriyorsanız, onu olanak bulduğunuz oranda Türkçe' ye çevirmeniz gerekir. Ama bu çeviri sadece sözcük sözcük yapılacak bir iş değildir. İki yoldan birini seçmeniz gerekir:

1. Ya, asıl dili kullananların yaşam biçimleri, alışkanlıkları ve beğenilerini aynen yansıtırsınız

2. Ya da, sahneyi kendi diliniz ve ulusunuzun alışkanlıkları çerçevesinde değerlendirerek, uygun ifadeleri koyarsınız

'Seni seviyorum' diye bir tümce Türkçe' de yoktur; daha doğrusu kullanılmaz. Biz sevgimizi gösterir, hatta daha da makbulu, hissettiririz. Zart zurt, orada burada, olduk olmadık yer ve zamanlarda 'Seni seviyorum.' demeyiz. Bu ayıptır. Sevdiğimiz kişi bizim onu sevdiğimizi bilir. İster davranışlarımızdan, ister içgüdüsüyle; ama bilir. Bizim bunu ona söylememiz gerekmez. Ciklet gibi 'Seni seviyorum.' demek bizim için gereksiz bir abartı, göz boyama olarak nitelendirilir. Seviyorsak, bunu davranışlarımızla göstermemiz beklenir. Eğer sevgimiz davranışlarımızla ortada değilse, zaten sevmiyoruz demektir; boş yere söz söylemenin, sergilemenin gereği yoktur. Zaten sevdiğinizi davranışlarınızla ortaya koyduğunuz, kendisine değer verdiğiniz birisine 'Seni seviyorum.' demenin ne gereği vardır? Ya da tam tersine; 'Seni seviyorum.' dediğiniz halde hareketlerinizle göstermediğiniz birisine bunu söylemenin ne değeri olabilir? 'Seni seviyorum.' dedikten beş dakika sonra karınızı dövecekseniz, sevseniz kaç yazar?

Bu ifade eblekçedir ve günlük yaşamımızda yeri olmamalıdır. Sevgi göstermek isteniyorsa, karşımızdakine saygı göstermekle başlamalı, sonra fedakarlıklarda bulunmalı, en sonunda da sevdiğimizi anlayıp memnun olmasını sağlayacak şeyleri yaparak bu sevgiyi kanıtlamalıyız.

Durduk yerde 'Seni seviyorum.' da ne demek oluyor ki? Hayret ki, ne hayret! (Güncel dilde ..!)

Bu konuda başkalarının düşünceleri gelirse, 'Senden hoşlanıyorum.', 'Sana bayılıyorum.', 'Bir tanemsin.', 'Seni seviyorum.', 'Sana aşığım.', 'Benimle evlenir misin (bir hayat kurar mısın)?' gibi benzeri deyimlerin kullanılışına girer ve bu abukluğu daha derinine irdeleriz.

Saygılarımla,
Old 25-03-2007, 10:17   #4
Hekimbaşı

 
Varsayılan geri aramak, birisine dönmek

Sn.Katılımcılar,


Dönmek;

1. kendi ekseni üzerinde ya da başka bir şeyin dolayında devinmek
2. {-den, -e} geri gelmek/gitmek
3. {-e} yönelmek
4. {-den, -i} sapmak
5. {-e} benzemek, bir şeyi andıracak duruma girmek
6. sınıfta kalmak
7. inanç, din ya da kanısını değiştirmek
8. değişmek, durumdan duruma geçmek
9. belli bir yerde dolaşmak
10. kendini bir yandan bir yana çevirmek
11. yönetilmek, düzene konulmak, çekip çevrilmek
12. bırakılan bir konu ya da işe yeniden başlamak, söz konusu etmek, anımsamak

Bütün anlamlarda fiziksel veya kavramsal olarak öncekinden farklı bir doğrultuya yönelme söz konusudur.

Öte yandan ÇDT nde 'telefonla görüşülen kişiye dönmek' anlamında bir kullanım vardır ve artık günlük yaşamda herkes tarafından kullanılır olmuştur. Eylem özünden ayrılarak 'aramak' yerine konmuştur.

{1, 2, 3, 9, 10} fiziksel eylemlerdir. Herhalde bunlar kastedilmeyecektir. {4} eki nedeniyle, {5, 6, 7, 8, 11} ise anlamları nedeniyle uymayacağına göre; geriye sadece {12} kalıyor. Açık ve tam olarak yazmaya çalışırsak:

'Bıraktığımız konuyu yeniden ele alıp, sizi ararım.'

demek istiyor olmalıyız. Eğer az ve öz konuşmak istersek, bunu 'Gene ararım.' diyerek yapabiliriz. Gene arayacak olmamızın nedenini karşımızdaki de bildiğinden, istediğimiz anlamı vermiş oluruz. Türkçe' nin genel mantığını zorlamadan hedefe ulaşmak bu kadar kolayken, neden 'Size dönerim.'?

"I'll call you back." -> "[Sizi] geri ararım/arayacağım."

diye bir çeviriyle başladı bu gariplik. O hepten olmayacak bir çeviriydi. Çünkü Türkçe' de birşeyi geri yapmak diye tek bir eylem yok; mantık dışı. 'Geri' sözcüğünü sadece yön belirtimli devinimler için kullanırız, ve aramak, hele buradaki kavramsal anlamıyla, geriye doğru yapılabilir bir eylem değildir. Bu nedenle dilimizde bu tür yabancı dilden çevrimlerde 'gene', 'yeniden' sözcüklerini kullanagelmişizdir. Zaten İngilizce olarak da kaymış bir anlam taşıyan bu tümce, haliyle çevrilince daha garipleşiyordu. Birileri de çevrilen 'geri aramak' ile 'geri gelmek/gitmek' arasındaki çağrışımdan dolayı, onun yerine 'dönmek' koydu. Hem de bir sözcük atarak daha kısalttı. Böylece Amerikancadaki 4 hece yerine 5 hecelik daha uygun bir karşılık yakalanmıştı. Aslında boşa kürek çekmenin gereği yoktu; çünkü 'Gene ararım.' da 5 hecedir.

Sonuçta; ben ne zaman güzel sesli bir bayandan 'Size dönerim.' sözünü duysam, sevgilim olduğunu ve bana döneceğini hayal etmeye başlarım. 'Sonra bana döner misiniz?' dediğinde de; beklemeye ne gerek var canım, hemen dönerim; demek gelir içimden ...


Saygılarımla,

Not: Bu arada, yeri gelmişken ÇDT olmayan, ancak ilgili bir başka yanlış kullanıma da değinmek iyi olabilir: 'geri dönmek'. (2) deki anlamdan dolayı aslında 'Ahmet evine geri döndü.' denemez, çünkü 'Ahmet evine geri geri geldi.' anlamına gelir. Dönmek, burada 'geri' sözcüğünü tanımından dolayı içine aldığından, onunla birlikte kullanılmaz. Ya 'Ahmet evine geri geldi.' ya da 'Ahmet evine döndü.' dememiz gerekir. Öte yandan; sıklıkla 'geriye döndü' demek durumunda kalabiliriz. Bu durum 'Geriye dön, beş adım daha git.' gibi hem (1) hem (3) anlamını vermek istediğimiz yerler olduğunda zorunlu hale gelir. Bu durumda 'Dön, beş adım daha git.' diyerek istediğimizi anlatmak mümkün olmaz; hemen akla 'Ne yöne dönecek?' sorusu gelir.
Old 25-03-2007, 12:03   #5
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sayın Hekimbaşı, ilk kez yazdıklarınızın tümüne katılıyorum.

Başlamışken "ÇDT" de bana göre sevimsiz olan "oldukça, üzgünüm, sanırım" sözcüklerini de değerlendirebilir misiniz lütfen? Saygılar
Old 25-03-2007, 21:03   #6
Hekimbaşı

 
Varsayılan üzülmek ve sanmak

Sn.Kanat,

Dağ dağa kavuşmaz ama, insan insana kavuşur; diye boşuna dememişler.

'Oldukça üzgünüm; sanırım.' diye bir tümce kurulamaz. Üzgünüm, 'üzgün durumdayım' ın kısaltılmışıdır ve 'birşey beni üzdü, hala da üzgünüm' anlamındadır. Üzülmüşseniz, üzülmüşsünüzdür; bunu siz bilmiyorsanız, kim bilecek? Biliyorsanız, aynı zamanda sanamazsınız, çünkü sanmak tanımı gereği belirsizlik içerir. 'Sanırım; üzgünüm.' derseniz, bu alay ediyorsunuz demektir; 'Üzgün olmam gerekirdi; ama üzüldüm mü, üzülmedim mi; bilemiyorum.' gibi bir anlam kazanır. Buna bir de 'oldukça' eklerseniz, olsa olsa alaycı tavrınızı vurgulamış olursunuz. Bana göre terbiyesizlik sayılır.

Aslında metni görmeden kesin olarak yorumlayamam. Ama sanırım bu "I guess; I'm sorry." den çevirme. Bu kendi dilinde de yanlış, argo bir kullanım. Ya "I guess; I should be sorry.", yani 'Sanırım; üzülmem gerekir."; ya da "I wish; I could feel sorry.", yani 'Üzülmek isterdim.' olabilir. Seçin; beğenin; alın.

Saygılarımla,
Old 26-03-2007, 13:11   #7
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Dr.Cem Hekimbaşı
Sn.Kanat,

Dağ dağa kavuşmaz ama, insan insana kavuşur; diye boşuna dememişler.

'Oldukça üzgünüm; sanırım.' diye bir tümce kurulamaz. Üzgünüm, 'üzgün durumdayım' ın kısaltılmışıdır ve 'birşey beni üzdü, hala da üzgünüm' anlamındadır. Üzülmüşseniz, üzülmüşsünüzdür; bunu siz bilmiyorsanız, kim bilecek? Biliyorsanız, aynı zamanda sanamazsınız, çünkü sanmak tanımı gereği belirsizlik içerir. 'Sanırım; üzgünüm.' derseniz, bu alay ediyorsunuz demektir; 'Üzgün olmam gerekirdi; ama üzüldüm mü, üzülmedim mi; bilemiyorum.' gibi bir anlam kazanır. Buna bir de 'oldukça' eklerseniz, olsa olsa alaycı tavrınızı vurgulamış olursunuz. Bana göre terbiyesizlik sayılır.

Aslında metni görmeden kesin olarak yorumlayamam. Ama sanırım bu "I guess; I'm sorry." den çevirme. Bu kendi dilinde de yanlış, argo bir kullanım. Ya "I guess; I should be sorry.", yani 'Sanırım; üzülmem gerekir."; ya da "I wish; I could feel sorry.", yani 'Üzülmek isterdim.' olabilir. Seçin; beğenin; alın.

Saygılarımla,


Bakın siz de "sanırım" dediniz.

Zaman zaman doğru kullanılsa da çoğunda yanlış kullanılan bir sözcük.

Yanlışlığını "anlaşılır" bir şekilde kanıtlayamadığım bir sözcük. O nedenle sizden yardım istedim.

NOT: Üç sözcüğü aynı cümlede değil, ayrı cümleleri düşünerek sormuştum. Saygılar
Old 27-03-2007, 11:04   #8
Hekimbaşı

 
Varsayılan Örneksiz ele almak zor olacak ama

Sn.Kanat,

Açıkçası; üç sözcüğü ayrı ayrı değerlendirmem gerekip gerekmediği açısından arada kalmıştım. Ama madem ayrı ayrı istemişsiniz; ona göre yaklaşmaya çalışayım. Örnekler olmayınca biraz zorlanacağım, olsun.

1. Sanırım demenin yeri ve zamanı vardır. Örneğin, benim kullanımımda; başkasının dilinde ne olup bittiğini tam olarak bilmem mümkün olmadığından, başka biçimde anlatmam düşünülemezdi. Sanmak zorundaydım. Her iki dilde de aynı bilgeliğe sahip olduğundan emin olmadıkça, kimsenin de sanmaktan öteye gitmesini beklemem. Örneğimiz olmadığı için, en olası karşılığı seçeceğim. Görebildiğim kadarıyla en sık {[i] Suppose; ...} yerine kullanılıyor. Buradaki anlam çoğu zaman sanmak değil, varsaymak karşılığıdır. Biz tümcelerimizi devirip, başına 'Varsayalım ki; ...' koymayız. Günlük dilde yani. En sık kullandıklarımız 'Diyelim; ...' veya eskilerin diliyle 'Farz-ı-mahal; ...' filandır. Bunlar yerine, duruma göre, {herhalde, belki de, muhtemelen} gibi sözcükler de konabilir bazen. Ama Türkçe' de bunları kullanarak kulağı tersten göstermek yerine, doğrudan anlatım yeğlenir. Öyle anlatınca da sandığınızı belirtmenize gerek kalmaz. Aşağıdaki birbirine çok yakın anlatımlara bakarsanız, sürekli sanmaktan nasıl kurtulunabileceği konusunda yardımcı olabilir.

Sanırım, kardeşini öldürdü; yoksa bizi burada beklerdi.
Herhalde kardeşini öldürdü; yoksa bizi burada beklerdi.
Muhtemelen kardeşini öldürdü; yoksa bizi burada beklerdi.
Kardeşini öldürdü, derim; yoksa bizi burada beklerdi.
Kardeşini öldürmüş olmalı; yoksa bizi burada beklerdi.

2. 'Üzgünüm.' konusunda söylenebilecek şeylerin bir kısmını zaten söyledim. Biz bunun yerine 'Üzül-düm/üyorum.' deriz. Çünkü Türkçe eylem ağırlıklı bir dildir. Bütün zaman, çoğullama, özne belirtim ekleri ve etkileşimlerle ilgili anlamları yükleme koyarız. Eğer bir eylemimiz varsa. Burada da var; onun için üzgünüm yerine üzüldüm demeyi yeğleriz. Yükleme konan eklere en çarpıcı örneği 'Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?' da görürüz. Adın sonuna konan 12 ek ve peşinden 2 ekin ayrı yazılmasına yol açan 1 ek, yani toplam 13 ekle yapılan tek bir sözcük sayılabilecek bu soru tümcesi, başka hiçbir dilde böyle kurulamaz. Addan eyleme, eylemden ada, addan sıfata, sıfattan eyleme ... ne isterseniz Türkçe' de mümkündür. Yeter ki sözcük öz Türkçe veya Türkçe' nin yapısına tam uyum sağlayabilecek nitelikte olsun. Tabii, bu ancak gerçekten üzgünseniz durumuna ilişkin yorum. Halbuki, 'Üzgünüm.' ün {Özür dilerim, Kusura bakma, Affet, İstemezdim} yerine de kullanıldığı ÇDT örneği çok. Tabii böyle olunca da yapay bir üzülme izlenimi yaratmaktan öte bir işe yaramıyor. Burada da ağzın aldığı biçim ve hece sayısı meselesi öne çıkıyor bence.

3. ÇDT lerde; İngilizcedeki 'Often' sözcüğünde de oyuncunun ağzının aldığı biçime en uygun karşılık olduğu için 'Oldukça' seçilmiş gibi geliyor bana. Sözlükte oldukça için {yeterince, epey, hayli} açıklaması verilmiş. Demek ki bu bir nitelendirmedir; nicellik belirtmez. Buna karşın ÇDT lerde sayılabilir şeyler için de kullanılıyor. 'Often' karşılığında {çoğunlukla, çoğu zaman, sıklıkla, sık sık} denebilecekken, bunları söyleyenin ağzı bambaşka biçimler alacağı için, oldukça diye çevirmek yeğlenmekte. Yanlış oluyor elbette.

ÇDT nin bozuk olmasının en önemli nedeni; çeviri sırasında metni bir bütün olarak ele almak ve Türkçe aynı sahneyi nasıl konuştururdum diye kafa patlatmak yerine; tümceler halinde çevirip, sadece seslendirmeyi uydurmaya çalışmak. Türkçe yüklem ağırlıklı ve sondan eklemeli bir dil olduğundan, ilk hamlede yapılan çevirinin en iyi anlatım olması olanaksız. Kurgunun en az 2-3 tur üzerinden geçtikten sonra seslendirmeyle ilgilenmek doğrusu. Ama buna ne gerek var diye düşünülüyor; verilen üç beş kuruşa da değmez diye bakılıyor. Kaldı ki izleyiciler aradaki farkın değerini ne kadar anlıyorlar acaba?

Saygılarımla,
Old 27-03-2007, 12:23   #9
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
'Seni seviyorum' diye bir tümce Türkçe' de yoktur; daha doğrusu kullanılmaz. Biz sevgimizi gösterir, hatta daha da makbulu, hissettiririz. Zart zurt, orada burada, olduk olmadık yer ve zamanlarda 'Seni seviyorum.' demeyiz. Bu ayıptır. Sevdiğimiz kişi bizim onu sevdiğimizi bilir


Bu paragraftaki her bir cümleniz için ayrı ayrı , "Emin misiniz?"


Alıntı:
Başkalarından konuşurken de aynı koşullar geçerlidir. 'Onun adına üzüldüm/sevindim.' hilkat garibesi bir ifadedir. Her duyduğumda tüylerim diken diken olur ve açıkçası bütün içtenliğin sıyrılıp gittiğini, hakaret edildiğini düşünürüm.


Empatinin bu kadar kısa ve güzel açıklanabileceği başka bir söyleyiş bulabilir misiniz?

"Bu olay nedeniyle düşünüyorum da, ben Ayşe'nin yerinde olsaydım, ne kötü bir durum onun adına, üzüldüm"

gibi bir uzun cümle yerine,

"Ayşe adına üzüldüm".

Ben böyle anlıyor, yeri geldikçe bu şekilde kullanıyorum "adına" kelimesini.

Saygılarımla...
Old 27-03-2007, 12:32   #10
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sayın Hekimbaşı, tekrar teşekkürler. Ekleyecek bir şey kalmadı ama deneyimlerimi aktarmak istiyorum:

İleri sürdüğünüz mazeret "seslendirme" de biraz-çok değil- hoş görülebilir. Saydığınız nedenlerle. Basılı yapıtlarda olay daha vahim. Otuzlu yaşlardaki çevirmenlerin, bulaşıcı hastalık gibi yaşlıları da yapmaya başladı, eline düşen eserleri okurken, bunalıyorum. Her "sanırım" sözcüğünün kırmızı kalemle altını çizdiğimde sayfa gelincik tarlasına dönüşüyor.(Yazım tekniği açısından bakınca bir başka yanlışlık aynı sözcüğün, doğru-yanlış, birden çok kullanımının hatalı olduğu.)

Önemli mi? Bunca sorun varken? Bence önemli. Çünkü yıllarca Türkçenin "kısır" bir dil olduğu söylenip duruldu. Aynı sözcükle, farklı şeyleri anlatabiliyormuşuz. Bu, düşük bir olasılık bana göre. Asıl şimdi, sizin de vurguladığınız gibi birçok duyguyu, olayı yalnızca "sanırım ve üzgünüm" sözcükleriyle aktarıyoruz. Nüanslar güme gidiyor böylece.

Bir ikinci nokta "Ğ" harfi. Dikkat ederseniz "sanırım"lı
cümleler, içinde "Ğ"olan kelime ya da "yan cümleciği" yok sayıyor:
"Sanırım, kardeşini öldürdü; yoksa bizi burada beklerdi." örneğinizde olduğu gibi. Bana göre bu cümle "kardeşini öldürdüğünü sanıyorum" olmalıydı.Öldürmek fiili yan cümlecik olarak yerine oturur, tabii "Ğ" harfi de.(Yalnızca örnek olarak kullandım.)

"Oldukça" miktar belirtmesi açısından kullanılabilir. Kullanıldığı yerler yanlış. Örnek:İsmet Sezgin eşinin cenazesinde OLDUKÇA üzgündü....Bir gazete haberi bu.

Saygılar
Old 27-03-2007, 14:29   #11
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Kanat,

Basılı yapıtların hiçbir mazereti olamaz; kusuruma bakmasınlar (üzgünüm?).

Türkçe' nin aynı sözcükle farklı şeyleri anlatabilmesi gerçektir ve olağanüstü bir özelliktir. Ama bunun örnekleri hiçbir zaman o kısır anlatımlarla ilişkili değildir. Onlar, çevirmenin kısırlığının göstergesidir. Vurgular, duygulanımlar, kuşkular, sevimsizlikler, imalar, art düşünceler, överken yermeler, döverken sevmeler, aklınıza ne gelirse; hepsi Türkçe' de tümce kurgusu ve sözcük seçimleriyle belirginleşir. Aynı sözcüğe birçok anlam yükleyebilmemiz, tümüyle bir önceki tümceye göre konuşuyor olmamızdandır. Dilimizde her tümce peşinden gelecek olan için bir koşullama olarak kullanılır. Sonrakinin sınırlarını çizer, sonrakine yön verir. Bu nedenle, tümceleri tek başına sıyırdığınızda çoğu zaman istenen anlamı aktarmakta yetersiz kalırlar. Bu özelliğiyle Türkçe' nin şiir yazma açısından büyük avantajları vardır. Çok az dilde sadece 3 heceli şiir yazabilirsiniz; ama Türkçe' de vardır. 3' lü, 5' li, 7' li şiirler, türküler boldur. Türkçe' de art anlam, veya farklı anlam yüklemeye sık sık rastlanır.

Bazı şaşkınlar bunun Türkçe' nin sözcük fakirliğine bağlamak gibi bir gaflete düşerler. Bu söz konusu bile değildir. Herşeye ayrı bir ad vermek, her niteliği farklı bir sıfatla belirtmek, her eylemi farklı dillendirmek dilin zenginliğini göstermez; o dilin yapısındaki zayıflığı, o dili konuşanların zekasındaki eksikliği, esneklikten yoksunluğu gösterir. Dilimizin olağanüstülüğü, söze dökülen herşeyin, iyi ya da kötü eğitimli herkesçe anlaşılabilirliğinin yüksek olmasında yatar. Eğer gerçekten Türkçe konuşursanız, ne derseniz deyin, herkes sizi anlayabilir. Yabancı dil bilimciler bu nedenle Türkçe' nin kolay benimsenir olduğunu söylerler. Türkçe iletişim kurmak için alim olmak gerekmez; belli düzeyde zeka yeterlidir.

Sn.Demirel,

İlk eleştiriniz için şunu söylemek zorundayım: evet; adım gibi eminim; yoksa yüzyıllardır böyle yaşamamız, aşık olmamız, ürememiz, topluluklar kurmamız mümkün olmazdı. Alıntıları pek sevmem; çünkü Türkçe' nin yukarıda belirttiğim güzelliği ve üstünlüğünü gözardı ederler. Yazının orasını burasını kırpmak yerine, tümünü ele almanızı öneririm. Nitekim; alıntınızın peşinden gelen tümceler konuyla ilgili düşüncemin ayrıntılarını açıklığa kavuşturmaktadır.

İkinci eleştirinize gelince. Bu kullanımın aklı sıra empati (bu sözcüğü kullanmak zorunda kalmak istemiyordum, ama sizin için daha anlaşılır kılmak istedim) ifadesi olarak ortaya çıktığına ilişkin görüşlerimi gönderimde açıkça belirtilmiştim zaten. Bu durumda bile 'Senin/Ayşe için üzüldüm.' demek dilimizde yeterlidir. Buna bir itirazınız varsa, duymak isterim.

Ben, karşımdakinin benim ne kadar üzüldüğümle ilgili varsayımlarda bulunması ve üzüntümü benim kadar hissettiğini vurgulamasından hoşlanmam. Bu hiç kimsenin haddi olmadığı gibi; somut bir kanıtı da olamaz. Bizler toplum olarak bu durumlarda 'palavralara karnım tok' diye düşünürüz. Üzüldüysen, kendin üzül kardeşim; benim üzüldüğümü nerden biliyorsun? Herkesin üzüntüsü kendine, değil mi ama? Ayrıca; üzülmüşsem bile, ne kadar üzüldüğümü sen nerden bileceksin? Ukalalığın daniskası.

Saygılarımla,
Old 27-03-2007, 15:26   #12
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

"Adına üzülmek" başlığıyla ilgili olarak:


Alıntı:
Bizler toplum olarak bu durumlarda 'palavralara karnım tok' diye düşünürüz.

Doğrusu Türkçe'nin kullanımıyla ilgili olarak, cümlelerde aktarılan duygulanımların samimi olup,olmayışına yine cümlelere bakarak karar vermek oldukça yanıltıcı sonuçlara gebedir. Salt bir tümcenin doğru ve düzgün kullanımına bakarak söyleyenin samimi olduğuna kanaat getiremeyeceğimiz gibi, aksi biçimde yine salt söyleyişi uygunsuz buluşumuza bakarak da samimiyetsizlik ve palavra olduğu inancı geliştiremeyiz.

Aksi halin kabulü durumunda, tüm belagat ustalarının, özü sözü bir olduğu çıkarımına ulaşmamız gerekir ki, kuşkusuz olanaklı değil.

Alıntı:
Ben, karşımdakinin benim ne kadar üzüldüğümle ilgili varsayımlarda bulunması ve üzüntümü benim kadar hissettiğini vurgulamasından hoşlanmam. Bu hiç kimsenin haddi olmadığı gibi; somut bir kanıtı da olamaz


Bunu haddini bilmezlik olarak değerlendirmeniz ilgimi çekti. Birisinin sizin için en az sizin kadar üzülebileceğine olan inançsızlığınızı, "hoşlanmamak", "haddi olmamak" şeklinde cümlelerle paralel tutmanızı, tüm iyiniyetime rağmen anlayamadım. Somut kanıta gelince, elbette olmaz, bu sizin başkalarına ve başkalarının size ne kadar inandığına bağlı olarak değişir.



Alıntı:
İlk eleştiriniz için şunu söylemek zorundayım: evet; adım gibi eminim; yoksa yüzyıllardır böyle yaşamamız, aşık olmamız, ürememiz, topluluklar kurmamız mümkün olmazdı

Seni seviyorum tümcesinin Türkçe'de olmadığına, kullanılmadığına, söylenmesine gerek olmadığına veya uygun mekanda söylenmediği takdirde ayıp olduğuna dair savlarınızdan emin olduğunuzu belirtmeniz karşısında, tartışmak anlamsız.

Dil ve dile yönelik eleştirileri, dile hakim ustalardan dinlemek daha yararlı, yapıcı ve çok daha gerçekçi olacaktır inancındayım.

Saygılarımla...
Old 27-03-2007, 16:15   #13
Hekimbaşı

 
Varsayılan Yapmayın Allah aşkına

Sn.Demirel,

Ne güzel söylemişsiniz; benim ayrıca belirtmeme gerek kalmamış: Tümcelerde aktarılan duygulanımların içtenliğine yine tümcelere bakarak karar verme olanağı olmadığı için, başkası adına üzülmemiz konu bile edilemez. Eh; bu durumda bunu içtenlikten yoksun ve palavra olarak nitelendirmeyelim de ne yapalım?

Bir olay, durum, ya da öykü anlatmakla, karşılıklı konuşmak veya iç dünyamızı başkalarına aktarmak farklı eylemlerdir. Dolayısıyla, sözünü ettiğiniz 'belagat ustaları' konumuz dışındadır. Ama onların bile yalın olarak 'Seni seviyorum.' dediklerine ben rastlamadım.

Dil somut kanıtlara dayalı kurgulanan bir iletişim aracı olmalıdır. Hurafelerle işimiz olamaz. Başkasının ne kadar üzüldüğü veya sevindiğini ölçebiliyorsanız, buna diyebileceğim birşey yok. Ben ermiş olmadığım için böyle birşey yapamam. Hele bir de başkası adına (yerine) üzülebiliyorsanız, sizi can-ı-gönülden kutlamak isterim. Hatta bunu nasıl yaptığınızı, o birey yerine üzülerek onu üzüntüsünden nasıl kurtardığınızı da gerçekten öğrenmek isterim; çünkü bu epey yararlı bir eylem. 'Üzülüm' adıyla bir şirket kurup, 'Başkası adına üzülünür' duyurusu yaparak, epey para kaldırabiliriz. Dünyada bu kadar çok üzülen varken, müşterinin sonu gelmez Vallahi.

Sevgiyi göstermenin sözlü veya sözsüz sonsuz yolu, yordamı varken; 'Seni seviyorum.' demek zorunda kalmayı ne kadar üretken, etkileyici ve çekici bulduğunuz size kalmış birşey. Ama biri bu duygusunu bana yansıtmanın daha çekici bir başka yolunu bulamıyorsa, onun için (isterseniz siz adına da diyebilirsiniz, ama yanlış olur) gerçekten üzülürüm. Çünkü atalarımız bunun binbir yolunu göstermiş. Hiç bilmeyen bile açar okur; olmadı türküleri dinler; daha olmadı, ana babasını örnek alır. Binlerce yıllık bir birikim içinden kendine uygununu bulamıyorsa da, sizin önerdiğiniz üzere, gider ÇDT nden yararlanır; ne yapalım.

Her ne kadar konu dışında ise de; burası bir Türkçe başlığı olduğu ve sözcük kulağımı tırmaladığı için, şu 'belagat' a değinmekte yarar görüyorum:

1. İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği
2. Söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı
3. Konuyu bütün yönleriyle kavrayarak, hiçbir yanlış ve eksik anlayışa yer bırakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmacıktan uzak, düzgün anlatma sanatı
4. Bir şeyde gizli olan derin anlam (Mecazi)

Elbette Arapça. Ben olsam 'sözün ustaları' derdim. Olsun; madem siz bunu seviyorsunuz, onun üzerinden gidelim. Sanırım 1.nci veya 3.ncü anlamında kullandınız; çünkü 4.ncü uymuyor, 2.ncininse ustası değil, uzmanı demeniz beklenirdi. İster istemez merak ediyorum; sözün ustaları nitelemeniz kimleri kapsıyor. Benim usta gördüklerim Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Veysel, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Rıfat Ilgaz, Aziz nesin, Yaşar Kemal örneğin. Birçok başkaları da var, ama beni en çok etkileyenler bunlar. Ne birileri adına üzüldüklerini duydum, ne de birine durup dururken 'Seni seviyorum.' dediklerini. Siz kimden duydunuz, ya da okudunuz?

Saygılarımla,
Old 27-03-2007, 16:43   #14
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Dil somut kanıtlara dayalı kurgulanan bir iletişim aracı olmalıdır.

Bu durumda pek çok kişi, örneğin filozoflar, şairler hiç konuşmamalı, mümkünse sonsuza dek susmalı

Alıntı:
Ne güzel söylemişsiniz; benim ayrıca belirtmeme gerek kalmamış: Tümcelerde aktarılan duygulanımların içtenliğine yine tümcelere bakarak karar verme olanağı olmadığı için, başkası adına üzülmemiz konu bile edilemez. Eh; bu durumda bunu içtenlikten yoksun ve palavra olarak nitelendirmeyelim de ne yapalım?

Söylediğimin bu olmadığını siz de biliyor olmalısınız. Bunun aksini , birini adına üzülmenin abesliğinden dem vurarak, palavra olarak nitelendiren sizdiniz. Ben tümcelere olumlu ya da olumsuz yönde, dizin veya kullanılış biçimlerine bakılarak, kesinlik içeren anlam yüklemenin yanlışlığından sözettim. A şahsı kötü bir olay yaşayan B şahsına "senin uğruna üzüldüm" şeklinde tümüyle kullanımı hatalı bir cümleyle duygularını aktarabilir, ancak üzüntüsünde son derece samimi olabilir, sizin örneğinizdeki gibi C şahsı ise "senin için üzüldüm" der, ancak tümüyle samimiyetsiz olabilir. Duygu aktarımları ille de sözsüz, eyleme dayalı olarak gerçekleştirilmeli diyorsanız, dille hiç uğraşmayalım, susalım, daha iyi. Hissederek yaşayalım

Alıntı:
Başkasının ne kadar üzüldüğü veya sevindiğini ölçebiliyorsanız, buna diyebileceğim birşey yok.

Böyle bir ölçüye ihtiyaç var mı? Söylenen gerçektir ya da değildir. Bunu söylenenden başka ölçebilecek olan yoktur, ama elbette kilo hesabı söz konusu değil.

Alıntı:
Sevgiyi göstermenin sözlü veya sözsüz sonsuz yolu, yordamı varken; 'Seni seviyorum.' demek zorunda kalmayı ne kadar üretken, etkileyici ve çekici bulduğunuz size kalmış birşey

Eyleme dönüşmeyen, yahut eylemle de desteklenmeyen bir söz, fazlaca anlam ifade etmez. Ama sözsüz iletişim konusundaki ısrarınız, "İnsanlar konuşa konuşa" atasözünü literatürden silmeye yönelik bir sav

Başka sözüm yok, lütfen siz devam ediniz.
Old 27-03-2007, 17:30   #15
Hekimbaşı

 
Varsayılan Yanlış anlaşılmayı özlemedim

Sn.Demirel,

Duygu aktarımları elbette yalnızca eylemle olmaz; bunu kim söylüyor? Ben mi? Üstüme iyilik sağlık! Söylenen şeyler gayet açık: 'Seni seviyorum.' demenin bizim kültürümüzde yeri ve anlamı olmadığı; dilimizde '... adına üzülmek/sevinmek' diye bir kalıbın bulunmadığı.

Yazarlar ve şairlerin ne yaptıkları apayrı bir konu; ama 'Seni seviyorum.' diye tek dizeli bir şiir de yok yani!

Gerçekten çok hoşsunuz; her yazdığımda ısrarla yanlış anlaşıldığım bir çalışma grubunda hissettirdiniz kendimi birdenbire. Özlemeyeyim diye böyle yapıyorsanız; merak etmeyin, öyle bir durum yok.

Saygılarımla,
Old 27-03-2007, 17:40   #16
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

-Tamamen tartışma dışı kalarak- Ek!

Seviyorum Seni
Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
...
Nazım Hikmet RAN

Üç Kez Seni Seviyorum Diye Uyandım
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut almış başını gidiyordu görüyordum
...
İlhan BERK


Ben Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok
acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden,
hüzün hastası bir hayvansın
şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan
çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde
ağır işkence görmüş şehirlerde
saadetin zarif, adaletin ince.
...

Küçük İskender


Seni Seviyorum Demek İsterdim
seni seviyorum demek isterdim
ölesiye bir duyguyla,
taparcasına dil dökmek
ve saçlarım ağarmadan söylemek isterdim
...
Ahmet Kutsi TECER


Belki gelmem gelemem
Sen istinyede bekle ben burdayım
İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım
Çünkü ben buradayım karanlıktayım
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Şarabım bütün ekşi suyum soğuk
Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
...
Attila İLHAN

Saygılar.
Old 27-03-2007, 18:49   #17
Cest la vie

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Dr.Cem Hekimbaşı
Sn.Demirel,

Duygu aktarımları elbette yalnızca eylemle olmaz; bunu kim söylüyor? Ben mi? Üstüme iyilik sağlık! Söylenen şeyler gayet açık: 'Seni seviyorum.' demenin bizim kültürümüzde yeri ve anlamı olmadığı; dilimizde '... adına üzülmek/sevinmek' diye bir kalıbın bulunmadığı.

Yazarlar ve şairlerin ne yaptıkları apayrı bir konu; ama 'Seni seviyorum.' diye tek dizeli bir şiir de yok yani!

Gerçekten çok hoşsunuz; her yazdığımda ısrarla yanlış anlaşıldığım bir çalışma grubunda hissettirdiniz kendimi birdenbire. Özlemeyeyim diye böyle yapıyorsanız; merak etmeyin, öyle bir durum yok.

Saygılarımla,

Sn. Karacaoglu,
Boyle hissetmemeniz icin bu konuyu okudugum andan itibaren inanilmaz bir cevap isteginde olmama ragmen bu son mesajiniza kadar cevap yazmadim. Ancak goruyorum ki, iddianiza gore 'sizi yanlis anlayan' sadece ben degilim. Yazdiklarinizi tekrar okumanizi ve bir Turkce sevdalisi olarak yazdiklarinizin ne anlama geldigini tekrar dusunmenizi rica ediyorum(ki bu ikinci hatta ucuncu defa basimiza geliyor ve hep zit gitmemize yol aciyor farkindaysaniz).

Mesajinizi aciklama mesajinda bile
Alıntı:
'Seni seviyorum.' demenin bizim kültürümüzde yeri ve anlamı olmadığı;
diyorsunuz. Hukukta bir kural vardir: 'Iddia eden iddiasini ispatla yukumludur.' Aslinda iddia eden olmamasina ragmen, cevap olarak Sayin Jeanne D'arc, iddianizin tersini ispatlamis bir anlamda. Ayni seyi sizden de bekliyoruz. Aksi halde 'kisisel goruslerinizi' Turk dili, yapisi, ozelligi, kelimeleri vs seklinde aciklamamanizi da ayrica rica ediyoruz.

Saygilarimla
Old 27-03-2007, 19:35   #18
Hekimbaşı

 
Varsayılan İnsaf, bu kadar da olmaz

Sn.Ahu (ve savını ilintilendirdiği gönderinin sahibi Sn.Jeanne D'arc - ki verdiği örnekler konu dışı, çünkü sanat eseri),

Anladığım kadarıyla 'Seni seviyorum.' a takıldınız. O zaman, bakınız ileti 15, paragraf 2.

Üstelik de tek başına bir paragraf yani. İnsaf! Ben daha ne diyeyim; nasıl vurgulayayım? İngilizce, Almanca veya Arapça mı yazayım? Hangi dil sizin için daha anlaşılır?

Ben birşeyi kanıtlamak yükümlülüğünde değilim; çünkü ikiyüz yıllık yapay, karma bir dil ve zorla yaratılmaya çalışılan ama bir türlü yaratılamayan bir kültürden söz etmiyorum; binlerce yıllık bir kültürün kalıtı üzerinden konuşuyorum. Dilimizde zort diye, olduk olmadık yer ve zamanda 'Seni seviyorum.' denmez. Kanıtlama yükümlülüğü size ait; çünkü söz uygundur, elbette denir, diyen sizsiniz. Buyrun; önünde veya arkasında bir takım başka olaylar, sözler, davranışlar, konuşmalar bulunmayan; Amerikan dizileri öncesinden gelme herhangi bir düz yazı veya şiirde; küttedenek mi diyeyim, pattadanak mı, kapı arasında mı, ne diyeyim, size nasıl anlatayım, dizilerdeki gibi işte; 'Seni seviyorum.' denen tek bir durum gösterin, ondan sonra konuşalım.

Saygılarımla,

Not: Bir şey gözümden kaçmış; ekleyeyim istedim. Türk dili, yapısı, özelliği vs şeklinde niye açıklamayacak mışım? Rica eden 'siz' ler kimsiniz? Ne demek istediğinizi açıklamanızı istemek hakkım sanırım. Merakla bekliyorum.
Old 27-03-2007, 19:47   #19
Cest la vie

 
Varsayılan

Verilen ornekleri konu disi olarak nitelendiriyorsunuz, daha ne yapabilirim ki

Sadece sunu hatirlatayim, Nazim Hikmet doneminde TV yoktu, dolayisiyla dizi izlemesi ve bu kelimeyi ordan duymasi mumkun degildi-keza cogu sairin de oyle. Isin daha da ilginci, duz vatandas benim hayatima dizi 90'li yillarda girdi(ilk ozel tv ile)ama ben, ailem ve tum tanidiklarim, 'sapadanak' da olsa bu cumleyi kullanirdk.

Neyse uzatmayayim. Ya da uzatmayalim. Ancak tekrar rica ediyorum, kisisel dusunce ve goruslerinizle Turkce'miz adina genelleme yapmayiniz.

Saygilarimla
Old 27-03-2007, 20:13   #20
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Ahu,

Belki farkında değilsiniz ama, burada günlük karşılıklı konuşma dilinden söz etmekteyiz. Nazım Hikmet' ten veya bir şairin eserinden değil. Sizin ailenizin neden ve nasıl böyle bir alışkanlığa sahip olduğunu bilmem olanaksız. Ama eminim ki dizilerdeki yer, zaman ve biçimlerde değildir. Dönüp incelerseniz, bana hak verirsiniz diye düşünüyorum. Vermeseniz bile; nedeni sizin çözümleyeceğiniz bir konu. Ancak; bunun benim kişisel düşünce ve görüşüm olduğu saptamanızı yerinde bulmam mümkün değil. Ne romanlarda, ne filimlerde, ne senaryolarda, ne de gerçek hayatta; dizilerdeki gibi ciklet çiğner gibi 'Seni seviyorum.' dendiğini görmedim, duymadım. Bu Türkçe ile değil, kültürümüzle ilgili bir konu. Mesleğim nedeniyle karşılaştığım aşıklar, nişanlılar, evli çiftler, ana ve babalarla çocuklar; hiçbirisi böyle bir ifade kullanmadı. Şimdilerde kullanıyorlar ve bu rahatsız edici. İnsanlarımız derinliği olmayan, söze dayalı, yüzeysel bir ilişkiler yumağına doğru sürükleniyor. Ve işin acısı; bunu makbul, modern sanmakla kalmayıp; güncel bir gereksinim sayıyor.

Kimse kusura bakmasın; hiç de öyle değil!

Saygılarımla,
Old 27-03-2007, 20:28   #21
Admin

 
Varsayılan

Sayın Dr.Cem Hekimbaşı,

THS'ye çoğu kez muhalif, ama çok değerli katılımlarınız var. Sizi seviyoruz.

Old 27-03-2007, 20:51   #22
Cest la vie

 
Varsayılan

Sayin Karacaoglu,

Lutfen elestirilmeye karsi biraz daha hosgorulu olunuz. Hic yoktan sebeplerle (farkli dusunceler nedeniyle) tansiyonun giderek arttigini mesajlarinizdan hissediyorum, buna gercekten gerek yok. Sayin Admin'in de dedigi gibi, dusunceleriniz ne olursa olsun 'sizi seviyoruz.'

Notunuzu simdi farkettim, nezaket icabi 'sen' seklinde konusmamak icin 'sizli bizli' cumleler kuruyorum. Kaldi ki, bilimsel kanitlara dayanmayan ve benden once de elestirilmis olan cumleler(yani herkes tarafindan kabul gormeyen, objektif kriterlere baglanmamis savlar), takdir edin ki 'kisisel dusunceler'dir. Forumumuz tum ziyaretcilere acik bir forumdur, sizin-benim kadar bilgisi olmayan bir ogrencinin bunu okuyup da, edebiyat ogretmenine gidip 'seni seviyorum dizi cevirisiymis' seklinde THS'yi kaynak gostererek sorular sormasi ya da iddialarda bulunmasi acikcasi benim hosuma gitmez. Bu tartismaya belki biraz da o yuzden katilma geregi duydum ve bu kadar tartisildigina gore kesin bir genelleme degildir izlenimi verdigim icin kendi adima mutluyum.

Konudan cekiliyorum, 'seni seviyorum' harici diger yorumlarinizi okumayi da sabirsizlikla bekliyorum. Hatta bir kelime de ben sorayim: "korkarim...' seklinde baslayan cumleler, Ingilizce'deki 'I'm afraid...' kalibindan direkt ceviri ile mi gelmistir, yoksa bizde eskiden beri mevcut bir kullanim kalibi midir?

Saygilarimla
Old 27-03-2007, 20:51   #23
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Bu ifade eblekçedir ve günlük yaşamımızda yeri olmamalıdır

Eblekçe ve Türkçe ve dahası ÇDT eleştirisi yan yana?

Alıntı:
'Onun adına üzüldüm/sevindim.' hilkat garibesi bir ifadedir. Her duyduğumda tüylerim diken diken olur ve açıkçası bütün içtenliğin sıyrılıp gittiğini, hakaret edildiğini düşünürüm. İfadeyi icadeden; diğer bireyin içindeki üzüntüyü paylaştığını, üzüntüyü onun içinde duyduğu yoğunlukta duyduğunu ifade etmenin en iyi yolu budur gibi düşünüyor aklı sıra. Bilmediğiniz birşeyi paylaşamazsınız. Biz Türkler dürüstlük ve içtenliğe önem verir, duygularımızı da pek dışa vurmaz, söze dökmeyi sevmeyiz. Bilmediğimiz birşeyi paylaştığımızı ima etmek; karşımızdakinin iç dünyasına bilmiş havalarda tecavüz etmek, bizim de onun kadar duygulanabildiğimizi iddia etmek, dolayısıyla duygularını, yani üzüntüsü veya sevincini, küçümsemek anlamına gelir. Hiç hoş karşılanamaz

Sayın Ahu'ya katılıyorum. Anlatımınızdaki rahatsız edici yönün altını çizmiş: Kişisel görüşleri, dilin bilimsel terminolojisi başlığında sunmak.

Alıntı:
İkinci eleştirinize gelince. Bu kullanımın aklı sıra empati (bu sözcüğü kullanmak zorunda kalmak istemiyordum, ama sizin için daha anlaşılır kılmak istedim) ifadesi olarak ortaya çıktığına ilişkin görüşlerimi gönderimde açıkça belirtilmiştim zaten. Bu durumda bile 'Senin/Ayşe için üzüldüm.' demek dilimizde yeterlidir. Buna bir itirazınız varsa, duymak isterim.

Altını çizdiğim cümle hakaretamiz bir cümledir. Ama aynı üslupla yanıtlanmanız sözkonusu bile olamaz.

Yukarıdakinden bir önceki alıntıda "adına" kalıplı cümlenin kullanım gerekçesine dair açıklamalarınızda "empati" gerekçesinin izi değil, esintisi dahi yoktu, ama size anımsatmam üzerine hemen yukarıdaki açıklamayı yaptınız. Bu şartlarda adil tartışmamız beklenemez zaten.

Alıntı:
'Seni seviyorum' diye bir tümce Türkçe' de yoktur; daha doğrusu kullanılmaz. Biz sevgimizi gösterir, hatta daha da makbulu, hissettiririz. Zart zurt, orada burada, olduk olmadık yer ve zamanlarda 'Seni seviyorum.' demeyiz. Bu ayıptır. Sevdiğimiz kişi bizim onu sevdiğimizi bilir. İster davranışlarımızdan, ister içgüdüsüyle; ama bilir. Bizim bunu ona söylememiz gerekmez

Bu çok çok iddialı savınızı bütün olarak alıntıladım. Her cümleniz için upuzun paragraflar yazabilirim, ama yorumsuz bırakıyorum. Yanıtı , şairlere atıf yapmanız üzerine size örneklenen şairlerin şiirleri ile verilmiş. (Gerçi bu kez de, onlar sayılmaz, onlar sanatçı demişsiniz. Şaka mıydı?)

Alıntı:
Bazı şaşkınlar bunun Türkçe' nin sözcük fakirliğine bağlamak gibi bir gaflete düşerler. Bu söz konusu bile değildir

Alıntı:
Bazı şaşkınlar bunun Türkçe' nin sözcük fakirliğine bağlamak gibi bir gaflete düşerler. Bu söz konusu bile değildir. Herşeye ayrı bir ad vermek, her niteliği farklı bir sıfatla belirtmek, her eylemi farklı dillendirmek dilin zenginliğini göstermez; o dilin yapısındaki zayıflığı, o dili konuşanların zekasındaki eksikliği, esneklikten yoksunluğu gösterir.

"Eblekçe", "şaşkınlar" ve kalime haznesi yüksek dilleri konuşanları "zeka eksikliği" ile suçlamak.

...

Alıntı:
Gerçekten çok hoşsunuz; her yazdığımda ısrarla yanlış anlaşıldığım bir çalışma grubunda hissettirdiniz kendimi birdenbire


Sayın Hekimbaşı,

Bilenleri dinlemek, hatta hiç konuşmaksızın, sözlerini kesmeksizin izlemek, öğrenmek ve dolayısıyla ilerlemek adına önemli.

İddia sahibi eleştiriye tahammüllü olmalı.Ki aynı durum eleştiren için de geçerli. Aynı görüşleri paylaşanların karşılıklı alkışı, çoğu kez daha iyiye, daha güzele götürmez. Zıt sesler birbirini büyütür, güzelleştirir. (Birbirlerini duyuyor, anlıyor ve egolarına yenilip kılıç kalkan kuşanmıyorlarsa elbet)

Avukatlık mesleği bizlerin gerek iddia ve gerek savunma yetilerini, daha önemlisi bazen kazanıp bazen kaybedilebileceğini, ama her iki sonuçta da genelin içinde kişisel ilerlemenin de yaşanacağını, hatta bazı kaybedilenlerin daha fazla araştırma ve dolayısıyla daha çok bilgiye ulaşma olanağı sağlayarak daha yapıcı ve daha motive edici olabileceğini, yıllar içinde öğretiyor. Bir tartışmada haklı veya haksız çıkmak değil, bilgiye ulaşmak önem kazanıyor.

Lütfen hukukçular hakkında biriktirdiğiniz gözlemlerinize, yukarıdaki paragrafı da ilave ediniz.

Ancak şu anki kızgınlığınız geçtikten sonra

Saygılarımla...
Old 28-03-2007, 10:37   #24
Hekimbaşı

 
Varsayılan Muhalefetsiz iktidar olmaz

Sn.Demirel,

İleti 1, (6) da empati sözcüğünü ben de kullanmak zorunda kalmıştım, çünkü aynı kısalık ve kesinlikte anlatma olanağım yoktu. Bir dönem 'içgörü' sözcüğünü kullanma eğilimi vardı, ama sanırım pek tutmadı, kimse kullanmıyor. 'kendini özdeşleştirmek' kullanarak uzun uzadıya anlatmak da uygunsuz olurdu. Ama dikkat ettiyseniz 2.nci, 3.ncü iletilerde empatinin konuyla ilişkisi sürekli olarak ele alındığı halde sözcük bir daha kullanılmamıştır. Onlarla ilgili bir yaklaşımda bulunabilecekken doğrudan empatiye vurgu yapmanızı eleştirmek istedim. Alıntı yaptığınız bölümü kinayeli bulmanıza şaşmazdım, ama hakaretamiz (onur kırıcı) olarak değerlendirebileceğiniz aklımın ucundan bile geçmedi. Benden de alınganmışsınız demek ki. Öyle algıladıysanız, özür dilemekten başka seçeneğim yok.

Sn.Ahu,

Dilin kanıtları, o dile ilişkin varsa sözlük ve yazım kılavuzlarıyla başlamaktadır. Peşinden o güne dek söylenmiş, yazılmış eserler gelir. En sonda da günlük yaşamda, sokakta konuşulanlar yer alır. Bizim dilimizin abecesi ve yazım kılavuzu devrimden sonra ortaya çıkmış; sözcükler ve kalıplar ondan sonra derlenmiştir. Bir anlamda, sokaktan baştan yaratılmış bile denebilir. Yıllar süren bu çabalar çok yeni sona erdiğinden; Türkçe' de yakın tarihe kadar neyin var, neyin yok olduğu tartışmasız olarak ortadadır. Üstelik; bunların çoğu halkın konuşma dilinden derlendiği için, kültürümüzün diğer unsurlarıyla içiçedir. Bu nedenle, '... adına sevinmek/üzülmek' yoktur, '... için sevinmek/üzülmek' vardır demek çok kolaydır. Bunun kültürümüzle ilişkili nedenleriyse toplumbilim kitaplarında yer alır. Bunlara katılırsınız, katılmazsınız; çünkü % 100 kesinlikte kanıtlanabilir şeyler değillerdir. Ama Türk toplumunun duygularını doğrudan söze dökmekten, hatta çoğu zaman dışa vurmaktan bile kaçınma eğiliminde olduğu ortadadır. Bu benim görüşüm değildir. Benim görüşüm olan kısım; bu toplumbilim saptamasıyla, konu kalıpların dilimizde bulunmama nedeni arasında kurduğum bağdan ibarettir. Eğer bu konuda başka bir açıklama getiren olursa, dinlerim elbette. Ama başka türlü de açıklanabileceğini göz önünde tutacağım diye, kendi bulduğum açıklamayı kullanmaktan kaçınmam söz konusu olamaz. Kendi görüşlerimizi katmayacaksak, herkes yazılan kitapları okur, iş biterdi. Buraya boşu boşuna yazma zahmetine katlanmazdık.

Sn.Demirel, Sn.Ahu,

Dilin sözcüklerden ibaret bir iletişim aracı olmaktan öte anlamları vardır. Kurgusu başta gelmek üzere, kalıpları ile o dili kullananların düşünme dizgelerini belgelerler. Diğer bir deyişle, beyinlerimizin nasıl çalıştığının resmidirler. Bizim dilimiz modern matematik, mantık gibi açık seçik bir kurguya sahiptir. İngilizce' de 200 milyon sözcük var, Türkçe' de 100 bin, demek Türkçe fakirmiş; diyenleri şaşkın olarak nitelendiririm elbette. Eblek de aynı anlamda bir sözcük. Dilimi ortadan kaldırmaya çalışanlara alkış tutacak halim yok herhalde. Bunu yapmayacağım gibi; kararlı bir biçimde bu girişimi sürdürenlerin dillerindeki zavallılıklara işaret etmeyi de görev kabul ederim. Anlaması güç olan, bunu söz konusu girişim sahiplerine kıyasla çok daha hafif sayılacak bir anlatımla söze dökmeme karşın, rahatsızlık yaratması.

Dile tecavüz, yalnızca sözcüklerle gerçekleşmez. Daha ciddiye alınması gereken kurguya tecavüz, dilin kullanıldığı kültürün düşünme ve yaşam biçimini değişime zorlama anlamına gelir. Bu girişimler karşımıza kullanmadığımız kalıplar, sözcük dizinleri, deyimlerin benimsetilmesi biçiminde çıkarlar. Özdeyişler ve atasözleri bile benimsetilir. Bunlar yetmez; Atatürk' ün Nutuk' undan haberi olmayan çocuklar G.Washington' un bildirgesinden haberdar edilir. Peşinden Wilson' un ilkeleri, Truman' ın doktrini, Marshal' ın planı ... liste devam eder gider. Bu dizgeyi yakaladığımız yerde kırmak, yıkmak durumundayız. Olmadık yer ve zamanlarda söylemeyeceğimiz bir şeyi söyler hale getirilmemize karşı çıkmak da bu doğrultudadır. Dediğiniz üzere, burayı okuyan bir çocuğun 'Türkçe' de bu denmezmiş.' demesinden hiç korkmam; çünkü bundan herkesten önce çocuklarımızın haberdar edilmesi gerekir. Dili koruyalım derken sadece sözcüklerle savaşmak yetmez; dili dil yapan insanlar, nasıl düşündükleri, nasıl davrandıkları ve nasıl yaşadıklarıdır; onları da korumak gerekir. Eğer onları korumayı başaramazsanız, dili de koruyamazsınız. İçinde Türkçe sözcükler bulunan bir dille konuşan, ama Amerikanca düşünüp yaşayan insanlara dönüşür; bir süre sonra da Amerikanca' yı daha cazip görmeye başlarsınız; çünkü artık düşünce dizgeniz değişmiştir.

Sn.Admin,

Muhalefetsiz iktidar olmaz derler! Ben de sizleri seviyorum; görüş içermeyen yazılar yazmamı beklemediğiniz, farklı açıklamalar getirmeksizin eleştirmediğiniz, yazıların içinden cımbızla sözcük veya tümce avcılığı yapmadığınız sürece.

Saygılarımla,
Old 28-03-2007, 12:09   #25
Hekimbaşı

 
Varsayılan Var ama, olması işi çözmüyor

Sn.Ahu,

Korkmak:

1. Korku duymak, dehşete düşmek Ör: Gülbahar zindana girmekten korkuyordu.
2. Kaygılanmak, endişelenmek Ör: Korkarım gelmeyecek.

Örnek TDK (2) de bile yer aldığına göre; var.

Ancak, ÇDT nde alışılmadık kadar sık karşımıza çıkıyor. Bence buna yol açan etkenler şunlar:

1. Günlük konuşma bütün dillerde 300 - 500 sözcük, deyim, ve çok az sayıda kalıpla yürütülüyor.
2. Amerikanca' da "I'm afraid; ..." çok kullanılıyor.
3. Türkçe' de 'Korkarım; ...' çok az kullanılıyor.

Çeviri günlük konuşmaların çevirisi olunca, bizim alışmadığımız kadar sık korkan insanlarla karşılaşıyoruz.

Yine karşı çıkılabileceğini bile bile, söylemekten geri duramayacağım: duygularını, dolayısıyla korku ve kaygılarını da dışa vurmak, söze dökmekten kaçınan bir toplum olduğumuzdan; 'korkarım' yerine {galiba, herhalde, sanırım} gibi sözcüklerdeki gizemin arkasına saklanmayı yeğliyoruz. İlle de kaygımızı vurgulamak istersek bile; 'Gelmezse ne yaparız?' biçiminde bir soru tümcesiyle kaygıyı karşımızdakine yansıtarak bu zorluğu aşıyoruz.

Elbette, "I'm afraid; ..." 'korkarım' diye çevrilir ve bu dilimizde de var. Ama bu kadar sık kullanmadığımız için kulak tırmaladığına göre, çevirenlerin onun yerine, uygun olduğu yerlerde, yukarıda örneklenen seçenekleri, veya daha uygunu varsa, onları koymalarını beklemek hakkımız. Bence "I fear that ..." konamayacak her durum için bir başka Türkçe karşılık aranması doğru olur.

Biliyorsunuz; biz biraz fazla cengaver bir toplumuz; öyle hababam korkmamamız gerekir?!

Saygılarımla,
Old 28-03-2007, 15:59   #26
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Adına kalıbından iki örnek.

Biri nobel ödüllü (!) yazarımız Pamuk'tan, diğeri Çukurova Ünv. Türk Dili ve Edebiyatı kürsüsünden, Yrd.Doc.Dr Bedri Aydoğan'dan.



Saygılarımla...


Alıntı:
'Bizi üzmek kimsenin hakkı değildir'
"Yaşar Kemal'in mahkûmiyeti hakkında gazetenin yazdığı şey aslı esası olmayan bir yalandır... Bu yalandan ben de, durumdan utanarak özür dileyen ve düzeltme yapacağını söyleyen gazete sayesinde haberdar oldum ve tabii ki hem kendi adıma hem de Yaşar Kemal adına üzüldüm. Yaşar Kemal'e saygıdan ve hayranlıktan başka bir duygu beslemediğimi beni tanıyanlar bilir... Yalanlarla, Türkiye'nin iki yazarını üzmek kimsenin hakkı değildir..."
Açıklama üzerine Orhan Pamuk'la telefonda görüşen Yaşar Kemal ise şunları söyledi: "Söz konusu iddia gerçekten alçakça. Tepkimi verirken söylediğine inanmadığımı ve inanmak istemediğimi belirtmiştim. Haklı çıkmak beni çok sevindirdi. İkimizi karşı karşıya getirmek isteyen çok kişi var yazık ki".

Orhan Pamuk Radikal Röportajı.



Alıntı:
"Bu acıyı çekmiş olması nedeniyle kendisi adına üzülsek de edebiyat adına sevinmek gerekir"
http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TU.../aydogan_2.pdf
Yard.Doç.Dr.Bedri Aydoğan
Çukurova Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
kendisi adına üzülsek de edebiyat adına sevinmek gerekir.
Page 14
28
Old 28-03-2007, 16:52   #27
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Demirel,

Orhan Pamuk konusuna değinmeseydiniz beni çok sevindirirdiniz. Onu yurdumun, anadilimin yazarı olarak nitelendirmem mümkün değil. Bu sözleri de yeni bir kanıt oluşturmuş; kuşkuya hepten yer kalmamış. Sn.Aydoğan da onun okuru herhalde, ki adına üzülüyor (bağlantıyı açamadım, Pamuk' la ilgilidir diye varsaydım). Her ikisini de kutlarım. Sayelerinde Amerikanca epey ilerler.

'Kendi adına üzülmek' de yeni bir buluş; başkası adına üzülmesi yetmemiş herhalde ...

Saygılarımla,
Old 28-03-2007, 21:20   #28
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Türkiye'de kimse kendisinden başkasını tanımıyor, okumuyor, bilmiyor. Dahası, sıkılan palavralara zamanında müdahale edilmediği için, kimi şairler/yazarlar bir tür dokunulmazlık kazandı. Herkes kendini Peygamber ilan edebilme cüretini gösteriyor. Eleştirel düşünce adına üzülmek gerekir elbet. Tek derdimiz var bugün : Sadece benden söz edilsin


Ahmet Oktay'dan.



***


Not:Sayın Bedri Aydoğan'ın yazısı Orhan Pamuk'a dair değil. "Namık Kemal'in Magosa Sürgünlüğü" başlıklı yazısından alıntıdır:


Alıntı:
Çünkü onun ölümünden sonra da özgürlük mücadelesi sürmüş, ama özgürlük çok geç gelmiştir. Bumücadelede Namık Kemal de bundan fazla bir şey yapamayacaktı. Nitekim Midilli’deyaptıkları herhangi bir devlet adamından çok farklı olmadı. Ama o Magosa’da çektiklerive edebiyatta ortaya koyduğu ürünlerle kalıcı oldu. Bu acıyı çekmiş olması nedeniyle kendisi adına üzülsek de edebiyat adına sevinmek gerekir.
Old 29-03-2007, 10:42   #29
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Demirel,

Örnekler için teşekkürler.

I. Sn.Aydoğan' ın son iki tümcesi bence öylesine yazılmışlar. Önce her ikisini de ikiye ayıralım; sonra acı ve edebiyatla ilgilerine göre gruplayalım:

1. Magosa' da çektikleriyle kalıcı oldu. Bu acıyı çekmiş olması nedeniyle kendisi adına üzülmek gerekir.
2. Edebiyatta ortaya koyduğu ürünlerle kalıcı oldu. Bu acıyı çekmiş olması nedeniyle edebiyat adına sevinmek gerekir.

Hemen gözünüze çarpacak; (2) de birinin acı çekmesine sevinmek gibi bir durum söz konusu, (1) deyse Namık Kemal' in çektiği acıyla kalıcı olduğu söyleniyor. Bence (2) deki durum bir anlatım bozukluğu, düzeltiyorum; (1) ise küçümseme bile sayılabilir; onun için atarak devam ediyorum.:

(1) Magosa' da çektiklerinden dolayı üzülmek gerekir.
(2) Bu acıyı çekmiş olması nedeniyle edebiyatta ortaya koyduğu ürünlerden dolayı sevinmek gerekir.

Sonra da bunları 'ama' bağlacıyla birleştiriyorum:

"Magosa' da çektiklerinden dolayı üzülmek; ama bu sayede edebiyatımıza yaptığı katkılar için sevinmek gerekir."

Böylece; ne Namık Kemal' i küçümseyen bir anlatım kalıyor; ne gereksiz tekrarlar, ne özne tümleç karmaşaları, ne de adına yapılan işler.

II. "Eleştirel düşünce adına üzülmek gerekir elbet." biraz farklı bir kullanım. Ele aldığımız kapsamın dışına taşıyor. Öncelikle 'birisi adına üzülmek' örneği değil. Soyut bir kavram olan 'eleştirel düşünce' den, yani kendisi üzülemeyecek bir şeyden söz edilmekte. Ayrıca, karşılıklı konuşmada geçmiyor, diziye konu olmaz. Böyle bir konuşmayı bu kadar uzun yayınlayacak Amerikan dizisi iş yapmaz zaten; korkacak durum yok yani!?

Şaka bir yana; söz konusu tümce başka açılardan da uygunsuz. Biraz konu dışına çıkacak; kimin, neyi, nasıl yazdığını eleştirmeye girecek; ama kısaca değinebiliriz herhalde. Sn.Oktay buralarda dolaşırsa bile alınmasın. Aslında, bunu yazan o olduğuna göre, alınmamasını beklemek hakkım. Amacım yazarı eleştirmek değil, aynı anlamı başka nasıl aktarabiliriz açısından bir deneme yapmak. Okuma, anlama ve yazıya dökme derslerinde yaptığımız gibi. Sesli düşüneceğim, beni izlerseniz memnun olurum. 'Eleştirel düşünce' nedir? Acaba 'eleştirel bakış' veya 'eleştirel yaklaşım' mı denmek isteniyor? Yerine koyup bakarsak, uymuyor. Öyle değilse, yazar neden basitçe 'eleştiri' dememiş? Düşünmeden eleştiri yapılamayacağına göre, diyebilirdi. Onu da koyunca tam oturmuyor, birşey eksik kalıyor. Kasdettiği soyut kavram 'düşün' sözcüğüyle daha iyi anlatılabilir mi? Evet, bu uydu. Ama yazmakla ilişkisini kurmak gerekecek. Bu haliyle işin içinden çıkmak uzun sürebilir. İyisi mi, bunları bir yana bırakarak, yazarın dediklerinden ne anladığımı yeniden yazıya dökmeyi deneyeyim bari:

"Herkes kendini eşsiz bir yazı ustası sandığı; kimse başkalarının yazdıklarını okumadığı, eleştiriye tahammül göstermediği için yazın ve düşün dünyamız gelişemiyor. Ne kadar üzücü."

Gördüğünüz gibi; o kadar söz kalabalığına, evirip çevirmeye, 'eleştirel düşünce' diye ne olduğu tam da anlaşılamayan bir tamlama kullanmaya ve sonra da - onun adına üzülmeye - hiç gerek yok. Türkçe bu kadar yalın ve anlaşılır aslında. Üstelik bu arada kimin, ne için üzüldüğü de ansızın ortaya çıktı. Yazın ve düşün dünyamız gelişemediği için bazılarımız, özellikle de yazarımız üzülüyor. Sözü sanat amaçlı kullandığımızda iş elbette başkalaşıyor; bu doğal. Ama keşke işleri yazmak ve konuşmak olanlar dilin kurgusuna biraz daha özen gösterseler. Başkalarının yazdıklarını okumalarından önce, kendi yazdıklarını birkaç kez okuyup, nasıl daha iyi, daha yalın anlatabileceklerini araştırsalar.

Herşey bir yana; konumuza tam uyan bir çok örnek de bulmanız mümkün; bulamazsınız diyemem. Ancak; ısrarla dilimizde kalıbın '... -den dolayı/-e/için üzülmek/sevinmek' olduğunu söylerim. ÇDT ni tehlikeli bulma ve eleştirme nedenim bu; yoksa burada neden konu açayım?

Saygılarımla,
Old 29-03-2007, 11:09   #30
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Doktor bey,

Açtığınız konu aşağıdaki idi:

Alıntı:
Sn.Katılımcılar,

Başlığı attıktan sonra bir açılış maddesi koymak gerekir. Ben de bir yazımda tiye aldığım '... adına üzülmek', '... adına sevinmek' kalıplarıyla başlayayım diyorum. Türkçe' de biri adına bir eylem gerçekleştirmek mümkündür elbette. Ama nerde, nasıl? Örneğin; vekiller müvekkilleri adına işlem yaparlar. Bu durumda, birisi adına üzülmek demek, onun yerine üzüntüyü çekmek demek olur. Böyle birşey olabilir mi?


Uzun yazışmalardan sonra verdiğiniz yanıt da aşağıda:

Alıntı:
"Eleştirel düşünce adına üzülmek gerekir elbet." biraz farklı bir kullanım. Ele aldığımız kapsamın dışına taşıyor. Öncelikle 'birisi adına üzülmek' örneği değil


Biraz olsun ilerledik.


*


Bir yazınızda "tiye aldığınızı" belirttiğiniz "... adına üzülmek/... adına sevinmek" kalıbını eleştirmeniz, bir de "seni seviyorum" tümcesinin Türkçe'de olmadığı, kullanılmadığına ilişkin savlarınıza karşı çıkarak bu foruma katıldım. Forumun diğer alanlarına sadece göz gezdirdim, eleştirilmesi gerekecek önemde başka bir konuya tesadüf etmedim.

"... adına üzülmek/sevinmek" şeklindeki kullanımın,ÇDT niteliğinde dilimize yerleştiğine ve alay edilecek nitelikte olduğuna dair görüşe katılmıyorum, bu kadar uzun yazmamın nedeni de bu. Aksine, kullanımını son derece pratik, son derece şık ve sizin aksinize "yalın" buluyorum.

Gerek sayın Oktay'ın yazısında, gerek uğraş konusu başlı başına "Türk Dili ve Edebiyatı" olan sayın Erdoğan'ın yazısında bu kullanımın, sizin ve benim acaba çıkış noktamızdan daha doğru bir niteleme ile, "nam ve hesabına" anlamında kullanıldığı daha da anlaşılır oldu. En azından benim için.

Sizin de konuyu açarken hatalı bulmadığınız, "müvekkili adına" kullanımından çok farklı değil cümle içindeki varlık nedenleri.

ÇDT eleştirisiyle ilgili, yine Türkçe'ye gönül vermiş sayın Feyza Hepçilingirler'in "Türkçe Off" , yine özellikle Brezilya dizileri ve BBC dizilerindeki repliklerin Türkçe çevirileri ile ilgili nükteler de içeren yazılarını bulup okumanızı öneririm.

Yazardan aklımda kalan bir kaç örnek:

Ahmet sevgilisine der ki:

"Yaşamımda üzmek istediğim son kişisin/veya/ son kişi sensin"


"Nasıl yani?" der yazar... Ahmet yaşamındaki herkesi sırayla üzmek istiyor da , sıra en son sevgilisine mi gelecek?


*


Başka bir örnek:

Maria karşı koltukta oturan Federico'ya seslenir:

-Seninle evlenmeyeceğim.

Federico öfkeyle Maria'ya dönerek:

-Şimdi sen bana, benimle evlenmeyeceğini mi söylemek istiyorsun?





*


Yazar Ayvalık'a geldiğinde, tiye aldığınız kalıba dair ne düşündüğünü sizin için soracağım. Yanıtı daha sonra paylaşmak üzere.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dizi Pusulası Dosyanın Bir Parçası Mıdır Av.Ömer KAVİLİ Meslektaşların Soruları 6 27-01-2009 10:13
Dizi filmler ve HUKUK ahmetsacit Hukuk Sohbetleri 17 02-11-2008 13:00
Bye Bye Türkçe umutdalkilic Kitap 4 22-08-2008 01:14
Çeviri mehmetseyrek Ticari Duyurular 0 16-12-2006 15:11
yeni bir dizi ahmetsacit Sinema ve Televizyon 2 28-09-2006 17:14


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10493898 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.