27-10-2009, 08:09 | #151 |
|
Sadakat evlilik kuralıdır , aşkın kuralı değil... |
27-10-2009, 08:37 | #152 | |||||||||||||||||||||||
|
Yerini tutar mı? |
27-10-2009, 08:41 | #153 | |||||||||||||||||||||||
|
Sadakat öyle yüce bir duygudur ki tüm ilişkilerdeki temel kuraldır. Kuralın özü ilkelerdir. Aşkın da ilkesi vardır.. belki de tek ilkesi sadakattir. Onun dışında aşkı kurallara bağlayıp cendereye sıkıştırma çabasına girmek anlamsız. Sadakatin olmadığı yerde aslında AŞK da yoktur.. |
27-10-2009, 08:41 | #154 | |||||||||||||||||||||||
|
Önemli olan sadakatsa, köpekler kesinlikle bu konuda iyidir. |
27-10-2009, 08:43 | #155 | |||||||||||||||||||||||
|
Gereklidir ama yeterli değildir |
27-10-2009, 08:43 | #156 |
|
Tarih boyunca savaşa ve aşka kural koyma çabaları olmuşsa da savaşta ve aşkta bu kurallar hep hiçe sayılmıştır.
|
27-10-2009, 08:46 | #157 |
|
Soru şu: Savaşta ve aşkta her şey mübah mıdır?
Çok ince bir çizgideyiz sanırım... |
27-10-2009, 08:50 | #158 | |||||||||||||||||||||||
|
Yanıt şu: Savaşta ve aşkta yapılmaması gerektiği söylenen çok şey olabilir ama bugüne dek bunlar yapıldı, bugünden sonra da yapılacak. |
27-10-2009, 08:55 | #159 | |||||||||||||||||||||||
|
Kuralların çiğnenmesi , çiğnenenen kurallarla yapılan düzenlemede savunulanın yanlışlığını göstermez. Evet tarih boyunca yapıldı yapılacak.. Biliyorum.. Konu sadakatsizlik.. aşkta sadakat yoksa gerçekte aşk da yoktur. O zaman zaten aşkın içindeki bir kuralın çiğnenmesinden bahsedilemez. |
27-10-2009, 09:01 | #160 | |||||||||||||||||||||||
|
Hayır, konu aşk. Belki de sizin kurallarla boğduğunuz şey aşk değildir. |
27-10-2009, 09:04 | #161 | |||||||||||||||||||||||
|
Hayır son durumda konu aşk ve aşkın ahlakı. Aşkın ahlakı ise sadakat demiştim Kurallarla boğmadık, sadece tek bir koşul getirdik |
27-10-2009, 09:12 | #162 |
|
Sayın Academic, aşk konusunda kimin ne dediğini umursayan insan aşık değildir. (Karşılıklı atışmaya dönüşmemesi için başka birşey yazmıyorum.)
|
27-10-2009, 13:07 | #163 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Aladağ, Bu şekliyle Tez-Antitez-Sentez döngüsünü nasıl yakalayacağız o zaman? Aşk konusunda kimin ne dediği tartışma platformlarının malzemesi olur ancak. Aşk yaşanırken kimse kimseye dönüp de ne diyor diye bakmaz Fakat o süreçte diğer insanlarla değil kendinizle daha çok konuşursunuz belki de. İç sesler yükselir, dış seslerin ne kadar yüksek olduğu ise önemli değildir o süreçte.. İyi tamam ben de yazmıyorum o zaman))) |
27-10-2009, 15:31 | #164 |
|
Genelevde çalışan bir kadına aşık olarak, çevreyi kuralları ve ahlakı hiçe sayarak seven bir adam ahlaksız o halde... Ya da aşık...
|
27-10-2009, 16:03 | #165 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu örnek benim bahsettiğimin anlaşılmadığı anlamına geliyor. Aşkın ahlakı sadakattir derken, bir kadına/erkeğe aşıkken ya da öyle söylerken başka birisi/birileriyle beraber olmaktan bahsediyorum. Bu bahsettiğim tavır sizin bahsettiğiniz genelevde etini satarak/satmak zorunda kalarak para kazanan kadına göre daha ahlaksızcadır. Benim ölçülerime göre sizin verdiğiniz örnek aşkın ahlakı değil, toplumsal değer yargılarına ya da başkalarının ne düşüneceğiyle ilgilenmeden maşuğa kavuşma tavrıdır.Orada aşkın ahlakına dair bir durum söz konusu değil. Bu sadece o kişileri ilgilendirir. |
27-10-2009, 17:58 | #166 |
|
Çorak Mezopotamya çölünün ortasında, ağaçlar, akan sular ve egzotik hayvanların bulunduğu çok katlı bir bahçedir. Coğrafyacı Strabo'nun 1. yüzyıldaki tanımına göre: "Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu" Milattan önce 7. yüzyılda Babilonya kralı Nebukadnezar tarafından yaptırılmıştır. Söylentiye göre Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken karısı Semiramis için yaptırmıştır. Semiramis Medes kralının kızıdır. Söylentiye göre Mezopotamyanın düz ve sıcak ortamı onu bunalıma itmiş, kral da karısının hasretini sona erdirmek için yapay dağların olduğu, suların aktığı yemyeşil bir bahçe yaptırmıştır. Bu yüzden bazen Semiramis'in asma bahçeleri olarak da anılır.)
Babil'in asma bahçelerinin günümüze gelen kesin izleri yoktur. Fakat, bölgede araştırma yapan arkeologlar, Babil'deki sarayın kuzeydoğusunda görünüşü garip olan temel ve tonozlar buldular. Bunların Babil'in Asma Bahçelerine ait olduğu düşünülmektedir. Babil'in Asma Bahçeleri, klasik yazarlar tarafından ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır. Günümüzde bu tanımlara göre çizilen resimler bulunmaktadır. Alıntı... 15 yaşımdayken babamın anlattığı aşk tanımında geçmişti Babil in asma bahçeleri.. Bir rivayete göre 9 bir rivayete göre ise 14 çocuk doğuran ve yıllarca evli kalan bir kadın olan Semiramis e yapılmıştır bahçeler... 14 çocuk doğuran bir kadında güzellik ne kadar kalıcıdır düşünmek gerekli.. Aşk harikalar yaratır, kavuşulsada kavuşulmasa da... |
27-10-2009, 18:03 | #167 |
|
Tac Mahal (M.S. 1630) Agra, Hindistan Bu çok büyük anıt cami beşinci Müslüman Moğol İmparatoru, Jahan Şahın emir üzerine, vefat eden çok sevdiği karısının hatırasına ve onuruna inşa edilmiştir. Beyaz mermerden yapılan saray duvarlarla çevrili bahçelerin içinde yer almaktadır. Tac Mahal Hindistan’da Müslüman sanatının en mükemmel bir mücevheri olarak kabul edilmektedir. Daha sonra İmparatorun burada hapsedildiği ve Tac Mahal’i koğuşunun sadece küçük bir penceresinden gördüğü söylenmektedir.
Tac Mahal, Hindistan'daki Agra kentinde bulunan Yamuna Nehri'nin doğusunda yer alan, 75 metre yüksekliğinde, saf mermerden yapılmış bir anıt mezardır. Tac Mahal'i, "Şehzade Hürrem adıyla da bilinen Hint-Türk imparatoru Şah Cihan, 1631'de, doğum sırasında ölen eşi Ercümend Banu Begüm'ün anısına yaptırmıştır. Tac Mahal adı ise, Begüm'ün lakabı olan "Mümtaz Mahal"den gelmektedir. Ünlü roman yazarı Pearl S. Buck, Tac Mahal'in güzelliğini şöyle dile getirmiştir: "Çok az güzellik, kendisi hakkında söylenenlerden daha güzel olmayı başarmıştır. Bunlardan biri de Tac Mahal'dir." Hindistan'a gidip de Tac Mahal'i ziyaret etmiş birçok kişi bu görüşü paylaşır. Tac Mahal'in gerçekten de bir eşi yoktur. İranlılar'ın, Hindistan'ın Hindu kültürünün, İslam dininin etkilerini taşısa da bir yürek yapıtı olduğu bellidir. Prenses Mümtaz, 1593 yılında doğmuştu ve İranlı bir soylunun kızıydı. Gerçek adı Ercümend'ti ve söylentilere göre görkemli bir tablodan çıkmışcasına göz kamaştırıcı bir güzelliği vardı. Onbeş yaşındayken geleceğin imparatoru Prens Khurram'la nişanlandı. Beş yıl sonra, astrologlar tarafından saptanan tarihe göre 20 Mayıs 1612'de düğün yapıldı. İmparator Cihangir, oğlunun göz kamaştırıcı güzellikteki genç eşine sarayda görevli olması nedeniyle Mümtaz Mahal" lakabını verdi. Prens Khurram, İmparator Cihangir'in ikinci eşinden olan üçüncü oğluydu. Yakışıklı bir aristokrattı. Pürüzsüz bir teni, kahverengi gözleri, düzgün bir burnu ve çok düzgün kesilmiş sakalları vardı. Güçlü bir belleğe ve keskin bir zekaya sahipti. Bir modern tarihçi bu konuda şöyle der: "Karakterinin en etkileyici ve belirleyici yanı, eşi Mümtaz Mahal'e duyduğu sonsuz aşktı." Çiftin ondört tane çocuğu oldu. Fakat bunlardan yalnızca yedisi yaşayabildi. İmparator Cihangir öldüğünde Prens Khurram tahta oturur oturmaz tüm erkek akrabalarının öldürülmesini ya da sürülmelerini emretti. Bundan sonra barış ve demokrasi içinde geçecek 31 yıllık saltanat dönemi başladı. Bu dönem içinde eşsiz binalar ve sanatsal çalışmalar yapıldı. Şah Cihan'ın el açıklığı ve tutumsuzluğu Delhi'de bulunan Avrupalı diplomatları hayrete düşürüyordu. Şah Cihan'ın özel zevki olan tavuskuşu taht, saray kuyumcusu tarafından nadir bulunan mücevherlerin özenle işlenmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Bu taht, çok yüksek ve büyüktü. Bacakları altındı ve oniki zümrüt sütunun üzerinde duruyordu. Her sütunun tepesinde, elmas, yakut, zümrüt ve incilerden oluşan, bir ağacın üstüne tünemiş gibi duran birer tavuskuşu vardı. Tüm güzellikler sonsuza dek yaşasa da dünya, ölümlülerin dünyasıydı. Ve güzeller güzeli Mümtaz Mahal, 1631 yılında, doğum sırasında yaşamını yitirmişti. İmparator bitkin bir durumdaydı. Eşinin cenaze töreni sırasında müzik çalınmasını kesinlikle yasakladı. Renkli giysilerini çıkarıp beyaz yas giysilerini giydi. Bir süre için halkın önüne çıkmadı ve şöyle dedi: "İmparatorluğun hiç önemi kalmadı ve yaşam benim için tüm anlamını yitirdi." Şah Cihan, eşinin yokluğuna hiçbir zaman alışamadı. Onu ölümsüzleştirmek için bir anıt mezar yaptırmaya karar verdi. Bir mezar... |
27-10-2009, 18:12 | #168 |
|
Aşkı yargılayamaz, sorgulayamaz, hapsedemez, sürgüne gönderemez ve engelleyemezsiniz..
Aşkı paraya çeviremez, kural koyamaz, gerekçeli kararını yazamaz ve erteleyemezsiniz... İtirazı da yoktur... Çekersiniz sadece... |
28-10-2009, 10:06 | #169 |
|
Buna benzer örnekler mitolojiden de bulunabilir. Tarih büyük aşk masallarıyla doludur ve savaşlarla.. Acaba diyorum savaş ve aşktan mı ibaret acaba?
|
28-10-2009, 12:28 | #170 |
|
Aşkla , sadakat arasında ikilemde kalacaksam eğer aşkı seçerim..
Sadık kalacağım derken yalan bir duygunun esiri olmak bir insana yapılacak en büyük kötülüktür... Kaldı ki, aşk bir seçim değildir... Pat diye gelir ve hayatınıza yerleşir... |
28-10-2009, 12:31 | #171 |
|
Aşkla sadakat arasında kalmam..aşıksam başka hiç bir şey düşünemeyeceğime ve gözüm ondan başkasını görmeyeceğine göre zaten otomatikman sadık olurum)
|
28-10-2009, 12:47 | #172 |
|
Aşk; Bir başkasının duygularına ve ifade etme tarzına saygı duymayı gerektirecek bir duygudur, bir işçinin, bir engellinin, bir kralın, bir sultanın ve bir peygamberinde yüreği aynı şekilde yanar aşkta, ama bu yanmayı herkes farklı şekilde ifade eder..
Kimi nefes alamıyorum derken kimi bunu bile diyemez , kimi daha verimli olurken kimi sadece aşkı ile yaşar.. Aşkım diyerek vıcık vıcık flörtlerine eşlerine hatta çocuklarına seslenenlere evelden beri bir düşünce yerleşmiştir bende.. Ama bu durum bana kalsın.. İnsanlar neyin ispatını yapmaya çalışır ki, eşim benim aşkım, ben sadığım ben bütün görevlerimi yaparım, şöyle fedakarım, böyle esneğim, şöyle güzelim, aşkın evlilikte yeri olduğunu söyleyen kaç kişi vardır ki? Sevgiyi, kuralllara uymayı, saygıyı, uyumu ve alışkanlığı (aslında evlilikte olması gerekenleri) lütfen aşka karıştırmayalım..Çünkü evlilik bir akittir .Ama aşk sözleşmelere uymaz, uyamaz.. Aşk başkadır, kişilere göre de başkadır maşuklara göre de başkadır... Bir başkasının aşk duygusuna verdiği önemi kendi duygularımıza benzetmeye çalışmak aşka yapılan en büyük haksızlıktır.. Aşkı rahat bırakmayı ve bu konuda artık sesimi çıkarmamayı tercih ediyorum, sonuçta aşk güzeldir...Kim nasıl, ne şekilde yaşarsa yaşasın... Tek isteğim, aşık olabilmek... Eğer bu duygunun yakınından bile geçersem kimin ne dediği neden umrumda olsun ki... Saygılarımla... |
30-10-2009, 12:41 | #173 |
|
O kadar aşk aşk diye konuşursan olacağı bu işte..
Öğrencim bana aşık ve onu kırmadan bu işi nasıl çözeceğimi kara kara düşünüyorum |
30-10-2009, 13:31 | #174 |
|
Sayın Academic, öğrencinize şu sözü söyleyin.
' Karşılıksız sevgiyle paylaşılan sevgi, bir hatayla hakikat kadar birbirinden ayrıdır. ' George Sana |
30-10-2009, 14:13 | #175 | |||||||||||||||||||||||
|
|
30-10-2009, 15:49 | #176 | |||||||||||||||||||||||
|
Neslihan Hanım, bence insanlar duygularına isim vermekte acele ediyorlar, bu belki hayranlık belki yakınlık belki de değerli olduğunu hissetme ihtiyacı olabilir. Karşılıksızlık izafidir severim çünkü öğrencilerimi. Olabildiğince değerli hissettirmeye çalışırım ki bundan ötürü onlar da severler genelde. Bu farklı bir durum elbette. Deli çağları ya..ne desek anlamazlar. En iyisi fazla üstüne gitmeden söndürmek ve yanlış yorumlamaya meydan verecek şeylerden uzak durmak.. Fakat yukarıdaki söz cidden çok anlamlı. Teşekkür ederim.. |
30-10-2009, 15:53 | #177 | |||||||||||||||||||||||
|
Yoo ben o kadar umutsuz değilim, atlatacaktır. Atlatılır,biliyorum, daha önce de olmuştu çünkü. O zaman bir lise öğrencisi ile başa çıkmak daha kolay olmuştu gerçi, üniversite daha farklı. O sizin bahsettiğiniz türde bir olay kesinlikle etik değildir ve karşımızdakiler bizim evladımız kardeşimiz kadar bize yasaktır. En azından yaklaşım bu olmalı diyorum ben. İşimin zor olduğunu biliyorum ama bu deneyimden de birşeyler öğrenip çıkacaksa iyi ve fazla yaralayıcı olmasın diye düşünüyorum.Büyümek sancılı bir süreç ve hayal kırıklıkları ile doludur. Zor şey büyümek... |
30-10-2009, 17:13 | #178 |
|
aşık olunan kadınlara --------------------------------------------------------------------------------
Erkekler kime kadınım der.? Bir erkeğin hayatına kim bilir kaç kadın girer ve çıkar? Hangisine sevgilim, hangisine kadınım diye hitap eder acaba? İkisinin arasında ne fark var diyeceksiniz. Çok fark var. Bir erkeğin hayatına giren kadınların hepsi sevgilidir. Ama bir tanesi vardır ki ona sadece “KADINIM” diye hitap eder. Sevgilim dediği, günlerini gün ettiği, hoş vakit geçirdiği, bazen boşluğunu dolduran, bazen hüzününü dağıtan, bazen onu eğlendiren, bazen onu dertlerinden uzaklaştıran ya da boş zamanlarını doldurandır. Hatta onunla evlenebilir bile. Çocukları bile olur. O artık çocuklarının annesidir. Bir insan olarak onu sever. Ona zarar gelmesini istemez. Bir zaman sevgilim dediği şimdi resmi olarak karısıdır. Bir erkek "kadınım" diye hitap ettiği zaman ona yüklediği anlam bambaşkadır. Onun içinde şevkat, sevgi, aşk, sahiplenme, kıskançlık, onunla gurur duyma, koruma hissi ve kimseyle paylaşamama vardır. Artık dünyaya neden geldiğini biliyordur. Hayatının anlamı vardır artık. Aradığı sadece o’dur. Onu bulmak ve onunla yaşamak için doğmuştur. Onun olmadığı bir yaşam düşünemez. Çok emindir, tanrı onu sadece kendi için yaratmıştır. Dünyada bir tek o ve kendisi vardır. Onun için canını verebilir. Bu aşktan da öte bir şeydir. Bu bir tutkudur. Bu mantığın bittiği yerde başlayan bir duygudur. Bu kadınım dediği kişinin resmi nikahlı karısı olması şart değildir. Ama zaman zaman karım diye bile hitap eder. Bu duyguların en güzel örneğini ünlü şair Bedri Rahmi Eyüboğlu yaşamıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Hanım'la evlidir. Ancak Mari Gerekmezyan’a aşık olmuştur. Mari, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun asistanlik yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi'nin heykel bölümüne misafir ögrenci olarak gelmistir. 1949'da bir gün İstanbul Büyük Kulüp'teki bir toplantıda davetliler, Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan bir şiir okumasını isterler. Eyüboğlu ayağa kalkar ve Karadut'u okumaya baslar: "Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın." Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzülür. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştır. Çünkü aşklarını bütün İstanbul bilmektedir. O anda yanında oturan Eren Eyüboğlu da anlamıştır. Çünkü şiirde "kadınım, kısrağım, karımsın" dediği kadın kendisi değildir. Görüldüğü gibi erkekler sadece nikahlı karılarına kadınım ve karım kelimelerini kullanmıyorlar. Bu bambaşka bir duygu. Bunun adı aşk. Doğa üstü bir duygu. İnsanın vücut kimyasını değiştiren, ruhunda volkanların patlamasına neden olan bir duygu. Onu bulduktan sonra kaybetmek ise çok acı verir. Bunu en iyi Ercan Saatçi’nin yazdığı 'Yastayım' adlı şarkı sözü anlatıyor: Yoksun yine varlığım sürünüyor Sensizliğim bilinmiyor Sen gittin gideli ellerim hep titriyor Kalbim bu acıyı saklıyor Yıllar sonra bile hiç kimseye söylemedim Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor Yastayım hiç kimse bilmiyor .......................... Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim Üstelik bir kızım var evliyim Ne mutlu bütün bu güzel duyguları gerçekten bir ömür boyu bir yastığa baş koyduğu, hayatı birlikte yaşadığı ve çocuklarının annesine duyabilen erkeklere. Sponsor Linkler dın... |
06-11-2009, 15:35 | #179 | |||||||||||||||||||||||
|
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |